***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Huzura çıkmak.......!!!
Şükür, bir duygudur; hissedilir, yaşanır. Şükür hâlinde misiniz? Minnettar mısınız? Birisi iş veriyor size, minnettar kalıyorsunuz. Ya Allah’ın verdikleri ne oluyor?
Dünyalık işiniz için, sözü geçen birinden, bir yetkili amirden randevu almaya çalışırsınız. Huzuruna çıkmak için hangi usuller, yollar varsa ona uyarsınız. Sonra da durumunuzu ona arz edersiniz: “Benim şöyle bir problemim var, efendim!” dersiniz. O da size gereken ilgiyi, kolaylığı gösterir.
Allah’ın huzuruna namazla çıkılır. Günlerce sohbet dinlesek, günlerce kitap okusak, manevî ilimleri tahsil etsek, yine de huzura çıkmış olamayız. Bunlar, huzura çıkmak için gereken ön hazırlıklardır. Mülkün amirine hâlini arz etme yöntemini öğrenmektir. Öğreniyorsun, ama onun huzuruna çıkmıyorsun. Gerçek mülk amiri kimdir? Allah’tır... O, mülkün amiridir. Bir amir, bir şehrin amiriyse; Allah, mülkün amiridir, bütün kainâtın amiridir. Gerçek mülk amirinin huzuruna çıkmıyoruz. Uzaktan hâlimizi arz ediyoruz. Allah’a uzak-yakın olmaz; ama O, kulunu huzuruna namazda kabul ediyor. Resullullah Efendimiz: “Namaz, müminin miracıdır,” diyor.
Bir kardeşimiz bana şöyle demişti:
“Ben inanıyorum, tatmin oldum. Resul’ünü de kabul ettim, ama namaz kılmasam, olmaz mı?”
Ne diyor!.. “Huzura çıkmasam olmaz mı, bana gereksiz geliyor?” Yani Allah’a ve Resul’üne ihtiyacı olmadığını, Allah’tan istediği hiç bir şey bulunmadığı için, huzura çıkmayı arzu etmediğini söylemek istiyor. Bu, doğru değil.
Müslüman mıyız? İslâm’ın şartı kaç? İmanın şartı kaç? Çocukken ezberlemişiz, taklitçi olarak devam ediyoruz. Gelin, yeni baştan gerçeği öğrenelim. İslâm’ın şartı beş. Birincisi, Kelime-i Şahadet getirmek; yani tapılacak hiç bir ilah olmadığına, yalnız Allah’ın olduğuna, Hazreti Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna iman etmektir. “Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Rasûlüh” demek, dil ile söyleyip kalp ile tasdik etmektir. Sonra namaz kılmak gelir, yani namaz kılmazsan Müslümanlığın tamamlanamıyor, noksan kalıyor. “Ey iman eden, huzuruma gel,” diyor, Allah.
Kıyamda dur, rükuya geç, secdeye kapan, kul ol. Bedeninle kıyamda "elif", rükuda "dal", secdede "mim" yaz, yani "âdem" yaz. Bunlar rastgele hareketler değildir. Her birinin manası vardır. Üçüncüsü oruç tutmaktır. Oruç tutmanın manevî sayısız faydası vardır. Nefsi terbiye etmenin en iyi yolu budur. Oruç bir eğitim, terbiye sistemidir. Dördüncü şart, maddî şartlar uygunsa zekat vermek. Beşinci şart, durumu müsaitse hacca gitmek. Bu şartlardan ikisi maddî imkânlara bağlı, ama üçü herkesin yerine getirmesi gereken şartlardır.
Namaz kılmak, duaları ezberleyip yat-kalk hareketleri yapmak değildir; huzura çıkmaktır. Bugüne kadar hiç huzura kabul edildin mi? Rabb’ine seslendin mi? Mülkün amirinin kapısına kadar gittin de, mülkün amiriyle hiç görüştün mü? Ona hâlini arz ettin mi? Bu şuna benziyor: Vilâyete gidiyorsun, kapıyı çalıyorsun, içeriden “gel!” sesi duymadığın için bekleyip geri dönüyorsun. Kimisi kapıyı da çalmıyor, bekliyor ve geri dönüyor. Bir cesaret et, kapıyı çal; sonra içerden: “Buyur, gel!” dendiği zaman içeri gir, hâlini arz et. Namazdan içeri gir. Kıyafetine bir bak bakalım, huzura çıkmaya uygun mu? Amirlerin huzuruna işini halletmeye uygun olmayan bir kıyafetle gider misin?
Elini bağladın: “Allahü ekber!” dedin, huzurda olduğun için el bağladın. Başladın onun öğrettiği şekilde O’nunla konuşmaya. Kendi bildiğin şekilde konuşursan hata yaparsın; ama namaza giremedin daha. Namazın içine girmen gerekir. Fatiha okunurken girilir. “İyyâke nâbudü ve iyyâke nestaîn” derken geçilir namaza. “Bismillahirrahmanirrahim .” Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, dedin. Fatiha’yı okumaya başladın: “Elhamdülillâhi Rabbil Âlemin.” Âlemlerin Rabbine hamd olsun. “Errahmanirrahim.” O, Rahman’dır, dünyada inanan-inanmayan ayırımı yapmaz, kendini inkâr edenlere dahi eşit muamele yapar. Çalışan, çalıştığı nispette karşılığını alır. O, Rahim’dir, ahiret gününde inananların mükâfatını verecektir. O yüzden, inananları bu dünyada imtihan eder. Derler ya: “Bu dünyada hep inananlar çekiyor.” Evet, inananların imanları denenir. İnanmayanı denemeye gerek yok, kararı bugünden bellidir. Onlar sadece Rahman sıfatına tabidirler. Rahim’in mükafâtını ahirette almak için bu dünyada imtihana tabi olmak gerek. İmtihan nedir? Her çalıştığının karşılığını alırsan, bu dünyada hep kazanan olursun. İmtihan ise denenmendir. Çalışırsın; ama kazanamazsın. İman edersin, dua edersin, karşılığı olmaz; ama öyle bir iman sahibi olursun ki, tamamen teslim olursun. Artık denenecek bir şeyin kalmaz, emirlere tamamıyla uyarsın, hâlinden razı olursun. O zaman senden imtihan kalkar, imanını her durumda ispat etmiş olursun.
Fatiha’ya dönelim. “Mâliki yevmiddin.” O, din gününün sahibidir. Mahşerde insanların toplanacağı günün sahibidir. Buraya kadar olan kısmı Allah söyledi, kendini sana tanıttı. Allah kuluna kendini tanıttı. Hangi ağızdan tanıttı? Kulunun ağzından tanıttı. Şimdi kul, O’nu duydu ve “İyyâke nâbüdü ve iyyâke nestaîn.” Yalnız senden yardım diler, yalnız sana ibadet ederim. “İhdinas sıratel müstakim.” Bizi doğru yola ilet. “Sırâtellezîne en’amte aleyhim, gayril mağdûbi aleyhim veleddâllîn. Âmin.” Bizi senin yolunda gidenlerle beraber et, gazaba uğrayacaklarla değil.
Demek ki yalnız başına olmuyor. Allah öyle istiyor. Yağmur damlası tek başına denize akamıyor. Diğer damlalarla buluşması gerekiyor. Dere olmak, nehir olmak, denize akmak lâzım. Tek başına olmaz. Allah’ın veli kulları, nehirler gibidir. Durmaksızın denize akarlar. Nehire kavuşan, denize kavuşmuş sayılır. Bazı yağmur damlaları kısmetlidir, doğrudan denize düşerler.
Namazda okuduğumuz sureleri ve duaları bilincine ererek okuyalım, huzurda olduğumuzu bilerek, ne dediğimizi idrak ederek söyleyelim. Her şey, namaz hocası kitaplarında tüm detayları ile var. Ben size namazı anlatmıyorum, namazı şuuruyla kılın, diyorum. Gerçeği bulun, diyorum. Meselâ, Ettehiyyatü duası miraçta okunmuştur, Allah’la Peygamber Efendimizin konuşmasıdır. Peygamber Efendimiz: “Ettehiyyâtü lillâhi ve’s salevâtü ve’ttayyibât” Dil, vücud ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah içindir, diyor. Cenab-ı Allah da O’na: “Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetüllâhi ve berekâtüh.” Selâm sana ey Nebi, ey Peygamber, Allah’ın rahmet ve bereketi de senin üzerine olsun! diye cevap veriyor. Peygamberimiz de: “Es-selamü aleyna ve ala ibadillahissalihin.” Selam, bizim ve salih kulların üzerine olsun, diyor. Bir Allah konuşuyor, bir Resulullah konuşuyor. Sonra da Cebrail Kelime-i Şahadet getirerek şahitlik ediyor. İşte, siz de namazda oturduğunuzda bu hâli yaşamalısınız. Her iki konuşma da aynı ağızdan çıkacak. Bu konuşmayı şuurla hissederek yapalım, miracı yaşayalım.
“Her şeye inandım, namaz kılmasam olmaz mı?” diyordu arkadaşımız. Alacağın bütün mükâfat namazda iken, ben nasıl derim, “Namaz kılma!” diye.
Hak’tan razı olun. Kendi hâlinden şikâyet eden Hak’tan şikâyetçi olur! Hamdedin, şükredin. Şükredin ki iyilik artsın.
Allah’ın sırlarına aklının ermeyeceğini peşinen kabul et. Ancak O’nun verdiği irfan ile bazı sırlara erişirsin.
Her şeyi iyiye yorun, siz kazanırsınız. Bunda da bir hikmet vardır, deyin.
Aklının her şeye erdiğine inanmaktan kurtulmak on sene sürer. Gel, peşinen vazgeç. Aklının yatmadığına da inan. Hak dostu sana uyarsa, sen mahvolursun; sen O’na uyarsan, kurtulursun.
Birliğin tek şartı, O’ndan bahsetmektir. Kendimizden bahsedersek ayrı düşeriz.
Denize dalıp çıkmak güzeldir. Sahile çıkacaksın, denizi seyredeceksin, sonra özleyip tekrar dalacaksın.
Sabır, hepimize sabır tavsiye ediyorum. Sabretmeyen değişmez. Huyu ancak sabır değiştirir. Kararlı olacağız, sabredeceğiz.
Şükretmiyoruz, şükrümüz az. Şükür az olduğu için iyilik azalıyor. Şükür, hastalara şifadır, dertlilere devadır. İyilikleri ve nimeti artırır. Hiç gördüğüne şükrettin mi? Koku aldığına şükrettin mi? Düzgün konuştuğuna şükrettin mi? Kulağının duyduğuna şükrettin mi? Aklın olduğuna şükrettin mi? Kusursuz yaratıldığına şükrettin mi?
Necatibey Caddesi’nde birini gördüm, dakikada ancak bir adım atabiliyordu. Yürüyorum, diye hâline şükrediyordu.
“Allah’ım, ben utanıyorum, şükür yapamıyorum!” dedim. Evinizdeki nimetleri biliyor musunuz? Sıcak bir ortamınız var. Ayakkabınız sağlam, ayaklarınız sıcakta, bunlara şükrediyor musunuz? Şükür, bir duygudur; hissedilir, yaşanır. Şükür hâlinde misiniz? Minnettar mısınız? Birisi iş veriyor size, minnettar kalıyorsunuz. Ya Allah’ın verdikleri ne oluyor? O’na da minnettar mısınız? O size, sizi yaratmakla kendinizi vermiş. Bize, kutsal topraklara gitmeyi nasip ettiği için şükrediyor muyuz? Orada Kur’an’ın indiği yere çıktık, Resulullah'ın Cebrail Aleyhisselâm ile buluştuğu yeri gördük.
Cebrail:
“Oku!” dedi. Sizce neyi oku dedi? Daha kitap inmemişti.
“Ben okuma bilmem!” diye cevapladı.
“Rabb’inin adıyla oku!”
Evet, siz de okuyun artık, Rabb’inizin adıyla okuyun. “Bismillahirrahmanirrahim ” de, oku.
Kitap yoktu ki, neyi okuyacak? Kur’an yoktu ki o zaman. “Okuma bilmem!” deyince, Cebrail O’nu tuttu ve sıktı. Tekrar "Oku!" dedi. Hak dostları, onun için kucaklar ve sıkarlar insanı.
Oku, oku! Çiçeği oku... Yıldızları oku... Güneşi oku... Dağları oku... Denizleri oku... Rabb’inin adıyla oku. Çünkü seni okuman için yarattı. Gel, yaratılmışları oku. Yaratılmışları okursan, Yaradan’ı anlarsın. Oku... Oku... Gönülleri oku. Okumayı öğrenirsen, her şeyi okursun. Okumayı öğren. Okuması olmayanlardan olma. Hepimiz ümmîyiz, bak, okumamız yok. Rabb’ine şükretmeyen okuyamaz. Rabb’ine şükret ki seni okuyanlardan eylesin. Rabb’ine şükret ki sana güzel nimetler versin.
Dinin direği, namaz!.. Bir evin fertlerinin tamamı namaz kılsa, o ev cennet olur, huzur dolar. Ama huşu içinde, yaşayarak, huzurda olduğunu bilerek. Önce seccadeyi ser, besmele çek, sağ ayağını seccadeye at: “Ya Rabbi! Beni huzuruna kabul et, sana geliyorum!” de. Huzurunda el bağla. Sen namazı güzel kılarsan, evde de huzursuzluk çıkmaz.
----------------------
Ö.FARUK DİLAVER ........ALINTI