Medine’ye dönüs

Hz. Halid, Allah’in yardimiyla mahv olmaktan kurtardigi ordusuyla Medine’ye dogru yola koyuldu. Düsman ise, saskin saskin seyretmekle yetiniyordu. Sanki olduklari yerde çivilenmislerdi. Islâm ordusunu takip etme cesaretini bulamamalari elbette kendileri hesabina büyük bir hezimetti.

Mücahidler Medine’ye parlak bir zafer kazanmanin vakar ve hasmetiyle yaklasiyorlardi. Bu arada mücahidlerden Ya’lâ bin Ümeyye önden giderek, henüz ordu Medine’ye varmadan Hz. Resûlullahin huzuruna çikti. Olup bitenleri anlatmak isteyince Resûl-i Kibriyâ, “Istersen ben olup bitenleri sana anlatayim” buyurdu ve harp safahatini oldugu gibi anlatti. Bu mucize karsisinda Hz. Ya’lâ söyle dedi:

“Seni hak din ve kitapla peygamber gönderen Allah’a yemin ederim ki, sen mücahidlerin hâdiselerinden anlatmadik bir harf bile birakmadin.”2

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz ise, “Allah aradaki mesafeyi ortadan kaldirdi. Ben de savas meydanini gözlerimle gördüm”3 buyurdu.

Hz. Câfer’in Mü’te’de sehid oldugu gündü.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz harbin safahatini anlatip, üç kumandanin sehid oldugunu Ashab-i Kirama haber verdikten sonra, Hz. Câfer’in evine gitti.

Hz. Câfer’in hanimi Esmâ bint-i Ümeys her seyden habersiz isleriyle mesguldü. Çocuklarinin yüzlerini tertemiz yikamis, baslarini taramisti.

Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.), “Ey Esmâ, Câfer’in ogullari nerede?” diye sordu.

Hz. Esmâ’nin hâlâ bir seyden haberi yoktu. Çocuklari çok seven Hz. Resûlullahin bu istegi altinda herhangi bir mânâ aramadi. Ogullarini tutup yanina getirdi. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz onlari bagrina basti. Öptü, kokladi. Bu esnada kendisini zaptedemeyerek gözlerinden yaslar akmaya basladi.

Iste o anda Hz. Esmâ’nin yüregi daglanir gibi oldu. “Yâ Resûlallah,” dedi, “anam, babam sana fedâ olsun, sen ne için agliyorsun? Yoksa Câfer ve arkadaslarindan sana aci bir haber mi eristi?”1

Hz. Resûlullah aci gerçegi teessür içinde haber verdi, “Evet onlar bugün sehid oldular!”2

Hz. Esmâ’nin gözlerinden bir anda yaslar seller gibi bosanmaya basladi. Kadinlar basina toplandilar. Hz. Resûlullahin ona emri su oldu:

“Ey Esmâ! Agzindan uygunsuz ve kaba bir söz kaçirma ve gögsünü de dövme!”3

Daha sonra Efendimiz Hâne-i Saadetine geldi. Zevcelerine, “Câfer âilesi için yemek yapmayi ihmal etmeyiniz” buyurdu.

Bunun üzerine Hz. Câfer’in ev halkina üç gün yemek yapilip yedirildi.

Islâmda ölünün ev halki için yapilan ilk yemek budur.

Peygamber Efendimiz, Hz. Câfer için üç günden sonra aglamayi da yasakladi.1

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Hz. Câfer’in kesilen iki eline karsilik, Cenab-i Hakkin ona iki kanat verdigini ve Cennette, onunla istedigi gibi uçup durdugunu haber vermistir. Bu sebeple ona “Câfer-i Tayyar” denilmistir.2

Henüz Islâm ordusu Mü’te’den Medine’ye dönmemisti.

Hz. Resûlullah, bir ara harpte sehid olan Zeyd bin Hârise Hazretlerinin kizini gördü. Masum kiz, Resûl-i Kibriyânin mübarek yüzüne hüzünlü ve aglamakli bakiyordu. Bu manzarayi seyre dayanamayan Efendimiz, sefkat ve merhametinden aglamaya basladi.

Sa’d bin Ubâde Hazretleri, “Yâ Resûlallah! Nedir bu?” diye sordu.

Efendimiz söyle izah etti, “Bu, sevgilinin, sevgilisine hasretidir.”3