2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: Sûfî Varoluşunun Gerçeği, Tevhîd

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Sûfî Varoluşunun Gerçeği, Tevhîd

    Buyurdun kör olan dünyâda pes ‘ukbâda kördür
    Seni her zerrede kim görmez anın işi hüsrân
    .1631


    Kuddûsî’ye göre, gönül gözü kör olmayan insanın öncelikle kendi varlığının
    aynasına bakmalıdır. Zira insanın varlık aynası aynaların en parlak olanıdır; ona göre, eğer
    sâlik, bu bakış şuurunu yakalarsa, varlığın her zerresinde varolan Yaratıcı’nın varlığını idrâk
    edebilir. Aynı zamanda Hakk, o aynaya olabilecek en mükemmel tarzda tecellî etmiştir1632.
    Hakk’ın en güzel şekilde tecceli ettiği insanda, gören göz, algılayan kalp için, O’ndan daha iyi
    bir biçimde İlâhî tezahürlerini gösterdiği başka bir varlık yoktur. Bundan dolayı, Kuddûsî’de
    olduğu gibi sûfîler insanları, onlara yakın olan en büyük delille Hakk’a çağırmışlardır. İnsanın
    bir yukarı aşaması olan insan-ı kâmile/ehl-i Hakk çıkınca İlâhî tecellîleri daha da yoğunlaşır.
    Ontolojik yönde bakıldığı zaman, onun ontolojik görevi, insan-ı kâmil ile Hakk ve âlem
    arasında ayırıcı ve birleştirici sınırdır. Buna göre o, bir yönüyle iki sûreti birleştirirken, İlâhî
    isimler zuhur eder; böylece Hakk ayan olur1633. İnsan-ı kâmil bütün hakikatleri kendinde
    topladığı için, nefsiyle insan âleminin bütün sırlarını kendinde toplamıştır. İşte bu nedenden
    dolayı Kuddûsî’nin anlayışıyla öncelikle insanı okumamamız ve anlamamız gereklidir; çünkü
    Yaratıcı kendini kâmil anlamıyla orada izhar etmiştir. Fakat Kuddûsî’ye göre, bu sırları ancak
    ma’rifet bilgisine ulaşabilenler anlar. Sûfî bu hakikatleri, bu İlâhî sırra ulaşamayanlarla
    paylaşmamalıdır. Bunu ancak gönül âlemini aydınlatanlar anlayabilir. İlâhî ve kevnî âlemlerin
    bütün özelliklerini kendinde toplayan, insan hakikatinin en kemâl mertebesindedir1634. İşte bu
    şaheseri izleyen, tanıyan ve bilen ancak ehlinin ulaşabileceği sırra ulaşır.

    Hallâk-ı halk bizi yaratmışdur hemân ‘irfan için
    Kur’ânda bir âyet okunur cinn ile insân içün

    Varlığına birliğine eyler delâlet yir ü gök
    Tesbîh-durur anlarda olanlar kamu Rahmân içün

    Tevhîde meşgûl ola kim pâk eylesün gönlimizi
    Tathîr iderler çün sarâyın içini Sultân içün.
    1635

    Kuddûsî’ye göre, sâlik, Allah’ın varlığıyla var olduğu zaman seyr fillâh/Allah’ta
    seyr başlamıştır. Sûfî, O’nunla var olan, bilen, gören, konuşan ve işiten olduktan sonra,
    eşyâyı, her türlü nesneyi olduğu gibi ayrıntılı olarak görür ve bilir. İnsanın kalbinin
    derinliklerine dalıp, insanî olan ile İlâhî olanın buluşma noktası olan yerin keşfini
    gerçekleştirmek demektir. Allah da insana, İlâhî sevgiyi ve bilgiyi bulması için, kendi nefsine
    bakmasını dilemektedir. “Biz onlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz
    ki, Kur’an’ın gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun
    …”1636 bu emir de Allah’ın insana şah
    damarından daha yakın olduğunu gösterir.1637 Bu sûfînin kendi kalbine olan yolculuğudur;
    çünkü orada, “Yere, göğe sığamam, ama mü’min kulumun kalbine sığınırım” gerçeği
    mevcuttur. Allah kendisini kalp denilen ayna ile yansıtır ki, insanlar O’nu bilsinler ve
    tanısınlar, “Hiçbir mekânda bulmadım buldum insan içinde1638” gerçeğine ulaşan sûfî, her
    şeyi kuşatan vahdet duygusuna kavuşmuştur. Artık insan ile Yaratıcı arasındaki sınır
    belirlenmiştir.

    Sen sende gözet Hakk’ı heman gezme yabanda
    Kendinde iken sen anı gayride ararsın

    Her şâm-u seher âh-u efgân eyle ki bir gün
    Dost bahçesinin güllerini sen de derersin

    Nâ ehle sakın derdinî bildirme hazer kıl
    Des şise-i arârını destince kırarsın

    Dîvâna gönül kadrini var şöylece bil kim
    Kuddûsî sadef sen anın içindeki dürsin1639.


    Allah’la beraber olma, O’nu birlemenin, O’nun vahdaniyetini yaşamanın makâmı
    cem’dir. Bu makâm âşık sûfîlerin bulunduğu makâmdır. Tevhîd de birlik her çokluğa eşlik
    eder; bir de çokluğun çoklukta birin bulunması şarttır.1640 Allah; “Her nerede olursanız olun
    O sizinle birliktedir
    ”1641 buyurarak Kendisinin, varlık hâlinde olduğu gibi yokluk hâlinde de
    mümkünle birlikte olduğunu beyan etmektedir.. Cem’, sûfînin kendi niteliği Hakk’a ait isim
    ve sıfatları kendi üzerindeki Hakk’ın kendisini isimlendirdiği isim ve sıfatlardan kula ait
    şeylerinde kendisi üzerinde birleştirmesidir. Böylece kul kul, O’da O olur. Cem’ül-cem ise
    O’na ait şeyleri, O’nda ve kula ait şeyleri de O’nda toplamaktır1642. Yâni, cem’, Hakk ile hâlk,
    kıdem ile hadisler, gerçekte bir hakikatin iki yönünden başka bir şey değildir; çünkü cem’ülcem
    hâlinde onların birliği anlaşılır1643. Cem’ hâlini yaşamayan sûfînin gerçek bilgi olan
    ma’rifete ulaşması mümkün değildir.1644 Sûfî, fakr hâliyle ubûdiyeti yaşarken, cem’ hâliyle
    de rubûbiyeti yaşar. Sâlikin, kendini mahlûkatın nitelikleriyle görüp müşâhede etmesi fark,
    Hakk’ı ya da bir şeyi Hakk’dan veya hakk ile gördüğü zaman aynü’l-cem’ hâlindedir. Kişinin,
    ağyârdan/mâsivâdan herhangi bir şeyi hissetmesi fark, Hakk’dan başkasını, yâni mâsivâyı
    duymadığı zaman cem’ü’l-cem’i müşâhede eder. Yâni sûfînin eşyayı hakk’la ya da Hakk için
    algılaması cem’, kul ile Rabb arasındaki perdenin kalkması cem’ü’-lcem’dir.1645 Sâlikin, âşık
    sûfîler gibi, Hakk’ı kendi gönlünde yaşaması, hissetmesi, Hakk ile yaşaması, O’nu sürekli
    talep etmesi cem’ de olduğunu gösterir.1646




    1612 Cürcânî, age., s. 69; Kâşânî, age., ss. 378-379; Şarkâvî, age., ss. 92-93; Cebecioğlu, TTDS, s. 659.
    1613 Rene Guenon, İslâm Manevîyatı ve Taoculuğa Toplu Bakış, çev. Mahmut Kanık, İnsan Yayınları, İstanbul
    1989, s. 45.
    1614 Kuddûsî, Dîvân, s.12.
    1615 Kuşeyrî, er-Risâle, s. 299.
    1616 Aynı eser, ss. 298-299.

    1617 Sülemî, Risâleler, s. 156; Kuşeyrî, age., s. 41; Hucvirî, age., s. 414.
    1618 Bakara, 2/115.
    1619 A’r âf, 7/156.

    1620 İsrâ, 17/44.

    1621 Kuddûsî, Dîvân, s.15.
    1622 Kuddûsî, Dîvân, s.113.
    1623 İbnü’l-Arabî, Kitâbu’l-Elif, Resâil, s.32.
    1624 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 252.

    1625 Izutsu, “Ibn Al-Arabî Mad”., The Encyolopedia of Philosophy, VI, p.555.
    1626 Kuddûsî, Dîvân, s.124.
    1627 Aynı eser, 74.

    1628 Bk. İbnü’l-Arabî, Hilyetü’l-Ebdal, Resâil (içinde), Beyrut, s. 527.
    1629 İbnü’l-Arabî, Futühât, II, 642.
    1630 Said el-Hâkim, el-Mucemu’s-Sûfî, s.366.
    1631 Kuddûsî, Dîvân, s. 144.
    1632 İbnü’l-Arabî, Futühât, IV, 433.
    1633 Age., III, s.267; Fusûsu’l-Hikem, s.50.
    1634 Cürcâni, Târifat, s.39.
    1635 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 299.

    1636 Fussilet, 41/53.

    1637 Kâf, 50/16.
    1638 Yunus Emre, Dîvan, Haz: Abdülbâki Gölpınarlı, İstanbul, 1943, s.79.

    1639 Kuddûsî, Dîvân, s.147.
    1640 İbnü’l-Arabî, Futühat, IV, 306.
    1641 Hadîd, 57/4.
    1642 İbnü’l-Arabî, Futühat, II, 516; Tahânevî, age., I, 234-235; Cürcânî, age., s. 77; Kâşânî, age., s. 378.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Sûfî Varoluşunun Gerçeği, Tevhîd

    Sûfî Varoluşunun Gerçeği, Tevhîd



    Kuddûsî’ye göre, sûfînin vahdet anlayışı öncelikle kendisinin beden ve ruhundan
    başlar daha sonra bütün varlığa yönelir. Öyle ki, sûfî her “nereye dönerseniz dönün, Allah’ın
    yüzü oradadır.”1618 emrince birliği arar, çünkü o, bilir ki Rabbinin: “Rahmetim her şeyi
    kuşatmıştır
    ”1619 sözü bu hakîkatın özünü ortaya koymaktadır. Ve bu vahdet içinde “Hiç bir
    şey olmasın ki O’nu övgü ile tesbih etmesin”1620 İlâhî mesajına uygun bir durumdur.

    Ad u sanım atmışam cism u candan geçmişem
    Bu cihândan kaçmışam çağırıram Dost Dost
    1621.

    Kuddûsî için tek kârlı ve faydalı iş/amel, insanın kendi varlığından vaz geçerek,
    aşk ile Hakk’a bağlanmaktır. Ona göre, sûfî için tek varlık vardır, o da Mutlak Varlık olan
    “Allah”tır. Sûfînin vuslata ulaşabilmesi için kendi varlığını yok bilip muhabbetle her şeyde
    Allah’ı tefekkür ederek ona ulaşmaktır. Sûfîyi ateşlerde yandıran Mâ’şuk’a kavuşma
    düşüncesi olduğuna göre, sûfî de kendi varlığından vazgeçerek, kendini “hiç”leyerek ona
    gidecektir. Kuddûsî'ye göre, kul ile Allah arasındaki en büyük engel, perde varlıktır, bu
    varlığın yok olmasıyla kavuşma gerçekleşecektir.

    Kendime yokluktan özge bir eyûkâr bulamadım
    Benden ednâ hâlk içinde kimse zinhâr/asla bulamadım


    Şöyle fehm ettim ki varlıktır beni yoldan koyan
    Dümeni ‘ışka yapışdım dilde ağyâr bulamadım1622.


    Kuddûsî’ye göre, var olan yalnızca tek bir hakikat vardır. Ve bu hakikatın, ya
    Zât’ı, ya da bu Zât’ın tezahürleri vardır. Kuddûsî, Zat’tan gayrı bütün varlığı Zat’ın
    tezahürleri olarak gördüğünden dolayı, kendi varlığını bir hiç olarak görür. Onun için zâhiren
    görünenler aslında varlığa nispet edilen tekliğin aynıdır. İbnü’l Arabî’nin dediği gibi, Allah’ın
    “ehadiyyet”i bütün varlığa nüfuz etmiştir1623. Bunun içindirki Kuddûsî, kendi varlığını yok
    bilerek, kendi varlıkları dâhil bütün eşyâyı tek bir “vücud” içinde telakki eder. Kuddûsî,
    tevhîdi, küçük olsun büyük olsun her nesnede Hakkı görmektir.

    Ol cezbeye tevhîde devâm itmek ile pes
    Nâ’il oluban ‘irfân lezzetini tadalım
    .1624


    Sûfî iki göz sahibi/zü’l-ayneyn olduğu için birliğin ve çokluğun bütünlüğünü,
    zıtların birleşmesini görebilmelidir. Buradaki çokluk birliğin karşısında var olan bir çokluk
    değil, birlik ve çokluk ayni gerçekliğin farklı görünümleri olduğu için,1625 Kuddûsî’de, kendi
    varlığını hiçe sayarak sadece Hakk’ın varlığını bilir.

    Gönlüm mülevves oldu kesretle
    Bahr-i vahdette yanmağa geldim

    Hamrına ‘ışkın kanmaya geldim

    Şem’ine nârın yanmaya geldim.1626


    Kuddûsî’nin anlayışında, insanların kirlenen gönüllerine tek çare o, kirlenen kalbin
    vahdet denizinde yıkanmasıyla mümkündür. Gönüller Allah’ın dışındaki varlıkların istilasına
    uğrarsa, yâni kişi Allah’ın dışındaki varlıklara gönlünde yer ayırırsa, Yüce Zâta tahsis edilmiş

    o saray kirlenmiş olur. Oranın temizlenmesi ancak, sûfînin pervanenin Şem etrafında dolaştığı
    gibi sûfî de Allah aşkıyla yanıp tutuşunca, vahdet denizine dalınca temizlenir.

    Hemân şimdi seni tevhîd ü takdîs eylemek şuglım
    Bu gönlüm pâsını tevhîdin ile sildim ey Kuddûs.1627


    Kuddûsî’ye göre, vahdet ehlinin anlayışında, vücûd/varlık birdir ve bu da Allah’ın
    vücududur. Allah’ın varlığından başka bir varlık da yoktur. Bunlar her ne kadar, görünür
    âlemde çokluğu gösteriyorlarsa, maddî varlık ve rûhî varlık olarak… sonuçta belli basamaklar
    geçirerek kemâle ulaşacaklar ve tekrar kendi asıllarına döneceklerdir. Bunlar cemad/bitki
    mertebesinde başlayarak kemâle erişeceklerdir. Kuddûsîye göre, varlık “Tek” olduğuna göre,
    sâlike düşen görev, Yaratıcı’yı, her ân söz ve fiileriyle birleyerek, Rabbin üssü olan gönül
    dünyasını her türlü masîvadan temizlemektir.
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar adlı eserinde etkilendiği mutasavvıfların eserlerine
    atıfta bulunur. Bu önemli sûfîlerin başında “Şeyh Muhyiddin” diye andığı İbnü’l-Arabî
    gelmektedir. Kuddûsî, İbnu’l-Arabî’nin “Hilyetü’l-Ebdal” adlı eserinin tümünü “Hazinetü’l-
    Esrar”ın değişik yerlerine alıntılamıştır. Bundan dolayı vahdet ve tevhîd konusunda İbnu’l-
    Arabî’yle aynı paralelde düşünmektedir. Ayrıca Mevlânâ’ın kendi üzerindeki mânevî tesirini
    göz önünde bulundurduğumuzda, bunun Kuddûsî üzerindeki etkisinin inkar olunamaz olduğu
    görülür.
    Varlıklar içerisinde sadece insanın varlığı Hakk’a yetkinlik mertebesi verebilmiş,
    bu nedenle onu “insan” 1628 diye isimlendirmiştir; çünkü o kemâl mertebesiyle ünsiyet
    etmiştir. Böylece gördüğü şeyler arasında bir ünsiyet meydana gelmiş ve onu umran vezninde
    “insan” diye isimlendirmiştir1629. Dolayısıyla sadece insan kendi varlığında İlâhî hakikatleri
    barındırır. Bundan dolayı insan, İlâhî ve kevnî bütün hakikatleri içermesi nedeniyle kemâl
    mertebesine ünsiyet etmiş bir aynadır1630.
    Kuddûsî, Allah’ı hem Allah’da, hem de kendi varlığında arayan bir sûfîdir. Ona
    göre, insanın kendi dışındaki âleme ve yazılı-dikili işaretlere de gitmesi o kadar gerekli/elzem
    değildir. Çünkü Hakk’ın kendisi, insanla beraberdir. Onun için O’nu ağyârda aramamalıdır.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. İnsanın Varoluşunun Amacı
    By MaHiR 01 in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 27.07.11, 23:27
  2. Sufi klipler TRT 2010
    By By-MUZAFER in forum Menzil İlahileri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02.09.10, 17:01
  3. Sufi Kimdir?
    By Reyhani in forum Sofilik Adabı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 07.01.10, 21:46
  4. Sufi´nin bir günü
    By SiLa in forum Sofilik Adabı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 04.01.10, 20:31
  5. SÔFÎ (Sûfî)
    By Konyevi Nisa in forum S -Harfi
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 17.12.08, 12:52

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •