Hiç para harcamadan, aylar boyu ısınmamız elbette mümkün.
Nasıl mı?
Güneş sobasıyla.
Allah’ımız, son derece soğuk ve karanlık olan uzay boşluğuna parlak bir pırlanta gibi yerleştirdiği güneş sobasıyla bizleri dört mevsim boyu ısıtmıyor mu?
Allah, bu nimeti için bizden bir ücret isteseydi, donup ölmemek için elbette ne yapıp yapıp ödemek zorunda kalacaktık.
Ama daha önceden de söylediğim gibi, Rabbimiz bizden para değil, şükür istiyor.
Şükür denilen şeyin ne demek olduğunu ve nasıl yapıldığını bildiğiniz için, fazla bir şey söylemiyorum size. Fakat içinizden, “Kış mevsiminde de keşke yaz ayları gibi ısınsaydık!.” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ama belki o zaman, güneşin kıymetini bilemez ve o güzel hediyesi için, Rabbimize şükür etmeyi akıl edemezdik, değil mi?
Hem sahi...
O zaman kış mevsimi de olmayacağına göre, kar da yağmazdı. Ne kartopu olurdu, ne de kardan adamlar.
Yukarıdaki bilmecenin cevabını, çok kısa süre içinde bulduğunuzu biliyorum.
Çünkü artık, “bakanlar”dan değil de, “görenler”den olduğunuza eminim.
Bir çok insan, ne yazık ki sadece bakar.
Onlar için bir çiçek, renkli ve güzel kokulu bir ottur.
Yıldızlar da ışıklı birer nokta.
Ama “görenler” için, her şey farklıdır.
Onlar, bir çiçeğin bir cennet kadar sanatlı olduğunu anlayanlar ve onun arkasında, onu yaratanı fark edenlerdir.
Kısacası; bakmak, görmek değildir.
Sizler, Allah’ın yarattığı güzellikleri görebildiğiniz için, gerçekten şanslısınız.
Cüneyd Suavi