Sayfa 5/11 İlkİlk ... 34567 ... SonSon
108 sonuçtan 41 ile 50 arası

Konu: Ölçü veya Yoldaki ışıklar

  1. #41
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar

    İnsana Hürmet

    Hayvan ölünce unutulur ve mezarı da kaybolur. Ama, insan öyle değildir... Atalarının hâtıra ve mezarlarını muhafaza etmeyen milletler, bilmem ki, onları hayvanlar seviyesine indirdiklerinin farkında mıdırlar..? Aslında, ölülere hürmet, gelecek adına dirilere bahşedilmiş bir emniyettir.



    Cismaniyetle

    Gönül Arasında Denge

    Gerçek hayat, gönül seviyesinde sürdürülen hayattır. Gönlüyle var olan insan, geçmişi ve geleceği bir vâhidin iki yüzü gibi görerek zamanüstü bir varlık hâline gelir. Böyle bir ruh, ne geçmişin elemleriyle dâğidâr olur, ne de geleceğin korkularıyla. Gönlünde kendini bulamamışlara gelince, yaşadıkları sığ hayatla, daima bedbinlik ve karamsarlık içindedirler. Böylelerin nazarında mâzi korkunç bir mezar, gelecekse dipsiz bir kuyudur; ölseler de azap, kalsalar da...

    * * *

    İnsanın upuzun bir geçmiş ve bitip tükenmek bilmeyen bir gelecekle münasebeti, ancak kalb ve ruhun derece-i hayatını idrak etmesine bağlıdır. Bu seviyede bir hayat süren ve onu idrak eden talihli ruhlar, geçmişi atalarımızın otağ ve tahtları hâlinde, geleceği de Cennet bahçelerine uzanan yollar şeklinde görür ve vicdanlarında fışkırttıkları kevserlerden içe içe bu dünya hanından geçer giderler. Bu ölçüde bir hayatı idrak edemeyen bedbahtlar ise, yaşayışları ölümden beter, ölümleri de zulmet zulmet üstüne tam bir cehennemdir.

    * * *

    Ferdin amel ve davranışlarıyla iç hayatı arasında birbirini destekleyici, düzenleyici ve olgunlaştırıcı bir münasebet vardır. Bunu, “fâsit daire” karşılığı “sâlih daire” diye de adlandırabiliriz. Buna göre, insanın azim, ısrar, kararlılık gibi davranışları aksedip onun iç dünyasını nurlandıracağı gibi, vicdanının aydınlığı da, azim ve iradesini kamçılayarak, ona daha yüksek ufuklar gösterecektir.

    * * *

    Davranışlarıyla ruhun emrinde olan talihliler, hep Yaradan’ın hoşnutluğuna, insanlık ve fazilete doğru yol alırlar; onların “kıblenümâ”, yani pusulaları daima aynı mihraba işaret eder, hareket ibreleri de hep aynı rotayı gösterir. Ara sıra bir kısım sarkmalar olsa bile, içten bir nedâmet, yürekten bir iniltiyle, gönüllerini saran günahları ruhlarında eritir ve yollarına devam ederler.

    * * *

    En ince teferruatına kadar, fevkalâde bir titizlikle bütün mükellefiyetlerini yerine getiren kutlular, dış dünyalarındaki nizam, âhenk ve vazife aşkının yanında, iç âlemleri itibarıyla durmadan bir buhurdanlık gibi tüter ve günde birkaç defa kanatlanarak, melekler bezmine ulaşırlar.

    * * *

    Asırlarca ebediyet düşüncesiyle kaynayıp hallaç olan ve gönüllerimizde sonsuzun aşkını mayalayan bir anlayış, zamanla yerini ruhsuz formülcülüğe ve uyuşukluğu da beraberinde getiren mistik anlayışa bıraktı. O gün–bugün, ateş böceğinin çıkardığı minik şerareler mâhiyetindeki ilhamlarını, vahyin aydınlatıcı tayflarına denk tutan bu uğursuz düşünceler, aydınlık yolumuza sis ve duman püskürtüp, insanımızın semasını karartmaktadır.

    * * *

    Bütün bunlardan sonra, bize göre hakikat erini şöyle çerçeveleyebiliriz: O, cismaniyeti itibarıyla her türlü dâhiyeyi göğüsleyebilecek kadar çelikleşmiş bir beden; düşüncesi itibarıyla, asrının ulaştığı anlayışla Hak beyanını karıştırıp kaynatan ve mâhir bir kimyacı gibi her an başka terkiplere ulaşan inşâ edici bir kafa; ruhî melekeleri ve kalbi itibarıyla, asırlardan beri Mevlânaların, Yunusların şekillendiği potada kavrula kavrula pişmiş, olgunlaşmış bir ruh; nihayet, “insanlar arasında insanlardan bir insan olma” felsefesine inanmış olgun bir gönül ve başkalarının saadeti uğruna kendi hazlarını unutmuş bir fedakârdır.


  2. #42
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar

    Müsamaha

    Aç herkese açabildiğin kadar sîneni, ummanlar gibi olsun! İnançla geril ve insana sevgi duy; kalmasın alâka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül..!

    * * *

    İyileri iyilikleriyle alkışla; inanmış gönüllere karşı mürüvvetli ol; inançsızlara öyle yumuşak yanaş ki, kinleri, nefretleri eriyip gitsin ve sen, soluklarında daima Mesih ol..!

    * * *

    Yolların en renklisinde ve beyanların en çarpıcısıyla göklerle alışverişinde bir Yüce Rehber’in arkasında olduğunu unutma! Unutma ve bu hususların bir tekine bile sahip bulunmayanları düşünüp, insaflı ol.!

    * * *

    Kötülükleri iyilikle sav; görgüsüzce muamelelere aldırış etme! Herkes, davranışlarıyla kendi karakterini aksettirir. Sen, müsamaha yolunu seç ve töre bilmezlere karşı âlicenap ol..!

    * * *

    Sevgiyi sevip düşmanlığa düşman olmak, inançla coşan bir kalbin en mümeyyiz vasfıdır. Herkesten nefret ise, ya gönlü şeytana kaptırmışlık veya bir cinnet eseridir. Sen, insanı sev; insanlığa hayran ol..!

    * * *

    Sakınıp, bir kere dahi olsa nefsin hakemliğine düşmemelisin; zira ona göre senden başka herkes mücrim, her fert de talihsizdir. Bu ise, en doğru sözlünün beyanında şahsın helâki demektir. Sen, nefsine karşı oldukça sert, başkalarına karşı da yumuşaklardan yumuşak ol..!

    * * *

    Başkalarını sana sevdiren ve onları senin nazarında sevimli kılan tavır ve davranışlara dikkat et! Unutma ki, aynı şeyler, senin de sevilip beğenilmene vesile olabilir. Daima insanca davran ve merhametli ol..!

    * * *

    Hakk’ın sana karşı muamelesini ölçü kabul edip, halka karşı öyle davranmalısın. O zaman halk içinde Hak’la beraber olur, her iki yalnızlığın vahşetlerinden de kurtulursun...

    * * *

    Yaratıcı’nın nazarında ne olduğunu, gönlünde O’na ayırdığın yer ile; halk katındaki mevkiini de, onlara karşı olan tavırlarınla tartıp değerlendirebilirsin. Hak’tan bir lâhza gafil olma! Ve, “İnsanlar içinde insanlardan bir insan ol..!”

    * * *

    İnanan insanların sana kötülük yapabilecekleri ruhuna iyiden iyiye yerleşmişse, bunun bir muhakemesizlik ve aklın kılletinden, bir nefse zebun olma ve ruhun zilletinden meydana gelmiş olduğunu bil! Ve hemen, gönlünü hoplatacak, gözünü yaşartacak bir rabbânîye müracaat et..!

    * * *

    Hâsılı, insanlar içinde sevgi ve itibarını korumak için, Hak için sev! Hak için nefret et! Ve, gönlü Hakk’a açık bir insan ol..!


  3. #43
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar

    Alçak Gönüllülük

    Yüzü yerde olanlar, Hak katında da, halk katında da sonsuz pâyelere ulaşırlar. Bunun aksine burunlarını dikip böbürlenenler ve herkesi hakir görüp çalım satanlar ise, hemen her zaman halk tarafından istiskâle uğramış, Hak tarafından da azaba çarptırılmışlardır.

    * * *

    İnsanın kendini beğenip büyük görmesi, aklının noksanlığına ve ruhunun hamlığına delâlet eder. Akıllı ve ruhen olgunluğa ermiş bir insan, mazhar olduğu her şeyi Yüce Yaratıcı’dan bilir ve şükran hissiyle her zaman O’nun karşısında iki büklüm olur.

    * * *

    Mütevazi olma, Yaratıcı’nın takdirine, halkın tahkir ve tekdirine karşı insanın gönlüne hoşnutluk hissi kazandırır. Evet, baştan haddini bilip tevazu kanatlarını yerlere kadar indiren birisi, insanlardan gelecek her türlü hor görmelere karşı en emin bir zırh içine girmiş ve en sağlam emniyet tedbirini de almış demektir.

    * * *

    Alçak gönüllülük, ferdin olgun ve faziletli olmasının; kibirlenip büyüklük taslamak ise, onun seviyesiz ve nâkıs olmasının alâmetidir. En kâmil kimseler, en çok insanlarla beraber bulunup, onlarla hemdem olanlardır. En nâkıs kimseler ise, insanlarla beraber bulunmayı, onlarla düşüp kalkmayı gururlarına yediremeyen bednâm talihsizlerdir.

    * * *

    Yaşadıkları toplum içinde kadir ve kıymetleri bilinmeyenler, seciyelerindeki tevazu sayesinde er geç yükselir, şereflere ererler. Büyüklük kompleksine kapılanlar ise, toplum tarafından irdene irdene zamanla yaşadıkları muhit içinde birer yabancı unsur hâline gelirler.

    * * *

    Bir insanın insanlığa yükselmesi onun tevazuu ile, tevâzuu da, makam, mansıp, servet ve ilim gibi halkın itibar ettiği şeylerin onu değiştirmemesiyle belli olur. Zikredilen hususlardan biriyle düşünce ve davranışlarında değişikliğe uğrayan kimsenin ne tevazuundan, ne de insanlığa yükselmesinden bahsedilebilir.

    * * *

    Alçak gönüllülük, hemen bütün güzel huyların anahtarı mesâbesindedir. Onu elde eden, diğer güzel huylara da sahip olabilir. Ona malik olamayan ise, gâliben diğer huylardan da mahrum kalır. Âdem Nebi (a.s), sürçüp düştüğü zaman, gökler ötesine ait yitirdiği herşeyi tevazuu ile yeniden elde ederken, aynı bâdirede yuvarlanıp giden şeytan, kibir ve gururunun kurbanı oldu.

    * * *

    Tekye ve zaviyelerde, hep yüzü yerde olanlar pervaz edip yükselmişlerdir. Mektep ve medreselerde de daima alçak gönüllüler istifade etmesini bilip, toplumlarına faydalı olmuşlardır. Burnunu dikip, tekyenin âdap ve usûlüne riayet etmeyenler, birinin rahle-i tedrisi önünde diz çöküp bir şeyler öğrenmeyi gururuna yediremeyen talihsizler ise, hep mahvolup gitmişlerdir.

    * * *

    Kibir ve ululuk “Zât-ı Ulûhiyet”in sıfatlarından olduğundan, büyüklük taslayıp şımarıklık yapanlar, hemen her zaman O’nun “Kahhâr” eliyle kıskıvrak yakalanmış ve helâk edilmişlerdir. Haddini bilip mütevazi olanlar ise, yükselip O’nun huzuruna ermişlerdir.


  4. #44
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar

    İnsanlık

    İnsan, başkalarına karşı iyi-kötü bütün davranışlarında nefsini mizan kabul ederek, her şeyi onunla tartmalı; nefsine hoş gelen şeyleri başkaları için de istemeli, nefsinin hoşlanmadığı bir muameleden başkalarının da hoşlanmayacağını kat’iyen hatırdan çıkarmamalıdır. Böylece o, hem yanlış davranışlardan, hem de başkalarını rencide etmekten kurtulmuş olur.

    * * *

    Kendinize yapılan ihsanların vicdanınızı yumuşattığını ve ihsanda bulunan zatlara karşı sevgi ve alâka duyduğunuzu düşünerek, başkalarının da sizi sevip, alâka duyacakları bir yolu keşfedip çıkarabilirsiniz. “İnsan iyiliğin kölesi”, iyilik de, şerrinden endişe edilen kimselere karşı en sağlam bir sığınaktır.

    * * *

    İnsanın olgunluk ve kemâli, fenalık gördüğü şahıslar hakkında dahi hakperestlikten ayrılmayıp, elden geldiğince iyilik yapmasıyla belli olur. Evet insan, kötülük gördüğü kimseler hakkında dahi mürüvvet ve insanca davranışlardan ayrılmamalıdır. Zira, kötülük yapmak hayvanî bir davranış; kötülüğe kötülükle mukabele, insanda ciddî bir kusur ve eksiklik; fenalığa iyilikle karşılık vermek ise, bir civanmertlik ve âlicenaplıktır.

    * * *

    Başkalarına yararlı olmanın sınırı yoktur. Himmeti yüce bir fert, başkaları için ruhunu feda etmeye kadar diğergâm olabilir. Ne var ki, böyle bir civanmertliğin insan için bir fazilet olması, o insanın samimiyet, hasbîlik, niyet duruluğu, ırk ve aşiret taassubundan uzak bulunmasına bağlıdır.

    * * *

    Bir şahsın insanlık ve mürüvveti, dost ve ahbaplarına karşı yakınlığı ve bu yakınlığın da devamıyla kâbildir. Onlara yakınlık gösterilmeden mürüvvetten dem vurmak, mücerret bir iddia; onlara karşı iyiliklerimizi onların bize olan iyiliklerine bağlamak ve yer yer o iyilikleri keserek onları cezalandırmak da, ham ruhluluk ve hakikata ermemişliğin ifadesidir.

    * * *

    Bir insanın diğer insanlara karşı en büyük iyiliklerinden biri de, onların uygunsuz davranışlarını görmezlikten gelip, kusurlarına karşı göz yummak şeklinde olur. Halkın kusurlarını araştırmak bir edepsizlik, onları sağda-solda anlatıp durmak affedilmez bir nakîse; onların işledikleri fenalıkları yüzlerine söylemek ise, fertleri birbirine bağlayıp vahdet içinde bulunduran kardeşlik zincirine indirilmiş bir darbedir. Heyhat ki, böyle bir darbe ile rencide edilmiş egolar yeniden bütünleşerek bir vahdet teşkil edebilsinler..!

    * * *

    İnsanlara ettikleri en büyük iyilikleri ehemmiyetsiz, onlardan gördükleri en küçük ihsanları büyük görüp takdir edenler, ilâhî ahlâka yükselmiş ve vicdanında huzura ermiş kâmil kimselerdir. Böyleleri, ne ettikleri iyilikleri başa kakarlar, ne de gördükleri alâkasızlıktan şikâyet ederler.




  5. #45
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar

    İnsanlık veya Mürüvvet

    Senin halktan beklediğin muamele, halkın da senden beklediği muameledir.

    * * *

    Başkalarının yardımına koşmak, Allah’ın inâyetine sunulmuş en beliğ bir davetiyedir.

    * * *

    Bir tebessümle dahi olsa, kardeşini sevindirmeyi ihmal etmemelisin!

    * * *

    İnsanları sevip, sevdiğini de hissettirmek, aklın yarısıdır.

    * * *

    İnsanlar arasındaki yerin, onların senin nezdindeki yerleri kadardır.

    * * *

    Sürekli etraflarına bağırıp-çağıranlar, arzularının hilâfına dostlarını kaçırır, düşmanlarını da sevindirirler.

    * * *

    Her yere burnunu sokan, asla töhmetten kurtulamaz...

    * * *

    Seni memnun edecek şeylerin, âlemi de memnun edeceğini unutma!

    * * *

    Akıllı insan, çevresinin gücünü de kendi hesabına kullanmasını bilendir... Akılsız ve beceriksizler ise, bu potansiyeli kullanmak şöyle dursun, etraflarını levmetmekle, bu gücü aleyhlerinde kullanmış olurlar.

    * * *

    Komşuluk, komşuya yapılır...

    * * *

    Şerrinden endişe ettiğin kimseyi bir de iyiliklerinle yumuşatmayı dene!

    * * *

    Cezalandırmaya muktedir olduğun zaman affet ki, affın bir değeri olsun.

    * * *

    Senin annenin kucağına oturmamış pek çok kardeşinin bulunduğunu sakın unutma!

    * * *

    Kayıtsız şartsız itaat edenler hariç, bağnaz tipler, etraflarını kırar geçirirler.

    * * *

    Herkesi hoşnut etmek, her babayiğidin kârı değildir.

    * * *

    İyilik görmenin yolu, iyilik yapmaktan geçer...

    * * *

    Garaz, insanı kör, sağır ve kalbsiz eder.

    * * *

    İyi-kötü başkalarına edip-eylediklerimiz, yarın karşımıza çıkacak şeylerin tohumlarıdır.

    * * *

    Ruh aynasında, iyiliklerin yanında kötülükler de sıra sıradır.

    * * *

    İdeal insan, kendine rağmen bir mum gibi yanar ve başkalarını aydınlatır...

    * * *

    Dili uzun, eli kısa olmak yılanlara yakışsa da, insan için yılanlaşma sayılır.

    * * *

    Affetmenin değeri, cezalandırma imkân ve iktidarıyla mebsûten mütenâsip (doğru orantılı)tir.


  6. #46
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar

    Günah ve Arınma

    Günah fıtratta bir deformasyon ise, tevbe ve nedâmet, yeniden fıtrata dönüştür.

    * * *

    Gönülde pas bırakan günah, bünyeye musallat olmuş bir virüs gibidir; er-geç kendini hissettirir.

    * * *

    Ölümü düşünmeme, kalbin paslı olmasından ileri gelir; ölüm endişesi de, yakînin azlığından...

    * * *

    Suizan, ya akıl hastalığı veya kalb kiridir. Bundan kurtulmanın çaresi de, insanın kendi günahlarına uyanmasıdır.

    * * *

    İhmalden dolayı içine düştüğümüz çukurlardan, ancak ihmallerimizi telâfi etmekle çıkabiliriz.

    * * *

    Meskenin kristalden ise, başkasının kümesine bile taş atma!

    * * *

    Başkalarının ayıplarıyla meşgul olan, hayat boyu hep ayıp yapar...

    * * *

    “Ne attan düşmedik yiğit, ne de sürçmedik at yoktur.” derler. Önemli olan, düştükten sonra doğrulup kendine gelebilmektir.

    * * *

    Yarın yaparım düşüncesi, iradesizliğin bir diğer ifadesidir.

    * * *

    En büyük günahlar, şehvet meşcereliğinde boy atar gelişir... Şehvete hakimiyet, en büyük hakimiyettir.

    * * *

    Günaha karşı umursamazlık, en büyük günahtır.

    * * *

    Ağaç kurumamışsa, baharı duyar...

    * * *

    Allah’ın kahretmediğini görüp şımarma; mühlet verdiğini düşün, ürper!

    * * *

    Gerçek mü’min, her an Allah (c.c) ile merbûtiyeti olandır. Günahlar, bu irtibatı kesen zararlı şerarelerdir.


  7. #47
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar

    Sır ve Sır Tutma

    Sır, karşı koyulmaz bir güç kaynağı ve bozguna uğratılamayan bir ordu gibidir.

    * * *

    Sır bir namustur; onu koruyan –ister kendisine isterse başkasına ait olsun– namusunu korumuş olur. Onu fâşeden ise, şeref ve haysiyetini açıkta bırakmış ve ona değerince itibar etmemiş sayılır.

    * * *

    Bazı işler vardır ki, onlarda sır Hızır’a benzer; gizli kaldıkça inayet olur.

    * * *

    Sükût da bir hikmettir, ama hakimi çok az veya yok gibidir.

    * * *

    İnsanın, sırrını emanet edeceği kimse, kendisine namus emanet edilecek kadar emin ve onu muhafaza hususunda, kendi namusunu korumadaki titizliği kadar da hassas olmalıdır. Emin olmayana emanet, sırrı namus bilmeyene de sır verilmemelidir.

    * * *

    Dilini hapseden, sözlerinin esiri olmaktan kurtulur.

    * * *

    Sır tutma ve başkalarının sırrına saygılı kalma, tamamen irade ve idrakle alâkalı insânî bir meziyettir. İradesiz kimselerin sır tutmaları beklenemeyeceği gibi, yaptığı işlerin ve söylediği sözlerin akıbetini idrak edemeyecek kadar safderûn kimselerin de ketûm olmaları düşünülemez.

    * * *

    Bir insanın, emanet ettiği sırrını birkaç defa fâşetmiş birisine, yine de sır vermesi, onun idraksizliğini ve sırdaş seçimindeki aczini gösterir. İnançla gönlü oturaklaşmış ve gözü açılmış birisi, hayatında bu kadar aldatılıp, bu kadar kandırılmamalı!.

    * * *

    İnsan, açıklamada bulunmaya lüzum görülen yerlerde kendisine düşeni anlatmalı; boş yere kalbinin kapağını açarak sırlarını fâşetmekten de kat’iyen sakınmalıdır. Öyle, her yerde, ulu orta kalbindeki sırları saçıp gezenlerin, günün birinde hem kendilerini, hem de içinde bulundukları toplumu önünü alamayacakları bir ölüme sürükleyecekleri, kat’iyen hatırdan çıkarılmamalıdır.

    * * *

    İnsan, kendisine ait gizli şeyleri şurada-burada fâşetmekten fevkalâde sakınmalıdır. Hele bunlar, çirkin, sevimsiz ve netice itibarıyla da fayda getirmeyen şeyler ise... Zira bu hâl, çok defa dostları utandırıp, düşmanları da sevindirebilecek uygunsuz durumların doğmasına sebebiyet verebilir.

    * * *

    Sîneler, sırlar için birer sandukça olarak yaratılmışlardır. Akıl onların kilidi, irade de anahtarıdır. Bu kilit ve anahtarda arıza olmadığı sürece, sandukçanın içindeki cevherleri kimsenin bilmesine imkân yoktur...

    * * *

    Başkasının sırlarını sana taşıyan birisi, senin sırlarını da, başkalarına taşıyabilir. Bu sebeple, öyle densizlerin, en ehemmiyetsiz hususiyetlerimize dahi vâkıf olmalarına kat’iyen fırsat verilmemelidir.

    * * *

    Ahmağın kalbi dilinin ucunda; akıllının dili, sînesinin en uç burcundadır.

    * * *

    Ahmakla sırdaş olmaktan sakınmak lâzım.. kasdî kötülük mülâhazalarının ötesinde, bazen iyilik düşünürken de kötülük yapabilir.

    * * *

    Sır vardır, ferdi ilgilendirir; sır vardır, aileyi; sır da vardır ki, bütün bir toplum ve milleti... Ferdî bir sırrın fâşedilmesiyle ferdî haysiyet; ailevî bir sırrın açığa çıkmasıyla ailevî haysiyet; topluma ait bir sırrın ifşâ edilmesiyle de millî haysiyetle oynanılmasına fırsat verilmiş olur. Zira sır, sînelerde kaldığı müddetçe sahibi için bir kuvvet olmasına karşılık, başkalarının eline geçince, onun aleyhine kullanılmaya müsait bir silah haline gelir. Onun içindir ki, atalarımız: “Sırrın senin esirindir; fâşedersen esiri olursun.” demişlerdir.

    * * *

    Bir prensip olarak sırrın benimsenmesini gerektiren nice kıymetli işler vardır ki, onu temsil edenlerin sır tutmayışından, o işte bir adım ileriye gidilememiş, hatta bazen müteşebbisler için ciddî rizikolara da sebebiyet verilmiştir. Hele bu iş, milletin hayat ve bekâsıyla alâkalı nazik mevzulardan ise..!

    * * *

    Bir devlet, devlet sırlarını düşmanlarına kaptırmış; bir ordu, hareket stratejisini hasım güçlere belli etmiş; bir iş ve aksiyon adamı, rakipleri tarafından keşfedilmiş ise, o devletin derlenip toparlanmasına, o ordunun zafer elde etmesine ve o aksiyon adamının muvaffak olmasına imkân yoktur.


  8. #48
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar

    Dil Belâsı

    Çok konuşmak, aklî ve ruhî dengesizliğe delâlet eden bir hastalıktır. Makbul söz, en kestirme bir yolla, muhatabın kafasını karıştırmadan ona bir şey anlatan sözdür. Muhataba bir şeyler anlatabilmek için uzun boylu konuşmaya gerek yoktur ve hatta çok defa uzun bir konuşma, beraberinde bir kısım zararlar da getirir. Zira çok söz tenâkuzdan (çelişki), tenâkuzlar ise karşı tarafın kafasında çeşit çeşit yeni sorular meydana getirmekten hâli değildir. Böyle bir durum ise, faydadan daha ziyade muhatap için zararlı olabilir..

    * * *

    Akıllı insan, konuşmak yerine, hem kendisi hem de başkaları için faydalı olabilecek şahısların konuşturulmasını sağlayan insandır. Aslında, aklı kâinat fen ve ilimleriyle; kalbi de ilâhî mevhibelerle doymuş ve olgunlaşmış kimselerin yanında başkalarının konuşması saygısızlık ve o kâmil ruhların susması da toplum adına bir mahrumiyettir.

    * * *

    Az söylemek, çok dinlemek bir fazilet ve ermişlik nişânesi, devamlı kendini dinlettirmek arzusu da, her zaman bir cinnet eseri sayılmasa da, mutlak bir dengesizlik ve hayâsızlık olduğunda şüphe yoktur.

    * * *

    Söylenecek her söz, bir meseleyi halletmeye ve bir soruya cevap olmaya yönelik bulunmalıdır. Söylerken de hem sorana hem de dinleyenlere bıkkınlık vermekten kat’iyen kaçınılmalıdır.

    * * *

    İnsanın, konuşmaması gerektiği yerde susması ve konuşması icap ettiği yerde de konuşması normal ve tabiîdir. Ne var ki, daha istifadeli olabilecek kimselerin konuşmaları, her zaman tercih edilmelidir. Bu ise, her şeyden evvel bir edep işi ve susmanın faziletini idrak etmeye bağlıdır. Atalarımız ne hoş söylemişlerdir: “Konuşman gümüş ise, sükûtun altındır.”

    * * *

    İnsan, çok söz söylemekle değil, söylediği sözlerin yerinde ve faydalı olmasıyla kadrini, kıymetini yükseltir. Aksine, her yerde ulu orta konuşan kimse, hele konuştuğu şeyler de yüce mefhumlara ve uzmanlık isteyen mevzulara dairse, hem bir sürü hatalara düşer, hem de kendi değerini düşürmüş olur. “Çok konuşanın çok sakatatı olur” sözü ne kadar yerinde ve kıymetli bir sözdür.

    * * *

    İnsan konuşmalarıyla kendini gösterir ve davranışlarıyla da ruhunun yüceliğini aksettirir. Her sözü mutlaka onun söylemesi lâzım geliyormuş gibi lafı kimseye bırakmayan gevezeler, zamanla bütün dostlarından nefret ve tahkir görmeye başlarlar. Böyle bir durum ise, zaman zaman onların da söylemeye muvaffak olabilecekleri güzel sözlerin dinlenmemesini ve dolayısıyla da çok yüksek hakikatlerin –bir geveze söylediği için– küçümsemesini netice verir ki, bu da, o yüce hakikatlere karşı hürmetsizlik ve saygısızlık demektir.

    * * *

    Az yeme, az uyuma gibi az konuşma da, öteden beri olgun kimselerin şiarı olagelmiştir. Ruhî melekelerin gelişmesinde insana ilk tavsiye edilen şey, diline hakim olup, lüzumsuz ve münâsebetsiz sözlerden sakınma olmuştur. Zira, her yerde ağzını açıp saçma sapan söz edenlerin, kafa ve gönüllerinden daha büyük olan dilleri, ihtimal ki, onların sürekli kaybetmelerine sebep olacaktır; hem burada, hem de öteki âlemde.

    * * *

    Hele yapmadıkları şeyleri söyleyenlerin hâli, bütün bütün acı ve onlar hesabına düşündürücüdür. Bu itibarladır ki, En Doğru Sözlü’nün beyanında dil ve apış arasını muhafaza etme, cennetlere uçmanın birinci vesilelerinden sayılmıştır.

    * * *

    Bir insan, çok konuşma, kendi beyanını beğenme ve başkalarına söz hakkı tanımama hastalığından uzak kaldığı nispette, Yaratan ve yaratıklara yakın ve onların nazarında sevimli olur. Aksine, ne Hak katında, ne de halk katında umduğunu bulamaz.


  9. #49
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar

    Vaad

    Bin kere vadedeceğine, bir kere vaadini yerine getirmek daha iyidir.

    * * *

    Verilen sözde durma, insan olmanın ve insanî değerleri bilmenin gereğidir.

    * * *

    Yüzüp-gezen zeminde bir şey bitmez; yüzüp-gezen insan da hayır etmez.

    * * *

    Vaadini yerine getirme hassasiyeti imandan, vaadinden dönme de nifaktan kaynaklanmaktadır.

    * * *

    İnsanların bir kısmı, bütün bir hayat boyu, vicdanlarında akdettikleri muahedenin gereğini yerine getirmeye çalışır; bir kısmı da, böyle bir muahededen habersiz yaşar. İşte bu noktada mü’min, münafıktan ayrılır.

    * * *

    Vadedip yerine getirmedi deme! Vadedip yerine getirmediklerini düşün! İnsanlıkta bulunmadı deyip kimseyi kınama! İnsanlıkta bulunma adına kaçırdığın fırsatları hatırla!


  10. #50
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar

    Temkin

    Sizi göklere çıkarsalar da, unutmayın, yer daha emindir. Uçaktan düşen parçalanır ama, ayakları yerde olan, olduğu gibi kalır.

    * * *

    İnsafı hiç elden bırakmamalı ki, ondan selim düşünceler doğar. Aksi takdirde, kapanması zor yaralar açılır ve tamiri güç kırıklar meydana gelir. Sonra makul davransanız da, ne o yaraları kapatabilir, ne de o kırıkları onarabilirsiniz.




Sayfa 5/11 İlkİlk ... 34567 ... SonSon

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.05.09, 00:16
  2. ÖLÇÜ
    By ACİZKUL in forum Fıkıh ve Akaid
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 18.05.09, 04:17
  3. İnsanlikta ÖlÇÜ
    By Reyhani in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 14.01.09, 14:02
  4. Yağmurdaki ölçü
    By Konyevi Nisa in forum Kur'an Mucizeleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.10.08, 08:04
  5. Bu Yoldaki Kimselerin Gözetmesi Gereken Edepler
    By Reyhani in forum Sofilik Adabı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.09.08, 09:48

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •