Hanef îiyye ulemâsından Kemâl ibni Hümam (788-861) «Fethül-Kadîr» nâm eserinde hacc bahsine mukaddime ile baş*lamıştır:
«Ebeveyninden birisi hizmetine muhtaç olup da haccına razı olma*yan kimsenin hacca gitmesi mekruhtur. Hizmetine muhtaç değilse gide*bilir. Anne, baba bulunmadığı zaman dedelerle nineler de anne, baba hükmündedirler. Borçlu olan bir kimsenin, ödeyecek malı yoksa hacca ve gazaya gitmesi mekruh olur. Meğer ki, alacaklısı izin vermiş ola. Ala*caklının izni ile borçluya kefil olan varsa, ikisinin de iznini almak ge*rekir. İzinsiz kefîl olmuşsa hacca gitmek için yalnız alacaklıdan izin ister.
Sefere çıkacak olan kimse hacc için değil de çıkacağı zaman husu*sunda müşaverede bulunur, Zîra bu suretle hareket etmesi hayırdır. Ke*za bu hususta Allah'a istihare yapmalıdır. İstiharenin sünneti Kâfirûn ve îhlâs sûrelerini okuyarak iki rek'at namaz kılmak ve Peygamber (Sallallahü AleyhiveSellem)''den nakledilen maruf:
(Yâ Rabbi, sana, tenin ilminle istihare ederim... ilâh...) duasını okumaktır.
Hâkim'in Peygamber (Salkdlahü Aleyhi ve Sellem) 'den tahrîc ettiği bir hadîsde:
(Allah Teâlâ, Allah'a istihare yapmak, Adem oğlunun saadeti, Allah'a istihareyi terketmek Âdem oğlunun şekâveti cü m I esindendir.) buyurulmuştur.
Bundan sonra tevbe, hâlis niyet, hakkı hukuku edâ, dargın bulun*duğu ve muamele gördüğü herkeslerhelâllaşmakla işe başlamalı. Helâl nafaka toplamaya çalışmalıdır. Çünkü haram nafaka ile yapılan hacc makbul değildir. Maamafih gaspedilen bir nafaka ile hacceden kimseden farz yine de sakıttır' Haccın sakıt olmasıyla kabul edilmemesi arasında münâfaat yoktur.
Hacc kabul edilmediği için sevap yerilmez, fakat âhirette haccı ter-kedenler gibi ceza göı-mez.
Hacca gidecek kimseye unuttuğunu hatırlatacak, başı sıkıldığı zaman kendisini sabıra davet edecek âciz kaldığında yardımına koşacak iyi bir arkadaş mutlaka lâzımdır.
Bu arkadaşın ecnebi olması, bâzı sülehâya göre kat'î rahîme sebep olmamak için akraba olmasından evlâdır. Hammala taşıyacağı yükü gös*termeli, izni olmaksızın ona gösterdiğinden fazla yük yüklenmemelidir.
Hacc seferini ticâret, riya, şöhret ve iftihar gibi şeylerden azade tutmalıdır. Bundan dolayıdır ki,, ulemâdan bâzıları mahmele binmeyi ke-rîh görmüşlerdir.
Bâzılarına göre ticâret ve emsalinden azade olmak şartıyla mah*mele binmek mekruh değildir.
Deveye binmek efdâldır. Merkep üzerinde haccetmek mekruhtur. Kudreti olan kimse için yaya gitmek, hayvana binmekten efdâldır.
Hacca giden kimse ahlâksızlık etmemeli, lâzım olan edevatı satın alırken fiat düşünmemeli, nafaka hususunda başkalarıyla ortak olmama*lıdır.
Hacc arkadaşlarının her gün birinin yiyeceğini beraberce yemeleri helâldir.
Hacc yoluna Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e uyarak perşem*be günü çıkmalıdır. Bu mümkün değilse ayın ilk pazartesi günü sabah*leyin çıkmalıdır.
Aile efradı ve dostlarıyla vedalaşarak helâllaşmah ve hayır dua*larını istemelidir. Bu maksatla onların ayağına gitmeli, hacdan dönüşte onlar da evine gelerek kendisini istikbâl, etmelidir.
Tirmizî'nin rivayetine göre îbni Ömer (Radiyallahû anh) Hz. Kazea'ya: Şunu söylemiş:
(Ben Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Seilem)'\ şöyle buyururken işittim (lokman hekim demiş ki:
— Allah'a bir şey emânet edilirse, onu korur.
Ben de senin dînîni, emânetini ve son amellerini Allah'a emânet ey*ler, sana selâm ederim.)
Hacıyı teşyi' eden dahî veda ânında ona:
(Allah'ın hifz-u emanetinde ol, Allah sana takva ihsan etsin, kötü*lüklerden seni ırak eylesin, günâhını af buyursun, gittiğin her yerde sana hayırı göstersin.) demelidir. İbni Sünnî'nin. Hz. Ebû Hüreyre'den rivayetine göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
Sefere çıkmak isteyen kimse geride bıraktıklarına :
— Seni kendisine bırakılan emânetleri zayi' ermeyen Allah'a emânet ederim, desin.) buyurmuşlardır.
Ulemâdan bir cemâat, yola çıkan hacıyı onunla beraber yürüyerek kendisine duâ etmek suretiyle teşyi' etmeyi müstehâb görmüşlerdik
İbni Abbâs (Radiyaîlahûanh)'dan rivayet olunduğuna göre kendileri hacca giderken Resûlüllah (Sallallohü Aleyhi ve Sellem) onları baki denilen kabristana kadar yürüyerek teşyi' etmiş ve uğurlarken :
— (Besmele ile gidin, Ya Rabbi! Bunlara yardım eyle,) buyurmuş*tur.
Yola çıkarken evinden bir parça sadaka vermeli, seferin iptidasın*da dahî sadaka vermelidir.
Verilecek sadaka en azından bir kişi doyuracak kadar olmalıdır. Zi*ra bu sadaka selâmete sebeptir.
Evinden çıkarken :
— (Ya Rabbî, sapmaktan ve sapıtmaktan, yanılmaktan veya yanıl*tılmaktan, zulmetmekten veya zulmolunmaktan, cchillik etmekten veya bana cahillik edilmekten sana sığınırım.) demelidir.
îbni Abbâs (Radiyatlahûanh)'d&n rivayet olunduğuna göre Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) sefere çıkmak istediği vakit:
— (Ya Râbbî, yolda arkadaş sensin, ailem hakkında yerimi tutacak da sensin. Ya Râbbî, yolda zayi' olmaktan ve dönüşte boynu bükük kal*maktan sana sığınırım. Ya Râbbî, bize, yolumuzu kısalt seferimizi kolay*laştı r.) buyururmuş.
Ebû Dâvud, Peygamber (Sallallahü Aleyhive Settetn)'den şu*ha-dîsi rivayet etmiştir: Bir adam evinden çıkarken:
— (Bismillah! tevekkeltü alellah, lâ havle ve lâ kuvvete illâ bİllah) derse, kendisine;
— (Sana hidâyet verildi, kifayet olundu ve korundun.) denilir, şey*tân ondan uzaklaşır., ilâh... .
. Eserlerde vârid olmuştur ki, bir kimse yola çıkmazdan önce Âyetü'1-Kürsiyi okursa, evine dönünceye kadar başına hiç, bir belâ gelmez
Bâzılarına güre Liî1âf sûresini okumak da böyledir. .
Taberâni 'nin rivayetine göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— (Bir kimse yola çıkmak İstediği vakit ailesi nezdinde kılacağı iki rek'at namazdan daha faziletli bir şey bırakmaz.) buyurmuştur.
Yola çıkan kimse evinin kapısına vardığında Kadir sûresini okumalı, vâsıtaya bineceği zaman besmele çekmeli, bindiğinde Müs1im'in rivayet ettiği şu hadîsi okumalıdır:
(Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir sefere çıkarken hayvanının üzerine yerleşti mi uç defa tekbir alır, sonra :
— Bize, bunu ve derip topladığımız şeyleri müsahhar kılan Allah'a teşbih ederim. Biz, ancak Rabbimize dönenleriz. Ya Rabbî, senden, bu se*ferimizde hayır ve takva, amel nâmına da senin razı olduğunu dileriz. Yâ Rabbî, bize, bu seferimizi asan eyle. Ondan sonra da bizi tâatindan ayırma. Yâ Rabbİ, seferde arkada; ve ailede yerimize kalan sensin. Yâ Rabbî, seferin meşakkatinden, boş elle dönmekten, mal ve aile hususunda kötü â ki betten sana sığınırım, derdi.
Döndüğü vakit yine bunları söyler ve şunu ilâve ederdi:
— İşte dönüyoruz. Tevbekârız, âbidiz, Rabbimize hamdederiz.)
Sefere çıkan kimse bir yere vardığında:
(Yâ Rabbî, Senden, bu yerin ve burada bulunan her şeyin ha yırı m diler, bu yerin şerri ile ahâlisinin ve bunda bulunan her şeyin şerrinden sana sığınırım.) demeli.
Bir yerde konakladığı zaman dahî:
— (Yâ Rabbî! Beni mübarek bir yere İndir. Sen, misafir konuklayan-lann en hayırlısısm.) duasını okumalı, yükünü indirdiği anda dahî:
— (Bismillah! tevekkeltü Alellâhi. Allah'ın tam kelimelerinin hepsiy*le, hiç bir kusursuz yarattığı mahlûklarının şerrinden ona sığınırım. Âlem*ler içinde Nuh'a selâm olsun. Yâ Rabbî! Bize, bu menzilin ve onda bu*lunan her şeyin en hayırlısını ihsan eyle. Bu yerin ve ihtiva ettiği her şe*yin şerrinden bize sen kâfi gel.) demeli.
Oradan çekilirken de :
— (Bize, dönüşümüzde ve inişimizde afiyet ihsan eden Allah'a ham-dolsun. Yâ Rabbî! Bizi bu menzilimizden nasıl sağ salim çıkardınsa, baş*ka menzile de öylece emin olarak ulaştır.) duasını okumalıdır.
Gece olduğu vakit Ebû Dâvud 'un rivayet ettiği şu hadîsdeki duayı okumalıdır:
(ResGlüllah (Saîlalîahü Aleyhi ve Sellem) sefere çıkar da akşam olursa:
— (Ey toprak, benim de senin de Rabbimiz Allah'dır. Senin ve sen*deki her şeyin, üzerinde debeliyen her canlının şerrinden Allah'a sığını*rım. Arılanın yılan ve akreplerin, bu beldede sakin olanların ve babalarla çocukların şerrinden de Allah'a «(ğınınm.) buyururdu...»
Kemâl îbn'i Hümmâm'in mukaddimesinden aldığımız kısım burada bitti.
Hacc: Lügatta: Muazzam bir şeyi kasdetmektir.
Bu kelimeyi hacc ve hicc şeklinde okumak caizse de meşhur olan kıraati hacc'dır.
Bazıları iki kıraat arasında fark görmüş, hacc şeklinde okunduğu zaman kasdetmek, hicc okunursa hacıları mânâsına geldiğim söylemiş*lerdir.
Şer'an hacc: Dînin erkânından bir rüknünü edâ etmek için Kabe-i Muazzama'yı ziyaret kasdetmektir. Bu tarifin içinde keli*menin lügat mânâsı da mevcuttur.
Anlaşılıyor ki, ulemâ haccın şer'i mânâsını tarif ederken lügat mâ*nâsının te'sîri altında kalmış, ismi bir tarif yapmışlardır. Hakikatte hacc yalnız bir kasidden ibaret değildir. Onun için Kemâl îbni Hümâm : «Zahire göre hacc, tavaf,. vakfe ve evvelce niyet gibi efal-i mahsûsadan ibarettir. Hacc deyince hatıra gelenler de bunlardır, sırf kasit değildir.» demiştir.
Haccın sebebi Kâbe-i Muazzama’dır. Bu sebep tekerrür etmediği için hacc da vakti hâli olan müslümana ömründe bir defa farz olur. Sair ibâdetler böyle değildir. Onların sebepleri tekerrür ettiği için ibâdetler de tekrar tekrar farz olur. Meselâ namazın sebebi vakitlerdir. Vakitler her gün beş defa tekerrür ettiği için namaz da her gün beş defa farz olmuştur.
Şartları iki kısımdır:
1) Vücûbunun şartları: Hür, âkil, baliğ ve müslüman olmaktır. Kölelerle delilere, baliğ olmamış çocuklara ve gayri müslimlere hacc farz değildir.
Hattâ bir kimse müslüman olmazdan evvel zengin iken müslüman-lığı kabul ettikten sonra fakir düşse haccetmesi farz değildir. Fakat müslüman olan bir kimse zengin iken hacca gitmeyip, sonradan fakir düşse üzerinden hacc borcu sakıt olmaz. Çünkü bu ibadet kudret-i mümekkine ile farz olmuştur. Böyle bir kudretle farz olan ibâdetler, o kud*ret elden gitse bile zimmette sabit kalırlar.
Zekât gibi bâzı ibadetler kudret-i müyessire denilen bir derece da*ha müsamahalı bir kudretle farz kılınmışlardır. Kudret-i Müyessirenin devamı şarttır. Binâenaleyh üzerine zekât farz olan bir kimse onu vak*tinde vermeyip sonradan fakirlerse zekât sakıt olur. Bu cihet usûl-i fı*kıh ilminde tafsilatı ile beyân olunmuştur.
2) Edasının şartları: Müslüman olmak, ihrama girmek, zamân-ı mahsus ve mekân-ı mahsus gibi şeylerdir.
3) Rükünleri: Mezhepler arasında ihtilaflı olmakla beraber ta-vâf-ı ziyaret, Arafat'da vakfe gibi şeylerdir.
4) Vâcibleri: Mikaatda ihrama girmek, Arafât'da vakfeyi güneş kavuşuncaya kadar uzatmak, Müzdelife'de vakfe yapmak, sai yapmak, şeytân taşlamak, traş olmak veya saç kısaltmak ve uzak*tan gelenler için tavafa sader işidir.
Bunlardan maada hacc fiilleri sünnettir.
Haccın ne zaman farz kılındığı ihtilaflıdır. Hicretin beşinci, altın*cı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu, onuncu yıllarında farz kılındığını söy*leyenler bulunmuştur. Hicretten önce farz kılındığını iddia edenler bile olmuşsa da bu kavil şâzzdır.
Kurtubî'ye göre sahîh olan kavil hicretin 9. yılıdır.
Hacc: Kitap, sünnet ve icmâ'-ı ümmetle sabit olmuş muhkem bir farzîdır. Bundan dolayıdır ki, onu inkâr eden dinden çıkar. Kitaptan delili:
«Yoluna gücü yetenlerin beyti haccetmeleri Allah için insanların boy*nuna borçtur.» âyet-i kerîmesidir.
Haccın farz olduğuna ümmetin bütün ulemâsı ittifak etmişlerdir.
Sünnetten delili: Meşhur İmam ve îslâm hadîsi ile bahsimizde gö*rülecek hadîslerdir.