Sayfa 1/4 123 ... SonSon
38 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Edep illa edep!!!!!

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Edep illa edep!!!!!

    Ey insanoğlu! Allah'ı sevmek, Allah'a gitmek istiyorsan,

    maddi ve mânevi her işinde edeb ile gir, irfan ile çıkmaya çalış.


    - Beni Rabbim edeblendirdi. Ve ne güzel edebledi.

    - Âdemoğlunun edebden nasibi yoksa, insan değildir.

    - Edeble süslenmeyen akıl, silâhsız kahramandır.

    - Edeb: Aklın dıştan görünüşüdür.

    - Edeb: Eline, diline ve beline sahip olmaktır.

    - Edeblerin anası, az konuşmaktır.

    - Edeb olmadıkça asalet düzelmez.

    - Edeb, şeytanı öldüren bir silahtır.

    - Edeb, en hayırlı sanattır. Hakk'a giden yolun azığıdır.

    - Edeb, olgunlaşmanın ilk şartıdır.

    - Edebi terk eden, ârif değildir.

    - Edebden mahrum olanlar, Hak dergâhından kovulurlar.

    - Edebi olmayanın güvenilir ilmi yoktur.

    - Hakikatten maksat, ancak edebdir.

    - Hakiki edeb, nefsi terketmektir.

    - Ayıplarınızı edeble örtünüz.

    - Hakiki güzellik, ilim ve edeb güzelliğidir.

    - insanın ziyneti, edebin tamamıdır.

    - Evlâdına edeb öğretmeyen, düşmanlarını sevindirir.

    - Ruhen yükselmek, ancak edeble mümkündür.

    - Akıllı, edebi edebsizden öğrenir.

    - ilim şerefi ve edeble Âdem, melekten üstün oldu.

    - şeytan Allah'ın huzurundan, edebi terkettiği için kovulmuştur.

    - Edeb dışı hareketler, feyzi keser. Ve sahibini sultanın gönlünden uzaklaştırır.

    - Sohbet bir cesettir. Edeb ise, o cesedin ruhudur.

    - imanın hakikatine ermek için, yakîn bilgi; yakîn için, ihlâslı amel; ihlâslı amel için,

    farzları edâ; farzları eda için, sünneti tatbik; sünneti tatbik etmek için de, edebi korumak lâzımdır.

    - Edeb; insanı her türlü hatadan koruyan bilgi ve prensiplere sahip olmaktır.

    - Her şey çoğaldıkça ucuzlar. Fakat edeb çoğaldıkça, değeri artar.

    - Edeb, kendisinden yükseğini çok görmemek, kendisinden aşağısını da hor görmemektir.

    - üstadının edebi ile edeblenmeyen, sünnet ve hadisle edeblenemez. Sünnet ve hadisle edeblenemeyen de âyet ve Kuran'la edeblenemez.

    - Edeb güzelliği, kişiyi nesebe muhtaç etmez.

    - Edeb, insanı utanılacak şeylerden koruyan melektir.

    - Edeb, Rasûlullahın sünnetine uygun hareket etmektir.

    - Edebden daha üstün şeref yoktur.

    - Edeb kaidelerinin en alt derecesi, bir kimsenin, cehaletini sezdiği yerde durup, onu gidermesidir.

    - ilim elde etmek isteyen, edebli olsun.

    - iyi amel sahibi olmak isteyen, edebli bir şekilde ilim sahibi olmaya baksın.

    - Muhabbet ehli, sevgi işinde iyi niyete sahip oldukça, edebleri artmaya başlar.

    - Edeb, nefsi gerektiği şekilde terbiye etmek ve güzel ahlâk ile süslemektir.

    - Edeb, insanın mutlak bir fazilet kaynağıdır.

    - Cennetteki makamlara, amel ve edeble ulaşılır.

    - Edebin dostları: Hayâ, Samimiyet, Teslimiyet, Muhabbet, Niyet, itaat, Gayret, Sohbet ve Hizmettir

    Selam ve Dua ile..


    Seni çok Özledim Annem

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    EDEB TACI
    Edep bir tac imiş Nur-u Hüda’dan
    Giy ol tacı, emin ol her beladan...

    Mevlâna Celaleddin Rumî k.s. Hazretleri, Mesnevî’sinde şöyle diyor:

    “Allah’tan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse Allah’ın lütfundan mahrumdur.

    Edebi olmayan yalnız kendine kötülük etmiş olmaz. Belki bütün dünyayı ateşe vermiş olur.

    Nasıl mı? Şu misali dinle: Alışverişsiz, dedikodusuz ilâhi sofra gökten iniyordu.


    Musa a.s. kavmi içinde birkaç kişi terbiyesizce, “hani sarmısak, mercimek?” dediler.

    Ondan sonra gökyüzünün sofrası, ekmeği kesildi. Ekme, bel belleme, orak sallama kaldı.

    Sonra İsa a.s. şefaat edince Hak, yemek sofrası ve tabaklarla ganimetler gönderdi.

    Yine küstahlar edebi terkederek sofradan yemek artığını aşırdılar.

    İsa bunlara yalvardı: “Bu devamlıdır, yeryüzünden kalkmaz.

    Bir ulu kişinin sofrası başında kötü zanna düşmek ve harislik etmek küfürdür.” dedi.

    O rahmet kapısı, hırslarından dolayı bu görgüsüz dilencilerin yüzlerine kapandı.

    İşte, zekât verilmeyince yağmur bulutu gelmez, zinadan dolayı da etrafa nice musibet yayılır.

    İçine kasavetten, sıkıntıdan ne gelirse korkusuzluktan ve küstahlıktan gelir.

    Kim dost yolunda pervasızlık ederse, erlerin yolunu vurucudur; namert odur.

    Edepten dolayı bu felek nura gark olmuştur. Yine edepten dolayı melekler masum ve tertemiz olmuşlardır.

    Bir melek olan Azazil de, yine küstahlık yüzünden kapıdan sürülmüştür.”

    Edep, nefsini tanıyıp haddini bilmektir.

    Edep, kul olduğunu anlayıp Yüce Mevlâ’ya yönelmektir.

    Edep, kibri kırıp tavazuya sarılmaktır.

    Edep, fani dünyayı tanıyıp boş davaları bırakmaktır.

    Edep, Cenab-ı Hakk’ın ve varlıkların haklarını güzel korumaktır.

    Edep, hayalı ve vefalı olmaktır.

    Edep, pişman olunacak şeyleri yapmamaktır.

    Kısaca edep, güzel ahlâktır.

    Güzel ahlâk ise, içiyle dışıyla doğru olmak ve bu doğruluk üzere yaşamaktır. Buna denge ve istikamet denir.

    Dengeli olmak, devamlı aynı güzel hâli korumaktır. Acı tatlı bütün hallerde istikametini bozmayan, dost ve düşmana karşı dürüstlükten ayrılmayan kimse dengeli insandır. Denge, insandaki akıl seviyesini gösterir.

    Velilerden Seriy es-Sakatî k.s. der ki: “Edep, aklın tercümanıdır.” Bunun manası şudur: Herkes aklı kadar edepli olur. Edebi kıt, ahlâkı bozuk olana hakiki manada akıllı denmez.


    Seni çok Özledim Annem

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    Gerçek mümin, kalbini bir olan Allah’a bağlamıştır. Biricik hedefi O’nun rızasıdır. Müminin hedefi gibi hayatında da birlik vardır; iki yüzlülük yoktur. Mümin iki farklı halde bulunmaz, bir doğru bir eğri konuşmaz; sabah iyi akşam kötü olmaz.

    Edep ve güzel ahlâk bir bütündür. Edepli insanın bütün işleri, ibadetleri, hal ve hareketleri güzeldir. Onun her şeyi temizdir. Sevgisi her şeyi sarar ve o şeyi sevimli yapar. Edepli müminin Yüce Allah’tan aldığı terbiye, hayatının her safhasında kendisini gösterir. Bu terbiye içinde onun sevgisi ve dostluğu kadar, kızması ve kavgası da güzeldir. Çünkü kızması Allah içindir. Kavgası da edep içinde olur.

    Bir insanın gerçek yönü ve olgunluğu dar ve zor anlarda belli olur. İnsanın kavgasını ve haksızlığa karşı davranış biçimini görmeden hakkında iyi veya kötü dememelidir.

    Edepli insan, hakkını ararken hak yemez. Kendisini savunurken, düşmanına haksızlık etmez. Haksız ise, nefsine yan çıkmaz, hakka boyun eğer, karşı tarafı tasdik eder. Haklı ve güçlü iken yapacağı iki şey vardır. Ya af, ya adalet. Ötesi, edebe sığmaz.

    Edepsiz insan ise haksız iken kendisini haklı göstermeye çalışır. Zalim iken kendisini mazlum gösterir. Alacağı bir ise bin ister. Susacağı yerde cazgırlık eder. Edepsiz insana dost olmak da düşman olmak da zordur. Onunla hiçbir şeyin tadı tuzu yoktur.

    Bazı insanların dışı hoştur, ama içi boştur. Bu kimseler, insanların gördüğü işlere çok önem verirler, fakat işin asıl kısmını ihmal ederler.

    Dengeli mümin ahiret işleri gibi dünya işlerini de güzel yapar. İbadeti güzel, işi bozuk olan kimse örnek insan değildir. Onda noksanlık ve hastalık vardır. Kılık kıyafetine ve dünya işlerine son derece dikkat edip de, kalbini ihmal eden, ahiretini unutan ve ibadeti önemsemeyen kimse de dengesizdir, noksandır.


    Seni çok Özledim Annem

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    EDEBİN ARTMASI ALLAH’A YAKINLIĞI GÖSTERİR


    Allah’ın sana yakınlığını, O’nun sana yakın olduğunu bilmekle anlarsın. Senin O’na yakınlığın, O’nun sana yakın olduğunu bilmekle olur. Bunların hepsi, Allah’a karşı ubudiyette ve edep yolunda gitmekten başka birşey değildir. Allah’a her nefeste yol vardır. Fakat unutmamak lazımdır ki, her yolun başı edeptir. Şımarmamak lazımdır. Buna göre, senin edebinin artması, Allah’a olan vuslatını gösterir.

    El Hikemu’l-Ataiyye


    Seni çok Özledim Annem

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!


    Ten-i âdemdeki can bil ki edepdir

    Dil ü çeşm-i beşerin nûru edepdir



    Edebi olmayan âdem değil âdem

    Ayıran âdemi hayvandan edepdir


    Ser-i İblîs’i dilersen eğer ezmek

    Gözün aç öldüren İblîs’i edepdir


    Oku âyâtını Kur’ân-ı Kerîm’in

    Göresin cümle maânîsi edepdir



    Ulu Şems’in sözüdür bu, buna şek yok

    Bizi makbûl edecek Hakk’a edepdir


    Edebi eylesin Allah bize tevfîk

    İki âlemde, felâh, Ken’an edepdir



    C: “Edep her şeyde Allah’ı görme derecesine ulaşmak demek”diyor hocalarımız. Her şeyde ve herkeste Allah’ın tecellisini görme derecesine ulaşmak. Hocam şiirlerinde bu konuyu Allah sevgilisinin mânâsı olarak anlatmışlar. Edep öyle bir makamdır ki insanı, insân-ı kâmil haline ulaştırır. İnsân-ı kâmil kim? İnsân-ı kâmil, kendinde Allah’ın mânâsını âşikâr eden sultan demek; hakikat-i Muhammediye’yi taşıyan, onu canlı kılan, onu can haline getiren sultan demek. “ Ten-i âdemdeki can bil ki edepdir” dediğine göre “Bu tenin içindeki can edeptir ama sen onu canlı kıldın mı? “ diyor hocam. Canlı kıldınsa, edep haline geçirdinse her şeyi birledinse abes görmüyorsan yanlış bulmuyorsan, sen kâmilsin demektir. Bunu daha derin açıklamak istersek Nûr suresinin 35. âyetine bakabiliriz. Tıpkı hocamın yorumladıkları gibi, Allah, bu âyet-i kerîmede “Allah göklerin ve yerin nûrudur, onun nûrunun örneği içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil bir sırça içindedir, sırça inciden bir yıldız gibidir ki doğuya da batıya da nisbeti olmayan bereketli bir zeytin ağacından yakılır. Bu ağacın yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar, nûr üzerine nûrdur o, Allah dilediğini kendi nûrunda kılavuzlar, Allah insanlara örnekler verir, Allah her şeyi bilmektedir” buyurmaktadır. “Ayette, mişkattan yani lâmba konan yerden maksat insanın göğsüdür. Zücâcdan maksat insanın kalbidir. Misbahtan, içinde yanan ışıktan maksat insanın sırrıdır. Tendeki kâlp de, ten-i âdemin içinde bulunan sır, edeptir.” diyor hocam. Yine aynı âyette geçen mübârek ağaçtan maksat, gayba îman etmektir.

    Gayba îman nedir ? Cîlî Hz.lerine göre gayba îman, halkta Hakk’ı görebilmek demektir. Yoksa olmayan şeylere öyle bakıp îman etmek değildir. Gördüğümüzü zannettiğimiz halkın varlığının hakikat olmayıp, ondan gözüken hakikatın Allah olduğunu idrak etmek gayba îmandır.


    Seni çok Özledim Annem

  6. #6
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    Bu halkta zâtı müşâhede edebilme kabiliyetidir. Her yaratılmışta edilemez, İnsân-ı kâmil’de edilir. Halkın ,diğer bizim gibi olanlarında da sıfat ve isimler müşâhede edilebilir ya da fiil müşâhede edilebilir. Zeytinden maksat mutlak hakikattir. Onun ne şarka, yani doğuya ne batıya ait olmadığının söylenmesinin sebebi ise tenzih ile teşbih arasında olmasındandır. Şimdi burayı biraz açmak istiyorum. Doğuya ve batıya nispet edilmeyen o muazzam zeytin ağacını anlatırken “Ne tenzih ne teşbih ehli ol. İkisi arasında bir yerde ol!” deniyor. Ne demektir? Tenzih Allah’ı herşeyden üstün görmek demektir. Allah’ın sadece bilinmek istediği kadarını idrak ediyoruz. Yoksa onun sonsuzluğu erişilmeyen, ulaşılmayan ve herşeyin sahibi olan bir sonsuzluktur. Bu tenzihtir. Ama aynı zamanda Allah isim ve sıfatlarıyla halktan zuhûr eder. İşte buna da teşbih diyoruz. O halde hem tenzih edip hem teşbih edebiliyorsak yani hem Allah en yücedir ama halkta da tecelli eder diyebiliyorsak biz kâmil insan makamındayız. Burada anlatılan zeytin ağacı, birliği ve tekliği anlatır. Onun zuhûru olan edep zeytinyağı gibi kendiliğinden ateş alıp etrafı aydınlatır. Ken'an Rifâî Hazretleri , “Edep âşikâr olunca, sen nûr üstüne nûr olursun,” buyuruyor. Yani sende bir nûr var, ama bir de edebinle âşikâr ettiğin nûr var. Yalnız bil ki bunların zuhûru ancak Allah’ın iradesi ve izniyledir. Anlatmaya çalıştıkları ‘ten-i Âdemdeki can bil ki edepdir’ sözü, senin içinde nûr üstüne nûr olması, senden edebin zuhûr etmesi demektir. Gözü aydınlatan ve herşeyi görmesini sağlayan, nûr haline geçen, edeptir. İşte o nûr zuhûr edince bizim mânâ gözümüz açılır ve her şeyin hakikatini görmeye başlarız diyor. Edebi olmayan insan, insan sayılmaz diyor hocam. Belki beşer sayılır. Demek ki edepte yaratılmışı insan kılma vasfı var.


    Seni çok Özledim Annem

  7. #7
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    İnsan çok yüce bir makam. Aslında insan gerçek anlamda Yasin’de insan oluyor. Yani sidre-i müntehayı geçen, aklını bile bırakan, aşkıyla heryeri aşan, ondan sonra gene aklına dönüp halka hizmet edene insan denir. Ama biz o seviyeye çıkarmıyız bilmem... yalnız şunu biliyorum ki hiç olmazsa kelime mânâsı ile insan olmaya gayret edelim. Ünsiyet edelim, yani herkesle güzel ilişki kuran bir insan haline geçelim, aksi taktirde beşer sayılıyoruz. İnsan kelimesi, ünsiyet ve nisyân kökünden gelmiştir. Nisyân, geldiği yeri unutan ve ben diyen kişi beşerse, ünsiyet kılan, herkesle iyi geçinen beşerin insan olmuş halidir. Hocam beşerliği hayvan makamına kadar indirgemişler. İşte burada Âdemi hayvandan ayıran edeptir, deniyor. “Eğer senin içindeki iblîs makamını (iblîs ‘ben’ dedirtir ‘ben en üstünüm’ dedirtir), içindeki ben dedirten makamı ezmek istersen, iblîsi öldüren, senin benlikten geçişin, herkesin önünde eğilişin, yani edebindir “diyor hocam.


    Seni çok Özledim Annem

  8. #8
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    İblîs İblîs oldu zira, Hz. Âdem’e itaat etmedi. Yani gayba inanmadı. İblîs Âdem’de Allah’ın tecellisini görmedi. “Ben ateştenim, o ise topraktan,” dedi. Ateşle toprak arasında ne fark var biliyor musun? Toprakta tevâzu var, yokluk var hiçlik var. Pislersin, üstüne tükürürsün, ölünü gömersin, o sana gene verir, verir, otlar çıkarır, yiyecekler çıkarır. Ateşte ise heybet ve yakıcılık var. İblîs, “Ben ateşim, heybetliyim,” dedi. Âdem, “Ben yokum, affedilmeye muhtâcım, günahkârım,” dedi. O zaman, yok olanda Allah tecelli etti ama İblîs “Niye Âdem’e secde edeyim?” dedi. Yani, Rab’bı kabul etmedi. Rab’bı kabul etmeyince Yasin’de yerden yere vurulan, Allah’ı tanıyıp îman edip de Peygamberi kabul etmeyene döndü. İşte bu zuhûr edince İblîs Allah’ın huzurundan kovuldu. Eğer biz de Allah’ın mânâsının insandan tecelli edebileceğini kabul etmezsek devrin İblîs’i olur, o makamdan kovuluruz. Allah korusun.

    S: Efendim İsm-i celâl’de acaba cemâlin ve celâlin zuhûrunu bize anlatabilir misiniz? Âdemdeki tecellinin nasıl zuhûr ettiğini...

    C: Tabii. Allah ismi harflerden müteşekkildir. Bu harflerden ilki olan elif, hiçbir harfe bağlanmaz. Bu, Allah’ın “Yalnız ben vardım benimle hiçbir şey yoktu” dediği ahadiyet mertebesidir. (İlk yaratılış makamı) Hani, hiç mi bir şey yok derseniz, Allah’ın hakikatı tabii kendi içinde var. Yani nûr-i Muhammedî var o hakikatin içinde. O, yalnız ve tek... İşte bu tenzih makamıdır. Sonra Allah irade etti, kendindeki o güzelliği aksettirmek istedi. İstedi, arzu etti. Hadîs-i kudsî de dendi ki “ Arzu ettim ki bilineyim, istedim ki, aşk ettim ki, (rahmanıyla ortaya âşikâr çıktı), kendi hakikat-i Muhammedî’ne aşk etti ve zuhûru kuvvet ve kudretle, celâlle oldu. İlk lâm (le harfi)dır bu celâl makamı. Zuhûrun makamıdır. Biz o celâli algılayamadığımız için hiddet, şiddet, zorluk diye hissederiz. O celâl, aslında sadece zuhûrdur, Allah’ın, âşikâr oluşudur. Tabii zerresi âşikâr olsa toprak dayanabilir mi? Zelzelelerle, nelerle nelerle, sel felâketleriyle yer yerinden oynar. İşte böyle bir zuhûrdur, celâlî zuhûr. Sonra o zuhûru anlayacak bir yokluk, hiçlik, bir Hz. Muhammed makamına ihtiyaç duydu. Âdeta celâli erlikti, erkeklikti. Ama sonra onu anlayan o mânânın, onun da kendi aksini görebildiği bir yokluk, dişilik, Hz. Muhammed makamı zuhûr etti. Ona ikinci lâm yani cemâl diyoruz. Eğer cemâl ve celâl bir araya gelip teklik oluşturursa yani cemâlde celâli, celâlde de cemâli, sıkıntıda mutluluğu, mutlulukta da çok mutlu olmamayı öğrenirsek o zaman kemal zuhûr ediyor yani ikinci elif zuhûr ediyor. Ona kemal diyoruz biz. İşte o , İnsân-ı kâmil makamıdır. İnsân-ı kâmil, belâyı belâ olarak görmez. O, belâyı, mutluluk ve huzur olarak görür. (Hz. İbrahim’in ateşe atılıp gül bahçesine döndürüşü) Bu makama eren kişi de şahsiyet sahibi olur. He, hüviyet kazandın demektir. Hüviyet ve şahsiyet sahibi olan kâmil insanın (ikinci elif ile gösterilen) Allah kelimesinde yazılmaması, sadece okunması, kâmil insanın bu âlemde var gibi gözüktüğü ama mânâsı ile misal aleminde olduğunun delilidir.



    Seni çok Özledim Annem

  9. #9
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    Bu hakikati göremedi, onun kemâlinin yoklukta olduğunu sezemedi, ‘ben’ dediği için İblîs oldu. Ama hakikatini istersen Feridettin-i Attar Hz.leri, Hz. Mevlâna’nın hocası olan o yüce sultan diyor ki: “E, sen kabul eder miydin İblîs’in yaptığı vazifeyi? Gene de o zavallı kabul etti işte,“ diyor. O bir vazifedir ve o da kabullenmiştir. “İblîs’e uymamak insanlıktır, İblîs’e uymak insanlıktan çıkmaktır,”diyor hocam burada.

    Devam edersek, “Oku, eğer Kur’ân-ı Kerîm’in mânâsını okursan görürsün ki cümle mânâsı edeptir,” diyor. Kur’ân-ı Kerîm’in cümle mânâsı İnsân-ı kâmil ise İnsân-ı kâmil ‘in mânâsı edeptir, diyor. Sonra Hz. Mevlâna’nın o yüce hocası Hz. Şems’in sözünü tekrarlıyor: “Allah’ın bizden memnun olmasını sağlayan edeptir,” diyor. “Herkeste ve her şeyde Allah’ın tecellisini görüp kızmamaktır,” diyor. Sonra, “İnşallah Allah bize edebi nasip etsin,” diyor hocam. O yüce sultan, “İki alemde kurtuluş bil ki edeptir” diyor. Allah nasip etsin. Şimdi buradan zor bir konuya geçeceğiz.

    S : Hocam, edebin başka tanımları var mı? Kaç çeşit edep var? Biraz bunlardan bahseder misiniz acaba?

    C :Edep, her şeye bakıp Hakk’ın birliğini görmektir. Meselâ sana birisi yalan söylüyor, bunu da biliyorsun. Madem ki o, ‘yalancı’ ismine mazhar olmuş, suçunu yüzüne vurup hakaret etmemek edeptir. Hayır ve şerrin Allah’tan olduğunu bilmek her şeyi Haktan bilerek ona el veya dil uzatmamak edeptir. Şimdi siz bana şunu da sorabilirsiniz. Hiç mi müdahalede bulunmayacağız edep ehli olarak? Hayır. Devletin bekâsını bozan yahut ahlâkî konularda Allah’ın istemediği bir şeyin zuhûrunu gördüğümüz zaman mutlaka üçe kadar itiraz hakkımız var. Ama bu üç itirazı da edep dahilinde yapmak lâzım, kırmadan üzmeden. Hocalarımız bize hep böyle yaptılar. Edep çok büyük bir mazhariyettir. Peygamber Efendimiz de buyuruyorlar ki “Rabbim beni edeplendirdi ve edebimi güzel eyledi” O halde edeb, güzel ahlâktır. Yani edebin sonucu güzel ahlâktır. Biliyorsunuz Hz. Muhammed ahlâkın güzel olanını tamamlamak üzere gelmiştir. O yüce sultan der ki: “Bu bir evdir, ahlâk evidir. Ben Peygamberlerin sonuncusu olarak son tuğlayı koydum, Ali de mânâsını anlattı” der. İşte böyle bir bakış açısı içerisinde Hocam, edep nûr-u ilâhiden bir taçtır, onu başına koy onunla nereye gidersen git, zarar görmezsin diyor. Hz. Ali’nin Allah için savaşması da edepti. Ama onun, edebi gösteriş tarzının en güzel örneği ,savaştığı adam yüzüne tükürdüğü zaman “Allah için sana vuruyordum ama nefsimle hakarete uğradım. Şimdi sana zarar veremem.” deyip kılıcı elinden bırakmasıdır.

    İnsan kızmaz, üzülmez, sinirlenmez, düşman olarak görmezse neden zarar görecek. Bununla ilgili bir çok hikâye var: Ârifi billâh, çok hoş bir adamcağız vardı. Kendisi mübârek bir adamdı, aynı zamanda da boyacılık yapıyordu. Bir gün çok kibirli bir ailenin yanına gitmiş, aile onu boyacı olarak tutmuş ama devamlı azarlamışlar. İşte, “Beğenmezsek paranı vermeyiz, bu rengi istemeyiz.” Yapmış, “Beğenmedik bunu yap, yoksa paranı ödemeyeceğiz” gibi. Onu, yanında götüren şahıs da son derece üzülmüş. Bu kadar mübârek hoş ârif bir adamın böyle yerden yere vurulmasını ve adamın itiraz etmeyişine de şaşırmış. Sonra sormuş: “Efendim siz bize iyiyi kötüden ayırmayı öğretiyorsunuz neden itiraz etmediniz? Size yapılan muamele hatalıydı” deyince; “Oğlum haklısın dilimle itiraz etmem gerekirdi ama gönlüm her şeyi Allah’tan bilmeyi o kadar öğrendi ki dilim de ona tâbi oldu, affet beni,” demişti.

    İşte görüyoruz ki gerçek edep, dili bile, devre devre susturan edeptir. İnsanın gönlüne yerleşir ve insanı huzurda kılar. Huzurlu kılar, böyle bir edeptir. “Tasavvuf edep demektir,” diyor hocam. Yani edebin sonucu lâ mevcuda illallah, Allah’tan başka mevcut yoktur, demektir. O halde edepte o kadar ileri gider ki insan, eşyaya hürmet etmeye başlar. Eşyaya hürmet nasıldır? Vurmaz, kırmaz, çıkardığı elbiseyi ayağı ile itmez, insana hürmet ettiği kadar kedisine, köpeğine, etrafındaki hayvanlara, bitkiye, her şeye hürmet gösterir. Kulakları çınlasın İsviçre’de yaşayan, mutasavvıf, çok yakın bir dostum, bitkilerin yanına ikinci bir bitki ekeceği zaman onlardan izin aldığını anlatmıştı. “Besinlerinizi paylaşacaksınız, izin veriyor musunuz sizin yanınıza bir kardeş ekeyim” diye izin alırım onlardan derdi. İşte işin hakikati böyle aslında. Dünya Kur’ân olduğuna göre, Kur’ân’ı elimize aldığımızda üç kere öpüp başımıza koyuyoruz, abdestsiz el süremiyoruz. Ama içinde Firavun kelimesi var, o halde Şeytan olan sayfayı yırtıyor muyuz, Firavun olan sayfayı yahut Peygambere eziyet etmiş kişiler var içerisinde. Onların adının geçtiği sayfaları yırtıyor muyuz? O halde gerçek edep, Allah’ın bize Firavun olarak gönderdiği insana karşı da içimizde kin ve kötülük duymamak, her şeyin bir sebebi olduğunu mutlaka bilmektir. Onun için, bu bakış açısından edebe bakarsak, her şey o kadar güzel, o kadar hoş görünür ki...

    Edep iki türlüdür; zâhirî edep, bâtınî edep. Zâhirî edep Allah’ın yap dediklerini yapmak, yapma dediklerini yapmamaktır. Allah’ın bize koyduğu kurallarda akılımızı ortaya koymamaktır. Allah karşısında edep ehli olmaktır. Bâtınî edep, edebi gerçekleştiren insanın son durağıdır. Herkeste ve her şeyde Allah’ın tecellisini görme makamıdır. Gerçek Müslümanlıktır. Çünkü Eşhedüenlâilaheillallah diyoruz. “Şahâdet ederim ki Allah birdir,” diyoruz. Biliyorum, inanıyorum demiyoruz. Şahâdet için görmek lâzımdır. Demek ki bâtınî edep sahibi insan, görme derecesine, müşahede derecesine ulaşmıştır. Bu makamın üstün derecelerinden ilki Hz. İbrahimdir. Şeyh-ül şeyh, Muhyiddin-i Arabî, buna el-aman makamı, hey-aman makamı diyor. makam-ı mutmainne, el-emin makamı diyor. Nasıl böyle lâ mevcuda illallah haline gelmiş Hz. İbrahim? Neden? Çünkü önce taptığı şeylerin batmakta olduğunu görmüş. “Hayır, bu giden, yok olan şeylere ben tapamam,” demiş. Tıpkı bizim gibi...Evlâtlarımıza tapmıyor muyuz? Eşlerimize, dostlarımıza hatta paramıza, elbiselerimize, eğitimimize, bilgimize tapmıyor muyuz? İşte onların hepsini aşmış o yüce sultan. Yalnız Sen varsın, her şeyden görünen Sen’sin demiş. O kadar vefa göstermiş ki Allah’ına karşı, evlâdını bile onun uğruna feda etmeyi kabul etmiş. İşte onun mutmainne, el-emin yani ‘ben Sen’den eminim Allah’ım, geri dönmemek üzere eminim’ makamı...Allah tarafından da şu dört makamda ona vefa ile cevap verilmiş:

    Hz. Muhammed’in kendi soyundan gelmesini niyaz etmiş. “Allah’ım bu gördüğüm hakikatin benim soyumdan gelmesini bana nasip et,” demiş. Ve o gerçekleşmiş.

    Her şeyini Allah uğruna feda edebilecek bir dereceye erdirmiş Allah onu, evlâdını dahi.

    Her şeyi bildiği, her şeyin Allah’tan olduğunu bildiği halde Nemrut’la mücadeleyi kesmemiş. Bu da bize şunu gösteriyor ki, “Yanlışla ve çirkinle mücadele edin. Fakat gönlünüzle ona hakaret etmeyin” diyor.

    Böyle bir gönlü dışarıya inşâ etmesine Allah izin veriyor ve ona kendi evini inşâ ettiriyor. Kâbe’yi ilk inşâ eden sultandır Hz. İbrahim.


    Seni çok Özledim Annem

  10. #10
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    Aslında Kâbe’yi inşâ etmenin Hz. İbrahim’e nasip olması enteresan değildir, tesadüf de değildir. Peygamberler arasında gönlünü ilk Kâbe kılan sultan Hz. İbrahim’dir. Yani gönül Kâbe’sindeki bütün putlar temizlenmiş, gönlünü Kâbe haline getirmiş, Allah da bu gönlü kıymetli kılıp ona, “Gönlü dışarıya ev haline getir ki herkes de onu tavaf etsin,” diye emir vermiş. Onun için gerçi Hz. Âdem’dir oraya ilk taşı koyan ama, orayı ev haline getirip tavafı başlatan, ziyareti başlatan Hz. İbrahim’dir. Peki o gönüller sonra putla dolmamış mı? Hz. Muhammed’e kadar nice putla dolmuş ama gerçek anlamda putsuz hale gelişi İslâm’dadır. Onun için İslâm çok yüce bir makam. Putu kıran da Hz. Ali’dir. Biliyorsunuz putları kırmak üzere Kâbe’nin içine Hz. Peygamber’le giriyor ve, “Yâ Ali omzuma çık!” diyorlar. İnsanların gönlündeki putları sen kıracaksın, demek istiyorlar. Hz. Ali, “Edep ederim efendim” diyor. “El emr-i fevkal edep yâ Ali!” diyorlar. Mürşidin emri edepten üstündür ya Ali. Onun üzerine Hz. Ali o yüce makama çıkıyor, “Bir baktım ki,” diyor, “Yerler kadem-i Resullullah kesilmiş. (Hz. Resullullah’ın kademi yani ayağının bastığı yer) Göz hizam sadr-ı Resullullah.” Sonra göğe baktı, Cemâl-i Resullullah, yani mânâsı olduğu gibi Allah olarak zuhûr etmişti. Herkes demiş ki, “Ya Ali bu mânâyı görebilen tek kişi sensin.” Onun için Peygamber Efendimiz hadîs-i şerifte, “Allah’la benden başka Ali’yi bilen yok, Allah’la Ali’den başka beni bilen yok, benle Ali’den başka Allah’ı bilen yok,” diyorlar.

    S: Peki efendim insanın gönül kâbesine kâmil insanı oturtabilmesi için epey bir oradaki bahçeleri de temizlemesi gerekiyor. Biraz bu bahçelerin temizliğinden bahsedebilir misiniz?

    C: “Her akıl sahibi adamın kalbinde tarhlar ile ayrılmış sekiz bahçe vardır. Bir bahçıvan bakımını üstüne almış olduğu bahçelerinde nasıl her gün gezerek lüzumsuz ot ve dikenleri ayıklayıp atarsa, biz insanların da bu bahçelerin içindeki ot ve dikenleri atması lazım,” diyor hocam.

    “Bu bahçelerden birincisi tevhid bahçesidir. Yani tevhid olarak Allah’ı birlemek demek, herkeste Allah’ın mânâsını birlemek demektir. Allah’ı görmek demek burada şirke yani ikiliğe ait başkasına Allah’tan daha çok değer vermeye ait başkasına tapmaya ve şüphe etmeye ait, yarınım ne olacak, öbür günüm ne olacak? Oğlum sınıfını geçecek mi? gibi abuk sabuk şüphelerden otlar bitmişse bunları koparıp atmak icap eder,” diyor. Bu arada hiç unutmamalı ki asıl gizli şirk kendimize olan aşkımızdır. “Malûm ki, bütün ilimlerin gayesi tevhiddir,” diyor hocam. “Bu hâsıl edilince, dünyanın bütün zâhir bilgilerine sahip olmuş bir kimsenin lüzumsuz yere yorulduğu anlaşılır.” diyor.

    İkinci bahçe tevekkül bahçesidir.
    Tevekkül demek, Allah’tan gayrı hiç kimsenin bir iş yapamayacağını bilmek demektir. Bu bilinmedikçe ben Allah’a mütevekkilim demek doğru olmaz. Bu bahçede korku ve endişe dikenlerini koparıp atmak lâzım. Yani her şey Allah’tan diyen kimse kimden korkacak? Kime kendini beğendirmeye çalışacak yahut işi için torpili kimden isteyecek?

    Üçüncüsü tevfiz.
    Yani iradeyi Hakk’ın iradesine terk eylemektir ki; bu bahçede tedbir ve ihtiyardan, şahsi isteklerini kullanmaktan ileri gelen dikenleri söküp atmak gerekir. Kendimizi Allah’ın iradesine terk edip, küçücük bir kayık olan varlığımızı Allah’ın takasına bağlamazsak, onun bizi götürdüğü yerin bütün çabalarımız ve gayretlerimiz içinde doğru yer olduğunu göremeyiz. Kesinlikle anlamalıyız ki; tevfiz bizi belli konularda önlem almaktan uzaklaştıran bir yöntem değildir. Biz tedbirimizi alırız. Tedbir için mücadelemizi yaparız. Gayret eder ve çalışırız. Biliriz ki sonuç bizim için hayırlıdır. Bizim istediğimiz gibi olsa da olmasa da.

    Dördüncüsü sabır bahçesidir ki;
    dört kısma ayrılır.

    Biri Hakk’a lâzım gelen kulluk hususunda karşımıza çıkacak güçlüklere sabırdır. Yani kulluk yapmaya çalışıyoruz, yokluğumuzu hissetmeye çalışıyoruz. Biri geliyor, bizi yerden yere vuruyor, hakaretler ediyor. “Allah’ım ben kulum, kulluğumu sana ispat için bu adama ihtiyacım var, çok şükür,” diyebilmektir.

    İkincisi, dünyanın zevklerine ferahlıklarına kendini kaptırmamak hususunda sabırdır. Zenginliklere, mallara, mülklere, güzelliklere, akıllara, ilimlere, fikirlere kendimizi kaptırmayıp, bunların geçici olduğunu bilmek, demektir.

    Üçüncü,
    dünya fazlalıklarını elde etmeye çalışmamak hususunda aşırılıkları istememek hususunda karşınıza çıkacak güçlüklere karşı sabırdır.

    Dördüncüsü
    de musibetlere, felaketlere sıkıntılara sabırdır. Asıl tesbih de sabırdır. Allah sabırlı olanlarla beraberdir.

    Beşinci bahçe rıza bahçesidir. Rıza, ne yüce bir makamdır. Yani Allah’tan ne nimet için bir şey istemek ne de ceza ve verdiklerinden kurtulmak için yalvarmaktır. Bilâkis hadiseleri olduğu gibi kabul etmeye çalışıp bu hadiselere karşı dargınlık, küskünlük ve itirazda bulunmamaktır.

    Bir gün hocama gelmiş demişler ki; “Allah sizden razı olsun”. Hocam da demiş ki; “Önce ben Allah’tan razı olayım” “Efendim ne demek istediniz?” diye sorunca, “Ben Allah’ın bana verdiklerini şikâyetsiz kabul edeyim ki o da benden razı olsun,” demiş. Hocam bu konuda çok büyük bir örnekti. Her zaman anlatırım; Çok rahatsız oldukları öksürükten konuşamadıkları devirde annem öğrencisi olarak, “Efendim dua etseniz de biraz öksürüğünüz azalsa bize daha çok ders verebilseniz. Sizin duanız kabul olur” deyince demişler ki; “Ben Allah’ımdan gelen misafirden hoşnutsuz mu olayım ki o da benden şikâyette bulunsun. O bana misafirdir. Ben de misafirleri güzel ağırlamaya çalışırım. İşte böyle bir makamdır rıza makamı.

    Altıncı, rızaya varan kişinin hâl haline getirdiği marifet bahçesidir. Marifet ehli Allah’tan gayri ne varsa ondan soyunmuştur. Allah’tan gayrı hiçbir şeye meyl etmez. Allah’ın verdiği ahlâk ile ahlâklanmış. Sabırlı, razı, mütevekkil ve teslimiyet sahibi kişidir. Yani marifet sahibi etrafını uyandırmaya başlamıştır. Hizmet ehlidir. Haliyle ve hizmetiyle her şeyde tecelli edenin Allah’ın mânâsı olduğunu insanlara öğretir ve gösterir.

    Yedinci bahçe muhabbettir ki, Allah’ın aşk ve muhabbetine hiçbir şeyi tercih etmemektir. Nefis, evlât, mevkî, servet putlarını kırıp atmaktır.

    “Sekizinci bahçeye gelince” diyor hocam,” Bu da hikmettir ki, kavilde, fiilde, talepte dürüst olmaktır.

    Hikmet, marifet ehlinin dilinden zuhûr edendir. Yani artık o, hep hakikati söyler. Bizim yanlış sandığımız şeyin içindeki hakikati bize gösterir. Kimse onun sözlerine itiraz edemez. Çünkü herkesi avlayacak kadar bilgisi, görüşü ve basireti vardır. Her şeyde Allah’ı anlattığı için çirkin ve kötü şey zuhûr etmez ondan.

    İşte bu bahçelere giren bahçıvan canlıya hayat veren su ile o güzel çiçekleri ve ağaçları sular sular. Bu suretle de can içinde can olur. “Ten-i âdemdeki can edeptir” olur. İşte bu seviyeye geldikten sonra hadi bunu bir hikâyeyle anlatalım.


    Seni çok Özledim Annem

Sayfa 1/4 123 ... SonSon

Benzer Konular

  1. Edep
    By Reyhani in forum Sofilik Adabı
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 07.08.09, 09:25
  2. Edep
    By SiLa in forum E- Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.11.08, 21:33
  3. Edep
    By SiLa in forum E- Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.11.08, 21:32
  4. Edep
    By BaRLa in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 16.07.08, 10:40
  5. Edep
    By BaRLa in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 21.06.08, 18:03

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •