Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon
27 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 19. MEKTUP

  1. #11
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 19. MEKTUP

    sh: » (M: 143)
    deyip, hangisine isaret etti, yere düstü. Sanemin yüzüne isaret ettiyse, arkasina düser; arkasina isaret ettiyse, yüz üstüne düser ve hâkeza.. sanemler yere yuvarlandilar.

    Sekizinci Misâl: Meshur Buheyra-yi Rahib'in meshur kissasidir ki: Nübüvvetten evvel, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, amucasi Ebu Tâlib ve bir kisim Kureysî ile beraber, Sam tarafina ticarete gidiyorlar. Buheyra-yi Rahib'in Kilisesi civarina geldikleri vakit oturdular. Insanlar ile ihtilat etmeyen münzevi Buheyra-yi Rahib birden çikageldi. Kafile içinde Muhammed-ül Emin'i (A.S.M) gördü. Kafileye dedi: "Su Seyyid-ül Âlemîn'dir ve Peygamber olacaktir." Kureysîler dediler: "Neden biliyorsun?" Mübarek rahib dedi ki: Siz gelirken baktim ki, havada üstünüzde bir parça bulut vardi. Siz otururken, su Muhammed-ül Emin (A.S.M.) tarafina bulut meyletti, gölge yapti. Hem görüyordum ki: Tas, agaç ona secde eder gibi bir vaziyet gördüm. Bu ise, nebilere yapilir.
    Iste bu sekiz misâl gibi, belki seksen misâl var. Bu sekiz misâl birlestirilse; öyle kopmaz bir zincir olur ki, hiçbir sübhe onu koparamaz ve sarsamaz. Su cins mu'cize umumiyeti itibariyle, yani cemadatin dava-yi nübüvvete delil olarak konusmalari, manevî tevatür hükmünde yakîni ve kat'iyeti ifade eder. Herbir misâl, mecmuun kuvvetinden, kendi kuvvetinden fazla bir kuvvet daha alir. Evet zaîf bir direk, kuvvetli direklerle omuz omuza geldigi vakit, muhkemlesir. Zaîf, kuvvetsiz bir adam, asker olup orduya girse; öyle kuvvetlesir ki, bin adama meydan okur.
    ONIKINCI ISARET: Onbirinci Isaretle alâkadar olan üç misal, fakat gayet mühim misâllerdir.
    Birinci misâl: وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلكِنَّ اللّهَ رَمَى nass-i kat'îsiyle ve ehl-i tahkik umum müfessirlerin tahkikiyle ve umum ehl-i hadîsin ihbariyla, Gazve-i Bedir'de, su âyet haber veriyor ki; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir avuç toprak ile küçük taslari aldi, küffar ordusunun yüzüne atti, شَاهَتِ الْوُجُوهُ dedi. شَاهَتِ الْوُجُوهُ kelimesi bir kelâm iken, onlarin herbirinin kulagina gitmesi gibi; o bir avuç toprak dahi, herbir kâfirin gözüne gitti.
    sh: » (M: 144)
    Herbiri kendi gözü ile mesgul olup, hücumda iken birden kaçtilar.
    Hem Gazve-i Huneyn'de, basta Imam-i Müslim olarak ehl-i hadîs haber veriyorlar ki: Gazve-i Huneyn'de -Bedir gibi- küffar, siddetle hücum ederken, yine bir avuç toprak atip,
    شَاهَتِ الْوُجُوهُ diyerek, herbirinin kulagina bir شَاهَتِ الْوُجُوهُ kelimesi girdigi gibi; biiznillah, herbirinin yüzüne bir avuç toprak gitti. Gözleriyle mesgul olup, kaçtilar. Iste Bedir'de ve Huneyn'deki hârika olan su hâdise, esbab-i âdi ve kudret-i beser dâhilinde olmadigindan, Kur'an-i Mu'ciz-ül Beyan وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلكِنَّ اللّهَ رَمَى ferman eder. yani "O hâdise, kudret-i beser haricindedir. Kuvve-i beseriye ile degil; belki fevkalâde bir surette, kudret-i Ilâhiye ile olmustur."
    Ikinci Misâl: Basta Buharî, Müslim, kütüb-ü sahiha haber veriyorlar ki: Gazve-i Hayber'de bir Yahudi kadini, bir keçiyi biryan yapip pisirmis, gayet müessir bir zehir ile zehirlemis. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a göndermis. Sahâbeler yemeye basladilar. Birden ferman etti:
    اِرْفَعُوا اَيْدِيَكُمْ انَّهَا اَخْبَرَتْنِى انَّهَا مَسْمُومَةٌ Yani, pisirilen keçi bana der ki: "Ben zehirliyim" diye haber veriyor. Herkes elini çekti. Fakat o siddetli zehirin tesirinden, Bisr Ibn-il Berra', aldigi bir tek lokmadan vefat etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o Zeyneb ismindeki kadini çagirdi. Ferman etti: "Neden böyle yaptin?" O menhûse dedi: "Eger peygamber isen, sana zarar vermeyecek; eger padisah isen, insanlari senden kurtarmak için yaptim." Bazi rivayette onu öldürtmemis, bazi tarîkte öldürtmüs. Ehl-i tahkik demis ki: Kendi öldürtmemis; fakat Bisr'in veresesine verilmis, onlar öldürmüsler. Su vak'a-i acibedeki vech-i i'cazi gösterecek iki-üç noktayi dinle:
    Birincisi: Bir rivayette var ki, o keçinin kavli haber verdigi vakit, bazi sahabeler de isittiler.
    Ikincisi: Hem bir rivayette vardir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
    sh: » (M: 145)
    Vesselâm haber verdikten sonra dedi:
    بِسْمِ اللَّهْ deyiniz, ondan sonra yiyiniz. Zehir daha tesir etmeyecektir." Su rivayeti çendan Ibn-i Hacer-i Askalanî kabul etmemis, fakat baskalari kabul etmisler.
    Üçüncüsü: Hem dessas Yahudiler, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a ve mukarrebîn-i Sahâbeye birden darbe vurmak istedikleri halde, birden gaibden haber verilmis gibi, hâdisenin inkisafi ve desiselerinin akîm kalmasi ve o ihbarin ifade ettigi vakia dogru çikmasi ve hiçbir vakit sahâbeleri nazarinda mütehalif bir haberi görülmeyen Zât-i Ahmediyenin "Su keçinin kavli bana söylüyor" demesi; herkesin kulagiyla o keçiden, o sözü isitmesi kadar kanaat-i kat'iyeleri olmus.
    Üçüncü Misâl: Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâm'in "yed-i beyza" ve "asâ" mu'cizesine nazîre olarak, üç hâdisede bir mu'cize-i Ahmediye:
    Birincisi: Hazret-i Imam-i Ahmed Ibn-i Hanbel, Ebî Said-il Hudrî'den tahric ve tashih eder ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Katade Ibn-i Nu'man'a karanlikli, yagmurlu bir gecede bir degnek verir ve ferman eder ki: "Sana lâmba gibi, onar arsin her tarafta isik verecek. Evine gittigin zaman, bir siyah sahis gölge göreceksin. O, seytandir. Onu hanenden çikar, tardet." Katade degnegi alir, gider. Yed-i beyza gibi isik verir. Evine gider; o siyah sahsi görür, tardeder.
    Ikincisi: Bir menba'-i garaib olan Gazve-i Kübra-yi Bedir'de, Ukkase Ibn-il Mihsan-il Esedî'nin müsriklerle dögüsürken kilinci kirildi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona kilincina mukabil kalinca bir degnek verdi. Dedi: "Bununla harbet." Birden degnek, biiznillah uzun, beyaz bir kilinç oldu. Onunla harbetti. Hayati mikdarinca, tâ Yemame Harbi'nde sehid oluncaya kadar boynunda tasidi. Su hâdise kat'îdir. Çünki Ukkase bütün hayatinda onunla iftihar etmis ve o kilinç "El-Avn" namiyla meshur olmus. Iste Hazret-i Ukkase'nin iftihari ve kilincin, Avn namiyla, kilinçlarin fevkinde istihari, su hâdisenin iki hüccetidir.
    Üçüncüsü: Ibn-i Abd-il Berr gibi bir allâme-i asir ve ehl-i tahkikin büyüklerinden nakl ve tashih ediyorlar ki: Gazve-i
    sh: » (M: 146)
    Uhud'da Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in halazadesi olan Abdullah Ibn-i Cahs harbederken kilinci kirildi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona bir degnek verdi. O degnek, onun elinde bir kilinç oldu. Onun ile harbetti. O eser-i mu'cize olan kilinç, bâki kaldi. Meshur Ibn-i Seyyid-in Nas siyerinde haber veriyor ki: Bir zaman sonra, Abdullah o kilinci Bugay-i Türkî naminda bir adama, ikiyüz liraya satti. Iste bu iki kilinç Asâ-yi Mûsâ gibi birer mu'cizedir. Fakat Asâ-yi Mûsâ, vefat-i Mûsâ'dan sonra vech-i i'cazi kalmadi. Fakat sunlar bâki kaldilar.
    ONÜÇÜNCÜ ISARET: Mu'cizat-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm'in hem mütevatir, hem misâlleri pek çok bir nev'i dahi; hastalar ve yaralilar nefes-i mübarekiyle sifa bulmalaridir. Su nevi mu'cize-i Ahmediye (Aleyhissalâtü Vesselâm); nev'i itibariyle manevî mütevatirdir. Cüz'iyatlari, bir kismi dahi manevî mütevatir hükmündedir. Diger kismi âhâdî ise de, ilm-i hadîsin müdakkik imamlari tashih ve tahric ettikleri için, kanaat-i ilmiye verir. Biz de pek çok misâllerinden, birkaç misâlini zikredecegiz:
    Birinci Misâl: Allâme-i Magrib Kadi-yi Iyaz, Sifa-i Serif'inde, ulvî bir an'ane ile ve müteaddid tarîklerle, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in hâdimi ve bir kumandani ve Hazret-i Ömer'in zamaninda ordu-yu Islâmin bas kumandani ve Iran'in fâtihi ve Asere-i Mübessere'den olan Hazret-i Sa'd Ibn-i Ebî Vakkas diyor:
    Gazve-i Uhud'da ben Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yaninda idim. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o gün kavsi kirilincaya kadar küffara oklar atti. Sonra bana oklari veriyordu. "At!" diyordu. Nasl'siz, yani okun uçmasina yardim eden kanatlari olmayan oklari verirdi. Ve bana emrederdi: "At!" Ben de atardim. Kanatli oklar gibi uçardi, küffarin cesedine yerlesirdi. O halde iken, Katade Ibn-i Nu'man'in gözüne bir ok isabet etmis, gözünü çikarip, gözünün hadakasi yüzünün üstüne indi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm mübarek, sifali eliyle onun gözünü alip, eski yuvasina yerlestirip, iki gözünden en güzeli olarak, hiçbir sey olmamis gibi sifa buldu. Su vakia çok istihar etmis. Hattâ Katade'nin bir hafîdi, Ömer Ibn-i Abd-il Aziz'in yanina geldigi vakit, kendini söyle tarif etmis: "Ben öyle bir zâtin hafîdiyim ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onun çikmis gözünü yerine koyup, birden sifa buldu. En güzel göz o olmus."
    sh: » (M: 147)
    diye, nazm suretinde (Hâsiye) Hazret-i Ömer'e söylemis; onun ile kendini tanittirmis. Hem nakl-i sahih ile haber verilmis ki: Meshur Ebî Katade'nin, Yevm-i Zîkarad denilen gazvede, bir ok mübarek yüzüne isabet etmis. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, mübarek eliyle meshetmis. Ebî Katade der ki: "Kat'iyen ve aslâ ne acisini ve ne de cerahatini görmedim.
    Ikinci Misâl: Buharî ve Müslim, kütüb-ü sahiha haber veriyorlar ki: Gazve-i Hayber'de, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Aliyy-i Haydarî'yi bayraktar tayin ettigi halde, Ali'nin gözleri hastaliktan çok agriyordu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm tiryak gibi tükürügünü gözüne sürdügü dakikada, sifa bularak hiçbir sey kalmadi. Sabahleyin Hayber Kal'asinin pek agir demir kapisini çekip, elinde kalkan gibi tutup, Kal'a-i Hayber'i fethetti. Hem o vakiada, Seleme Ibn-i Ekva'in bacagina kilinç vurulmus, yarilmis. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona nefes edip, birden ayagi sifa bulmus.
    Üçüncü Misâl: Basta Nesaî olarak erbab-i Siyer, Osman Ibn-i Huneyf'ten haber veriyorlar ki: Osman diyor ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yanina bir a'mâ geldi, dedi: "Benim gözlerimin açilmasi için dua et." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona ferman etti:

    فَانْطَلِقْ وَتَوَضَّاْ ثُمَّ صَلِّ رَكْعَتَيْنِ وَقُلِ اللّهُمَّ اِنِّى اَسْئَلُكَ وَاَتَوَجَّهُ اِلَيْكَ بِنَبِىِّ مُحَمَّدٍ نَبِىِّ الرَّحْمَةِ يَا مُحَمَّدُ اِنِّى اَتَوَجَّهُ بِكَ اِلَى رَبِّكَ اَنْ يَكْشِفَ عَنْ بَصَرِى اَللّهُمَّ شَفِّعْهُ فِىَّ
    O gitti öyle yapti, geldi. Gözü açilmis, güzel görüyormus, gördük.
    Dördüncü Misâl: Büyük bir imam olan Ibn-i Veheb haber veriyor ki: Gazve-i Bedr'in ondört sehidinden birisi olan Muavviz Ibn-i Afra', Ebu Cehil ile dögüsürken; Ebu Cehil-i Lâin, o kahramanin


    Seni çok Özledim Annem

  2. #12
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 19. MEKTUP

    (Hâsiye):

    اَنَا ابْنُ الَّذِى سَالَتْ عَلَى الْخَدِّ عَيْنُهُ *
    فَرُدَّتْ بِكَفِّ الْمُصْطَفَى اَحْسَنَ الرَّدِّ
    فَعَادَتْ كَمَا كَانَتْ ِلاَوَّلِ اَمْرِهَا
    * فَيَا حُسْنَ مَا عَيْنٍ وَيَا حُسْنَ مَا رَدٍّ
    sh: » (M: 148)
    bir elini kesmis. O da öteki eliyle elini tutup, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yanina gelmis. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onun elini yine yerine yapistirdi, tükürügünü ona sürdü; birden sifa buldu. Yine harbe gitti, sehid oluncaya kadar harbetti. Hem yine Imam-i Celil Ibn-i Veheb haber veriyor ki: O gazvede Hubeyb Ibn-i Yesaf'in omuz basina bir kilinç vurulmus ki, bir sakki ayrilmis gibi dehsetli bir yara açilmis. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onun kolunu omuzuna eliyle yapistirmis, nefes etmis; sifa bulmus. Iste su iki vakia, çendan âhâdîdir ve haber-i vâhiddir; fakat Ibn-i Veheb gibi bir imam tashih etse, Gazve-i Bedir gibi bir menba'-i mu'cizat olan bir gazvede olsa, hem bu iki vakiayi andiracak çok misaller bulunsa; elbette su iki vakia, kat'î ve vakidir denilebilir.
    Iste ehadîs-i sahiha ile sübut bulan belki bin misâl var ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in mübarek eli ona sifa olmus.
    sh: » (M: 149)

    BU PARÇA ALTIN VE ELMAS ILE YAZILSA LIYAKATI VAR
    Evet sâbikan bahsi geçmis: Avucunda küçük taslarin zikir ve tesbih etmesi;
    وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ sirriyla ayni avucunda, küçücük tas ve toprak, düsmana top ve gülle hükmünde onlari inhizama sevketmesi; وَ انْشَقَّ الْقَمَرُ nassi ile ayni avucunun parmagiyla Kamer'i iki parça etmesi; ve ayni el, çesme gibi on parmagindan suyun akmasi ve bir orduya içirmesi; ve ayni el, hastalara ve yaralilara sifa olmasi, elbette o mübarek el, ne kadar hârika bir mu'cize-i kudret-i Ilâhiye oldugunu gösterir. Güya ahbab içinde o elin avucu küçük bir zikirhane-i Sübhanîdir ki, küçücük taslar dahi içine girse, zikir ve tesbih ederler. Ve a'daya karsi küçücük bir cephane-i Rabbanîdir ki; içine tas ve toprak girse, gülle ve bomba olur. Ve yaralilar ve hastalara karsi küçücük bir eczahane-i Rahmanîdir ki, hangi derde temas etse derman olur. Ve celâl ile kalktigi vakit, Kamer'i parçalayip Kab-i Kavseyn seklini verir; ve cemâl ile döndügü vakit, âb-i kevser akitan on musluklu bir çesme-i rahmet hükmüne girer. Acaba böyle bir zâtin bir tek eli, böyle acib mu'cizata mazhar ve medar olsa; o zâtin Hâlik-i Kâinat yaninda ne kadar makbul oldugu ve davasinda ne kadar sâdik bulundugu ve o el ile biat edenler, ne kadar bahtiyar olacaklari, bedahet derecesinde anlasilmaz mi?..
    sh: » (M: 150)
    Bir Suâl: Deniliyor ki: Sen çok seylere mütevatir dersin, halbuki biz onlarin çogunu yeni isitiyoruz. Mütevatir birsey böyle gizli kalmaz?
    Elcevap: Ulema-i Seriat yaninda çok mütevatir ve bedihî seyler var ki, onlardan olmayana göre meçhuldür. Ehl-i hadîs yaninda da çok mütevatir var, sairlerin yaninda âhâdî de olmuyor ve hâkeza... Her fennin ehl-i ihtisasi, o fenne göre bedihiyati, nazariyati beyan edilir. Umum halk ise, o fennin ehl-i ihtisasina itimad eder, teslim olur veya içine girer, görür. Simdi haber verdigimiz hakikî mütevatir veya manevî mütevatir veya tevatür hükmünde kat'iyeti ifade eden vakialar, hem ehl-i hadîs, hem ehl-i seriat, hem ehl-i Usûlüddin, hem ekser tabakat-i ulemada hükmünü öyle göstermis. Gaflette bulunan avam veya gözünü kapayan nâdanlar bilmezlerse, kabahat onlara aittir.
    Besinci Misâl: Imam-i Bagavî tahrici ve tashihi ile haber veriyor ki: Aliyy-ibn-il Hakem'in Gazve-i Hendek'te küffarin darbesiyle ayagi kirildi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm meshetti. Dakikasinda öyle sifa buldu ki, atindan inmedi.
    Altinci Misâl: Basta Imam-i Beyhakî, ehl-i hadîs haber veriyorlar ki: Imam-i Ali gayet hasta idi. Izdirabindan kendi kendine duâ edip inliyordu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm geldi, dedi:
    اَللّهُمَّ اشْفِهِ Ve ayagiyla Hazret-i Ali'ye dokundu, "Kalk!" dedi. Birden sifa buldu. Imam-i Ali der ki: "Ondan sonra o hastaligi hiç görmedim."
    Yedinci Misâl: Sürehbil-el Cu'fî'nin meshur kissasidir ki: Avucunda etten bir ur vardi ki, kilinci ve atin dizginini tutamiyordu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm avucundaki uru meshetti ve mübarek eliyle ogdu. O urdan hiçbir eser kalmadi.
    Sekizinci Misâl: Alti çocugun herbiri ayri ayri birer mu'cize-i Ahmediyeye mazhar oldu.
    Birincisi: Ibn-i Ebî Seybe (muhakkik-i kâmil ve muhaddis-i meshur) haber veriyor ki: Bir kadin bir çocugu, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yanina getirdi. O çocukta bir belâ vardi, konusmuyordu, aptal idi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm
    sh: » (M: 151)
    bir su ile mazmaza etti, elini yikadi. O suyu kadina verdi, çocuga içirsin ferman etti. Çocuk o suyu içtikten sonra, hastaligindan ve belâsindan bir sey kalmadi. Öyle bir akil ve kemal sahibi oldu ki, ukalâ-yi nâsin fevkine çikti.
    Ikincisi: Nakl-i sahih ile, Hazret-i Ibn-i Abbas demis ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a mecnun bir çocuk getirildi. Mübarek elini onun gögsüne koydu; birden çocuk istifra etti. Içinden küçük hiyar kadar siyah bir sey çikti, çocuk sifa bulup gitti.
    Üçüncüsü: Imam-i Beyhakî ve Nesaî nakl-i sahih ile haber veriyorlar ki: Muhammed Ibn-i Hâtib isminde bir çocugun koluna kaynayan tencere dökülmüs, bütün kolunu yakmis. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm meshedip tükürügünü sürdü, dakikasinda sifa buldu.
    Dördüncüsü: Büyümüs fakat lisani yok, büyükçe bir çocuk Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yanina geldi. Çocuga ferman etmis: "Ben kimim?" Hiç konusmayan dilsiz çocuk,
    اَنْتَ رَسُولُ اللّهِ deyip tekellüme baslamis.
    Besinci çocuk: Âlem-i yakazada Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'la mükerrer surette müserref olan Celâleddin-i Süyutî ve asrin imami tahric ve tashih ile Mübarek-ül Yemame ismiyle meshur bir zâti, daha yeni dünyaya geldigi vakit, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yanina getirmisler. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona müteveccih olmus. Çocuk tekellüme baslamis,
    اَشْهَدُ اَنَّكَ رَسُولُ اللّهِ demis. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm "Bârekâllah" demis. Çocuk ondan sonra büyüyünceye kadar daha konusmamis. O çocuk, bu mu'cize-i Ahmediyeye ve "Bârekâllah" duâ-yi Nebevîsine mazhar oldugundan, "Mübarek-ül Yemame" ismiyle söhret bulmus.
    Altinci çocuk: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm namaz kilarken, hirçin bir çocuk, namazini kat'edip geçtiginden, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm
    اَللّهُمَّ اقْطَعْ اَثَرَهُ demis. Ondan sonra çocuk daha yürümemis öyle kalmis, hirçinliginin cezasini bulmus.
    sh: » (M: 152)
    Yedinci çocuk: Çocuk tabiatinda hayâsiz bir kadin, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm yemek yerken lokma istemis, vermis. Demis: "Yok, senin agzindakini istiyorum." Onu da vermis. O gayet hayâsiz kadin, o lokmayi yedikten sonra, en hayâli kadin ve Medine kadinlarinin fevkinde bir hayâ sahibi oldu.
    Iste bu sekiz misâl gibi, seksen degil, belki sekizyüz misâlleri var. Çogu kütüb-ü Siyer ve ehadîste beyan edilmistir. Evet Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in mübarek eli Hakîm-i Lokman'in bir eczahanesi gibi ve tükürügü Hazret-i Hizir'in âb-i hayat çesmesi gibi ve nefesi Hazret-i Îsâ Aleyhisselâm'in nefesi gibi meded-res ve sifa-resan olsa ve nev'-i beser çok musibet ve belalara giriftar olsa; elbette Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a hadsiz müracaatlar olmus. Hastalar, çocuklar, mecnunlar pek kesretli gelmisler, cümlesi sifa bulup gitmisler. Hattâ kirk defa haceden ve kirk sene sabah namazini yatsi abdestiyle kilan, Tâbiînin azîm imamlarindan ve çok sahâbelerle görüsen, Taus denilen Ebu Abdurrahman-il Yemanî, kat'iyen haber verir ve hükmeder ve demis ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a ne kadar mecnun gelmisse, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm sinesine elini koymus ise, kat'iyyen sifa bulmustur; sifa bulmayan kalmamis.
    Iste Asr-i Saadete yetismis böyle bir imam, böyle kat'î ve küllî hükmetmisse; elbette ona gelen hiçbir hasta kalmamis ki, illâ sifa bulmus. Mâdem sifa bulmus, elbette müracaatlar binler olacaktir.


    Seni çok Özledim Annem

  3. #13
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 19. MEKTUP

    ONDÖRDÜNCÜ ISARET: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in enva'-i mu'cizatindan bir nev'-i azîmi, duâsiyla zâhir olan hârikalardir. Evet su nevi, kat'î ve hakikî mütevatirdir. Cüz'iyat ve misâlleri o kadar çoktur ki, hesab edilmez. Misâllerin çoklari var ki, onlar da mütevatir derecesine çikmislar. Belki tevatüre yakin meshur olmuslar. Bir kismini öyle imamlar nakletmis ki, meshur mütevatir gibi, kat'iyeti ifade eder. Biz su pek çok misâllerinden, tevatüre yakin ve meshur derecesinde müntesir bazi misâlleri, nümune olarak ve her misâlinde birkaç cüz'iyatini zikredecegiz:
    Birinci Misâl: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yagmur duâsi, tevatür derecesinde ve çok defa tekrar ile, daima sür'atle kabul olmasi, basta Imam-i Buharî ve Imam-i Müslim, Eimme-i

    sh: » (M: 153)
    Hadîs nakletmisler. Hattâ bazi defa minber-i serif üstünde, yagmur duâsi için elini kaldirip, indirmeden yagmis. Sâbikan zikrettigimiz gibi, bir-iki defa ordu susuz kaldigi vakit bulut geliyordu, yagmur veriyordu. Hattâ nübüvvetten evvel, cedd-i nebî Abdülmuttalib, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in küçüklük zamaninda mübarek yüzüyle yagmur duâsina giderdi. Onun yüzü hürmetine gelirdi ki; o hâdise, Abdülmuttalib'in bir siiri ile istihar bulmus. Hem vefat-i Nebevîden sonra, Hazret-i Ömer, Hazret-i Abbas'i vesile yapip demis: "Yâ Rab! Bu senin habibinin amucasidir. Onun yüzü hürmetine yagmur ver." Yagmur gelmis.
    Hem Imam-i Buharî ve Müslim haber veriyorlar ki: Yagmur için duâ taleb edildi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm duâ etti. Yagmur öyle geldi ki, mecbur oldular: "Aman duâ et, kesilsin." Duâ etti, birden kesildi.
    Ikinci Misâl: Tevatüre yakin meshurdur ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Sahâbe ve îmana gelenler daha kirka vâsil olmadan ve gizli ibadet etmekte iken duâ etti:
    اَللّهُمَّ اَعِزَّ اْلاِسْلاَمَ بِعُمَرِ ابْنِ الْخَطَّابِ اَوْ بِعَمْرِو ابْنِ الْهِشَامِ Bir-iki gün sonra, Hazret-i Ömer Ibn-il Hattab îmana geldi ve Islâmiyeti ilân ve i'zaz etmeye vesile oldu. "Faruk" ünvan-i âlîsini aldi.
    Üçüncü Misâl: Bazi Sahâbe-i güzine, ayri ayri maksadlar için duâ etmis. Duâsi öyle parlak bir surette kabul olmus ki, o kerâmet-i duâiye, mu'cize derecesine çikmis. Ezcümle, basta Buharî ve Müslim haber veriyorlar ki: Ibn-i Abbas'a söyle duâ etmis:
    اَللّهُمَّ فَقِّهْهُ فِى الدِّينِ وَعَلِّمْهُ التَّاْوِيلَ Duâsi öyle makbul olmus ki; Ibn-i Abbas, Tercüman-ül Kur'an ünvan-i zîsanini ve Habr-ül Ümme, yani allâme-i ümmet rütbe-i âlîsini kazanmis. Hattâ çok genç iken, Hazret-i Ömer, onu ulemâ ve kudemâ-yi sahâbe meclisine aliyordu.
    Hem basta Imam-i Buharî, ehl-i kütüb-ü sahiha haber veriyorlar ki: Enes'in validesi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a niyaz etmis ki: "Senin hâdimin olan Enes'in evlâd ve mali hakkinda bereket ile duâ et." O da duâ etmis:
    sh: » (M: 154)
    اَللّهُمَّ اكْثِرْ مَالَهُ وَوَلَدَهُ وَبَارِكْ لَهُ فِيمَا اَعْطَيْتَهُ demis. Hazret-i Enes âhir ömründe kasem ile ilân ediyor ki: "Ben kendi elimle yüz evlâdimi defnetmisim. Benim malim ve servetim itibariyle de, hiçbirisi benim gibi mes'ud yasamamis. Benim malimi görüyorsunuz ki pek çoktur. Bunlar, bütün duâ-yi Nebeviyenin bereketindendir."
    Hem basta Imam-i Beyhakî, ehl-i hadîs haber veriyorlar ki: Asere-i Mübessere'den Abdurrahman Bin Avf'a, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm kesret-i mal ve bereketle duâ etmis. O duânin bereketiyle o kadar servet kazanmis ki, bir defa yedi yüz deveyi yükleriyle beraber "fîsebilillah" tasadduk etmis. Iste duâ-yi Nebeviyenin bereketine bakiniz, "Bârekâllah" deyiniz.
    Hem Imam-i Buharî basta olarak râviler naklediyorlar ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Urve Ibn-i Ebî Ca'de'ye ticarette kâr ve kazanç için bereketle duâ etmis. Urve diyor ki: Ben bazi Kûfe çarsisinda duruyordum, bir günde kirkbin kazaniyordum, sonra evime dönüyordum. Imam-i Buharî der ki: "Topragi da eline alsa, onda bir kazanç bulurdu."
    Hem Abdullah Ibn-i Ca'fer'e, kesret-i mal ve bereket için dua etmis. Hazret-i Abdullah Ibn-i Ca'fer, o derece servet kazanmis ki, o asirda söhretgîr olmus. O bereket-i duâ-yi Nebevî ile hasil olan serveti kadar, sehavetle de istihar etmis. Bu neviden çok misâller var. Nümune için bu dört misâlle iktifa ediyoruz.
    Hem basta Imam-i Tirmizî, haber veriyor ki: Sa'd Ibn-i Ebî Vakkas için Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dua etmis:
    اَللّهُمَّ اَجِبْ دَعْوَتَهُ demis. Sa'd'in duâsinin kabulü için duâ etmis. O asirda, Sa'd'in bedduâsindan herkes korkuyordu. Duâsinin kabulü de söhret buldu.
    Hem meshur Ebu Katade'ye ferman etmis:
    اَفْلَحَ اللّهُ وَجْهَكَ اَللّهُمَّ بَارِكْ لَهُ فِى شَعْرِهِ وَ بَشَرِهِ diye, genç kalmasina dua etmis. Ebu Katade yetmis yasinda vefat ettigi vakit onbes yasinda bir genç gibi oldugu, nakl-i sahih ile söhret bulmus.
    sh: » (M: 155)
    Hem meshur sâir Nâbiga'nin kissa-i meshuresidir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yaninda bir siirini okumus. Su fikra:

    بَلَغْنَا السَّمَاءَ مَجْدُناَ وَسَنَائُنَا { وَ اِنَّا نُرِيدُ فَوْقَ ذلِكَ مَظْهَرًا
    Yani: "Serefimiz göge çikti, biz daha üstüne çikmak istiyoruz!" Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, mülâtafe suretinde ferman etti: اِلَى اَيْنَ يَا اَبَا لَيْلاَ Dedi:
    اِلَى الْجَنَّةِ يَا رَسُولَ اللّهِ Yani: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm lâtife olarak dedi: "Gökten öbür tarafa nereyi istiyorsun ki, siirinde orayi niyet ediyorsun?" Nâbiga dedi: "Göklerin fevkinde Cennet'e gitmek istiyoruz." Sonra bir manidar siirini daha okudu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm duâ etti: لاَ يَفْضُضِ اللّهُ فَاكَ Yani, "Senin agzin bozulmasin." Iste o duâ-yi Nebevînin bereketiyle, o Nâbiga yüzyirmi yasinda bir disi noksan olmadi. Hattâ bâzi bir disi düstügü vakit, yerine bir daha geliyordu.
    Hem nakl-i sahih ile Imam-i Ali için duâ etmis ki:
    اَللّهُمَّ اكْفِهِ الْحَرَّ وَالْقَرَّ Yani: "Ya Rab! Soguk ve sicagin zahmetini ona gösterme." Iste su duâ bereketiyle, Imam-i Ali kista yaz libasini giyerdi, yazda kis libasini giyerdi. Der idi ki: O duânin bereketiyle hiçbir soguk ve sicagin zahmetini çekmiyorum.
    Hem Hazret-i Fâtima için duâ etmis:
    اَللّهُمَّ لا تُجِعْهَا Yani: "Açlik elemini ona verme." Hazret-i Fâtima der ki: "O duâdan sonra açlik elemini görmedim."
    Hem Tufeyl Ibn-i Amr, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan bir mu'cize istedi ki, götürüp kavmine göstersin. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm,
    اَللّهُمَّ نَوِّرْ لَهُ demis. Iki gözü ortasinda bir nur zuhur etmis. Sonra degnegi ucuna naklolmus. Bunun ile "Zinnur" diye istihar bulmus. Iste bu vakialar, ehadîs-i meshuredendir ki, kat'iyet peyda etmisler.
    Hem Ebû Hüreyre, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a
    sh: » (M: 156)
    sekva etmis ki, "Nisyan bana âriz oluyor." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmis, bir mendil seklinde bir sey açmis. Sonra mübarek avucu ile gaibden birsey alir gibi, öyle avucunu oraya bosaltmis. Iki-üç defa öyle yaparak Ebu Hüreyre'ye demis: "Simdi mendili topla." Toplamis. Bu sirr-i mânevî-i duâ-yi Nebevî ile Ebû Hüreyre kasem eder ki: "Ondan sonra hiçbir sey unutmadim." Iste bu vakialar, ehadîs-i meshuredendirler.
    Dördüncü Misâl: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in bedduâsina mazhar olmus birkaç vakiayi beyan ederiz:
    Birincisi: Perviz denilen Fars padisahi, name-i Nebeviyeyi yirtmis. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a haber geldi. Söyle bedduâ etti:
    اَللّهُمَّ مَزِّقْهُ "Yâ Rab! Nasil mektubumu paraladi, sen de onu ve onun mülkünü parça parça et." Iste su bedduânin tesiriyledir ki; o Kisra Perviz'in oglu Sirviye, hançer ile onu paraladi. Sa'd Ibn-i Ebî Vakkas da, saltanatini parça parça etti. Sasaniye Devleti'nin hiçbir yerde sevketi kalmadi. Fakat Kayser ve sair melikler, name-i Nebeviyeye hürmet ettikleri için, mahvolmadilar.
    Ikincisi: Tevatüre yakin meshurdur ve âyât-i Kur'aniye isaret ediyor ki: Bidayet-i Islâmda Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Mescid-ül Haram'da namaz kilarken; rüesa-yi Kureys toplandilar, ona karsi gayet bed bir muamele ettiler. O da, o vakit onlara bedduâ etti. Ibn-i Mes'ud der ki: Kasem ederim, o bed muameleyi yapan ve onun bedduâsina mazhar olanlarin, Gazve-i Bedir'de birer birer lâselerini gördüm.
    Üçüncüsü: Mudariye denilen Arabin büyük bir kabilesi, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'i tekzib ettikleri için, onlara kaht ile beddua etti. Yagmur kesildi, kaht u galâ basgösterdi. Sonra Mudariye kavminden olan Kabile-i Kureys, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a iltimas ettiler. Duâ etti; yagmur geldi, kahtlik kalkti. Bu vakia tevatür derecesinde meshurdur.
    Besinci Misâl: Hususî adamlara bedduâsinin dehsetli kabulüdür. Bunun çok misalleri var. Kat'î üç misâli nümune olarak beyan ederiz:
    Birincisi: Utbe Ibn-i Ebî Leheb hakkinda söyle bedduâ etti:
    اَللّهُمَّ سَلِّطْ عَلَيْهِ كَلْبًا مِنْ كِلاَبِكَ Yani: "Yâ Rab!. Ona bir
    sh: » (M: 157)


    Seni çok Özledim Annem

  4. #14
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 19. MEKTUP

    sh: » (M: 157)
    itini musallat et." Sonra Utbe sefere giderken, bir arslan gelip, kafile içinde onu arayip bulmus, parçalamis. Su vakia meshurdur. Eimme-i hadîs, nakl ve tashih etmisler.
    Ikincisi: Muhallim Ibn-i Cüsame'dir ki, Âmir Ibn-i Azbat'i gadr ile katletmisti. Halbuki Âmir'i Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onu cihad ve harb için kumandan edip, bir bölük ile göndermisti. Muhallim de beraberdi. Bu gadrin haberi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a yetistigi vakit hiddet etmis. اَللّهُمَّ لاَ تَغْفِرْ لِمُحَلِّمِ diye bedduâ buyurmus. Yedi gün sonra o Muhallim öldü. Kabre koydular, kabir disariya atti. Kaç defa koydularsa yer kabul etmedi. Sonra mecbur oldular; iki tas ortasinda muhkemce bir duvar yapilmis, o surette yer altinda setredilmis.
    Üçüncüsü: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm görüyordu bir adam sol eliyle yemek yer. Ferman etmis:
    كُلْ بِيَمِينِكَ "Sag elinle ye." demis. O adam demis: لاَ اَسْتَطِيعُ "Sag elimle yapamiyorum." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm demis: لاَ اسْتَطَعْتَ diye bedduâ etmis. "Kaldiramayacaksin." Iste ondan sonra o adam sag elini hiç kaldiramamis.
    Altinci Misâl: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in hem duâsi, hem temasindan zuhur eden pek çok hârikalarindan, kat'iyet kesbetmis birkaç hâdiseyi zikredecegiz:
    Birincisi: Hazret-i Hâlid Ibn-i Velid'e (Seyfullah'a) birkaç saçini verip, nusretine duâ etmis. Hazret-i Hâlid, o saçlari külâhinda hifzetmis. Iste o saç ve duânin bereketi hürmetine, hiçbir harbe girmemis illâ muzaffer çikmis.
    Ikincisi: Selman-i Farisî, evvelce Yahudilerin abdi imis. Onun seyyidleri, onu âzad etmek için çok seyler istediler. "Üçyüz hurma fidanini dikip meyve verdikten sonra, kirk okiyye altun vermekle âzad edilirsin" dediler. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a geldi, beyan-i hâl etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm kendi eliyle, Medine civarinda üçyüz fidani dikti. Yalniz bir tanesini
    sh: » (M: 158)
    baskasi dikti. O sene zarfinda, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in diktigi bütün fidanlar meyve verdi. Yalniz bir tek baskasi dikmisti, o tek meyve vermedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onu çikardi, yeniden dikti. O da meyve verdi. Hem tavuk yumurtasi kadar bir altunu, agzinin tükürügünü ona sürdü, dua etti, Selman'a verdi. Dedi: "Git Yahudilere ver." Selman-i Farisî gidip o altundan kirk okiyyeyi onlara verdi; o tavuk yumurtasi kadar olan altun, eskisi gibi bâki kaldi. Iste su vakia, Hazret-i Selman-i Pâk'in sergüzeste-i hayatinin en mühim bir hâdise-i mu'cizekâranesidir. Muteber ve mevsuk imamlar haber vermisler.
    Üçüncüsü: Ümm-ü Mâlik isminde bir sahâbiye, "ukke" denilen küçük bir yag tulumundan, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a yag hediye ederdi. Bir defa Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona duâ edip ukkeyi vermis; ferman etmis ki: "Onu bosaltip sikmayiniz." Ümm-ü Mâlik ukkeyi almis. Ne vakit evlâdlari yag isterlerse, bereket-i dua-yi Nebevî ile ukkede yag bulurlardi. Hayli zaman devam etti. Sonra siktilar, bereket kesildi.
    Yedinci Misâl: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in duâsiyla ve temasiyla, sularin tatlilasmasi ve güzel koku vermesinin çok hâdiseleri var. Iki-üç taneyi, nümune olarak beyan ederiz:
    Birincisi: Imam-i Beyhakî basta, ehl-i hadîs haber veriyorlar ki: Bi'r-i Kubâ denilen kuyunun suyu bâzi kesiliyordu. Yani bitiyordu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm abdest suyunu içine koyup duâ ettikten sonra, kesretle devam etti, daha hiç kesilmedi.
    Ikincisi: Basta Ebu Nuaym Delail-i Nübüvvet'te, ehl-i hadîs haber veriyorlar ki: Enes'in evindeki kuyuya, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm tükürügünü içine atip duâ etmis, Medine-i Münevvere'de en tatli su o olmus.
    Üçüncüsü: Ibn-i Mâce haber veriyor ki: Mâ-i Zemzem'den bir kova su, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a getirdiler. Bir parça agzina aldi, kovaya bosaltti. Kova misk gibi râyiha verdi.
    Dördüncüsü: Imam-i Ahmed Ibn-i Hanbel haber veriyor ki: Bir kuyudan, bir kova su çikardilar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm içine agzinin suyunu akitip kuyuya bosalttiktan sonra, misk gibi râyiha vermege basladi.
    sh: » (M: 159)
    Besincisi: Ricalullahtan ve Imam-i Müslim ve ülema-i Magrib'in mûtemedi ve makbûlü olan Hammad Ibn-i Seleme haber veriyor ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm deriden bir tuluga su doldurup agzina üflemis, duâ etmis. Bagladi, bir kisim sahâbeye verdi. "Agzini açmayiniz! Yalniz abdest aldiginiz vakit açiniz." demis. Gitmisler, abdest almak vaktinde agzini açmislar. Görüyorlar ki, hâlis bir süt, agzinda da kaymak yag. Iste bu bes cüz'ü; bazilari meshur, bazi da mühim imamlar naklediyorlar. Bunlar ve burada nakledilmeyenlerle mecmuu; manevî tevatür gibi bir mu'cize-i mutlakanin tahakkukunu gösteriyorlar.
    Sekizinci Misâl: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in mesh ve duâsiyla, sütsüz ve kisir keçilerin mübarek elinin temasiyla ve duâsiyla sütlü, hem çok sütlü olmalari misâlleri ve cüz'iyatlari çoktur. Biz yalniz meshur ve kat'î iki-üç misâli, nümune olarak zikrediyoruz:
    Birincisi: Ehl-i Siyer'in bütün muteber kitablari haber veriyorlar ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekir-is Siddîk ile beraber hicret ederken, Âtiket Bint-il Huzaiyye denilen Ümm-ü Ma'bed hanesine gelmisler. Gayet zaîf, sütsüz, kisir bir keçi orada vardi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ümm-ü Ma'bed'e ferman etti: "Bunda süt yok mudur?" Ümm-ü Ma'bed demis ki: "Bunun vücudunda kan yoktur, nereden süt verecek?" Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm gidip o keçinin beline elini sürmüs, memesini de meshetmis, duâ etmis. Sonra demis: "Kab getiriniz, saginiz!" Sagdilar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekir-is Siddîk ile içtikten sonra, o hane halki da doyuncaya kadar içmisler. O keçi kuvvetlenmis, öyle de mübarek kalmis.
    Ikincisi: Sât-i Ibn-i Mes'ud'un meshur kissasidir ki: Ibn-i Mes'ud Islâm olmadan evvel, bazilarin çobani idi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Ebu Bekir-is Siddîk ile beraber, Ibn-i Mes'ud'un keçileriyle bulundugu yere gitmisler. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ibn-i Mes'ud'dan süt istemis. O da demis: "Keçiler benim degil, baskasinin malidirlar." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm demis: "Kisir, sütsüz bir keçi bana getir." O da iki senedir teke görmemis bir keçi getirdi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm eliyle onun memesini meshedip duâ etmis. Sonra sagmislar, hâlis bir süt almislar, içmisler. Ibn-i
    sh: » (M: 160)
    Mes'ud bu mu'cizeyi gördükten sonra îman etmis.
    Üçüncüsü: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in murdiasi yani süt annesi olan Halime-i Sa'diye'nin keçilerinin kissa-i meshuresidir ki; o kabilede bir derece kahtlik vardi. Hayvanat zaîf ve sütsüz oluyordular ve tok oluncaya kadar yemiyorlardi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm oraya, süt annesinin yanina gönderildigi zaman, onun bereketiyle, Halime-i Sa'diye'nin keçileri, aksam vakti baskalarinin hilafina olarak, hem tok ve memeleri dolu olarak geliyorlardi. Iste bunun gibi Siyer kitablarinda daha baska cüz'iyatlari var; fakat bu nümuneler, asil maksada kâfidir.
    Dokuzuncu Misâl: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, bazi zâtlarin basini ve yüzünü mübarek eliyle meshedip duâ ettikten sonra, zâhir olan hârikalarin çok cüz'iyatindan istihar bulmus birkaçini nümune olarak beyan ediyoruz:
    Birincisi: Ömer Ibn-i Sa'd'in basina elini sürmüs, duâ etmis. Seksen yasinda o adam, o duânin bereketiyle öldügü vakit basinda beyaz yoktu.
    Ikincisi: Kays Ibn-i Zeyd'in basina elini koyup, meshedip duâ etmis. O duânin bereketiyle, yüz yasina girdigi vakit, meshin tesiriyle, bütün basi beyaz, yalniz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in elini koydugu yer simsiyah olarak kalmis.
    Üçüncüsü: Abdurrahman Ibn-i Zeyd Ibn-il Hattab hem küçük, hem çirkin idi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm eli ile basini meshedip duâ etmis. O duânin bereketiyle; kametçe en bâlâ kamet ve suretçe en güzel bir surete girmis.
    Dördüncüsü: Âiz Ibn-i Amr'in Gazve-i Huneyn'de yüzü yaralanmis. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, eliyle yüzündeki kani silmis. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in elinin temas ettigi yer, parlak bir nuraniyet vermis ki, muhaddisler
    كَغُرَّةِ الْفَرَسِ tabir etmisler. Yani, doru atin alnindaki beyaz gibi, temas yeri öyle parliyordu.


    Seni çok Özledim Annem

  5. #15
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 19. MEKTUP

    Besincisi: Katade Ibn-i Selman'in yüzüne elini sürmüs, duâ etmis. Katade'nin yüzü ayna gibi parlamaga baslamis.
    sh: » (M: 161)

    Altincisi: Ümm-ül Mü'minîn Ümm-ü Seleme'nin kizi ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in üvey kizi Zeyneb'e, küçükken Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onun yüzüne abdest suyu atip taltif etmis. O suyun temasindan sonra, Zeyneb'in hüsn ü cemali acib suret almis, bedi'-ül cemal olmus.
    Iste su cüz'iyatlar gibi daha çok misâller var. Onlarin çogunu eimme-i hadîs nakletmisler. Bu cüz'iyatin herbirini, haber-i vâhid ve zaîf farzetsek dahi, yine mecmuu manevî bir tevatür hükmünde, mutlak bir mu'cize-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm'i gösterir. Çünki bir hâdise, ayri ayri ve çok suretlerle nakledilse, asil hâdisenin vukuu kat'î olur. Suretlerin herbiri zaîf dahi olsa, yine asil hâdiseyi isbat ediyor. Meselâ:
    Bir gürültü isitildi. Bazilar dediler ki, filân ev harab oldu; digeri, baska ev harab oldu dedi; daha baskasi, baska bir evi söyledi ve hâkeza... Herbir rivayet, haber-i vâhid de, zaîf de, hilaf-i vâki de olabilir. Fakat asil vakia ki: Bir ev harab olmus, o kat'îdir; onda bütün müttefiktirler. Halbuki bahsettigimiz su alti cüz'iyat; hem sahihtirler, hem bazilari söhret derecesine çikmislar. Faraza bunlarin herbirini zaîf addetsek, temsilde mutlak bir hane harab olmasi gibi, yine cüz'iyatin mecmuunda, mutlak bir mu'cize-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm'in vücudunu kat'iyen gösterir.
    Iste Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in mu'cizat-i bâhiresi, her bir nevide kat'î olarak mevcuddur. Cüz'iyati dahi, o küllî ve mutlak mu'cizenin suretleri veyahut nümuneleridir. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in nasilki eli, parmaklari, tükürügü, nefesi, sözü yani duâsi çok mu'cizatin mebdei oluyor. Aynen öyle de, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in sair letaifi ve duygulari ve cihazati, çok hârikalara medardir. Kütüb-ü Siyer ve Tarih, o hârikalari beyan etmisler; sîret ve suret ve duygularinda, çok delail-i nübüvvet bulundugunu göstermisler.
    ONBESINCI ISARET: Nasilki taslar, agaçlar, Kamer, Günes onu taniyorlar; birer mu'cizesini göstermekle, nübüvvetini tasdik ediyorlar. Öyle de: Hayvanat taifesi, ölüler taifesi, cinler taifesi, melâikeler taifesi o Zât-i Mübarek'i taniyorlar ve nübüvvetini tasdik ediyorlar ki; onlar, onu tanidiklarini, herbir taifesi, bazi mu'cizatini göstermekle gösteriyorlar ve nübüvvetinin tasdikini ilân ediyorlar. Su Onbesinci Isaret'in üç su'besi var:
    sh: » (M: 162)
    Birinci Su'besi: Hayvanat cinsi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'i taniyorlar ve mu'cizatini da izhar ediyorlar. Su su'benin çok misâlleri var. Biz yalniz burada, meshur ve manevî tevatür derecesinde kat'î olmus veya muhakkikîn-i eimmenin makbulü olmus veya ümmet telakki-i bilkabul etmis olan bir kisim hâdiseleri, nümune olarak zikredecegiz:
    Birinci Hâdise: Manevî tevatür derecesinde bir söhretle, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Ebu Bekir-is Siddîk ile, küffarin takibinden kurtulmak için tahassun ettikleri Gâr-i Hira'nin kapisinda, iki nöbetçi gibi iki güvercin gelip beklemeleri ve örümcek dahi perdedar gibi, hârika bir tarzda, kalin bir ag ile magara kapisini örtmesidir. Hattâ rüesa-yi Kureys'ten, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in eli ile Gazve-i Bedir'de öldürülen Übeyy Ibn-i Halef magaraya bakmis. Arkadaslari demisler: "Magaraya girelim." O demis: "Nasil girelim? Burada bir ag görüyorum ki, Hazret-i Muhammed tevellüd etmeden bu ag yapilmis gibidir. Bu iki güvercin iste orada duruyor, adam olsa orada dururlar mi?" Iste bunun gibi, mübarek güvercin taifesi, Feth-i Mekke'de dahi Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in basi üzerinde gölge yaptiklarini, Imam-i Celil Ibn-i Veheb naklediyor. Hem nakl-i sahih ile Hazret-i Âise-i Siddîka haber veriyor ki: Güvercin gibi, Dâcin denilen bir kus hanemizde vardi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hazir olsa idi hiç debelenmezdi, sükûtla dururdu. Ne vakit Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm çiksa idi, o kus baslardi harekete; giderdi gelirdi, hiç durmuyordu. Demek o kus, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'i dinliyordu, huzurunda temkin ile sükût ederdi.
    Ikinci Hâdise: Bes-alti tarîkle manevî bir tevatür hükmünü almis kurt hâdisesidir ki; bu kissa-i acîbe çok tarîklerle meshur sahâbelerden nakledilmis. Ezcümle: Ebu Said-il Hudrî ve Seleme Ibn-il Ekva' ve Ibn-i Ebî Veheb ve Ebu Hüreyre ve bir vak'a sahibi çoban (Uhban) gibi müteaddid tarîklerle haber veriyorlar ki: Bir kurt, keçilerden birisini tutmus; çoban, kurdun elinden kurtarmis. Zi'b demis: "Allah'tan korkmadin, benim rizkimi elimden aldin." Çoban demis: "Acaib, zi'b konusur mu?" Zi'b ona demis: "Acib senin halindedir ki, bu yerin arka tarafinda bir zât var ki; sizi Cennet'e davet ediyor, peygamberdir, onu tanimiyorsunuz!" Bütün tarîkler kurdun konusmasinda müttefik olmakla beraber, kuvvetli bir tarîk olan Ebu Hüreyre,

    sh: » (M: 163)
    ihbarinda diyor ki: Çoban kurda demis: "Ben gidecegim; fakat kim benim keçilerime bakacak?" Zi'b demis: "Ben bakacagim." Çoban ise, çobanligi kurda devredip gelmis. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'i görmüs, îman etmis, dönüp gitmis. Zi'bi çoban bulmus. Zayiat yok. Bir keçi ona kesmis, çünki ona üstadlik etmis. Bir tarîkte: Rüesa-yi Kureys'ten Ebu Süfyan ile Safvan bir kurdu gördüler, bir ceylâni takib edip Harem-i Serif'e girdi. Kurt dönmüs, sonra taaccüb etmisler. Kurt konusmus, Risâlet-i Ahmediyeyi haber vermis. Ebu Süfyan, Safvan'a demis ki: "Bu kissayi kimseye söylemeyelim, korkarim Mekke bosalip onlara iltihak edecekler." Elhasil, kurt kissasi kat'î ve manevî mütevatir gibi kanaat verir.
    Üçüncü Hâdise: Bes-alti tarîkle mühim sahâbelerden nakledilen cemel hâdisesidir ki: Ezcümle: Ebu Hüreyre ve Sa'lebe Ibn-i Mâlik ve Câbir Ibn-i Abdullah ve Abdullah Ibn-i Ca'fer ve Abdullah Ibn-i Ebî Evfa gibi müteaddid tarîkler ve o tarîklerin basindaki sahâbeler müttefikan haber veriyorlar ki: Deve gelmis, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a tahiyye-i ikram nev'inden secde edip konusmus. Ve birkaç tarîkte haber veriliyor ki: O deve bir bagda kizmis, vahsi olmus; yanina kimseyi sokmuyor, hücum ediyordu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm girdi; deve geldi, ikramen secde etti, yaninda ihdi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm yular takti. Deve, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a dedi: "Beni çok mesakkatli seylerde çalistirdilar, simdi de beni kesmek istiyorlar. Onun için kizdim." Deve sahibine söyledi: "Böyle midir?" "Evet" dediler.
    Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in Adbâ ismindeki devesi, vefat-i Nebevîden sonra kederinden ne yedi, ne içti, tâ öldü. Hem o deve, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile mühim bir kissayi konustugunu, Ebu Ishak-i Isferanî gibi bazi mühim imamlar haber vermisler. Hem nakl-i sahih ile; Câbir Ibn-i Abdullah'in bir seferde devesi çok yorulmustu, daha yürüyemiyordu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o deveye ufak bir dürtmek ile dürttü. O deve, o iltifat-i Ahmedîden o kadar bir çeviklik, bir sevinçlik peyda etti ki; daha sür'atinden dizgini zabtedilmiyor, yolda yetisilmiyordu. Hazret-i Câbir haber veriyor.
    Dördüncü Hâdise: Basta Imam-i Buharî, eimme-i hadîs haber veriyorlar ki: Bir defa gecede, Medine-i Münevvere'nin
    sh: » (M: 164)
    haricinde, düsman hücum ediyor gibi mühim bir hâdise isaa edildi. Sonra cesur atlilar çiktilar, gittiler. Yolda görüyorlar, bir zât geliyor. Baktilar, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dir. Ferman etmis: "Birsey yoktur." Meshur Ebu Talha'nin atina binip, secaat-i kudsiyesi muktezasinca, herkesten evvel gitmis, tahkik etmis ve dönmüstü. Ebu Talha'ya ferman etmis:
    وَجَدْتُ فَرَسَكَ بَحْرًا Yani: "Senin atin sarsmadan, gayet çabuktur." Halbuki Ebu Talha'nin ati, katuf tabir edilen yürüyüssüz kismindan idi. O geceden sonra, hiçbir at ona karsi yürüyüste mukabele edemiyordu. Hem nakl-i sahih ile; bir defa, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm seferde namaz kilacak vaktinde atina dedi: "Dur." O da durdu. Namaz bitinceye kadar hiçbir âzâsini kimildatmadi.
    Besinci Hâdise: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in hizmetkâri Sefine, Yemen Valisi Muaz Ibn-i Cebel'in yanina gitmek için, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan emir alip gitmis. Yolda bir arslan rast gelmis. O Sefine, ona demis: "Ben, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in hizmetkâriyim." Arslan ses verip ayrilmis. Ilismemis. Diger bir tarîkte haber veriyorlar ki: Sefine döndügü vakit yolu kaybetmis, bir arslana rast gelmis; arslan ona ilismemekle beraber, yolu da göstermis.
    Hem Hazret-i Ömer'den haber veriyorlar ki demis: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yanina bir bedevi geldi. Arabça "dabb" denilen bir susmar, yani keler elinde idi. Dedi: "Eger bu hayvan sana sehadet etse, ben sana îman getiririm; yoksa îman getirmem." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o hayvandan sordu; o susmar fasih bir dille, risâletine sehadet etti.
    Hem Ümm-ül Mü'minîn Ümm-ü Seleme haber veriyor ki: Bir ceylân, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile konusmus ve risâletine sehadet etmis. Iste bunun gibi çok misâller var. Hem de kat'î söhret bulmus birkaç nümuneyi gösterdik. Ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'i tanimayana ve itaat etmeyene deriz:
    Ey insan! Ibret aliniz... Kurt, arslan; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'i taniyor, itaat ediyorlar. Sizlerin hayvandan, kurttan asagi düsmemeye çalismaniz iktiza eder.
    Ikinci Su'be: Cenazelerin ve cinlerin ve melâikelerin, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'i tanimalaridir. Bunun da çok
    sh: » (M: 165)
    hâdiseleri var. Nümune için, söhret bulmus ve mevsuk imamlar haber vermis birkaç nümuneyi, evvelâ cenazelerden gösterecegiz. Amma cinn ve melâike ise, o mütevatirdir.. onlarin misâlleri bir degil, bindir. Iste ölülerin konusmasi misâllerinden:
    Birincisi sudur ki: Ülema-i zâhir ve bâtinin, Tâbiîn zamaninda en büyük reisi ve Imam-i Ali'nin mühim ve sadik bir sakirdi olan Hasan-i Basrî haber veriyor ki: Bir adam, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yanina gelerek aglayip sizladi. Dedi: "Benim küçük bir kizim vardi, su yakin derede öldü, oraya attim." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona acidi. Ona dedi: "Gel oraya gidecegiz." Gittiler. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o ölmüs kizi çagirdi: "Yâ filane!" dedi. Birden o ölmüs kiz, "Lebbeyke ve sa'deyk" dedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti: "Tekrar peder ve validenin yanina gelmeyi arzu eder misin?" O dedi: "Yok, ben onlardan daha hayirlisini buldum."
    Ikincisi: Imam-i Beyhakî ve Imam-i Ibn-i Adiyy gibi bazi mühim imamlar, Hazret-i Enes Ibn-i Mâlik'ten haber veriyorlar ki: Enes demis: Bir ihtiyare kadinin birtek oglu vardi, birden vefat etti. O sâliha kadin çok müteessir oldu, dedi: "Yâ Rab! Senin rizan için, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in biati ve hizmeti için hicret edip buraya geldim. Benim hayatimda istirahatimi temin edecek tek evlâdcigimi, o Resulün hürmetine bagisla." Enes der: O ölmüs adam kalkti, bizimle yemek yedi.
    Iste su hâdise-i acîbeye isaret ve ifade eden, Imam-i Busîrî'nin Kaside-i Bürde'de su fikrasidir:

    لَوْ نَاسَبَتْ قَدْرَهُ آيَاتُهُ عِظَمًا { اَحْيَى اسْمُهُ حِينَ يُدْعَى دَارِسَ الرِّمَمِ


    Seni çok Özledim Annem

  6. #16
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 19. MEKTUP

    Yani: "Eger alâmetleri, onun kadrine muvafik derecesinde azametini ve makbuliyetini gösterse idiler; degil yeni ölmüsler, belki onun ismiyle çürümüs kemikler de ihya edilebilirdi."
    Üçüncü Hâdise: Basta Imam-i Beyhakî gibi râviler, Abdullah Ibn-i Ubeydullah-il Ensarî'den haber veriyorlar ki: Abdullah demis: Sabit Ibn-i Kays Ibn-i Semmas'in Yemame Harbi'nde sehid düstügü ve kabre koydugumuz vakit, ben hazirdim. Kabre konurken,

    sh: » (M: 166)
    birden ondan bir ses geldi:
    مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّهِ وَاَبُو بَكْرٍ الصِّدِّيقُ وَعُمَرُ الشَّهِيدُ وَعُثْمَانُ الْبَرُّ الرَّحِيمُ dedi. Sonra açtik, baktik; ölü, cansiz. Iste o vakit, daha Hazret-i Ömer hilafete geçmeden, sehadetini haber veriyor.
    Dördüncü Hâdise: Imam-i Taberanî ve Ebu Nuaym Delail-i Nübüvvet'te Nu'man Ibn-i Besir'den haber veriyorlar ki: Zeyd Ibn-i Harice, çarsi içinde birden düsüp vefat etti. Eve getirdik. Aksam ve yatsi arasinda etrafinda kadinlar aglarken birden
    اَنْصِتُوا اَنْصِتُوا "Susunuz!" dedi. Sonra fasih bir lisanla: مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّهِ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّهِ diyerek bir mikdar konustu. Sonra baktik ki, cansiz vefat etmis.
    Iste cansiz cenazeler onun Risâletini tasdik etse; canli olanlar tasdik etmese; elbette o «canî» canlilar, cansizlardan daha cansiz ve ölülerden daha ölüdürler.
    Amma melâikelerin, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a hizmeti ve görünmesi ve cinnîlerin ona îman ve itaati, mütevatirdir. Nass-i Kur'an ve çok âyâtla musarrahtir. Gazve-i Bedir'de besbin melâike, -nass-i Kur'an ile- önde, sahâbeler gibi ona hizmet edip, asker olmuslar. Hattâ o melekler, melâikeler içinde, Ashab-i Bedir gibi seref kazanmislar. Su mes'elede iki cihet var:
    Birisi: Cinn ve melâikenin taifeleri, hayvan ve insanin taifeleri gibi, vücudlari kat'î ve bizimle münasebetdar oldugu, Yirmidokuzuncu Söz'de iki kerre iki dört eder derecesinde bir kat'iyetle isbat etmisiz. Onlarin isbatini, o Söz'e havale ederiz.
    Ikinci cihet: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in serefiyle, eser-i mu'cizesi olarak, efrad-i ümmeti onlari görmek ve konusmaktir. Iste basta Buharî ve Imam-i Müslim, eimme-i hadîs müttefikan haber veriyorlar ki: Bir defa melek yani Hazret-i Cebrail, beyaz libasli bir insan suretinde gelmis. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm sahabeler içinde otururken, yanina gitmis, demis:
    مَا اْلاِسْلاَمُ وَمَا اْلاِيمَانُ وَمَا اْلاِحْسَانُ
    sh: » (M: 167)
    Yani: "Îman, Islâm, Ihsan nedir? Tarif et." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm tarif etmis. Oradaki cemaat-i sahâbe hem ders almis, hem de o zâti iyi görmüsler. O zât misafir gibi görünürken, üstünde alâmet-i sefer eseri hiç yoktu. Kalkti, birden kayboldu. O vakit Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmis ki: "Size ders vermek için Cebrail böyle yapti." Hem haber-i sahih ile ve haber-i kat'î ile ve manevî tevatür derecesinde, eimme-i hadîs haber veriyorlar ki: "Hazret-i Cebrail'i çok defa, hüsn ü cemal sahibi olan Dihye suretinde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yaninda sahâbeler görüyorlardi. Ezcümle, Hazret-i Ömer ve Ibn-i Abbas ve Üsame Ibn-i Zeyd ve Hâris ve Âise-i Siddîka ve Ümm-ü Seleme, kat'iyen sabittir ki, bunlar kat'iyen haber veriyorlar ki: Biz Hazret-i Cebrail'i Dihye suretinde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yaninda çok görüyoruz. Acaba hiç mümkün müdür ki, bu zâtlar, görmeden görüyoruz desinler?


    Seni çok Özledim Annem

  7. #17
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 19. MEKTUP

    Hem nakl-i sahih-i kat'î ile, Asere-i Mübessere'den, Iran fâtihi Sa'd Ibn-i Ebî Vakkas haber veriyor ki: "Gazve-i Uhud'da, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in iki tarafinda, iki beyaz libasli, ona nöbetdar gibi muhafiz suretinde gördük. Ikisi de anlasildi ki, meleklerdir. Ve Hazret-i Cebrail ile Mikâil oldugunu anladik." Acaba böyle bir kahraman-i Islâm gördük dese, görmemek mümkün müdür?
    Hem Ebu Süfyan Ibn-i Hâris Ibn-i Abdülmuttalib (ammizade-i Nebevî) nakl-i sahih ile haber veriyor ki: "Gazve-i Bedir'de, gök ile yer arasinda, beyaz libasli atli zâtlari gördük."

    Hem Hazret-i Hamza Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan niyaz etti ki: "Ben Cebrail'i görmek istiyorum." Kâ'be'de ona gösterdi. Dayanamadi, bîhus oldu, yere düstü. Bu çesit melâikeleri görmek vukuati çoktur. Bütün bu vukuat, bir nevi mu'cize-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm'i gösteriyor ve delâlet ediyor ki; onun misbâh-i Nübüvvetine melâikeler dahi pervanelerdir.
    Cinnîler ise; onlar ile görüsmek ve görmek, degil sahâbeler, belki avam-i ümmet dahi çoklari ile görüsmeleri çok vuku buluyor. Fakat en kat'î, en sahih haber ile eimme-i hadîs bize diyorlar ki: Ibn-i Mes'ud "Batn-i Nahl'de ecinnilerin ihtidasi gecesinde, ecinnileri gördüm ve Sudan kabilesinden Zutt denilen uzun boylu taifeye benzettim, onlara benziyordular."
    sh: » (M: 168)
    Hem meshurdur ve hadîs imamlari tahric ve kabul ettikleri Hazret-i Hâlid Ibn-i Velid vak'asidir ki: Uzza denilen sanemi tahrib ettikleri vakit, siyah bir kadin seklinde, o sanem içinden bir cinniye çikti. Hazret-i Hâlid, bir kilinç ile o cinniyeyi iki parça etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o hâdise için ferman etmis ki: "Uzza sanemi içinde ona ibadet ediliyordu, daha ona ibadet edilmez."
    Hem Hazret-i Ömer'den meshur bir haberdir ki, demis: "Biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yaninda iken, ihtiyar seklinde, elinde bir asâ, "Hâme" isminde bir cinnî geldi, îman etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona kisa surelerden birkaç sureyi ders verdi. Dersini aldi, gitti. Su âhirki hâdiseye, çendan bazi hadîs imamlari ilismisler; fakat mühim imamlar, sihhatine hükmetmisler. Her ne ise, bu nevide uzun söylemeye lüzum yok; misâlleri çoktur.
    Hem deriz ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in nuruyla, terbiyesiyle ve onun arkasinda gitmesiyle, binler Seyh-i Geylanî gibi aktablar, asfiyalar, melâikeler ve cinler ile görüsmüsler ve konusuyorlar ve bu hâdise, yüz tevatür derecesinde ve çok kesrettedir. Evet ümmet-i Muhammed'in (A.S.M.) melâike ve cinlerle temaslari ve tekellümleri ise, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in terbiye ve irsad-i i'cazkâranesinin bir eseridir.
    Üçüncü Su'be: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in hifzi ve ismeti, bir mu'cize-i bâhiredir. وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ âyet-i kerimesinin hakikat-i bâhiresi, çok mu'cizati gösterir. Evet Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm çiktigi vakit, degil yalniz bir taifeye, bir kavme, bir kisim ehl-i siyasete veya bir dine; belki umum padisahlara ve umum ehl-i dine tek basiyla meydan okudu. Halbuki onun amucasi en büyük düsman ve kavim ve kabilesi düsman iken; yirmiüç sene nöbetdarsiz, tekellüfsüz, muhafazasiz ve pek çok defa sû'-i kasde maruz kaldigi halde, kemal-i saadetle, rahat döseginde vefat edip, Mele-i A'lâ'ya çikmasina kadar hifz u ismeti, وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ ne kadar kuvvetli bir hakikati ifade ettigini ve ne kadar metin bir nokta-i istinad oldugunu, günes gibi gösterir. Biz yalniz nümune için, kat'iyet
    sh: » (M: 169)
    kesbetmis birkaç hâdiseyi zikredecegiz:
    Birinci Hâdise: Ehl-i siyer ve hadîs, müttefikan haber veriyorlar ki: Kureys kabilesi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'i öldürtmek için, kat'î ittifak ettiler. Hattâ insan suretine girmis bir seytanin tedbiriyle, Kureys içine fitne düsmemek için, her kabileden lâakal bir adam içinde bulunup, ikiyüze yakin, Ebu Cehil ve Ebu Leheb'in taht-i hükmünde olarak, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in hane-i saadetini bastilar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yaninda Hazret-i Ali vardi. Ona dedi: "Sen bu gece benim yatagimda yat." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm beklemis, tâ Kureys gelmis, bütün hanenin etrafini tutmuslar. O vakit çikti, bir parça toprak baslarina atti. Hiç birisi onu görmedi, içlerinden çikti gitti. Gâr-i Hira'da iki güvercin ve bir örümcek, bütün Kureys'e karsi ona nöbetdar olup, muhafaza ettiler.
    Ikinci Hâdise: Vakiat-i kat'iyedendir ki, magaradan çikip Medine tarafina gittikleri vakit, Kureys rüesasi mühim bir mal mukabilinde, Süraka isminde gayet cesur bir adami gönderdiler; tâ takib edip, onlari öldürmeye çalissin. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekir-i Siddîk ile beraber gârdan çikip giderken gördüler ki, Süraka geliyor. Ebu Bekir-i Siddik telas etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm magarada dedigi gibi
    لاَ َتحْزَنْ اِنَّ اللّهَ مَعَنَا dedi. Süraka'ya bir bakti, Süraka'nin atinin ayaklari yere saplandi kaldi. Tekrar kurtuldu, yine takib etti. Tekrar atinin ayaklarinin saplandigi yerden duman gibi birsey çikiyordu. O vakit anladi ki: Ne onun elinden ve ne de kimsenin elinden gelmez ki, ona ilissin. "El-Aman!" dedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm aman verdi. Fakat dedi: "Git öyle yap ki, baskasi gelmesin!"
    Su hâdise münasebetiyle bunu da beyan ederiz ki: Sahih bir surette haber veriyorlar: Bir çoban, onlari gördükten sonra Kureys'e haber vermek için Mekke'ye gitmis. Mekke'ye dâhil oldugu vakit, ne için geldigini unutmus. Ne kadar çalismis ise, hatirina getirememis. Mecbur olmus dönmüs. Sonra anlamis ki, ona unutturulmus.
    Üçüncü Hâdise: Gazve-i Gatafan ve Enmar'da müteaddid tarîklerle
    sh: » (M: 170)
    eimme-i hadîs haber veriyorlar ki: Gavres isminde cesur bir kabile reisi, kimse görmeden tam Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in basi üzerine gelerek, yalin kilinç elinde oldugu halde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a dedi: "Kim seni benden kurtaracak?" Demis: "Allah!" Sonra böyle dua etti:
    اَللّهُمَّ اكْفِنِيهِ بِمَا شِئْتَ Birden o Gavres, iki omuzu ortasina gaibden bir darbe yer; o kilinç elinden düser, yere yuvarlanir. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm kilinci eline alir, "Simdi seni kim kurtaracak?" der, sonra afveder. O adam gider taifesine. O pek cür'etkâr, cesur adama herkes hayrette kalir. "Ne oldu sana, ne için bir sey yapamadin?" dediler. O dedi: "Hâdise böyle oldu. Ben simdi, insanlarin en iyisinin yanindan geliyorum."


    Seni çok Özledim Annem

  8. #18
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 19. MEKTUP

    Hem su hâdise gibi, Gazve-i Bedir'de bir münafik, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'i bir gaflet vaktinde kimse görmeden, tam arkasindan kilinç kaldirip vururken, birden Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bakmis. O titreyip, kilinç elinden yere düsmüs.
    Dördüncü Hâdise: Manevî tevatüre yakin bir söhretle ve ekser ehl-i tefsirin


    اِنَّا جَعَلْنَا فِى اَعْنَاقِهِمْ اَغْلاَلاً فَهِىَ اِلَى اْلاَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ * {
    وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ اَيْدِيهِمْ سَدّاً وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدّاً فَاَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ
    âyetinin sebeb-i nüzulü ve ehl-i tefsir allâmeleri ve ehl-i hadîs imamlari haber veriyorlar ki: Ebu Cehil yemin etmis ki: "Ben secdede Muhammed'i görsem, bu tasla onu vuracagim." Büyük bir tas alip gitmis. Secdede gördügü vakit kaldirip vurmakta iken, elleri yukarida kalmis. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm namazi bitirdikten sonra kalkmis, Ebu Cehil'in eli çözülmüs. O ise; ya Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in müsaadesiyle veyahut ihtiyaç kalmadigindan çözülmüs.
    Hem yine Ebu Cehil kabilesinden -bir tarîkte- Velid Ibn-i Mugire, yine Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'i vurmak için, büyük bir tasi alip secdede iken vurmaya gitmis; gözü kapanmis. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'i Mescid-i
    sh: » (M: 171)
    Haram'da görmedi, geldi. Onu gönderenleri de görmüyordu, yalniz seslerini isitiyordu. Tâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm namazdan çikti, ihtiyaç kalmadigindan onun gözü de açildi.
    Hem nakl-i sahih ile Ebu Bekir-i Siddîk'tan haber veriyorlar ki: Sure-i
    تَبَّتْ يَدَا اَبِى لَهَبٍ nâzil olduktan sonra, Ebu Leheb'in karisi Ümm-ü Cemil denilen "Hammalet-el Hatab" bir tas alip, Mescid-i Haram'a gelmis. Ebu Bekir ile Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm orada oturuyorlarmis. Gözü Ebu Bekir-i Siddîk'i görüyor, soruyor: "Yâ Ebâ Bekir! Senin arkadasin nerede? Ben isitmisim ki, beni hicvetmis. Ben görsem, bu tasi agzina vuracagim." Yaninda iken Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'i görmemis. Elbette hifz-i Ilâhîde olan bir Sultan-i Levlâk'i, böyle bir Cehennem oduncusu, onun huzuruna girip göremez. Agzina mi düsmüs!..
    Besinci Hâdise: Haber-i sahih ile haber veriliyor ki: Âmir Ibn-i Tufeyl ve Erbed Ibn-i Kays ikisi ittifak ederek Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yanina gitmisler. Âmir demis: "Ben onu mesgul edecegim, sen onu vuracaksin!" Sonra bakiyor ki, birsey yapmiyor. Gittikten sonra arkadasina dedi: "Neden vurmadin?" Dedi: "Nasil vuracagim, ne kadar niyet ettim, bakiyorum ki, ikimizin ortasina sen geçiyorsun. Seni nasil vuracagim?"
    Altinci Hâdise: Nakl-i sahih ile haber veriliyor ki: Gazve-i Uhud'da veya Huneyn'de Seybe Ibn-i Osman-el Hacebî -ki, Hazret-i Hamza, onun hem amucasini, hem pederini öldürmüstü- intikamini almak için gizli geldi. Tâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in arkasindan yalin kilinç kaldirdi. Birden kilinç elinden düstü. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona bakti, elini gögsüne koydu. Seybe der ki: "O dakikada dünyada ondan daha sevgili adam bana olmazdi." Imana geldi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti: "Haydi git, harbet!" Seybe dedi: "Ben gittim, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm önünde harbettim. Eger o vakit pederim de rastgelseydi, vuracaktim."
    Hem Feth-i Mekke gününde Fedale naminda birisi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in yanina vurmak niyetiyle geldi.
    sh: » (M: 172)
    Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona bakip tebessüm etti, "Nefsinle ne konustun?" dedi ve Fedale için taleb-i magfiret etti. Fedale îmana geldi ve dedi ki: "O vakit ondan daha ziyade dünyada sevgilim olmazdi."
    Yedinci Hâdise: -Nakl-i sahih ile- Yahudiler sû'-i kasd niyetiyle, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in oturdugu yere üstünden büyük bir tas atmak âninda, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o dakikada hifz-i Ilahî ile kalkmis; o sû'-i kasd de akîm kalmis.
    Bu yedi misâl gibi çok hâdiseler vardir. Basta Imam-i Buharî ve Imam-i Müslim ve eimme-i hadîs, Hazret-i Âise'den naklediyorlar ki:
    وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ âyeti nâzil olduktan sonra, arasira Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'i muhafaza eden zâtlara ferman etti: يَا اَيُّهَا النَّاسُ انْصَرِفُوا فَقَدْ عَصَمَنِى رَبِّى عَزَّ وَجَلَّ Yani: "Nöbetdarliga lüzum yok, benim Rabbim beni hifzediyor."
    Iste su risale de, bastan buraya kadar gösteriyor ki: Su kâinatin her nev'i, her âlemi; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'i tanir, alâkadardir. Herbir nev'-i kâinatta, onun mu'cizati görünüyor. Demek o Zât-i Ahmediye (A.S.M.) Cenab-i Hakk'in -fakat kâinatin Hâliki itibariyle ve bütün mahlukatin Rabbi ünvaniyla- memurudur ve resulüdür. Evet nasilki bir padisahin büyük ve müfettis bir memurunu herbir daire bilir ve tanir; hangi daireye girse, onunla münasebetdar olur. Çünki umumun padisahi namina bir memuriyeti var. Eger meselâ yalniz adliye müfettisi olsa, o vakit adliye dairesiyle münasebetdar olur. Baska daireler onu pek tanimaz. Ve askeriye müfettisi olsa, mülkiye dairesi onu bilmez. Öyle de, anlasiliyor ki; bütün devair-i saltanat-i Ilâhiyede, melekten tut tâ sinege ve örümcege kadar herbir taife onu tanir ve bilir veya bildirilir. Demek Hâtem-ül Enbiya ve Resul-i Rabb-il Âlemîn'dir. Ve umum enbiyanin fevkinde risaletinin sümulü var.
    ONALTINCI ISARET: Irhasat denilen; bi'set-i nübüvvetten evvel fakat nübüvvetle alâkadar olarak vücuda gelen hârikalar dahi, delâil-i nübüvvettir. Su da üç kisimdir:
    sh: » (M: 173)
    BIRINCI KISIM: Nass-i Kur'anla; Tevrat, Incil, Zebur ve Suhuf-u Enbiyanin, nübüvvet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm'a dair verdikleri haberdir. Evet mâdem o kitablar semavîdirler ve mâdem o kitab sahibleri enbiyadirlar; elbette ve herhalde onlarin dinlerini nesheden ve kâinatin seklini degistiren ve yerin yarisini getirdigi bir nur ile isiklandiran bir zâttan bahsetmeleri, zarurî ve kat'îdir. Evet küçük hâdiseleri haber veren o kitablar, nev'-i beserin en büyük hâdisesi olan hâdise-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm'i haber vermemek kabil midir? Iste mâdem bilbedahe haber verecekler, herhalde ya tekzib edecekler, tâ ki dinlerini tahribden ve kitablarini neshden kurtarsinlar.. veya tasdik edecekler, tâ ki o hakikatli zât ile, dinleri hurafattan ve tahrifattan kurtulsun. Halbuki dost ve düsmanin ittifakiyla, tekzib emaresi hiç bir kitabda yoktur. Öyle ise, tasdik vardir. Mâdem mutlak bir surette tasdik vardir ve mâdem su tasdikin vücudunu iktiza eden kat'î bir illet ve esasli bir sebeb vardir; biz dahi, o tasdikin vücuduna delalet eden üç hüccet-i katia ile isbat edecegiz:
    Birinci Hüccet: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Kur'anin lisaniyla onlara der ki: "Kitablarinizda, benim tasdîkim ve evsâfim vardir. Benim beyan ettigim seylerde, kitablariniz beni tasdik ediyor."

    قُلْ فَاْتُوا بِالتَّوْرَيةِ فَاتْلُوهَا اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ { قُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ اَبْنَاءَنَا وَاَبْنَاءَكُمْ وَنِسَاءَنَا وَنِسَاءَكُمْ وَاَنْفُسَنَا وَاَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ
    gibi âyetlerle, onlara meydan okuyor. "Tevratinizi getiriniz, okuyunuz ve geliniz; biz çoluk ve çocugumuzu alip Cenâb-i Hakk'in dergâhina el açip, yalancilar aleyhinde lânetle duâ edecegiz!" diye mütemadiyen onlarin basina vurdugu halde, hiç Yahudi bir âlim veya Nasranî bir kissîs, onun bir yanlisini gösteremedi. Eger gösterseydi, pek çok kesrette bulunan ve pek çok inadli ve hasedli olan kâfirler ve münâfik Yahudiler ve bütün âlem-i küfür, her tarafta ilân edeceklerdi. Hem demis: "Ya yanlisimi bulunuz veyahut sizinle mahvoluncaya kadar cihad edecegim!" Halbuki bunlar, harbi ve perisaniyeti ve hicreti ihtiyar ettiler. Demek yanlisini bulamadilar. Bir yanlis bulunsaydi, onlar kurtulurlardi...

    sh: » (M: 174)
    Ikinci Hüccet: Tevrat, Incil ve Zebur'un ibareleri; Kur'an gibi i'cazlari olmadigindan, hem mütemadiyen tercüme tercüme üstüne oldugundan, pek çok yabanî kelimeler içlerine karisti. Hem müfessirlerin sözleri ve yanlis tevilleri, onlarin âyetleriyle iltibas edildi; hem bazi nâdanlarin ve bazi ehl-i garazin tahrifati da ilâve edildi. Su surette o kitablarda tahrifat, tagyirat çogaldi. Hattâ Seyh Rahmetullah-i Hindî (allâme-i meshur) kütüb-ü sâbikanin binler yerde tahrifatini, kesislerine ve Yahudi ve Nasara ûlemasina isbat ederek, iskât etmis. Iste bu kadar tahrifatla beraber, su zamanda dahi meshur Hüseyin-i Cisrî (Rahmetullahi Aleyh) o kitablardan yüz ondört delil nübüvvet-i Ahmediyeye dair çikarmistir. "Risale-i Hamîdiye"de yazmis. O risaleyi de, Manastirli Merhum Ismail Hakki tercüme etmis. Kim arzu ederse, ona müracaat eder, görür.
    Hem pek çok Yahudi ulemasi ve Nasara ulemasi, ikrar ve itiraf etmisler ki: "Kitablarimizda Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'in evsafi yazilidir." Evet gayr-i müslim olarak basta meshur Rum Meliklerinden Hirakl itiraf etmis, demis ki: "Evet
    Îsâ Aleyhisselâm, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dan haber veriyor."
    Hem Rum Meliki Mukavkis naminda Misir hâkimi ve ulema-i Yehud'un en meshurlarindan Ibn-i Suriya ve Ibn-i Ahtab ve onun kardesi Kâ'b Bin Esed ve Zübeyr Bin Bâtiya gibi meshur ulema ve reisler, gayr-i müslim kaldiklari halde ikrar etmisler ki: "Evet kitablarimizda onun evsafi vardir, ondan bahsediyorlar."
    Hem Yehud'un meshur ulemasindan ve Nasara'nin meshur kissîslerinden, kütüb-ü sâbikada evsaf-i Muhammediyeyi (A.S.M.) gördükten sonra inadi terkedip îmana gelenler, evsafini Tevrat ve Incil'de göstermisler ve sair Yahudi ve Nasranî ulemasini onunla ilzam etmisler. Ezcümle, meshur Abdullah Ibn-i Selâm ve Veheb Ibn-i Münebbih ve Ebî Yâsir ve Sâmul (ki bu zât, Melik-i Yemen Tübba' zamaninda idi. Tübba' nasil giyaben ve bi'setten evvel iman getirmis, Sâmul de öyle.) ve Sa'ye'nin iki oglu olan Esid ve Sa'lebe ki; Ibn-i Heyban denilen bir ârif-i billah bi'setten evvel Benî Nadîr Kabilesine misafir olmus.
    قَرِيبٌ ظُهُورُ نَبِىٍّ هذَا دَارُ هِجْرَتِهِ demis, orada vefat etmis. Sonra o kabile Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile harbettikleri
    sh: » (M: 175)
    zaman Esid ve Sa'lebe meydana çiktilar, o kabileye bagirdilar:
    وَاللّهِ هُوَ الَّذِى عَهَدَ اِلَيْكُمْ فِيهِ ابْنُ هَيْبَان Yani: "Ibn-i Heyban'in haber verdigi zât budur; onunla harbetmeyiniz!" Fakat onlar onlari dinlemediler, belâlarini buldular.
    Hem ulema-i Yehud'dan Ibn-i Bünyamin ve Muhayrik ve Kâ'b-ül Ahbar gibi çok ulema-i Yehud, evsaf-i Nebeviyeyi kitablarinda gördüklerinden, îmana gelmisler; sair îmana gelmeyenleri de ilzam etmisler.
    Hem ulema-i Nasara'dan, bahsi geçen meshur Buheyra-i Rahib ki; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Sam tarafina amucasiyla gittigi vakit oniki yasinda idi. Buheyra-i Rahib, onun hatiri için Kureysîleri davet etmis. Bakti ki, kafileye gölge eden bir parça bulut, daha kafile yerinde gölge ediyor. "Demek aradigim adam orada kalmis!" Sonra adam göndermis, onu da getirtmis. Ebu Tâlib'e demis: "Sen dön Mekke'ye git! Yahudiler hasûddurlar; bunun evsafi Tevrat'ta mezkûrdur; hiyanet ederler."
    Hem Nastur-ul Habese ve Habes Reisi olan Necasî, evsaf-i Muhammediyeyi (A.S.M.) kitablarinda gördükleri için, beraber îman etmisler.
    Hem Dagatir isminde meshur bir Nasranî âlimi; evsafini görmüs, îman etmis; Rumlar içinde ilân etmis, sehid edilmis.
    Hem Nasranî rüesasindan Hâris Ibn-i Ebî Sümer-il Gasanî ve Sam'in büyük dinî reisleri ve melikleri, yani Sahib-i Ilya ve Hirakl ve Ibn-i Natur ve Cârud gibi meshur zâtlar, kitablarinda evsafini görmüsler ve îman etmisler. Yalniz Hirakl, dünya saltanati için îmanini izhar etmemis.
    Hem bunlar gibi Selman-ül Farisî, o da evvel nasranî idi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in evsafini gördükten sonra, onu ariyordu.
    Hem Temim naminda mühim bir âlim, hem meshur Habes Reisi Necasî, hem Habes nasarasi, hem Necran papazlari; bütün müttefikan haber veriyorlar ki: "Biz, evsaf-i Nebeviyeyi kitablarimizda gördük, onun için îmana geldik."
    Üçüncü Hüccet: Iste bir nümune olarak Tevrat, Incil, Zebur'un
    sh: » (M: 176)


    Seni çok Özledim Annem

  9. #19
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 19. MEKTUP

    sh: » (M: 176)
    Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'a ait âyetlerinin birkaç nümunesini gösterecegiz:

    Birincisi: Zebur'da söyle bir âyet var:
    اَللّهُمَّ ابْعَثْ لَنَا مُقِيمَ السُّنَّةِ بَعْدَ الْفَتْرَةِ "Mukîm-üs Sünne" ise, ism-i Ahmedîdir.
    Incil'in âyeti:
    قَالَ الْمَسِيحُ اِنِّى ذَاهِبٌ اِلَى اَبِى وَ اَبِيكُمْ لِيَبْعَثَ لَكُمُ الْفَارَقْلِيطًا Yani: "Ben gidiyorum, tâ size Faraklit gelsin!" Yani, Ahmed gelsin.
    Incil'in ikinci bir âyeti:
    اِنِّى اَطْلُبُ مِنْ رَبِّى فَارَقْلِيطًا يَكُونُ مَعَكُمْ اِلَى اْلاَبَدِ Yani: "Ben Rabbimden; hakki bâtildan farkeden bir peygamberi istiyorum ki, ebede kadar beraberinizde bulunsun." Faraklit, اَلْفَارِقُ بَيْنَ الْحَقِّ وَ الْبَاطِلِ manasinda Peygamber'in o kitablarda ismidir.
    Tevrat'in âyeti:

    اِنَّ اللّهَ قَالَ ِلاِبْرَاهِيمَ اِنَّ هَاجَرَ تَلِدُ وَيَكُونُ مِنْ وَلَدِهَا مَنْ يَدُهُ فَوْقَ الْجَمِيعِ وَيَدُ الْجَمِيعِ مَبْسُوطَةٌ اِلَيْهِ بِالْخُشُوعِ
    Yani: "Hazret-i Ismail'in validesi olan Hacer, evlâd sahibesi olacak ve onun evlâdindan öyle birisi çikacak ki, o veledin eli, umumun fevkinde olacak ve umumun eli husu' ve itaatle ona açilacak."
    Tevrat'in ikinci bir âyeti:

    وَقَالَ يَا مُوسَى اِنِّى مُقِيمٌ لَهُمْ نَبِيّاً مِنْ بَنِى اِخْوَتِهِمْ مِثْلَكَ وَاُجْرِى قَوْلِى فِى فَمِهِ وَالرَّجُلُ الَّذِى لاَيَقْبَلُ قَوْلَ النَّبِىِّ الَّذِى يَتَكَلَّمُ بِاِسْمِى فَاَنَا اَنْتَقِمُ مِنْهُ
    Yani: "Benî Israil'in kardesleri olan Benî Ismail'den senin gibi birini gönderecegim. Ben sözümü onun agzina koyacagim, benim vahyimle konusacak. Onu kabul etmeyene azab verecegim."
    sh: » (M: 177)
    Tevrat'in üçüncü bir âyeti:

    قَالَ مُوسَى رَبِّ اِنِّى اَجِدُ فِى التَّوْرَاةِ اُمَّةً هُمْ خَيْرُ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ يَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُؤْمِنُونَ بِاللّهِ فَاجْعَلْهُمْ اُمَّتِى قَالَ تِلْكَ اُمَّةُ مُحَمَّدٍ
    Ihtar: Muhammed ismi, o kitablarda "Müseffah" ve "El-Münhamenna" ve "Himyata" gibi Süryanî isimler suretinde, "Muhammed" manasindaki Ibranî isimleriyle gelmis. Yoksa sarih Muhammed ismi az vardi. Sarih miktarini dahi, hasûd Yahudiler tahrif etmisler.
    Zebur'un âyeti:
    يَا دَاوُدُ يَاْتِى بَعْدَكَ نَبِيّ ٌيُسَمّىَ اَحْمَدَ وَمُحَمَّدًا صَادِقًا سَيِّدًا اُمَّتُهُ مَرْحُومَةٌ
    Hem Abadile-i Seb'adan ve kütüb-ü sâbikada çok tedkikat yapan Abdullah Ibn-i Amr Ibn-il Âs ve meshur ulema-i Yehud'dan en evvel Islâm'a gelen Abdullah Ibn-i Selâm ve meshur Kâ'b-ül Ahbar denilen Benî Israil'in allâmelerinden; o zamanda daha çok tahrifata ugramayan Tevrat'ta aynen su gelecek âyeti ilân ederek göstermisler. Âyetin bir parçasi sudur ki: Hz. Mûsâ ile hitabdan sonra, gelecek peygambere hitaben söyle diyor:

    يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ اِنَّا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا وَحِرْزًا ِلْلاُمِّيِّينَ اَنْتَ عَبْدِى سَمَّيْتُكَ الْمُتَوَكِّلَ لَيْسَ بِفَظٍّ وَلاَ غَلِيظٍ وَلاَ صَخَّابٍ فِى اْلاَسْوَاقِ وَلاَ يَدْفَعُ بالسَّيِّئَةِ السَّيِّئَةَ بَلْ يَعْفُو وَيَغْفِرُ وَلَنْ يَقْبِضَهُ اللّهُ حَتّىَ يُقِيمَ بِهِ الْمِلَّةَ الْعَوْجَاءَ بِاَنْ يَقُولُوا لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّهُ
    Tevrat'in bir âyeti daha:

    مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّهِ مَوْلِدُهُ بِمَكَّةَ وَهِجْرَتُهُ بِطَيْبَةَ وَمُلْكُهُ بِالشَّامِ وَاُمَّتُهُ الْحَمَّادُونَ
    sh: » (M: 178)
    Iste su âyette "Muhammed" lafzi, Muhammed manasinda Süryanî bir isimle gelmistir.
    Tevrat'in diger bir âyeti daha:
    اَنْتَ عَبْدِى وَرَسُولِى سَمَّيْتُكَ الْمُتَوَكِّلَIste su âyette, Benî Ishak'in kardesleri olan Benî Ismail'den ve Hazret-i Mûsâ'dan sonra gelen peygambere hitab ediyor.
    Tevrat'in diger bir âyeti daha:
    عَبْدِىَ الْمُخْتَارُ لَيْسَ بِفَظٍّ وَلاَ غَلِيظٍ Iste "Muhtar"in manasi; "Mustafa"dir, hem ism-i Nebevîdir.
    Incil'de, Isa'dan sonra gelen ve Incil'in birkaç âyetinde "Âlem Reisi" ünvaniyla müjde verdigi Nebinin tarifine dair:
    مَعَهُ قَضِيبٌ مِنْ حَدِيدٍ يُقَاتِلُ بِهِ وَاُمَّتُهُ كَذلِكَ Iste su âyet gösteriyor ki: "Sahib-üs seyf ve cihada memur bir peygamber gelecektir." Kadîb-i Hadîd, kilinç demektir. Hem ümmeti de onun gibi sahib-üs seyf, yani cihada memur olacagini, Sure-i Feth'in âhirinde وَ مَثَلُهُمْ فِى اْلاِْنجِيلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْاَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ âyeti, Incil'in su âyeti gibi, baska âyetlerine isaret edip, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm sahib-üs seyf ve cihada memur oldugunu Incil ile beraber ilân ediyor.
    Tevrat'in Besinci Kitabinin Otuzüçüncü Babinda su âyet var: "Hak Teâlâ, Tur-i Sina'dan ikbal edip bize Sâîr'den tulû' etti ve Fâran Daglarinda zâhir oldu."
    Iste su âyet nasilki "Tur-i Sina'da ikbal-i Hak" fikrasiyla nübüvvet-i Mûseviyeyi ve Sam Daglari'ndan ibaret olan "Sâîr'den tulû-u Hak" fikrasiyla, nübüvvet-i Îseviyeyi ihbar eder. Öyle de bil'ittifak Hicaz Daglari'ndan ibaret olan Fâran Daglari'ndan zuhur-u Hak fikrasiyla, bizzarure Risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) haber veriyor. Hem Sure-i Feth'in âhirinde
    sh: » (M: 179)
    ذلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرَيةِ hükmünü tasdikan, Tevrat'ta Fâran Daglari'ndan zuhur eden peygamberin sahâbeleri hakkinda su âyet var: "Kudsîlerin bayraklari beraberindedir ve onun sagindadir." "Kudsîler" namiyla tavsif eder. Yani: "Onun sahâbeleri kudsî, sâlih evliyalardir."
    Es'iya Paygamber'in kitabinda, Kirkikinci Babinda su âyet vardir: "Hak Sübhanehu âhir zamanda, kendinin istifagerde ve bergüzidesi kulunu ba's edecek ve ona Ruh-ul Emîn Hazret-i Cibril'i yollayip, din-i Ilâhîsini ona talim ettirecek. Ve o dahi, Ruh-ül Emîn'in talimi veçhile nâsa talim eyliyecek ve beyn-en nâs hak ile hükmedecektir. O bir nurdur, halki zulümattan çikaracaktir. Rabbin bana kablelvuku' bildirdigi seyi, ben de size bildiriyorum."
    Iste su âyet gayet sarih bir surette, Âhirzaman Peygamberi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'in evsafini beyan ediyor.
    Misail namiyla müsemma Mihail Peygamber'in kitabinin Dördüncü Babinda su âyet var: "Âhirzamanda bir ümmet-i merhume kaim olup, orada Hakk'a ibadet etmek üzere, mübarek dagi ihtiyar ederler. Ve her iklimden orada birçok halk toplanip, Rabb-i Vâhid'e ibadet ederler. Ona sirk etmezler."
    Iste su âyet, zâhir bir surette dünyanin en mübarek dagi olan Cebel-i Arafat ve orada her iklimden gelen hacilarin tekbir ve ibadetlerini ve ümmet-i merhume namiyla söhretsiar olan ümmet-i Muhammediyeyi tarif ediyor.
    Zebur'da Yetmisikinci Babinda su âyet var:
    "Bahirden bahire mâlik ve nehirlerden, Arz'in makta' ve müntehasina kadar mâlik ola.. ve kendisine Yemen ve Cezayir Mülûkü hediyeler götüreler.. ve padisahlar ona secde ve inkiyad edeler.. ve her vakit ona salât ve her gün kendisine bereketle dua oluna.. ve envari Medine'den münevvir ola.. ve zikri ebed-ül âbâd devam ede.. onun ismi, semsin vücudundan evvel mevcuddur. Onun adi, günes durdukça müntesir ola..."
    Iste su âyet, pek asikâr bir tarzda Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm'i tavsif eder. Acaba Hazret-i Davud Aleyhisselâm'dan
    sh: » (M: 180)
    sonra Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'dan baska hangi nebi gelmis ki; sarktan garba kadar dinini nesretmis ve mülûkü cizyeye baglamis ve padisahlari kendine secde eder gibi bir inkiyad altina almis ve her gün nev'-i beserin humsunun salavat ve dualarini kendine kazanmis ve envari Medine'den parlamis kim var? Kim gösterilebilir?
    Hem Türkçe Yuhanna Incili'nin Ondördüncü Bab ve otuzuncu âyeti sudur: "Artik sizinle çok söylesmem, zira bu âlemin reisi geliyor. Ve bende, onun nesnesi aslâ yoktur!" Iste "Âlemin Reisi" tabiri, "Fahr-i Âlem" demektir. Fahr-i Âlem ünvani ise, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'in en meshur ünvanidir.
    Yine Incil-i Yuhanna, Onaltinci Bab ve yedinci âyeti sudur: "Amma ben, size hakki söylüyorum. Benim gittigim, size faidelidir. Zira ben gitmeyince, tesellici size gelmez." Iste bakiniz! Reis-i Âlem ve insanlara hakikî teselli veren, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'dan baska kimdir? Evet Fahr-i Âlem odur ve fâni insanlari idam-i ebedîden kurtarip teselli veren odur.
    Hem Incil-i Yuhanna, Onaltinci Bab, sekizinci âyeti: "O dahi geldikte; dünyayi günaha dair, salaha dair ve hükme dair ilzam edecektir." Iste dünyanin fesadini salaha çeviren ve günahlardan ve sirkten kurtaran ve siyaset ve hâkimiyet-i dünyayi tebdil eden Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'dan baska kim gelmis?
    Hem Incil-i Yuhanna, Onaltinci Bab, onbirinci âyet: "Zira bu âlemin reisinin gelmesinin hükmü gelmistir." Iste "Âlemin Reisi" (Hâsiye) elbette Seyyid-ül Beser olan Ahmed-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dir.
    (Hâsiye): Evet, o Zât, öyle bir reis ve sultandir ki; binüçyüz elli senede ve ekser asirlardan herbir asirda, lâakal üçyüz elli milyon tebaasi ve raiyeti var. Kemal-i teslim ve inkiyadla, evamirine itaat ederler, her gün ona selâm etmekle tecdid-i biat ederler.
    Hem Incil-i Yuhanna, Onikinci Bab ve onüçüncü âyet: "Amma o Hak ruhu geldigi zaman, sizi bilcümle hakikata irsad edecektir. Zira kendisinden söylemiyor. Bilcümle isittigini söyleyerek, gelecek nesnelerden size haber verecek." Iste bu âyet sarihtir. Acaba umum insanlari birden hakikata davet eden ve her haberini vahiyden veren ve Cebrail'den isittigini söyleyen ve kiyamet ve
    sh: » (M: 181)
    âhiretten tafsilen haber veren, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'dan baska kimdir ve kim olabilir?
    Hem Kütüb-ü Enbiya'da, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in Muhammed, Ahmed, Muhtar mânasinda Süryanî ve Ibranî isimleri var. Iste Hazret-i Suayb'in suhufunda ismi, Muhammed mânasinda "Müseffah"tir.
    Hem Tevrat'ta yine Muhammed mânasinda "Münhamenna", hem Nebiyy-ül Haram mânasinda "Himyata". Zebur'da "El-Muhtar" ismiyle müsemmadir. Yine Tevrat'ta "El-Hâtem-ül Hâtem". Hem Tevrat'ta ve Zebur'da "Mukîm-üs Sünne". Hem Suhuf-u Ibrahim ve Tevrat'ta "Mazmaz"dir. Hem Tevrat'ta "Ahyed"dir.
    Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm demis:
    اِسْمِى فِى الْقُرْآنِ مُحَمَّدٌ وَفِى اْلاِنْجِيلِ اَحْمَدُ وَفِى التَّوْراةِ اَحْيَدُ buyurmustur. Hem Incil'de, Esmâ-i Nebevîden "Sahib-ül Kadîbi ve-l Hirave" yani "seyf ve asâ sahibi." Evet sahib-üs seyf enbiyalar içinde en büyügü; ümmetiyle cihada memur, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dir. Yine Incil'de "Sahib-üt Tâc"dir. Evet "Sahib-üt Tâc" ünvani, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a mahsustur. Tâc, amâme yani sarik demektir. Eski zamanda milletler içinde, milletçe umumiyet itibariyle sarik ve agel saran, Kavm-i Arabdir. Incil'de "Sahib-üt Tâc", kat'î olarak "Resul-i Ekrem" (Aleyhissalâtü Vesselâm) demektir.
    Hem Incil'de "El-Baraklit" veyahut "El-Faraklit" ki Incil tefsirlerinde, "Hak ve bâtili birbirinden tefrik eden hakperest" mânasi verilmis ki; sonra gelecek insanlari, hakka sevkedecek zâtin ismidir.
    Incil'in bir yerinde, Îsâ Aleyhisselâm demis: "Ben gidecegim; tâ
    sh: » (M: 182)
    dünyanin reisi gelsin." Acaba Hazret-i Îsâ Aleyhisselâm'dan sonra dünyanin reisi olacak ve hak ve bâtili fark ve temyiz edip Hazret-i Îsâ Aleyhisselâm'in yerinde insanlari irsad edecek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan baska kim gelmistir? Demek Hazret-i Îsâ Aleyhisselâm ümmetine daima müjde ediyor ve haber veriyor ki: Birisi gelecek, bana ihtiyaç kalmayacak. Ben, onun bir mukaddimesiyim ve müjdecisiyim. Nasilki su âyet-i kerime:

    َواِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِى اِسْرَائِيلَ اِنِّى رَسُولُ اللّهِ اِلَيْكُمْ مُصَدِّقًا ِلمَا بَيْنَ يَدَىَّ مِنَ التَّوْرَيةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَاْتِى مِنْ بَعْدِى اسْمُهُ اَحْمَدُ
    (Hâsiye) Evet Incil'de Hazret-i Îsâ Aleyhisselâm, çok defalar ümmetine müjde veriyor. Insanlarin en mühim bir reisi gelecegini ve o zâti da bazi isimler ile yâdediyor. O isimler, elbette Süryanî ve Ibranîdirler. Ehl-i tahkik görmüsler. O isimler, "Ahmed, Muhammed, Fârik-un Beyn-el Hakk-i Ve-l Bâtil" manâsindadirlar. Demek Îsâ Aleyhisselâm, çok defa Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm'dan besaret veriyor.
    (Hâsiye):
    اُمَّتُهُ الْحَمَّادُونَ Seyyah-i meshur Evliya Çelebi; Hazret-i Sem'un-u Safa'nin türbesinde, ceylân derisinde yazili Incil-i Serîf'te, bu gelen âyeti okumustur. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hakkinda nâzil olan âyet: ايتون Bir oglan, ازربيون yani: Ibrahim neslinden ola, روفتون Peygamber ola, لوغسلين yalanci olmaya, بنت O'nun افزولات mevlidi Mekke ola, كه كالوشير sâlihlikle gelmis ola, تونومنين onun mübarek adi مواميت (Bu "Mevamit" kelimesi "Memed"den ve "Memed" dahi "Muhammed"den tahrif edilmis.) Ahmed Muhammed ola. اسفدوس Ona uyanlar, تاكرديس bu cihan issi olalar. بيست بيث dahi, ol cihan issi ola.
    sh: » (M: 183)
    Suâl: Eger desen: "Neden Hazret-i Îsâ Aleyhisselâm, her nebiden ziyade müjde veriyor; baskalar yalniz haber veriyorlar, müjde sureti azdir."
    Elcevap: Çünki Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm, Îsâ Aleyhisselâm'i Yahudilerin müdhis tekzibinden ve müdhis iftiralarindan ve dinini müdhis tahrifattan kurtarmakla beraber.. Îsâ Aleyhisselâm'i tanimayan Benî Israil'in suubetli seriatina mukabil, sühuletli ve câmi' ve ahkâmca Seriat-i Îseviye'nin noksanini ikmal edecek bir seriat-i âliyeye sahibdir. Iste onun için çok defa, "Âlemin Reisi geliyor!" diye müjde veriyor.
    Iste Tevrat, Incil, Zebur'da ve sair suhuf-u enbiyada çok ehemmiyetle, âhirde gelecek bir peygamberden bahisler var, çok âyetler var. Nasil bir kisim nümunelerini gösterdik. Hem çok namlar ile o kitablarda mezkûrdur. Acaba bütün bu Kütüb-ü Enbiyada bu kadar ehemmiyetle, mükerrer âyetlerde bahsettikleri, Âhirzaman Peygamberi Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dan baska kim olabilir?..
    IKINCI KISIM: Irhâsâttan ve delâil-i nübüvvetten maksad sudur ki: Bi'set-i Ahmediyeden evvel, zaman-i fetrette kâhinler, hem o zamanin bir derece evliya ve ârif-i billah olan bir kisim insanlari; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in gelecegini haber vermisler ve ihbarlarini da nesretmisler, siirleriyle gelecek asirlara birakmislar. Onlar çoktur; biz, ehl-i siyer ve tarihin nakil ve kabul ettikleri meshur ve müntesir olan bir kismini zikredecegiz. Ezcümle:
    Yemen padisahlarindan Tübba' isminde bir melik, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in evsafini eski kitablarda görmüs, îman etmis. Söyle bir siirini ilân etmis:

    شَهِدْتُ عَلَى اَحْمَدَ اَنَّهُ رَسُولٌ مِنَ اللّهِ بَارِى النَّسَمِ
    فَلَوْ مُدَّ عُمْرِى اِلَى عُمْرِهِ لَكُنْتُ وَزِيرًا لَهُ وَابْنَ عَمٍّ
    Yani: "Ben Ahmed'in (A.S.M.) Risâletini tasdik ediyorum. Ben onun zamanina yetisseydim, ona vezir ve ammizade olurdum." (Yani, Ali gibi ona fedai bir hâdim olurdum.)
    Ikincisi: Meshur Kuss Ibn-i Sâide ki, kavm-i Arabin en meshur
    sh: » (M: 184)
    ve mühim hatibi ve muvahhid bir zât-i rusenzamirdir. Iste su zât da, bi'set-i Nebevîden evvel Risâlet-i Ahmediyeyi su siirle ilân ediyor:

    اَرْسَلَ فِينَا اَحْمَدَ خَيْرَ نَبِىٍّ قَدْ بُعِثَ { صَلّىَ عَلَيْهِ اللّهُ مَا عَجَّلَهُ رَكْبٌ وَ حُثَّ
    Üçüncüsü: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in ecdadindan olan Kâ'b Ibn-i Lüeyy, Nübüvvet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ilham eseri olarak söyle ilân etmis:

    عَلَى غَفْلَةٍ يَاْتِى النَّبِىُّ مُحَمَّدٌ فَيُخْبِرُ اَخْبَارًا صَدُوقًا خَبِيرُهَا
    Yani: "Füc'eten, Muhammed-ün Nebi gelecek, dogru haberleri verecek."
    Dördüncüsü: Yemen padisahlarindan Seyf Ibn-i Zîyezen, kütüb-ü sâbikada Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in evsafini görmüs; îman etmis, müstak olmus idi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in ceddi Abdülmuttalib Yemen'e kafile-i Kureys ile gittigi zaman, Seyf Ibn-i Zîyezen onlari çagirmis. Onlara demis ki:

    اِذَا وُلِدَ بِتِهَامَةَ وَلَدٌ بَيْنَ كَتْفَيْهِ شَامَةٌ كَانَتْ لَهُ اْلاِمَامَةُ وَاِنَّكَ يَا عَبْدَ الْمُطَّلِبِ لَجَدُّهُ


    Seni çok Özledim Annem

  10. #20
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 19. MEKTUP

    Yani: "Hicaz'da bir çocuk dünyaya gelir. Onun iki omuzu arasinda hâtem gibi bir nisan var. Iste o çocuk umum insanlara imam olacak!" Sonra gizli Abdülmuttalib'i çagirmis, "O çocugun ceddi de sensin" diye kerâmetkârane, bi'setten evvel haber vermis.
    Besincisi: Varaka Ibn-i Nevfel (Hatice-i Kübra'nin ammizadelerinden) bidayet-i vahiyde Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm telas etmis. Hatice-i Kübra o hâdiseyi, meshur Varaka Ibn-i Nevfel'e hikâye etmis. Varaka demis: "Onu bana gönder." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Varaka'nin yanina gitmis, mebde'-i vahiydeki vaziyeti hikâye etmis. Varaka demis:


    بَشِّرْ يَا مُحَمَّدُ اِنِّى اَشْهَدُ اَنَّكَ اَنْتَ النَّبِىُّ الْمُنْتَظَرُ وَبَشَّرَ بِكَ عِيسَى
    Yani: "Telas etme, o halet vahiydir. Sana müjde! Intizar edilen Nebi sensin! Îsâ, seninle müjde vermis.."
    sh: » (M: 185)
    Altincisi: Askelân-ul Himyerî nam ârif-i billah, bi'setten evvel Kureysîleri gördügü vakit, "Içinizde dâvâ-yi nübüvvet eden var mi?" "Yok" derlerdi. Sonra bi'set vaktinde yine sormus; "Evet" demisler, "Biri dâvâ-yi nübüvvet ediyor." Demis: "Iste âlem onu bekliyor."
    Yedincisi: Nasara ulema-yi benamindan Ibn-ül Alâ, bi'setten ve Peygamber'i görmeden evvel haber vermis. Sonra gelmis. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'i görmüs demis:

    وَالَّذِى بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لَقَدْ وَجَدْتُ صِفَتَكَ فِى اْلاِنْجِيلِ وَبَشَّرَ بِكَ ابْنُ الْبَتُولِ
    Yani: "Ben senin sifatini Incil'de gördüm, îman ettim. Ibn-i Meryem, Incil'de senin gelecegini müjde etmis."
    Sekizincisi: Bahsi geçen Habes padisahi Necasî demis:
    لَيْتَ لِى خِدْمَتَهُ بَدَلاً عَنْ هذِهِ السَّلْطَنَةِ Yani: "Keski su saltanata bedel Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'in hizmetkâri olsaydim. O hizmetkârlik, saltanatin pek fevkindedir."
    Simdi ilham-i Rabbanî ile gaibden haber veren bu âriflerden sonra; gaibden ruh ve cinn vasitasiyla haber veren kâhinler, pek sarih bir surette Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in gelecegini ve nübüvvetini haber vermisler. Onlar çoktur; biz, onlardan meshurlari ve manevî tevatür hükmüne geçmis ve ekser tarih ve siyerde nakledilmis birkaçini zikredecegiz. Onlarin uzun kissalarini ve sözlerini siyer kitablarina havale edip, yalniz icmalen bahsedecegiz.
    Birincisi: Sikk isminde meshur bir kâhindir ki; bir gözü, bir eli, bir ayagi varmis. Âdeta yarim insan... Iste o kâhin, manevî tevatür derecesinde kat'î bir surette tarihlere geçmis ki; Risâlet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm'i haber verip, mükerreren söylemistir.
    Ikincisi: Meshur Sam kâhini Satih'tir ki; kemiksiz, âdeta âzâsiz bir vücud, yüzü gögsü içinde bir acûbe-i hilkat ve çok da yasamis bir kâhindir. Gaibden verdigi dogru haberler, o zaman insanlarda söhret bulmus. Hattâ Kisra (yani Fars padisahi) gördügü acîb
    sh: » (M: 186)
    rü'yayi ve velâdet-i Ahmediye (A.S.M.) zamaninda sarayin ondört serefesinin düsmesinin sirrini Satih'ten sormak için, Muyzan denilen âlim bir elçisini göndermis. Satih demis: "Ondört zât sizlerde hâkimiyet edecek, sonra saltanatiniz mahvolacak. Hem birisi gelecek, bir din izhar edecek. Iste o sizin din ve devletinizi kaldiracak!" mealinde Kisra'ya haber göndermis. Iste o Satih, sarih bir surette, âhirzaman peygamberinin gelmesini haber vermis.
    Hem kâhinlerden Sevad Ibn-i Karib-id Devsî ve Hunâfir ve Ef'asiye Necran ve Cizl Ibn-i Cizl-il Kindî ve Ibn-i Halasat-ed Devsî ve Fatima Bint-i Nu'man-i Neccariye gibi meshur kâhinler, siyer ve tarih kitablarinda tafsilen beyan ettikleri vecih üzere; âhirzaman peygamberinin gelecegini, o peygamber de, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm oldugunu haber vermisler.
    Hem Hazret-i Osman'in akrabasindan Sa'd Ibn-i Bint-i Küreyz kâhinlik vasitasiyla, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in nübüvvetini gaibden haber almis. Bidayet-i Islâmiyette Hazret-i Osman-i Zinnureyn'e demis ki: "Sen git iman et." Osman bidayette gelmis, îman etmis. Iste o Sa'd o vakiayi böyle bir siir ile söylüyor:

    هَدَى اللّهُ عُثْمَانًا بِقَوْلِى اِلَى الَّتِى بِهَا رُشْدُهُ وَ اللّهُ يَهْدِى اِلَى الْحَقِّ
    Hem kâhinler gibi; "hâtif" denilen, sahsi görünmeyen ve sesi isitilen cinnîler, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in gelecegini mükerreren haber vermisler. Ezcümle:
    Zeyyab Ibn-ül Haris'e hâtif-i cinnî böyle bagirmis, onun ve baskasinin sebeb-i Islâmi olmus:

    يَا ذَيَابُ يَا ذَيَابُ يَا ذَيَابُ اِسْمَعِ الْعَجَبَ الْعُجَابَ
    بُعِثَ مُحَمَّدٌ بِالْكِتَابِ يَدْعُو بِمَكَّةَ فَلاَ يُجَابُ
    Yine bir hâtif-i cinnî, Sâmia Ibn-i Karret-il Gatafanî'ye böyle bagirmis, bazilarini îmana getirmistir: جَاءَ الْحَقُّ فَسَطَعَ وَ دُمِّرَ بَاطِلٌ فَانْقَمَعَ
    Bu hâtiflerin besaretleri
    sh: » (M: 187)
    ve haber vermeleri pek meshurdur ve çoktur.
    Hem nasil kâhinler, hâtifler haber vermisler; öyle de sanemler dahi ve sanemlere kesilen kurbanlar dahi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'in Risâletini haber vermisler. Ezcümle:
    Kissa-i meshuredendir ki: Mâzen Kabilesinin sanemi bagirip demis:
    هذَا النَّبِىُّ الْمُرْسَلُ جَاءَ بِالْحَقِّ الْمُنْزَلِ diyerek, Risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) haber vermis. Hem Abbas Ibn-i Mirdas'in sebeb-i Islâmiyeti olan meshur vakia sudur ki: Dimar naminda bir sanemi varmis; o sanem, bir gün böyle bir ses vermis:
    اَوْدَى ضَمَارُ وَكَانَ يُعْبَدُ مُدَّةً قَبْلَ الْبَيَانِ مِنَ النَّبِىِّ مُحَمَّدٍ
    Yani: "Muhammed gelmeden evvel bana ibadet ediliyordu, simdi Muhammed'in beyani gelmis; daha o dalalet olamaz."
    Hazret-i Ömer, Islâmiyetten evvel saneme kesilen bir kurbandan böyle isitmis:

    يَا آلَ الذَّبِيحِ اَمْرٌ نَجِيحٌ رَجُلٌ فَصِيحٌ يَقُولُ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّهُ
    Iste bu nümuneler gibi çok vakialar var, mevsuk kitablar kabul edip nakletmisler.
    Nasilki kâhinler, ârif-i billahlar, hâtifler, hattâ sanemler ve kurbanlar, Risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) haber vermisler; herbir hâdise dahi, bir kisim insanlarin îmanina sebeb olmus. Öyle de, bazi taslar üstünde ve kabirlerde ve kabirlerin mezar taslarinda hatt-i kadim ile
    مُحَمَّدٌ مُصْلِحٌ اَمِينٌ gibi ibareler bulunmus; onunla bir kisim insanlar îmana gelmisler. Evet hatt-i kadim ile bazi taslarda bulunan مُحَمَّدٌ مُصْلِحٌ اَمِينٌ , Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan ibarettir. Çünki ondan evvel, zamanina pek yakin, yalniz yedi Muhammed ismi var, baska yoktur. O yedi adamin hiçbir cihetle "Muslih-i Emîn" tabirine liyakatlari yoktur.


    Seni çok Özledim Annem

Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •