***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Cevap: Seyda Muhammed El Konyevi (K.S) efendimizin sohbetleri
UCUB (Kendini Beğenmek)
Kaynak:Seyda Muhammed Konyevi (ks), Cennet Yolunun Rehberi Reyhani Yayınları
Ucub, kalbi hastalıkların büyüklerinden biridir ve cennet yolunda bulunan ve insanın Allah-u Zülcelal'in rızasını kazanmasına ve ebedi olarak saadete kavuşmasına büyük bir engeldir.
Eğer insan kendisinde bulunan ucub hastalığından habersiz ise, ne kadar taat ve ibadet, hayır ve hasenat yaparsa yapsın, kendisini zengin zanneden, büyük bir fakirdir.
Çünkü kalbinde bulunan ucub, tıpkı ateşin odunları yakıp kül ettiği gibi, hayır ve hasenatını, taat ve ibadetini mahveder.
Ucub, öyle bir hastalıktır ki, Allah-u Zülcelal insanın üzerindenin yardımını kaldırır ve her ameline şeytanı ortak yapar.
UCUBUN AFETİ
Ucubun, bir çok afeti vardır. Yukarıda belirttiğimiz gibi, kibirin bir sebebi de ucubdur. Ucub, insanı kibre yönlendirir, kibirden ise sayılamayacak kadar büyük afetler meydana gelir. Bu, ucubun insanlar arasındaki kötülüğüdür.
Allah-u Zülcelal'e karşı olan kötülüğü ise şunlardır: Ucub, günahları unutturur, hatırladıklarını da önemsemez. Bu günahlardan dolayı, bir kurtuluş olan tövbeden gafil kalır ve günahlarının bağışlandığını zanneder.
Ucub sahibi kimse, yapmış olduğu ibadet ve amellerini beğenir, ibadet yapıyorum diye böbürlenir. Allah-u Zülcelal'in tevfiki ile ibadet yaptığını unutur.
İbni Mesud (ra): “Helak olmak, iki şeydedir, bunlarda; ümitsizliğe düşmek, kendini beğenmek; demiştir.
Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur;
“Hani (o gün) çokluğunuz sizi böbürlendirmişti; fakat size hiçbir fayda sağlamamıştı.”(Tövbe; 25)
Peygamber Efendimiz (sav)'de bir hadis-i şeriflerinde:
“Siz hiç günah işlemeseniz bile, ben sizin için onun daha büyüğünden korkarım. O da ucubdur, ucubdur.” buyurmuştur.
Bişr bin Mansur (rha), ibadete fazla devam ettiğinden dolayı, onu görenler hemen Allah-u Zülcelal'i ve ölümü hatırlarlardı. Bir gün namazını fazla uzattı. Arkasında adamın biride onu seyrediyordu. Adamı fark eden Bişr, dedi ki;
“Sen benim böyle ağır kaldığıma bakma. Aslında bu, önemli bir şey değildir. İbliste uzun zaman melekler arasında ibadet yaptığı halde, sonunda gideceği yere gitti.”
Ucub sahibi kimse, nefsi ve görüşüyle gururlanır, kendisini Allah-u Zülcelal'in azabından emin hisseder. Allah-u Zülcelal'in yanında bir rütbesi olduğunu zanneder.
Kendi görüşünü, amelini ve aklını beğenmesi, kendisini başkalarından istifade etmekten, istişare ve muhasebeden alıkoyar. Kendi hatalı görüşünde inad eder, nasihat edeni dinlemez, başka insanlara küçümseyici gözle bakar.
Ucbun en tehlikeli afetlerinden biri de, insan kendisinin kurtuluşa erdiğini ve hayır yapmaya ihtiyacı kalmadığını sanarak hayır yolunda çalışmaktan geri durmasıdır. Bu da apaçık mahvolutşur.
UCUBUN TEDAVİSİ
Ucub hastalığının sebebi bilgisizliktir. Bunun tedavisinin tek yoluda ilimdir. Örneğin; güzelliği, kuvveti, asaleti, serveti gibi kendi iradesinin dışında olan şeylerle, insanın kendini beğenmesi, gerçekte kendi malı olmayan şeylerle övünmesi demektir.
Çünkü, bunların hepsi Allah-u Zülcelal'in birer lütfudur. Nitekim, Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede;
“ Eğer üzerinizde Allah'ın fazl-ı rahmeti olmasaydı, içinizden hiçbiriniz ebedi olarak (kendisini) temize çıkaramazdı. Ancak Allah dilediğini temize çıkarır. Allah hakkıyla işiten ve bilendir.” (Nur; 21) buyurmuştur.
Ucubdan kurtulmak isteyen şu dört şeyi yapmalıdır
1-Başarıyı Allah-u Zülcelal'den bilmelidir. Çünkü, bir kimse başarıyı Allah'tan bilirse, ona şükreder ve ucuba düşmez.
2-Allah-u Zülcelal'in kendisine ihsan ettiği nimetlere bakmalıdır. Bir kimse Allah-u Zülcelal'in nimetlerini görürse, ona şükreder, amelini az görür ve iyilikleri ile ucba kapılmaz.
3-Amelinin kabul olmama ihtimalini düşünüp, hesabını buna göre yapmalıdır. Bir kimse, amelinin kabul olmama ihtimalini düşünüp korktuğu sürece ucba kapılmaz.
4-Daha önce işlediği günahları düşünmelidir. Bir kimse, günahlarının sevaplarından fazla olmasından korkarsa, ucuba kapılmaz.
Zaten böyle bir idrakte olan kimse, nasıl ucba kapılabilir ki? Kıyamet gününde amel defterinde nelerin çıkacağını bilmez. Bir kişinin ucubu ve sevinci ancak kıyamet gününde amel defterini okuduktan sonra olacaktır.
Şabi (rha) şöyle buyurmuştur:
Bir kişi vardı. Yürüdüğü zaman, daima bir bulut ona gölge yapardı. Günahkar ve fasık bir kişi dedi ki:
“Ben bu adamın yanına gideyim. Belki Allah-u Zülcelal onun hürmetine beni de affeder.”
O, üzerinde bulut bulunan kişi, yanına gelen bu adamı küçük görüp dedi ki;
“Bu günahkar ve fasık adammı benim gölgemde yürüyecek?” Ayrıldıkları zaman, bulut o fasık adamla beraber gitti.
UCUPLANILAN ŞEYLER VE BUNLARIN TEDAVİSİ
1-Cemali, endamı, sıhhati, kuvveti ve sesinin güzelliği ile kendini beğenip, bunların her an Allah-u Zülcelal tarafından geri alınabilecek birer nimeti olduğunu unutmaktır.
Bunun tedavisi ise; İlk yaratılışındaki oluşumunu, içinin pisliklerle dolu olduğunu, güzel yüzünün ve yumuşak bedeninin toprakta nasıl çürüyeceğini, böceklerin, akrep ve yılanların yiyeceği olacağını derinlemesine düşünmektir.
2-Güç ve kuvvet ile kendini beğenmektir.
Bu şekilde kendini beğenen kimse, küçük bir hastalıkta, nasıl da bir başkasının yardımına muhtaç kaldığını iyi bilmelidir.
3-Akıl, zeka, din ve dünya meselelerinin ince ve derin yönlerini kavrayabilme yeteneği ile kendini beğenmektir.
Bunun tedavisi; kendisine ihsan ettiği akıldan dolayı Allah-u Zülcelal'e şükretmek, şükretmediği takdirde aklının alınmasından korkmaktır. Çünkü, bir çok insanlar vardır ki, ilk önce akıllı olmalarına rağmen, daha sonradan Allah-u Zülcelal'in onların aklını alması sonucu deli olmuşlardır.
4-Asâletle övünüp ucuba düşmektir.
Halbuki bu durumda bulunan bir kimse, şunu çok iyi bilmelidir ki, kendileri ile övündüğü ataları, asaletle değil, taat, ilim ve güzel ahlakla şeref kazanmışlardı.
Allah-u Zülcelal'in katında en şerefli olan, soylu olanlar değil, takva sahipleridir. Çünkü O’nun katında hiç kimseye iltimas yoktur.
5-Mal ile kendini beğenmektir.
Bunun tedavisi ise; Malın pek çok afeti ve vebali vardır. Ayrıca fakirlerin üstünlüğünü ve onların hesaplarının hafifliğini bilmek lazımdır.
Helal kazanmak ve yerinde harcamak gibi malın hukukunu yerine getirmede, bir sürü kusurları bulunan bir kimse, nasıl olur da malıyla ucuba düşer? Kendisine emanet olarak verilen malı harislik edip biriktiren ve yerinde sarfetmeyenin akibeti hüsrandır.
İnsan Karun'un düştüğü durumdan ibret almalıdır
Haberlerde şöyle geçmektedir:
İsrailoğullarından bir genç, dünyayı bırakıp insanlardan ayrıldı ve bir mağarada Allah-u Zülcelal'e ibadet etmeye başladı. Kendi milletinin yaşlılarından iki kişi onu evine götürmek için yanına geldiler. Onlara:
“Olmaz” deyince, dediler ki:
“Sen çok zor bir işe girmişsin. Buna dayanamazsın.” Genç dedi ki: “İnsanların Allah-u Zülcelal'in huzurunda verecekleri hesap, benim burada olmamdan daha zordur.” Yaşlı adamlar dediler ki:
“Senin yakınların var, onların arasında ibadet etsen daha iyi olur.” Genç dedi ki:
“Allah-u Zülcelal benden razı olursa, bütün yakınlarım da razı olur.”
İki yaşlı adam dedi ki:
“Sen gençsin, bilemezsin, biz bu işin tecrübesini yaptık. Sana ucub gelmesinden korkuyoruz.” Genç dedi ki:
“Bir kimse nefsini bilirse, ucub ona zarar veremez.” Bunun üzerine yaşlı adamlardan biri, arkadaşına baktı ve dedi ki:
“Hadi gidelim. Bu genç cennetin kokusunu almış. Bizim sözümüz ona kâr etmez.”
Meşruk (rha) demiştir ki;
“Bir kula ilim olarak, Allah-u Zülcelal'den korkması yeter. Cehalet olarakta amelini beğenip ucuba kapılması yeter.”
Mücahid (rha) de buyurmuştur ki:
“Said bin As, tebliğ için bir kavme gönderilmişti. O kavimden bir cemaat gelip, Hz. Osman (ra)’ın yanında, Said bin As'ı yüzüne karşı övmeye başladılar. Orada bulunan Mikdad (ra) kalkıp onların yüzüne toprak saçtı ve dedi ki:
“Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyordu ki:
“Yüze karşı övücülerin yüzüne toprak atınız.”
Netice olarak, ucubun Allah-u Zülcelal'in rızasına giden cennet yolu üzerinde büyük bir engel olduğu anlaşıldı.
Şeyh Abdulkadir Geylani (ks) demiştir ki:
“İnsan neyi ile ucublanabilir ki? İlmi ile kibirlense. O ilmi kendisine kim verdi? Konuşması ile ucublansa. Dilini çeviren kimdir?”
Hakikaten de Abdulkadir Geylani (k.s) Hazretlerinin bu sözleri bizim için büyük bir derstir. Yine Hz. İsa (as)'a:
“Ya Ruhullah nasılsın?” diye sormuşlar. O da şöyle cevap vermiştir:
“Ben öyle biliyorum ki, yeryüzünde benden daha fakir kimse yoktur. Benim ruhum benim elimde değil; sıhhatim benim elimde değil; açlığım ve susuzluğum benim elimde değil, yani bütün her şeyim başka bir zatın elindedir. Yeryüzünde böyle bir kimseden daha fakir biri var mıdır?”
İşte bizim halimizde aynen böyledir. Yememiz, içmemiz, kuvvetimiz, hastalığımız, ölümümüz, kısaca her şeyimiz Allah-u Zülcelal'in elindedir. O'nun karşısında fakir ve güçsüz durumdayız. Hal böyleyken, ucublanmak çok yanlış bir davranıştır.