Hem sakin zannetme ki: Hasri iktiza eden Esmâ-i Ilahiye, bahsettigimiz gibi yâlniz Hakîm, Kerîm, Rahîm, Âdil, Hafîz isimlerine münhasirdir. Hayir, belki kâinatin tedbirinde tecelli eden bütün Esmâ-i Ilahiye, âhireti iktiza eder, belki istilzam eder.
Hem zannetme ki, hasre delâlet eden kâinatin âyât-i tekviniyesi, su geçen bahsettigimize münhasirdir. Hâyir, belki ekser mevcûdâtta saga sola açilir perdeler gibi vecih ve keyfiyetleri vardir ki: Bir vechi Sânia sehadet ettigi gibi, diger vechi de hasre isaret eder. Meselâ: Insanin âhsen-i takvimdeki hüsn-ü masnûiyeti, Sâni'i gösterdigi gibi; o ahsen-i takvimdeki kabiliyet-i câmiasiyla kisa bir zamanda zevâl bulmasi, hasri gösterir. Bâzi kerre bir vecihle iki nazarla bakilsa; hem Sâni'i, hem hasri gösterir. Meselâ: Ekser esyada görünen hikmetin tanzimi, inâyetin tezyini, adâletin tevzîni ve rahmetin taltifi; nasilki mahiyetlerine bakilsa, bir Sâni'-i Hakîm, Kerîm, Âdil, Rahîm'in dest-i kudretinden çiktigini gösterirler. Onun gibi, bunlarin kuvveti ve hadsizlikleriyle beraber, sunlarin mazharlari olan su fâni mevcûdâtin ehemmiyetsiz ve az yasamasina bakilsa, âhiret görünür. Demek ki, hersey lisan-i hal ile
اَمَنْتُ بِاللَّهِ وَ بِالْيَوْمِ اْلاَخِرِ okuyor ve okutturuyor...
***
sh: » (S: 94)
Hâtime
Geçen Oniki Hakikat, birbirini te'yid eder, birbirini tekmil eder, birbirine kuvvet verir. Bütün onlar birden ittihad ederek neticeyi gösterir. Hangi vehmin haddi var; su demir gibi, belki elmas gibi Oniki Muhkem Surlari delip geçebilsin. Tâ hisn-i hasînde olan hasr-i îmanîyi sarssin!
مَا خَلْقُكُمْ وَلاَ بَعْثُكُمْ اِلاَّ كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ âyet-i kerîmesi ifade ediyor ki: Bütün insanlarin halkolunmasi ve hasredilmesi, Kudret-i Ilahiyeye nisbeten birtek insanin halki ve hasri gibi âsandir. Evet öyledir. "Nokta" nâminda bir risalede Hasir bahsinde su âyetin ifade ettigi hakikati tafsîlen yazmisim. Burada yalniz bir kisim temsîlâtiyla hülâsasina bir isaret edecegiz. Eger istersen o «Nokta»ya müracaat et.
Meselâ: وَلِلّهِ اْلمَثَلُ اْلاَعْلَى -Temsilde kusur yok- Nasilki, «Nûrâniyyet sirriyle» Günesin cilvesi, kendi ihtiyariyla olsa da, bir zerreye sühûletle verdigi cilveyi, ayni sühssûletle hadsiz seffâfâta da verir.
Hem «seffâfîyyet sirrîyle» bir zerre-i seffâfenin küçük göz bebegi Günesin aksini almasinda, denizin genis yüzüne müsavidir.
Hem «intizâm sirriyle» bir çocuk parmagiyla gemi Sûretindeki oyuncagini çevirdigi gibi, kocaman bir diritnotu da çevirir.
Hem «imtisâl sirriyle» bir kumandan birtek neferi bir ars em
sh: » (S: 95)
riyle tahrik ettigi gibi, bir koca orduyu da ayni kelime ile tahrik eder.
Hem «müvazene sirrîyle» cevv-i fezâda bir terazi ki, öyle hakikî hassas ve o derece büyük farzedelim ki, iki ceviz terazinin iki gözüne konulsa hisseder ve iki günesi de istiab edip tartar. O iki kefesinde bulunan iki cevizi birini semâvata, birini yere indiren âyni kuvvetle, iki sems bulunsa; birini arsa, digerini ferse kaldirir, indirir.
Mâdem su âdi, nâkis, fâni mümkinatta nuraniyet ve seffâfîyet ve intizâm ve imtisâl ve müvazene sirlariyla, en büyük sey en küçük sey'e müsâvi olur. Hadsiz hesabsiz seyler birtek seye müsâvi görünür. Elbette Kadîr-i Mutlak'in zâtî ve nihayetsiz ve gâyet kemâlde olan kudretinin nuranî tecelliyati ve melekûtiyet-i esyanin seffafiyeti ve hikmet ve kaderin intizâmati ve esyanin evâmir-i tekvîniyesine kemâl-i imtisâli ve mümkinâtin vücudu ve ademin müsavâtindan ibaret olan imkânindaki müvazenesi sirrîyle; az çok, büyük küçük ona müsavi oldugu gibi, bütün insanlari birtek insan gibi bir sayha ile Hasre getirebilir. Hem bir seyin kuvvet ve za'fça merâtibi, o seyin içine ziddinin müdahalesidir. Meselâ: Hararetin derecati, sogugun müdhalesidir. Güzelligin merâtibi, çirkinligin müdahalesidir. Ziyanin tabakati, karanligin müdahalesidir. Fakat birsey zâtî olsa, ârizî olmazsa, onun ziddi ona müdahale edemez. Çünki: Cem'-i ziddeyn lâzimgelir. Bu ise, muhaldir. Demek asil, zâtî olan bir seyde merâtib yoktur. Mâdem Kadîr-i Mutlak'in kudreti zâtîdir, mümkinât gibi ârizî degildir ve kemâl-i mutlaktadir. Onun ziddi olan acz ise, muhaldir ki tedâhül etsin. Demek bir bahari halketmek, Zât-i Zülcelâl'ine bir çiçek kadar ehvendir. Eger esbaba isnad edilse; bir çiçek bir bahar kadar agir olur. Hem bütün insanlari ihya edip hasretmek, bir nefsin ihyasi gibi kolaydir.
Mes'ele-i hasrin basindan buraya kadar olan temsil sûretlerine ve hakikatlarina dair olan Beyânâtimiz, Kur'an-i Hakîm'in feyzindendir. Nefsi teslime kalbi kabûle ihzârdan ibarettir. Asil söz ise Kur'anindir. Zîra söz odur ve söz onundur. Dinleyelim:
sh: » (S: 96)
فَلِلَّهِ اْلحُجَّةُ الْبَالِغَةُ فَانْظُرْ اِلَى آثَارِ رَحْمَةِ اللّهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذلِكَ َلمُحْيِى اْلمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ قَالَ مَنْ يُحْيِى اْلعِظَامَ وَهِىَ رَمِيمٌ قُلْ يُحْيِيهَا الّذِى اَنْشَاَهَا اَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ
يَآ اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ اِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا اَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكِنَّ عَذَابَ اللّهِ شَدِيدٌ (اَللّهُ لآَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللَّهِ حَدِيثًا
اِنَّ اْلاَبْرَارِ لَفِى نَعِيمٍ وَاِنَّ الْفُجَّارَ لَفِى جَحِيمٍاِذَا زُلْزِلَتِ اْلاَرْضُ زِلْزَالَهَا وَاَخْرَجَتِ اْلاَرْضُ اَثْقَالَهَا وَ قَالَ اْلاِنْسَانُ مَالَهَا يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحَى لَهَا يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ اَشْتَاتًا لِيُرَوْا اَعْمَالَهُمْ فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرّةٍ خَيْرًا يَرَهُ وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ ) اَلْقَارِعَةُ مَا الْقَارِعَةُ وَمَآ اَدْرَيكَ مَا الْقَارِعَةُ يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِ وَ تَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِ فَاَمَّا مَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَهُوَ فِى عِيشَةٍ رَاضِيَةٍ وَ اَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَامُّهُ هَاوِيَةٌ وَمَا اَدْرَيكَ مَاهِيَهْ نَارٌ حَامِيَةٌ وَلِلّهِ غَيْبُ السَّموَاتِ وَاْلاَرْضِ وَمَا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُ اِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
daha bunlar gibi Âyât-i Beyyinat-i Kur'aniyeyi dinleyip, âmennâ ve saddaknâ diyelim...
sh: » (S: 97)
اَمَنْتُ بِاللَّهِ وَ مَلئِكَتِهِ وَ كُتُبِهِ وَ رُسُلِهِ وَ الْيَوْمِ اْلاَخِرِ وَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَ شَرِّهِ مِنَ اللَّهِ تَعَالَى وَ الْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ وَ اَنَّ الْجَنَّةَ حَقٌّ وَ النَّارَ حَقٌّ وَ اَنَّ الشَّفَاعَةَ حَقٌّ وَ اَنَّ مُنْكَرًا وَ نَكِيرًا حَقٌّ وَ اَنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ مَنْ فِى الْقُبُورِ اَشْهَدُ اَنْ لآَ اِلهَ اِلاَّ اللَّهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ
اَللّهُمَّ صَلِّ عَلَى اَلْطَفِ وَ اَشْرَفِ وَ اَكْمَلِ وَ اَجْمَلِ ثَمَرَاتِ طُوبَآءِ رَحْمَتِكَ الَّذِى اَرْسَلْتَهُ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ وَ وَسِيلَةً لِوُصُولِنَا اِلَى اَزْيَنِ وَ اَحْسَنِ وَ اَجْلَى وَ اَعْلَى ثَمَرَاتِ تِلْكَ طُوبَآءِ