Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon
21 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: Mustafa Ramazanoğlu

  1. #11
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Ramazanoğlu

    "İki yüz senedir dünyaya böyle bir eser gelmedi"
    "Sadede gelelim. Merhum Zübeyir Ağabey, 1950 yılında telefondaki ricam üzerine eskimez yazılı Mektubat, Zülfikar, Sözler, Siracünnur ve Tılsımlar mecmualarını getirmişti. Müftü Hafız Ali Efendinin bize, 'Her kitap okunmaz, aldığınız kitabı bana bir gösterin de öyle okuyun' diye olan tavsiyesine uyarak, yukarıda isimleri yazılı Said Nursî Hazretlerine ait olan kitapların hepsini Müftü Efendiye götürdüm.
    "Hoca Efendi, şu kitapları okumak istiyorum. Bir tetkik buyurun da okumaya değerse okuyayım.'
    "Bırak da git.'
    "Aradan iki ay geçmişti. Birgün Müftü Efendiye giderek, bıraktığım kitapların mahiyetini sordum.
    "Hoca Efendi, kitapları okudunuz mu?'
    "Okudum.'
    "Nasıl buldunuz?'
    "Oğlum, iki yüz senedir dünyaya böyle bir eser gelmedi, bundan sonra da geleceği meçhul,'
    "Öyleyse verin de ben de okuyayım.'
    "Yok, ben kitap vermem, sen kendine yenisini al.'
    "Müftü Efendinin takdirini toplayan bu eserleri o tarihten beri, yani 1950 yılından beri okumaktayım.

  2. #12
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Ramazanoğlu

    "Hafız Ali Efendinin ilmi ve fazileti"
    "Merhum Zübeyir Ağabeyin getirdiği Risaleleri aldım, çok itimad ettiğim ve güvendiğim K. Maraş Müftüsü Hafız Ali Efendiye götürdüm. 'Şu eserleri okuyun da, okumaya değerse biz de okuyalım' dedim.
    "Evvelâ muhterem Müftümüzün ilim ve fazilet derecesini kısa olarak arz edeyim. Müftü Hafız Ali Efendi uzun müddet K. Maraş müftülüğü makamını muhafaza ve ihya etmiştir. Kitap, okuma âşıkı olan bu zat, doktorun, 'Kitabı çok okuma, gözlerin görmez olacak' diye tavsiyede bulunmasına rağmen okumayı bir türlü bırakamamış, binnetice maddî gözleri görmez olmuştur. Bu defa da gözü gören dostlarına, meselâ Mahmut Kanadıkırık'a, bana, Şakir Efendi Hocaya okutarak dinlemek suretiyle talebe-i ulûm sıfatını asla kaybetmemiştir.

    "Hacca giden bir K. Maraşlıya Medine-i Münevvere'den kitap sipariş etmiş. Hacı, istenilen kitabı ararken kitapçı, 'Bu kitabı Türkiye'de yalnız K. Maraş Müftüsü Hafız Ali Efendi anlar, sen bu kitabı kime alıyorsun?' demesi üzerine, Hacı Efendi, 'Ben de o zata alıyorum, onun siparişidir' demiştir.
    "1961 yılında Diyanet Reisi olan eski İstanbul Müftüsü müfessir ve fakih Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri, fetva için gelen bir K. Maraşlıya, 'K. Maraş'ta Hafız Ali Hoca Efendi varken, K. Maraşlıya bizim fetva vermemiz icab etmez' demiştir.
    "Özetleyeycek olursak, bu zat, yalnız K. Maraşlının değil, bütün âlem-i İslâmın ilmî cihette nazarını çekmiştir. Müftü Efendinin vefatından sonra, bu zata ait olan kitaplar Hafız Ali Kütüphanesi ismiyle müsemma bir kütüphane açılarak bu kütüphaneye koyuldu, kocaman kütüphaneyi dolduran kitaplar böylece K. Maraş'ta kültür hizmetine girdi.

  3. #13
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Ramazanoğlu

    "İki yüz senedir dünyaya böyle bir eser gelmedi"
    "Sadede gelelim. Merhum Zübeyir Ağabey, 1950 yılında telefondaki ricam üzerine eskimez yazılı Mektubat, Zülfikar, Sözler, Siracünnur ve Tılsımlar mecmualarını getirmişti. Müftü Hafız Ali Efendinin bize, 'Her kitap okunmaz, aldığınız kitabı bana bir gösterin de öyle okuyun' diye olan tavsiyesine uyarak, yukarıda isimleri yazılı Said Nursî Hazretlerine ait olan kitapların hepsini Müftü Efendiye götürdüm.
    "Hoca Efendi, şu kitapları okumak istiyorum. Bir tetkik buyurun da okumaya değerse okuyayım.'
    "Bırak da git.'
    "Aradan iki ay geçmişti. Bir gün Müftü Efendiye giderek, bıraktığım kitapların mahiyetini sordum.
    "Hoca Efendi, kitapları okudunuz mu?'
    "Okudum.'
    "Nasıl buldunuz?'
    "Oğlum, iki yüz senedir dünyaya böyle bir eser gelmedi, bundan sonra da geleceği meçhul,'
    "Öyleyse verin de ben de okuyayım.'
    "Yok, ben kitap vermem, sen kendine yenisini al.'
    "Müftü Efendinin takdirini toplayan bu eserleri o tarihten beri, yani 1950 yılından beri okumaktayım.

  4. #14
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Ramazanoğlu

    "Ayağı öpülecek zatlar"
    "Sene 1952. Üstad Said Nursî İstanbul'daydı. Ben de Üstadı ziyaret için bir İstanbul yolculuğuna hazırlandım. Zaman buldukça Risale-i Nur'ları okuyor ve Üstadı da ziyaret ediyordum, ama mübtedi olduğumdan ve echeliyetimden, Üstadın değerini tam olarak bilemiyordum. Nur talebelerinin üstada yazdıkları lâhika mektupları bana geliyordu. Mektubun sonunda, 'Mektubuma son verirken el ve ayaklarından öperim' hitabesini bir türlü hazmedemiyordum. Ve içimden, 'Ayak da öpülür mü yahu? Bu kadarı ifrattır' diyerek kendi kendime kızıyordum. Bu halimi de kimseye izhar etmiyordum.
    "Üstadı ziyarete gideceğimi Hafız Ali efendiye söyledim. 'Bir diyeceğiniz var mı?' diye sordum.
    "Müftü Efendi, 'Cenab-ı Said'e benden çok selâm söyle, el ve ayaklarından öperim' dedi. Hayretler içinde kaldım ve hatamı anladım. 'Demek ayağı öpülecek zatlar da olurmuş' dedim.
    "Müftü Efendi, Üstada karşı bu beyanı ile benim kalbimdeki istifhamı çözmüştü. Aynı zamanda kerametini de izhar etmiş ve Üstadın ilim ve fazilet değerini bana tebliğ etmişti.

  5. #15
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Ramazanoğlu

    "Rüyada gördüğümü yaşadım"
    "Müftü Efendi güzel de rüya tabir ederdi.
    "1952 yılında bir rüya görmüştüm. Rüyamda Üstadı sırtıma aldım, bir camiye götürüyordum. Dizimin bağı çözüldü, yürüyemez hale geldim. Fakat Üstadı da sırtımdan bırakmadım. Güçlükle Üstadı götürüyordum. Üstadı götüreceğim cami uzaktaymış, yakınımızda bir cami gördüm. Üstada, 'Üstadım, dizimin bağı çözüldü, gidemez hale geldim, gideceğimiz cami de uzak, şu görünen camiye gitsek olmaz mı?' dedim. Üstad, 'Olur, bu camiye gidelim' dedi. Yakın olan camiye girdik, uyandım.

    "Müftü Efendiye giderek rüyamı anlattım. Rüyayı şöyle tabir etti: 'Üstadı sırtına almam, onun eserlerini neşretmendir. Dizinin bağının çözülmesi; bu eserler sebebiyle sana hükûmet tarafından bir sıkıntı gelecek. Camiye girmeniz de; o sıkıntıdan kurtulacaksınız.'
    "Tabiri aynen çıktı. 1952 yılında Ahmet Emin Yalman'ı vurmuşlardı. Bu hadise sebebiyle birçok Müslüman taht-ı muhakemeye alınmış ve tutuklanmıştı. Bu hadise sebebiyle benim evim de aranmıştı. Risale-i Nur külliyatından Zühretü'n-Nur eserini arama sırasında ellerine geçirmişlerdi. Bu sebeple tutuklandım. Malatya Cezaevine gönderildim. Orada 70 gün hücre hapsi uyguladılar. Malatya Ağır Ceza Mahkemesinde birinci celsede tahliye edildim. Bilâhare beraat ederek kurtuldum.

  6. #16
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Ramazanoğlu

    "Üstadın cenazesine iştirak ettim"
    "Sene 1960. Üstad Urfa'da tebdil-i mekân, tahvil-i hayat etmişti. Üstadın vefatını Abdullah Yeğin Ağabey bana telefonla bildirince, telefon gayri ihtiyarî elimden düşmüştü. Gözümden pınar gibi yaş gelmeye başlamıştı. Hayatımda Üstadın vefatına ağladığım gibi hiçbir şeye ağlamamıştım. Üstadın cenazesine iştirak etmek ve yetişmek için garaja koşuyordum. Bir taksi tutarak Urfa'ya âcilen gitmek istiyordum. Büyük bir telâş ve figân içinde giderken Risalelerle alâkalı Ökkeş Tiyek Ağabey karşımdan geldi.
    "Mustafa, dur bakalım, nereye gidiyorsun? Bu halin nedir? Niçin ağlıyorsun?' diye sordu. Üstadın Urfa'da vefat ettiğini, cenazesine yetişmek için taksi tutmaya gittiğimi söyledim.

    "Üstad iktisatçıdır. Senin bu hareketine razı olmaz, sen Üstadın ruhu için buradan okursun, saniyesinde yerini bulur' dedi.
    "Bu söz beni tesir altına almıştı. Zira Üstadı o kadar çok seviyordum ki; onun rızasına muhalif bir halimin olmasın asla istemiyordum. Zira beni sefahet bataklığından Allah'ın lütuf ve hidayeti ile onun Kur'ân tefsiri Risale-i Nur eserleri kurtarmıştı.
    "Yolumu değiştirerek her yerde rehberim olan Müftü Efendiye yine gittim. Fetvahaneye vardığım zaman hıçkırıktan bir türlü konuşamıyordum. Müftü Efendi, 'Neyin var oğlum? Annenle mi dövüştün, babanla mı dövüştün? Niye ağlıyorsun?' diye sordu. Bir müddet konuşamadım. Teskin olduktan sonra, 'Üstad vefat etmiş, ben cenazesine gidecektim. Ökkeş Tiyek, bu hareketimin israf olduğunu, Üstadın buna razı olmayacağını söyledi, ben de zat-ı âlinize danışmaya geldim' dedim.

    "Ney! Eğer dersim olmasaydı şu kör gözümle o veliyullahın cenazesine de giderdim. Böyle bir evliyanın cenazesine gitmek israf olur mu?' dedi.
    "Merhum Müftü Efendinin bu sözleri beni çok sevindirdi. Dünyayı bana bağışlasaydı bu kadar ikrama geçmezdi. Çok memnun ve mesrurdum. Hemen oradan kalkarak taksi tutmak için koştum. Tuttuğum taksi ile kısa zamanda Urfa'ya vâsıl oldum.

  7. #17
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Ramazanoğlu

    "Her on dakikada bir hatim"
    "Üstadın cenazesine iştirak için Türkiye'nin hemen her vilâyetinden Nurlarla alâkalı zatlar gelmişti. Urfa sokakları gelen cemaati almaz olmuştu. Ulu Caminin on yerinde hafızlar ve Kur'ân okumasını bilenler ellerinde Kur'ân cüzleri, Üstadın ruh-u mübarekine hatimler indiriyorlardı. Bu cüzlerden okumayı Rabbim bana da nasib etti. Her on dadikada bir hatim indiriliyordu. Bu hatim okuma faslı geceli gündüzlü 24 saat devam etti. Böylesine bir duanın kimseye nasip olduğunu zannetmiyorum.
    "Üstadın cenazesi Cuma günü kalkacaktı. Türkiye çapında ilânat böyle yapılmıştı. Fakat Urfa'ya dolan Müslümanlardan lüzumsuz endişe duyan Vali, Perşembe günü âni bir emir vererek ikindi namazının müteakip cenazesini defnettirdi. Cenaze namazına iştirak eden Müslümanlar Ulu Caminin içerisine sığmadı. Üstadın nâş-ı mübareki camiin içerisindeydi. Camiin iç, dış ve bahçesi cenaze namazına iştirak eden cemaatle dolmuştu.

  8. #18
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Ramazanoğlu

    "Cenaze parmaklar üzerindeydi"
    "Böyle muhteşem bir cemaat, padişahların cenazesinde dahi görülmemiştir. Bu cenazeye ve cenaze namazına iştirak sırf Allah içindi. 'El-hubb-u lillah' düsturu burada tam tecellî etmiş ve zahir olmuştu. Bu cemaat-i azîme, Said Nursî Hazretlerini Kur'ân'a ve imana hizmetinden dolayı seviyordu. Bu sevgi uhrevî idi, hakikî sevgi de işte budur.
    "Cenazeyi götürürken el değiştirmenin imkânı olmuyordu. Parmağını tabuta değdirebilen, bu küçük hizmetinden dolayı çok memnun ve mesrurdu. Nihayet cenazeyi defnettik. Ben de K. Maraş'a hareket ettim. Karşımızdan gelen otobüsler cenazeye iştirak için gidiyorlardı. Birkaç otobüs bizi durdurarak cenazeyi sordular. Defnedildiğini söylediğimiz zaman yetişemediklerine çok üzüldüler. Mezarını ziyaret için Urfa istikametine devam ettiler.

  9. #19
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Ramazanoğlu

    "Kafama takılan mesele"
    "K. Maraş'a gelirken yolda kafama takılan iki mesele vardı. Birisi, Üstad vefatından önce bir mektup yazmıştı. Bu mektupta, 'Benim mezarımı 4-5 kardeşim bilecek, başkalarına söylemesinler; nasıl ki bir hakikat beni teveccüh-ü nastan uzak tutuyor, aynı hakikat vefatımdan sonra da beni teveccüh-ü nastan uzak tutuyor. Heykellerine perestiş edilenlerin durumuna düşmek istemiyorum' demektedir. Üstadın cenazesine iştirak eden iki yüz bini aşkın kişi vardı. Bunlar Üstadın mezarını görüyor ve biliyordu. Üstad neden 'Mezarımı 4-5 kardeşim bilecek' demişti? Bu mesele kafamı bir hayli karıştırdı.

    "Kafamdaki bu sorunun cevabını 27 Mayıs 1960 ihtilâlcileri verdi. 1960 İhtilâlini yapan kişiler, Üstadın mezarından çıkartarak ıssız, sessiz; kimsenin bilmeyeceği, görmeyeceği bir mahalle defnettiler. Üstadın kerametvari mektubundaki isteğini, bu adamlar bilmeyerek yerine getirdi.
    "Evet şimdi Üstad kimsenin, evet, kimsenin bilmediği yerde, istediği ve arzu ettiği gibi, teveccüh-ü nastan uzak, perestişten âzade bir şekilde ebedî istirahatgâhında istirahat etmektedir. onu ziyaret etmek isteyenler, hatm-i şerif, Yâsin-i Şerif ve Fatiha-i Şerif hediyeleri ile manen ziyaret etmektedirler. Onun ruh-u mübarekine senede binlerce hatim indirilmektedir. Onun eserlerini okuyarak Allah'ın hidayetine erenlerin, İslâmî yaşayışlarından hâsıl olan bütün sevaplarının bir misli 'Essebebü kelfail' sırrınca defter-i hasenatına geçmektedir. Böyle bir nimete mazhar olmak her insana nasip olmaz.

  10. #20
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Ramazanoğlu

    "Üstadın vefat edeceği tarihi bilmesi"
    "Kafama takılan ikinci mesele ise şu idi. Üstadın eserinde bir 'Eddaî' şiiri vardır. Bu şiirde:
    "Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde,
    "Said'den yetmiş dokuz emvat ba-âsâm âlâma.
    "Sekseninci olmuştur, mezara bir mezar taş.
    "Beraber ağlıyor hüsran-ı İslâma.
    "Mezar taşımla pür emvat enindar o mezarımla
    "Revânım saha-i ukba-yı ferdâmâ...
    "Yâkînim var ki, istikbal semavat ü zemin-i Asya
    "Bahem olur teslim, yed-i beyza-yı İslâma
    "Zira yemin-i yümn-ü imandır
    "Verir emn ü eman ile enama' diyordu.

    "Said'den yetmiş dokuz emvat ba-âsam âlâma'nın açıklamasında, Hicrî 1379 yılına kadar yaşayacağını söylemektedir. Söylediği gibi çıkmış. Hicri 1379 yılında vefat etmiştir. Halbuki insanların vefat edeceği günü bilmemesi lâzımdır. Bu gaybî bir meseledir. Kafama takılan bu meseleyi aydınlığa çıkarmak için, K. Maraş'a gelir gelmez yine Müftü Hafız Ali Efendiye gittim.
    "Muhterem Hocam, Üstad şu elimdeki kitapta vefat edeceği yılı haber veriyor, aynen haber verdiği gibi de çıkıyor. Nasıl olur, bu gaybî bir mesele değil mi?7
    "Hoca Efendi bu soruma gülümseyerek şu cevabı verdi:
    "Mustafa, istisnalar kaideyi bozmaz. Böyle bir velinin vefat edeceği yılı bilmesini çok mu gördün?'

    "O gün ikindi namazını kılmak için Ulu Camiye gitmiştim. Müftü Efendi her zaman olduğu gibi, bu Ramazan-ı Şerifte de ikindi namazından sonra vaaz ediyordu. İkindi namazını kıldıktan sonra yine vaaz kürsüsüne çıktı, cemaata hitaben, 'Ey Müslümanlar, dünyaya ilim ve faziletiyle şöhret salan Said de gitti' dedi. Müftü Efendi bu hitabı ile hem Üstadın ebedî hayata intikalini bildiriyor, hem de Üstadın ilmî değerini ilân ediyordu.
    "Müftü Efendinin gözleri görmez olmuş, kitap okuyamaz hale gelmişti. Ben her gün fetvahaneye giderek Risale-i Nur'lardan ders okuyordum. Büyük bir heyecan ve zevkle, 'Evet, evet' diyerek tasvibini izhar ede ede dinliyordu.

Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon

Benzer Konular

  1. Mustafa Karapınar
    By BaRLa in forum Bediüzzaman Talebeleri
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 09.06.09, 08:41
  2. Mustafa kemal
    By Konyevi Nisa in forum İnkılap Tarihi Ödev
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.10.08, 13:42
  3. Üçüncü Mustafa Han
    By Konyevi Nisa in forum Osmanlı tarihi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.10.08, 10:11
  4. İkinci Mustafa Han
    By Konyevi Nisa in forum Osmanlı tarihi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.10.08, 10:06
  5. İkinci Mustafa Han
    By Konyevi Nisa in forum Osmanlı tarihi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.10.08, 12:46

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •