Sayfa 6/12 İlkİlk ... 45678 ... SonSon
117 sonuçtan 51 ile 60 arası

Konu: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

  1. #51
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    ÖLÜMÜ DÜŞÜNMEK

    “De ki; Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da hem gizliyi hem de aşikarı bilen Allah'a döndürüleceksiniz.” (Cuma; 8)
    Abdullah bin Ömer (Radıyallahu Anh)'den rivayet edildiğine göre; Bir adam, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'e gelerek;
    “Ya Resulallah! İnsanların en akıllısı ve en dirayetlisi kimdir?” diye sorunca; Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) buyurdu ki;
    “Ölümü en çok hatırlayan, ölüme en çok hazır-lanandır. İşte bu kimseler hem dünya, hem de ahiret şerefine nail olmuşlardır.” (Taberani)
    Esasen insana, nasihat olarak ölüm yeter. Çünkü ölüm, çok ibretli bir olaydır. Eğer ki insan ölümden herhangi bir ibret ve nasihat almıyorsa, bu kalbinin katı olmasından dolayıdır. Onun için ölümü çok hatırlamak lazımdır.
    Halife Ömer b. Abdulaziz, daima alimleri bir araya toplar, ölümden bahsettirir, ölümü duyunca da ıslak bir kuşun ıslaklığını gidermek için çırpınması gibi çırpınırdı. İbn-i Şirin’nin yanında ölümden bahsedil-diği zaman, kendisi ölmüş gibi uyuşurdu.
    Ölümü düşünmek ve onu kalbe yerleştirmek için en faydalı yol; daima akrabalarının, arkadaşlarının, dost ve ahbablarının ölümünü ve toprağın altındaki hallerini düşünmektir.
    Ömer bin Abdülaziz demiştir ki:
    “Her gün sabah veya akşam, Allah'ın divanına giden birini yolcu ettiğinizi görmüyor musunuz? Onu yerin bir çukuruna koyarsınız. Yastığı topraktır. Dostlarını geride bırakmış ve maişeti kesilmiştir.”
    Ölümün kalbe yerleşmesinin bir yolu da dünyanın geçici olduğunu ve kabir hayatını düşünmektir. İnsan şayet dünyanın geçici olduğunu ve bir gün ölümle sona ereceğini ve vücudunun kabirde çürüyüp toprak olacağını düşünürse, ölümden hiç gafil olmaz.
    Rivayet edilmiştir ki;
    İbn-i Muti bir gün evine bakarken evin güzelliğine hayran kaldı ve sonra hüngür hüngür ağlayarak şöyle dedi;
    “Allah'a yemin ederim ki, eğer ölüm olmasaydı, seninle mutlu olur, sevinirdim. Eğer varacağımız kabirlerin darlığı olmasaydı, dünya ile gözlerimiz aydınlanırdı.”
    Dünya bir saatten ibarettir. Bu dünyaya aldanıp baki olan ahiret hayatını tehlikeye atmak çok yanlıştır. Akıllı ve Allah-u Zülcelal'in rızasına talip olan kimseler, bütün bunlara bakarak, ölümü hatırlayıp, yolculuğunun uzunluğunu düşünerek, taat ve ibadete sarılarak, ahiret hayatı için hazırlık yapmalıdır.
    Ahirete gidip, orada pişman olarak, ölümü temenni etmektense, bu dünyada pişman olup ölüme hazırlanmak daha iyidir.
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.


    Seni çok Özledim Annem

  2. #52
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    TEFEKKÜR

    “Onlar, göklerin ve yerin yaratılmasında tefekkür ederler ve ‘Rabbimiz sen bunları boşa yaratmadın seni boş bir iş yapmaktan tenzih ederiz. Bizi ateş azabından koru’ derler.” (Al-i İmran; 131)

    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Bir saat tefekkür altmış yıl ibadetten daha hayırlıdır.” (Deylemi)

    Kıyameti, cehennem azabını düşünmek kişiyi ibadete ve taata götürür. Tefekkür yapmamak ise günahlara götürür.
    Tefekkür, mü'minin en önemli sıfatlarından birisi ve bütün hayırların başı ve anahtarıdır. Tefekkür, düşünmek demektir. Ahirete en sağlam imanı götürenler, dünyada çok tefekküre dalanlardır.

    Tefekkür, öyle bir aynadır ki, insana bütün sevaplarını ve günahlarını gösterir. Onun için Allah-u Zülcelal Kur'an-ı Azimüşşan'ın birçok yerinde tefekkürü ve tefekkür ehlini övmüştür. Tefekkür, kalbin amelidir ve insanı Allah-u Zülcelal'e ulaştırır. Kişinin tefekkürü çoğaldıkça bilgisi artar, bilgisi arttıkça da ilmiyle amel eder. Amelin üzerinde devam etmesi de kendisini kurtuluşa götürür.

    Ömer b. Abdulaziz şöyle demiştir:
    “Allah-u Teala’nın ni’metlerinde tefekkür etmek, en üstün ibadetlerdendir.”
    Hatem-i Esam şöyle demiştir:
    “İbret bakışı Allah-u Teala hakkında bilgiyi artırır, çokça zikretmek Allah sevgisini artırır. Çokça tefekkür de Allah korkusunu artırır.”

    İnsan daima, ebedül ebed hiç bitmeyecek olan ahiret hayatı hususunda tefekkür etmelidir. Ahiret hakkında tefekkür eden kimse, Allah'u Zülcelal'in vereceği mükafatı hatırladıkça amele koşar ve ibadete sarılır. Azapları da hatırladıkça günahtan kaçar.
    Allah-u Zülcelal'in zatını tefekkür etmek yasaklanmıştır. Çünkü, Allah-u Zülcelal'in mahiyeti insan düşüncesine sığmayacağı gibi, O'nun zatını düşünmek, insanlara bir faydada sağlamaz. Onun için Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

    “Yaratılanlar hakkında düşünün, yaratıcı hakkında düşünmeyin. Çünkü O’nun zatını anlayamazsınız.” (Taberani, Beyhaki, Ebu Nuaym)
    Tefekkürü terketmek, insanı ahiretten ve Allah-u Zülcelal'den gafil bırakacağı için çok büyük bir zarardır. Kıyamet günü geldiğinde, Allah-u Zülcelal'in vermiş olduğu delilleri görmezlikten gelerek ibret almayan ve dünya hayatı boyunca gafletle yaşayan kimseler çok pişman olacaklardır.

    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.


    Seni çok Özledim Annem

  3. #53
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    ÇALIŞIP KAZANMANIN FAZİLETİ

    “Namazı kıldıktan sonra yeryüzünde dağılın ve Allah’tan gelecek lütuf ve rızkı arayın.” (Bakara; 198)

    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

    “İnsanlara yük olmamak, anne ve babasına bakmak, çoluk çocuğunu beslemek için çalışan bir kimse Allah yolundadır. Malını çoğaltmak, bununla kibir ve gururunu okşamak için çalışan ise, şeytan yolundadır.” (Taberani)
    Çalışmak açısından insanlar üç kısımdır. Bir kısmı sadece ahiret için çalışırlar. Bunlar kurtuluşa ererler.

    Bir kısmı yalnızca dünya için çalışırlar. Bunlar helak olurlar.

    Bir kısmı ise, hem dünya hem de ahiret için çalışırlar. Bunlar dünya için çalışmalarını da ahiret hesabına yaptıkları takdirde, birinci kısım derecesinde olurlar. Bunlar o zaman sünnetullah’a uymanın sevabını da kazanırlar. Çünkü Allah-u Zülcelal dünyayı ahiret tarlası ve kapısı olarak yaratmıştır.

    Dünyayı ahiret hesabına aramanın ölçüsü de işlerinde doğruluk çizgisinde yürümek ve şer’i kurallara uymaktır.
    Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) şöyle demiştir:
    “Biriniz rızkını aramaktan vazgeçip; ‘Allah’ım bana rızık ver:’ diye dua etmesin. Bilirsiniz ki, gökten altın ve gümüş yağmaz.”

    Yaşlı bir sahabi olan Zeyd ibn-i Mesleme’nin bahçede çalıştığını görünce de ona şunu söylemiştir:
    “Çalışmakla iyi ediyorsun çünkü çalışıp kimseye muhtaç olmayan insan, dinini daha iyi korur ve halkın gözünde de büyür.”

    Dinimiz, dilenmeyi ve başkasının eline bakmayı yasaklamıştır. Bu hallere düşmemenin tek çaresi de çalışmaktır. Bu sebeple çalışmak İslam dini nazarında makbul bir ameldir.

    Bütün bunlardan anlaşıldığına göre, farz ibadetleri ihmal etmeden, anne babanın, çoluk çocuğun rızkı için meşru yollardan çalışmak Allah-u Zülcelal’in yanında makbuldür. Fakat maişet için değilde zenginliğini artırmak için çalışmak ve sonrada ibadetlerden geri kalmak yanlıştır. Buna çok dikkat etmek lazımdır. Şayet insan çalışırsa da kalbini dünyaya bağlamamalı ve ibadetlerini noksansız yapmalıdır.

    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.


    Seni çok Özledim Annem

  4. #54
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    DUA’NIN FAZİLETİ

    “Yalvarış halinde ve gizli bir sesle Rabbinize dua edin.” (A’raf; 55)
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

    “Dua ibadettir, ibadetin özüdür. Allah katında O’na dua etmekten daha kıymetli bir şey olamaz. Allah kendisinden bir şey istemeyeni (Dua etmeyi kendisine yediremeyeni) gazaba uğratır. Sıkıntı ve darlık zamanında duasının kabul olmasını isteyen bolluk ve rahat zamanında da duayı bol yapsın. Rabbiniz Hayyu Kerimdir.

    Bir kul elini açınca onu boş bırakmaz. O kimseye ki dua kapıları açılmıştır, ona hikmet kapıları açılmış demektir. Dua, rahmet kapılarının anahtarı, mü’minin silahı, dinin direği, göklerin ve yeryüzünün nurudur.” (Ebu Davud, Tirmizi)

    Dua, her insan için bir sığınaktır. Dua, ihtiyacın anahtarıdır. Allah-u Zülcelal, kullarının kendisine dua etmelerini, ihtiyaçlarını arzetmelerini çok sevmektedir. Onun için ayet-i kerimede:“Bana dua edin, kabul edeyim.” (Mü'min; 60) buyurmuştur.

    Her ne durumda olursak olalım, daima Allah-u Zülcelal'e dua etmemiz lazımdır.
    Rivayet edilmiştir ki;

    “Ebu Osman Nehdi hastalanmıştı. Hasan-ı Basri, onun ziyaretine gitti. Bir ara;
    “Ey Eba Osman! Bize dua et. Hastanın duası makbuldür.” dedi.
    Eba Osman, Allah-u Zülcelal'e hamdetti, bir ayet-i kerime okudu, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'e salavat getirdi.
    Daha sonra elini açtı, biz de açtık. Dua etti. Ellerimizi indirdiğimiz zaman, şöyle dedi;
    “Size müjdeler olsun! Vallahi, Allah duamızı kabul etti.”

    Hasan-ı Basri;
    “Bunun için Allah'a yemin mi ediyorsun?” diye sorunca, Eba Osman dedi ki;
    “Evet yemin ediyorum. Nasıl etmeyeyim ki? Sen bana bir söz söylediğin zaman kabul edip, onun doğruluğunu tasdik ediyorum da; Allah-u Zülcelal'in;
    “Bana dua edin, duanızı kabul edeyim.” emrinin doğruluğunu niye tasdik etmeyeyim.”
    Onun yanından ayrılınca Hasan-ı Basri;
    “O, benden fakih (alim) çıktı.” dedi.

    İnsan Allah-u Zülcelal’e dua ederken gafletten uzak, huzurlu bir kalp ile dua etmelidir. Duanın kabul olması için, özellikle haram yiyeceklerden uzak durulmalıdır.

    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.


    Seni çok Özledim Annem

  5. #55
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    SORU: İmansız olarak ölmeye sebep olan günahlar nelerdir?Eb-u Kasım el-Haki'ye: "İmansız olarak ölmeye sebep olan bir günah var mıdır?" diye sormuşlar; o da şu şekilde cevap vermiştir: Üç şey vardır ki, -Neuzübillah- insanın imanının kendisinden alınıp, imansız olarak dünyadan ayrılmasına sebep olabilir:1-) Üzerinde bulunan iman ve islam nimetine şükretmeyi terk etmektir; bu hal, insanın dünyadan imansız olarak ayrılmasına sebeb olabilir.
    Hakikaten insan biraz derin olarak düşünürse, Allah-u Zülcelal'in bize iman vermiş ve islam dinine girmekle şereflendirmiştir. Bu nimete şükretmeyi terk etmek, sekarat esnasında imansız olarak dünyadan ayrılmaya ve kıyamet gününde de ebedi olarak cehenneme girmeye sebep olur. Onun için daima; bizim için çok büyük bir şeref olan iman ve islam nimetinin kıymetini bilip: "Ya Rabbi! Bana bu iman nimetini verip, İslam’a girme şerefini nasip ettiğin için, sana sonsuz hamd-ü senalar olsun." diye Allah-u Zülcelal'e şükretmemiz lazımdır.
    2-) İnsanın imanın kendisinden alınmasından korkmamasıdır. Oysa bu korkuyu daima kalpte hissetmek lazımdır. Peygamberler ve evliyalar dahi bu korkuyu taşımışlardır. Peygamberler emin oldukları halde bu korkuyu taşıdıklarına göre, bizim gece-gündüz bu korkuyu hiç aklımızdan çıkarmamamız lazımdır. Her ne kadar bunu yapamıyorsak da; yine de son halimizden emin olmayıp biraz korkarsak, Allah-u Zülcelal bizim imanımızı İnşaallah-u Teala muhafaza edecektir.
    3-) İnsanların birbirleri arasında bulunan haklara riayet etmeyip, birbirlerine zulüm yapmalarıdır; halbuki insan dünyada daima mazlum olmalıdır. Çünkü kıyamet gününde bir çok insan, zalim olan kimsenin yakasından tutarak: "Senden imanını almayıncaya kadar razı olmam." dediği zaman, zalim olan kişi ne yapabilir ki?
    Allah-u Zülcelal, mazlum olan kulu razı oluncaya kadar, zalimden alıp ona verecektir.
    Onun için insan bunlara çok dikkat etmeli, daima imanını muhafaza etmeye gayret gösterip, son nefesinde halinin ne olacağını düşünerek, o zamana hazırlık yapmalı ve diğer insanlara zulüm yapmaktan uzak durmalıdır. Bu üç sıfatı üzerinde bulundurursa, Allah-u Zülcelal'in kendisine nasip etmiş olduğu iman nimetini muhafaza etmiş olur.



    SORU: Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem miraçta Allah-u Zülcelal'i görmüş müdür?Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaate göre; Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in miraçta Allah-u Zülcelal'i görmesi hususunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Doğrusu, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, miraçta Allah-u Zülcelal'i kaş gözüyle değil, kalp gözüyle görmüştür. Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "O'nun gördüğünü kalbi yalana çıkarmadı." (Necm; 11)
    Hz. Aişe radıyallahu anha: "Kim; Muhammed Rabbini gördü diye iddia ederse, yalan söylemiş olur." demiştir.İbn-i Abbas radıyallahu anh: "O'nu kalbi ile gördü." demiştir. Bazı büyük evliyalar ise: "Ne Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ne de yaratılmışlardan her hangi birisi, dünya da Allah-u Zülcelal'i gözle görmedi." demişlerdir.

    Hülasa; Allah-u Zülcelal'in hakikatini kimse göremez. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem miraçta Allah-u Zülcelal'i baş gözüyle değil, kalp gözüyle görmüştür.



    Kaynak: Seyda Muhammed Konyevi Hazretleri, Asrımız Meselerine Fetvalar


    Seni çok Özledim Annem

  6. #56
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    SORU: İmansız olarak ölmeye sebep olan günahlar nelerdir?Eb-u Kasım el-Haki'ye: "İmansız olarak ölmeye sebep olan bir günah var mıdır?" diye sormuşlar; o da şu şekilde cevap vermiştir: Üç şey vardır ki, -Neuzübillah- insanın imanının kendisinden alınıp, imansız olarak dünyadan ayrılmasına sebep olabilir:1-) Üzerinde bulunan iman ve islam nimetine şükretmeyi terk etmektir; bu hal, insanın dünyadan imansız olarak ayrılmasına sebeb olabilir.
    Hakikaten insan biraz derin olarak düşünürse, Allah-u Zülcelal'in bize iman vermiş ve islam dinine girmekle şereflendirmiştir. Bu nimete şükretmeyi terk etmek, sekarat esnasında imansız olarak dünyadan ayrılmaya ve kıyamet gününde de ebedi olarak cehenneme girmeye sebep olur. Onun için daima; bizim için çok büyük bir şeref olan iman ve islam nimetinin kıymetini bilip: "Ya Rabbi! Bana bu iman nimetini verip, İslam’a girme şerefini nasip ettiğin için, sana sonsuz hamd-ü senalar olsun." diye Allah-u Zülcelal'e şükretmemiz lazımdır.
    2-) İnsanın imanın kendisinden alınmasından korkmamasıdır. Oysa bu korkuyu daima kalpte hissetmek lazımdır. Peygamberler ve evliyalar dahi bu korkuyu taşımışlardır. Peygamberler emin oldukları halde bu korkuyu taşıdıklarına göre, bizim gece-gündüz bu korkuyu hiç aklımızdan çıkarmamamız lazımdır. Her ne kadar bunu yapamıyorsak da; yine de son halimizden emin olmayıp biraz korkarsak, Allah-u Zülcelal bizim imanımızı İnşaallah-u Teala muhafaza edecektir.
    3-) İnsanların birbirleri arasında bulunan haklara riayet etmeyip, birbirlerine zulüm yapmalarıdır; halbuki insan dünyada daima mazlum olmalıdır. Çünkü kıyamet gününde bir çok insan, zalim olan kimsenin yakasından tutarak: "Senden imanını almayıncaya kadar razı olmam." dediği zaman, zalim olan kişi ne yapabilir ki?
    Allah-u Zülcelal, mazlum olan kulu razı oluncaya kadar, zalimden alıp ona verecektir.
    Onun için insan bunlara çok dikkat etmeli, daima imanını muhafaza etmeye gayret gösterip, son nefesinde halinin ne olacağını düşünerek, o zamana hazırlık yapmalı ve diğer insanlara zulüm yapmaktan uzak durmalıdır. Bu üç sıfatı üzerinde bulundurursa, Allah-u Zülcelal'in kendisine nasip etmiş olduğu iman nimetini muhafaza etmiş olur.



    SORU: Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem miraçta Allah-u Zülcelal'i görmüş müdür?Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaate göre; Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in miraçta Allah-u Zülcelal'i görmesi hususunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Doğrusu, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, miraçta Allah-u Zülcelal'i kaş gözüyle değil, kalp gözüyle görmüştür. Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "O'nun gördüğünü kalbi yalana çıkarmadı." (Necm; 11)
    Hz. Aişe radıyallahu anha: "Kim; Muhammed Rabbini gördü diye iddia ederse, yalan söylemiş olur." demiştir.İbn-i Abbas radıyallahu anh: "O'nu kalbi ile gördü." demiştir. Bazı büyük evliyalar ise: "Ne Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ne de yaratılmışlardan her hangi birisi, dünya da Allah-u Zülcelal'i gözle görmedi." demişlerdir.

    Hülasa; Allah-u Zülcelal'in hakikatini kimse göremez. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem miraçta Allah-u Zülcelal'i baş gözüyle değil, kalp gözüyle görmüştür.



    Kaynak: Seyda Muhammed Konyevi Hazretleri, Asrımız Meselerine Fetvalar


    Seni çok Özledim Annem

  7. #57
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    KALP KATILIĞI

    Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
    "Hani havarilere: "Bana ve Peygamberime iman edin!" diye bildirmiştim. Onlar da: "İman ettik, şahit ol ki, biz müslümanız." demişlerdi." (Maide; 111)

    Allah-u Zülcelal, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i nasıl kullarına gönderip ona iman etmelerini istemiş ise bizden önceki ümmetlere de aynı şekilde, Peygamberler gönderip iman etmelerini emretmiştir. Bunları da Kur'an-ı Kerim de muhtelif ayet-i kerimelerde, bizlere bildirmiştir ve bunlardan ibret alıp kendi payımıza düşen dersleri almamızı istemiştir. İşte Allah-u Zülcelal, Kur'an-ı Kerim'de Havarilerin durumunu bize şöyle anlatmıştır:
    Havariler, İsa aleyhisselam zamanında, ayet-i kerimede de belirtildiği gibi iman etmişlerdi. Allah-u Zülcelal'e karşı kullukta, en önde gelen, salih kimselerdi.

    Havariler, bu beyanlarına rağmen, İsa aleyhisselam'dan mucize istediler. "Hani, havariler: "Ey Meryemoğlu İsa! Rabbinin gökten bir sofra indirmeye gücü yeter mi?" demişlerdi. O da: "Eğer iman ediyorsanız, Allah'tan korkun!" demişti.
    Bunun üzerine dediler ki: "Ondan yemeyi, kalplerimizin huzura kavuşmasını, senin bize doğru söylediğini bilmeyi ve ona şahitlik edenlerden olmayı istiyoruz." (Maide; 112-113)

    Bunun üzerine İsa aleyhisselam iki rekat namaz kıldı. Ve gözlerini kapatıp Allah-u Zülcelal'e şöyle yalvardı:
    "Ey Rabbimiz olan Allah'ım! Gökten bize bir sofra indir ki, bizden öncekilere de sonrakilere de bir bayram ve Sen'den bir mucize olsun. Bizi rızıklandır. Sen, rızık verenlerin en hayırlısısın." (Maide; 114)

    Allah-u Zülcelal iki bulutun arasında, üzeri mendille örtülü bir sofra indirdi. İsa aleyhisselam:
    "Ya Rabbi! Sana nasıl şükredeceğim, bunlara ne yapayım? Kalpleri tam mutmain olmuyor, iman etmiyorlar." diye ağlamaya başladı ve bundan sonra onlara şöyle dedi:
    "Sizin içinizde, en fazla takva sahibi ve kalbi kuvvetli, imanı en sağlam olanınız ilk olarak mendili kaldırıp bu sofradan yesin." Havariler de şöyle cevap verdiler:
    "Ey İsa! Bu sofrayı ilk olarak açmaya ve yemeye sen layıksın."

    İsa aleyhisselam tekrar kalkıp iki rekat namaz kıldı ve gelip sofranın başına oturarak, mendili kaldırınca, çok çeşitli ve yalnız Allah-u Zülcelal'in bileceği yemekleri gördü. Bütün bunları gördükleri halde, imanlarından dönüp Allah-u Zülcelal'e âsi olanlar oldu. O zaman Allah-u Zülcelal şöyle buyurdu:
    "Ben o sofrayı size indireceğim. Fakat bundan sonra sizden kim inkar ederse, alemlerden hiç kimseye yapmayacağım bir azapla onu cezalandırırım." (Maide; 115)

    Buna rağmen yine de isyan edenler oldu. Allah-u Zülcelal bu âsi olanların; bazılarını maymuna, bazılarını da hınzıra çevirdi. İsa aleyhisselam onlara isimleri ile hitap ediyordu. Diğer insanlar bunları gördükleri zaman, İsa aleyhisselam'ın yanına kaçarak, şöyle diyorlardı:
    "Ey İsa! Dua et, biz böyle olmayalım." İsa aleyhisselam bu hayvan şekline çevrilenleri, isimleri ile çağırdığı zaman, pişmanlıklarından, gözlerinden yaş geliyordu. Fakat konuşamıyorlardı.

    Aslında bu şekilde olmak, bir yandan iyi olduğu gibi diğer yandan çok kötüdür. Bu şekilde olanlara bir daha tevbe yoktur. Ancak, Allah-u Zülcelal, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hürmetine, zahiri olarak insanların suretinin çevirilmesini bizim üzerimizden kaldırmıştır. Fakat zamanımızda, manevi olarak bu şekilde olanlar çoktur. Kalbi böyle olanlara, ne Kur'an, ne nasihat, ne mürşid, ne de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir menfaat veremez. Onun için kalp, günahlarla bu hale geldiği için çok dikkatli olmamız şarttır.

    Dediğimiz gibi bir taraftan bu şekilde olması, diğer insanların, kendilerini muhafaza etmeleri için iyidir. Bu hayvan suretine çevrilmiş insanları görenler, kendilerini bundan nasıl muhafaza edeceklerini öğrenmek için İsa aleyhisselam'ın yanına koşuyorlardı.

    Bazı mü'min kardeşlerimizin de kalpleri bu şekilde olmasına rağmen, zahiren göremediğimiz için kendimizi nasıl muhafaza edeceğimizi bilmiyoruz. Ancak, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ümmeti ne kadar günahkar olursa olsun; Allah-u Zülcelal onun hürmetine insanın son nefesine kadar tevbe nimetini nasip etmiştir. Bunun için hep söylediğimiz gibi tek çaremiz Allah-u Zülcelale tevbe etmek ve ağlayıp yalvarmaktır.

    Feth-i Musuli isminde bir zat'ın gözlerinden sicim gibi yaş akarken gördüler. Arkadaşları: "Ey Feth! Neden böyle ağlıyorsun?" dediklerinde, Feth-i Musuli şöyle cevap verdi:
    "Günahlarımı hatırladıkça ve Allah-u Zülcelal'in üzerime vacip kıldığı görevleri layıkıyla yerine getirememekten korktuğum için ağlıyorum."

    Feth-i Musuli vefat ettikten sonra, bazı arkadaşları onu rüyalarında gördüler ve:
    "Allah-u Zülcelal sana ne yaptı?" dediler. Feth-i Musuli dedi ki:
    "Allah-u Zülcelal bana: "Neden o kadar ağladın?" buyurdu. Ben de: "Günahlarım ve kusurlarım sebebiyle ağlıyorum." dedim. Bunun üzerine Allah-u Zülcelal şöyle buyurdu: "Ey Feth! Ben çok ağlaman sebebiyle, günahını yazan meleğe, sana günah yazmamasını emretmiştim."

    İşte buradan anlaşıldığı gibi ağlamak, yalvarmak, tevbe etmek, aynen ibadet gibi insanı Allah-u Zülcelal'e kavuşturmaktadır. Bunlar, günahların af ve mağfiret edilmesine sebep olmaktadır.

    Peki, nasıl ağlayacağız? İnsan ağlamadığı zaman ne yapabilir? Hiç, bir taştan su çıkabilir mi? İnsanın kalbi taş gibi demir gibi katı olursa, ondan da su çıkmaz. Onun için samimi olarak günahlarımızdan tevbe edip ibadet yaparsak, Allah-u Zülcelal'in zikrini yaparsak, kalbimiz incelecek ve Allah-u Zülcelal'in korkusundan ağlamaya başlayacaktır.

    Bizden önceki insanlar, Allah-u Zülcelal'in emirlerini titizlikle yerine getirdikleri halde, devamlı ağlıyorlardı. Biz de hiç olmazsa, ayda bir defa, haftada bir defa ağlayıp yalvaralım ve günahlarımıza tevbe edelim. O zaman belki Allah-u Zülcelal de bizi af ve mağfiret eder. Yoksa böyle taş gibi bir kalple Allah-u Zülcelal'in huzuruna gitmek, çok büyük bir yanlıştır. Biraz Allah-u Zülcelal'e dönmemiz lazımdır.

    Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
    "Şüphesiz; "Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vaadolunan cennetle sevinin" derler." (Fussilet; 30)

    Baki; ebedü'l-ebed bir hayat için insana böyle müjde verilmesi ne büyük bir nimettir. İnsan ölürken onun omuzundaki iki hafaza meleği yanına gelirler. Eğer o Allah'ı razı edecek salih amel sahibiyse, melekler ona korkma, Allah seni seviyor diye müjde verirler. O kişi de haşir meydanında ve sırat köprüsünde dahi bu iki meleğin söylediği sözden dolayı kuvvet duyar. Eğer salih bir amel sahibi değilse melekler ona senin önünde nice tehlikeler, azaplar vardır, diye müjde verirler.
    Sabit el-Benani şöyle demiştir:
    "Yirmi dört saat olan gece ve gündüzde hiçbir an yoktur ki, Azrail aleyhisselam her ruh sahibine uğrayarak, başında beklemesin. Eğer o kimsenin ruhunu almakla emrolunursa alır, emrolunmazsa gider."
    İşte yirmi dört saatin içinde böyle bir durum yaşarken biz ne kadar gafletteyiz. Buna göre, herkesin kendisine vaaz yapması lazımdır. Ben istiyordum ki, bir dağ başında otlarla beraber yaşasaydım da tek Allah-u Zülcelal benden razı olsaydı.

    Süleyman aleyhisselam bir gün muhteşem bir şekilde havada gidiyordu. Kuşlar ve cinler onun hizmetinde bulunuyorlardı. Süleyman aleyhisselam İsrailoğullarından bir abide uğradı. Abid:
    "Ey Davud'un oğlu! Allah sana ne büyük bir saltanat vermiştir." dedi. Bunun üzerine Süleyman aleyhisselam şöyle buyurdu:
    "Mü'minin amel defterinde yazılı olan bir tesbih, Davud'un oğluna verilen bu muazzam saltanattan daha hayırlıdır. Çünkü tesbih baki kalır, saltanat ise geçicidir."

    Onun sözü ne kadar doğrudur. Allah bütün dünyayı, rüzgarı, cinleri onun emrine vermesine rağmen o bir "Sübhanallah" kelimesinin bunlardan daha hayırlı olduğunu söyledi.

    İsa aleyhisselam bir gün çok kıymetli binalarda keyf ve sefa içinde yaşayan insanları görünce şöyle nida etti:
    "Bundan önceki insanlar da bu binalarda yaşadılar. Fakat geçip gittiler. Bunlar onlardan ibret almıyorlar mı?"

    Hakikaten biz de bu dünyada bizden önce yaşayan mü'minlerden ya da Allah'a asi olan kullardan ibret almayacak mıyız? Onların bazıları bizden daha uzun yaşadılar, mülkleri daha çoktu, daha çok keyf ve sefa yaptılar ama şimdi toprağın içinde çürümüş vaziyettedirler.

    Bu vücudumuz bir dikenin acısına bile katlanamazken cehennem azabına nasıl dayanacağını nefsimize sormalıyız. Devamlı olarak yapamıyorsak da ara sıra nefsimize bunları hatırlatmalıyız.

    Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin...


    Seni çok Özledim Annem

  8. #58
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    KALP KATILIĞI

    Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
    "Hani havarilere: "Bana ve Peygamberime iman edin!" diye bildirmiştim. Onlar da: "İman ettik, şahit ol ki, biz müslümanız." demişlerdi." (Maide; 111)

    Allah-u Zülcelal, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i nasıl kullarına gönderip ona iman etmelerini istemiş ise bizden önceki ümmetlere de aynı şekilde, Peygamberler gönderip iman etmelerini emretmiştir. Bunları da Kur'an-ı Kerim de muhtelif ayet-i kerimelerde, bizlere bildirmiştir ve bunlardan ibret alıp kendi payımıza düşen dersleri almamızı istemiştir. İşte Allah-u Zülcelal, Kur'an-ı Kerim'de Havarilerin durumunu bize şöyle anlatmıştır:
    Havariler, İsa aleyhisselam zamanında, ayet-i kerimede de belirtildiği gibi iman etmişlerdi. Allah-u Zülcelal'e karşı kullukta, en önde gelen, salih kimselerdi.

    Havariler, bu beyanlarına rağmen, İsa aleyhisselam'dan mucize istediler. "Hani, havariler: "Ey Meryemoğlu İsa! Rabbinin gökten bir sofra indirmeye gücü yeter mi?" demişlerdi. O da: "Eğer iman ediyorsanız, Allah'tan korkun!" demişti.
    Bunun üzerine dediler ki: "Ondan yemeyi, kalplerimizin huzura kavuşmasını, senin bize doğru söylediğini bilmeyi ve ona şahitlik edenlerden olmayı istiyoruz." (Maide; 112-113)

    Bunun üzerine İsa aleyhisselam iki rekat namaz kıldı. Ve gözlerini kapatıp Allah-u Zülcelal'e şöyle yalvardı:
    "Ey Rabbimiz olan Allah'ım! Gökten bize bir sofra indir ki, bizden öncekilere de sonrakilere de bir bayram ve Sen'den bir mucize olsun. Bizi rızıklandır. Sen, rızık verenlerin en hayırlısısın." (Maide; 114)

    Allah-u Zülcelal iki bulutun arasında, üzeri mendille örtülü bir sofra indirdi. İsa aleyhisselam:
    "Ya Rabbi! Sana nasıl şükredeceğim, bunlara ne yapayım? Kalpleri tam mutmain olmuyor, iman etmiyorlar." diye ağlamaya başladı ve bundan sonra onlara şöyle dedi:
    "Sizin içinizde, en fazla takva sahibi ve kalbi kuvvetli, imanı en sağlam olanınız ilk olarak mendili kaldırıp bu sofradan yesin." Havariler de şöyle cevap verdiler:
    "Ey İsa! Bu sofrayı ilk olarak açmaya ve yemeye sen layıksın."

    İsa aleyhisselam tekrar kalkıp iki rekat namaz kıldı ve gelip sofranın başına oturarak, mendili kaldırınca, çok çeşitli ve yalnız Allah-u Zülcelal'in bileceği yemekleri gördü. Bütün bunları gördükleri halde, imanlarından dönüp Allah-u Zülcelal'e âsi olanlar oldu. O zaman Allah-u Zülcelal şöyle buyurdu:
    "Ben o sofrayı size indireceğim. Fakat bundan sonra sizden kim inkar ederse, alemlerden hiç kimseye yapmayacağım bir azapla onu cezalandırırım." (Maide; 115)

    Buna rağmen yine de isyan edenler oldu. Allah-u Zülcelal bu âsi olanların; bazılarını maymuna, bazılarını da hınzıra çevirdi. İsa aleyhisselam onlara isimleri ile hitap ediyordu. Diğer insanlar bunları gördükleri zaman, İsa aleyhisselam'ın yanına kaçarak, şöyle diyorlardı:
    "Ey İsa! Dua et, biz böyle olmayalım." İsa aleyhisselam bu hayvan şekline çevrilenleri, isimleri ile çağırdığı zaman, pişmanlıklarından, gözlerinden yaş geliyordu. Fakat konuşamıyorlardı.

    Aslında bu şekilde olmak, bir yandan iyi olduğu gibi diğer yandan çok kötüdür. Bu şekilde olanlara bir daha tevbe yoktur. Ancak, Allah-u Zülcelal, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hürmetine, zahiri olarak insanların suretinin çevirilmesini bizim üzerimizden kaldırmıştır. Fakat zamanımızda, manevi olarak bu şekilde olanlar çoktur. Kalbi böyle olanlara, ne Kur'an, ne nasihat, ne mürşid, ne de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir menfaat veremez. Onun için kalp, günahlarla bu hale geldiği için çok dikkatli olmamız şarttır.

    Dediğimiz gibi bir taraftan bu şekilde olması, diğer insanların, kendilerini muhafaza etmeleri için iyidir. Bu hayvan suretine çevrilmiş insanları görenler, kendilerini bundan nasıl muhafaza edeceklerini öğrenmek için İsa aleyhisselam'ın yanına koşuyorlardı.

    Bazı mü'min kardeşlerimizin de kalpleri bu şekilde olmasına rağmen, zahiren göremediğimiz için kendimizi nasıl muhafaza edeceğimizi bilmiyoruz. Ancak, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ümmeti ne kadar günahkar olursa olsun; Allah-u Zülcelal onun hürmetine insanın son nefesine kadar tevbe nimetini nasip etmiştir. Bunun için hep söylediğimiz gibi tek çaremiz Allah-u Zülcelale tevbe etmek ve ağlayıp yalvarmaktır.

    Feth-i Musuli isminde bir zat'ın gözlerinden sicim gibi yaş akarken gördüler. Arkadaşları: "Ey Feth! Neden böyle ağlıyorsun?" dediklerinde, Feth-i Musuli şöyle cevap verdi:
    "Günahlarımı hatırladıkça ve Allah-u Zülcelal'in üzerime vacip kıldığı görevleri layıkıyla yerine getirememekten korktuğum için ağlıyorum."

    Feth-i Musuli vefat ettikten sonra, bazı arkadaşları onu rüyalarında gördüler ve:
    "Allah-u Zülcelal sana ne yaptı?" dediler. Feth-i Musuli dedi ki:
    "Allah-u Zülcelal bana: "Neden o kadar ağladın?" buyurdu. Ben de: "Günahlarım ve kusurlarım sebebiyle ağlıyorum." dedim. Bunun üzerine Allah-u Zülcelal şöyle buyurdu: "Ey Feth! Ben çok ağlaman sebebiyle, günahını yazan meleğe, sana günah yazmamasını emretmiştim."

    İşte buradan anlaşıldığı gibi ağlamak, yalvarmak, tevbe etmek, aynen ibadet gibi insanı Allah-u Zülcelal'e kavuşturmaktadır. Bunlar, günahların af ve mağfiret edilmesine sebep olmaktadır.

    Peki, nasıl ağlayacağız? İnsan ağlamadığı zaman ne yapabilir? Hiç, bir taştan su çıkabilir mi? İnsanın kalbi taş gibi demir gibi katı olursa, ondan da su çıkmaz. Onun için samimi olarak günahlarımızdan tevbe edip ibadet yaparsak, Allah-u Zülcelal'in zikrini yaparsak, kalbimiz incelecek ve Allah-u Zülcelal'in korkusundan ağlamaya başlayacaktır.

    Bizden önceki insanlar, Allah-u Zülcelal'in emirlerini titizlikle yerine getirdikleri halde, devamlı ağlıyorlardı. Biz de hiç olmazsa, ayda bir defa, haftada bir defa ağlayıp yalvaralım ve günahlarımıza tevbe edelim. O zaman belki Allah-u Zülcelal de bizi af ve mağfiret eder. Yoksa böyle taş gibi bir kalple Allah-u Zülcelal'in huzuruna gitmek, çok büyük bir yanlıştır. Biraz Allah-u Zülcelal'e dönmemiz lazımdır.

    Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
    "Şüphesiz; "Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vaadolunan cennetle sevinin" derler." (Fussilet; 30)

    Baki; ebedü'l-ebed bir hayat için insana böyle müjde verilmesi ne büyük bir nimettir. İnsan ölürken onun omuzundaki iki hafaza meleği yanına gelirler. Eğer o Allah'ı razı edecek salih amel sahibiyse, melekler ona korkma, Allah seni seviyor diye müjde verirler. O kişi de haşir meydanında ve sırat köprüsünde dahi bu iki meleğin söylediği sözden dolayı kuvvet duyar. Eğer salih bir amel sahibi değilse melekler ona senin önünde nice tehlikeler, azaplar vardır, diye müjde verirler.
    Sabit el-Benani şöyle demiştir:
    "Yirmi dört saat olan gece ve gündüzde hiçbir an yoktur ki, Azrail aleyhisselam her ruh sahibine uğrayarak, başında beklemesin. Eğer o kimsenin ruhunu almakla emrolunursa alır, emrolunmazsa gider."
    İşte yirmi dört saatin içinde böyle bir durum yaşarken biz ne kadar gafletteyiz. Buna göre, herkesin kendisine vaaz yapması lazımdır. Ben istiyordum ki, bir dağ başında otlarla beraber yaşasaydım da tek Allah-u Zülcelal benden razı olsaydı.

    Süleyman aleyhisselam bir gün muhteşem bir şekilde havada gidiyordu. Kuşlar ve cinler onun hizmetinde bulunuyorlardı. Süleyman aleyhisselam İsrailoğullarından bir abide uğradı. Abid:
    "Ey Davud'un oğlu! Allah sana ne büyük bir saltanat vermiştir." dedi. Bunun üzerine Süleyman aleyhisselam şöyle buyurdu:
    "Mü'minin amel defterinde yazılı olan bir tesbih, Davud'un oğluna verilen bu muazzam saltanattan daha hayırlıdır. Çünkü tesbih baki kalır, saltanat ise geçicidir."

    Onun sözü ne kadar doğrudur. Allah bütün dünyayı, rüzgarı, cinleri onun emrine vermesine rağmen o bir "Sübhanallah" kelimesinin bunlardan daha hayırlı olduğunu söyledi.

    İsa aleyhisselam bir gün çok kıymetli binalarda keyf ve sefa içinde yaşayan insanları görünce şöyle nida etti:
    "Bundan önceki insanlar da bu binalarda yaşadılar. Fakat geçip gittiler. Bunlar onlardan ibret almıyorlar mı?"

    Hakikaten biz de bu dünyada bizden önce yaşayan mü'minlerden ya da Allah'a asi olan kullardan ibret almayacak mıyız? Onların bazıları bizden daha uzun yaşadılar, mülkleri daha çoktu, daha çok keyf ve sefa yaptılar ama şimdi toprağın içinde çürümüş vaziyettedirler.

    Bu vücudumuz bir dikenin acısına bile katlanamazken cehennem azabına nasıl dayanacağını nefsimize sormalıyız. Devamlı olarak yapamıyorsak da ara sıra nefsimize bunları hatırlatmalıyız.

    Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin...


    Seni çok Özledim Annem

  9. #59
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    TEFEKKÜR

    “Onlar, göklerin ve yerin yaratılmasında tefekkür ederler ve ‘Rabbimiz sen bunları boşa yaratmadın seni boş bir iş yapmaktan tenzih ederiz. Bizi ateş azabından koru’ derler.” (Al-i İmran; 131)

    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Bir saat tefekkür altmış yıl ibadetten daha hayırlıdır.” (Deylemi)

    Kıyameti, cehennem azabını düşünmek kişiyi ibadete ve taata götürür. Tefekkür yapmamak ise günahlara götürür.
    Tefekkür, mü'minin en önemli sıfatlarından birisi ve bütün hayırların başı ve anahtarıdır. Tefekkür, düşünmek demektir. Ahirete en sağlam imanı götürenler, dünyada çok tefekküre dalanlardır.

    Tefekkür, öyle bir aynadır ki, insana bütün sevaplarını ve günahlarını gösterir. Onun için Allah-u Zülcelal Kur'an-ı Azimüşşan'ın birçok yerinde tefekkürü ve tefekkür ehlini övmüştür. Tefekkür, kalbin amelidir ve insanı Allah-u Zülcelal'e ulaştırır. Kişinin tefekkürü çoğaldıkça bilgisi artar, bilgisi arttıkça da ilmiyle amel eder. Amelin üzerinde devam etmesi de kendisini kurtuluşa götürür.

    Ömer b. Abdulaziz şöyle demiştir:
    “Allah-u Teala’nın ni’metlerinde tefekkür etmek, en üstün ibadetlerdendir.”
    Hatem-i Esam şöyle demiştir:
    “İbret bakışı Allah-u Teala hakkında bilgiyi artırır, çokça zikretmek Allah sevgisini artırır. Çokça tefekkür de Allah korkusunu artırır.”

    İnsan daima, ebedül ebed hiç bitmeyecek olan ahiret hayatı hususunda tefekkür etmelidir. Ahiret hakkında tefekkür eden kimse, Allah'u Zülcelal'in vereceği mükafatı hatırladıkça amele koşar ve ibadete sarılır. Azapları da hatırladıkça günahtan kaçar.
    Allah-u Zülcelal'in zatını tefekkür etmek yasaklanmıştır. Çünkü, Allah-u Zülcelal'in mahiyeti insan düşüncesine sığmayacağı gibi, O'nun zatını düşünmek, insanlara bir faydada sağlamaz. Onun için Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

    “Yaratılanlar hakkında düşünün, yaratıcı hakkında düşünmeyin. Çünkü O’nun zatını anlayamazsınız.” (Taberani, Beyhaki, Ebu Nuaym)
    Tefekkürü terketmek, insanı ahiretten ve Allah-u Zülcelal'den gafil bırakacağı için çok büyük bir zarardır. Kıyamet günü geldiğinde, Allah-u Zülcelal'in vermiş olduğu delilleri görmezlikten gelerek ibret almayan ve dünya hayatı boyunca gafletle yaşayan kimseler çok pişman olacaklardır.

    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.


    Seni çok Özledim Annem

  10. #60
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    ÇALIŞIP KAZANMANIN FAZİLETİ

    “Namazı kıldıktan sonra yeryüzünde dağılın ve Allah’tan gelecek lütuf ve rızkı arayın.” (Bakara; 198)

    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

    “İnsanlara yük olmamak, anne ve babasına bakmak, çoluk çocuğunu beslemek için çalışan bir kimse Allah yolundadır. Malını çoğaltmak, bununla kibir ve gururunu okşamak için çalışan ise, şeytan yolundadır.” (Taberani)
    Çalışmak açısından insanlar üç kısımdır. Bir kısmı sadece ahiret için çalışırlar. Bunlar kurtuluşa ererler.

    Bir kısmı yalnızca dünya için çalışırlar. Bunlar helak olurlar.

    Bir kısmı ise, hem dünya hem de ahiret için çalışırlar. Bunlar dünya için çalışmalarını da ahiret hesabına yaptıkları takdirde, birinci kısım derecesinde olurlar. Bunlar o zaman sünnetullah’a uymanın sevabını da kazanırlar. Çünkü Allah-u Zülcelal dünyayı ahiret tarlası ve kapısı olarak yaratmıştır.

    Dünyayı ahiret hesabına aramanın ölçüsü de işlerinde doğruluk çizgisinde yürümek ve şer’i kurallara uymaktır.
    Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) şöyle demiştir:
    “Biriniz rızkını aramaktan vazgeçip; ‘Allah’ım bana rızık ver:’ diye dua etmesin. Bilirsiniz ki, gökten altın ve gümüş yağmaz.”

    Yaşlı bir sahabi olan Zeyd ibn-i Mesleme’nin bahçede çalıştığını görünce de ona şunu söylemiştir:
    “Çalışmakla iyi ediyorsun çünkü çalışıp kimseye muhtaç olmayan insan, dinini daha iyi korur ve halkın gözünde de büyür.”

    Dinimiz, dilenmeyi ve başkasının eline bakmayı yasaklamıştır. Bu hallere düşmemenin tek çaresi de çalışmaktır. Bu sebeple çalışmak İslam dini nazarında makbul bir ameldir.

    Bütün bunlardan anlaşıldığına göre, farz ibadetleri ihmal etmeden, anne babanın, çoluk çocuğun rızkı için meşru yollardan çalışmak Allah-u Zülcelal’in yanında makbuldür. Fakat maişet için değilde zenginliğini artırmak için çalışmak ve sonrada ibadetlerden geri kalmak yanlıştır. Buna çok dikkat etmek lazımdır. Şayet insan çalışırsa da kalbini dünyaya bağlamamalı ve ibadetlerini noksansız yapmalıdır.

    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.


    Seni çok Özledim Annem

Sayfa 6/12 İlkİlk ... 45678 ... SonSon

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 04.07.09, 18:35
  2. 33 Yillik Şeyhİn Seyda Hz Ne İntİsabi
    By SiLa in forum Kıssadan Hisse
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02.10.08, 08:40
  3. Seyda Muhammed El-Konyevi Hz (k.s.)
    By Reyhani in forum Sadatı kiram
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 23.08.08, 10:51
  4. O Var O Var O Seyda
    By Konyevi Nisa in forum Menzil Şiirleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02.07.08, 10:29

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •