“Bir de onlar, bile bile işledikleri günahlarda ısrar etmez, o günahları sürdürmezler. İşte onların mükâfatları, Rab'leri tarafından büyük bir af ile kendilerinin ebedî olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler olacaktır. Güzel iş yapanların mükâfatı ne de güzel!” (Âl-i İmran 133-136)

Affında cömert olan Allah-u Teâla’ya, kâinattaki zerrecikler adedince hamd olsun…
Bize, insanca yaşamayı öğreten Resulullah Efendimize, Ehl-i Beyine ve Ashab-ı Kiram’a salât ve selâmların en güzeli…

Merhaba Dostlar;
Özellikle nefislerin gevşediği, günahların, açık-saçıklığın daha da yaygınlaştığı bir yaz mevsimine girerken, durumumuzu şöyle bir gözden geçirmemiz gerekiyor.

Yakında başlayacak olan günah tufanına karşı tedbirimizi aldık mı? ...

Kimsenin kınamasına aldırmadan, ‘Millet ne der?’ diye düşünmeden en azından şu tedbirleri alalım;

Dışarıda lüzumsuz dolaşmalarımızı sonlandırdık mı?
Bakışlarımıza daha sıkı bir günah ambargosu başlattık mı?
Sabah namazına kalkamama tehlikesini bertaraf etmek için erken yatmayı başarabiliyor muyuz? (Baharın başlamasıyla birlikte, yaz ortasına kadar bu tehlike devam eder.)

Daha verimli çalışabilmek, ibadet ve hayır hizmetleri yapabilmek maksadıyla tatile çıkmayı düşünebiliriz. Ama asla insi ve cinni şeytanların cirit attığı deniz kenarlarına değil; dağlara, ormanlara, köylerimize, tarihi ve tabii güzelliklerimize…

Artık Müslüman olmayanların bize tavsiye ettiği hayat tarzını terk etmenin zamanı gelmedi mi! Neyi nasıl yapacağımızı hep başkalarından mı öğreneceğiz?

Biz ne zaman müslümanca yaşayacağız Allah aşkına!

Gaflete düştüğümüz noktalar…

En çok gaflete düştüğümüz ortamlar, daha çok alışageldiğimiz, geleneksel hayat tarzımızın dışına çıkmaya başladığımız alanlarda oluşuyor. Mesela, TV karşısında, çoğumuz sanki o programı izlemeye mecburmuşuz gibi kalakalıyoruz… Mesela, bir programda açıkça günah işleniyorsa, gıybet, dedikodu, çıplaklık sergileniyorsa, itikadımıza ve manevi değerlerimize aykırı şeyler söyleniyorsa… Hemen o kanalı terk etmeliyiz.

Veya bir iş veya okul gezisinde, yemeğinde, ‘kokteyl’inde çok büyük ödünler, açıklar veriliyor. Taviz üstüne taviz verdiğimizin farkına bile varamıyoruz çoğu defa. Oysa kadınlı erkekli ortamlar, yer bitirir tüm hassasiyetlerimizi.

Tabii bir de tatil yapalım derken, yaşadığımız savrulmalar var. Başka zaman aklımızdan bile geçirmediğimiz şeyleri “herkes böyle yapıyor” diye, nasıl da içimize sindiriyoruz, değil mi?

Daha kötüleri de var tabi. Hem de yine bu dini hassasiyetleri olan kesimden, yani “bizimkiler”den. Hele maddi durumumuz da biraz iyiyse, yaz gelince takvayı falan bir kenara atıp “tatil cennetleri”ne (!) koşanlar…

Umursamadığımız (!) günahlar

Sevgili dostlar, günahın ne olduğunu, hatta büyük günahları vs. hepimiz biliriz. Dinini yaşama gayretindeki müslümanların çoğu, büyük günah diye bildiği, zina, içki, kumar gibi işlerden uzak dururken, farkında olmadan diğer bazı günahların içinde bulurlar kendilerini…

Değerli dostlar, şöyle biraz düşündüğümüzde, belki onlarca çeşit günahı, hiç de umursamadan alışkanlık haline getirdiğimizi görürüz:

Âlimi, hocayı ve dine hizmet edenleri, beğenmemek, arkadan çekiştirmek, alay etmek,
Açık saçıklık, kapalı tesettürsüzlük, hayâsızlık, flört,
Adaletten ayrılmak, zulmetmek, kardeş ve eş hakkı yemek,
Irkçılık yapmak,

TV’de, sinemada veya internette; açıkça Allah’a isyan edildiğinde, sessiz ve tepkisiz kalmak, işlenen günaha dolaylı da olsa destek olmak,

Dine hizmet edenlere engel olmak, fitne çıkarmak,
Bir cemaati veya bir gurup müslümanı töhmet altında bırakmak, iftira atmak veya atılan iftiraya bilinçsizce destek olmak,

At Yarışı, Piyango bileti almak,
Gıybet etmek, laf taşımak, insanları birbirine düşman etmek,
Vakti, malı, sağlığı ve parayı boşa harcamak,
Erkeğin altın takı takması; kadının erkeğe benzemeye çalışması, pantolon giymesi,
Gerçekte veya sanal ortamda, helal olmayan karşı cins (namahrem) ile yakınlık kurmak, samimi olmak,

İnsanlara paraları kadar kıymet vermek, zengine malından dolayı hürmet göstermek,
Malıyla mülküyle kibirlenmek, insanlara tepeden bakmak… (Listeyi lütfen siz devam ettiriniz.)

Şimdi size bir soru, bilin bakalım, bunlar küçük günah mı yoksa büyük günah mı?...

Evet, dostlarım. Maalesef bunlar, çoğumuzun, günah olduğunu bilmemize rağmen, günahın nefsanî çekiciliğine kapılıp işlediğimiz BÜYÜK günahlar.

Onca büyük günahı, cehalet ve gafletimizle gözümüzde küçültüyor, sonra da umursuzca hatalara devam ediyoruz… Veya “Ne yapayım, herkes böyle yapıyor” deyip kalabalığa uyuyoruz.

Tatilde her şey mubah mı?

Bir müslüman mubah sınırlarının nerede sona erip haram tehlikesinin nerde başladığını bilmek zorunda değil mi? Hatta biraz da takva olmaya çalışıyorsa mubahların bile şüphelilerinden kaçınması gerekmiyor mu? Ki bu zamanda, zaten müslümanca bir hayat yaşayabilmek için takvaya sarılmak zorundayız. Genel kuralımız takva olmalı ki gaflete düştüğümüz anlarda dahi en fazla fetva sınırına dayanalım.

Mubah diye, yemek yiyoruz ama karnımızı tıka basa doldurmanın haram olduğunun da bilincindeyiz. Aynı şekilde, tatil yapalım derken, gireceğimiz ortamların, en azından bir müslümana yakışıp yakışmayacağını neden hesaplamıyoruz?

Ayrıca, konu tatil olunca israfa düşmek, lükse kaçmak haramlıktan çıkıyor mu? Başka zaman tiksinerek baktığımız çıplaklık, konu tatil olunca güzelleşiyor mu? (!)

Nedir bu hevailik? Neler oluyor bize? Bu kadar dolduruşa gelmeyelim lütfen!

Bir yıl boyunca; oruçla, namazla, tesbihatla, sadakayla, zekatla, dine hizmetle, güç bela biriktirdiğimiz amelleri, böyle hunharca heba ederek kendimize yazık etmiyor muyuz! ...

Evet, sevgili dostlar, şu güzelim Üç Aylar’ı ortaladık, bakınız Ramazan-ı Şerif geliyor. Geliniz, başkalarının gündemleri peşinde koşmayalım. Biz, kendi manevi gündemimizi oluşturalım. Ramazan-ı Şerif’i en iyi şekilde değerlendirebilmek için hazırlığımızı yapalım. İbadet, taat ve hizmet seferberliğini şimdiden başlatalım ki Ramazan’ın manevi nimetlerinden faydalanalım…

Bu arada, ülkemiz ve bütün dünya müslümanlarının sulh ve selameti için dualar etmeyi de unutmayalım. Allah-u Teâla’ya emanet olunuz.


SÜLEYMAN KARAKAŞ