Kumandan Hâlid bin Velid

Müslümanlarin baslarina lâyik gördükleri yeni kumandan Hz. Hâlid, cesaretle atini mahmuzlayip düsman üzerine yürüdü. Kendisini yayindan kopmus oklar halinde mücahidler takib ettiler. Müslümanlarin saldirisi öylesine cesurca ve kahramanca idi ki, düsman bir anda sasirdi. Neye ugradiginin farkina varincaya kadar da bir çok askerini yerde serili gördü. Aksama yakin cereyan eden bu çarpismada düsman topluluklarindan bazilari bozguna bile ugradi. Ne var ki, kendini toparlayan düsman, hava kararmaya basladigi sirada toptan hücuma geçince, bu sefer Müslümanlar geri çekilmek zorunda kaldilar.

O zamanki muharebeler, simdiki savaslar gibi geceli gündüzlü devam etmezdi. Sabahleyin herkes isine gücüne gider gibi, asker silahini kusanir, harp meydanina girer, gerektigi kadar çarpisirdi. Aksam olunca da yine herkesin isinden evine dönmesi gibi, ordugâhina dönerdi.

Hz. Hâlid kumandanligi aksama yakin almisti. Bir iki taarruzdan sonra da hava kararmis ve iki taraf ordugâhina çekilmisti. Hz. Halid, büyük bir kahraman oldugu kadar, harp sanatinda da, düsmani sasirtici taktikler uygulamakta da son derece mâhirdi. Bu sanat ve maharetini kullanmasi gerekiyordu. Geceyi hep düsünerek, bir takim plân ve düsmani sasirtacak taktiklerin tasavvuruyla geçirdi.

Gün dogusuyla birlikte Islâm ordusu da yeni bir tertip ve düzenle düsman karsisina dikildi. Bunu gören düsman hem hayrete kapildi, hem de ürkek bir tavra girdi. Ve o zaman, gece Islâm ordusu safinda duyduklari gürültülerin, türlü hareket seslerinin mânâsini anliyorlardi: “Demek ki, Müslümanlara bu gece çok sayida yardimci kuvvetler gelmisti. Baksaniza su sag kanatta görünenler simdiye kadar görülmemis askerlerdir.”1

Bir gün evvel bir avuç Müslümandan yedikleri kuvvetli ve agir yumrugun sersemligini üzerinden atamamis olan düsman, bu degisiklik karsisinda ise bütün bütün korkuya ve endiseye kapiliyor ve birbirlerine, “Ne yapacagiz?” der gibi mânâli bakislarla bakmaya basliyorlardi.

Hz. Hâlid, akillica bir taktik uygulamisti: O gece Müslüman bölüklerin yerini degistirmis, sagdakileri sola, soldakileri saga, öndekileri arkaya, arkadakileri de öne almisti.1

Düsman birlikleri ise karsilarinda yeni simâlar, yeni kiyafetler görünce, Müslümanlara taze kuvvet gelmis oldugu zannina kapilmislar ve bunun neticesinde de korku ve telâs havasina girmislerdi.

Kahraman ve maharetli Hz. Halid bu taktigiyle düsmanin mânen sarsildigini farkedince, vakit kaybetmeden mücahidlere hücum emri verdi. Yeniden harbe girmiscesine siddetli hücuma geçen mücahidler, düsman ordusunu bir anda darmadagin ettiler. I’lâ-yi Kelimetullah ugruna siyrilan kiliçlar olanca kuvvetle küffar ordusunun üzerine iniyordu. O görünüste azametli, hasmetli düsman ordusu çareyi kaçmakta buldu. Sanki çil yavrularinin üzerine kartal çullanmisti.

Allah’in, Müslümalari nusretiyle sevindirdigi bu parlak günde, kahraman kumandan Hz. Hâlid’in elinde tam yedi kiliç parçalandi.2 Yedi kiliç parçalanirken, kimbilir kaç kâfiri kirip geçirmisti!

Mücahidlerin cesaret ve kahramanliginin, uyguladigi taktikle birlesmesi sonucu elde edilen parlak zaferden dolayi Hz. Hâlid, yüce Allah’a hamdetti. Onun hamdine mücahidler de kendilerine umulmadik bir firsati ihsan eden Rablerine sükranlarini takdim ederek katildilar.

Hz. Hâlid’in düsündügü ve uyguladigi taktik basariyla neticelenmis ve mücahidler, kendilerinin asagi yukari 40-50 misli kadar olan düsman ordusunu sindirmisti. Ancak henüz tehlike atlatilmis degildi. Bu bir avuç Müslümanin bir daha bu sayica kalabalik ordunun toplanmasina firsat verilmeden basarili bir sekilde geri alinmasi gerekiyordu. Bunu yapmak için de Hz. Hâlid plâninin ikinci kismini uygulamaya koydu. O günün gecesi Islâmin izzetini, serefini, sanini koruyarak ordusunu kaldirip güneye dogru süzüldü. Zaten düsman üst üste yedigi darbelerden sersemlesmisti. Bu gidise sadece seyirci kaldi. Belki de sevindi.

Böylece Hz. Hâlid’in taktiginin ikinci kismi da müsbet netice vermis ve bir avuç Islâm mücahidi düsman diyardan tereyagindan kil çekercesine geri çekilerek yok olmaktan kurtulmustu.

Bu, Yüce Allah’in gerçekten bir lütfu ve inayetinin eseri idi. Yedi gün devam eden çarpismalarda Islâm ordusu sadece 15 kadar sehit vermisti.1