Veliler, her devirde bulunup Kıyamete kadar dini ihyâ ederler. Bu konuda Rasulullah (s.a.v) buyurur:
“Ümmetimden bir topluluk kıyamete kadar Allah’ın emrini ayakta tutmaya devam ederler. Onları terkedenler ve kendilerine karşı çıkanlar onlara bir zarar veremez.
Bu durum, Allah’ın kıyamet emri gelinceye kadar devam eder. Onlar insanlara devamlı üstün gelirler.”236
“Ümmetimden her devirde sabikûn (hayırlarda önderlik eden ehlullah) bulunur.”237
“Şüphesiz Allahu Teala bu ümmet için her yüz senenin başında onlara dinlerini yenileyecek (kalpleri şirk, nifâk ve gafletten, hâlleri bid’at ve ma’siyetten temizleyip kulları Allah’a sevkedecek) kimseler gönderir.”238
Her devirde ilâhî emirleri ayakta tutacak ve dini yayacak bu kimseleri Hz. Ali (r.a) şöyle tanıtmıştır:
“Yeryüzü, Kıyamete kadar Allahu Teala’nın dinini ayakta tutacak, ayetlerini ibtalden koruyacak kimselerden boş kalmaz. Onlar, insanlar içinde adedi çok az, fakat Allah katında kıymetleri çok yüksek kimselerdir.”239
Serrac et-Tûsî (k.s), bu konuda şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Allah ve Rasûlü, müminlere âid hangi sıfattan bahsetmişlerse o sıfata sahip insanlar her devirde her zaman bulunur.
Yoksa bulunmayan ve bulunmayacak bir şeyden bahsedilmesi boş bir şey olurdu. Veliler hakkında bahsedilen hâl ve sıfatlar da böyledir.”240
İmam Kuşeyrî (k.s) şöyle diyor:
“İslam dini devam ettiği müddetçe, her devirde, sûfi taifesinden ilmi ile amil, hâli ile kamil, zamanının ulema ve ümerasının kendisine boyun eğeceği bir mürşit muhakkak bulunur.241
Büyük arif İ. Hakkı Bursevî’nin (k.s) (1137/1724) şu tespiti çok ilginç:
“Hz Adem (a.s) ile başlayan Allah’ın yeryüzündeki halifeliği, Hz. İsa’nın ahir zamanda yeryüzüne inmesi ile sona erer. O zaman kadar Allahu Teala, hazinelerin özel mühür ve şahıslarla muhafaza edildiği gibi, âlemi her asırda hâlifesi olan kutub makamındaki insan-ı kamil ile muhâfaza eder.242
Allame Âlûsî (rah.) (1270/1853) der ki:
“Hz. Peygamber’in (s.a.v) fiilen nübüvveti kesilmiştir, fakat onun kıyamete kadar gelecek ümmetiyle alakası kesilmez. Ümmeti içinde nice kamiller, ruhaniyet ve uyanıklık hâlinde kendisiyle görüşüp ondan ilim ve feyz alırlar.
Bir çok ehlullahın bu konuda tecrübe ve şahadeti mevcuttur. Bu tür bir görüşme ancak Hz. Peygamber’in (s.a.v) şeriatından kıl kadar ayrılmayan kamillere nasip ve mümkün olur.
Kamil insanların Efendimizle manevi, kalbî bağı ne kadar kuvvetli olursa, bu tür görüşmeler de o derece kuvvetli olur.”243
236 Buhârî, İ’tisâm, 10; Müslim, İmâret, 53; Tirmizî Fiten, 27, İbnu Mâce, Mukaddime, 9; Ahmed, Müsned, V, 34, 269, 278.
237 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, I, 7; Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, No: 7327.
238 Ebû Dâvûd, Melâhim, 1, Azimâbâdî, Avnü’l- Ma’bûd, XI, 385; Hâkim, Müstedrek, IV, 523.
239 Serrâc, el-Luma’, 458; Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, I, 134.
240 Serrâc, el-Lüma’, 34-35.
241 Kuşeyrî, Risâle, II, 732.
242 Bursevî, Ruh’u-Beyan, I, 93.
243 Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, Cild, XI, Cüz: XXII, 34-40.