İnançsızlık her devirde aynıdır

İnançsızlık mülahazası her yerde, her zaman aynıdır. Ebu Cehil "Allah nerede?" diyordu. Aynı küfrü bu çağda da görebilirsiniz; laboratuardaki adam "Bak, Allah'ı burada göremiyoruz, nerede O?" diyor. Ona şöyle demek lazım: "Ahmak! Allah senin laboratuarına girecek şey mi? Atomun içindeki çekirdek dönüyor, döndüren eli görmüyor musun? Yoksa, Gagarin gibi sen de O'nu küre*i arzın etrafında mı arıyorsun?" Uzayda dönüp dolaşıp da "Allah'ı göremedim" diyen Gagarin için Necip Fazıl demişti ki: "A be ahmak! Allah'ın *haşâ ve kellâ* fezâ*yı ıtlakta dolaşan bir balon olduğunu sana kim söyledi?"

Bakış zaviyesi yakalanamayınca "doğru" bulunamaz. Hani, Firavun adamlarına demişti; "Hele bana yüksek bir kule yapın da çıkıp bakayım, Musa'nın Rabbi orada mı?" Zavallı, bilmiyor ki, onun kule diye yaptığı burç deryada bir katre, çölün içinde küçücük bir tepecik. İşte, bakış açısı bu olunca küfür aynı küfürdür; zaman ve mekan değişse bile o değişmiyor.

İçinde işlenmesi kesin bir günah ve ma'siyet bulunan bir amel, ileride elde edilmesi şüpheli bir sevaba bina edilemez. Gelecekteki muhtemel bir sevap için hal*i hazırda günaha girmek caiz değildir. Yarına çıkacağımıza dair elimizde bir senet yok ki!

Cezaların tehiri

İnsanda bazı latifeler vardır ki, bir kirpiğin ağırlığını bile taşıyamaz, bir anda kaybolur, batar gider. İşlenen günah ve hatalar karşısında cezaların bu dünyada verilmemesinden insan hep endişe duymalıdır.

Eğer hiçbir ikaz almıyor, hiç sürçüp düşmüyor, hastalığa ve herhangi bir sıkıntıya maruz kalmıyorsak; hiçbir menfi durum bize isabet etmiyorsa oturup düşünmemiz ve bu durumundan dolayı da kendimizden endişe etmemiz gerekir. Hafizanallah, bizim için en büyük tehlikelerden biri cezaların sonraya bırakılmış olmasıdır.

Tavır ve hareketlerimizde, hatta ifadelerimizde içimiz duru değilse; adımlarımızı ihlasla atmamış; her yaptığımızı O'nun rızası istikametinde yapmamışsak ve Cenâb*ı Hak bunları tehir edip ahirete bırakıyorsa işimiz bitik demektir. Bundan dolayı tir tir titremeliyiz. Bir de, Rabbimizle aramızdaki münasebet hangi çizgide seyrediyor, bizim irfanımız bu mevzuda nerededir, vicdanımızla tartar ve böylece konumumuzu tayin etmiş oluruz. Bazıları için yatakta gâfilâne ayağını uzatması, şurada*burada uluorta açılması bile Rabbiyle arasındaki münasebet açısından risklidir. Böyle ölçüler umumi değil, kişi ile Rabbi arasındaki münasebete göredir. Herkes için geçerli olmayabilir, şahıstan şahsa bu ölçüler değişebilir.

Bazen, sırf mütevazi görünme niyetiyle yapılan tevazu, kibirden daha tehlikeli ve daha öldürücü olabilir.