140- (2038) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Halef b. Halîfe, Yezid b. Keysân'dan, o da Ebû Hâzım'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün yahut bir gece (dışarı) çıktı. Ve birden Ebû Bekir'le Ömer'e rastladı.
«Sizi bu saatte evlerinizden çıkaran nedir?» diye sordu.
— Açlık yâ Resûlallah! dediler.
«Ben de. Nefsim yed-i kuHre*?nde olan Allah'a yemin ederim kİ, beni de sizi çıkaran çıkarmıştır. Kalkın!» dedi. Hemen onunla birlikte kalktı*lar ve Ensâr'dan bir zâtın evine vardı. Bir de baktı ki, o zât evinde yok. Kadm onu görünce:
— Hoş geldiniz, safa geldiniz! dedi. Resûlüllab (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de ona: «Fütân nerede?» diye sordu. Kadın :
— Bize tatlı su getirmeğe gitti, dedi. O anda ensâri geldi. Ve Resûlül-îah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) ile iki arkadaşını gördü. Sonra:
— Allah'a hamd olsun bugün benden müsafirleri daha şerefli olan kimse yoktur, dedi. Hemen giderek onlara bir hurma salkımı getirdi ki, içinde koruk, kuru ve olgun hurmalar vardı.
— Bundan buyurun! dedi ve bıçağı aldı. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona :
«Sakın sağmal koyuna dokunma1» buyurdu. Fakat o, onlar için kesti ve hem koyundan, hem o hurma salkımından yediler, içtiler.
Yemeğe doyup, suya kandıkları vakit Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ebû Bekir'le Ömer'e :
«Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, kıyamet gü*nünde bu nimetlerden mutlaka sorulacaksınız! Sizi evlerinizden açlık çı*kardı. Sonra şu nimetlere kavuşmadan dönmediniz.» buyurdular.
(...) Bana İshâk fa. Mansûr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Efaû Hişâm (yâni Muğıre b. Seleme) haber verdi. (Dedi ki) : Bize Abdulvâhid [9] b. Ziyad rivayet etti. Bize Yezid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hazım rivayet etti. (Dedi ki) : Ebû Hüreyre'yi şunu söylerken işittim. Bir defa Ebû Bekir, Ömer yanında olduğu halde otururken, ansızın yanlarına Re-sûlülîah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) geliverdi ve:
«Sizi burada oturtan nedir?» dîye sordu.
— Bizi evlerimizden açlık çıkardı. Seni hakla gönderen Allah'a ye*min ederiz... dediler.
Sonra râvi Halef h. Halîfe'nin hadîsi gibi rivayette bulundu.
ResûliiIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile iki arkadaşını misafir eden en sârinin ismi Ebûl-Heysem Mâlik b. Teyyihan'dır.
Bu Hadisten Şu Hükümler Çıkarılmıştır:
1- Resûltillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile ashabının büyükleri dün*ya varlığının pek azıyle iktifa eder. Birçok zamanlar açîık ve geçim dar*lığına maruz kalırlardı. Ulemâdan bazıları bu hâlin fütuhat devrinden önce olduğunu söylemişlerse de Nevevî bunun bâtıl bir kavil oldu*ğunu söylemiştir. Çünkü hadîsin râvisi Hz. Ebû Hüreyre, Hay-ber'in fethinden sonra müslüman olmuştur. Hadîsi Ebû Hüreyre-nin rivayet etmesi bu kazıyyeye yetişmiş olmasını icab etmez. Belki onu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den veya başka birinden işitmiştir, şeklinde bir sual hatıra gelirse, cevâbı şudur: Bu, zahirin hilafıdır. Ve kabulüne bir zaruret de yoktur. Doğrusu bunun aksidir. Zira Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bütün Ömründe varlıkla darlık içinde değişik bir hayat sürmüştür. Kimi varlık bulur, kimi bütün elindekini yitirirdi. Hz. Ebû Hüreyre 'den rivayet edilen sahih bir hadîste :
«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dünyadan gitti. Fakat arpa ek*meği ile (bile) karnını doyurmadı.» denilmektedir. Hz. Âişe'nin dahi «Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Medine'ye geleli ailesi efradı üç gece arka arkaya yemekle karınlarını doyurmamişlardir. Bu lıâl onun ve*fatına kadar devam etmiştir.» dediği rivayet olunur.
ResûliîHah (Salla'.lahü Aleyhi ve Sellem)'in vefatında ailesi için ödünç al*dığı arpa mukabilinde zırhı rehnedilmiş bulunuyordu. Buna benzer hal*ler çoktur. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir müddet vakit, hâl buluyor, az sonra elinde avucunda bir şey kalmıyordu. Çünkü bunları Allah'a taat yolunda muhtelif hayır yollarına sarfediyör. Muhtaçları do*yuruyor, geceleyin yoldan gelenleri misafir ediyor; etrafa gönderdiği se-riyyeleri kendisi teçhiz ediyordu. En yakın ashabı olan Hz. Ebû Bekir'le Ömer'in ve ekser sahabey-i kiramın ahlâkları da böyle idi. Muhacirlerle Ensârın zenginleri Resülüllzh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e son derece muti' ve mükrim oldukları halde birçok defalar onun ihtiyacını bilmezlerdi. Çünkü elindeki varlık ve yiyeceklerin tükendiğinden haber*leri olmazdı. Bilenler olsa bile, o anda onlar da sıkıntı içerisinde bulu*nurlardı. Ashabından hiç bir kimse yoktur ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in ihtiyacını görsün de, onu gidermeye koşmasın! Lâkin Fahr-i Kâinat (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz ihtiyacını, onlardan gizler, on*lara yük olmak istemezdi. Az sonra görülecek Ebû Talha ve Câbir hadîsleri buna misaldir. Ashab-ı kiram din kardeşlerini kendi nefisleri üzerine tercih ederlerdi. Bundan dolayı Allah Teâlâ Hazretleri
«Onlar dîn kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler. Velev ki, ken*dileri aç olsunlar.» [10] buyurarak kendilerini meth-ü senada bulunmuştur.
2- İbâdet ve tâa't zamanında açlık arız olursa onu gidermeye çalış*mak, tâat ve murakabenin en mükemmeli olur. Büyük veya küçük abdest bozacağı varken ve aç bir kimsenin huzuruna sofra getirilmişken namaza durmasının menedihnesi bundandır.
3- Bir insan basma gelen elem ve kederi .şikâyet ve itiraz için değil de; sabır ve teselli maksadıyle veya yardım yahut hayir-dua ümidiyle söyleyebilir.
4- İstenmeden yemin etmek caizdir. Nitekim bunu müteaddit yer*lerde gördük.
5- Bir kimse itimrıd ettiği dostuna naz ederek evine bir cemaat gö*türebilir.
6- Misafire hoş beşte bulunmak, ona gösterilecek ikramdan raa'-duddur.
7- Hacet anında ecnebi kadının konuşmasını dinlemek, onunla ko*nuşmak caiz olduğu gibi, kadının da doğruluklarını yüzdeyüz bilip dürüst*lüklerinden şüphe etmediği kimseleri kocasının evine alması caizdir.
8- Yeni bir nimete nail olan kimsenin Allah'a hamd etmesi müste-habdır. Hastalıktan kurtulmak ve musibeti atlatmak gibi şeylerde de hü*küm budur.
9- Hadîs-i şerif Hz. Ebû Heyse 'nin menkabe ve faziletine belagat ve marifetine delildir.
10- Misafire elde mevcut yiyeceklerden alelacele bir şeyler takdim etmek müstehabdır. Ayrıca yemek vesaire ile ikram bundan sonra gelir. Çünkü gelen misafir son derece aç olabilir. Kısa bir istirahat için uğra*mış olması da caizdir. Bu takdirde hususî olarak pişirilecek yemeği bek*lemeğe vakti olmaz. Ulemadan bir cemaat misafir hakkında teklif ve te-kellüfü kerih görmüşlerdir. Ancak bu ev sahibine meşekkat olacağı za*mana ha mi e di İmiş tir.
11- Hadîs-i şerif doyunca yemenin caiz olduğuna delildir. Gerçi bunun mekruh olduğunu bildiren deliller de varsa da, bunlar devam üze*re doyunca yemeye hamledilmişlerdir. Çünkü her zaman doyunca yemek kalbi katılaştırır. Muhtaçları unutturur. Kıyamet gününde bu nimetlerin sorulması meselesine gelince Kaadi lyâz: «Bizim itikadımıza göre buradaki sual nimetleri sayıp dökme, bunlardan dolayı minnettar kal*dıklarını beyan ve bolluklarından dolayı sahibinin kerim olduğunu anlat*maktır. Yoksa muhasebe tehdit ve tevbih suâli değildir,» diyor.
141- (2039) Bana Haccâc b. Şâir rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Dah-hâk b. Mahled bir kâğıttan —kî onunla evvelâ bana çatmış, sonra onu bana okumuştur— rivayet etti. (Dedi ki) : Bize bunu Hanzala b. Ebî Süfyân haber verdi. (Dedi ki) : Bize Saîd b. Mînâ' rivayet etti. (Dedi ki) : Câbir b. Abdillah'ı şunu söylerken işittim :
«Hendek kazıldığı vakit Resûlüllah (Sallaliahii Aleyhi ve Seıle/n/de aç-hk gördüm. Hemen karıma dönerek ona
— Sende bir şey var mı? Çünkü ben Resıılülhıh {Sallaliahii Aleyhi \e Sellem) de şiddetli açlık gördüm, dedim. Bana içinde bir Ölçek arpa bu*lunan bir dağarcık çıkardı. Evimizde beslediğimiz bir de kuzııeuğumuz vardı. Ben onu kestim. Kadın da arpayı öğüttü. Ve benimle beraber o da işini bitirdi. Kuzuyu onun çömleğine parçaladım. Sonra Resûlüîlah (Salîaîlahü Aleyhi ve Seliem)'e döndüm. Kadın:
— Beni Resûîüllah (Sallaiiahü Aleyhi ve Sellemj'lc berab^rindt:kiîerc kar*şı reziî etme! dedi. Ben Resûîülîah (Salkıüahii Aleyhi ve SeUemî'v gelerek (vaziyeti) gizlice kendisine söyledim. Ve :
— Yâ Resûlaliah! Biz bir kuzucuğumıızu kestik. Kaduı fla evimizde bulunan bir ölçek arpayı öğüttü. İmdi sen beraberimle iîirkaç kişiyle be*raber gel! dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) seslendi. Ve :
«Ey hendek ahalisi! Câbir sizin için davet terîİb etmiş. Hemen buyrun!» dedi. (Bana da) :
«Ben gelinceye kadar sakın çömleğinizi ateşten indirmeyin! Hamuru*nuzdan da ekmek yapmayın!» buyurdular. (Eve) geldim. Kesûîüîlah (Salîaîlahü Aleyhi ve Sellem) de cemaatın önünde geldiler. Kanının yanma vardım :
— Seni gidi seni! dedi. Ben de :
— Bana söylediğini yaptım, dedim.
Kadın, Peygamber (Saİlaliahü Aleyhi ve Sellem)e hamurumuzu çıkardı, ona tükürdü ve bereketlendirdi. Sonra çömleğimize giderek onun da içine tültürdü ve bereketlendirdi. Sonra (Kadına) :
«Bir ekmekçi çağır da seninle beraber ekmek yapsın! Çömleğinizden de kepçeyle al, onu (ateşten) indirmeyin!» buyurdu. Ordu bin kişi idi. Allah'a yemin ederim! Bir güzel yediler hattâ (doyarak) onu bırakıp git*tiler. Çömleğimiz de olduğu gibi fıkırdıyordu. Hamurumuz dahi —yahut Dahhak'm dediği gibi— ekmek yapılıyor (fakat) olduğu gibi duruyordu.
Bu hadîsi Buhâri «KHâbu'I-Meğâzi» ile «Kitâbu'l-Cihad»'da tah-ric etmiştir. Hendek Harbini yerinde görmüştük. Burada da hülâsa olarak deriz ki : Bu harb kıtlık senesinde olmuştu. Müşrikler Ebû Süfyân'm kumandasında dört bin kişilik bir ordu ile Medîne'ye gel*mişlerdi. Müslümanlarsa bin kişiden ibaret idiler. Açlık ve yokluk sebe*biyle Medine 'nin harice açık bulunan yerine hendek kazarak mü*dafaa harbine karar vermişlerdi. Bu davet işi hendeğin kazıldığı zamana tesadüf etmiştir.
Haraas : Açlıktan karnın içeriye çekilmesidir. Ashâb-ı kirâm'la Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi veSellemJ'in bu harbde açlıktan karınlarına taş bağladıkları rivayet olunur.
Sûr : Davet yemeğidir. Mutlak yemek olduğunu söyleyenler de vardır. Bu kelime fârisidir. Birçok sahih hadislerden anlaşıldığına göre Peygam*ber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) Arabça olmayan bazı sözler söylemiştir. Bu da onun cevazına delâlet eder. Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellemj'in bu davete ordunun önünde gelmesi ashabı kendisi davet ettiği içindir. Bu*rada kendisi davet sahibi makamındadir. Yoksa başka zamanlarda ordu*sunun Önünde gitmez; kimsenin ökçelerine basmasına sebebiyet vermez*di. Hz. Câbir'in hanımının ismi Süheyle binti Mes'ud olup, Resulü Ekrem {Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'e bey'at eden ensardandır.
Bu kadının Câbir'e : «Bike ve fıike» sözü onu zemmetmekten kinayedir. Bâzılarına göre bundan murad : "Başına kepazelik gelsin : Zem olunasın.» demektir. Bunun mânâsı ; «Bu senin reyinle ve tedbirsizliğinle oldu.» demektir, mütalâasında bulunanlar da vardır. Biz bu makamda : «Seni gidi seni» deriz.
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
1- Hadîs-i şerîf nübüvvet alâmetlerinden iki mucizeye şâmildir. Bun*ların biri az yemeği çoğaltmak, diğeri beş kişilik yemeğin bin kişiye ye*teceğini bilmektir. Kesûi-i Ekrem (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) onu görmeden bilerek bin kişilik ordusunu davet etmiş. Filhakika bu üç-beş kişilik ye*mek bin kişilik bir orduya hem yetmiş, hem artmıştır. Hattâ Buhâ-r i 'nin rivayetinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in artan yemek hakkında kadına:
«Bunu ye ve komşulara hediye et. Çünkü halka açlık isabet etmiştir.» buyurduğu bildiriliyor.
Nevevî diyor ki: «Bunun gibi birçok Haber-i Vâhid hadîsler ri*vayet edilmiştir ki, mecmuu tevatürü de geçmiş; bu hadîslerin iştirak et*tiği mânâda kat'î ilim hasıl olmuştur...»
2- Cemâat huzurunda bir haceti gizlice birine söylemek caizdir. Memnu olan, üçüncü bir kişinin yanında iki kimsenin fısıldaşmasidır.
142- (2040) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik b. Enes'e, İshâk b. Abdillah b. Ebî Talha'dan dinlediğim, onun da Enes b. Mâlik'den dinlediği şu hadîsi okudum: Enes şöyle diyormuş:
Ehû Ta İha Ümmü Süleym'e dedi ki : Ben ResûliHIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"\n sesini zayıf işittim. Onda açlık olduğunu biliyorum. Senin yanında bir şey var mı? Ümmü Süleym:
— Evet! dedi ve arpa ekmeğinden birkaç parça çıkardı. Sonra ken*disinin bir baş örtüsünü alarak bir kısmına ekmeği sardı, sonra onu be*nim elbisemin altına tıktı. Bir kısmıyla da beni sardı. Sonra beni Resûlüİlah (SailüUahü Aleyhi ve Sellem)'e gönderdi. Ben ekmeği götürdüm ve Kesûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)\ mescidde otururken buldum. Beraberinde ce*maat vardı. Başlarında durdum. Resûlüİlah (Satlaliahü Aleyhi ve Sellem):
«Seni Ebû Tafha mı gönderdi?» diye sordu.
— Evet! dedim. «Yemek için mi?» dedi.
— Evet! cevâbını verdim. Bunun üzerine Resûlüİlah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) beraberindekilere ;
«Kalkın!» dedi ve yürüdü. Ben de önlerinde yürüdüm ve Ebû TaJ-ha'ya gelerek ona haber verdim. Ebû Talha :
— Ey Ümmü Süleym! Resûlüİlah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) cemaatla geldi. Halbuki bizde onları doyuracak bir şey yoktur, dedi. Ümmü Sü*leym :
— Allah ve Resulü bilir, cevâbını verdi. Derken Ebû Talha gide*rek, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in huzuruna çıktı. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de onunla beraber gelerek eve girdiler. Müte*akiben Resûlüİlah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) i
«Nen varsa getir, ya Ümmü Süleym!» dedi. O da bu ekmeği getirdi. Resûlüİlah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) emir buyurai'ak ekmeği parçalattı. Üzerine de Ümmü Süleym tulumundan yağ sıkarak onu katıklath. Sonra bu ekmek hakkında KesûlüUah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) Allah ne dile-diyse onu söyledi. Sonra :
«On kişiye izin ver!» dedi. Ebû Talha da onlara izin verdi. Ve yediler. Nihayet doydular, sonra çıktılar. Sonra (tekrar) ;
«On kişiye izin ver!» buyurdu. Böylece cemaatın hepsi yediler ve doy*dular. Bu cemâat yetmiş yahut seksen kişi idi.
143- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nümeyr rivayet etti. H.
Bize İbn-i Nümeyr de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sa'd fo. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Enes b. Mâlik rivayet etti. (Dedi ki) : Beni Ebû Talha davet için Resulü İlah (Salİaliahü Aleyhi ve Sellem)'e gönderdi. Yemek yapmıştı. Ben de gittim. Resûlüllah (SaİlaUahü Aleyhi ve Sellem) cemaatla birlikte idi. Bana bir baktı, ben de utanarak: Ebû Talha'ya icabet buyur! dedim. Bunun üzerine cemaata :
«Kalkın!» emrini verdi. Ebû Talha:
— Yâ Resûlallah! Ben ancak senin için bir şey yapmıştım, dedi.
Arka çığından Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yiyeceğe dokun*du ve onun hakkında bereket duasında bulundu. Sonra :
«Ashabımdan on kişiyi İçeriye al!» buyurdu. Ve:
«Yeyin!» dedi. Onlara parmaklarının arasından bir şey de çıkardı. Ce*mâat yediler, doydular ve çıktılar. (Yine) :
«içeriye on kişi al!» buyurdu. Onlar da doyuncaya kadar yediler. İçe*riye on kişi alıp, dışarıya on kişi çıkara çıkara, nihayet onlardan girme*yen ve doyuncaya kadar yemeyen tek bir kişi kalmadı. Sonra sofrayı ha*zırladı. Bir de ne görelim, sofra cemâatin yedikleri andaki gibidir.
(...) Bana Saîd b. Yahya El-Ümevî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sa'd b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Enes b. Mâlik'i dinledim. Sunu söyledi:
«Beni Ebû Talha Kesûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem)'e gönderdi...» Râvi hadîsi İbn-i Nümeyr hadîsi gibi nakletmiştir. Yalnız o sonun*da : «Sonra kalanı aldı da topladı. Sonra ona bereket duasında bulundu. Ve sofra evvelki haline döndü. Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) de: «Bunu alın!» buyurdular.»
(...) Bana Amru'n-Nâkıd da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Ca'fer Er-Rakkî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Amr, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti. Enes şöyle demiş :
«Ebû Talha, Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem)'in kendisine has olmak üzere yemek yapmasını Ümm-ü Süleym'e emretti. Sonra beni ona gönderdi...» Ve râvi hadîsi nakletmiştir. Bu hadîste şöyle de demiştir:
«Bunun üzerine Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Seltem) elini koydu ve onun üzerine besmele çekti. Sonra :
«On kişiye izin ver!» dedi. Ebû Talha da onlara izin vererek girdiler. Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem):
«Yeyin ve besmele çekin!» dedi. Onlar da yediler. Bunu seksen kişiye yaptı. Bundan sonra Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) ile ev sahip*leri yediler. Ve artık bıraktılar.»
(...) Bize Abd b. Humey d dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdul*lah b. Mesleme rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülaziz b. Muhammed, Amr b. Yahya'dan, o da babasından, o da Enes b. Mâlik'den bu kıssa ile Ebû Talha'nın yemeği hakkında Peygamber (Sûllallahü Aleyhi ve Sellem)'den rivayette bulundu. O bu hadîste şunu da söyledi:
«Bunun üzerine Ebû Talha kapıya durdu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSellem) gelince ona:
__ Yâ Resûlallah! (Hazırlığımız) ancak az bir şeydi, dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Getir onu! Çünkü Allah onda bereket halkedecektİr!»
(...) Bize yine Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Mahled El-Becelî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Muhammed b. Musa rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdullah b. Abdillah b. Ebî Talha, Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyden naklen bu ha*dîsi rivayet etti. Bu hadîste şöyle de demiştir : «Sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yedi. Ev sahipleri de yedi. Ve komşularına yetecek ka*darını artırdılar.
(...) Bize Hasen b. Alî El-Hulvâni dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vehb b. Cerir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Cerir b. Zeyd'i dinledim: Amr b. Abdillah b. Ebî Talha'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet ediyordu. Enes şöyle demiş : Ebû Talha, Re*sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i mescitte uzanmış yüz üstü, arka üstü dönerken görmüş. Bunun Üzerine Ümmü Süleym'e gelerek:
— Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i mescidde uzanmış yüz üstü, arka üstü dönerken gördüm. Aç olduğunu zannederim, dedi...»
Ve râvi hadîsi nakletmiştir. Bu hadîste şunu da söylemiştir:
«Sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Efcû Talha, Ümmü Süleym ve Enes b. Mâlik yediler. Fazla da arttı. Onu komşularımıza hediyye ettik.
(...) Bana Harmele b. Yahya Et-Tütîbî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Üsame haber verdi. Ona da Ya'kub b. Abdillah b. Ebî Talhate'I-Ensârî rivayet etmiş. O da Enes b. Mâlik'i şunu söylerken işitmiş :
Bir gün Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeuemJ'e geldim. Onu ashabiy-le birlikte oturmuş. Onlarla konuşurken buldum. Karnına taş üzerine bir sargı sarmıştı. —Üsâme: Ben de şüphe ediyorum, demiş.— Ashabından bâzılarına :
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) karnını niçin sardı? Diye sordum.
— Açlıktan, dediler. Bunun üzerine Ebû Talha'ya gittim. Bu zat Ümmü Süleym binti Milhan'ın kocasıdır. (Dedim ki) :
— Babacığım! Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemy\ karnına bir sar*gı sarmış gördüm de ashabından bazılarına sordum. Açlıktan! dediler. Ebû Talha hemen annemin yanına girerek:
— Bir şey var mı? dedi. O da :
— Evet! Ben de bir parça ekmekle birkaç kuru hurma var. Eğer bize Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yalnız basma gelirse onu doyururuz.
Onunla beraher başka biri gelirse, onlara az gelir, dedi. Sonra râvi ha*dîsin geri kalan yerlerini kıssasıyle nakletmiştir.
(...) Bana Haccâc b. Şâir dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Harb b. Meymûn, Nadr b. Enes'den, o da Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (Sallailahii Aleyhi ve Seltemyden naklen Ebû Talha*nın yemeği hakkında yukarküerin hadîsi gi*bi rivayette bulundu.
Bu hadîsi Buhârî «Menâkıb», «Et'ıme» ve «Nüzûr» bahislerin*de; Tirmizî «Menâkıb»'de; Nesâî «Velime» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Bu hadîsin muhtelif rivayetleri vardır. Hat*tâ bir rivayetinde Ebû Ta1ha'nın :
«Yâ Enes! Bizi rezil ettin!» dediği bildirilmiş. Taberânî'nin -»EI-Evsât» nâm eserindeki rivayetinde Enes (Radiyallahu anh) ; «Bana taş atmağa başladı.» demiştir. Bu ihtilâflar ya kıssanın ayrı ayrı cereyan etmesinden yahut râvilerin bazı yerlerini unutmasındandır.
Nevevî diyor ki: «Enes (Radiyallahu anh) burada iki tarik-den iki ayrı hadîs rivayet etmiştir. Bunlar iki ayrı vak'a olup, içlerinde bu iki mucize ile daha başka mucizeler cereyan etmiştir. Birinci hadîste Ebû Ta1ha ile Ümmü SüIeym , Hz. Enes'i birkaç par*ça arpa ekmeği ile Peygamber (Sallailahii Aleyhi ve Sellem)'e göndermişler*dir...
İkinci hadîste Enes: Beni Ebû Ta1ha davet için Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)^ gönderdi. Ona yemek yapmıştı... di*yor.»
Aynî dahî hâdisenin ayrı ayrı iki defa cereyan ettiğine işaret et*miştir, kurada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Hz. Enes'in birinci ha*dîsinde annesi ile üvey babasının Enes vasıtasıyle Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e ekmek gönderdikleri anlaşılıyor. Hadîsin so*nu ise Peygamber (Sallailahii Aleyhi ve Sellem,"e ekmeğin verilmediği, davet edilerek eve geldiği görülüyor.
Cevap : Enes'in annesi ile üvey babası yalnız Peygamber (Sallailahii Aleyhi ve Sellem) 'e yetecek kadar ekmek göndermişler. Hz. Enes Pey*gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanında kalabalığı görünce ekmeği vermeye utanmış, yalnız basma gelir ümidiyle onu eve davet etmiştir. Ona böyle yapmasını annesi ile üvey babası da ısmarlamış olabilirler.
Hadisi Şeriften Şu Hükümler Çıkarılmıştır:
1- Bu hadîste Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m nübüvvetine delâlet eden dört mucize vardır. Bunlar Enes'i kimin gönderdiğini ve ne için gönderdiğini bilmesi, yemeğin seksen kişiye yeteceğini bilerek ce^ mâatı götürmesi ve yemeği çoğaltmasıdır.
2- Hadîs-i şerif yukarda geçen Ebû Hüreyre ve Câbir hadîsleri gibi Peygamberlerin açlık ve emsali ile imtihan olunarak sab*rettiklerine bu suretle ecir ve mertebelerinin pek büyük olduğuna de*lildir.
3- Peygamberler çektikleri meşakkat ve elemi başkalarına; söyle*mezler.
4- Ashab-ı kiram Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimize karşı son derece nezaket ve terbiye gösterir, onun hallerine dikkat eder*lerdi.
5- Az da olsa hediyye göndermek müstehabdır.
6- Alimin talim ve terbiye için talebesiyle beraber oturması ve bunu mescidde yapması müstehabdır.
7- Davet sahibinin misafirlerini karşılamak için kapıya çıkması müs*tehabdır.
8- Hadîs-i şerif Ümmü Süleym Hazretlerinin menkıbesine akıl ve fıkhının büyüklüğüne delildir. Çünkü kocası : «Bu cemaata yedi*recek bir şeyimiz yok!» dediği vakit, o: «Allah ve Resulü bilir.» diye mu*kabele etmişti. Bunun mânâsı: Resulü Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yemeğin neden ibaret olduğunu bilmiştir. Koskoca bir cemaata o kadar*dık yemeğin yeteceğini bilmese getirmezdi. Binâenaleyh sen buna üzülme! lemek istemiştir.
9- Ekmeği ufaklayarak tirit yapmak, banarak yemekten evlâdır.
10- Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in parmaklarının arasından 3İr şey çıkarması ayrı bir mucizedir.
11- Davet sahibi ile hanesi halkının yemeklerini misafirlerden sonra f emeleri müstehabdır.