Sayfa 5/12 İlkİlk ... 34567 ... SonSon
117 sonuçtan 41 ile 50 arası

Konu: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

  1. #41
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Bize itaat uğrunda mücadele edenlere gelince; muhakkak biz onları bize gelen yollarımıza ulaştırırız. Şüphesiz Allah, iyilik sahipleri ile beraberdir." (Ankebut; 69)
    Evliyalar, Allah-u Zülcelal'e itaat uğrunda hep mücadele halinde olmuşlardır. Bu Evliyanın, seçkinlerinin seçtiği yol Nakşibendi yoludur. Hakk'a varan yolların en yakını bu yoldur. Nakşibendi yolu Ehl-i Sünnet ve'l cemaat itikadı üzerinde bulunmak, bid'at ve uydurmalardan kaçınmaktır. Kötü ve çirkin huy ve alışkanlıklardan arınmak, güzel ve yüce ahlak sahibi olmaktır.
    Nakşibendi yolunda temel esas; Ehl-i Sünnet akidesine (inanç) sıkı sıkıya bağlı olmak, ruhsatı bırakıp azimetli olmak, Murakebeye devam etmek daima Hakk'a yönelik bulunmak, dünya pisliklerinden uzak kalmak, Allah'tan başka herşeyden kaçınmak, huzur alışkanlığı kazanmak, Allah'ı zikre gizli olarak devam etmek, zikir esnasında Kerim olan Allah'tan bir nefes bile gafil olmamak için nefes alışverişte kendini kontrol etmek, en büyük ahlakın sahibi olan Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ahlakı ile ahlaklanmak gibi şeylerdir.
    Bu yolda ilerleyen her kemale sahip olur. Gizli hal ve neşeli gönülle huzuru bulur. Korku, sapıtma ve tehlikelerden emin olur. Hakka kavuşmanın sevinci ile her daim huzurlu olur.
    Minhacu'l-Abidin kitabında, şöyle denilmektedir:
    "Nakşibendi yolu, uzunluk ve kısalığı diğer yolların ve ayakla yürünen yolların mesafelerine benzemez. Bu yol ruh ayağı ile yürüyen bir yoldur. Tefekkürlerine çok önem verilen ve iman lezzetlerini esas kabul eden bir yoldur. İlahi nurlara mazhar olan bir mürid, bu yolda daha erken ermektedir. Kimi bir saat, kimi bir hafta, kimi bir yıl, kimi ise altmış yılda erer. Bazıları da yüzyıl ağlayıp, sızlanmaktadır. Fakat kalbinde hiç bir iz olmamıştır. Samimiyet ve ihlas her işin başında gelmektedir."
    Bu yolun erkanı üçtür. Az yemek, az uyumak, az konuşmak...
    Az yemek az uyumaya; az uyumak az konuşmaya; az konuşmak ise, kalp zikri ile tam teveccühe yardımcı ve gıdadır.
    Nakşibendi yolunun hakikati de üçtür:
    Hatıraları, düşünceleri gidermeye, kalp zikrine ve murakabeye devam etmektir. Bunlar da birbirine yardımcı birer kuvvettir.
    Murakabe ise, Allah-u Zülcelal'in kâinatın bütün zerrelerine her zaman muttali olduğunu bir an bile kalbinden çıkarmamaktır. Bu yolun sonu ise, huzura varmaktır.
    O halde talep ve arzunun zuhur ettiği kalbi, büyük nimet bilmelidir. Gece ve gündüz, muhabbetin çoğalması için çalışmak lazımdır. Zira o ezeli sevgi olup, gönül aynasına aksetmekte ve parlamaktadır. Mevlâ'yı isteyen kimse, murad olunmuş velidir. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
    "Allah onları sever ve onlar da Allah'ı severler." (Maide; 54)
    Bununla kendi sevgisinin, kendine olan sevgilerin aslı olduğunu buyuruyor.
    Bu Nakşibendi yoluna bel bağlayanlar ve bu arzu derdiyle zaman zaman ağlayanlar, görünüşte insanlar arasında bulunup hizmet görürler. Bâtında ancak Allah-u Zülcelal'i bilirler ve bulurlar. Kendilerini gizlerler, kalplerinden ise vahdet yolunu izlerler.
    Bedenlerini halka, kalplerini Hakk'a teslim ederler. Bu yol ile gizlice Hakk'a doğru giderler. Dışardan yabancı, içerden aşina olurlar. Onlar bu yol ile hatıralarını yok ederler. Yaptıklarını ise hep gizli yaparlar.
    Muhabbetlerinin gizliliğini halk bilemez. Kalplerinin zevkine hiç zarar gelmez. O halde onlar, şöhret afetinden uzak ve Allah-u Zülcelal'in Evliyasının seçkinleri olurlar.
    Şah-ı Nakşibend ve bazı sadat-ı kiram şöyle demiştir:
    "İtikadı düzeltip, emirleri yapıp ve yasaklardan sakındıktan sonra bu yolun neticesi, Allah-u Zülcelal ile daimi huzurdur. Her an O'nu bilip O'nunla olunca, O'ndan gafil olunmaz. Bu huzur, nefste meleke haline gelip, kalp de kuvvetlenince, ismi ile huzur bulur."
    Sonuç olarak tasavvuf'un aslı; Kur'an ve sünnet yolunda yürümektir. Tasavvuf üstadlarının tarif ettiği yoldan, ne olursa olsun ayrılmamaktır. Bid'atleri, boş arzuları ve nefsani istekleri terk etmektir. Hürmet gösterilmesi gereken büyük zatlara ve diğer mahlukata karşı saygı da kusur etmemektir. İşte tasavvufun aslı ve özü budur. Kim bu yoldan saparsa, muhakkak o Hak erleri makamından düşmüş olur. Nitekim bu yolun büyükleri şöyle buyurmuşlardır:
    "Bir maksada ulaşan kişi, ancak edeble ulaşmış, ulaşmayan kimse de edebe uymadığı için ulaşamamıştır."
    Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ashab-ı kiramı, adab-ı ders ve adab-ı nefs olmak üzere iki şekilde terbiye etmişlerdir. Allah-u Zülcelal habibini bu iki adab ile adablandırmıştır.
    Adab-ı ders; zahiri olarak yapılan bütün ibadetlerin Allah-u Zülcelal'in istediği şekilde yapılmasıdır.
    Adab-ı nefs; nefsin ve ruhun kötü sıfatlardan temizlenmesi ve güzel sıfatlarla bezenmiş olmasıdır.
    Allah-u Zülcelal'in veli kulları da bu iki adabla adablanmışlar ve kendilerine tabi olanları da bu şekilde adablandırmaktadırlar. Çünkü bu Evliya-ı kiram olan ilmiyle amel eden alimler bir silsileye dayalı olarak günümüze kadar gelmişlerdir.
    Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ashab-ı kiramı sohbetleriyle birlikte feyz vererek yetiştirmiştir. İşte ilmiyle amel eden alimler de hakiki varisler olmalarından dolayı müridlerini sohbet, teveccüh ve nazarlarıyla yetiştirirler.
    Bazılarının yaptığı gibi zahiri ilmi kabul edip, manevi ilmi reddetmek suretiyle tasavvuf ehline dil uzatmak bunlara bir menfaat sağlamadığı gibi o tasavvuf ehline de bir zarar veremez. Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur;
    "Benim ümmetimden hak üzere bir cemaat olacaktır. Bir kim-senin onları hak yoldan çevirmeye çalışması onlara zarar vermez, ta ki Allah-u Zülcelal'in emri gelinceye kadar bu böyle devam eder." (Buhari, Müslim, Tirmizi)
    Bu hadis-i şeriften anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in varisleri hak üzere ümmet-i Muhammed'i kıyamete kadar irşad edeceklerdir. O varisler ki hakiki ilmiyle amel eden alimlerdir.
    Herhangi bir kimsenin Evliya-ı kiramı kabul edipte tasavvuf ve tasavvuf yolunu inkar etmesi sözkonusu olamaz. Mezhep imamları da tasavvufu kabul etmişlerdir. Mesela Hanbeli mezhebinin imamı Ahmed bin Hanbel önceleri tasavvuf tasvip etmediği halde, Ebu Hamza Bağdadi'yi gördükten sonra tasavvufun hak ve de gerekli olduğunu itiraf etmiştir. Hatta oğlu Abdullah'a:
    "Oğlum bu insanlardan ayrılma, onlarla beraber ol, Allah-u Zülcelal'in tanınması, zühd ve güzel ahlak bunlarla beraber bulunmaktadır." diye nasihatte bulunmuştur. Çünkü bütün Evliya-ı kiram bu büyük tasavvuf yolundan gelmişlerdir. Bu yüzden onlarla beraber olmak büyük bir ilaç olduğu gibi onlardan ayrılmakta acı bir zehirdir. Nitekim Ebu Turab şöyle demiştir:
    "Kul'a, Allah-u Zülcelal'den yüz çevirme hali gelince, Evliya-ı kiram'a sataşmaya başlar."
    İbn-i Hacer-i Mekki’nin Fetava-i Hadisiyye isimli eserinde şöyle anlatılmıştır:
    "Ebu Said, ibn-i Sakka ve Seyyid Aldulkadir Geylani ilim öğrenmek için Bağdat’a geldiler. Seyyid Abdulkadir Geylani o zamanlar çok gençti. Yusuf Hamedani'nin Nizamiye medresesinde vaaz ettiğini duymuşlardı. Bunlar onu ziyaret etmeye karar verdiler. İbn-i Sakka:
    "Ona bir soru soracağım ki, cevabını veremeyecek!" dedi. Ebu Said:
    "Ben de bir soru soracağım. Bakalım cevap verebilecek mi?" dedi. Küçük yaşına rağmen bir edeb timsali olan Seyyid Abdulkadir Geylani de:
    "Allah korusun. Ben nasıl soru sorarım. Sadece huzurunda beklerim. Onu görmekle şereflenir, bereketlenirim." dedi.
    Nihayet Yusuf Hamedani'nin bulunduğu yere vardılar. O anda orada yoktu. Bir saat kadar sonra geldi ve İbn-i Sakka'ya dönerek:
    "Yazıklar olsun sana ey İbn-i Sakka! demek bana bilemeyeceğim sual soracaksın. Senin sormak istediğin sual şudur, cevabı da şöyledir. Ben görüyorum ki, senden küfür kokusu geliyor." dedi. Yusuf Hamedani, sonra Ebu Said’e dönerek:
    "Ey Ebu Said! Sende bana soru soracaksın ve bakacaksın ki, ben o sualin cevabını nasıl vereceğim. Senin sormaya niyet ettiğin sual şudur ve cevabı da şöyledir. Fakat sen de edebe riayet etmediğin için, ömrün hüzün ile geçecek." dedi. Sonra Seyyid Abdulkadir Geylani'ye döndü:
    "Ey Abdulkadir! bu edebin güzelliği ile Allah-u Zülcelal'i ve Resulünü razı ettin. Ben senin Bağdat’ta bir kürsi de oturduğunu, çok yüksek bilgiler anlattığını ve: “Benim ayağım, bütün evliyanın boyunları üzerindedir.” dediğini sanki görüyor gibiyim ve ben, yine senin vaktindeki tüm Evliya'yı, senin onlara olan yüksekliğin karşısında boyunlarını eğmiş halde olduklarını görüyor gibiyim." dedi ve sonra gözden kayboldu.
    Ardından uzun seneler geçti. Hakikaten Abdulkadir Geylani yetişti ve zamanında bulunan bütün evliyaları baş tacı oldu.
    İbn-i Sakka'ya gelince, o Yusuf Hamedani ile aralarında geçen hadiseden sonra, şer'i ilimlerle meşgul oldu. Çok güzel konuşurdu. Şöhreti zamanın sultanına ulaştı. O da bunu elçi olarak Bizans'a gönderdi. Hıristiyanlar buna çok alaka gösterdiler. Nihayet onların yalanlarına aldanarak hıristiyan oldu. Bu hadiseyi anlatan zat şöyle demiştir:
    "Bir gün onu gördüm, hastaydı. ölmek üzereydi. Ben yüzünü kıbleye döndürdüm. O başka tarafa çevirdi. Tekrar kıbleye döndürdüm. O tekrar başka tarafa çevirdi ve böylece öldü."
    Ebu Said de diyor ki:
    "Ben Şam'a geldim. Bazı vazifelerde bulundum. Çeşitli sıkıntılar ile hayatım geçti. Yusuf Hamedani'nin her üçümüz hakkında da söylediği aynen meydana geldi."
    El-Meşrevü'r-Revi kitabının sahibi olan Cemaleddin Muhammed bin Ebi Bekr el-Hadrami eş-Şafii şöyle demiştir:
    "Bu menkıbe, rivayet edenlerin çokluğu sevebiyle lafızları değişik olsa bile, mana yönünden tevatür halini almış bir menkıbedir. Allah-u Zülcelal'in evliyasını inkar etmeye cüret edenler, -Neuzubillah- İbn-i Sakka’nın durumuna düşmekten çok korkmalıdır."
    Akıllı olan herkes, şuurlu bir şekilde düşündüğü zaman, Allah-u Zülcelal'in dostları ile beraber olmanın, onlarla sohbet etmenin faydalı olduğunu itiraf edip, bunun Allah-u Zülcelal'e ulaşmak ve rızasına nail olmak için şart olduğunu kabul edecektir.
    Hz. Ömer radıyallahu anh'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
    "Allah'ın bazı kulları vardır ki; onlar ne Peygamber ne de şehittirler. Fakat Peygamberler ve şehitler onlara verilen makama gıpta edip imrenirler."
    Ashab-ı kiram: "Onlar kimlerdir?" diye sordular. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle devam etti:
    "Onlar (aralarında) neseb ve akrabalık olmadığı, mal alışverişi olmadığı halde birbirlerini Allah için sevenlerdir. Onların yüzü nurdur, nur üzerindedirler. İnsanların korktukları günde onlara korku yoktur. İnsanların hüzünlendikleri günde onlar mahzun da olmazlar." (Ebu Davud)
    Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem daha sonra şu ayet-i kerimeyi okudu:
    "Dikkat edin! Allah'ın veli kulları için korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar." (Yunus; 62)
    Tasavvuf, Kur'an ve sünnetin yolu olduğu için, tasavvuf ehli olanlar Kur'an ve sünnetin dışında olan hiçbir şeye iltifat etmezler. Nitekim Cüneyd-i Bağdadi şöyle demiştir:
    "Tasavvuf ehli, içine her türlü pislik atıldığı halde ondan hep güzel şeyler çıkan toprak gibidir. Tasavvuf ehli bulut gibidir, herkesi gölgelendirir. Tasavvuf ehli yağmur gibidir, herkes ondan istifade eder."
    Tasavvuf ehli, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in manevi yolunda yürüyebilmek için kalbiyle, ruhuyla birlikte mücadele etmektedir.
    Rivayet edilmiştir ki; Bir gün Bayezid-i Bestami'nin yakınları kendisine:
    "Efendim filan yerde büyük bir zat var. Fazilet ve keramet sahibi bir veli'dir." dediler ve daha başka sözlerle o zatı çok methettiler. Bunun üzerine Bayezid-i Bestami:
    "Madem öyledir. O halde o büyük zatı ziyarete gitmemiz lazım oldu." buyurdular. Talebelerinden bazıları ile onun bulunduğu yere geldiler. Bayezid-i Bestami bildirilen zatın, mescide gitmekte olduğunu ve kıbleye karşı tükürdüğünü gördü. Görüşmekten vazgeçip tekrar geri döndü. Sonra o kimse hakkında şöyle dedi:
    "Dinin hükümlerini yerine getirmekte, sünnet-i seniyyeye uymakta ve edebe riayette zayıf birisine, nasıl olur da keramet sahibi denilir. Böyle bir kimsenin, Allah-u Teala'nın Evliyasından olması mümkün değildir."
    Bayezid-i Bestami böyle iken ona ve onun gibi olanların yoluna düşmanlık etmek, onları kötülemek ne kadar kötü bir haldir. Allah-u Zülcelal'in yolunun üzerinde böyle titiz davranan kimseleri sevmemek ve onların yoluna uymamak ne kadar büyük bir cehalettir!
    İslam dini zahiri bir dindir. Bununla beraber, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ümmetini zahiri ve manevi olarak irşad etmiştir. Tasavvuf da insanları zahiri ve manevi olarak amel yapmaya yönlendiriyor.
    Onun için tasavvuf, daha ziyade ibadet etmek ve ruhsatlardan kaçınarak azimetle amel etmekten ibarettir. Hangi cemaatten olursa olsun, hepsinin hedefi Allah rızasıdır. Yalnız tasavvuf, biraz daha ziyade ibadet etmektir.
    Hülasa olarak Allah-u Zülcelal'e ibadette şirk koşmamak ancak ihlaslı olarak amel yapmakla mümkündür. İhlaslı olarak amel yapabilmenin yolu da tasavvuftur. Böyle bir zamanda bir mürşidin sohbetinde bulunmak, tevbe edip mürid olmak çok kıymetlidir.
    Hele günümüz şartlarında şu ahir zaman fitnelerinin ve günahlarının çok olduğu bu zamanımızda, kalbimizi korumanın, manevi olarak yara almanın tehlikelerini düşünürsek, mürşidin ziyaretinin önemi daha da çok ortaya çıkıyor.
    Çünkü insan ne kadar salih amel işlese de, mürşidsiz olduğu zaman; kibirden, ucupdan kurtulamaz.
    İnsan bir mürşid-i kamile intisab ettiği zaman, bunu kendine ganimet bilmelidir. Çünkü mürşidi ona nefsini tanıtıyor, öğretiyor.
    İnsan nefsini bildiği zamanda, Rabbinin kim olduğunu bilir. Nefsinin ve şeytanın hile ve tuzaklarından uzak kalmaya çalışır. İbadet ve taatlarına dikkat eder.
    Bu yola girenlere sadat-ı kiramın tavsiyeleri şunlardır:
    "Her halde ilim ve salih amel üzere olmak, ehl-i sünnet ve cemaatten ayrılmamak, Akaid, hadis, tefsir ilim öğrenmek ve öğrendiği ilim ile amel etmektir.
    Mürid tevbe ettiği zaman geçmiş işlerden yüz çevirmelidir, onları hatırlamamalı, düşünmemelidir. Gelecek için de düşünmemelidir. Bulunduğu anı değerlendirmelidir.
    İki cihanı unutup her nefeste zikredici olmalıdır. Mürşidinin emirlerine itaat etmeli ve verdiği görevleri yerine getirmelidir.
    Bu görevleri yerine getirirken kuvvetini ve gücünün hepsini kullanmaya çalışmalıdır. Çünkü kalp, sıdk ile teveccühüne göre dostuna kavuşur."
    Allah-u Zülcelal sevdiği ve seçtiği kullar olan Evliyaullah'ı sevmeyi ve onlar ile beraber olmayı nasip etsin…



    Seni çok Özledim Annem

  2. #42
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    TEVEKKÜL

    “Kim Allah’a tevekkül ederse, Allah ona kafi ve yeterlidir.” (Talak; 3)
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “İnsanların en zengini olmak isteyen Allah-u Teala’ya güvenip O’na tevekkül etsin.” (Beyhaki, Hakim)
    Allah-u Zülcelal'e tevekkül, İslam dininin en güzel ve en büyük kapılarından birisidir ve gerçek mü'min-lerin bir makamıdır.
    Tevekkül, insanın bütün güç ve kuvvetten sıyrılarak, her hususta Allah-u Zülcelal'in kadiri mutlak olduğunu bilmesidir. Yani başka bir deyişle tevekkül, Allah-u Zülcelal'e sımsıkı sarılmak ve güvenmektir.
    Allah-u Zülcelal, Davud (Aleyhisselam)’a şunu vahyetmiştir:
    “Ey Davud! Kulum bana tevekkül ederse, bu durumda bütün sebepler toplu halde onun aleyhinde işleseler, ben ona bunların içinden bir çıkış yolu halk ederim.”
    Tevekkül, insanın geçimini sağlamak için çalışmasından sonra olur. Yoksa hiçbir şey yapmadan oturup;
    "Ben Allah-u Zülcelal'e tevekkül ettim" demek yanlıştır. Örneğin, çiftçi tohumunu tarlaya eker sonra Allah'a tevekkül eder.
    Enes bin Malik (Radıyallahu Anh)'ten rivayet edildiğine göre, bir adam Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'e gelerek;
    "Yâ Resulallah! Devemi salıveriyorum ve Allah'a tevekkül ediyorum." dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurdu:
    "Hayır! Deveni bağla, sonra tevekkül et." (Tirmizi)
    Bu hadis-i şeriften de anlaşıldığına göre, insan çalışıp rızkını temin etmek veya malını yada kendisini muhafaza etmek için tedbirini alıp, Allah-u Zülcelal'e öyle tevekkül etmelidir.
    Allah-u Zülcelal hiç kimseye rızkını vermekten veya hiçbir şeyi muhafaza etmekten aciz değildir. Ama insanlara, sarılmaları için sebepler yaratmıştır. O sebeplere sarılıp öyle tevekkül etmek daha doğru ve daha güzeldir.
    Tevekkülün en üstün derecesi, tevekkül sahibinin her halükârda Allah-u Zülcelal'in önünde, ölünün yıkayıcısına teslim olması gibi olmasıdır.
    İşte insan bunları bilir ve bunlarla amel ederse, Allah-u Zülcelal'e karşı tevekkül sahibi olur.
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.
    æ


    Seni çok Özledim Annem

  3. #43
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    Şayet kişi bu yirmi dört saatin programını yapamıyorsa, ehline sormak en doğru iştir.Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur;

    ‘Eğer bilmiyorsanız zikir ehlinden (alimlerden) sorunuz.’ (Nahl: 43)

    Her bir konunun, işin, ayrı ayrı ustaları varsa, nasıl ki onun için ehline gitmek gerekiyorsa; Allah-u Zülcelal yolunda yürümenin, ibadet ve taatın düzeni için de Allah-u Zülcelal’in yolunun ustaları (erleri) vardır. Onlara gidip, emir ve tavsiyelerini alıp ona göre hareket etmek; onun için çok mühimdir, önemlidir.




    Bu yolları ancak ehli olan mürşitler ve diğer veli kullar bilir. Bu yirmi dört saatin kıymetinin bilinmesi için üzerinde titizlikle durmalı ve Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'i kendimize rehber yapmalıyız.

    O, hal ve hareketinde, ibadet ve taatında, zamanının kıymetini çok iyi bildiği için bize büyük bir rehberdir.

    Ancak O'na tabi olmak suretiyle vaktimizi değerlendirebiliriz.

    Ey Nefsim! Madem diyorsun ki; ben kendimi Allah’ın yoluna hakkıyla veremiyor ve Allah’a hakiki kulluk yapamıyor, şeytanın hilesine ve dünyanın zevklerine yenik düşüyorum;

    O zaman bir mürşid-i kamil’in elinden tutup beraber tevbe etmenin ve Allah’a dönmenin vaktidir. Allah-u Zülcelal yeryüzüne dostlarını, misk kokan güller gibi serpiştirmiş sen neden onlardan istifade etmeyesin ve onların manevi dairelerinin içine girmeyesin.

    Ey Nefsim! Allah-u Zülcelal’e kulluk temiz ve pak bir kalp ile olur, temiz ve pak bir kalp ise zikir ile olur, zikir ise mürşid’i kamillerin yanında onların gözetiminde bütün hastalıklara şifa ve ilaç olur.


    Seni çok Özledim Annem

  4. #44
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    Akıl, kendi nefsine, yedi organının isyandan muhafazası için tavsiyede bulunacaktır:

    1. Göz hakkında; haram olan şeylerden muhafaza için tavsiyede bulunacak, yabancıya veya bir müslüman kardeşinin mahrem yerine bakmamayı, müslümana hakaret gözüyle bakmamayı, hatta boş şeylere bakmamayı tavsiye edecek. Allah-u Zülcelal gözlerini niçin yarattıysa, onları o görevde kullanmayı nefsine tavsiye edecek ve yardımcı olacak. Kur'an-ı Kerim okuyacak, bakmış olduğu şeylere ibret nazarıyla bakacak vb.



    2. Diline gelince; onun kemiği yoktur, yaratılış olarak serbesttir. Dilini; gıybet, yalan, dedikodu, koğuculuk, kendini övme, başkalarını yerme vb. gibi şeylerden muhafaza edecek. Zira dil; Allah-u Zülcelal'i zikretmek, ibadet etmek, tekrar tekrar okumak, okutmak, insanları doğru yola çağırmak, dargınların arasını bulmak gibi işler için yaratılmıştır. Nefsine; dilini Allah-u Zülcelal'in zikrinde kullanmayı şart koşmalı.

    Çünkü mü'min'in konuşması zikir, düşünmesi tefekkür, bakışı ibrettir. Ağzından çıkanları bir yazanın olduğunu da asla unutmaz.

    3. Midesine gelince; onu da haram yiyip içmekten men edecek. Hatta helal yiyeceklerden de fazla miktarda yedirmemeli, ancak ihtiyacı kadar vermeli. Muhalefet ettiği takdirde, bir çok şeyden onu mahrum edeceğini şart koşmalıdır. Bütün âzâlarını da Allah-u Zülcelal'in yasak ettiği şeylerden men edecek ve niçin yaratıldı ise ona göre hareket ettirecektir.

    4. Eline; harama uzanmayı yasaklayacak ve salih amellere teşvik edecektir.

    5. Ayaklarını; Allah-u Zülcelal'in yasakladığı işlere değil, emir buyurduğu tarafa yöneltmelidir.

    6. Kalbini de; hoş olmayan ve zarar verecek şeylerden muhafaza etmelidir. Diğer azalardan daha fazla, kalbe özen göstermelidir. Çünkü insanlar, en çok, kalple alâkalı hastalıklara müptelâdır. Zahiri âzâların isyan ve taatleri gizli değildir, insan açıkça bunları görür, bilir. Kalbi hastalıklar ise batınidir, gizlidir. Bu sebeple kalbini müslüman kardeşine kinden, çekememezlikten, hasetten muhafaza etmeli, şefkat ve merhametle doldurmalıdır,

    7. İbadetini; sadece Allah (Celle Celâluhu) rızası için yapmalı, riyadan, gösterişten ve dolayısıyla münafıklıktan uzak durmalıdır.

    Şeyh Hasan-ı Şazeli (Kuddise Sırruh) buyuruyor ki; ‘Benim habibim bana tavsiyede bulundu ve şöyle vasiyet etti:

    1. Ayaklarını, Allah-u Zülcelal’den sevap umduğun yere at, başka yerlere atma!

    2. Masiyetten emin olduğun yerlerden başka yerlerde oturma! (Yani, seni Allah-u Zülcelal’den gafil edecek yerlerden sakın!)

    3. Allah-u Zülcelal'e itaat üzere, sana yardımcı olacak kimseden başkası ile arkadaşlık yapma!

    4. Kendi nefsine uyarak bir şey seçip onu arzu etme! Ancak, sana yakin hasıl olacak, doğruluğundan emin olduğun şeyleri seç!’

    Kaynak: Seyda Muhammed Konyevi (ks), Mü’minin Nefsine Nasihatı ‘NEFSE HİTAP’; Reyhani Yayınları


    Seni çok Özledim Annem

  5. #45
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    SIDK (Doğruluk)

    “Şüphesiz Allah, sadıklarla beraberdir.” (Bakara; 153)
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Kesinlikle doğruluk iyiliğe götürür. İyilikte cennete götürür. Kişi doğru söyler durur da nihayet Allah nezdinde çok doğru kişi olarak yazılır. Kesinlikle yalan kötülüğe götürür. Kötülükte cehenneme iletir. Adam yalan söyler durur da Allah divanında yalancı yazılır.” (Buhari, Müslim)
    İstikamet ehlinin en büyük alâmeti, sadakat yani doğruluktur. Allah-u Zülcelal'in kendisi ile beraber olmasını isteyen kimse, sadakata dört elle sarılmalıdır.
    Sadakat, Allah-u Zülcelal'in kılıcıdır. Neyin üzerine konulursa konulsun, onu keser. Yani, doğruluğun açamayacağı hiçbir kapı yoktur.
    Alimler şu hususta ittifak etmişlerdir:
    “Kurtuluş üç şeyin bir araya getirilmesiyle hasıl olur. Bu şeyler bid’at ve heva karıştırılmayan Müslümanlık, Allah-u Teala’ya karşı sıdk ve helal ile beslenmektir.”
    Her kim, başkalarına gösteriş olsun diye gayet düzgün bir biçimde namaza durur, fakat kalbi çarşıda, pazarda ve şehvetlerinin peşinde dolaşırsa, bu kimse bu amelinde yalancı demektir. Onun için insanın içininde dışınında bir olması lazımdır. En azından buna gayret eder ve Allah-u Zülcelal'den yardım isterse, Allah-u Zülcelal'in hazineleri doludur. O kimseye amellerinde doğru olmayı nasib edecektir. İnsanın kalbi, ibadet sırasında gaflete düşerse, hemen bu halinden Allah'a sığınmalı ve Allah-u Zülcelal'in huzurunda olduğunu bilerek, huzurlu bir şekilde ibadetine devam etmeye, niyetini Allah için yapmaya, kalbine ihlası yerleştirmeye, hal ve hareketlerinde, taat ve ibadet-lerinde istikamet ve doğruluk üzerinde bulunmaya gayret göstermelidir.
    Her kim bu rehberlerin peşine takılırsa, kıyamet gününün karanlığında önüne, çok parlak bir nur almış olur ve bu nur sanki onun elinden tutarak doğruca cenneti âlâya götürür inşaallah!
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir


    Seni çok Özledim Annem

  6. #46
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    YALAN SÖYLEMEK

    “Yalan söylediklerinden dolayı, onlara dayanılmaz bir azap vardır.” (Bakara; 10)
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Yalan söylemek, münafıklık huylarından bir huydur.” (Müttefekun Aleyh)
    Yalan söylemek en çirkin günahlardan ve en iğrenç ayıplardandır. Bu ayıplardan kurtulmanın çaresi doğru konuşmak ve yalancı arkadaşları terk etmektir.
    Yalan söyleyeni Allah-u Zülcelal'de sevmez, kulları da sevmez. Üç kimse vardır ki, Allah-u Zülcelal kıyamet gününde onlarla hiç konuşmaz. Bunlar;
    1-Yaptığı iyiliği başa kakan,
    2-Malını yalan yere yemin ederek satan,
    3-Kibirli, elbisesini sallayarak gezen kimselerdir.
    İbni Mesud (Radıyallahu Anh) demiştir ki;
    “İnsan, yalan söyleye söyleye kalbine siyah bir leke düşer. Bu siyah leke bütün kalbini kaplar ve o kişi Allah katında yalancılar listesine yazılır.”
    Doğruluk cennet kapılarının anahtarıdır. Her kim doğru sözlü olursa, son nefesinde saadet ve ikram müjdesi alır. Kıyamet gününde kendisine çok güzel nimetlerle ikram edilir.
    Bunlara bakarak, Allah-u Zülcelal'in rızasını talep eden kimseler, Allah-u Zülcelal'in rızasına giden bu yolda kendilerine ayak bağı olacak olan yalanı terkedip, insanın elinden bir rehber gibi tutarak doğruca cenneti alaya götürecek olan doğruluk ipine sarılmalıdır.
    Yalan, şeytanın yoludur. Her kim o yoldan yürürse, sonu ateştir. Doğruluk ise Allah-u Zülcelal'in yoludur. Her kim de bu yoldan yürürse, sonu Cennet-i Âlâdır.
    Onun için insan daima doğru sözlü olmaya gayret göstermeli ve böyle olmayan mü’min kardeşlerine de nasihat ederek, bu yaptıklarının yanlış olduğunu anlatmak suretiyle, onları doğruluğun üzerine çekmeye çalışmalıdır.
    Şeytanın düşmanlığı bu kadar açıkken, onun yolundan gitmek ve Allah-u Zülcelal'in dosdoğru yolundan ayrılmak insana zarardan başka bir şey getirmez. Onun için henüz elimizde fırsat varken tevbe edip, doğruluk üzerine dönmemiz bize menfaat verecektir.
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, zarar ettiklerinde birbirlerini uyarır ise mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allahu Zülcelal’in gazabına neden olan bu ameli yaptığından dolayı ona, Allah-u Zülcelal’in azabının pek şiddetli olduğunu (Bakara; 211), ölümü, kabri, Münker ve Nekir’i, haşri, mizanı, sıratı ve cehennem azabını hatırlatmalıdır. Bu kötü amel Allah’ın gazabına neden olduğu için pişman olup tevbe etmeli, bir daha yapmamaya kendi kendine söz vermelidir.


    Seni çok Özledim Annem

  7. #47
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    İlmiyle amel eden alimlerin, adaletli sultanların teberrük için ellerini öpmekte hiç bir sakınca yoktur. Annenin, babanın elini öpmek, büyüklerin müslümanlıklarına tazim ve hürmet göstermek için ellerini öpmekte de bir sakınca yoktur. Ancak dünya menfaati için öpmek mekruhtur.
    Tasavvuf ve tevazü ehlinin de birbirlerinin elini öpmeleri doğru ve güzel bir haslettir. Buna muhalefet etmek, İslam dininin edepten ibaret olduğunu idrak edememekten dolayıdır. Halbuki bu hareketi. doğru ve güzel olduğuna delil olacak bir çok örnek vardır.
    Hanefi mezhebine göre, alimlerin ellerini öpmenin ve teberrük yapmanın her hangi bir sakıncası yoktur. Bilakis bu davranış biçimi menduptur. (İbn-i Abidin; 5/254)
    Saffan bin Assan (Radıyallahu Anh) şöyle rivayet etmiştir;
    "Bir Yahudi, arkadaşına; "Kalk şu peygamberin yanına gidelim" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına gelerek, peygamber olup olmadığını öğrenmek için O'na dokuz soru sordular. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'de peygamberliğin alametlerini bir bir onlara anlattı. O zaman bu yahudiler, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in elini ve ayaklarını öptüler ve; "Sen Allah'ın peygamberisin." diyerek iman ettiler. (Tirmizi, Nesai, Ahmed b. Hanbel)
    İmam-ı Malik şöyle buyurmuştur;
    "Bir kimsenin elinin, Allah için değil de tazim ve teberrürden dolayı öpülmesi mekruhtur. Ancak Allah için, onun takva ve şerefi için öpülmesi caizdir. (Askalani; 2/48)
    İmam-ı Nevevi de şöyle buyurmuştur;
    "Şafii mezhebine göre, bir kimsenin elinin onun takvası, dini ve şerefi için öpülmesi islam dininin emirlerindendir. Hatta belki de müstehaptır. Ancak o kimsenin zenginliği ve kudreti için öpülmesi mekruhtur." (Askalani; 2/48)
    El öpmenin hükmü hakkındaki bu hadis-i şeriflere ve dört mezhebin önde gelen ule-masının beyanlarına rağmen, hâla buna muhalefet edenler varsa, bu kendilerinin cehaletlerinin ne derece büyük olduğuna delil teşkil eder. Bu gibi mü'min kardeşle-rimizi, bütün bu zikrettiğimiz bilgileri göz önüne alarak bu muhalifliklerinden daha faz-la zarar görmeden vazgeçmeye çağırıyoruz.


    Seni çok Özledim Annem

  8. #48
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    KISSADAN HİSSE

    Anlatıldığına göre, Hasan-ı Basri zamanında bir zatın kızı vardı. Çok ağlardı. Bu ağlamak onun gözünü görmez hale getirmişti. O zat Hasan-ı Basri’ye geldi ve:
    “Kızımın yanına gel, ona bir şeyler söyle de ağlamasın, bana acısın.” dedi. Hasan-ı Basri o kızın yanına gitti ve:
    “Ağlama, babana acı!” deyince o kız şöyle dedi:
    “Ey Üstad! Gözlerim iki halin dışında değil. Birincisi O’nu görmemek, O’nu görmedikten sonra, bana başkasını görmek ne gerek? Görmesin, daha iyi… Bir de O’nu görmek var. Eğer O’nu görmek bana bu halimle nasipse bir değil, binlerce göz O’na feda olsun. Onun için ağlarım.”
    Hasan-ı Basri kızı dinledikten sonra şöyle dedi:
    “Seni tedaviye geldim, ben tedavi edildim, sana tabip olarak getirildim, ama sen tabibim oldun.”


    Seni çok Özledim Annem

  9. #49
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    Ey İman edenler! Allah’a karşı takva gözetin ve herkes yarın için ne hazırladığına baksın.” (Haşr; 18)
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Akıllı odur ki, nefsini hesaba çeker ve ölümden sonrası için amel işler.” (Tirmizi, İbn Mace)
    Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) şöyle buyurmuştur:
    “Allah-u Zülcelal sizi hesaba çekmeden, siz kendinizi hesaba çekin. Amelleriniz tartılmadan amellerinizi tartın.”
    Şunu bilmek lazımdır ki, muhasebeden maksat; insanın yaptığı işlerden dolayı kendisini ve nefsini hesaba çekmesi ve bu işlerin doğru, yanlış, sevap ve günah olanlarını ayırıp bunlarla ilgili gerekli değerlendirmeyi yapmasıdır. Muhasebenin pek çok olan faydalarından biri, kar ve zararların belirlenmesi ve bundan sonraki yapılacak işlerin daha sağlıklı bir şekilde tesbit edilmesidir. Buna göre yapılmış olan işler doğru ve karlı iseler, yapılmasına devam edilir ve Allah-u Zülcelal’e şükredilir. Çünkü muvaffakiyet O’ndandır. Yapılan işler yanlış ve zararlı iseler, onlara son verilir. Tevbe ve istiğfar edilir.
    Akıllı kimse, vaktinin bir kısmını yaptıklarını muhasebe etmeye ayırandır.
    Dünyada yaptıklarının hesabını gören kimselerin, ahirette hesap vermeleri kolay olur. Ölmeden önce hesabını görmeyenlerin, hesabı çok çetin geçer.
    İnsan, karşısına hayırlı bir amel geldiği zaman, kendi kendine; “Bu amel hayırlı bir ameldir. Eğer bunu yaparsam belki Allah-u Zülcelal benden razı olarak cennetine koyar.” Ama hayırlı amel değilse: “Eğer ben bu günahı yaparsam, Allah-u Zülcelal bana gazaplanarak, cehennem azabı ile bana azap verir.” diye düşünüp hesabını, görmelidir.
    Enes bin Mâlik (Radıyallahu Anh) şöyle buyuruyor:
    “Bir gün Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) dışarı çıkı-yordu, bende onunla beraber çıktım. Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) bir avluya girdi. Aramızda yalnızca bir duvar vardı. O avluda kendi kendine;
    “Ey mü'minlerin Emiri Ömer bin Hattab! Vallahi ya Allah'tan korkar, gerçek mü'min olursun veya Allah'ın azabında yanarsın.” diyordu.”
    Ahnef ibn-i Kays, mutmain olmadığı bir şey yaptığı zaman, geceleyin lambasını yakar ve parmağını yanan fitilin üzerine bırakıp; “Ey Ahnef! Sen şu işi niye yaptın?” diyerek kendisini azarlar, kendisinden hesap sorar, tevbe ve istiğfar ederdi.
    İnsanın nefsi bir şey istediği zaman niçin istediğini, bir şey yapmadığı zaman niçin yaptığını sorar. Tavrı da bu sorulara verilen cevaba göre olur.
    Netice olarak, insan henüz elinden fırsat varken nefsini hesaba çeker, onu ayıp ve kusurlardan temizlemek suretiyle ıslah ederse, nefsinin şerrinden kurtulabilir. Nefsi daima hesaba çekmek lazımdır.
    Şah-ı Nakşibend demiştir ki;
    "Nefsi hiç olmazsa bir, iki veya üç saatte bir hesaba çekmek lazımdır."
    Eğer bu bir iki ve üç saat içinde Salih ameller yapmış ise, ona cennet ni’metlerini hatırlatarak daha da çok yapması için teşvik etmelidir. Yok eğer kötü amellerle vaktini geçirmişse, ona cehennem azabını hatırlatmalı ve hemen tevbe edip Allah-u Zülcelal’e yönelmelidir.
    Onun için henüz fırsatımız varken, Allah-u Zülcelal bizi hesaba çekmeden önce, biz kendimizi hesaba çekip, bizi dünyanın zevk ve sefasına yönelten nefsimizi ıslah etmenin ve kötü sıfatlardan kurtarmanın çarelerine bakmamız lazımdır.
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.


    Seni çok Özledim Annem

  10. #50
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    Ey İman edenler! Allah’a karşı takva gözetin ve herkes yarın için ne hazırladığına baksın.” (Haşr; 18)
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Akıllı odur ki, nefsini hesaba çeker ve ölümden sonrası için amel işler.” (Tirmizi, İbn Mace)
    Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) şöyle buyurmuştur:
    “Allah-u Zülcelal sizi hesaba çekmeden, siz kendinizi hesaba çekin. Amelleriniz tartılmadan amellerinizi tartın.”
    Şunu bilmek lazımdır ki, muhasebeden maksat; insanın yaptığı işlerden dolayı kendisini ve nefsini hesaba çekmesi ve bu işlerin doğru, yanlış, sevap ve günah olanlarını ayırıp bunlarla ilgili gerekli değerlendirmeyi yapmasıdır. Muhasebenin pek çok olan faydalarından biri, kar ve zararların belirlenmesi ve bundan sonraki yapılacak işlerin daha sağlıklı bir şekilde tesbit edilmesidir. Buna göre yapılmış olan işler doğru ve karlı iseler, yapılmasına devam edilir ve Allah-u Zülcelal’e şükredilir. Çünkü muvaffakiyet O’ndandır. Yapılan işler yanlış ve zararlı iseler, onlara son verilir. Tevbe ve istiğfar edilir.
    Akıllı kimse, vaktinin bir kısmını yaptıklarını muhasebe etmeye ayırandır.
    Dünyada yaptıklarının hesabını gören kimselerin, ahirette hesap vermeleri kolay olur. Ölmeden önce hesabını görmeyenlerin, hesabı çok çetin geçer.
    İnsan, karşısına hayırlı bir amel geldiği zaman, kendi kendine; “Bu amel hayırlı bir ameldir. Eğer bunu yaparsam belki Allah-u Zülcelal benden razı olarak cennetine koyar.” Ama hayırlı amel değilse: “Eğer ben bu günahı yaparsam, Allah-u Zülcelal bana gazaplanarak, cehennem azabı ile bana azap verir.” diye düşünüp hesabını, görmelidir.
    Enes bin Mâlik (Radıyallahu Anh) şöyle buyuruyor:
    “Bir gün Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) dışarı çıkı-yordu, bende onunla beraber çıktım. Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) bir avluya girdi. Aramızda yalnızca bir duvar vardı. O avluda kendi kendine;
    “Ey mü'minlerin Emiri Ömer bin Hattab! Vallahi ya Allah'tan korkar, gerçek mü'min olursun veya Allah'ın azabında yanarsın.” diyordu.”
    Ahnef ibn-i Kays, mutmain olmadığı bir şey yaptığı zaman, geceleyin lambasını yakar ve parmağını yanan fitilin üzerine bırakıp; “Ey Ahnef! Sen şu işi niye yaptın?” diyerek kendisini azarlar, kendisinden hesap sorar, tevbe ve istiğfar ederdi.
    İnsanın nefsi bir şey istediği zaman niçin istediğini, bir şey yapmadığı zaman niçin yaptığını sorar. Tavrı da bu sorulara verilen cevaba göre olur.
    Netice olarak, insan henüz elinden fırsat varken nefsini hesaba çeker, onu ayıp ve kusurlardan temizlemek suretiyle ıslah ederse, nefsinin şerrinden kurtulabilir. Nefsi daima hesaba çekmek lazımdır.
    Şah-ı Nakşibend demiştir ki;
    "Nefsi hiç olmazsa bir, iki veya üç saatte bir hesaba çekmek lazımdır."
    Eğer bu bir iki ve üç saat içinde Salih ameller yapmış ise, ona cennet ni’metlerini hatırlatarak daha da çok yapması için teşvik etmelidir. Yok eğer kötü amellerle vaktini geçirmişse, ona cehennem azabını hatırlatmalı ve hemen tevbe edip Allah-u Zülcelal’e yönelmelidir.
    Onun için henüz fırsatımız varken, Allah-u Zülcelal bizi hesaba çekmeden önce, biz kendimizi hesaba çekip, bizi dünyanın zevk ve sefasına yönelten nefsimizi ıslah etmenin ve kötü sıfatlardan kurtarmanın çarelerine bakmamız lazımdır.
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.


    Seni çok Özledim Annem

Sayfa 5/12 İlkİlk ... 34567 ... SonSon

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 04.07.09, 18:35
  2. 33 Yillik Şeyhİn Seyda Hz Ne İntİsabi
    By SiLa in forum Kıssadan Hisse
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02.10.08, 08:40
  3. Seyda Muhammed El-Konyevi Hz (k.s.)
    By Reyhani in forum Sadatı kiram
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 23.08.08, 10:51
  4. O Var O Var O Seyda
    By Konyevi Nisa in forum Menzil Şiirleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02.07.08, 10:29

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •