5 sonuçtan 1 ile 5 arası

Konu: İlâhî Aşkın Kişinin Rûhunda Oluşturduğu İnkılâb

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart İlâhî Aşkın Kişinin Rûhunda Oluşturduğu İnkılâb

    Kuddûsî’nin Sevgiliyle birleşme hâline benzer bir yaklaşım ilk dönem filozofu
    Platon’da da vardır. Zira Platon, sistematik felsefesinde sevgiyi “Eros” olarak
    tanımlamaktadır. Ve detaylı bir şekilde tartışmaktadır. Ona göre sevgi, ruhun mutluluğu ve
    güzelliği, aşırı şekilde istemesidir. Bu sevgi, Eros’un tutkusunu ölümsüz bir şekilde
    benimsemesidir. Hem beden, hem de zihin için, bu sadece bedensel/fiziki değil, aynı zamanda
    rûhî güzelliktir. Sonsuza ve doğru olana doğru kendinden geçiş hâlidir1816. Bu sevgi aşığın
    Mâ’şuk için duyduğu bir sevgidir bu da Eros’un çok önemli bir yönüdür. Buradan da
    anlaşılıyor ki, insanın kendi ilgi ve sevgisiyle bir yöneliş vardır.

    ‘Âşıkın gönlüne Hakkdan gayri nesne girmez
    Çünki ol îsâr ü cân ü ser ile eyler ferah

    Vech-i Ma’şûka nazar itmek diler ‘âşık hemân
    Zâhidin gönli dahi Kevser ile eyler ferah.
    1817

    Kuddûsî’ye göre, âşk, büyük bir okyanus olup bütün evreni kaplasa da, âşık için,
    Mâ’şuka ulaşıncaya kadar yine de daha fazla sevgi gerekir. Âşık için aşkın susuzluğuna
    kanmak söz konusu değildir. Aşk sûfîyi ikilikten kurtarır, fanîlikten çıkarır, tevhîdî
    gerçekleştirir. Aşk, Hakk dışında bilinen her şeyi unutturur, sadece Rabb’ı sürekli hatırda
    tutturur1818. Ne âşık ölümlüdür, ne de aşkları ölümlüdür. Aşk ebedîdir, bu ebedîlikten dolayı
    aşka kanmak olur mu?
    Âşıka, Mâ’şuk tarafında, kendi cemâlinde bir nûr verilince âşık da bu nûr ile O’nu
    görür. Mâ’şuk bu nûr ve şuhuddan dilediğini tamamen alınca Mâ’şuk yüce vechinden başka
    bir nûr daha bağışlar, âşık bu nûrun mülahazasıyla da öncekinden daha parlak bir güzellik
    nûru görmüş olur. İşte âşık bu temâşa hâlinde tıpkı susuzluktan dudakları kuruyup da deryayı
    içmek isteyen bir insan gibidir. Ne kadar çok içerse susuzluğu o kadar artar. Bu suya susamış

    olanlar asla kanmak bilmezler. Göz güzeli görünce bakışından ayrılamaz, ayrılacak olursa,
    iştiyak ile dönüp bakmaya başlar1819.
    Böyle bir tutkuyla Mâ’şuka bağlanan âşıkın iştiyakı, kendini bütünüyle aşka
    vermesinden gelir. Sûfî kendini verdiği Mâ’şuku, canına malına tercih edip, O’na gizli ve
    alenî her durumda sadakatini kanıtlamalı, sonra da O’na karşı sevgide kusur ettiğini
    anlamalıdır. Çünkü İlâhî aşk kişiyi Allah’ın kulluğunu kazandırıp emir ve yasaklarına sıkıca
    sarılmayı sağlar1820. Sûfî aşkın vermiş olduğu ateşle, normal insanların gözünde rezil-rüsva da
    olsa bu hâlini terk etmemelidir. Zira insanlar ondaki sırları akl-ı beşer ile algılayamazlar.





    1774 Al-i İmrân, 3/31.

    1775 Müslim, İmân, 69.
    1776 Müslim, İmân, 93.
    1777 Müslim, Birr, 158.
    1778 Kuddûsî, Dîvân, s. 146.
    1779 Paul Tillich, Love, Power and Justice Ontological Analyses and Ethical Applications, (Oxford University
    Press), London, Oxford, New York, 1960, ss.44–45.
    1780 Kuddûsî, Dîvân (İÜ), s. 120.

    1781 Kuddûsî, Dîvân, s. 34.
    1782 Wolter, T. Stace, Mysticism an Philosophy, (The Macmillan Press), London, 1973, s.222.
    1783 Sâd, 38/44.

    1784 Enbiya, 21/69.
    1785 Nisâ, 4/158.
    1786 Kuddûsî, Divân (İE), s. 493.
    1787 Blondel, age., s. 131.
    1788 Kuddûsî, Dîvân, s. 120.
    1789 el-Mekki, a.g.e., II, s. 130.
    1790 Kuddûsî, Dîvân, s. 154.
    1791 Kuddûsî, Divân, s. 53.
    1792 Suad el-Hakim, el-Mûcemu’s Sûfî, ss. 303-305.
    1793 İbnü’l-Arâbi, Futûhât, III, 307.
    1794 Bakara, 2/118.
    1795 Kuddûsî, Dîvân, s. 13.
    1796 Kuddûsî, Dîvân, s. 118.
    1797 Şahin Filiz, İslam Felsefesinde Mistik Bilginin Yeri, (İnsan Yay.), İstanbul 1995, s. 241.

    1798 Afifî, Mystical Philosophy, s. 106.
    1799 Aynı eser, s. 123.

    1800 Tillich, a.g.e., s.31,33.
    1801 Afifî, a.g.e., s.107.
    1802 Kelâbâzî, Ta’arruf, s.93.
    1803 Kuddûsî, Dîvân, s.88.
    1804 Kuşeyrî, a.g.e., s.141.
    1805 Gazâlî, İhyâ, IV, 254.
    1806 Kuddûsî, Dîvân, s. 47.
    1807 Kaf, 50/16.

    1808 Hucvîrî, Keşfu’l-Mahcûb, s.233.
    1809 Kuddûsî, Dîvân, s.165.
    1810 Bakara, 2/165.
    1811 Ahmet Atillâ Şentürk, Osmanlı Şiirinde Aşk’a Dair, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Sayı 26, Ankara, 2004,
    s.57.
    1812 Kuddûsî, Dîvân, s.178.
    1813 İnsan, 76/21.

    1814 Hucvîrî, Keşfu’l-Mahcûb, s.233.
    1815 Serrac, Luma’, s.372.
    1816 J. Moffat, Love in The New Testament, Hodder-Stoughton Lim, London, ts, p.36.
    1817 Kuddûsî, Dîvân, s. 24.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: İlâhî Aşkın Kişinin Rûhunda Oluşturduğu İnkılâb

    Kuddûsî’ye göre, sûfî öğretisinin anlam kazanması insanları üzerindeki etkisi ve
    onları kurtuluşa götürmesinin sebebi sevgidir. Aşk olmayınca sûfî yolu, sûfî düşüncesi yavan
    kalır. Çünkü sûfî, sevgilisi olan Hakk’ı ezoterik bir yaklaşımla içinde yaşarsa gerçek aşkı
    gösterebilir. Yoksa ekzoterik/dışsal bir yaklaşımla sûfînin Allah’ı içinde yaşaması mümkün
    değildir. Sûfî, Hakk’ı “bana, benden daha yakındır” anlayışıyla algılamalıdır. Kur’an’ın da
    zikrettiği gibi, “Allah şah damarımızdan daha yakındır”1807 düşüncesi sûfînin bilincini
    kapladı mı, Allah sevgisi gönülde derya misali dolar. Artık Cânan cânın içine düşmüştür. Eğer
    sûfî bu şekilde Mâ’şuk’u içinde yaşayamıyorsa aşkı tadamaz, aşkı da tatmayınca sûfîliğin
    kemâl bulması imkansız olur. Çünkü sûfî âlemin bütün denizleri muhabbet denizi olsa,
    bunların hepsini içtiği hâlde hâla İlâhî sevgi ile kavrulan kişidir1808

    Selamet yok bu yolda ‘ışka yoldaş olmayınca
    Gönül içinde ‘ışk derya misâli tolmayınca

    Silâhı ‘ışk olan korkmaz ‘adûdan râh-ı Hakk’da
    İrilmez menzile hem ‘ışk kılavuz olmayınca1809.

    “İman edenler Allah’ı daha şiddetle severler”1810 âyetindeki sevgiyi, “aşk” olarak
    yorumlayan Kuddûsî, Allah’a ve Hz. Peygamber (s.)’e âşık olmanın gerçek iman olarak
    görmektedir. Ona göre, aşk, sevgiliden ayrı düşenin hâli olup, insanda bu dünyada Allah’tan
    ayrı kaldığından O’na ulaşmak için çektiği sıkıntılara “aşk” demek uygundur1811; çünkü aşk
    vuslatın, kavuşmanın verdiği iştiyaktır. Aşk, sûfî için kâinat ötesidir; aşk’ın membaı orasıdır,
    aşk âleminin kaynağı O’dur. Her aşığın yüzü aşk âleminin “membaına” yâni sevgiliye, aşka
    dönüktür.
    Âşık, aşkla gelen, sevgilisinin yüceliğine dayanan belânın içine düşmüştür, belâya
    yönelmiştir. Aşk gibi bir güvenceyle yola çıkan sûfî, en büyük silaha sahip kişidir. Sûfî bu
    yolda/sülûk’ta şeytanın hiçbir vesvesesinden korkmaz, çünkü, onun kalbinde aşkın nuru
    vardır. Sûfînin yol azığı, yoldaki işaretleri, tek doğru rehberi vardır, o da aşktır. Aşk demek,
    vuslat isteği demektir. Eğer sûfî aşktan soyutlanmış diğer hâl ve makâmlarla Mâ’şuka
    erişeceğini düşünüyorsa, yanılıyor demektir. Kuddûsî bu konuda çok kesin görüşlüdür, onun
    için sülûkun tamamlanması yalnızca aşka bağlıdır.

    Dimez dost sana âşık ‘ışk meyine kanmayınca
    Dahi pervâne-veş ‘ışkın odına yanmayınca1812.

    Kuddûsî’nin aşk anlayışında hâkiki dost Hakk’ın sûfîye âşık demesi için, Allah’ın
    cennetle mü’minlere verdiği “tertemiz şarap”1813 gibi aşk şarabını içmesi gerekir. Bu öyle bir
    sevdadır ki, sûfî âlemin bütün denizleri muhabbet denizi olsa da bunun hepsini içtiği hâlde
    hâla sonsuzlukta kavrulan kimsedir1814. Sevgisiyle âşıkı yakıp kavuran Mâ’şuk, muhabbetle
    kendine pervâne olan aşığı yakıp kavurur. Onun benliğini yok ederek tek varlık olarak kalır.
    Sûfînin Dost’a duyduğu iştiyak kendisini olgunlaştırır. Âşık sûfî ney’in inleyişi gibi devamlı
    olarak kalbi ve dili ile Mâ’şuk’u zikr ederek vuslata ulaşır. Burada sûfîlerin şaraba
    benzettikleri sevgi, aslında her ikisinin de kendinden geçmeye ve ayırt etme gücünü yitirmeye
    neden olmasıdır. Sûfîlere göre içmek, ruhları, temiz sırları ve Yüce insanlardan gelen şeyi
    algılamak ve bununla ferahlanmaktır. Mâ’şuklarının, müşahede nurlarından kendi kalplerine
    bu ferahlık ve sevinç doğduğu için bunu içmeye benzetirler. Âşık sûfîlerin gönülleri sevgi
    denizine girmişler ve o şarabın bir kısmı onlara nasip oldu. Gönüllerini tehlikeye atıp ondan
    içtikleri için, sevgiliyi görme güçlüğü dışında içinde bulundukları bütün güçlükler kendilerine
    kolay gelmiştir1815. İlâhî nur, âşıkın rûhunda vuslat ateşini yaktıktan sonra, âşık, O’nda yok
    olmak için, sevgisiyle O’nun etrafında pervane gibi dolanıp durur.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: İlâhî Aşkın Kişinin Rûhunda Oluşturduğu İnkılâb

    Kuddûsî’nin düşüncesinde, sûfînin aşkı, rûhun madde sevgisinden vazgeçip
    İlâhî/semavî sevgiyle buluşması, yâni, varlığın en soylu hale gelmesidir. İnsanın doğası gereği
    tanımadığına karşı sevgi beslemesi mümkün değildir. Onun için sâlikin amacı sülûkta
    karşılaştığı bütün perdeleri kaldırarak, Allah’ı bilme ve tanıma noktasına ulaşabilmesidir.
    Sûfînin varlığını kuşatan sevgi her yönüyle, tüm benlik, gönül ve zihinle Allah’ı sevmeye
    başlar ve O’na itaat ve ibâdet etmesiyle doruğa çıkar. Sûfî için son gaye, sevgide yok olmak,
    kendini sevgiden tamamen kaybetmektir. İlâhî sevginin küresinde yaşayanlar, yâni, sevgide
    yok olanlar için Sevgilinin dileği onların ortak arzusudur. Artık “benlik” yoktur, sadece
    Sevgilinin sonsuz ve sınırsız varlığı mevcuttur.
    Kuddûsî’nin bu aşk değerlendirmesi, ancak aşkın ontolojisi içerisinde ele alınırsa,
    idrâk edilebilinir. Nitekim XX. yüzyılın önemli düşünürlerinden Paul Tillich (ö.1965)’e göre
    aşk, kendi ontolojisi içerisinde değerlendirilirse nasıl bir duygu olduğu kolayca anlaşılacaktır.
    Tillich’in anlayışına göre, gerçekte hayat bir varlıktır, aşk ise hayatın eylemde bulunan
    gücüdür. Bu da aşkın ontolojik doğasını ifade eder. Bu ifadeler her şeyi harekete geçiren aşk
    olmaksızın gerçek bir varlığın olmayacağını açığa çıkarmaktadır. Aşk yabancı olan bir şeyin
    yeniden birleşmesi olarak tanımlanabilir. Kişinin kendi özüyle yeniden birleşme arzusu
    olmadan Tanrı için aşk anlamsız olur1800
    Kişiyi mâsîvadan uzaklaştıran, âşığı sadece Allah ile vuslata erdiren tek güç aşktır.
    Aşığı her türlü düşünce, duyguda soyutlayan, onu her türlü bağlılıktan koparan ve
    üryan/çıplak bir şekilde Mutlak Varlık’a götüren yine aşktır. Bu aşkın yaşanması için, vahdet
    ve fenâ hâlinin yaşanması lazımdır. Allah, sûfînin bütün melekeleri hâline gelmeden, tüm
    varlığıyla O’nunla yaşamıyorsa, irfana ulaşması mümkün değildir. Çünkü sûfînin kemâli,
    kazanacağı keşfi bilgi, Allah’dan ve Allah’la kazandığımız bir bilgidir. Aşk, ma’rifet ile
    birlikte insan ruhunun derinliklerinde yatmaktadır, onun ortaya çıkmasının tek belirleyicisi
    ilahî iradedir1801. Onun için zühd ve takvâdan mücerret bir sûfî anlayışla tezâhür etmesi
    mümkün değildir. İrfana ve aşk bilincine ulaşamayan bir sûfînin bu hakikatleri algılaması
    zordur. Kuddûsî’nin şiirlerinde tenkid ettiği zühd, zahîd, vâiz ve sûfî, dünya mülkünden el
    çeken ve kalbini bu bağdan tamamen arındıran değil,1802 ellerinde dünya malı bulundurmayıp,
    kalplerinde onun sevgisini bulunduran kimselerdir.

    Hudâyı ‘ışk ile bildi bilenler
    Ki ansız sâhih-i irfân olunmaz

    Sıvâdan ‘âşıkı tecridi eder ‘ışk
    Bu ‘ışk olmayıcak ‘uryân olunmaz

    Sakın ‘uşşâkı ta’yibe itme sûfî
    Onların sırları tıbyân olunmaz

    Mücerred zühd ü takvâ ile zinhâr
    Ma’ârif cevherine kân olunmaz.1803

    Kuddûsî’ye göre zikir, ma’rifet ve aşk sûfî için vuslatın üç önemli sürecidir.
    Bunlara çoğu zaman tefekkürü de ilave eder. Fakat genellikle tefekkürü zikirle aynı ve eşit
    derecede önemser. Sûfî İlâhî aşkla yaşamaya başlayınca, başkasının zevkine varamayacağı bir
    mâ’rifet idrak eder. Sûfî aşk küresine girince, Yaratıcısını, yâni Mâ’şukunu bilir. Sûfî
    yaşamdan kaynaklanan ma’rifet, duyular ve akılla algılanamaz, tam tersine o bir nur olup,
    Allah’ın dilediğine verdiği büyük bir nimettir.. İlâhî aşkta fanî olan sûfînin hâli yoktur. Çünkü
    ârifin beden varlığı yok olmuştur, kimliği başkasının kimliğine bürünmüştür. Ve varlığı
    başkasının varlığında yok olmuştur1804. Aslında aşk ve ma’rifet, hem sülûkun son aşamaları,
    hem de birbirinin tamamlayıcısıdırlar. Sûfîler, ma’rifetsiz aşkın mümkün olamayacağını,
    çünkü insanın ancak bildiği ve tanıdığı varlığı sevdiğini söylerler1805.
    Kuddûsî’nin tasavvuf anlayışına göre, asıl tasavvufî bağlılık olan aşk, insana iç ve
    dış dünya arasındaki dengeyi sağladığı gibi, tevhîde/birliğe ulaşabileceği bir yaşam haritası da
    sunmaktadır.Tasavvuf insanının varoluşsal tavrı, ruh dünyasından kaynaklanan bir kaygıya
    bağlı değil, Hakkâ karşı kulluk sorumluluğunun getirdiği “havf”a ve Rabbine duyduğu
    sevgiden kaynaklanan “recâ”ya bağlıdır. Sûfî havf ve reca arasında gidip gelir. Bundan dolayı
    tasavvufî öğreti, kişiyi kendini tanıyıp keşf etmesine, özüne dönmesine ve gerçek iç huzuru
    kazanmasına götüren bir süreçtir. Mevlânâ’nın dediği gibi, akıl insana yokluğa adım
    atmamasını, gideceği yerde dikenlerin olduğunu söylerken, aşk ise, insanlara, dikenleri başka
    yerde aramamalarını, dikenlerin insanların içinde olduğunu söylemektedir.

    Cânân ise ister vire gönlüme ‘ışkın
    Gönlüm ise ‘ışk ile kıyâm olmağı ister

    Cânân ister der gönlüme kim nûş-ı şarâb it
    Gönlüm ise mestâne imâm olmağı ister.1806
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: İlâhî Aşkın Kişinin Rûhunda Oluşturduğu İnkılâb

    Allah’ın kullarını inleten, onları ah û zâr içinde bırakan Allah’a olan aşklarıdır.
    Onlar bu içten bağlılıkla gece-gündüz Mâ’şuklarını anıp, inlerler. Âşıkların bu inleyişlerdeki
    amaçları O’na kavuşmaktır. Yaratıcı ile kulu birbirine bağlayan bu sevgi, meleklerin
    kanadıdır, onların uçmasını sağlayan güçtür. Kuddûsî’nin bu aşk anlayışında şu
    değerlendirmeyi yapabiliriz; hayat aşk suyu ile varlığını sürdürmektedir, evrende var olan her
    varlık, aşkla vardır. Âlemde canlı varlıktan cansız varlığa bütün eşyânın hareketi, bütün
    fenomenler ve olaylar aşk gücüyle oluşmaktadır.
    Bu durum Kant’a olduğu gibi, bir görev/bağlılık sevgisidir. Kant’a göre aşk
    “görev” bilincinde olmaktır. Ona göre, aşkta bağışın gerçekten bağış olması için çıkar
    göstermemesi, hiçbir koşula bağlı olmaması, ne türden olursa olsun hiçbir karşılık, bedel,
    çıkar beklememesi gerekir1787. Kant ile aynı düşünce çizgisinde olan Descartes’e göre aşk,
    ibâdete eş değer bir duygudur; çünkü aşk, insanın kendisini sildiği, geri çekildiği, elinde olanı
    vererek kendini feda ettiği büyük bir özveri, daha az önemli olma duygusu gerektirir1788.
    Kuddûsî’ye göre, kişi “ehl-i ‘ışk” olmak için bir himmet içinde olmalıdır. Ebû
    Talib el-Mekki’nin de dediği gibi, eğer bu himmetle kişi sürekli Allah’ı zikr ediyorsa, O’nu
    zikr edenleri seviyorsa, Allah’ı devamlı ananlarla beraber oluyorsa, şikâyet ve özlemini
    Allah’a yapıyorsa, gönlünü sadece Hakk’a açıyorsa bütün her şeyi Yaratıcıya havale ediyorsa,
    her gördüğü nesnede, eşyâda Hakk’ı arayıp buluyorsa, O’nu çokça zikr edip, her şeyden bir
    ders çıkarıyorsa, o zaman aşkın izlerini, üzerinde taşıyor demektir ve çabasının neticesini
    almıştır1789. En azında aşkın bu alametlerini kendinde taşımayan kişi sadece cisim olarak
    vardır, lâkin cânı yoktur.

    Geldim cihâna hemân Hallâkı bilmek içün
    Sa’y itmedim bilmeğe oldum peşîmân bugün.1790

    Kuddûsî’nin temel anlayışında, Hakk’ı bilmek ve bulmak için mutlaka bir kesbin
    olması şarttır. Ona göre, insanın dünyaya geli amacı Yaratıcı’yı bilmektir. Yaratıcı’yı
    bilmenin gerçek yolu da, kesbin olmasıdır. Kişi herhangi bir sa’y, çaba sarf etmeden, Rabbi
    gereği gibi bilebilme basamaklarını geçmeden, O’nu bilme bilgisi olan yakîni süreçten geçip
    ma’rifete ulaşması mümkün değildir.

    Derd-i ‘ışkdır dildiğim her kişiye olmaz nasîb
    Bir mübârek tu’hfe kâr kim heybet ü hüsrânı yok

    Mürşid-i kâmil bu ‘ışk insân arar irşâd içün
    Nice bin hayvân gezer içinde bir insân yok

    Ehl-i ‘ışk olmağa himmet eyle sen de kendine
    ‘Işkı olmayanların var cismi lâkin cânı yok

    Âşıkın artar yakîni dîni yok imânı yok.
    Her kimin yokdur yakîni dîni yok imânı yok

    Yok imiş ‘ışka nihâyet kimse bilmez haddini
    Bir ‘ışkı deryâdır ol kim haddi yok pâyânı yok1791.

    Kuddûsî’ye göre aşk yakînin artmasına da nedendir. Yakîni olmayan insanın iman
    ve din bağlılığından söz etmek mümkün değildir. Ona göre yakînin, yâni, “O, kesin
    Hakk’tır1792” duygusunun tamamıyla kişide oluşması için, aşkın olması gerekir. Bu yakînlik,
    sûfînin ruhunda huzuru, dinginliği ve kesin bilginin her türlü şüphe ve endişeden uzak
    olduğunu ifade eder1793. İşte Kuddûsî de, insana bu huzuru ve katî inanmayı sağlayan şeyin
    aşk olduğunu söyler. Âışk aşkı ne derece yoğun olarak yaşıyorsa, yakîni de o derece artar.
    İlâhi aşkın ne sınırı, ne de nihâyeti vardır. Çünkü bu aşk, ulu bir deryâdır. Bu deryaya,
    Yaratıcı’ya ve varlığa yakînî olarak yaklaşanlar dalabilir, çünkü Allah “Yakîn sahibi bir
    topluluk için âyetleri açıkladık”1794 buyurarak yakîni talib olanlara verilen bağışı
    açıklamaktadır.

    Keder itme ki bende yok deyü ‘ilm ü ‘amel hem
    Yeter sana ‘azîzim ulu devletdir mahabbet.1795

    Mahbûbı sever ‘âşık-ı şûride dir imiş
    ‘Işk rengine ben Nahnü kasemnâda boyandım
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: İlâhî Aşkın Kişinin Rûhunda Oluşturduğu İnkılâb

    İlâhî Aşkın Kişinin Rûhunda Oluşturduğu İnkılâb


    Kuddûsî’ye göre insanlık tarihi boyunca, Peygamberlerin, Allah dostlarının ve
    mü’minlerin başarılarını ve psikolojik durumlarını en yüksek seviyede tutan en önemli ibâdet,
    Yaratıcı’yı her şeyden daha fazla sevmek olmuştur. Örneğin, Hz. Musa’nın döneminin en
    etkin aracı olan, günün yönetiminin hakimiyet gücünün bağlı olduğu sihir erkini alt eden yine
    aşk olmuştur. Aşk, kendisine karşıt olan şeyleri insanlardan uzaklaştırarak, onları korumaya
    ve bütünleştirmeye çalışır. Çünkü yeniden birleşmeyi imkansız kılan her şey, aşka karşıdır1779.
    Aşk, insanın özüne, hamuruna dönüşünün tek kılavuzudur.

    ‘Işk imiş her derde dermân dedi bana çün Resûl
    Bulmışam elhamdülillah derdime dermânı ben
    .1780


    Enbiyâ vû evliyâ vû sâlik ü mürşid kamu
    Eylediler ‘ışkını nefs-i Azâzîle silâh

    ‘Işk ile etdi tekarrûb heb mukarrebler sana
    ‘Işk ile buldu firâkından kamu ‘âşık felâh

    ‘Işk ile erdi yüce menzillere ehl-i visâl
    ‘Işk ile esdi Nebî Yakûba Yusufdan riyâh

    ‘Işk ile sabr erdi Eyyûb derdine âh itmedi
    ‘Işk ile buldu yine derde şifâ oldı sıhah

    ‘Işk ile dostın Hâlîle nâr-ı Nemrûd oldı nûr
    ‘Işk ile İsâ Nebî etdi semâvâta tamâh

    Işk ile server Muhammed Sidreye etdi ‘urûc
    ‘Işk ile cümle nebîler içre pes oldı hicâh

    ‘Işk ile ‘âşıkların nâlân olurlar rûz u şeb
    ‘Işk ile her dem mecâzıb iniler bî-irtiyâh

    ‘Işk ile kat-ı mesâfe eyler ordûya gâziyân
    ‘Işk ile uçar melâik anlara ‘ışkdur cenâh1781.


    Kuddûsî, aşkın birleştiriciliğini ve insana verdiği direnme gücünü de, şiirinde en
    güzel şekilde işler. Zira sevginin doğurduğu benzerlik var olduğu zaman ruhun/soul Yüce
    Yaratıcıyla birleşmesi/union ve O’ndan etkilenmesi mümkündür. Bu birleşme, aynı kaynaktan
    gelen ruh benzerliğinin bir neticesidir. Bu benzerlik, iki iradenin, yâni Allah’ın irâdesi ile
    ruhun iradesinin birbirine uyumunu gösterir1782. Tam olarak uyum ve benzeyiş gösteren
    ruhlar, gönüller neticede birleşecektir. Kuddûsî için aşk, her türlü belâya, İlâhî imtihana
    direnmenin tek gücüdür. Örneğin, Hz. Eyyûb’un muzdarip olduğu hastalığın şifa sebebi,
    Eyyûb ile Yaratıcısı arasında oluşan sevginin gücüdür. Çünkü Eyüp peygamber, insanın
    dayanma tahammülü gösteremediği o hastalığın acısından bir an olsun bile Mâ’şukun
    sevgisinden dolayı “ah” çekmemiştir. Mâşûk onu hep sabırlı bulmuş ve onun güzel kulluğunu
    sevgisini övmüştür. “Gerçekten Biz onu sıkıntılara karşı sabırlı gördük, o ne güzel bir
    kulumuzdu, daima bize yönelirdi.”1783
    Zira Kuddûsî’nin anlayışına göre, aşk, Allah’ın her
    kulu için, her derdine devâdır.
    Allah’ın sevgili dostu İbrahim peygamber’in ateşinin, nura dönüşmesi de sevginin
    gücüyle olmuştur. Mâ’şuk âşığını hiçbir zaman güçlüklerle baş başa bırakmaz; çünkü O “Sen
    yürüyerek gelirsen Ben koşarak sana gelirim
    ” demekle o yüce aşkını ortaya koymaktadır.
    Mâşuğun aşığa olan yüce sevgisi İbrahim (as)’a serinlik oldu; “Ey ateş, serin ol, İbrahim’e
    dokunma dedik.”1784
    Herkes İsa (as) öldürmeye geliyor, onu koruyacak tek bir insan yok,
    çarmıha geriliyor, büyük işkencelere maruz kalıyor. Hz. İsa (as)’ı bu eziyetlerden gönül bağı
    ile bağlı olan Mâ’şuğu kurtarıp, ve onu kendi yanına alıyor. Eğer Hz. İsa (as) böyle güçlü,
    kudretli bir Zât’a âşık olmasaydı yok olup gidecekti, fakat aşk onu zâlimlerin elinden kurtaran
    tek kuvvet olmuştur. Çünkü Mâ’şuk, onu “Kendi katına yücelti”.1785

    Kuddûsî’ye göre, kozmik alemde/evrende oluşan, meydana gelen her olayın oluş

    mayası aşk ile yoğrulmuştur. Bundan dolayı bir yaprağın dalında kıpırdanışının sebebi
    yaprağın sevgi ile Rabbine doğru hareket edişine bağlıdır. Karıncanın durmadan çalışması,
    hareketliliği, Mâ’şukunda aldığı İlâhî aşk öğretisinin gereğidir. İşte Hz. peygamber (s.)’i de
    Miraçta urûc ettiren aşkın bu gücüdür. Peygamberin Rabbine bağlılığı da bu sevgiye
    dayanmaktadır.

    ‘Işk-ı Rabbanî gıdây-ı rûhumuz olsun bizim
    Her nefesde hûn-ı zikr-i Kirdgârı yudalım.1786

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. İlâhî Aşkın Oluşması
    By MaHiR 01 in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 06.08.11, 00:17
  2. Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 22.01.09, 11:32
  3. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.07.08, 13:40

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •