Sayfa 1/12 123 ... SonSon
117 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti: ‘Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl, kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!" (Al-i İmran; 147)

    Bu ayet-i kerimede, mümin olan kimseler için çok büyük bir müjde vardır. Allah-u Zülcelal’ın tövbe kapısı, öyle büyük bir merhamet ve nimet kapısıdır ki, biz bunun kıymetini maalesef bilmiyoruz.

    İbadet yapmak, cenneti kazanmaya ve ebedi olarak orada kalmaya sebep olur. Birçok evliya sekarat esnasında ağlamışlardır. Onlara:

    ─ Niçin ağlıyorsunuz? Diye sormuşlar, onlar da şöyle demişlerdir:
    ─ Biz cennete girmekten ya da cehenneme girmekten dolayı ağlamıyoruz. İbadet yapma fırsatı elimizden gidiyor. Onun için ağlıyoruz.

    Onun için pişmanlığın fayda verdiği zamanımız varken, pişman olalım. Yoksa pişman olmanın hiçbir menfaat vermediği zamana bırakırsak, hiçbir fayda elde edemeyiz.

    Rivayet edildiğine göre, İsa Aleyhisselam çevresindekilere:
    ─ Buğday tanesi nerede biter? Diye sordu. Onlar da:
    ─ Buğday tanesi toprakta biter, dediler. O zaman İsa Aleyhisselam şöyle dedi:
    ─ Öyleyse, insan fakirlik ve zillet halinde olmazsa, onda hikmet ve menfaat bitmez. İnsan aynı toprak gibi olup, insanlara menfaat verirse ve Allah-u Zülcelal’in karşısında da fakirlik ve zillet halinde olursa, hikmet sahibi olur.

    Bir kimse, önce Allah-u Zülcelal'in zikri ile meşgul olup daha sonra bu zikrinden gafil kaldığı zaman; Allah-u Zülcelal’in zikri ile meşgulken Allah'ın feyzi, nisbeti ve rahmeti o kimsenin üzerine gelir. Fakat O'ndan gafil olup halini değiştirdiği zaman, Allah-u Zülcelâl’in feyzi, nisbeti ve rahmeti de o kimsenin üzerinden kesilir.

    Mademki, Allah-u Zülcelal’den başka yardımcımız yoktur, öyleyse kendimize biraz çekidüzen vermemiz lazımdır. Yoksa bir de bakarız ki Allah-u Zülcelal küçük bir hatamız yüzünden durumumuzu, halimizi değiştirivermiş. Ve Onun bu şekilde yapmasına mani olacak hiç kimse yoktur. Onun için çok dikkatli olmamız lazımdır.

    İnsan Allah-u Zülcelal’e ne kadar yaklaşırsa yaklaşsın, sadece küçük bir hata ile de O'ndan o derece uzaklaşabilir. İnsanın hata yapmasının sebebi ise Allah-u Zülcelal’in kudret ve azametini idrak edememesinden dolayıdır. O'na karşı ne kadar da zayıf olduğunu bilmemesinden dolayıdır.

    İnsan Allah-u Zülcelâl ile arasındaki durumdan ne kadar çok korkar, ne derece dikkat ederse, Allah-u Zülcelâl’ın yanında o kadar makbuldür.

    Âta isminde bir zat şöyle demiştir: "Eğer bir ateş yakılsa ve bana da denilse ki; kim kendini bu ataşe atarak yok ederse, o kişi kıyamet gününde hesap vermeyecek. Ben kendimi ateşe atmak için daha ateşin yanına varmadan, ferah ve sevinçten ölmekten korkuyorum."

    Buradan anlaşılıyor ki Âta ismindeki zat, kıyamet gününde hesap vermekten çok korkuyordu.

    Allah-u Zülcelal Kerem Sahibidir

    Bir insan, mert, cömert ve iyiliği olan birisi olduğu zaman nasıl bütün insanlar onu sevip, ondan bir şeyler talep ediyorlarsa, Allah-u Zülcelal de insanlarla kıyaslanamayacak kadar fazla kerimdir, cömerttir.

    Bir haberde şöyle geçmektedir: "Bir kul, dünyada ‘Ya Kerim!’ dediği zaman, Allah-u Zülcelâl ona: ‘Ey kulum! Sen benim keremimi daha görmedin. Şu anda sen dünya hapsindesin. Ahirete geldiğin zaman cennette asıl keremimi göreceksin.’ diye hitap eder.”

    İşte Allah-u Zülcelal bu kadar kerem sahibidir. Ve kıyamet gününde kullarına karşı keremi ile muamele edecektir, inşallah! Ama biz de kendimize biraz çekidüzen verip, ibadet yapmalıyız. Nefsimizi ibadetlere zorlamalıyız.

    Üveys-i Havlani (rahmetullahi aleyh) şöyle demiştir: "Allah-u Zülcelal kuluna karşı öyle merhamet sahibidir ki, kulunun hatalarını dünyada kimseye göstermez. Ve onun kalbinde zerre kadar bir hayır varsa, kıyamet gününde onu mahrum etmez."

    Üveys-i Havlani ibadethanesinde, camide, devamlı bir sopa bulunduruyordu. Bunun sebebini sordukları zaman:
    "İnsanlar hayvanlara sopa ile vuruyorlar -haşa- ben onlardan daha layığım. Çünkü hayvanlar günahsız ve masumdurlar. Akılları yoktur. Onlara teklif yoktur (sorumlu değiller). Esasen ben bu sopaya daha layığım. Çünkü Allah-u Zülcelal bana akıl verdiği halde ben O'na karşı geliyorum." Diye cevap veriyordu.

    Bakın, onlar nasıl düşünüyorlardı! Allah-u Zülcelal bize akıl verdiği halde, O'na asi olmamız, sopaya asıl bizim layık olduğumuzu gösterir, öyle değil mi?...

    Üveys-i Havlani bir amelle ilgili olarak kendinde bir gevşeklik hissettiği zaman, yanında bulundurduğu sopa ile kendisine vuruyordu. Sopa ile kendisine vurarak, nefsini ibadet yapmaya zorlaması boşuna değildi. Tabi, o, Allah-u Zülcelal'e karşı böyle fedakâr olduğu için Allah-u Zülcelal de ona ikram ediyordu.

    Allah-u Zülcelal’in Merhameti

    Biz kendi halimizden ne kadar gafil olursak olalım, Allah-u Zülcelâl bizden asla gafil değildir. O'nun bizden hiç ayrılmayan melekleri vardır. Her insanın biri sağında diğeri de solunda olmak üzere, üstünde iki melek vardır.

    Bir kimse vefat ettiği zaman, o melekler Allah-u Zülcelal’ın huzuruna giderler ve:

    ─ Ya Rabbi! Kulun dünyadan ayrıldı, biz nereye gidelim? Diye sorarlar. Allah-u Zülcelâl buyurur ki:
    ─ Göklerim meleklerle doludur. Yer de meleklerle ve insanlarla doludur. Hep Bana ibadet ediyorlar. Siz, Benim kulumun kabrinin üzerine gidin. Zikir, tespih ve tehlil yapın ve bunların sevabını da kıyamete kadar kuluma yazın.

    Bakın! Allah-u Zülcelal kullarına karşı böyle şefkat ve merhamet sahibidir.

    İnsanın ibadeti, zikri, sadakası onu ölüm esnasında, kabirde ve kıyamet gününde Allah-u Zülcelal'in azabından muhafaza ederler.

    Bazı selefler şöyle demiştir: "Mümin kişiler sekarat esnasında meleklere derler ki: Onun ağzını koklayın. Melekler ağzını koklayınca, ağzından Kur'an kokusu gelir. O'nun kalbini koklayın derler. Melekler kalbini koklayınca kalbinden oruç kokusu gelir. Onun ayaklarını koklayın derler. Melekler ayaklarını koklayınca, ibadet için geceleri ayağa kalkma, cemaatlere gitme kokusu gelir. Nihayet o kişinin neresini koklarlarsa her yerinden ibadet kokusu gelir. O zaman melekler derler ki: ‘Sen kendini muhafaza ettin.
    Allah-u Zülcelal de seni muhafaza etsin."

    Kim Ne İsterse Allah Verecektir!

    Bu sebeple, sekarat esnasında böyle iyi bir hale girebilmek için bütün âzâlarımızı ibadete yöneltmemiz lazımdır.

    Allah-u Zülcelal bizlere; kendini zikretmemizi ve kalplerimizi O'na yönelterek, ahiret gününe gittiğimizde, tüm gerçekleri gördüğümüzde değil, daha bu dünyada iken o günleri düşünerek korkmamızı emretmektedir.

    Peki, biz Allah-u Zülcelal'den ölünce mi korkacağız? O'ndan korkmamızın zamanı gelmedi mi? Daha vakit varken, ölümle burun buruna gelmeden, O'ndan biraz korkmamız lazımdır.

    Anlatıldığına göre, Süfyan-ı Sevri (kaddesallahu sırrahu) bir gün annesine dedi ki:

    ─ Ey anne! Beni Allah-u Zülcelal’e hibe etmiyor musun? Beni O'na teslim et! Annesi de ona şöyle dedi:
    ─ Oğlum! Padişah'a köle verebilmek için o kölenin padişahın köleliğine layık olması lazımdır. Sen henüz Allah-u Zülcelal'e teslim edilmeye layık değilsin!

    Bunun üzerine Süfyan-ı Sevri çok haya etti ve gidip evin bir odasına kapandı. Tam beş yıl zikir, ibadet yapmak suretiyle Allah-u Zülcelal’e ibadet yaptı. Bir gün annesi odasına girdiğinde gördü ki, ibadetin eseri, Allah-u Zülcelal'in nuru onun yüzünden fışkırıyor. Ve ona şöyle dedi:

    "Ey oğlum! Sen Allah-u Zülcelal'in ibadeti ile meşgul ol. Ben seni unutmuyorum. Biz Allah-u Zülcelal'in huzurunda görüşeceğiz."

    Bu nasıl anne, bu nasıl oğul!.. İşte bu şekilde olduğu zaman, insan kalben, ruhen, sırren çok seviniyor.

    Çünkü onlar ebedü'l ebed olan hayatı istiyorlardı. Bu geçici olan dünyadan bir gün mutlaka ayrılacağız. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Tabi Süfyan-ı Sevri'nin annesi de manevi doktordu. Geçici olan hayatı hiç istemiyorlardı. İşte onlar da Allah-u Zülcelal'in kullarıydılar. Her kim olursa olsun samimi olarak isterse, Allah ona verecektir.

    Kalp ile Tasdik Etmeliyiz

    İnsan sadece zahiri olarak Allah-u Zülcelal'e yöneldiği zaman, onun ameli devamlı olmaz. Mutlaka manevi olarak da Allah-u Zülcelal'e yönelmesi lazımdır.

    İman, hem zahiri hem de manevidir. Zahiri olarak dil ile kelime-i tevhid getirdiğimiz zaman, eğer bunu kalp ile de tasdik etmezsek iman etmiş sayılmayız. Çünkü Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin zamanında üç yüz kişi, bu kelime-i tevhidi dil ile söylemişlerdi ama kalben bunu tasdik etmedikleri için münafık idiler. O yüzden maneviyat insan için çok önemlidir.

    İnsan kendisi ile Allah-u Zülcelal'in arasındaki durumu düzelttiği zaman, Allah-u Zülcelal de onu kendi kusurlarına muttali kılar. O kimse hiç kimseyle meşgul olmaz. Hatta başkalarının yaptıkları hataları dahi kendi hatası gibi bilir. Kendi kendine: "Eğer ben iyi olsaydım, o da iyi olacaktı." Diye hitapta bulunur. Yani, daima kendisini düzeltmek için bir gayretin içinde olur.

    Peki, herkes böyle olursa, dünya cennet gibi olmaz mı? Ama biz başkalarının kusurlarıyla meşgul olduğumuz için zaten onları düzeltemiyoruz, onları düzeltemediğimiz gibi kendimiz de düzelemiyoruz. Bu da bizim için çok büyük bir zarardır.

    Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin... (Amin)


    Seni çok Özledim Annem

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    DÜNYA SEVGİSİ

    “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Elbette Allah’tan korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır.” (En’am; 32)
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Dünyayı seven ahireti sevmez, ahireti sevende dünyayı sevmez. Siz baki olan ahireti fani olan dünyaya tercih edin.” (Taberani, Hakim)
    Kalbin huzurunu bozan hastalıklardan birisi de dünya ve mal sevgisidir. Dünya, bütün kötülüklerin başıdır. İnsanın kalbinde dünya sevgisi ne derece varsa, ahiretin sevgisi o derece o kimsenin kalbinden çıkar. Kim neyi severse Allah-u Zülcelal ona istediğini nasip eder. Dünyayı sevenlere de dünyayı nasip eder. Çünkü Allah-u Zülcelal’in yanında dünyanın hiçbir değeri yoktur.
    Dokuz yüz elli sene yaşayan Nuh (Aleyhisselam)’a vefat hastalığında; “Dünyayı nasıl buldun?” diye sormuşlar. Kendisi de; “Dünyayı iki kapılı bir han gibi gördüm. Bir kapıdan girdim, diğerinden çıktım.” demiştir.
    Gerçekten dünya hayatı çok kısadır. Bakınız! Hz Nuh (Aleyhisselam) dokuz yüz elli sene yaşadığı halde sanki onu hiç yaşamamış gibi görmüştür. Buna göre herkes kendi halini düşünmelidir.
    Nasıl ki su ile ateş bir arada bulunmazsa, dünya ve ahiret sevgisi de aynı kalpte bulunmaz.
    Baki olan ahiret hayatı için geçici olan bu dünya hayatını satanlar, her ikisini de kazanırlar. Ama dünya için ahiretini satanlar, her ikisini de kaybederler.
    Hz. Süleyman (Aleyhisselam) bir gün muhteşem bir şekilde havada gidiyordu. Kuşlar ve cinler onun hizmetinde bulunuyorlardı. Hz. Süleyman (Aleyhis-selam) israiloğullarından bir abide uğradı. Abid;
    “Ey Davud’un oğlu! Allah sana ne büyük bir saltanat vermiştir.” dedi. Bunun üzerine Hz. Süleyman (Aleyhisselam) şöyle buyurdu:
    “Mü’minin amel defterinde yazılı olan bir tesbih, Davud’un oğluna verilen bu muazzam saltanattan daha hayırlıdır. Çünkü tesbih baki kalır, saltanat ise geçicidir.”
    Nitekim Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Dünya sizin için, siz ahiret için yaratılmışsınız. O sebeple, dünyanızdan ahiretiniz için hazırlık yapın. Bilin ki, dünyadan sonra bu hazırlığı yapmak mümkün değildir. Çünkü ondan sonra yeriniz ya cennet veya cehennemdir.” (Deylemi)
    Dünyayı seven bir kimse, öldüğü zaman sevdiğinden ayrıldığı için azab çeker. Bu azabın şiddeti de dünya sevgisinin şiddeti ölçüsündedir.
    Allah-u Zülcelal’i ve ahireti seven ise, ölürken sevdiğine kavuştuğu için sevinç duyar. Bu sevincin büyüklüğü de Allah ve ahiret sevgisinin büyüklüğü derecesindedir.
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, zarar ettiklerinde birbirlerini uyarır ise mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allahu Zülcelal’in gazabına neden olan bu ameli yaptığından dolayı ona, Allah-u Zülcelal’in azabının pek şiddetli olduğunu (Bakara; 211), ölümü, kabri, Münker ve Nekir’i, haşri, mizanı, sıratı ve cehennem azabını hatırlatmalıdır. Bu kötü amel Allah’ın gazabına neden olduğu için pişman olup tevbe etmeli, bir daha yapmamaya kendi kendine söz vermelidir.


    Seni çok Özledim Annem

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    GURUR (Aldanma)

    “Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah’ın affına güvendirerek şeytan sizi kandırmasın.” (Lokman; 33)
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Akıllı kimse, kendi nefsini hesaba çeker ve ölümden sonrası için çalışır. Aldanmış olan ise, nefsine ve hevasına uyar ve buna rağmen Allah’tan temennilerde bulunur.” (Tirmizi, İbn Mace)
    Gurur; kalbi bir hastalıktır. Gurur ve aldanış cehaletten de kötüdür. Çünkü cehalet bir şeyi bilmemektir. Gurur ise onu yanlış ve ters bilmektir. İnsanlardan bir çoğu hatalı yolda oldukları halde, kendilerini hayır üzerine bulunduklarını zannederler. Halbuki asla gerçekleşmeyecek bir düşünce ve hayalin peşinde gitmek, yapmadığı şeyi umut etmek mağrurluktan başka bir şey değildir.
    Mü’minlerin asi olanları; “Allah kerimdir, O’nun affı çoktur.” gibi sözlere bel bağlayıp salih amelleri terk etmek suretiyle aldanırlar. Onun için bazı alimler şöyle demiştir:
    “Bir şeyi arzu eden ona talip olur. Bir şeyden korkan ise ondan kaçınır. (Onun için) günahlarında ısrar ettiği halde Allah’ın affını bekleyen (ümit eden) aldanmıştır.”
    İnsanlardan kimisini dünya hayatı aldatmaktadır. Bunlar fasid bir kıyas yaparak şöyle derler; Nakit, vadeden daha iyidir. Dünya lezzetleri nakit, ahiret ni’metleri ise vade hükmündedir. İşte aldatan nokta burasıdır. Zira nakit, ancak miktar bakımından vadeli ile aynı olduğu zaman daha iyidir. Oysa, bilindiği üzere insanın dünyadaki ömrü ahirete göre milyarda bir oranında bile değildir.
    Bazı kimselerin biraz taatları vardır. Fakat günahları da vardır. Kendileri ise günahlarını önemsemez, tatlarının kendilerini kurtaracağını zannederler. Bu sebeple de kendilerini iyi durumda görürler. Bu da bir aldanış ve gururdur. Bundan kurtulmak için hemen günahlara tevbe edip, Salih amellere yönelmelidir.
    Allah-u Zülcelal’e giden yolda başarılı olanlar, o yolun üzerindeki engellerin afetlerini bilip kendisini bundan muhafaza eden ve basiretle davranan kimselerdir.
    Aldananlar ise, Allah-u Zülcelal’in kendi iradelerine terk ettiği ve kalplerini hakkı bilip anlamaktan geri bıraktığı kimselerdir. Nasıl insan düşman karşısında uyanık ve dikkatli duruyorsa, şeytan ve nefsin karşısında da dikkatli davranması lazımdır.
    Her insan amelini sadece Allah-u Zülcelal’in rızası için yapmaya gayret etmeli, aldanmamak için ilim okumalı ve aldanma olaylarına karşı çok dikkatli olmalıdır.
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, zarar ettiklerinde birbirlerini uyarır ise mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allahu Zülcelal’in gazabına neden olan bu ameli yaptığından dolayı ona, Allah-u Zülcelal’in azabının pek şiddetli olduğunu (Bakara; 211), ölümü, kabri, Münker ve Nekir’i, haşri, mizanı, sıratı ve cehennem azabını hatırlatmalıdır. Bu kötü amel Allah’ın gazabına neden olduğu için pişman olup tevbe etmeli, bir daha yapmamaya kendi kendine söz vermelidir.


    Seni çok Özledim Annem

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    GAFLET

    “Kahrolsun bizlere! (derler) Biz bundan (ölüm-den) gafil kaldık. Hayır! Biz kendimize zulmetmiş olduk.” (Enbiya; 97)
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Şeytan insanoğlunun kalbinin üzerinde tünemiş vaziyette bekler. Allah'ı zikredince siner, çekilir, gaflet etse vesvese verir.” (Buhari)
    Gaflet; İnsanın Allah-u Zülcelal'in emir ve nehiylerini unutması ve terketmesi yada O'nun emir ve nehiylerini yerine getirirken, kalbinin bu yaptıklarını duymaması, başka şeylerle meşgul olmasıdır.
    Her kim Allah-u Zülcelal'in emir ve nehiylerini terketmek suretiyle gaflete dalar ve nefsinin arzularının peşine düşerse, kendisini şiddetli bir azaba müstehak etmiş olur. Onun için denilmiştir ki;
    “Gafletten daha ağır bir uyku yoktur; insana en fazla sahip olan ve onu kullanan nefsinin arzularıdır. Eğer üzerinde gafletin ağırlığı olmasaydı, nefsin arzuları insana galip gelmezdi.”
    En büyük gaflet, insanın Allah-u Zülcelal'den gafil kalması, O'nun emir ve nehiylerinin karşısında ve onunla olan muamelesinde edebe riayet etmekten gafil olmasıdır.
    Her anımızda bizden bir hata zuhur etmektedir. Bu hataların en ufağı gaflettir. Hatta kıyamet gününde cennet ehlinin en çok hasret ve kederlendiği şey, dünyada iken gafletle geçirdiği dakika ve saatlerdir.
    Allah-u Zülcelal'in hukukunu yerine getirebilmek için gaflet elbisesini üzerimizden çıkarıp, Allah-u Zülcelal'den kuvvet istememiz lazımdır.
    Netice olarak, günbe gün kabre biraz daha yaklaşıyoruz. Eğer bu gaflet denizinden çıkmazsak, -neuzubillah- parişan oluruz. Şayet ebed'ül ebed baki olan ahiret hayatımızda perişan olmak istemiyorsak, samimi olarak Allah-u Zülcelal'e yalvarıp bizi gafletten muhafaza etmesini istememiz lazımdır.
    Eğer samimi bir şekilde istersek; Allah-u Zülcelal cömerttir; O'nun hazineleri doludur. Bize de bu isteğimizi inşaallah nasib edecektir.
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, zarar ettiklerinde birbirlerini uyarır ise mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allahu Zülcelal’in gazabına neden olan bu ameli yaptığından dolayı ona, Allah-u Zülcelal’in azabının pek şiddetli olduğunu (Bakara; 211), ölümü, kabri, Münker ve Nekir’i, haşri, mizanı, sıratı ve cehennem azabını hatırlatmalıdır. Bu kötü amel Allah’ın gazabına neden olduğu için pişman olup tevbe etmeli, bir daha yapmamaya kendi kendine söz vermelidir.


    Seni çok Özledim Annem

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    GAFLET

    “Kahrolsun bizlere! (derler) Biz bundan (ölüm-den) gafil kaldık. Hayır! Biz kendimize zulmetmiş olduk.” (Enbiya; 97)
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Şeytan insanoğlunun kalbinin üzerinde tünemiş vaziyette bekler. Allah'ı zikredince siner, çekilir, gaflet etse vesvese verir.” (Buhari)
    Gaflet; İnsanın Allah-u Zülcelal'in emir ve nehiylerini unutması ve terketmesi yada O'nun emir ve nehiylerini yerine getirirken, kalbinin bu yaptıklarını duymaması, başka şeylerle meşgul olmasıdır.
    Her kim Allah-u Zülcelal'in emir ve nehiylerini terketmek suretiyle gaflete dalar ve nefsinin arzularının peşine düşerse, kendisini şiddetli bir azaba müstehak etmiş olur. Onun için denilmiştir ki;
    “Gafletten daha ağır bir uyku yoktur; insana en fazla sahip olan ve onu kullanan nefsinin arzularıdır. Eğer üzerinde gafletin ağırlığı olmasaydı, nefsin arzuları insana galip gelmezdi.”
    En büyük gaflet, insanın Allah-u Zülcelal'den gafil kalması, O'nun emir ve nehiylerinin karşısında ve onunla olan muamelesinde edebe riayet etmekten gafil olmasıdır.
    Her anımızda bizden bir hata zuhur etmektedir. Bu hataların en ufağı gaflettir. Hatta kıyamet gününde cennet ehlinin en çok hasret ve kederlendiği şey, dünyada iken gafletle geçirdiği dakika ve saatlerdir.
    Allah-u Zülcelal'in hukukunu yerine getirebilmek için gaflet elbisesini üzerimizden çıkarıp, Allah-u Zülcelal'den kuvvet istememiz lazımdır.
    Netice olarak, günbe gün kabre biraz daha yaklaşıyoruz. Eğer bu gaflet denizinden çıkmazsak, -neuzubillah- parişan oluruz. Şayet ebed'ül ebed baki olan ahiret hayatımızda perişan olmak istemiyorsak, samimi olarak Allah-u Zülcelal'e yalvarıp bizi gafletten muhafaza etmesini istememiz lazımdır.
    Eğer samimi bir şekilde istersek; Allah-u Zülcelal cömerttir; O'nun hazineleri doludur. Bize de bu isteğimizi inşaallah nasib edecektir.
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, zarar ettiklerinde birbirlerini uyarır ise mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allahu Zülcelal’in gazabına neden olan bu ameli yaptığından dolayı ona, Allah-u Zülcelal’in azabının pek şiddetli olduğunu (Bakara; 211), ölümü, kabri, Münker ve Nekir’i, haşri, mizanı, sıratı ve cehennem azabını hatırlatmalıdır. Bu kötü amel Allah’ın gazabına neden olduğu için pişman olup tevbe etmeli, bir daha yapmamaya kendi kendine söz vermelidir.



    Seni çok Özledim Annem

  6. #6
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    GECE İBADETİNİN FAZİLETİ

    “Rahmanın kulları onlardır ki, gecelerini Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak geçirirler.” (Furkan; 64)
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Allah-u Teala, her gecenin üçte biri kalınca rahmeti ile dünya semasına iner ve şöyle buyurur: Mülkün sahibi benim. Dua eden kim ise, onun duasını kabul edeyim. Kim benden bir şey isterse, ona vereyim. Kim benden bağışlanmayı isterse, onu bağışlayayım.” (Buhari, Müslim)
    İnsan, Allah-u Zülcelal'in rahmetine muhtaç olarak, geceleri hiç olmazsa uykusundan az bir miktar feda ederek Allah-u Zülcelal'e en azından iki rekat namaz kılarsa, bu fedakarlığa bakarak Allah-u Zülcelal'de;
    “Kulum, diğer insanlar uykudayken, uykusunu bölüp bana ibadet yaptı.” diyerek, o kulunu af ve mağfiret edebilir. Yeter ki insan onun affına müşteri olsun.
    Geçmiş evliyaların yaşantılarına baktığımız zaman, ömürleri boyunca seher vakitlerini ibadetle geçirdiklerini görürüz. Nitekim Şakik-i Belhi şöyle demiştir:
    “Kabrimin aydınlık olmasını istedim, onu seher vaktinde namaz kılmakta buldum.”
    Onun için her insan her ne kadar onlar gibi yapamıyorsa da, denizden bir damla da olsa hiç olmazsa onlara mutabaat yapmaya gayret göstermesi gerekir.
    Anlatıldığına göre, Allah-u Zülcelal Davud (Aleyhisselam)’a şöyle vahyetmiştir:
    “Ey Davud! Akşamın karanlığı yayılınca yatıp sabaha kadar uyuyan kimse, beni sevdiğine dair iddiasında yalancıdır.”
    Rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)’in yanında gece uyanmadan sabahlayan birinden bahsettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem): “Şeytan onun kulağına bevl etmiştir.” buyurdu. (Buhari, Müslim, Nesai)
    Gece ibadeti, ahirette çok büyük mükafatları kazanmaya vesiledir. Bütün bunlardan sonra, insan gece uykusundan fedakarlık yaparak korku ve ümit içerisinde Allah-u Zülcelal’e yalvarmalıdır. İnsan nasıl ki bir yolculuğa çıkarken hazırlık yapıyorsa, kıyamet yolculuğunda da gece ibadeti gibi kendisine faydalı olacak esbablara sarılmalıdır.
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.


    Seni çok Özledim Annem

  7. #7
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    ZİKİR O zatlar ki, Allah’ın zikri ile kalpleri mutmain olduğu halde iman etmişlerdir. Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Ra’d; 28)
    “Allah’ı zikretmek, elbette en büyük ibadettir.” (Ankebut; 45)
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    "Rabbini zikredenlerle, zikretmeyenlerin misali; diri ile ölü gibidir." (Buhari, Müslim)
    Allah-u Zülcelal’in zikri, dünya ve dünyanın içindekilerden daha kıymetlidir. Zikir kalbin cilasıdır. İnsanın kalbinin temizlenmesi ve kemale ulaşması için zikirden daha üstün bir şey yoktur. Allah’ın zikri insan için kurtuluştur. Onun için Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) sahabe-i kiramlara:
    “Size amellerinizin en hayırlısını, Allah katında en temiz olanını, derecelerinizi en fazla yükselteni ve sizin için altın ve gümüş infak (Allah yolunda harcama) etmekten, düşmanlarınızı muharebe meydanında öldürmekten veya şehit olmanızdan daha hayırlı amelleri haber vereyim mi?” buyurmuş; sahabe-i kiramlar:
    “Ver Ya Resulallah!” deyince:
    “Allah’ın zikridir.” (İbn Mace) diye cevap vermiştir.
    Zikir hakkında ne kadar yazılırsa yazılsın, yine de onun fazileti anlatmakla bitirilemez.
    Bilindiği gibi Yunus (Aleyhisselam) balığın karnına giripte hatasını anlayınca, Allah-u Zülcelal’e ihlâsla yöneldi ve dua etti. Allah, bu ihlâslı duayı kabul etti. Balığa vahyederek Yunus'u kenara atmasını emretti. Hz. Yûnus (Aleyhisselam) böylece karanlığa, fırtınaya, kabaran denize, kendisini yutan balığa rağmen kurtuluşa erdi. Âyette, onun duasının kabul edilmesi, Rabbine yaptığı tesbihatla îzah edilmiştir:
    "Eğer çok tesbih edenlerden olmasa idi, insanlarn tekrar diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalacaktı." (Saffat; 143-144)
    Bildirildiğine göre, Hz. Musa (Aleyhisselam) Allah-u Zülcelal’e:
    “Ya Rabbi! Senin sevdiklerini, sevmediklerinden nasıl ayırt edeceğim?” diye sordu. Allah-u Zülcelal:
    “Ey Musa! Ben sevdiklerime iki alamet bağışlarım.” buyurdu. Hz. Musa (Aleyhisselam):
    “Ya Rabbi! Bu alametler nedir?” deyince, Allah-u Zülcelal şöyle buyurdu:
    “Ey Musa! Birinci alamet olarak ona beni zikretmeyi ilham ederim de böylece göklerde ve yeryüzünde onu anarım. İkinci alamet olarak da onu haramlardan ve gazabımdan uzak tutarım ki, azabıma ve belama çarpılmasın. Buna karşılık nefret ettiğim kula da iki alamet veririm. Birinci alamet olarak beni zikretmeyi unuttururum. İkinci alamet olarak da onu nefsinin arzuları ile baş başa bırakırım ki, haramlarıma düşerek gazabıma uğrasında azabıma ve belalarıma çarpılsın.”
    Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere Allah-u Zülcelal’in zikri insan için her şeyden daha hayırlıdır. Allah’ın zikri ile bu kadar menfaatler kazanılırken, onun zikrini yapmamak akıbetin kötü olacağına alamettir.
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.


    Seni çok Özledim Annem

  8. #8
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    İbn Ömer (Radıyallahu Anh)’den rivayetle Resulullah (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Cebrail bana vahiy ile ilk geldiğinde ilk gönlüme ilka ettiği (attığı) şey –Bismillahirrahmanirrahim- oldu.” (Darekutnî)
    İbn Mes’ud (Radıyallahu Anh)’dan rivayetle Resulullah (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Kim Bismillahirrahmanirrahim’i okursa, ona her harf başına dört bin iyilik yazılır. Her harf başına dört bin kötülüğü silinir. Dört bin derece yükselir.” (Deylemi)
    Anlatıldığına göre, kıyamet günü bir kavim, Bismillahirrahmanirrahim diyerek gelir. Onların iyilikleri kötülüklerinden daha ağır basar, diğer ümmetler bu kavmin bu durumunu görünce; ‘iyilikleri ne de ağır basıyor’ derler.
    Çünkü onların ilk sözü ve sözlerin başı Bismillahirrahmanirrahim’dir. Allah-u Zülcelal bu besmeleyi bu ümmet için her türlü beladan güven yapmış, kovulan şeytandan koruyucu kılmış, hastalıklara şifa yapmıştır. Ve bütün bunlar besmelenin bereketiyle sunulmuştur. Allah-u Zülcelal besmele-i şerifeyi cehenneme karşı bir kalkan kılmıştır.
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
    “Bismillahirrahmanirrahim ile başlamayan her şerefli iş noksandır, yarar ve bereketi azdır.” (Ebu Davud, Nesai, İbn Mace)
    Onun için Bediüzzaman: “Besmele-i şerif mü’minin kimliği gibidir. Onu yanından hiç ayırmayıp, Her hayırlı işe onunla başlamalıdır.” demiştir.
    Bil ki; besmelenin özellikleri saymakla bitmez. Ben Allah için tavsiyede bulunuyorum: Her işin başında anahtarın Bismillahirrahmanirrahim olsun otururken, kalkarken, uyurken, abdest alırken, kur’an okurken hep bu anahtarla başla… Anlatıldığına göre, kim böyle yaparsa Allah-u Zülcelal ona ölüm sekeratını kolaylaştırır. Kabir darlığını ondan giderir. Kopkolay bir hesaba tabi tutulur. Terazisi ağır gelir ve sırat üzerinden yıldırım gibi geçer. İnşaallahu Teala…
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.


    Seni çok Özledim Annem

  9. #9
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    “Mü’minler ancak kardeştirler.” (Hucurat; 10)
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.” (Tirmizi)
    Mü’minlerin birbirlerini sevmeleri İslam dininde çok büyük bir öneme sahiptir. Bu durum Allah-u Zülcelal’in yanında çok makbuldür. Mü’minlerin birbirlerini sevmeleri ve birbirlerine kenetlenmelerini Allah-u Zülcelal çok sevmektedir. Dolayısıyla Allah-u Zülcelal’in rızası için birbirimizi sevmemiz gerekir.
    Allah-u Zülcelal için amel yapan ve O’nun hizmetinde bulunan bir kimseyi gördüğümüz zaman ne kadar seversek, o nisbette menfaat görürüz. Çünkü bu sevgi o kimsenin zatına değil, Allah-u Zülcelal’e iman edip ibadet ettiği ve O’nun rızasına kavuşma gayretinde olmasından dolayıdır ki bu da Allah-u Zülcelal’in yanında çok makbuldür.
    Hz. Ömer (Radıyallahu Anh)’den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Allah’ın bazı kulları vardır ki, onlar ne peygamber ne de şehittirler. Fakat peygamberler ve şehitler onlara verilen makam dolayısıyla gıpta edip imrenirler.”
    Bu arada, sahabe-i kiramlar: “Onlar kimlerdir?” diye sordular. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle devam etti:
    “Onlar (aralarında) neseb ve akrabalık olmadığı, mal alışverişi olmadığı halde birbirlerini Allah için sevenlerdir. Onların yüzü nurdur, nur üzerindedirler. İnsanların korktukları günde onlara korku yoktur. İnsanların hüzünlendikleri günde onlar mahzun da olmazlar.” (Ebu Davud) Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) daha sonra şu ayet-i kerimeyi okudu:
    “Dikkat edin! Allah’ın veli kulları için korku yoktur. Onlar mahzunda olmazlar.” (Yunus; 62)
    Şunu unutmamak lazımdır ki, Allah için mü’min kardeşlerini seven kimseler sevgilerinin miktarınca mükafat ve sevap kazanırlar. Mü’min olan kimseye buğzetmek münafıklık alametidir. Onun için bir kimse, mü’min kardeşine buğz ettiği zaman dönüp kusuru kendinde aramalıdır.
    Mü’minlerin birbirlerini sevmesinin mükafatı böyle olduğu halde, bu fırsatı değerlendirmemek, gerçekten bir mü’minin kendisine yapmış olduğu çok büyük bir haksızlıktır. Mü’min kardeşliğinin fazileti ve mü’minlerin birbirlerine buğz etmenin kötülüğü hakkında daha geniş bilgiler için “mü’min kardeşliği” isimli kitabımıza bakınız.
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.


    Seni çok Özledim Annem

  10. #10
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri

    MÜNAKAŞA VE MÜCADELE ETMEK


    “Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişilerdiniz de, O'nun nimetiyle kardeşler oldunuz.” (Al-i İmran; 103)
    Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    “Din kardeşinle tartışma, onunla alay etme ve ona yerine getiremeyeceğin sözü verme.” (Tirmizi)
    İnsanlarla münakaşa ve mücadele etmek, çok çirkin bir hal’dir. Müslümanlar, kendi aralarında mücadele etmek ve tartışmaktan men edilmişlerdir. Münakaşa ve mücadele, karşısında bulunan kimseye galip gelmek amacıyla yapıldığından dolayı sahibine hased ve nifak gibi kötü ahlaklar kazandırır.
    Bu davranışı yapan kimseler, her ne kadar sonradan dil ile birbirlerini sevdiklerini söyleseler de, kalben birbirlerine buğz ederler.
    Onun için Bilal b. Said şöyle demiştir;
    “Bir kimseyi inatçı, münakaşacı ve kendi görüşünü savunur bir vaziyette gördüğün zaman, iyi bil ki onun helakı tamamlanmıştır.”
    Müslim ibn-i Yesar şöyle demiştir:
    “Tartışmaktan sakının. Çünkü tartışmak hiddet doğurur. Hiddet ise şeytanın ipidir, insanı onunla oynatır.”
    Onun için ahiretin üzerinde meraklı olan ve orada perişan olmak istemeyen kimseler, münakaşa ve mücadeleden vazgeçip, bunu kendilerine sanat edinen kişilere de nasihat ederek, bu hallerinde vazgeçmek için gayret göstermelidirler.
    Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) şöyle demiştir:
    “İlmi üç şey için öğrenme, üç şeyden dolayı da terk etme. Onu tartışmak, kibirlenmek ve riya için öğrenme. Onu önemsememekten, cehalete razı olmaktan ve utanmaktan dolayı da terk etme.”
    Nehyedilen tartışmanın temelinde biri nefsani diğeri de hayvani olan iki his vardır.
    Birinci his üstünlük taslama, ikincisi ise karşısımdakini ezme hissidir. Bu hislere mağlup olan bir kimse, tartışma çıkararak kendi kendisini tatmin etmeye çalışır. Bu sebeple tartışma ve mücadeleden sakınmak gerekir.
    Bütün bunlardan sonra, münakaşa ve mücadelenin ne kadar çirkin bir davranış olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ise, mü’minlerin birbirlerini sevmeleri ve münakaşa ve mücadeleden kaçınmaları bir fazilettir. Fazilet sahiplerinin yurdu ise cennettir.
    *) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, zarar ettiklerinde birbirlerini uyarır ise mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allahu Zülcelal’in gazabına neden olan bu ameli yaptığından dolayı ona, Allah-u Zülcelal’in azabının pek şiddetli olduğunu (Bakara; 211), ölümü, kabri, Münker ve Nekir’i, haşri, mizanı, sıratı ve cehennem azabını hatırlatmalıdır. Bu kötü amel Allah’ın gazabına neden olduğu için pişman olup tevbe etmeli, bir daha yapmamaya kendi kendine söz vermelidir.


    Seni çok Özledim Annem

Sayfa 1/12 123 ... SonSon

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 04.07.09, 18:35
  2. 33 Yillik Şeyhİn Seyda Hz Ne İntİsabi
    By SiLa in forum Kıssadan Hisse
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02.10.08, 08:40
  3. Seyda Muhammed El-Konyevi Hz (k.s.)
    By Reyhani in forum Sadatı kiram
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 23.08.08, 10:51
  4. O Var O Var O Seyda
    By Konyevi Nisa in forum Menzil Şiirleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02.07.08, 10:29

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •