6 sonuçtan 1 ile 6 arası

Konu: Sâlikin Vuslat Seyrinde Tevhîdin Önemi

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Sâlikin Vuslat Seyrinde Tevhîdin Önemi

    Kuddûsî’ye göre, tevhîd, müminlerin imanını tecdit eden bir zikirdir. Tevhîd,
    sûfînin gönlündeki bütün şüpheleri çelişkileri ortadan kaldıran yok eden bir ritüeldir. Tevhîd
    zikrini samimi bir şekilde yerine getiren kişi bir şefaatçiye-aracıya ihtiyaç duymadan vuslata
    ulaşır. Tevhîd hâlkasında bir araya gelen her kişi Hakk’ın dostluğunu kazanmıştır.


    Kalb teşvik idiser manzûm kelâmlar lâ-cerem
    Sâmi’in gönlünde ‘ışk hâsıl olur görmez elem

    Zikr ile hâsıl olur ‘ışk kalbde ana it devâm
    Sohbet-i nâsı koyub zikr-i Hudâ it subh u şâm

    Zümre-i ‘uşşakı Hakka halk ile sohbet haram
    Cümle zikrin efdalı tevhîd-i Hakdır ey hümâm.1694

    Kuddûsî’nin anlayışında, insanın, tevhîde ulaşabilmesi için nefsinden/benliğinden
    kopması gerekir. Bu, sûfînin kendinden, zaman ve mekân tezâhür âleminden kökten bir
    kopuşla ayrılması gerekmektedir. Böylece insan kendini Hakk’dan ayıran tüm arzulardan
    vazgeçmelidir. Varolan görünen âlemi geçmesi gerekir; böylece bütün isteklerden arınmış
    benlik merkezinde bulunan kendi arketipine1695/İlâhî sırrına yükselmek için kâinatı aşarak,
    tevhîdden Hakk’a ulaşır. Sûfînin kendi akretipine ulaşması için de, gönül dünyasını tevhîdin
    söylem ve eylemine parelel bir şekilde, her türlü ağyardan temizleyip aklaması gerekir. Bu
    temizlik gerçekleştikten sonra, ilâhî aşkla Rabbin lutufları oraya akmaya başlar.

    Buyurmışdur Resûl tevhîd durur bil efdâlü’l-ezkâr
    Ana meşgûl olub kalbde olan kiri koma heb sil.1696

    Kuddûsî’ye göre, tevhîd, öylesine yüce bir zikirdir ki, Hz. Peygamber (s), tevhîdi,
    sürekli yerine getirmesi için Hz. Ali’ye tavsiye etmiştir.1697 Bunun da sebebi, tevhidin kişinin
    kalbinde bulunan bütün kirleri temizlemesidir.
    Kuddûsî zikrin safa verdiğini anlatırken bu uygulamalarıyla sûfî, kimliğinin özüne
    vardıkça, Allah ile kendisi arasında kimsenin bulunmadığını; gerçekten de “nefs” veya
    “mâsîva” olarak bildiği her şey eriyip yok olduğunu anlatmak ister.
    Su ve çamurdan meydana gelen insan, daima nefsine yeniktir, onun buyruklarını
    yerine getirir. Onun için, kötü şeylere, Hakk tarafından nehy olunan işlere eğilim-temayül
    eder; bu kötü davranışlar da onu helak eder.1698 İşte bu basit ve hata yapmaya müsait mizaçla
    yaratılan varlığı koruyacak tek kalkan da, her şayi “la” lıyan /yok eden sadece “illâllâh” layan
    tevhîddir.




    1643 Suda Hâkim, age. s.132–133.
    1644 Kuşeyrî, er-Risâle, s. 65.
    1645 Aynı eser, s. 66.
    1646 Aynı eser, s. 65.
    1647 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 262.
    1648 Mevlânâ, Mesnevi, III, 3683–85.
    1649 Kuddûsî, Dîvân, s. 213.
    1650 Â’râf, 7/171.
    1651 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 226.
    1652 Aynı eser, s. 247.
    1653 Rıza Araste, Growth to Selfhood Routledge and Kegan Paul Edition, London-Boston-Harley, 1980, s.64.
    1654 Kuddûsî, Dîvân, s.148.
    1655 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 162.
    1656 İbnü’l-Arabî, Fusûs, 85.
    1657 Ali Şeriatî, İslâm Sosyoloji Üzerine, Çev: Kâmil Can, İstanbul, 1980, s.99.
    1658 Muhammed İkbal, The Reconstruction of Religious Thought in İslâm, Kitab Bhovan, New Delhi, 2000, 5.
    1659 Afîfî, The Mystical Philosophy, p. 84.
    1660 Kasas, 28/ 88.
    1661 Kuddûsî, Dîvân, s. 76.
    1662 Aynı eser, s. 52.
    1663 Kelabâzî, Ta’arruf, s.195.
    1664 Kuddûsî, Dîvân, s. 52.
    1665 Sülemî, Sülemi’nin Risâleleri, s.131.
    1666 Buharî, Dâavât, 6410.
    1667 Kuddûsî, Dîvân, s. 45.
    1668 Kuddûsî, Dîvân, s. 124.
    1669 Stace, Mysticism and philosophy, p. 285, 286; Gale, Richard M. “Mysticism and Philosophy”, Contemporary
    Philosophy of Religion, Ed., Steven M. Chan- David Shatz, ( Oxford University Pres), Oxford 1982, p. 113, 112.
    1670 Şahin Filiz, İslâm Felsefesinde Mistik Bilginin Yeri, (İnsan Yay.), İstanbul 1995, s. 189.
    1671 Afîfî, Mystical Phjilosophy, s. 22.
    1672 Kelabâzî, Ta’arruf, 196.
    1673 Gazâlî, İhyâ IV, 334.
    1674 Furkân, 25/43.
    1675 Gazâlî, İhyâ, IV, 212.
    1676 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 144.
    1677 Aclûnî, Keşf, II, 132.
    1678 Zâriyât, 51/56.
    1679 Attar, Tezkire, s. 221.
    1680 Nicholson, Mysticisan, The Legacy of İslâm,( ed. Sir Thomas Arnold), (The Larendon Pres), Oxford 1931,
    s.217.
    1681 Kuddûsî, Dîvân, s. 52.
    1682 Aynı eser, s. 29.
    1683 Kuddûsî, Dîvân , s. 52.
    1684 Aynı eser, s. 51.
    1685 Meryem, 19/93.
    1686 İkbal, Esrar ve Rumuz, s. 93.
    1687 Aynı eser, s. 96.
    1688 Kuddûsî, Dîvân, s. 51.
    1689 Kuddûsî, Dîvân, s. 202.
    1690 Serrâc, Lüma’, ss. 46-48; Kelâbâzî, Ta’arruf, ss. 144-146; Sülemî, Risâleler, s. 25, 142, 156; Kuşeyrî, Risâle,
    ss. 272-279; Sühreverdî, Avârif, ss. 67-69, 614-616; Uludağ, “Fakr”, DİA, XII, 132-134.
    1691 Gazâlî, İhyâ, IV, 206.
    1692 Haşr, 59/9.
    1693 Kuddûsî, Dîvân, s. 51.
    1694 Kuddûsî, Dîvân, s. 117.
    1695 Arketip: İlâhî şekillerin devamlılığının sırrı. Bk. M. Enç, Ruh Bilimleri Terimleri Sözlüğü, 2. Basım TDKY,
    Ankara 1980, s. 23.
    1696 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 197.
    1697 Kuddûsî, Dîvân, s. 53.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Sâlikin Vuslat Seyrinde Tevhîdin Önemi

    Bu halkada iş tîz biter giren murâda tîz irer
    Bu pendimi tut ey püser gel halka-ı tevhîde gir.

    Mü’min olan tevhîdi der îmânını tecdîd ider
    Gönlündeki teşvîş gider gel halka-ı tevhîde gir.1681

    Ne lâyık sâlike hultat ki nâs ile ide ülfet
    Kamudan eyleyüb ‘uzlet hemân tevhîd idin tevhîd.1682

    Kuddûsî’ye göre, tevhîd zikri, Hakk âşıklarının ve ma’sivayı tamamıyla
    benliklerinden silen sûfîlerin devamlı yaptıkları ritüellerin başında gelir. Tevhîdi, Mevlalarına
    kavuşmak için meslek edilen kişilerin yaptıkları en önemli fenomendir. Sûfîler tevhîd zikrini
    herhangi bir maddî endişe duymadan, insanlardan kaçıp Hakka teslim olmak için
    seçmişlerdir. İnsanlardaki bu kaçış; insan olarak, beden olarak gerçekleşen bir kopuş değil,
    gönlün kopuşudur.

    Zâkirler ile hem-dem ol dahl itme bize ebsem ol
    Esrârı zikre mahrem ol gel halka-ı tevhide gir.1683

    Fakr-ila ider iftihâr’ışkodına dâ’im yanar
    Bilmez nedir nâmûs u ‘âr dâ’im işi tevhîd olur.1684

    Kuddûsî’nin düşüncesinde, sûfînin gayesi, tevhîde gizlenen sırlara ulaşabimektir.
    Buda aşk ile yerine getirilen âmellerin neticesinde gerçekleşebilir. Tevhîd öyle bir direktir ki,
    her şey ona bağlıdır; kişinin din, hikmet, güç, kuvvet, metânet ve sebâtının hepsi tevhîde
    bağlıdır. İlâhî kelam bunu, “Oysa, göklerde ve yerde var olan her şey sınırsız rahmet
    sahibinin huzuruna ancak ve ancak birer kul olarak çıkmaktadır.”1685 şeklinde
    açıklamaktadır. Tevhîdin tecellîsi ile âşıkların dinî âmelleri kuvvetlenir, âlemlerde bulunan
    varlıkları hayrete düşürür. Tevhîd kulun hilkatını/yaratılışını bir devrimden geçirerek
    tamamen değiştirir ve nihayetinde onu en seçkin insan konumuna çıkarır.1686 Tevhîd, sûfîyi
    hakk yolunda daha kararlı ve süratlı yürütür, onun derûnî dünyasını aydınlatarak hareketli ve
    cevval duruma getirir. Tevhîd, kişide var olan korku ve şüphe gibi olumsuzlukları bütünüyle
    yok ederek, Hakk’ın dilediği âmelleri yerleştirir. Aslında sûfîde bu değişimi gerçekleştiren
    tevhîdin “lâ ilâhe illâllâh”sözüdür. Bu söz, sûfîlerin sırlarının sermayesidir. Sûfîdeki
    tefekkürün ve zikrin temelidir. Bu ulvî söz, dudaktan kalbe indiği zaman, yep yeni bir hayat
    oluşturur. Onun tesiri ile göğüslerde bulunan gönül erir, su olur. Hangi eşyâya dokunursa onu
    gönül haline getirir.1687

    Kuddûsînin pendi sana zikr-i Hudâdur dâ’imâ
    ‘Âşıkların subh u mesâ dâ’im işi tevhîd olur.1688

    Kuddûsî’ye göre, aşk, sûfîlerin ruhlarının gıdası iken tevhîd zikri ise kalplerinin
    cilasıdır. Onlar dünyalarındaki bu iki önemli gerçeğin oluşmasıyla mutluluk bulurlar. Gerçek
    uzletin ve vuslatın meydana gelmesi için, tevhîd bağıyla Rabbleriyle sohbet ederler.

    Dirme bu sîm ü zer gel dinle söz çekme emek
    İt kanâ’at virdiğine Râzıkın yi mercimek

    ‘Âşık-ı sâdık ider ‘ışk-ı Hudâ ile tarab
    Hamr-ı ‘ışkı itmeyen nûş kâmil insân olmadı.1689

    Kuddûsî’nin anlayışında, âşık sûfî, fakr fenomeninin gerçekleşmesiyle övünür.
    Çünkü bu sevgi onun için namus ve ardır. Zira o, fakr ile varlıktan kurtulup Hakk’a teslim
    olmak, Allah’dan başka hiçbir şeye muhtaç hissetmemek, imâ yoluyla da olsa kimseden bir
    talepten bulunmamak, kendisinin hiçbir şeye sahip olmadığını ve her şeyin malikinin Yaratıcı
    olduğunun şuurundadır.1690 Sûfîlerin amaçladığı fakr, gönlünü bütün ilgi ve ilişkilerden
    koparmış ve kendini ağyâr ile meşgûl edecek her şeyden uzak durmak şeklindedir. Fakrın dış
    yansımasında ise, sûfînin, gözü tok olması, yokluğu belli etmemesi ve fakirlikten şikayet
    etmemesidir.1691 Nitekim bu konuda âyette şu şekilde açıklşanmaktadır: “Onlara verilen
    ganimetten dolayı nefislerinin ihtiyacı olan şeylere kalblerinde istek duymazlar. Kendi
    ihtiyaçları olsa bile, onları (kardeşlerini)kendi nefislerine tercih ederler. Kim de nefsinin
    hırsından korunursa, işte onlar felâha erenlerdir.”1692

    Işkı eder rûha gıda, zikri eder kalbe cilâ
    Tevhîde bulunan safâ, daim işi tevhîd olur1693
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Sâlikin Vuslat Seyrinde Tevhîdin Önemi

    Seyr u sülûk açısından önemli iki psikolojik kavram olan “fenâ” ve “bekâ”, tasavvufî
    tecrübenin nihâî noktasını ve zirvesini oluşturan vahdet hâli, her türlü normal tecrübî içerikten
    hâlî olduğu için ve bu vahdet halinde, obje-suje ikiliği gibi her hangi bir ihtilaf, çokluk ve
    ayrışma söz konusu olmadığı için çokluk ve temyizi gerektiren kavramlarla ifade edilemez.1669
    Kuddûsî’nin sûfîyane tecrübesine baktığımızda, “vahdet” hali o kadar kuvvetli bir şekilde
    hissedilir ki, artık sûfî, kendi lisanı ile değil, Hakk’ın lisanı ile konuşmaya başlar. Bu hâl, sadece
    üstünkörü bir karşılama olmayıp, kulun ferdiyetinin bütün izlerini yok eder. Bu, sûfînin kâinatın
    her zerresine nüfûz eden tevhîdin şuuruna ulaşmasıdır. Bu birlik hali ulûhiyyete iştirak etmek
    değil, kendi sahte benlik bağından kurtularak saflaştırılması ve böylece, Bir ve Sonsuz Varlık’ta
    yeniden var olmak anlamına gelir.1670
    Kuddûsî’de olduğu gibi, sûfîlerin ekserisine göre, var olan sadece bir hakikat vardır ve biz bu
    hakikati iki açıdan görebiliriz; bu hakikati, ya kâinatta görünen bütün fenomenlerin Zât’ı olarak
    görürüz ve Hakk adını veririz, ya da bu Zât’ın tezâhürleri olan zâhiri formlar şeklinde görürüz ve
    ona halk deriz. Bu nedenle, Hakk- halk, hakikat-tezahür ya da Bir-çok; yalnızca tek “Bir Hakikat”
    in iki subjektif görüntüsünü ifade eden isimlerdir.1671
    İlk sûfîlerde, tasavvuf edebiyatçıları da, âşık sûfîlerde olduğu gibi, Tevhîdi,
    Muvahhidin iki dünya (dünya ve âhiret) ile arasına Allah’ın girmesi1672şeklinde
    yorumlamışlardır.
    Diğer taraftan Gazâlî’de, tevhîd/unity kelimesi için, “Allah’tan başka ilah yoktur”
    cümlesini “La mahbube illa Allah” şeklinde, yâni, Allah’tan başka sevilecek bir varlık
    yoktur”1673 demektedir. Allah’ın dışındaki bütün aramaları terk etmektir. “sen hevâ ve
    hevesini Tanrı edineni gördün mü”1674 emrine muhâlif hareket etmektir. Bu İlâhî işarette de
    gösterdiği gibi, kul bütün arzu ve istekleri terk etmeli, yaratıcıyla bütünleşecek her isteği, her
    düşünceyi, her eylemi bırakmalıdır.
    Kuddûsî’ye göre tevhîdin en üst derecesi, “Bir” tek varlıktan başkasını
    görmemektir. Bu derece, doğruların/sıddıklarin doğruluğa tam olarak ermişlerin tefekkürüdür.
    Sûfîler bunu her şeyi birliğe indirerek, bu birlik içinde yok olmak şeklinde
    yorumlamışlardır.1675 Bu konuda Kuddûsî şöyle der:

    Gözini aç nazar eyle bu dolabı kuranı bil
    Hemân tevhîde ol meşgûl yazı kışı bahâr gözler

    Seni halk eyledi zîrâ beni bilsûn deyû ancak
    Niçüm bilem dimezsin sen bilürler anı gözsüzler.1676

    Kuddûsî, Allah’ın “Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi istedim (muhabbetle) ve
    bunun üzerine Beni bilmeleri için halkı yarattım.”1677 Kudsî hadisini, varlığa/vücûda en büyük
    delil olarak kabul etmektedir. Zira Allah’ın bilinmek istemesi ve isim ve sıfatlarla Kendini
    tanıtması, varettiği varlığa bağlıdır. Nitekim bu düşüncede “İnsanları ve cinleri bana ibâdet
    etmeleri için yarattım”1678 ilâhî kelâmına uygundur. Bu da bizi âlemin Allah’ın bilinmesi için
    yaratıldığı sonucuna götürür.
    Büyük sûfî Bâyezîd-i Bistâmî’nin aşağıdaki sözü tevhîdi bir cümleyle
    özetlemektedir: “Yılan, derisinden çıkar gibi Bâyezîdlikten çıktım, sonra baktım, aşkı ve
    ma’şûk’u bir olarak gördüm. Zaten tevhîd âleminde her şey “Bir”dir.1679
    Tasavvuf araştırmacısı Nicholson’da, Rabia’nın aşk felsefesinden hareketle, “la
    ilahe illallah” formülünü cennet ümidi veya cehennem korkusu ile söylemenin şirk olacağını
    ifade eder. Yâni Yaratıcı yerine başka şeylerden korkmak ve O’ndan başka şeylerden ümit var
    olmaktır. Onun için iyi bir sûfî kendini bu düşüncelerden arındırmalıdır. Bu tevhîd doktrini
    tasavvufun bütün ahlâki boyutunun temelini oluşturmuştur.1680
    Sonuçta “lâ ilâhe illâllâh” ile yokluktan sonra varlık, ebedilik ve sonsuzluk gelir.
    Sûfîler için “lâ” kelimesi Hakk’ın dışındaki her şeyi yok saymaktır ve sûfî hep, “illâllâh” ile
    vardır. Sûfî ile birlikte bütün unsurlar; su, toprak, ateş, hava, bitki ve hayvan “illâllâh” ile
    yaşayarak “la” yı inkâr etmektedir. Bu sûfînin iç dünyasındaki basiret gözünün açılmasıyla
    gerçekleşir.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Sâlikin Vuslat Seyrinde Tevhîdin Önemi

    Kuddûsî’nin tevhîd felsefesinin genel insicamına baktığımız da, sûfî her türlü
    ağyârdan kendini soyutlayıp tevhîd rengine boyanmadıkça Hakk ehli/dostu olması mümkün
    değildir. Eğer sûfî Kur’an’da geçtiği gibi “evvel ve ahir, gizli ve açık hep Allah’tır1656”
    fenomeni gereği hareket edip, gerçekte ve ontolojik planda hiçbir ikilik ve çokluk yoktur1657
    bilinciyle Hakkı’ı algılayamıyorsa; kendini keşf etmemiştir demektir. Fakat insanlar kendi
    kavrayışlarına göre, tek olan “birliği” epistemolojik oyunlarla akıl almaz yerlere
    çekmektedirler. Sûfî tefekkür/ düşüncesinde, Allah’tan başka gerçek varlık yoktur. Onun için
    Varlık, bağımsız ve kendiliğinden bir ünite değildir. Varlık bir anlamıyla Allah’ın
    kendisidir1658. Çokluk/kesret âlemi için hangisi kullanılırsa kullanılsın onun “Bir” dışında
    gerçekten varlığı yoktur. Evrendeki bütün değişmeler yok olmalar-var olmalar “Bir”in
    bünyesinde değil, görüntü bünyesindedir. İşte bu sürekli varolan ve değişmeyene sûfîler
    vechullah/Allah’ın yüzü diye tanımlamışlardır1659. Kur’an’ın deyişiyle “her şey yok olur, fakat
    vechullah sürekli bakî kalacaktır”1660. İşte Kuddûsî’nin de ifade etmek istediği budur; yâni
    sûfî Allah’ın zatının dışındaki her şeyi yok bilmeli, her şeye ağyâr/mâsîva bilerek sadece ve
    sadece “Bir”i istemelidir.

    Eğer Hak ise maksûdin sivâsından elin çek
    Ana ehl olamazsın gayriden usanmayınca1661

    İnkârı ko ikrâra gel ağyarı ter it yâra gel
    Bülbül gibi güftâra gel gel halka-i tevhîde gir.1662

    Mutasavvıflar, tevhîdi, kulun kulluğunu eksiksiz bir şekilde yerine getirmesi şartıyla,
    bütün beşerî sıfatlarından ve varlığından sıyrılarak çıkması, asla Hakk’a götürmeyen yollara
    sapmamak şeklinde anlamışlardır.1663

    Ey derde derman isteyen gel halka-ı tevhîde gir
    Sıdk-ıla cânân isteyen gel halka-ı tavhîde gir.1664

    Kuddûsî’ye göre, tevhîd, her isteğin cevap bulduğu bir mercî, her dert ve sıkıntının şifa
    bulduğu sıhhat kapısıdır. Eğer insanlar içten gelen bir taleple Yaratıcı’yı arzuluyorlarsa, hiç
    tereddüt etmeden her şeyi “Tek”e indiren tevhîde sarılmalıdırlar. Kulun Allah’tan başka bir şeyi
    düşünmeden, görmeden sırrı, kalbi ve hâli ile Rabb’ini birlemesidir.1665 Tevhîdi Hz. Peygamber
    (s) de bu şekilde açıklamaktadır: “Muhakkak Allah tektir ve tek olmayı sever, ey Kur'ân ehli
    ‘tek’ olun”.1666

    Görür her şeyde Allahı bilür ‘ayne’l-yakîn bî-şek
    Kamu mahlûkda Hallâkı bulan tevhîde sa’y eyler

    Toğar kalb ‘âleminde şems-i ‘ışk pür nûr olur ol dem
    Ki ‘ışkın şemsi gönlinde toğan tevhîde sa’y eyler.1667

    Kuddûsî’ye göre, tevhid, Allah’ı bütün nesnede görme hâlidir, bu öyle bir görme
    durumudur ki, O’nu her hangi bir tereddüte, şüpheye mahal vermeyecek şekilde, varlık sahasına
    yaratıp gönderdiği mahlûkatatan ‘ayn gözüyle müşahede ederek bilmektir. Ona göre tevhidin
    şuuruna varmak, gönül dünyasında aşk güneşinin doğuşu demektir.
    Kuddûsî’nin anlayışında, Allah’ın hem ontolojik/vücûd olarak kendisini ızhâr edip,
    ortaya çıkarması, hem âlemin ve içindeki varlığın varolması, hem de epistemolojik olarak
    insanın aydınlanması ve gerçek bilgiye ulaşması için, varlığa tecellî etmektedir. Yani, Allah’ın
    yaratmış olduğu varlığa tecellîsi gerkir ki, varlık O’nu hakkıyla bilebilsin.

    Gönlüm mülevves oldı kesretle
    Bahr-ı vahdetde yunmaya geldim

    Hamrına ‘ışkın kanmaya geldim
    Şem’ine nârın yanmaya geldim.1668
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Sâlikin Vuslat Seyrinde Tevhîdin Önemi

    Kuddûsî’nin tasavvuf düşüncesinde, sûfî, varlık bilgi ve aşk ile kendini ortaya
    koyarsa, aşk “kenz” i olan gönül dünyasını aydınlatarak yoluna devam eder. Bu da, nefse
    uymayı bırakarak tevhidin kılavuzluğuyla elde ettiği ma’rifet bilgisiyle olur. Sâlik tevhîd ile
    bütün varlığın güzelliğinin bilincine varır. Tevhîdi sözle ve fiilî olarak yerine getiren sûfî,
    güzellikleri keşf ederek Allah’ın sevgisine kavuşur. Burada gizli bulunan sırlara ulaşan kişi,
    karanlık olan bu mekânı aydınlatarak, insanı sevk ve idare eden bir üs hâline getirir. İlâhî aşkı
    tartan sûfî, “kenz” vahdetini içtiğinden dolayı kendi benliğinden geçip, Hakk’a cem’
    olduğundan artık kendini bulmuştur; mecazi şarabı içenler gibi şuursuz hareket etmemektedir.
    Bu sırrı ancak cem’i ile kendi benliklerinden geçenler idrak edebilirler.
    Kuddûsî’nin tasavvufî düşüncesinde sûfî, boş düşünce ve eylemlerle oyalanan kişi
    değildir. Sûfî, dünya için âhireti, âhiret için dünyayı terk etmek gayesiyle düşünen ve hareket
    eden bir aksiyon insanı da değildir. O, tüm varlığı yaratıcısı için “hiçleyen”, O’nun için
    yaşayan bir kişidir. O, Allah dışındaki her şeyi benliği dahi, her şeyi sıfırlamıştır. Yâni “terk”
    etmiştir. O, bu terkin amacına ulaşması için, terk etmiş olma düşüncesini de terk etmiştir.
    Sûfînin tanımlamasıyla “terk-i terk” gerekir. İşte, tam “hiçlik” sıfırlama budur. Bu sıfırlama
    olmadan sûfînin sülûkunu yerine getirmesi mümkün değildir. Ancak, sûfî, hiçbir şeysizlik
    veya terk/nothingness, yakalamak için kozmik benlikle yâni Allah’la bütünleşmeyi mümkün
    hâle getirir1653.

    Eğer âşık isen cennetle hûri n’dersin
    Mest-i cem’ isen cür’a-i engûri nidersin

    Yetmez mi sana köşe-i virâne bu günlük
    Kenz ister isen mesken-i ma’mûru nidersin

    Dünyâyi sevenlerle sakın olma mücâlis
    Sehhâraya aldanıcı meshûru nidersin1654.

    Kuddûsî’nin anlayışında, Sûfînin gayesi, “Kenz”e dalarak, orada varlığı, eşyâyı,
    evereni ve Yaratıcıyı bulmaktır. Bunun dışındaki her şey sûfî için karanlık bir dehlizdir. Dış
    görünüşleri ne kadar cezb edici ve mükemmel varlık olarak görünse de, bunların varlığı sûfî
    için tek bir anlam ifade eder; bunlar Hakk’a ulaşmada birer perdedir. Önemli olan bunları
    aşarak Hakk’a vuslattır.

    Îmânın tevhîd ile tecdîde devâm it
    Ol cisme şifâ rûha safâ kalbe cilâdır

    Sa’y eyleyüben leyl ü nehâr ‘ârif-i zât ol
    Bil ma’rifeti sâlike bir tuhfe ‘atâdır.1655

    Kuddûsî’ye göre, tevhîd, bütün varlıkların, Hakk’ın zâtıyla var olduklarını
    anlayanlara açılır. Âşıklar kendilerinden geçerek Mâ’şuk’ta fânî oldukları için onlar, Hakk’tan
    başka varlık bilmezler. Bakışlarını Mâ’şuktan ayırmayan âşıklar. O’ndan başkasını görmezler
    ki, varlığın güzelliğini, çirkinliğini, ırkını, rengini, ayıbını ve hatasını görsünler; çünkü onlar
    için siyah-beyaz çizgiler yoktur; onlar için, Hakk’tan dolayı bütün eşyâ/varlık bembeyazdır.
    Yani renksizdir. Buda sûfînin rengidir. Kuddûsî’ye göre, bu renksizlik, sâlikin ma’rifeti elde
    edip, irfân bilgisinin lezzetine varmasıyla kazanılır. Zira ona göre, belli bir sa’y olmadan
    sûfînin bu özel bilgi vasfını elde etmesi mümkün değildir. Bu özel hâlde bir nefes gibi her ân
    Allah ile içli dışlı birşekilde yaşamakla oluşur. Bu birlikteliğide sağlayan da, kalb merkezini
    her türlü kirden temizleyen tevhîddir.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  6. #6
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Sâlikin Vuslat Seyrinde Tevhîdin Önemi


    Sâlikin Vuslat Seyrinde Tevhîdin Önemi



    Zikr olmayıcak ‘âşık-ı Yezdân bulamazsın
    ‘Işk olmayıcak ma’rifete kân olamazsın

    Hem sırr-ı hakîkat bilinür ma’rifet ile
    Sa’y itmeyicek zikre Hudâyı bilemezsin

    Tevhîde devâm eyle hemân leyl ü nehâr kim
    Bu gaflet ile zerre kadar feyz alamazsın.1647

    Kuddûsî’ye göre tevhîd, “ben” bilincinin tamamıyla yok olması, geriye sadece
    Hâlikatın Birliğinin kalmasıdır. Bu da ancak, Kuddûsî’nin sıklıkla vurguladığı, zikir (tevhîd
    zikri), aşk ve ma’rifet kişide gerçekleşmesiyle mümkün olur. Bunuda sûfî, yalnızca Allah’ın
    var olduğu, başka bir şeyin olmadığı gerçeğini yaşamakla gerçekleştirir.1648 Kuddûsî’nin
    anlayışında, insan hiçlikten dirilir ve baştanbaşa mutlak Ben’e dönüşür. Kesret yeniden
    görünür hâle gelir; ama bu kez tek bir Hakikatin belirtisi olarak Allah’a doğru hareket eder.
    İşte Kuddûsî’ye göre, bu makâmada, ancak sürekli olarak Yaratıcı’yı hem sözle, hem de fiilen
    yaşamakla, yani onu her halukârda birlemekle/tevhîdle mümkün olmaktadır.

    Seni bilmek içün bizi yoğ-iken eyledin îcâd
    Bu gaflet bu cehâlet bu yalan da’va yetişmez mi.1649

    Kuddûsî’ye göre, tasavvufî ontolojik anlayışının ve epistemolojisinin temeli,
    “Allah’ın bilinmek istemesi”dir. Tasavvuftaki “kenz-i mahfi” düşüncesi, sûfîye Allah’ın gizli
    bir hazine iken bilinmeyi dilemiş olması ve bilinmek için de var olan yaratmış olması bilincini
    vermektir. Ve insan da “Elest”1650 emrinin cazibesi karşısında büyülenerek vurulmuş ve ilk
    aşkın şerbetini bu duyguyla içerek kendini bulmuştur. Diğer insanlar gibi şarap içerek
    kendinden geçmemiştir.

    İster isen ‘ışkı çalış tevhîde sen leyl ü nehâr
    Ehl-i sülûke cezbe vü ‘ışk-ıla dürilür bu yol

    Öğretdi Kuddûsî fakîr sana yakînın yollarını
    Anı ‘Âli’ye eylemiş telkîn muhakkak bil Resûl.1651

    Çalış tevhîde rûz u şeb takarrub eyle Mevlâya
    Elinde var iken fırsat hemîn it ma’rifet tahsîl.1652
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Tasavvufda Sâlikin Eğitimi
    By MaHiR 01 in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 11.08.11, 06:16
  2. Sülûkta Sâlikin Temel Eğitimi
    By MaHiR 01 in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 23.07.11, 17:05
  3. Sâlikin Ruh Yapısını Bozan Etmenler
    By MaHiR 01 in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 23.07.11, 16:27
  4. Sâlikin Gece Eğitimi
    By MaHiR 01 in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 22.07.11, 01:09
  5. Sâlikin Ahlâkı
    By MaHiR 01 in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 22.07.11, 01:00

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •