14. GÜN
Öğleden sonra, odalardan birinde az oturdular. Burada, bir yakınının kan kanseri hastalığından söz açılınca, şöyle buyurdular:
ATOMLARDA, İNSANIN VÜCUDU VE MANEVÎ HAYATINDA,
KÂİNATTA VE DEVLET BÜNYESİNDE AYNI KANUN
İlaç kullanmıştı. Sonra yapılan tetkiklerde hastalığın geçtiği görüldü. Fakat bu hastalık, tamamen geçmeyip, baskı altına alınıyor ve geçti gibi görülüyor. İlaç devamlı kullanılmaz ve dikkat edilmezse, çabuk ortaya çıkıyor. Onun için, hiç ihmal edilmemesi ve ilacın devamlı kullanılması gerekiyor.
Devlet işi de böyledir. Devletin ve onu meydana getiren müesseselerin işler halde olması, pörsümemesi ve canlılığını koruması için, sürekli çalışması, kontrol edilmesi ve canlılığını asla yitirmemesi lâzım. Aksi halde, nasıl vücudun bir yanında ortaya çıkan bir rahatsızlık, mahiyetine göre vücudu götürmeye kadar gidebiliyorsa, aynı şekilde, devlet müesseselerinden birinde baş gösteren bir rahatsızlık da, devletin tamamını işlemez hale getirebilir. Bilhassa hayatî müesseseler için bu böyledir. Bu müesseselerin, kuruluşuyla çok sağlam, elemanları, çalışma şekli ve prensipleriyle mükemmel olması ve o çarkın, günü ve şartları sürekli nazara alarak, kendini devamlı yenilemesi ve paslanmaya meydan vermeyerek hayatiyetini sürdürmesi elzemdir. Yoksa, sistem zâhiren sağlam gibi görünür, ama içten çürüme başlamış demektir. Tarihin yuttuğu bütün büyük devletlerde ve medeniyetlerde bunu görürüz…
Nasıl devlet yapısı ve işleyişiyle insan vücudu birbirine benziyor; aynı yapı ve işleyiş, atomlar için de söz konusudur. Daha önce, atom çekirdeğinde yer alan elektronların hareket ede ede enerji kaybına uğrayacakları ve böylece zamanla sönüp gidecekleri sanılırdı. Bu, atomun ve dolayısıyla kâinatın da bir bakıma sonu demekti. Fakat şimdi bunun böyle olmadığı görülüyor. Elektronlarda reşarj olma kabiliyeti var; bir süre bir yörüngede döndükten sonra, çekirdeğin etrafındaki başka bir yörüngeye geçiyor, âdeta yeniden şarj oluyor ve hareketlerine aynı şekilde devam ediyorlar. Demek ki bu, Allah’ın koyduğu çok önemli bir kanun; kâinatta da aynı, insanda da aynı, insanların içtimaî birliğini temsil eden devlet için de aynı.
– Efendim, insanın manevî hayatı için de aynı kanunun geçerli olduğunu söyleyebilir miyiz?
Aynen geçerlidir. İnsanın manevî hayatiyetini ve canlılığını sürdürebilmesi için sürekli teyakkuzda olması, sürekli yenilenmesi ve kendini kontrol etmesi gerekir. Eğer bu yenilenme ve kontrol biraz durursa, farkına varmadan onda hemen pörsüme başlar. Bugün, Cenab-ı Allah’ı kalbinizde, vicdanınızda iliklerinize kadar hisseder ve kendinizden geçebilirsiniz. Ama bugünkü bu marifetinizin yarına hiç faydası olmaz. O’nu her gün aynı, hattâ artan derinlikte duymanız gerekir. Bu mekanizmada, çok defa kabz u bast gelgitleri mühim rol oynar. Kabz istenmez; fakat çok defa ya bir günahın neticesinde veya sebepsiz olarak gelir. O anda insan dişini sıkıp sabretmeli, günaha girmemeli ve onun geçmesini beklemelidir. Denebilir ki, böyle yapıldığı takdirde kabz basttan daha faydalıdır. İnsanı şımarıklığa itmez, temkine davet eder; onun daha bir Allah’a yaklaşmasına, istiğfarda bulunmasına ve dua etmesine kapı aralar ve bittiğinde hem işlenmiş bir günahın affı, hem de yeni bir bast bereketine vesile olur.
İnsan, çok defa ibadetlerini, evrad ü ezkârını aynen yerine getiriyor olsa bile, yine de eğer kendini devamlı gözetmez, muhasebe ve murakabeye tâbi tutmaz, kalb ibresini sürekli kontrol etmez ve her gün ayrı bir tefekkür ve tezekkür vadisinde ayrı bir marifet ufku aramazsa, onun pörsümesi mukadder demektir. Bu bakımdan, hayatiyetin korunması, ibadetleri, evrad ü ezkârı noksansız yerine getirmek kadar, tefekkür, tezekkür, okuma, muhasebe ve murakabe yoluyla sürekli yenilenmekten geçer. Bu, kolay bir iş değildir ama, yolu da budur...