Sayfa 3/4 İlkİlk 1234 SonSon
38 sonuçtan 21 ile 30 arası

Konu: Edep illa edep!!!!!

  1. #21
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    Edep hiçbir surette kendine vücut vermemek. Yani kendinde varlık görmemektir. Allah’a giden bütün yolların mânâsı edeptir. “Edep nûr-i ilâhiden bir taçtır. Onu başına giy nereye gidersen git,” diyor sultanlar. Edebi olmayanlar iki dünyada hüsrandadır. Riya, kibir, yalan, övünme, asılsız dedikodu gibi bütün fenalıklar hep kulluğu yapamamaktan, kendimizi aradan kaldıramamaktan ileri gelir. Eğer biz daima Hakk ile beraber olursak ondan başka bir şey görmeyiz. O halde kime kibir edeceğiz, kime gıybet edeceğiz. Çünkü bütün bu vasıflar halk ile olan muameleye mahsustur. Ama halkı görmez olursak, bu takdirde ne haset kalır, ne riya ne kibir. Yani bunu Ahmet işledi, Mehmet işledi yahut Ayşe beni üzdü demektense Allah beni böyle bir muameleye maruz kıldı. Gariban birisi de, bir zavallı da arada aracı oldu, diyebilmek insanın huzura ermesi demektir. İş halkın yok olduğunu kabul edebilmektir. Böylece de halktan kalben alâkayı kesip, kalben biz demeyi ortadan kaldırmaktır. Ama bu tabii reddediş kalbî olmalı. Bir yandan boynumuza borç olan vazifeleri dikkatle ve sadakatle ifa edip, ama halkı görmeyip muamelelerin Hakk’la olduğunu bileceğiz. Hakk’ın rızasını kazanabilmek için her halükârda Allah’la muamele ettiğimizi bileceğiz. Tabii bunun sonucunda da huzur zuhûr edecek. Huzur demek, huzurda olmak demek demiştik . İbadetten maksat huzurdur, huzurdan maksat da edeptir. Yani ibadet huzur sağlıyorsa ibadettir, huzura eriştirmek için bir ibadettir. Tabii kimseyi incitmemek, incinmemek edebin mânâsının içindedir. Görüyoruz ki; Kur’an’ın mânâsı edeptir. Dünyaya ait güzellikler içinde üç şeyi severim, diyor hocam. Aşk, edep ve irfan. Hatta edep olmayınca aşk ve irfan da noksandır. İrfan ise lâ ilâhe illallah diyebilmektir. Yani bütün kâinatı birlemektir.

    Ârife eşyada esmâ görünür.

    Cümle esmâda müsemmâ görünür

    sırrına ermektir. İşte edebin sonucu kulluktur. Kulluğun sonucu da Hakk’ın rızasını kazanmaktır. Yani rıza-i ilâhîyi bulmak nasıl olur dersek onu da hocasından öğrenmek lazım. Bununla ilgili bir şey anlatmak istiyorum. “Adamcağızın bir tanesi Allah’ımı memnun etmek için ne yapmam lazım?” diye herkese sorar. Saf bir adamcağızmış. “Allah’ın rızasını bul derler,” Adam Rıza isminde birini bulmak için aramaya başlar. Gider, arar, arar ve bir Rıza bulur. Rıza da ârif bir adammış, “Yok canım” der.” İş beni bulmakla olmaz. Allah için bir şeyler yap. İbadet et.” “Bilmem ki,” der. “Dua oku.” “Vallahi hiç bilmem,” der. “O zaman sen en iyisi ne bilirsin?” “Bir köy oyunu bilirim” “O zaman oyna” der adam. Öyle bir Allah için elini kaldırıp oynamaya başlar ki Rıza isimli şahıs, adamın başına gökten nurdan bir tâç indiğini görür. İşte onu görünce şaşar kalır. Çünkü kendisi senelerdir ibadet etmektedir ama böyle bir tâcı hiç görmemiştir. “Ne kadar güzel oynadın, ne kadar Allah için oynadın ki, başına nûrdan tâç iniyor.” Garip ve zavallı adam der ki; “Bak Rıza’yı buldum da ondan oldu.” İşte iş, şekilde değil mânâdadır. İşte hakiki ibadet, Allah için yapılan her şey demektir. Çünkü her şey Allah için yapılırsa, sonuçta bizi huzura götürür. lâ ilâhe illallah demek için yani esmâ-ül hüsnâyı (Allah’ın sonsuz ismi aslında 99 değil) , tasdik etmek gerekir. Edep aşıkta da en üst seviyededir. Çünkü o her şeyini Allah için yapar, onun edepsizliği de edepten başka bir şey değildir. Hani bir aşık, bir kere demiş ki; “Bana hiç para vermiyorsunuz ki, bir traş olayım.” Önündeki ağaç altın kesilmiş. Onun üzerine demiş ki; “Seninle de hiç şakaya gelmiyor güzel sultanım”. İşte edebin en üst derecesi aşığın edebidir. Çünkü onun edebi aşkının içinde zoraki olmayan hakîkî bir edeptir.

    Zâhirî ve bâtinî edepleri de şöyle geçersek zâhirî edep; ibadetin, yaptığının içinde Allah’ı bulmaktır. Huzura kavuşmaktır. Bâtınî edep; içinde ve gönlünde daima her şeyde Allah’la olma derecesine ermektir. Galiba edebin diğer bir mânâsı, Peygamberimizde gördüğümüz gibi, haddini bilmek, o hadde katiyen tecavüz etmemektir. “Ben şu şu vasıflara sahibim Allah’ım bunlar içinde beni tekâmül ettir,” diyebilmektir. Daha doğrusu; karınca Kâbe’ye gitmeye kalkmış, yola çıkmış, “Sen eremezsin,” demişler. “Olsun yolundayım,” demiş. Gene bir hikâyede adamın biri Hz. Mûsâ’ya soruyor. Diyor ki; “Yâ Mûsâ Allah’a sor beni seviyor mu?” Allah’tan cevap geliyor: “O kulum mu?” diye. Hz. Mûsâ bir taltif olmadığı için bir şey diyemiyor adama. Yani, “Seni seviyor,” diyemiyor. Adam devamlı soruyor. “Yâ Mûsâ hiç mi bir şey demedi benim için?” En sonunda Hz. Mûsâ, “Yalnız, o kulum mu? diye sordu, deyince adam sevinçten uçuyor. O haddini bilen adam diyor ki; “Bana kulum, demiş, beni kul olmaya lâyık görmüş. Bundan büyük lütuf mu olur?” İşte edebin mânâsı Allah’ın bizle irtibatını sağlamaktır. Bir mânâsı da olgunlaşmak için vaktimizi beklemektir. Ama işin özü kulluktur. Kulluğun hakkı Efendiden başka her şeyden alâkayı tamamıyla kesmektir. CüzÎ ve küllî her şeyi terk etmektir. ”Ben Allah’ımdan başka her şeyi gönlümden sildim. Şeklimle giyiniyorum, süsleniyorum. Allah’ım için çalışırken insanlara da hoş görünüyorum. Ama mânâmda, gönlümde her yaptığımı onun için yapıyorum,” diyebilmektir. Şeref ve rütbe isteğinde bulunmamaktadır. Yani nasıl bir şeref ve lütuf?

    Hani evliya asılmaya gidiyormuş...Evliya niye asılsın ki? Ama çok ölmek istemiş. Hz. Şems’e yalvarmış. “Ya Şems ne olur dua et de ben Allah’ıma kavuşayım,” diye. Hz. Şems dua ediyor ve dua edince evliya suçsuzken bir suç atfedilip yakalanıyor, asılmaya gidecek. Cellâdı okşuyor Hz. Şems. Herkes tabii dedikoduya başlıyor. Ne biçim adam bu, cellâdı okşuyor diye. Sonra Hz. Şems izah ediyor: “Asılacak adam evliya idi. Onu asmak kolay değildir. Ölmeyi de çok istiyor, enerji verdim cellâda,” diyor. Fakat elini değmiş ya o yüce sultan... Evliya ise asılırken şu niyazda bulunuyor: “Allah’ım bana bu dünyada manevi rütbe verdin. Evliyalık gibi. Bunları da al benden. Ben sana hiç ve kul olarak gelmek istiyorum. Yok olarak, hiç olarak gelmek istiyorum. Beni asan bu cellâda ver bu evliyalık rütbesini,” diyor. Hz. Şems’in okşayışı ve adamı asmanın zorluğu, evliya yapıyor cellâdı. O evliya ise Allah’ına hiç olarak kavuşuyor. Bundan güzel lütuf mu olur. Kulluk, kardeşlerine karşı nefsinde üstünlük ve imtiyâz tanımamaktır. Aslında kulluk, sabah sokağa çıktığımızda herkesin bizden üstün tarafının olduğunu hissedebilmek, görebilmektir. Kulluk, insan için tanınan sınırda durmaktır. Kulluk, ilâhi kaderler karşısında Allah’tan korkup teslim olmaktır. Kul gerçek hürriyete, başkalarının boyunduruğundan tamamıyla kurtulmak mertebesine ulaşmadıkça kâmil bir kul olamaz. Yani sen Diyojen gibi İskender’e dönüp; “Sen benim bendemin bendesisin. Ben niçin esir olmuş bir adama hür olmuş bir insan olarak eğileyim?” demesi, kâmil olduğunun belirtisidir vesselâm.


    Seni çok Özledim Annem

  2. #22
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    Evet ama aslına bakarsan sokaktan geçen her insanın bir mesleği var. Ve o insanların mesleğinin becerileri bizde yok değil mi? Bazen kapıya çıkıyoruz. Aşçı geçiyor. Biz onun kadar güzel yemek yapamıyoruz değil mi? Yahut bir eşek geçiyor -canım demin çok bahsettik hayvancağızdan- onun gibi yük taşıyacak gücümüz de yok. Bakarsan her şeyimiz sınırlı. O zaman nasıl olur da biz kendimizde güç görebiliriz. Bu sene “Iris” isimli bir film oynadı, ibreti âlem için keşke herkes gidip görseydi İngiltere’nin en meşhur felsefeci hanımefendisi, herkesin önünde eğildiği, 70 yaşında konferanslar veren, davetlere yetişemeyen ve kitapları ortalığı yakıp yıkan bir hanımefendi... Önünde kocası dahi diz çöküyor. Fakat bir saniyede alzhaimer oluyor. Ve her şeyini kaybediyor. Bir saniyede kendi tuvaletiyle oynayacak kadar pisliklerin içine gömülüyor. O halde hangi gücümüzle, aklımızla mı, fikrimizle mi elimizden çok çabuk giden güzelliğimizle mi, hangisiyle övünebiliriz? Bizden bir yaş küçüğün bile teni bizden daha taze. İki yaş küçüğün gözleri daha iyi görüyor. Birkaç yaş yaşlandık mı kulaklarımız, vücudumuz işe yaramaz oluyor, saçlarımız dökülüyor. Paramız pulumuz öyle çabuk gidecek ki. Haydi kaldığını düşünelim. Ne kadarını mezara gömüp koyabileceğiz. O halde neyimize güvenip neyimizle övünebiliriz. Bunlar hep geçici ve yok olacak şeyler. Bizim bu aşkımız ve aşkla yaptığımız hizmetlerin bile önemi yok. O hizmetler Allah’ın bize zât-i ikramıdır. Zât-i ikram nedir? Allah bize bir ikramda bulunur, karşılık istemez. Bizi de etrafa ikram ettirir, karşılık beklemeden ikram etmenin zevkini öğretir. İşte bu zât-i ikramdır. Eğer böyle ikramlar üstümüzdeyse onlar bize sermaye olacak.

    S : Hocam Miraç konusundan bahsederken hepimiz kendi kabiliyetimiz ölçüsünde miraca yükselebiliriz, dediniz. Şimdi elimizde hiçbir kuvvet yok, yarın olacağından emin değiliz. Karşımızdaki için de bu yorumları yapabiliriz. Bu miraca yükselme bizler için nasıl olacak acaba?

    C : Bizim miracımız Hz. Muhammed’in miracı gibi olamaz. O yüceler yücesi bir sultan... Herkes kendi çapında bir miraç yapar. Namaz miraçtır deniyor. İbadetin mânâsına eren, ibadetini Allah için yapmaya başlayan insan herkeste ve her şeyde Allah’ın tecellisini görme derecesine ererse, bu insanın miracıdır. Çünkü Peygamber Efendimiz de miracı böyle anlatıyorlar. Herkese nasip olmaz. Bir gün bir şeyi affetmesi bile onda Allah’ın tecelli etmesini fark etmesi demektir ki ne büyük lütuf. Allah nasip etsin inşallah. Demek ki, kul olmayı bilmek son derece önemli miraç konusunda. Kulluk insanı miraca ulaştırıyor. Edep bineği insanı miraca ulaştırıyor. Bunları eksik etmesin Allah. Tabii Ahmed’er Rifâî Hz’leri de buyuruyorlar ki; “Ey sâlih, kendini beğenmek belâsına sakın düşme, kibirlenme, böbürlenme. Çünkü bu gibi vasıflar kişiyi helâka sürükler. Halkı hakir kendini büyük görenlerin Allah’a giden yolları kapalıdır. Biz hepimiz birer miskiniz. Başlangıcımız murdar bir su, sonumuz ise kokmuş bir leş. İnsan vücuduna şeref kazandıran hiç şüphe yok ki, akıl cevheridir. Nefsi kıskıvrak bağlayan da akıl cevheridir.” Burada şöyle bir yorum yapıyor; “İnsan vücudu içerisinde Rab sıfatı taşıyan rûh ve nefis var. Ve bu ikisi arasında irtibatı sağlayan ancak akıldır. Ama aklın aydınlanmaya ihtiyacı vardır. Işık olmadan göremez, mahlûktur. Çünkü zıddiyet ve ışığa ihtiyacı var. İşte bu nûr bu ışık kalbin üzerine vuran Allah’ın nûrudur ki, öğretmenin vasıtasıyla sağlanır. Bu nûr kalbin üzerine vurduğu zaman bu kalbe gönül adı verilir. Gönül aklı aydınlatmaya başlar. Akıl o zaman nefsin yaptığı çirkin hareketlerden rahatsız olur ve nefsi uyarır. Nefis akıl yardımıyla uyarılınca kendi hakikatini ve hiçliğini hissetmeye başlar. “Aman ben bir hiç mişim, yok muşum, yok olacak mışım, akıl bana bunları öğretiyor,” der. “O zaman vücut içerisinde kendisinden daha güçlü, daha kuvvetli, daha mânâlı bir şey arar. Ruhu bulur, ruhu keşfeder. Daha doğrusu Nefsini bilen Rabbini bilir hadîs-i şerifi gerçekleşir. Kendi nefsini bilen yani nefsinin hiçliğini, yokluğunu idrak eden kişi Rab makamındaki ruhu keşfeder. Keşfetmekle de kalmaz. Yavaş yavaş âşık olur. Âşık olunca da nefis, âşık olduğu şeyde yok olmak ister. Ruhta yok olur. Nefs iken adı, bârik Allah oldu ruh; Ruh kelimesi ya da nefsin ölmesi bu demektir. Nefis aslında ölmez, fakat ruha katılır. Yusuf makamı, insân-ı kâmil makamı zuhur eder. Bunların hepsinin başlangıcı, yokluğumuzu ve hiçliğimizi idrakten geçiriyor. Eğer bir akıl, nefsi kayıt altına almıyorsa ona akıl denemez. Ancak akıl nefsani arzuları kayıt altına aldığı sürece itibar görür. Kişi bu cevherden mahrum olursa, vücudu boş bir ağırlıktan ibaret kalır. Hiçbir değer arz etmez. Fakat aklı mükemmel olup da kemâle ererse, işte o zaman o insan, o cevher sayesinde kralların tacı olur,” diyor Hz. Pîr.

    Nefsini bilen Rabbini bilir hadîsini Peygamber Efendimiz’in şakk-ı kamer (ayın ikiye bölünüşü) hadisesi ile anlatmaya çalışırsak; vücut ‘ben’ derken tektir. Hâttâ âlemi kendinden ibaret zanneder. Ne zaman ki Peygamber Efendimiz’in mânâsı ya da o mânânın tecelli ettiği bir mürşid-i kâmil vücudu ikiye böler; nefisle ruh, celâlle cemâl ayrılır, akıl, ikiyi gördüğü için çalışmaya başlar. Nefis kendinden üstün olanı farkeder. Kendisi mahlûktur, ruh ise emirdir. Mahlûk emre âşık olur. Hiçliğini bilir, emir önünde eğilir, secde eder. O zaman, nefsini hiçlikle bilen Rabbi olan ruhu varlıkla idrak eder sözü ortaya çıkar ki, işte insanın insan olma hikâyesi budur. Bu durumda nefis ruh makamına yükselir. Koruk, üzüm olur, hatta şaraba dönüşür. Nûr üstüne nûr tecelli eder. İnsan dâimî Hayy kesilir. Nâr-un alâ nûr olur. Birdi, bölündü, tekrar bir oldu.


    Seni çok Özledim Annem

  3. #23
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    “Akıl mertebelerinin başında kişinin yalan ve bencillikten kurtulması gerekir.” Yani demek istiyor ki, Hz. Pîr; “Akıl zuhûr ettiği zaman kişi hudut koymaktan vazgeçer. Hudut koymak, biliyorum bildim öğrendim her şeyi ben biliyorum, ben yaparım, ben ederim demekten vazgeçer. İnşallah Allah’ın izniyle bu güç bana verilir diye dua eder. Akıl cevheriyle süslenen kişide akıl en üstün dereceyi kazanır. Ne var ki kişi yine de tevazudan vazgeçmemek zorundadır. İlk yaradılışını ve son gideceği yeri daima düşünmek zorundadır. Bu ikisi arasında îtidalden ayrılmamak zorundadır. Söz ve davranışlarını ona göre ayarlamak zorundadır. Hakk’ın nasihati her Müslüman’ın kalbinde mevcuttur. İnsanın kendisine kendinden vaaz nasihati olmazsa, yapılacak dışarıdan vaaz ve öğütlerden yararlanamaz. Kalbini gaflet perdesi bürümüş biçâre edilen vaazlardan nasıl faydalanabilir?” Burada Hz. Pîr diyor ki; “Ezelde bizde her şey vardır. Biz sadece onları hatırlıyoruz. Ve hatırlarken de kendimize öğüt vermezsek dışardan öğütlerin yararı yoktur.” Öyle ya bugün bir nefsani isteğimizden meselâ sigara içmekten vazgeçmek için bile, doktora gittiğimizde doktor ilk şu soruyu soruyor. “Kendin karar verdin mi?” Mürşid de bize bunu soracaktır. “Kendin karar verdin mi, kendinle mücadeleye?”. Tabii öğretmenin önünde oturuyorsak öğretmenin bize faydası, bu kararı uygulamaktaki kolaylaştırıcılık, sevgi ve aşkı öğretmektir. Ama sonuçta kararları kendi içimizde vereceğiz. Onun için insanın en güzel ilâcı kendisindedir.

    “Konuştuğun zaman mutlaka hayırlı bir söz söyle,” buyuruyor hocam. “Bir iş yaptığın zaman mutlaka doğru olanı rahat olanı yani Allah’ın hoşuna gideni yap. Ancak hayırlı kişilerle arkadaşlık yap, hayırlı kişilerin sohbetinde bulun. Ne diyor Allah? ‘İki kişi benden bahsediyorsa, hayırla yâd ediyorsa, üçüncüsü ben olurum,’ diyor. Her halûkârda gerek ibadet esnasında gerekse diğer hallerde hem bedenen hem de ruhen temiz ve nezih ol. Allah’a dininin yalnız bir tarafından ibadet etme. Rabbine ihlâsla ve şevkle kulluk et. Önce hiçbir şeyde ortak koşma. Gideceğin geniş ve düz yol sana kendi özünden daha evlâ olan Peygamberinin sözü olsun. Bir musibete maruz kalırsan, imdat elini Rabbine kaldır, yalnız ondan yardım iste, ondan medet bekle. Rabbinin senin hakkındaki hükmünü sabırla karşıla. Onun rahmetinden sakın ümidini kesme. Çünkü hiç şüphe yok ki, ancak kâfirler zümresi Allah’ın rahmetinden ümit keser. Aklın başında ve hikmet sahibi isen her şeyi hikmet terazisine koyar, tartarsın. Allah’ın mahlukatı üzerindeki perdesi yırtılmaz. Daima Hakk’ı söyler. Allah yolunda kendisini küçümseyenlerin küçümsemesinden korkmaz, arlanmaz. “Sen ey kardeş,” diyor Hz. Ahmed er-Rifâîi “İşte bu akıl ve hikmet sahibi ve şerefli kişi gibi ol. Eğer bir vesvese gelir de nefsin haddini aşarsa, yahut azgınlığa irade ve kibirlenmeye doğru yol alırsa yahut da birbirine haset ettirerek seni zalim durumuna düşürürse o zaman bu şeytandan Allah’ına sığın, Allah’ını zikret, onun zikriyle ölümü hatırla. Ölüm Allah’a giden yolun kapısıdır. Onun emrinin huzuruna dönüş kapısıdır. Ölüm Allah’ın huzurunda duruş yolunun kapısıdır. Orada Allah’ın sana her şeyden sualini hatırla. Şanı yüce olan Allah’ın kelâmının sırrındaki muhtevayı unutma. Hiç şüphe yok ki, Allah bizim üzerimizde tam bir gözeticidir. Manevi mertebeleri kalbimizle dolaşalım. Temiz olan, akla, şeriata uygun olan şeyleri alalım. Bunlara uymayanları ve şüpheli olan şeyleri bırakalım. Amellerimiz temiz olsun. Tâ ki noksanlıktan münezzeh ve yüce olan Allah’ın huzuruna yükselebilelim. Güzel kelimeler ancak ona yükselir. Onu da iyi ameller ve hareket yükseltir. İşte miracın mânâsı budur. Güzel kelimelerden maksat, güzel insanlardır. Çünkü Allah kâmil insana kelimetullah, Allah’ın kelimeleri diyor. Kâmil, hani denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa Allah’ın mânâsındaki o yüce insanların vasıflarını anlatmaya kalksalar denizler kurur, ağaçlar kırılır âyet-i kerîmesi var ya, işte oradaki gibi (2). İşte o insanlar daima yükselme yani miraç esnasındadırlar. Bir de kelimeler Allah’ın kelimesi ayetlerdir. O halde kâmil insandan maksat âyet demektir. Âyet aynı zamanda mucize demektir. Demek ki, kâmil insan da Allah’ın mucizesidir. Yani dünya sadece, Allah’ın bu güzel insanlardan zât olarak tecelli ettiğini göstermek üzere yaratılmıştır. Ve bunu anlayabilene, görebilene ne mutlu. O zaman Kur’an peçesini bu tip insanlara açar. Ve mânâsından hazineler saçar. Aksi takdirde kâmil olmaya zorlanan, celâli ve cemâli birleyemeyen insan için Kur’an peçelidir ve anlaşılması çok zordur.


    Seni çok Özledim Annem

  4. #24
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    Evet, yüz görümlüğünden kasıt, kendi nefsimizi ayaklar altına almak, kulluğumuzu ve hiçliğimizi bilmek ve hiç olduğumuzu daima idrâk etmektir. Eğer Kur’ân’ı alır, yüzgörümlüğü takarak okursak, kul olarak okursak onun mânâsının sonsuz olduğunu hissederiz. Hudut koymayız. Tıpkı insân-ı kâmilin hudutsuz olacağı gibi. Çünkü “İnsân-ı kâmil ile Kur’an ikizdir,” diyor Peygamber Efendimiz. İşte böyle bir birlik içerisinde Kur’an okunursa o zaman, “Anladım, bildim, yetti,” demek mümkün olmaz. Ve her an yeni bir mânâsıyla Kur’ân-ı Kerîm ortaya çıkar. Her ayetin iki eli olduğunu unutmamak lazım. Yani, bir celâli bir cemâli tefsiri vardır. Kur’an’ı kendimizi aradan çıkararak ihlâsla okumalıyız. Tıpkı insân-ı kâmilin önünde kendimizi arkaya atarak oturduğumuz gibi... İşte bütün edebin mânâsı bundan ibaret.





    (1) Feridettin Attar Mantıku’t-Tayr, s.279-281

    (2) Kehf suresi 109. ayet


    Alıntı



    Seni çok Özledim Annem

  5. #25
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    Hep şikâyet edip dururuz. Her şeyin tadı tuzu kaçtı diye. Evet, gerçekten nimetlerin yağmur misali bol olduğu günümüzde insanların hâl ve hareketlerinde yapmacık, gösteriş hâkim olduğu için tat tuz kaçtı.

    Ortada yağ var, un var, şeker var; ama şöyle güzel bir helva kavuracak kabiliyetli ellerden mahrum olduğumuz için bir türlü soframıza leziz bir helva konulamıyor.

    İşte bu usta elin damarında ve kalbinde, un, şeker ve yağı imal eden ve satanların ekserisinde Allah korkusu yer almadığı için edep duygusundan mahrum olarak meydana getirilen gıda maddeleri zehir saçıyor.

    İşin temeline inmeden hep şikayette kaldığımız için yapılan hırsızlık, dalavere, sahtekârlıkları medya ve gazetelerde sıralamaktan öteye geçemiyoruz.

    Sünnet–i Seniyye'ye uygun hareket ve hayâ duygusu demek olan edep, utanılacak şeylerden insanı koruyan en mümtaz melekedir.
    İnsanı hayvandan ayıran en önemli özellik aklın yanında edeptir. Edepten mahrum olana insan denemez.

    Bütün güzel sanatlar bu kelime ve anlayış üzerine bina edilmedikçe, onlardan hayır ve kurtuluş beklenemez. Saygı ve edepte cimri olanın, maddiyat konusundaki cömertliğinin hiçbir kıymeti yoktur.

    Bu cümleden olarak edebiyat, edebe, terbiyeye ait söz, yazı ve şiirle uğraşan bilim dalı olduğu gibi edeb–i kelamdan ise, bayağı ve çirkin tabirlerden uzak olarak söz güzelliği ve zarifliği anlaşılır.

    Yine aynı kelimeden türetilen edeb–i muaşerete, âdâb–ı muaşeret de denilir ve bir arada yaşamada, İslâmca yaşama ve geçinme usûl ve yolu ifade edilir. Yine edep kelimesinden meydana gelmiş âdâb–ı umumiyye, âdâb–ü erkan, âdâb–ı milliye gibi daha pek çok kelimeler vardır.

    Ama dilimizdeki bu açık ifadeye rağmen bütün değerlerimizin altüst edildiği bir kaos ortamında maalesef edep kavramı da şirazesinden ayrılıp tepetaklak edilmiştir.

    İnsan yüzünü kızartacak zırvalar edebiyat eseri olarak sunulduğu gibi, ahlâkı allak bullak edecek utandırıcı şeyler de sanat eseri olarak takdim edilmektedir.

    Onun için edebi hakkı ile yaşamaya ve yaşatmaya çalışan güzel ecdadımız şöyle diyordu:

    "Edeb bir tac imiş nur–i hüdadan
    Giy o tacı emin ol her belâdan"


    Seni çok Özledim Annem

  6. #26
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    Bir müridin diğer mümin kardeşlerine karşı edepleri şunlardır:
    1. Müslüman cemaatleri hiçbir şekilde eleştirmemeli, onların kusurlarını araştırarak ifşa yoluna gitmemelidir. Bu şekilde hareket etmeyip onların gıybetlerini yapan ve kusurlarını araştıranlara mani olmalı ve İslam kardeşliğini esas almalıdır.
    2. Kafir ve münafıkların zulüm ve küfürlerini araştırmalı ve onları Müslüman kardeşlerine anlatarak uyarmalıdır.
    3. Gücü nispetinde mü'min kardeşlerine maddi ve manevi olarak yardımcı olmaya çalışmalıdır. ALLAH Teâlâ kendisine neyi vermişse ondan kardeşlerine de ikram etmeli, hediyeleşmelidir. İsterse bu basit, ucuz bir şey olsun
    4. Vefat eden kardeşlerinin cenazesinde bulunmaya çalışmalı ve onun geride bıraktığı ailesi ile ilgisini kesmemelidir. Mü'min kardeşlerini sadece hayırla anmalıdır.
    5. Kardeşlerinin kusurlarını araştırmamalı, meydana çıkmış bir ayıbına bakmamalı, onların kusurlarından bahsetmemeli, geçmiş bir hatasını söz konusu etmemelidir. Eğer bir mürid kardeşlerinin hatalarını örtmez, üstelik eski hatalarını karıştırırsa aynı vartalara kendisi düşebilir.
    6. Kardeşlerinin üzüntülü zamanlarında üzüntülerini, sevinçli zamanlarında ise sevinçlerini paylaşmalıdır.
    7. Kardeşlerinin uygun olmayan hareketlerini gördüğü zaman onlara küsmemeli, ümmeti Muhammed'e hayır duada bulunmalıdır.
    8. Kardeşlerinden veya diğer insanlardan herhangi bir borç aldığında borcunu vadettiği zamanda ödemeli eğer herhangi bir sebeple ödeyemeyecekse bu durumu karşısındakine güzelce anlatıp belli bir zaman tayin etmeli, borç veren de borçluya bütün kolaylıkları göstermeli, gerekirse borcundan vazgeçmelidir.
    9. Kibirli ve gururlu zenginlerin yanına gitmemelidir. Gayesi dünya ve makam olan alimlerle de sohbet etmeyerek onlar ile görüşmemelidir.
    10. Hiçbir yerde imamlık etmeğe, baş olmaya kafi surette özenmemeli, ileri atılmamalıdır.
    11. Eğer herhangi bir müslümana karşı kalbinde bir kini, bir buğzu varsa onu izale etmeye çalışmalı ve kardeşinin haklı olduğuna kendini ikna etmelidir.
    12. Kardeşinde bir hata gördüğü zaman onu latife ile karışık uygun bir uslûbla nasihat ederek düzeltmelidir. Topluluk içinde mahcub edecek şekilde hareket etmemelidir. İmam Şafiî radıyALLAHu anh şöyle demiştir: "Eğer kardeşine gizlice ve güzellikle nasihat edersen vazifeni yapmış olursun. Eğer herkesin içinde onu ikaz ederek mahcub edersen onu yıkmış olursun ve arsız edersin."

    -Bu yazı Muhammed Emin Er'in 'ADAB RİSALESİ' adlı eserinden alınmıştır.

    Bir müridin ihvanıyla beraber olduğunda riâyet etmesi gereken âdabı şunlardır:
    1-mürid,kardeşinin meydana çıkmış bir ayıbına bakmaz.eğer bir mürid kardeşlerinin hatalarını örtmez,üstelik eski hatalarını karıştırırsa aynı vartalara kendisi düşer.
    insanların hatalarına muttali olan kimse şeytani bir keşfe takılmıştır.ALLAHu teala böyle bir kimseye kıymet vermez.eğer bu kimse insanların hatalarıyla meşgul olur ve hep kötüye yorarsa tarikattan istifade edemez.sadrını fesad kaplar,sırrı mahvolur ve şeyhinden istifade edemez.
    Bütün kardeşlerini kendinden daha faziletli bilmelidir. Kendisi hangi derecede olursa olsun kendinden kıdemli olanlara karşı hürmet ve hizmette kusur etmemelidir.
    2- İhvanını hayırlı vakitlerde, seherlerde, toplantı gecelerinde uyarmalıdır. Gece uyanmalı, ihvanından fazla ibadet etse bile kendi ibadetini görmemeli, kardeşlerinin uykusunu kendi ibadetinden efdal bilmelidir. Çünkü uyuyana kalem işlemez.
    3- Kat'i surette ihvanına kötü örnek olmamalıdır. İster şeyhle beraber bulunsun, isterse ayrı bulunsun. Bunu yapan kimse şeyhini terkedip dünya işlerine dalıp giden, yeme giyme yolunda ömrünü tüketen, ihvanının ve şeyhinin hakkına riayet etmeyen bir müriddir ki sonu iyi olmaz.
    4- Birbirine giren, birbiriyle bozuşan ihvanının aralarını bulup haddi aşanı ikaz eder, mazluma da sabretmeyi ve affetmeyi tavsiye eder.
    5- Tembellikten, uyuşukluktan kurtulup nerede olursa olsun ihvanının hizmetlerine koşmalıdır.
    6- Her meşakkatli işde en önde gelmeğe çalışmalıdır. Kimsesi bulunmayan, bakıcısı olmayan hasta ihvanının hizmetlerini görmekde azamî gayretini göstermelidir.
    7- Vefat etmek üzere olan ihvanından habersiz olmayıp sabaha kadar onun başında beklemelidir. Hizmetinde bulunmalıdır. Üzerindeki hakları belki böyle eda edebilir.
    8- Her gece kalktığında, secdelerinde kardeşleri için duayı unutmamalı, her zaman onların hayrına dua etmelidir.
    9- Kardeşleri hakkında iyi konuşmalı, iyiliklerini konuşmalıdır. Bilhassa bir kardeşine öfkelendiği zaman onun hakkında rastgele konuşmaktan çekinmeli ve kalbini düzeltmelidir. Rasûl-i Ekrem sallALLAHu aleyhi ve sellem "Öfkelendiğin zaman sus!" buyurmuşlardır.
    10- Bir kardeşinin ihtiyacını giderip hizmetini görmeyi nafile ibadetlerden efdal bilip önce ihvanının hizmetini görmelidir.
    11- Derviş insan, kardeşlerinin oturduğu yerlerdeki pislikleri, eza verici şeyleri temizlemeğe özen göstermelidir. Bilhassa şeyhi emretmişse daha fazla dikkat etmelidir.
    12- Yanında her zaman bıçak, makas, iğne, iplik gibi şeyleri bulundurmalı, her ne zaman ihtiyaç vaki olursa kardeşlerinin açığını kapatmalı, söküğünü dikmeli, ayıbını örtmelidir.
    13- Eğer şeyhi hakkında ihvanına veya herhangi bir kimseye su-i edebde bulunmuşsa içi yanarak pişman olup bu kusurundan dolayı istiğfar etmelidir.
    14- Bütün kardeşlerini edebli olmağa teşvik etmelidir.
    15. Dergahlarda ve evlerde sohbet, ilim ve takvası üstün olanlara yaptırılmalı sohbet anında anlaşılamayan veya yanlış anlaşılan bir bilgi sunulmuşsa sohbet kesilmeden müsait yer ve zamanda doğrusu bulunmalı. Çekişmeye yol açarak ihlas ve samimiyet bağlarının kopup zayıflamasına ve sohbetin manevi halinin bozulmasına sebep olmamalıdır.
    16- Kardeşini bir günah işlerken veya bir ma'sıyet yerinde görürse onu terk etmemeli ve içine düştüğü ma'sıyetten onu kurtarmak için elinden gelen gayreti göstermelidir. Çünkü o kardeşi, o günahtan kurtarılmağa muhtaçdır.
    Bir zamanlar Hazret-i Ömer radıyALLAHu anh'ın, aralarında ALLAH için kardeşlik kurduğu bir kardeşi vardı. O sırada bu kardeşi Şam'da bulunuyordu. Hazret-i Ömer radıyALLAHu anh onun halini sormak üzere Şam'dan gelen bir kimseyi aradı, buldu ve kardeşinin halini sordu. O kimse de: "Kardeşin Şeytan'a kardeş oldu" dedi. Hazret-i Ömer "böyle konuşma" dediyse de adam devamla: "O, kebâir işlemeğe koyuldu. Şimdi de içkiye mübtela oldu," dedi. Hazret-i Ömer de: "Buradan giderken bana haber ver" dedi ve onunla göndermek üzere Mü'min suresinin ilk ayetlerini yazdı. (Meâl-i şerifi):
    "Ha mîm. Bu kitabın indirilmesi O mutlak Gâlib, O her şeyi bilen, mü'minlerin günahını mağfiret eden, tevbesini kabul buyuran, azabı pek çetin, fazi u keremi sonsuz olan ALLAH'dandır. O'ndan başka hiçbir ALLAH yoktur. Dönüş ancak O'nadır. ALLAH'ın ayetleri üzerinde küfredenlerden başkası mücadele etmez. Şimdilik onların memleketler içinde dolaşmaları seni aldatmasın. Onlardan önce Nuh kavmi de, bunlardan sonraki sürü sürü fırkalar da peygamberlerini yalan saydılar. Bunlardan her ümmet kendi peygamberlerini yalanlamayı kasdetti. Gerçek olmayan şeylerle gerçeği yok edebilmek için savaşıp durdular. Başlarına indirdiğim azabın nasıl olduğuna bir bak! (Gâfir Suresi/1-5)
    Hazret-i Ömer bu âyetleri yazdıktan sonra onu azarlayıcı mahiyette birkaç söz daha yazdı, o adamla gönderdi. O kardeşi mektubu alınca ağlamaya başladı: "ALLAH doğruyu buyurdu, Ömer de bana doğru yolu gösterdi" dedi. Tevbe etti ve halini düzeltti.
    Ebû Zerr radıyALLAHu anh der ki: "Kardeşin halini bozduğu zaman onu terk etme. Şimdi eğrildi ise bir müddet sonra doğrulur. Onun iyiliğine çalış."
    İbrahim Nehaî şöyle derdi: "Alim kimselerin hatalarını insanlara anlatmayın. Çünkü ilim sahibi bir kerre yanılırsa sonunda düzeltir." Böyle hareket etmenin güzelliği, yumuşaklık esasına göre hareket edildiği, günahkârı daha fazla günah işlemekten alıkoyup onu istikamete sevkedeceği içindir.
    Bir mürid istikametini bozduğu zaman ondan ilgi kesilmeyip sohbete getirilirse düzeltmek ümid ve ihtimali vardır. Eğer ilgi kesilirse o kimse günahında ısrar eder ve ebediyyen kopmuş olur.
    İlgi kesmemenin daha doğru hareket olması şundan dolayıdır: İslâm kardeşliği bir akiddir. Bir yakınlık temin ve tesis eder. Bu kardeşlik devam ettiği zaman karşılıklı haklar kuvvetlenir. Akdin gereğine göre ve akdin şerefi ölçüsünde vefakârlık vacib olur. Vefakârlık ise kardeşini fakirlik zamanında terk etmemektir. Dinen fakirlik ise dünyaca fakirlikten hem daha şiddetli, hem daha acı, hem zararı daha büyüktür. Dinen istikametini bozan kardeşin manen fakir düşmüş, yardım beklemektedir. Başına bir felaket gelmiştir. İmdad beklemektedir. Dinine bağlılığının zayıflaması sebebiyle maneviyatı fesada uğramıştır. Böyle bir kimsenin gözetilmesi, terkedilmemesi ihmal edilmemesi lazımdır. Nezaketle davranarak o kardeşinin kurtarılması için azamî gayret gösterilmelidir.
    Anlatılır ki: ALLAH için birbiriyle kardeş olmuş iki kişiden birisi istikametten ayrılma belâsına uğradı. Bu kimse kardeşine gidip:
    - Ben bir illete tutuldum. Eğer istersen, ALLAH'a olan muhabbetine zarar gelmemesi için beni terket, deyince o kardeşi o andan itibaren ALLAH ile sözleşti ve: "Ya Rabbi, kardeşim eski istikametine dönerek hali düzelinceye kadar ne bir lokma yiyeceğim, ne bir yudum su içeceğim!" dedi. Kırk gün süreyle yemedi ve içmedi. Her gün onun durumunun düzelip düzelmediğini sorardı. Kendisine yemesi ve içmesi için ısrar olundukça: "Sözümde sâdıkım. Kardeşim manen şifa bulmadıkça vALLAHi yemeyeceğim ve içmeyeceğim! dedi. Fakat hüznünden ve açlığından ölecek hale geldiği vakit kardeşinin ıslah olduğu görüldü. Kardeşi gelip düzeldiğini gösterdi. O da yeyip içti. Fakat az kaldı ki ölüyordu.
    Selef-i salihden iki kardeş vardı. Biri istikametini bozdu. Bazıları: "Görüyorsun ki kardeşin istikametini bozdu. Onu terk etmeyecek misin? dediler. O ise: "Hayır, kardeşim şimdi bana her zamankinden daha fazla muhtaçtır. Eğer ben onun elinden tutar, güzellikle azarlayarak da olsa bir şeyler söyler, onun bu halinden dönmesi için dua edersem belki bir gün ıslah olmasına sebeb olurum. Kardeşlik hukuku bunu gerektirir, terkedivermeyi değil!" diye cevap verdi.
    Büyüklerimiz buyurdular ki: "Kardeşlerin hatalarına karşı müsamaha sonsuz olmalıdır. Kardeşin sana karşı yetmiş kerre hata edip de özür dilerse kabul edeceksin. Şayed bunu kendine kabul ettiremiyorsan kalbine demelisin ki: "Ne kadar katısın! Kardeşin senden yetmiş kerre özür diliyor da kabul etmiyorsun. Yazık sana! İnsafını ne kadar da yitirmişsin!
    Bunu, İmam Şa'rani kuddise sirruh "müslümanlık hakları" kitabında söyler.
    Biz de öyle bir zamanda geldik ki, bir insanın yetmiş tane doğru ve güzel tarafı olsa, bir de hatalı tarafı bulunsa, o hata hiç sözü edilmeyecek bir hata da olsa kardeşlerimiz o yetmiş güzelliği görmez de o bir tek hatayı görürler. Bunu dillerine dolayıp zihinleri fesada vermek için ağızlarını doldura doldura konuşurlar. Herkese inandırmaya çalışırlar. Bu huyları, nice mahcubların arsız olmasına sebeb olur. Onların namuslarıyla oynarlar. Sanki kardeşinin bir hatasını gözetliyormuş gibi onu küçük düşürmek için olmadık lafları ederler. O kadar iyi taraflarının hiçbirini görmezler. Bir de tereddüd etmeden iyi bir şey yaptıklarını iddia ederler. Bu ifsadlarını ibadet-taat sayarlar.
    Bu işin sonu, zayıf müslümanların cemiyetten kopup millete zararlı bir unsur olmalarına kadar varır. İş böylelerinin zannettiği gibi değildir. Bu da ALLAH'dan uzak kalmanın neticesinde şeytanın bulandırdığı kafaların yaptığı ve yaptırdığı şeylerin fesadıdır.
    Hepimiz ALLAH'a aidiz ve hepimiz O'na döneceğiz. Ey rabbımız, bizi böyle şeylerle imtihan etmeden huzuruna al. Rahmetin hürmetine, ya erha-merrâhimîn!.
    Abdullah İbn Mübarek der ki: "Mü'min, özürlerin kabul edilip araya soğukluğun girmemesini ister. Münafık ise müslümanların darmadığın ve perişan olmalarını arzu eder."
    Fudayl ibn lyaz da şöyle der: "Fütüvvet (asıl yiğitlik) kardeşlerinin hatâlarını her zaman afvetmektir."
    Rasûl-i Ekrem sallALLAHu aleyhi ve sellem şöyle buyururlar: "İyilik görünce örten, kötülük görünce herkese yayan kötü komşunun şerrinden ALLAH'a sığının."

    Muhammed b. Abdullah el-Hânî 'nin "ADAB" adlı kitabından derlenmiştir.


    Seni çok Özledim Annem

  7. #27
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    Buharinin sahihinde Kitab-ül edep 5727 nolu hadisinde Ebu Said el-Hudri, sevgili peygamberimizi tarif ederken: “Peygamber (S.A.V) bekâr bir kızdan daha utangaçtı” diyor

    Utanmazlar, küstahlar ve hayasızlar her çağda rağbet görmüşler. Sevgili peygamberimiz zamanında bir adam kardeşini fazla hayalı =utangaç olmasından dolayı ayıplıyordu.


    Sevgili peygamberimiz, o kardeşini ayıplayan adama: “Kardeşini ayıplamayı bırak. Haya=utanma imandandır. Haya, hayırdan başka bir şey getirmez” buyurmuş. (Buhari, Edep)

    Yolcu, bu dünya yolculuğuna çıkarken bedenine elbiseni giymeden önce bütün can ve tenini haya elbisesiyle süsle. Yürüyüşün, duruşun, oturuşun, konuşman, susman, bakman ve dokunman vs.. bütün hal ve hareketlerin haya çiçekleriyle süslenmeli.

    Güzel elbiselerimizin kirlenmemesi için oturup kalktığımız, dokunduğumuz şeylere dikkat ettiğimiz gibi ar damarımızın çatlamaması, haya elbisemizin kirlenmemesi için daha çok dikkat etmeliyiz.

    Haya elbisesi kirlenirse ar damarı çatlarsa, yüz suyumuz dökülürse, biz de, devleti soyduktan sonra millete televizyondan sırıtan yüzsüzlere döneriz. korusun.

    Kimseye yüzsuyu dökerek şahsiyetimizi sıfırlatmayacağız. Damarımızdaki kan akarsa şahsiyetimiz şehadetle şereflenir ama yüzümüzün suyu çekilirse suyu çekilmiş gül gibi küllüğe atılmayı hak eder.

    bize can vermiş, ten vermiş, kan vermiş, koklanacak çiçekler, koklayacak burun vermiş. Görülecek güzellikler, görecek göz vermiş. Bir dil ile milyonlarca tadı ayıracak özellik vermiş, sayısız nimetleri arasında bir ömürlük yolculuk yaparken onun kullarına karşı gelmekten utanırken onun isteklerini yerine getirirken güzel yapamamaktan dolayı ’a karşı utanç içinde olmalıyız.

    Saygı duyduğumuz, sevdiğimiz bir insanın yanında yapmaktan utandığımız bir eylemi yapayalnız olduğumuzda da yapmamalıyız. Yalnızken de ’tan utanmalıyız.

    İnsanların ve hayvanların haklarını gözetmeyen insan, onlara karşı hayasızlık yapmaktadır.

    İnsanlardan utanarak yapmadığı şeyi tek başına kaldığında yapabilen bir insan da kendisinden utanmayan insandır.

    Biz başta Rabbimizden, kendimizden ve kendimizin dışındakilerden utanarak hareket edeceğiz.

    Sevdiğine kırmızı gül verirken bile yanakları al al olan insan, verdiği ve veriş şeklindeki kusurların mahcubiyetini dile getirerek sevdiğine “Sen daha güzellerine layıksın” mesajını vermiş olur.

    San’at eserini insanlar ilgi ile izlerken yüzü kızaran san’atkâr gönül ufkunda kanat çırpan yeni eserler avlamaya çalışan san’atkârdır.

    Hayalı/utangaç insanların başarılı olamayacağı kanaati günümüzde bir kısım insanlarda hakim durumda.

    Ama bekar bir kızdan daha utangaç olan sevgili peygamberimiz, milyarlarca dil ve gönül tarafından rahmetle, salavatla anılmaya devam etmektedir. Haya ancak hayır=iyilik getirir. “Kasas” suresinde bahsedilen kızların hayası onlardan birinin Musa aleyhisselâmla evlenmesine ve Kur’an okundukça hayırla anılmasına sebep olmuştur.


    Seni çok Özledim Annem

  8. #28
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    Abdülaziz Dirini, (Adab) risalesinde,
    Şunları yazmaktadır (İlim-edep) bahsinde:

    (İslam âlimlerimiz, şöyle buyurdu ki hep:
    Her insana, evvela, lazımdır ilim, edep.

    Sahabe-i kiram da, huzurunda Resulün,
    Edep ve huşu ile otururdu büsbütün.

    Başları önlerinde, gayet sakin ve sessiz,
    Edeple dururlardı, hem de hiç hareketsiz.

    Öyle ki, ağaç sanıp, kuşlar o kimseleri,
    Gelip, üzerlerine konarlardı ekseri.

    Talebe, hocasını, hem de can kulağıyle,
    Dinleyip, her emrini yapmalıdır ayniyle.

    Hocasına, her zaman dua edip talebe,
    Hak teâlâ indinde, bulur yüksek mertebe.

    Tasavvufun esası, edepten ibarettir.
    Edep, insanlar için bir manevi ziynettir.

    Ne kadar çok olsa da insanda hal ve makam,
    Hiç birisi, edebin yerini tutamaz tam.

    Edebin bir tarifi, itiraz etmemektir.
    Büyüklerin emrine, hemen (Peki) demektir.

    Allah’ın emrine de, her kim tam tâbi ise,
    Dinde edep sahibi olmuş olur o kimse.)

    Yine o buyurdu ki: (İslama hizmet için,
    Çalışırken, kalbini kırmayın hiç kimsenin.

    Kâfirin de kalbini kırmak yoktur bu dinde.
    Bu, çok fena bir iştir Hak teâlâ indinde.

    Ve hatta gönül yıkmak, Kâbe’yi, yetmiş defa,
    Yıkmanın günahından, fazladır kat kat daha.

    Nazik, kibar olmaya gayret edin her zaman.
    Kaçının titizlikle, kavga, münakaşadan.

    Zira bunun sebebi, kibir ile öfkedir.
    Bunlar ise, insanın asıl felaketidir.)

    Yine o buyururdu ki: (Emr-i maruf sevabı,
    Öyle çok fazladır ki, yoktur haddi hesabı.

    Dağ kadar çok altını, sadaka verse insan,
    Yine azdır, bir altın zekatın sevabından.

    Dağ kadar altın zekat vermenin sevabı da,
    Hiç kalır, emr-i maruf sevabının yanında.)

    Yine o buyurdu ki: (Mühim olan, kalp ve iç.
    Zira Allah, kulunun zahirine bakmaz hiç.

    İnsanlar süslüyorlar, dışını, zahirini.
    Halbuki görür Allah, onun bozuk halini.

    Hatta bozuk niyetle yapsa da çok ibadet,
    Hak teâlâ indinde, bulamaz yine rağbet.

    Zira Allah, sadece amele bakmaz asla.
    Bakar ki, o ameli yapmış mıdır ihlasla?)


    Seni çok Özledim Annem

  9. #29
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    "Allahü Teâlâya karşı edep, Ondan devamlı korku üzere bulunmak ve O´nu murâkabe üzere olmaktır.

    Resûlullah'a (S.A.V.) karşı edeb, sünnet-i seniyyeye yapışmakla; evliyâya karşı edeb, ona hürmet etmek, hizmetlerinde bulunmakla

    çoluk-çocuğa karşı edep, onlara güzel ahlâk ile muâmele etmekle

    arkadaşlara ve dostlara karşı edep, onlara güler yüzlü olmakla

    câhillere karşı edep, onlara duâ ve merhâmet göstermekle olur"


    Ebû Osman Hîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh)


    Seni çok Özledim Annem

  10. #30
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Edep illa edep!!!!!

    Sevgi konusunda dikkat edilecek edeblerden birisi de müridin kendi mürşidini sevme ve övme adına diğer mürşidleri yermemesi. onları kusurlu çıkarmaya, noksan göstermeye çalışmasıdır.Bu tehlikeli bir iştir ve yasaktır.

    İmam Şa'rânî(ks) demiştir ki:

    "Herkes mürşidini kâmil ve mükemmil olduğuna, irşadının ve manevi nasibinin onun elinde bulunduğuna, bu yönüyle mürşidinin kendisi i.in faydalı olabilecek tek insan olduğuna itikat etmelidir.

    Fakat bu itikat müridi diğer mürşidlein hürmetini çiğnemeye, kıymetini düşürmeye götürmemelidir.

    Bütün ehlullah Allah-u Teala'nın askerleridir.Allah onları vasıta kılarak kullarını hidayete sevk eder,terbiye eder.Onlar Rasulullah (SAV)'in âlidirler. O'nun sünnetini yaşar ve yayarlar.

    ...

    Senin mürşidin böyle benim mürşidim şöyle tartışması boş bir iştir ve sonu zararlıdır.Rasulullah bu ve buna benzer üstünlük tartışmalarını yasaklamış ve şöyle buyurmuştur:

    "Allah'ın peygamberleri arasında kendi hesabınıza göre üstünlük vermeye kalkmayın."(müslim,fedail159.)

    "Peygamberler arasında seçme yapmayın."(müslim,fedail,163)

    Bütün beşeriyetin efendisi (SAV) bize edeb öğretmek için böyle emretmiştir.Allah'u Teala hazretleri, mürşidelerin makamlarını tespit,tayin ve terfi' işini müridlere bırakMAmıştır;ancak istifade açısından mürid , mürşidinin en kamil ve mükemmmil olduğunu düşünebilir, düşünmelidir.

    Üstad Bediüzzaman'ın belirttiği gibi bir sâlik şöyle diyebilir:"Benim mezhebim ve meşrebim yolların en güzelidir; diğer mezhep ve meşrepler de güzeldir."

    En iyisini ve en doğrusunu Yüce Allah(cc) bilir.



    alıntı




    Seni çok Özledim Annem

Sayfa 3/4 İlkİlk 1234 SonSon

Benzer Konular

  1. Edep
    By Reyhani in forum Sofilik Adabı
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 07.08.09, 09:25
  2. Edep
    By SiLa in forum E- Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.11.08, 21:33
  3. Edep
    By SiLa in forum E- Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.11.08, 21:32
  4. Edep
    By BaRLa in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 16.07.08, 10:40
  5. Edep
    By BaRLa in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 21.06.08, 18:03

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •