Sûfîler, akıl için bin isim olduğunu ve bu bin ismin de her birinin de bin ismi
olduğunu söylerler. Bu isimlerden her bir ismin evveli “terk-i terki’d-Dünya”dır.2271 Aynı
zamanda Peygamber (s.), ibâdetlerin akıl ile süslendiği ve Allah’ın âyetlerde emrettiği şekilde
“akledin” buyruğu gereğince yerine getirildiği zaman, ibâdet sahibinin üstünlüğü Uhud
dağına denk olur.2272 Aslında Kuddûsî’nin üzerinde durduğu ve sûfîlere tavsiye ettiği akl-ı
meâd2273 sahibi olmalıdır. Çünkü bu akıl, insanı Allah’a, ihsana ve en mükemmele ulaştıran
akıldır.2274 Bu akıl tüm kalb hastalıklarının ilacıdır.
Kuddûsî, sadece maddeye bakan, Hakk’a yüz çeviren akl-ı ma’âş sahibi kimseleri
ahmaklık ve akılsızlık ile suçlar. Bu akıl sahibi insanlar kendilerini ârif zannederler. Fakat
onlar tamamen yanılgı içindedirler. Aklın iman ile uyuşması konusun da Batılı düşünür
Leibniz de Kuddûsi gibi düşünmektedir. Leibniz göre, akıl da tıpkı iman gibi Allah’ın
hediyesi olduğuna göre, akılla imanın savaş halinde olduğunu söylemek, Tanrı’yı kendi
kendisiyle savaştırmak demektir.2275
Uyup akl-ı ma’âşa ahmek bî-‘akıl gör kim
Sanur özünü pes ârif düşem zanni gûmana
2276
Kuddûsî’ye göre, ârif olan akl-ı meâd sahibidir. Akl-ı maaş sahibi ise, gerçeği ayırt
etme gücünden mahrum olduğu için, sağır, kör ve topaldır. Aklı maaş sahibi, yâni Allah’ın
dışındaki şeyler için aklını kullanan insanın ârif olması mümkün değildir.2277 Aynı zamanda
akl-ı mead sahibi olan sûfî, insanların hizmetinde olan, aklını Hakk’ın emri gereği gibi
kullanan insandır. Akl-ı maaş sahibi ise, tüm basireti rasyonalist akıl ağlarıyla sarılan, sağır,
kör ve topaldır. İleri görüşlülüğü tamamen yok olmuştur. Bu tip insanın ariflik moduna
2273 Akl-ı Me’ad; İnsanın Hakk’a yönelik olan, ölümden sonrasını düşünen akıldır. Bu akıl, bir mürşidin
rehberliğinde kalb melekesini çalıştırma ile verilen akıldır. Bunun tam zıddı ise akl-ı mâaş’dır; bu akıl ise insana
ilk duyumunda verilen hem eğitim, hem de düşünme temrini ile kazanmış olduğu, sadece maddeye bakan akla
bu isim verilmiştir.
girmesi mümkün değildir. Onun için yüzbin ma’rifetsiz abîden bir ârif, hem insanlığa, hem de
Allah’a yakınlıktan daha faydalıdır.2278
Kuddûsî’nin aşk anlayışına baktığımızda da, aşk, her şeyden önce, akıl dahil bütün
güçlere mukâbil bir kuvvettir. Ancak onun aşka olan tutkusuna bakarak Kuddûsî’yi aşk adına
aklı inkâr eden bir sûfî olarak değerlendirmek yanlıştır. Kuddûsî, aklın, aşkla kucaklaşmasını
söylemekte ve bu iki önemli gücün ayrılığını, çatışmasını insanı perişan eden bir olumsuz güç
olarak göstermektedir. Ona göre, akıl ile aşk aynı kaynaktan çıkmakta ve aynı hedefe
yönelmektedir; ancak insan, ikileme/dualizme düşerek bunları çarpışan iki zıd kutup olarak
görmüş ve aşk ile aklı birbiri aleyhine fonksiyonlar icrâ eden iki düşman güç gibi
tanıtmıştır.2279 Bundan dolayı aşkın ihmal edildiğini sananlar, aşkı öven ve akla karşı dikkatli
olmaya çağıran bir tutum içine girmişlerdir. Fakat Kuddûsî, meâd akıl ile aşkın hiçbir zaman
çelişmediğini, ikisinin birlikte kişiyi Hakk’a götüren önemli bir kılavuz, cevher ve yol
gösterici olduğunu vurgulamaktadır.2280 Eğer akıl ile aşk buluşup, anlaşıp, kucaklaşmıyorsa
ve akıl aşka baskın geliyorsa, ehl-i Hakk’a düşen görev, bu parçalanmışlıkta tevhîd dengesini
kurmak, unutulan ve ihmal edilen aşka sarılıp ikilemi ortadan kaldırmaktır.
Uyma hem ‘akl-ı ma’âşa yok anın hiç bildiği
Pes bilür dünyâ umûrın gösterir eğri yolı
Var ise ‘akl-ı ma’âdinolur ol mürşid sana
Sâlik-i Hakkın odur yolda delîli kâmili
.2281
Sûfî için önemli olan, Kuddûsî’nin de sıklıkla değindiği, Cânân-aşk-akıl beraberliğini
sağlamaktır. Zira Cânân’dan, yâni Hakk’dan ilk doğan şey aşktır, son nokta da aşktır. Akıl da,
ilk ile son arası bir yerdedir; ama mutlaka tanımak, kullanmak gereken bir İlâhî tecellîdir.
Onun için aklı, kendi sınırları içinde tutmak, akla en büyük saygı olacaktır. Örneğin, Mevlânâ,
Yaratıcısına saygılı olan aklı, “küllî akıl” olarak tanımlar.2282 Bu akıl, Yaratıcı’ya bağlı
akıldır; tevhîd de yerini alır ve insan hayatına mutluluk ve huzur verici bir unsur olarak rol
oynar.
Kuddûsî, özellikle insanın dünya işlerinde ve Allah’ın soyut olarak idrâk edilmesinde
aklın fonksiyonunun önemini ifade eder. Yalnız insanın Allah’ı kendi iç dünyasında
müşahhas ve yaşanan bir hakîkat olarak bilmek ve evrendeki İlâhî sırrı çözmek istediği zaman
aklın yetmezliliğini söylemektedir. Bunun maaş akıl yoluyla değil, aşk ve zevke dayalı me’ad
akıl yolu olduğunu dile getirir.
‘Aklımı alub perîşan eyledi bu ‘ışk meni
Rûz-u şeb nâlân giryân eyledi bu ‘ışk meni
.2283
Sûfî için kalb, bilincin yerleştiği ve insanın tam varlığının merkezi olan bir konumda
ve Hakk’ın nûr dergâhından başka bir şey değildir.2284 İşte sûfî için çok değerli olan bu ulvî
cevher devamlı aklın üstünde görülmüştür. Sûfî anlayışta akıl, kalb gibi özgür değildir. Çünkü
onun belli bir sınırı vardır.2285 Sûfî, aklın durumuna göre değil, kalbin durumu ve
yönlendirmesine göre değer kazanır. Zira kalb, aklın denetleyicisidir.
2254 İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, XI, 458-459; el- İsfehânî, Müfredât, s. 342; Richard Soule, A Dictionary English
Synomyms and Synonymous Expressions, London 1949, s. 296.
2255 Gazâlî, İhyâ, I, 87.
2256 Gazâlî, Me’âric, s. 18; Ferid Jabre, “Plotin’in Vecd’i ve Gazzalî’nin Fenâsı”, çev. İ. Agâh Çubukçu, AÜİFD,
Ankara 1961, VIII, 142.
2257 Cürcânî, Ta’rifât, s. 197; Yusuf Şevki Yavuz, “Akıl”, DİA, I, 238.
2258 Cürcânî, age., s. 197.
2259 Gazâlî, İhyâ, III, 4; I, 82.
2260 Sühreverdî, Avârif, s. 285.
2261 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 262.a
2262 Aynı eser, vr. 262b.
2263 İsrâ, 17/85.
2264 Blaise Pascal, Pensees, trns. A. J. Krailsheimer, Penguin Boks 1986, s. 154.
2265 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 262b.
2266 Ebu Davud, Sünnet, 16.
2267 Schumacher, age., s. 101.
2268 Mevlânâ, Mesnevî, II, 72.
2269 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 263a.
2270 Suyûti, Cem’u’l-Cevâmi, 5519.
2271 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 260b.
2272 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 262b.
2274 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 259b.
2275 G. W. Leibniz, İmanla Aklın Uygunluğu Üzerine Konuşmalar, (çev. H. Batu), MEB Yayınları, İstanbul 1986,
s. 56.
2276 Kuddûsî, Dîvân, s. 168.
2277 Kuddûsî, Pendnâme-i Kuddûsî, vr. 33b.
2278 Kuddûsî, Pendnâme-i Kuddûsî, vr. 33b
2279 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 260b.
2280 Aynı yer.
2281 Kuddûsî, Dîvân, s. 204.
2282 Mevlânâ, Dîvân-ı Kebir, II, 343.
2283 Kuddûsî, Dîvân, s. 205.
2284 Mevlânâ, Mesnevî, II, 72.
2285 Aynı eser, I, 3488.