http://www.kevserdenizi.net/forum/be...da-bir-ay.htmlTIKLAYIN

HOCAEFENDİ’NİN ABD’DEKİ SOHBETLERİNDEN

DERLENEN BAZI ÖNEMLİ SATIR BAŞLARI



a Temelsiz hiçbir bina yapılmaz; farz-ı muhal yapılsa, ayakta duramaz. Ayrıca, bir binada her tuğlanın bir öncekinin üzerine, her kat bir altındakinin üzerine yapılır. Evet, bir sonraki unsurun hayatiyeti, daima bir önceki unsurun hayatiyetiyle mebsuten mütenasip (doğrudan orantılı)tir. Binaenaleyh, asıl mesele, her zaman imandır. İmandan elimizi çekersek her şey biter.

a İnsanlardan ‘neferi’, rakamlardan sıfırı severim. İnsanın Allah’a en yakın olduğu an, sıfır olduğu andır, yani (secde anı). Tehlikesiz zemin, iddiasız zemindir; nâmın, nişanın, makamın olmadığı zemin…

a Hz. Musa (a.s.)’ın, “Rabbi erinî enzur ileyk… (Rabbim, bana görün, Sana bakayım)” sözü, bir bakıma kavminin karakterini gösterir. Allah Rasûlü’nün (s.a.s.) Mi’rac’da kemiyet ve keyfiyetten uzak, ayrıca talepsiz olarak Cenab-ı Hakk’ı görmesi, Efendimiz’le Hz. Musa (a.s) arasındaki farkı da gösteriyor.

a İmam Suyûtî, Efendimiz (s.a.s)’in annesi ve babası hakkında, “Onlar dirilip, bana iman ettiler.” hadisine dayanarak, onların ehl-i necât olduğuna dair bir kitap yazmıştır.

a Doğruda ısrarlı olmak lâzım. Çünkü hak, her şeyin üstündedir; bir gün bu, mutlaka tecelli eder, eder ama, bedel ister.

a Kur’an’a nisbet ettiğimiz dar anlayışımız veya Kur’an’dan anladığımız, Kur’an’ın mutlak manâsı ve hükmü gibi gösterilemez.

a İnsan, daima akıllıca davranmalı; fakat ne kadar akıllıca davranırsa, neticede yine Allah’a güvenmeli. Denge, budur.

a Kalb, cenin 6-8 haftalık iken çalışmaya başlar. Kalb, normal insanlarda dakikada 5 litre kan pompalar. ABD’de senede bir milyon insan, kalb rahatsızlığı sebebiyle müdahaleden geçiyor. Kalb krizinden ölümler, denebilir ki birinci sırada. Türkiye’de yılda 15.000 kalb ameliyatı oluyor ve kalb nakli de yapılıyor. Son beş yıl içinde kalb nakli yapılmış hastaların %75’i hayatta kalmaya devam ediyor. Kalbin sıhhati için yürüyüş çok mühim. Yağmurlu günlerde bile evde yürümeli. Tansiyon yüksekliği, kalbin üç düşmanından biri.

a “Kul huve’l-kadiru alâ en yeb’ase azâben (De ki: Allah, azap göndermeye kâdirdir)” âyeti nâzil olunca Efendimiz (s.a.s), çok ağladı, çok namaz kıldı, çok dua etti. Ümmeti hakkında iki duası kabul buyurulurken, üçüncü duası (tefrikaya düşmeme) tamamen iradelere bırakıldı.

a Hz. Aişe (r.anhâ)’nın “Efendimiz (s.a.s)’in maraz-ı mevtinde bir koltuğuna Hz. Abbas, diğer koltuğuna da bir adam girdi” sözü, daha sonra çok büyütülmüştür. Bu bakımdan, büyükler birbirleri hakkında konuşurlarken çok dikkatli olmalıdırlar.

a Hz. İsa (a.s.)’ın havârîlerinin, Efendimiz (s.a.s.)’in ashabının, başka diyarlarda dinlerini anlatırken, o diyarlarda konuşulan dilleri bildiklerini zannetmiyorum. Ama, onların da çok iyi bildiği ve her yerde herkesin anladığı bir dil vardır ki, o da, temsilin dilidir: anlattığını, bizzat yaşayarak gösterme. Hz. İsa (a.s)’ın semâya ref’inden 30 sene sonra, takipçileri Roma’yı sarsıyorlar. Hz. Osman (r.a) devrinde Müslümanlık Palandöken’e gelmiş, Mâverâünnehr’i aşmış, hattâ Müslüman elçiler, Pekin’de Çin sarayına ulaşmışlar, hem de at ve deve sırtında… Davranışlar, sözleri tasdik etmezse muhataplar ikileme girer, tereddüde düşer.

a Müslümanlık, bir zaviyeden muamelâttır; haram-helâl şuuru içinde yaşamaktır.

a Ebu’l–Hasen el-Eş’arî’nin cebr-i mütevassıt olması, Mu’tezileden gelip, kendisini Mu’tezileye cevap verme mevkiinde hissetmesinden dolayıdır. Yani, onu bu noktaya iten, tepki tavrıdır. İslâmiyet’i anlatırken, bu, şuna buna cevap şeklinde olmamalı; İslâmiyet, kendi değerleriyle anlatılmalı. Her işte, müsbet hareket benimsenmeli; tepkici olunmamalı.

a Fussılet Suresi’nde yer alan, “Yerde, oradaki canlılar içindeki gıdaları 4 günde takdir etti, sevâen li’s-sâilîn,” âyetindeki sevâen li’s-sâilîn ifadesi, müfessirleri çok yormuştur. Bunun manâsı, “isteyenin istediğine, yani herkesin ihtiyacına denk olarak” demektir.…

a Bir adım atıp 10 dua etmek, her hareketi 10 duanın eşliğinde yapmak gerekiyor.

a İddiadan kaçınmak lâzım. İddia, temiz gönüllerde tepki meydana getirir. “Allâhumme â’li kelimetallâhi fî kulli enhâi’l-âlem. Ve’stehdimnâ fi hâze’ş-şe’n. Ve da’ lene’l-vudde beyne ıbâdike fi’s-semâvâti ve’l-ard, ve’c-alnâ mine’llezîne âmenû ve amiû’s-sâlihâti ve-cealte lehüm vüddâ, yâ Allah, yâ Vedûd, yâ Allah, yâ Vedûd, yâ Allah, yâ Vedûd (Allah’ım! Yüce İsmini cihanın dört bir yanında î’lâ eyle; bizi de bu işte istihdâm buyur. Göklerde ve yerdeki kullarının kalbine bizim sevgimizi koy ve bizi iman edip sâlih ameller işleyen ve kendileri için vüd vaz ettiğin kullarından eyle, yâ Allah, yâ Vedûd, yâ Allah, yâ Vedûd, yâ Allah, yâ Vedûd!” duasını çok yapmak lâzım.

a Egoizma, iki çeşittir: açık ve gizli. Gizli olan, güya demokratik davranma şeklinde, kendi fikrinde ısrar ve kendi projelerini öne sürme şeklinde cereyan eder.

a Varsa kabiliyetin, sana sormayı şeref saysınlar, gözlerini kapatıp seni dinlesinler.

a Truva atı oyunu, en çok bizim tarihimizde görülür.

a Bilhassa aynı gönül birliği içindeki Müslümanlar, birbirlerini âşıkâne sevmeliler. Nasıl âşık maşukunun kusurlarını görmezse, bunun gibi, bu arkadaşlar, birbirlerinin hatalarını görmemeliler. Kalbler ittihât edince, Cenab-ı Hakk’ın inâyeti öyle yâr olur ki, aysbergler dahi erir. Az dahi olsa rekabetin girdiği her yerde tevakkuf (duraksama) yaşanmıştır.

a “Unsur ehâke zâlimen ev mazlûmen (Zalim de olsa, mazlum da olsa, kardeşine yardım et) sözü, Rasûlüllah’ın mübarek lisanından sadır olunca, Sahabe, “Mazlum tamam da, zalime nasıl yardım edeceğiz?” diye sorar. Efendimiz (s.a.s), “Onun zulmüne mani olarak” buyururlar.

a İnsan, cismaniyeti bırakıp, hayvaniyetten çıkıp, ruhun derece-i hayatına girmemişse, hayvânî gıdalardan kaçınmak da âfettir.

a İnsanın içinde, yaptığı amellere başkaları da muttali olsun diye zerrece bir duygu varsa, bütün yaptıklarını kirletmiş demektir.

a Büyük oynamak lâzım. Büyük oynamak, idareye talip olmak demek değildir; gönüllere talip olmak, her gönle, Allah’ı anlatmak, Allah’ı duyurmaktır.

a Bir hadis-i şerifte, “Ümmetim hakkında en çok korktuğum, kiber-i batın (karın büyüklüğü), kesret-i nevm (çok uyumak) ve kıllet-i yakîn (yakîn azlığı)dır” buyurulur.

a Samimi olan hiç bir gayret karşılıksız kalmaz. İman maddesinin üzerine ihlâs mührünü vurmak lâzım.

a Biz, Cehennem çağrısıyla gelmedik; Cennet’le müjdelemeye geldik. O zemini hazırlamaya geldik. Eltaf güneşi doğmuş; yağmadır, alan alsın…

a Ben, binlerce ömrün sağlayacağı bir neticeye îmânen ve ihtisâben talip olmuşum. Bütün dünyayı verseler, neyleyeyim.

a Af, granitleri bile yumuşatır.

a İnsan, kendini yaşatmaya adamalı, yaşamaya değil. Yeter ki, insanları Allah’ın Dini’nin ışıktan iklimine çekebilelim. Bu da, öncelikle Allah’ın birliğini kabûlden ve onu anlatmaktan başlar. “Kulû Lâ ilâhe illâ’llâh, tüflihû”, yani “Lâ ilâhe illâ’llah deyin, kurtulun” çağrısı.

a Hedefimiz, Allah’ın rızâsı; bu hedefe giden en kestirme yol da, O’nu gönüllere sevdirmedir.

a Ölüm, bizim için yolda bulunmuş inci.

Ona ulaşmak, bize bayram sevinci.

a Esved bin Yezid en-Nehâî (İbn-i Mes’ûd’un talebelerinden ve İmam-ı A’zam’ı yetiştiren Nehâîlerden), aynı isimde birisi aranırken, yanlışlıkla alınıp götürülür. Kendisini gece gündüz döverler. O ise, “Aradığınız Esved ben değilim” demez. Nihayet mesele anlaşılır. Kendisine, “bunu daha önce niye söylemedin?” denince, “Bir mü’mini ele veremezdim ki!” cevabını verir.

a İnsan, hayatını başkalarının yaşamasına, onları irşada bağlamışsa, o hayatın bir manâsı vardır. Aksi halde, yaşamak abestir.

a Allah bes, bâkî heves…

a Dünyevî uhrevî bir faydası yoksa, en parlak beyanlar dahi gevezeliktir. Sahâbî, birbirine, “Teâl, nu’minu sâaten (Gel, bir saat iman edelim)” derdi.

a Bediüzzaman, hayata gözlerini en büyük problemler içinde açmış. Ama, ne geçmişe, ne hâle sövmüş, ne de mücrimlerle meşgul olmuş. “Bu problemleri nasıl çözeriz” demiş ve menfîlerin karşısına müsbet değerleri koymuş. Geçmişi, öncekileri tenkid etmenin kazandıracağı bir şey yoktur; önemli olan, yapılması gerekeni yapmaktır.

a Çalışırken, namazın ilk iki rek’atını kaçıran iki arkadaşa: “Eliniz işte, aklınız namazda olmalı. Yaptığınız iş, namazı, cemaati, hattâ namazın tesbihatını bile kaçırmanıza sebep olsa, o anda Bediüzzaman gibi bir külliyat da yazıyor olsanız, Fatih gibi İstanbul’un fethiyle de meşgul bulunsanız, bunun getireceği hiç bir fayda yoktur.

a Einstein, Almanya’da eski, yamalı, ipleri sarkmış bir pardesü ile sokakta görülüyor ve kendisine, “Üstad, bu ne hal?” denilince, “Ne var ki hâlimde? Nasıl olsa beni herkes tanıyor” cevabını verir. Amerika’da da aynı kıyafet içinde görürler onu ve aynı soruyu sorarlar. Bu defa, “Ne olsun ki! Beni burada kim tanır?” der.

a Kur’an-ı Kerim’de Firavun için, “Festehaffe kavmehû feetâûhu (O, kavmini küçümsedi, onları ezdi; onlar da ona itaat ettiler)” ifadesi vardır. Despot sistemlerin karakteridir bu. Ama kabahati, sadece o sistemlerde aramamalı. Acizliğimiz, beceriksizliğimiz, hiçbir şeye muvaffak olamayacağımız bize telkin edile edile, artık bu, şuur altımıza işlemiş. “Bizim elimizden bir şey gelmez” diye inanmışız. Evveliyetle bu duygu ve düşünceden kurtulmak lâzım.

a İyi işleyen bir sistem, beraberinde körlük getirir; buna “sistem körlüğü” diyebiliriz. Mükemmellik de, beraberinde rehâvet getirir. Binaenaleyh, bugün üçüncü sınıf görülen milletler, daha alternatifli düşünebilirler. Tarih boyunca kurulan büyük medeniyetlerin kahir ekseriyetini bedevî kavimlerin kurmuş olması, büyük ölçüde bundandır.

a Ya aklınız erecek, ya da aklı ereni dinleyeceksiniz.

a Allah’ın huzuruna giderken, kimseye karşı gönlümde bir şey olsun istemiyorum. Kimsenin günahını görmek istemediğim gibi, gördüğüm hataları da unutmaya çalışıyorum.

a Yerinde kalıp, neşr-i hak yapmış hiç bir peygamber yoktur. Geçmişinizi bilmeyen, sizi taptaze tanıyan bir toplumda neşr-i hakta bulunmak çok mühim.

a Tebliğde en önemli husus sıdktır. Yalan, rüyalara bile girmemelidir. İkinci önemli husus ise, başkalarının eş veya kızlarını size, düşünmeden emanet edecekleri ölçüde emîn insan olmaktır.

a Bekir bey, şöyle derdi: “Bir işi en güzel yapacak olan, ona en çok ihtiyaç duyandır.”

a Efendimiz’in (s.a.s) Ashâbı, O’nun peygamberliğinin mucizesidir.

a Hz. Ebû Bekir (r.a), 2.5 seneye 30 seneyi sıkıştıran bir insan. Sistemi oturtuyor. Hz. Ömer (r.a.), o sistemin üzerinde yürüyor.

a Sahabe’nin yaptığı yapılacaksa, aynı mânevî güce ulaşmak lâzım. Hâlid ölünce, geriye bir at, bir de kılıçtan başka bir şey bırakmıyor. “Övülen bir hayat yaşıyor, İslâm’ın yitiği olarak gidiyor: Âşe hamîden, mâte fekîden.”

a Sahâbenin hayatıyla iştigâl çok mühim. Çocuklara “er-Risale” gibi filmler çok seyrettirilmeli. Sahâbe gibi olma, onların şuuraltına yerleşmeli.

a İnsanın Leylâsı bir tane olur.

a Her müktesebât, bir kısım riskleri de beraberinde getirir. En büyük tehlike, en büyük veliler içindir. Peygamberlerin kalbi, kuş kalbi gibi titremiş durmuştur.

a Teferruâtla iştigâl, usûlü unutturuyor.

a Peygamber’i (s.a.s.) sorgulama, Müslümanları sorgulamakla başlamıştır.

a Duâ mecmuası, haftada bir okunmalı.

a “Duâda dahi O’nun misli yoktur.” Siz ne kadar parlak kelimelerle de dua etseniz, O’nun dualarındaki muhtevâyı tutturamadığınızı görürsünüz.

a Meziyet, zâtî bir değerdir. Kimde bulunursa bulunsun, o noktada üstündür.

a Sabır, muvaffakiyete giden yoldur. Kısa bir hayatı kazanmak için, en az 15 yılı tahsile ayırıyoruz. İki kutup arası rakamlarla ifâde edilemeyecek ebedî bir hayatı kazanmak için kısa bir ömür, o uğurda verilmeye ve bu uğurda sabretmeye değmez mi?

a Ehlullâh için en büyük sabır, O’nun aşkı ve O’na kavuşma ateşiyle yanıp tutuşurken, burada (dünyada) kalmaktır.

a İnsanların gönlüne girme, büyük çoğunluğa büyük gerçeği duyurma… Yeniden onların kalblerini inşâ etme: yapılması gereken budur.

a Allah’tan af, âfiyet, ismet ve fetanet istemek lâzım.

a Hayatın zorluklarından dolayı ölüm istenmemeli. Hayat iyice çekilmez bir hâl alırsa, hadiste buyurulduğu gibi, “Allah’ım, vefatım hayırlıysa beni vefat ettir; yaşamam hayırlıysa beni yaşat” diye dua etmeli.

a Fâsık, büyük günah işleyen ve küçük günahta ısrar edendir. Tevbe edilen günahın büyüğü, ısrar edilen günahın ise küçüğü olmaz.

a Şoför olsam, kimsenin şeridini kesmem, hakkına tecavüz etmem.

a Tarihten tevârüs ettiğimiz büyük bir kredimiz var. Dünyada, onun en problemli bölgesinde 9 asır muvâzene unsuru olmuş, adâletle büyük bir bölgeyi idare etmişiz.

a İman, nazarî iman; namaz, amelî imandır. Bazıları namaz kılarken iş düşünür; bazıları iş yaparken devamlı namaz düşünür ve böylece, dakikalarına varıncaya kadar, hayatının tamamına namaz işlenmiş olur.

a Kimseyi mecbur edemezsiniz ama, sadece bir tavsiye olarak diyorum: Herkes, hayatında en az 10 tane ağaç dikse.

a Babamın dayısı, – İskenderun’da PTT müdürü idi – “Yeğen, ben hayatımda sadece 5 defa cemaati kaçırdım” deyince çok utandım. Çünkü ben, belki 10 defa kaçırmışımdır.

a Efendimiz (s.a.s), şahsen bahtiyâr olmakla beraber, etrafıyla da bahtiyardır. Bir Hz. Ebû Bekir (r.a.), hiç bir peygambere nasip olmamıştır.

a Eserleri, mecliste onlara hâkimiyeti olan okumalı. Okuyan, bir sonraki derste okuyacağı yerlere hazırlıklı gelmeli; dinleyecekler de, aynı bölümü yine okuyarak gelmeli. Anlaşılmayan yerler sorulmalı, açıklanmalı. Okuyan kişi, ansiklopedik bilgi sahibi olmalı; spordan, müzikten, tıptan, matematikten, edebiyattan anlamalı… Böyle değilse, kitaba bağlı kalmalı. Dinleyenlerin soru sormalarına fırsat verilmeli. Aktüel meselelere hiç girilmemeli. Gülerek, lâubâlîlik yaparak meclis kirletilmemeli. Mecliste ciddiyet olmalı, uyuklayanlar uyarılmalı; gerekirse, yüzlerini yıkamaları söylenmeli.

a Allah’ı başkalarına anlatma hususunda cinnet derecesinde duyulacak heyecanın, O’nun dininin tebliğ ve izharına hayatı vakfetmenin kişiye kazandıracağını, senede 12 defa Kâbe’yi ziyaret kazandırmaz.

a Rızâ-i İlâhî, gâye-i hayâldir; onu kazanmanın yolu ise, Allah’ın Kelimesi’ni yüceltmektir.

a Allah’ın izzet ve azameti, hasis şeylerle münasebetinin arasına sebepleri perde kılmıştır. Bu bakımdan, icraat-ı İlâhî’yi anlatırken, en güzel misalleri vermemiz gerekir.

a Nurlar’ı tanıdığım zaman Efendimiz’i, Sahâbe’yi biliyordum. Arapça biliyordum. Ama Kur’ân’ı anlamamıştım. Şimdi de anladım diyemem. Fakat Risâle-i Nûr, Kur’ân’ı anlamama bir kapı açmıştır. Şimdi her Kur’an okuyuşumda külahımı atasım geliyor.

a Şerleri bile şeytana isnad etmeyin. O, bununla şişer. Şeytan, sadece süsleyicidir, davet edicidir.

a Mucize, gökten iner gibi inmez. Her mucizede cüz’î de olsa maddî bir sebep vardır: az bir suyun çoğalması, az bir yemeğin bereketlenmesi gibi.

a İnsan, kendisinin bir kuyunun dibinde olduğunu kabul etmezse, yükselme gayreti olmaz. A’zamî takvâ, ihlâs-ı etemm, şüpheli şeylerden kaçınma, a’zamî zühd, hayatını başkalarını yaşatmaya bağlama ve insanın, sahip bulunduğu ufkun ötesinde ufuk kabûl etmesi, yükselmenin başlıca şartlarıdır.

a Muhyiddin-i Arabî, kendi kemalâtının tavanına ulaştığı için, onu en yüksek makam kabul ediyor. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, “ben, seyr-i sülûkumda onun makamına uğradım; o, çok gerilerde bir makam” der.

a 24 saat cevşen… Apartmanlarda dahi saat saat taksim edilerek devam ettirilebilir.

a Sadece bizimle iyi geçinenle iyi geçinmek, bir egoistliktir. İnsanların Allah’a kul olmaları yetmiyormuş gibi, kalkıp bize de kul olmalarını beklemeyelim. En kötü insanla bile geçinemeyen, kötü insandır.

a Tabiatlar değişmeyecek olsaydı, Allah, peygamber göndermezdi. İslâm’dan önce Ömer, İslâm’dan sonra Ömer: en açık misal…

a Haramlar, insanın terakkîsinde kilitlenme meydana getirebilir.

a Bir şehri, bir ülkeyi fâzıl (faziletli) yapan, ondaki faziletli insanlardır. Faziletli insanlar olmadan, hiçbir yer faziletli olamaz. “Şerefu’l-mekân bi’l-mekîn (Bir yerin şerefi, orada oturanlarladır)” denmiştir.

a Mantarlar, ıslak zeminde ve belli bir sıcaklıkta bittiği gibi, münafıklar da, umûmî teveccüh başlayınca bitmeye durur.

a Cenâb-ı Hakk, hadîs-i kudsîde, “Geniş zamanınızda siz Beni anın ki, dar zamanınızda Ben sizi anayım” buyuruyor.

a Ben, Bediüzzaman ölçüsünde ehlullâha saygılı kimse görmedim. İmâm-ı Rabbânî, Şâh-ı Geylânî, Şâh-ı Nakşibendî gibi zâtlar için, “üstâdım, imamım” vb. ifadeler kullanıyor.

a M. Birlik, önemli bir tarikatın mensuplarından Risaleler’le ilgili bir tenkid duyunca, Bediüzzaman’a meseleyi sormak için gider. Fakat, o daha sormadan Bediüzzaman, “Kardeşim, 12 tarikattan ders vermeye salâhiyetim olduğu halde, hiç kimseye tarîkat dersi vermedim…” buyurur. İman, ana gıdadır, tasavvufun sağladığına meyve nazarıyla bakılır. En önemli vazife, imanı kurtarmaktır.

a Kur’an-ı Kerim’in aklı hep fiil olarak kullanması, İslâm’da aktif aklın esas olduğunu gösterir.

a Cenâb-ı Hakk’a devamlı teveccühte bulunmak lâzım.

a Delice ıslah düşüncesi taşımalıyız.

a İslâm’ı temsilde hata ediyor, aktüaliteye dalıyoruz.

a Depremde inşa-Allah şehid olanlar kurban sayılır. Allah, bizi onlara bağışlar. Herkesin hâlet-i rûhiyesine göre okuyacağı dualar olabilir. Her gece Cenab-ı Hakk, bizi ayrı bir âh u efgan ile bulmalı.

a İnsanların çehresinde, devamlı onları görüp gözeten bir Zât’ın varlığını aksettiren bir derinlik yok. Hemen kendilerini salıyorlar. Bu yönüyle İslâm gariptir.

a Ahir zamanda zelzelelerin çok olacağı, toplumlarda hercümerç çıkacağı hadis-i şeriflerde haber verilmiş.

a New York da, New Jersey de, Paris de, İstanbul da, hepsi fay üzerinde. Onun da dizgini Cenâb-ı Hakk’ın elinde…

a Havf ve haşyet, kalbin koruyucu sibobudur.

a Korkmayan insanın âkıbetinden korkulur.

a “Mâşâ-Allahu kân ve mâ lem-yeşe’ lem yekün” (Neyi dilerse olur; neyi dilemedi, o olmaz)”. Hadis kitaplarındaki Kitâbu’l-Fiten bölümleri okunmalı.

a Bir insanın ihtidâsı için, ben günde 50 defa ölmeye hazırım.

a Allah Rasûlü, 10 defa büyükse, 9’u temsildir. 1’i de tebliğ…

a Kayı Beyliği, bilgili, görgülü, ne yaptıklarını ve ne yapacaklarını bilen kültürlü ve iyi yetişmiş insanlardı.

a Abdullah Dehlevî, bütün ilimlerden icazet aldıktan sonra, Mevlâna Halid’e varıp, 7 sene mutfağında hizmet ediyor.

a Manâ, ucuz emtianın satıldığı yerde satılan ucuz bir metâ değildir.

a İbrahim Edhem, İmam-ı A’zâm’ın muâsırı; Bişr-i Hâfi, Ahmed ibn Hanbel’in…

a Dışarıdan bakan, bizde Allah’a imanın ciddiyetini görmeli.

a Cennet’e girmeyi bilemem ama, benim için, dünyada insanların ihtidâsından daha sevimli bir şey yok.

a Bugünkü nesiller, “Kalbin Zümrüt Tepeleri”nin çoğunu anlayamayacaklar ama, 25 sene sonrakiler çok iyi anlayacaklar. İhtiyaç doğduğu an, Kur’an ve Sünnet çizgisinde bir eseri hazır bulacaklar.

a Ders okuyan arkadaşlara dedim: Burs beklemeyin, dağılın dünyanın dört bir yanına; kitap yazın, bulaşıkçılık yapın, işçilik yapın, samimiyetinizi gösterin ve Allah’ı anlatın.

a “Ey kalbleri açan Allah’ım, yeryüzündekilerin kalblerini hidayete aç!” diye içten yalvarmak lâzım.

a Bizden öncekileri hürmetle yâd etmek, sizden sonrakilerin sizi de aynı şekilde yâd edeceklerinin emâresidir.

a Dua ve salât u selâmımda Peygamberleri ismen anmadığım gün, büyük melekleri zikretmediğim zaman, “acaba darılmışlar mıdır?” diye düşünüyorum.

a Hz. Musa, 3 gün yağmur duasına çıkar, fakat yağmur gelmez. Cenab-ı Hakk’a sebebini sorunca, Cenab-ı Hakk, “İçinizde günahkâr var” buyurur. Bunun üzerine Hz. Musa, “Yâ Rabbi! Onu bana bildirsen de, içimizden atsak” diye münacaatta bulunur.. “Cenâb-ı Hakk, buna şöyle cevap verir: “Kulumun hatasını fâş etmem. Hepiniz tevbe ve istiğfar edin; o zaman, o da tevbe ve istiğfar etmiş olur.”

a Nureddin Topçu’ya, Tarihçe-i Hayat için bir takdim yazması teklif edilince, “Onu ancak Hasan Feyzi yazabilir” demiş. Denizli’de beraber Edebiyat hocalığı yapmışlar.

a Tabiat Risalesi’ni çok okumaya ihtiyaç var. Çünkü, itikadlar çok bozulmuş.

a Küçük bir kusurla insanları ademe mahkûm ederseniz, yeryüzünde kabûlleneceğiniz kimse kalmaz.

a Küfrün cezası âhirete kalır. Günah, zulüm derecesine gelince Allah affetmez.

a Problemin en büyüğü kendi içimizdedir.

a Dilimizi unutmak, millî günahtır. Dışarıda doğup büyümüş ve Türkçe’yi öğrenmekten mahrum kalmış çocukları, hiç olmazsa yazları Türkiye’ye gönderip, Türkçe’yi öğrenmelerini sağlamak lâzım.

a Din, iman adına doldurulacak boşluk, sözle doldurulmaz; ancak, hal ve tavırla doldurulur.

a Şevk, inkisara ve ümitsizliğe düşmeme, ağzını açınca ümit soluklama demektir; yoksa, şen-şakrak olmak demek değildir.

a Müslümanlık, kavga üzerine müesses değildir.

a Harpler, mecbur kalınınca başvurulacak şeylerdir. İslâm, harplerin zulme sebep olmaması için çok önemli kaideler getirmiş, hükümler koymuştur. Bunu başka bir dinde göremezsiniz.

a Planlar, ekstralar ve harikulâdelikler üzerine bina edilmez; sebepler ve vasıtalar üzerine bina edilir.

a Her gün, havaya ve suya muhtaç olduğumuz ölçüde beslenmeye ihtiyacımız var. Mânen ihlâsla, maddeten arızasız yapılan amel, salih ameldir.

a Kur’an’dan istifade, takvaya; namazın hakikatına erme, yine takvaya bağlıdır.

a Hakiki takva, farzları kılı kırk yararcasına îfâ etmekle ve haramlardan kılı kırk yararcasına kaçınmakla elde edilir.

a Tekvînî emirlere riayet de takvadır. Yüzme bilmeyenin denize, pilotun yerçekimi sınırlarına girmesi, takvaya aykırıdır. Takva, “vikaye” (korunma) kökündendir.

a Duymak için isti’dâd da lâzım.

a Cüneyd-i Bağdâdî, “bazı meseleler bana 70 yaşımda iken açıldı” diyor. Demek, devamlı cehd etmek gerek.

a Ben, tavizsiz bir Müslümanım. İnsanlığı kucaklama gücünü de oradan alıyorum.

a İnsanlığa hizmet vazifemiz, Allah’ı anlatmak ve tanıtmak vazifemiz; yaptıklarımızın karşılığında hiçbir beklentiye girmemek, yine vazifemiz…

a Namazda Cennet’i duyabiliyorsanız, başka mükâfata lüzum yok.

a Zülhuveysire, Hz. Ali dönemine kadar bastırılmıştır. O zaman ortamını bulunca fitneleri icrâ etmiştir. Demek, umûmun ıslâhı şart.

a Herkes, kendi sahasında yazmalı. Sahanın dışına çıkılınca, hemen yabancı bir sahada dolaşıldığı belli oluyor. Ve okuyucu, anlamada zorlanıyor.

a Yeryüzü, arızayı insanla tanımıştır. İnsanın en mühim vasfı, “arıza”dır.

a İmam-ı A’zâm’ın esas sahası usûlu’d-din (kelâm)dır. Tâlî sahası olan fıkıhta da en büyük müçtehidleri yetiştirmiştir.

a Kuvvet akla, mantığa rağmen hareket eder ve nifakın nemalanmasına sebep olur.

a “İnne’l-mülûke izâ dehalû karyeten efsedûhâ (Melikler, bir beldeye girdikleri zaman, orayı fesada verirler.)” Kuvvet, çılgındır… Kılıç, kalbin elinde olmalı. İslâm, Hz. Ömer, Hz. Halid gibi güç ve kuvvet insanlarını birer denge insanı haline getirdi.

a Mübtedînin Mu’tezile olmaması, müntehînin Eş’arî olmaması, adeta zor gibi.

a “Men lem yehtemme bi emri’l-müslimîne fe-leyse minhum (Müslümanların derdiyle dertlenmeyen, onlardan değildir.)” (Hadis-i şerif)

a Şuuraltı beslenme, 15 yaşına kadardır. Anne-babalar, çocuklarını yetiştirecek ölçüde pedagoji ve psikoloji bilmeli.

a Geri kalmış ülkelerin çocukları, teknolojide geri kaldıkları için fenne yöneliyorlar. Gelecekte ise sosyal bilimler daha çok ehemmiyet kazanacak.

a Turnikeye önce girmeyi büyüklük sebebi saymak büyük bir gaflettir. Buna karşılık, Allah’ın turnikeye önce girmeyi lûtfettiklerine hürmet ve ta’zim ise, bizim vazifemizdir. Zeyd ibn Sabit ile İbn Abbas (r. anhümâ) karşılaştıklarında, İbn Abbas Zeyd ibn Sabit’in elini öper ve“âlimlerimize böyle davranmakla emr olunduk” derdi. Zeyd ibn Sabit ise, İbn Abbas atına binerken, özengiyi tutup, binmesine yardımcı olur ve “Ehl-i Beyt’e böyle davranmakla (yani saygı göstermekle) emr olunduk” derdi. İşte, bir ölçü.

a Biri, çocuğu hakkında “namazdan başka nesi var ki?” deyince dünya başıma yıkıldı. Namaz öyle bir şeydir ki, onun boşluğunu dolduracak ikinci bir şey yoktur.

a Allah için varız; O’nu sevdirmek için. O’nun sevgisini bir ân-ı seyyâlede bile duymak dünyalara bedeldir. O’na bağlanmış, O’nu sevmiş, her şeyi O’nun için yapanlardan müteşekkil bir toplum oluşmadan, İslâm’ı anlatmak mümkün değildir.

a Beni ısırıyorlar diye parçalamak için Allah’ın bana iki diş, iki pençe vermesini istemem. Bize akıtılan her zehire karşı panzehirimiz “sevgi” dir.

a “İze’h-tedeytum,” hidayeti içinize sindirebilmişşeniz, onu tabiatınız haline getirebildiyseniz demektir ve ”İzâ hudiytum”den farklıdır.

a İnsanlık tarihinde olup bitenler, Mefisto-Faust kavgasıdır. Geothe, bu eserinin sonunda, “İnsanlık bugüne geldi. Fakat kavga bitmedi” der. Allah’ın yolunda gitmeye çalışırken, karşımıza kimse çıkmasın, kimse müdahaleye kalkışmasın diye beklemek, muhali talep demektir.

a Bir dağın başında çobanlarla bile görüştürülmeyen, yanına aylarca kimse uğramayan bir insan, “Küfrün beli kırılmıştır” diyor. O gün için inanmak ne kadar zor.

a Allah’ın küçük sebeplerle büyük işler yapması, küçük kişilere büyük işler yaptırması, Allah’ın büyüklüğünün delilidir.

a Cenâb-ı Hakk’ın; Celîl, Cemîl, Rezzâk, Kerîm vb. İsimleri Cenâb-ı Hakk’ın bir veya birkaç sıfatını ifade eder. Fakat “Hû” lafzı, Cenâb-ı Hakk’ın bütün isimlerini mutazammındır.

a Keşke insanlarda güzel bir anlatma yerine, güzel hâlleriyle güzel gösterme kabiliyeti olsa… Çünkü insan, gördüğüne inanır.

a Tek bir şeyden endişe etmek lâzım: “Acaba ihlâsı koruyabiliyor muyuz?” Yoksa, başkalarının ne yaptığı çok önemli değil.

a Hey’et, Allah’ın teminatı altındadır; hata etmez. Ferd, hata eder.

a Türkiye’de Medine’ye benzeyen bir şehir aranacaksa, akla Urfa gelir. İnsanlarının çok farklı bir yumuşaklığı vardır.

a “İş, bende bitsin” mülâhazası şeytanîdir. “Benden niye istifade etmiyorlar?” lafı da hakeza…

a İnsan yaşlandıkça, “bu iş, bana bağlı devam etsin” mel’un düşüncesiyle kirleniyor.

a Cenâb-ı Hakk’ın görüp gözetmesinden hâlî bir ân-ı seyyâle yoktur.

a “El-hubbu yu’mî ve yusimmu (Muhabbet, insanı kör ve sağır eder.)” İnsanların kusurlarına karşı kör ve sağır olmak güzel şey; onlardan gelecek zararlara karşı kör ve sağır olma değil.

a Bir defasında İzmir’de bir dostumuzun evinde otururken, pencereden dışarı baktım: bahçe görünüyor, deniz görünüyor. Dünya, gözüme cazip geldi. Ondan sonra bir daha bakmadım. Dünyanın bana cazip gelmesini, bir hafta daha yaşasam şeklinde bir arzumun olmasını istemem. Şimdi, buradaki yeşillikler falan bana artık hiç cazip gelmiyor.

a Mahviyet, tevazu, hacalet: bir mü’minde bulunması gereken üç önemli vasıf. Toprak ol, toprak ki, gül bitiresin.

a Kendimizi değil, hakikatı anlatalım…

a Allah’ın rahmetini davet için duâya davet ediliyoruz.

a İslâm tarihi, bir ihtilâflar ve çatışmalar tarihi değildir. Farklı görüşlerin ortaya çıkmış olması, İslâm’ın evrenselliğinin bir göstergesidir.

a Usûl-ü Fıkh’ın bir benzeri, hiçbir hukuk sisteminde yoktur. Onun eşi menendi bulunamaz. Mezhep imamları, dinin anlaşılması için göbeklerini çatlatmışlar.

a Rabb’den hoşnutluk, O’nun hoşnutluğunun delilidir. O, hoşnut olup, O’ndan hoşnutluk esintisi gelmeden, insan Rabbisinden hoşnut olamaz.

http://www.kevserdenizi.net/forum/be...da-bir-ay.html TIKLAYIN