Sâlik’in tek uğraşı vardır, o da aşk ile bütünleşerek, aşkı kendine rehber seçerek
Allah’a vuslata ermektir. O zühdle değil, aşkı benimseyerek irfana, ma’rifetullah’a ulaşır.
Bundan dolayı, o ilâhî aşkla donandığı için, her varlığa sevgiyle yaklaşır. Onda, ibâdetlerin
ağırlığı, cennette duyulan özlemin yakıcılığı yoktur. Çünkü o, bu amaçla ibâdet etmemektedir.
Onun hayat felsefesi, sevgi, cömertlik, alçakgönüllülük ve irfân üzerine inşâ edidiği için,
insana hizmet etmek sevdasıyla yanmaktadır.
Azâbı ümmetin dünyada çektiğidir ancak
Azab yok âhirette onlara etmez od ızrâr.561
Kuddûsî’ye göre, mü’min sâliklerin âhirette ceza çekmeleri, Hz. peygamber (s.)’in
de buyurduğu gibi mümkün değildir. O’nun sözüne göre mü’minler Cehenneme girse bile
ateş onlara Hz. İbrahim (as)’a serin olduğu gibi serin olur. Cehennemde sıkıntıdan dolayı
sırılsıklam terlemiş olarak çıkar. Mü’min kullar bu dünyada çektikleri ızdırap, onları
cehennem azabından kurtarır.
Sâlik, Hakk’ın yakınlığını, sevgisini ve güzelliğini her yerde kazanmak ve bunun
dışındaki her şeyden arınmak için sürekli mücadele içinde olmalıdır.
Derûni amrâzına derman eden tabibi bul
İçi virân dışı ma’mur olandan olma ey derviş562.
Sâlik kendi nefsin arındırmakla bir yerde, en bilge ulemadan daha da fazla
toplumsal adaleti sağlayan kimsedir. Sûfînin amacı, toplumsal adaletsizliklere karşı, yalnız
başkalarının değil, özellikle ve öncelikle insanın kendi hatalarına karşı, ne pahasına olursa
olsun Allah’ı bulmak için içsel arınma ile yoğunlaştırılmış bir arzuyla, gönül atmosferinin
kesif, ağır duygusuyla hareket etmektir563.
Kuddûsî, derviş için derûni bir arınma istemektedir. Bu arınmanın gerçekleşmesi
için, önce samimi bağlılık yâni aşk gereklidir. Sâlik, Allah’a kavuşmak istiyorsa her anında
Rabbiyle olmalıdır. İnsanlarla yaşarken, paylaşırken bile, gaflete dalıp Mâ’şuku
unutmamalıdır. Sâlik, kendi kurtuluşunu, ilacını, onun derûnî dünyasını bozan hastalıkları
iyileştiren bir çare olarak görmelidir. İçini yok eden, gönül dünyasını bozan ve psikolojik
hastalıkları yok eden bir deva arayışındadır.
Gerektir ışk cezbe sâlike şarttır ki onlar bil
Sakın sen sâlıkı sırf ile hergiz olgil yoldaş564.
Kuddûsî’ye göre, sâlike gerekli olan Yaratıcısına ihlasla, gereği gibi bağlanmadır.
Bu samimi bağlılığın oluşması için cezbe lazımdır. Yâni çekici bir gücün oluşması gerekir.
Bu çekim kuvveti de tevhîd zikri ile gerçekleşir. Aşkı her insanda her sâlikte bulmak güç bir
iştir. Onun için sâlik, mürîdin bu aşka kavuşması sadece yakîni bir bilgiden doğan ünsiyetle
sâlikle dostluk kurmakla gerçekleşir.
Kuddûsî’nin sâlikin eğitimi konusunda düşünceleri tamamen ilmî ve nettir. Ona
göre, sûfînin eğitimi bilgiye/ma’rifete ve sevgiye dayanmalıdır. Sâlik, sevgiden soyutlanmış
zühd ve takvâya dayalı bir tasavvufî eğitime tabi tutulursa, sadece cennet sevgisini yaşayan
bir tiple karşıkarşıya geliriz. Onun için, sûfî, bir mürşidin/öğretmenin gözetiminde terbiyesini
tamamlayarak, hem kendini, hem de Hakk’ı bilmelidir
Sûfî sonsuzluğu arama serüveninde, dışarıyı bırakıp kendine yönelmelidir. Çünkü
o, bilir ki, sınırlı bir şekilde yaratılmasına rağman içinde sonsuzluğa açılan ilâhî bir pencere
vardır. Sonsuzluğa açılan bu pencere baş gözü değil, insanın iç gözüdür. Sûfî, insanın
Yaratıcıya giden yolunu yerde ve göklerde aramak yerine kendinden arar. Tıpkı Yunus’un, “
bir ben vardır bende benden içeru” dediği gibi. Kuddûsî’ye göre, sûfî, kendindeki Hakk’ı keşf
ederken, kendini ilahlaştırmamakta, yalnızca Mutlak ve sonsuz varlık olan Allah’la kendini
bulmaktadır. İşte o, bu makâma geldiğinde kendini varlık olarak tanıtmasını ya da kendine
“ben” demeyi küfür, şirk görür. Zira kendini vahdete veren kişi ikiliğe razı olup, “ben”
demekten sakınır.
528 Muhammed İkbâl; Esrar ve Rümuz, Haz: Ali Nihat Tarlan, Sûfî Kitap, İstanbul, 2005, s.36.
529 Kuddûsî, Dîvân, s.180.
530 Burckhardt, Alcemy, s.11.
531 Mevlânâ, Dîvân-ı Kebir, V, 5824.
532 Kuddûsî, Dîvân, s. 47.
533 Aynı eser, s. 98.
534 Aynı eser, s.104.
535 Kuddûsî, Dîvân, s.119.
536 Kuddûsî, Dîvân, s.109.
537 Kuddûsî, Dîvân, s.32.
538 Yunus Emre, Dîvân, haz. Faruk K. Timurtaş, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 3. Baskı, Ankara 1986, s. 88
539 Kuddûsî, Dîvân, s. 33
540 M. Erol Kılıç, Sûfî ve Şiir, İstanbul, 2004, 3. Baskı, s.194.
541 Aynı eser, s. 35
542 Aynı eser, s. 37.
543 Kuddûsî, Dîvân, s. 41.
544 Aynı eser, s. 42.
545 Evtâd: Kelime anlamı, direkler, sütunlar anlamındadır.
546 Kuddûsî, Dîvân, s. 44
547 Mevlânâ, Dîvân-ı Kebîr, VII, 629.
548 Kuddûsî, Dîvân, s. 45.
549 Kuddûsî, Dîvân, s.46.
550 Kuddûsî, Dîvân, s. 97.
551 Kuddûsî, Dîvân, s. 99.
552 Kuddûsî, Dîvân, s. 101.
553 Bk. Tahânevî, Keşşâf, I, 431-432; İbn Manzûr, Lisânl-‘Arab, II, 1227; Cürcânî, Ta’rifat, s. 13; Râgıb el-
Isfahânî, Müfredât, ss. 292-293; Kâşânî, Istılâhât, s. 232. Cevherî, es-Sıhâh, III, 1037
554 Serrâc, el-Luma’, ss. 221-222; Kelâbâzî, Ta’arruf, s. 149; Gazâlî, İhyâ, IV, 379;
555 Muhâsibi, er-Riâye, ss. 310-422.
556 Kuddûsî, Dîvân, s. 102.
557 Aynı eser, s.104.
558 Aynı eser, s. 110.
559 Kuddûsî, Dîvân, s. 46.
560 Aynı yer.
561 Kuddûsî, Dîvân, s. 47.
562 Aynı eser, s.75.
563 Aynı eser, s. 65.
564 Aynı eser, s. 77.