4 sonuçtan 1 ile 4 arası

Konu: İlâhî Aşkın Oluşması

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart İlâhî Aşkın Oluşması

    Kuddûsî için, nefse karşı mücadele etmenin en etkin silahı İlâhî sevgidir. Allah
    sevgisiyle, sûfî, arzu ve isteklerin hepsini önleyebilir. Nefsin dürtüleri aşkın İlâhî ateşiyle
    tamamen yok edilir. Kuddûsî, aşkın aydınlığı gönülleri aydınlatmayana kadar, gönüllere
    verilen her türlü eğitim, ritüel ve ibâdet gönlü kaplayan karanlığı ve zulmeti yok edip, gönül
    sahibini kurtuluşa götürmesinin mümkün olamayacağını vurgular. Vahdet düşüncesine sahip
    bir sûfî olarak Kuddûsî, diğer vahdetçiler gibi, varlığı bir gölgeden ibaret olan insan
    “benlik”inin yanıp yok olmasını, aşk ve mâ’rifet ile gerçekleşebileceğine inanır. Ona göre,
    insan nefsi/benliği mevzi almış bir asker gibi her an harekete geçmeyi beklemektedir. Yâni
    nefs düşmanının harekete geçmesi ân meselesidir. İşte insanın başucunda sürekli tetikte
    bekleyen bu düşmandan kurtuluşunun tek çaresi aşktır. Allah’ın kötülediği nefsten/nefs-i
    levvâmmeden1772 kurtuluşun tek anahtarı aşktır.
    Kuddûsî’ye göre, aşk olmazsa hiçbir nesne, ne varlığa gelir, ne de hareket eder.
    Evren ve içindeki her şeyi muharrik hâle getiren aşktır. Bunun yanında bütün peygamberler,
    Hakk dostları, sâlik ve mürşidlerin kendilerini şeytânî neftsen koruyan, onları Hakk’a
    yaklaştıran tek şey aşktır. Aşk dünyanın normal seyrinde hareket etmesini sağlayan yegâne
    kuvvettir.
    Kuddûsî, sevgiyle yapılan bir ibâdeti, takvâ ve cehennem korkusundan dolayı
    yerine getirilen ibâdetten çok daha önemli görmüştür. O, Hz. Peygamber (s)’in: “Kişi sevdiği
    ile beraberdir
    .”1773 hadisiyle hareketle, Allah’ a kavuşmak için O’nu her şeyden daha fazla
    sevmek gerektiğini vurgular. Allah’ı sevmek aynı zamanda Hz. Peygamber (s)’e uymakla
    gerçekleşir.
    Bu konuda Kur’an’ın ifadesi “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki
    Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın”1774
    şeklindedir. Peygamber (s.) de aynı
    konuda, “Hiçbir kul, ben kendisine ailesinden, malından ve bütün insanlardan daha sevgili
    olmadıkça iman etmiş sayılmaz
    1775” buyurmaktadır. Fakat külden cüz’e geçen bu yüksek ve
    yüce duygunun en önemli özelliği “iman etme”nin sebebi olmasıdır; çünkü Allah’dan
    “Habibullah” sıfatını alan Hz. Peygamber (s.)’in ifadesi: “İman etmedikçe cennete
    giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız
    1776” şeklindedir. Ve Allah bir
    kulu sevdiği vakit, Cibril’i çağırır ve şöyle buyurur: “Ben falan kulumu seviyorum, onu sen de
    sev” ve onu Cebrail de sever. Daha sonra Cibril sema hâlkına/meleklere şöyle seslenir:
    “Gerçekten Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!” Artık onu semâ ehli de sever. Bundan
    sonra Allah onu yeryüzündeki kullarına da sevdirir”.
    1777

    Yağmaladı ‘ışk zühd ü takvâmı

    İlm ü ‘amelden bîgâne geldim

    Hükmünü icrâ itdi ‘ışk bende
    Yanmağa nâr-ı sûzâna geldim
    .1778


    Kuddûsî’nin felsefesinde, kul ile Yaratıcısı arasındaki bağın oluşmasını sağlayan
    da gönülden oluşan katıksız bağlılıktır. Yaratıcı ile kulu birbirine yakınlaştıran, kul ile Hakk
    arasında oluşan ayrılığı ortadan kaldırıp, kulun kurtuluşunu sağlayan yine aşktır. Kulu
    Yaratıcı’sıyla birleştiren ve onu makâmların en yücesi olan fenâ’ya çıkarıp tevhîd/“birlik”i
    oluşturan İlâhî aşkın gücüdür.




    1736 İbn Kayyım, a.g.e., III, 6.
    1737 Ebû Dâvud, Edeb, 116.
    1738 İbnu’l-Arabî, Futûhât, II, 356.
    1739 Walter G. Andrews, Şiirin Sesi, Toplumun Şarkısı, (çev. Tansel Güney), 3. baskı, İletişim Yay., İstanbul
    2003, s. 87.
    1740 Gazâlî, İhyâ, IV, s.324.
    1741 Derin, age., s.201.
    1742 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 300.
    1743 Smith, The Persian Mystics, s.19.
    1744 Serrâc, age., s. 217; Kelâbâzî, age., s. 185; Hucvirî, age., s. 366; Sühreverdî, Avârif, s. 648.
    1745 Annemarie Schimmel, Ben Rüzgârım Sen Ateş, s.179.
    1746 Bk. A’râf, 7/171.
    1747 Hucûrât, 49/16.
    1748 İsfahânî, Hilye, X, 362.
    1749 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 64.

    1750 Kuddûsî, Dîvân, s. 106.
    1751 Kuddûsî, Dîvân, s. 205.
    1752 Mevlânâ, Mesnevi, I, 1793.
    1753 Bk. İbrahim, 24.

    1754 Gazâlî, İhyâ, IV, 282.
    1755 Maide, 5/59.
    1756 Serrac, el-Lûma, s. 59.
    1757 Schopenhaver, Aşkın Metafiziği, Çev: Selahattin Hilav, Sosyal, Yay., İstanbul, 1997, s.21.

    1758 Aynı eser, s. 185.

    1759 Hucûvî, age., s. 404.
    1760 Kuddûsî, Dîvân, s. 5.
    1761 Hucvîrî, a.g.e., s. 230.
    1762 Aynı yer

    1763 İbnü’l-Arabî, Futühât, II, 607.
    1764 Serrâc, Lümâ, s.372.
    1765 Kuşeyrî, Risâle, s. 320.
    1766 Kuddûsî, Dîvân, s. 189.
    1767 Pürcevâdî, age., s.215.
    1768 Kuddûsî, Dîvân, s. 87.
    1769 Kuddûsî, Dîvân, s. 25.
    1770 Aynı eser, s. 26.

    1771 Kuddûsî, Dîvân, ss. 33–34.
    1772 Yusuf, 12/53.
    1773 Buhârî, Edeb, 96; Müslim, Birr, 50.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: İlâhî Aşkın Oluşması

    Kuddûsî açısından aşk/muhabbet, insanın Allah’a olan sevgisi ya da Allah’ın
    kullarına gösterdiği lütuf ve inâyet anlamını taşımaktadır. XI. yüzyıldan itibaren sûfîlerce
    kullanılan aşk kelimesi, Yaratıcı’ya olan şiddetli sevgi ve muhabbet anlamında kullanılmıştır.
    İşte bununla beraber mutasavvıflar sekr, şarap, mey ve bâde vb. gibi kelimelere kendi
    perspektiflerinde tanımlar getirmişlerdir. Örneğin sûfîler “sekr”i insanın Yaratan’a karşı
    duyduğu sevginin etkisiyle ortaya çıkan bir hâl olarak görmüşlerdir. Yâni yüce Yaratıcı’ya
    olan sevginin galebe çalması olarak tanımlamışlardır1761. Bazı sûfîler ise, sekrin karşısında
    olan “sahv” insanlık sıfatının sürmesi ve insanla Allah arasında bir engel olarak kabul
    etmişlerdir1762. Sekr ve sahv meşayih arasında da tartışma konusu olmuştur. Örneğin İbnü’l-
    Arabî bu konuda; “Hâllac ile ben aynı kadehten içtik, fakat o sarhoş oldu, ben ise ayık
    kaldım”1763 der. Bu cümleyle İbnü’l-Arabi’nin sahvı sekre tercih ettiği anlaşılmaktadır.
    Muhabbetle yaşayan Zünnûn Mısrî (ö. 245/859)gibi sûfîleri, gönülleri muhabbet
    denizine giren ve şarabın bir kısmında nasiplenen kişiler olarak tanımlar.1764 Fakat Ebu Nasr
    Serrâc (ö. 378/988), şarabı, ruhları temizlemek, sırlardan gelen ihsanları algılamak ve bunlarla
    ferahlamak anlamında algılar, aynı zamanda kişinin gönlüne ferahlık ve sevinç veren nesne
    olarak görür. Hucvîrî (ö. 465/1072) döneminde ise, tasavvufî edebiyat kavramları yerine
    oturmadığı, yâni mecazî anlamda kullanılmadığı görülmektedir.. Aynı şekilde Kuşeyrî (ö.
    465/1073)’de bazı sûfîlerce yaşanan İlâhî muhabbet şevkini;

    “Muhabbeti kadeh kadeh içtim
    Şarap tükenmedi susuzluğum da geçmedi1765

    şeklinde ifade eder.

    Şarâb-ı ‘ışkına kandır cemâlın şem’ine yandır
    Sana hem gönlümü döndür döndür unutsun cümle efkâri1766

    Kuddûsî de, İlâhî aşkla sûfînin, kendinden, benliğinden, nefs-i Azâzilde geçmesi
    için kana kana içip tüm benliğinde geçmektedir. Bu öyle bir sarhoşluk/sekr olmalıdır ki,
    Yaratıcı’nın benliğinden başka bir benlik kalmamalıdır. Kuddûsî’nin şiirlerinde şaraptan
    kastettiği anlam aşktır. Aslında tasavvuf düşünce tarihinde aşk kavramı, tasavvufî şiirle
    beraber birtakım değişimler yaşamış, bu değişimlerle birlikte şarap, bâde ve mey
    kelimelerinin tasavvufî anlamları üzerinde etkili olmuştur.1767

    Şarâb-ı ‘ışkı gel nûş eyle sûfî
    Anı içmeyicek sekrân olunmaz.1768

    Kuddûsî benzeri sûfîlerin şarabı ölümsüzlük şarabıdır. Can, önce ondan
    doğmuştur. Onun için herhangi bi şeye sahip olmanın hiçbir değeri yoktur. Sûfî öyle sarhoş
    olmuştur ki, öz canını bile bırakıp çeker gider hâle gelmiştir. Çünkü o, artık hiçbir öğüt
    dinlememektedir.

    Zikre meşgül ol deryâ gibi tol
    ‘Işk ile mest ol gel râh-ı Râbba 1769.

    Kuddûsî’nin tasavvuf düşüncesinde, aşkın oluşması, insanı kuşatması için
    öncelikle zikir ibâdetinin tam olarak yerine getirilmesi gerekir. Eğer sûfî, bütün varlığıyla her
    ânını Yaratıcıyla yaşarsa, O’nu sürekli hatırında tutar. Devamlı olarak Allah’la beraber olan,
    O’nun varlığını, birliğini gönülden ve dilden zikr eden kişi, zikir deryasında boğulmuş ve
    neticede “ben”liğini O’na teslim ederek İlâhî aşkı tatmıştır. Aşk’ın vermiş olduğu kendinden
    geçme hâli ile “Tevhîd” kapısından içeriye adımını atmıştır.

    Kıl ‘ışkı rehber ki olasın er
    ‘Işk-ıla irer iren ‘alâya1770.

    Kuddûsî’nin anlayışına göre, aşkı rehber olarak seçmek en büyük mertliğe,
    cömertliğe ve insanlığa kavuşmak demektir; çünkü aşk, sûfî için öyle bir aydınlamadır ki; onu
    insanlığın en üst seviyesine çıkarır. Aşk ile insanlık onuru kazanılır, aşk ile kişi kendini tanır;
    Yaratılışının amacını kavrar. Bu kavrama gücünü de insana kazandıran zikir, aşk ve mârifet
    sürecidir. Bu üçlü süreci en güzel bir şekilde içselleştiren, gönülden yaşayan kişi
    mertebelerini en aydınlığını, en yücesini kazanmıştır. Kuddûsî için en büyük meziyet,
    erdemlilik, sûfînin Hakk’ı, Hakk’ın dilediği şekilde kavramasıdır. İşte bu erdemlilikte
    yukarıda saydığımız üç sacayağının tam olmasıyla elde edilir.

    Komagıl bu zulmet içre gönlümi yâ Rab meded
    Âfıtâb-ı ‘ışkı gönder giceler olsun sabâh

    Nefs-i emârem fesâda meyl ider tutmaz hemân
    Nâr-ı ‘ışkınla anı yok ki ola işi salâh

    Düşmenim yanımdaki pes fırsatım gözler müdâm
    ‘Işkını virgil Hudâyâ urayım ana rimah1771.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: İlâhî Aşkın Oluşması

    Kuddûsî’nin felsefesinde aşk, her şeyi aydınlatan ışık ve insanın gönlünde Hakk’ın
    dışındaki ağyârı yakıp yok eden ateştir. Sûfî, aşk iksiri ile her yerde, her varlığı ilâhî
    güzellikle görür. Güzellik, sevilmiş olmanın sevimli olan küllin bir cüz’üdür. Sevimli olmak
    asl’dır. Bir şeyin cüz’ü külünden ayrı olamaz ve her zaman cüz küllü ile beraber bulunur.
    Hakiki varlık ile gölge gibi, Hakk ile mahlûkat gibi… Sûfîlerin elest bezminde ruhlara
    içirildiğine inandıkları aşk şarabı ile her eşyâyı farklı görme, farklı yaklaşma kabiliyetini
    kazandıklarına inanmaları gerçeği, onları farklı kılmıştır. Sûfîlerin bütün ritüellerinde bu aşk
    sözle ve amelle onları heyecana getirir. Hem kendilerine, hem de Allah’a sadık kalacaklarına
    ve bu sözü, bütün imtihanın bütün evrelerinde yerine getireceklerine dair verdikleri ezeli söz
    hatırlatılır. Bu İlâhî bağışla, eğer insan aşkın bu ebedî çağrısına cevap verirse, o vakit beşerî
    duyguların ötesinde yepyeni bir mutluluk yaşayacaktır1752. Aşkın sağladığı bu mutluluk
    Allah’ın sonsuz rahmetidir. Bu rahmetin kökü ebediyette, dalı da ezeliyetdedir.1753 Meyveler
    kendilerini gönülde dilde ve diğer organlarda gösterir1754. Çünkü o ezeli ve ebedi sıfatları
    üzerinde taşıyan Mutlak Varlık, “Onları sever, onlar da O’nu sever”1755.
    Kuddûsî’nin, aşk için her şeyin özü dediği, bütün güç ve kudretin temeli diye
    övdüğü semboller insanın yaşamından alınan sembollerdir. Aşk, onun için yakıp yok eden bir
    ateş, her türlü belâya sebep veren bir olgu, vazgeçilmeyen arkadaş, dost, en büyük sermaye,
    en yüce meziyet, en iyi giysi, en çekici güzellik ve insanı besleyen gıdadır. Aşk Kuddûsî için
    yaptığı virdlerin dili, ona hayat veren damarlarındaki kandır. Aşk onun için en büyük önder,
    en büyük rehberdir. Aşk onu düşmandan koruyan en sağlam kalkan ve canlıyı oluşturan dört
    temel unsurun (hava, su, toprak, ateş) hayat bulmasını sağlayan ruhtur. Aşk sûfî için,
    Ma’şûkun sıfatlarının, aşığın sıfatlarının yerini alması1756, yâni aşığın Hakk’ın sıfatlarında
    fâni olması ve Mâ’şukun O’nun zatında tasdikidir.
    Sûfînin yaşadığı bu hâl, Sigmund Freud(ö. 1939)’un temelinde libido/arzularla
    inşa edilmiş aşk anlayışından tamamen uzak bir anlayıştır.1757 Zira Alman düşünür Arthur
    Schopenhauer (ö. 1860)’in de vurguladığı gibi, bu ulvî aşk, varlığın, özellikle de insanın
    metafizik özünü ve derin gerçeğini oluşturan istencin belirimidir.1758 Schopenhauer de olduğu
    gibi bu tür bir yaklaşım, bazı Batılı düşünürleri aşk konusunda daha sağlıklı değerlendirmeye
    götürmektedir. Sonuç olarak aşk ne ezâ ve cefayla azalır, ne de lütuf ve ihsânla artar1759. Bu
    aşkta kesinlikle bencillik olmayacaktır, âşık vuslat amacıyla Mâ’şukun dileğinin
    gerçekleşmesi için bütün isteklerinden vazgeçmelidir. Kuddûsî’nin bir âşık olarak varlığa
    kendine ve Hakk’a bakışını kısa bir şekilde açıklayan aşağıdaki şiiri, aynı zamanda, onun aşk
    düşüncesinin girişi mahiyetindedir.

    Girub dil şehrine hevâ varımı ‘ışk itdi yağma
    Komadı hiç yakub yıkdı sivâdan zerre aslâ

    Getirdi başıma dürlü belâlar gerçi bu ‘ışk
    Velâkin geçmezem andan enîsimdür o zîrâ

    Ne devlet oldığın bilmez bu ‘ışkın çünki vâiz
    Bana der ‘ışkı terk it gelki hoşdur zühd ü takvâ

    Anın zu’mınca zühdin kadri bu ‘ışkdan bülenddir
    Ricâlu’l-lâh katınada şân-ı ‘ışk ez-cümle bâlâ

    Kulağıma o tab’ı câmidin girmez kelâmı
    Ferâgat eylemek ‘ışkdan bana lâyık mı hâşâ

    Benim başımda tâcım ‘ışk libâs-ı fâhirim ‘ışk
    Ta’amın ‘ışk şarabım ‘ışk gıdâmdur ışk-l zîbâ

    Benim vird-i zebânım ‘ışk delîl ü mürşidim ‘ışk
    Sâdîkım ‘ışk habîbim ‘ışk tabîbim ‘ışk-ı cânâ

    Benim seyf ü sinânım ‘ışk dahi tîr ü rimâhım
    Benim muhkem hisârın ‘ışk bana Hak itdi i’tâ

    Benim çâr ‘unsurum ‘ışkdur mürekkeb oldum andan
    Atam anam benim ‘ışkdur beni toğırdı gûyâ

    Bilûr ‘uşşâk bu ‘ışkın kıymetini gayrı bilmez
    Baha salmak ne mümkin ehl-i dünyâ ehl-i ukbâ

    Bu ‘ışkın himmetiyle irdi Kuddûsî murâda
    Eder dostun cemâlini ki ânınla temâşâ1760.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: İlâhî Aşkın Oluşması

    İlâhî Aşkın Oluşması



    Sûfîlere göre bütün rûhî ve bedensel duygular özel sebeplerden doğar. Örneğin,
    insanlar kendi yaşamlarını sürdürmek için, âcil yiyecek ihtiyacını karşılamak ve yaşamak için
    giyecek bulmaya çalışır, bunu yapamazsa yiyeceksiz kalıp ölecektir. Buna benzer tarzda
    O’nun sevgisini ve yardım gücünü ancak akıllı olan yaratıklar anlar. Böylece bu gücünü
    anlamak için İlâhî bir lütuf gereklidir1740.
    İlk dönem sûfîleri, bir sûfînin dünya isteklerine ve ilgilerine eğilim
    göstereceğinden dolayı “zühd” hayatına dikkat etmişlerdir. Bu da onları hedeflerine
    yaklaştırmıştır. Onların, Allah sevgisini ön planda tutmaları, cehennem korkusu ve cennet
    sevgisini önemsemelerinden kaynaklanmaktadır.1741

    Eğer sıdkıle Cânânı dilersen cânı terk eyle
    Yaraşmaz ‘âşıka kesret bu bed sâmânı terk eyle.1742

    Kuddûsî, nefs tezkiyesi ve benliğin yeniden oluşumu için farklı metotlar
    kullanmasına rağmen, ona göre, Yaratıcı’ya giden yol İlâhî aşktan geçer. Kuddûsî, aşkı,
    kalbde sevgiliden başka her şeyi yakan bir ateş olarak tanımlar. Yâni, bütün varlığın gerçek
    olan “Tek” varlıkta “Bir” olması gibi, İslâm tasavvufunda İlâhî aşkın diğer metotlara göre
    daha çok öne çıkarılmasının sebebi de budur1743. Kuddûsî’nin ifadesiyle, Cânân’ı/Hakk’ı
    isteyen kul, bütün varlığından/cânından vazgeçmelidir ki, İlâhî benlik ile tekrar varlık bulsun,
    yani bekâya ulaşabilsin. Bekâya ulaşabilmek için de ilim ve ma’rifetin sûfînin üzerinde
    gerçekleşmesi gerekir.1744 Çünkü sûfî bekâyla artık Hakk’ın buyruklarıyla bir hâl içine girerek
    öz ahlâkını kazanmıştır.
    Kuddûsî’nin mısralarının büyük bir bölümü, sevgilinin güzelliğine meftun ve
    hayran olmaktan doğan tasvirlerden oluşur. Bu eşsiz sanatın burada kullanılmasındaki amaç
    bazı araştırmacıların iddia ettiği gibi sûfî âşıkların dilin retoriğinin bütün teknik inceliklerini,
    düşünülebilen tüm kelime oyunlarını ve poetik sanat şekillerini kullanmak değil,1745 İlâhî
    aşkın iç dünyasında yarattığı güzelliğin dışarıya sanat olarak yansımasıdır. “Elest”1746 ile
    ruhların ilk defa aşk şarabını tatması bu şarabın Kuddûsî gibi İlâhî aşk tutkunu sûfîlerde
    tesirinin zikir ile yeniden yeşermesidir. Bu bilinçte olan sûfîye, “Hakk şah damarından daha
    yakındır.”1747 İlâhî buyruk rehberlik etmektedir. Bu ünsiyetle, onların, gönülleri derece derece
    Yaratıcıya yaklaşmıştır; çünkü âriflerin kalpleri aşk yuvaları, âşıkların kalpleri şevk yuvaları
    ve şevk dolu gönüllerde üns yuvaları hâline gelmiştir1748. Bu yakınlığı kazanan sûfî, Kuddûsî
    gibi her şeye aşk ile bakar.

    Ver vârını heb yâre koma dilde sivâyı
    Yağmalasun ağyârını tâ tar-ı mahabbet.1749

    Kuddûsîyâ gel sen de ‘ışk âteşine yan ol mahıv
    ‘Âşık olan Ma’şûkunun yolunda mahv olsa nolur.1750

    Kuddûsî gibi gönül erlerinin, hayat yolculuğunun birinci hedefinin, kendini
    tanıtmak ve kendi farkındalıklarının bilincine kavuşmalarıdır. Onun için de onlar, birer aşk
    insanı olarak öncelikle gönül dünyalarını ağyârdan saflaştırarak, sevgi ile doldurmaya
    yönelirler. Onlar kendilerini mahv/yok ederek O’nda “var” olmak için seyre çıkarlar. Öyle ki,
    sonsuz ve birbirine benzemez tecellîleriyle Allah o yolculukta kendisini onlara gösterebilsin.
    Sûfînin perspektifinde Allah kesret/çokluk içinde “bir” olandır fakat o,”Bir” içinde de
    birbirinden farklı bir çokluk vardır. Yine sûfînin perspektifinde, Hakk’a kulluktan asolan her
    şeyi silikleştiren, farklılıkları ve kimlikleri yok eden bir tevhîd/birlik/unity anlayışı değil,
    kesrette vahdet; çoklukta ve farklılıkta birliktir. Bundan dolayı, sûfîlerin anlayışında kapılar
    farklılığa, otantikliğe ve değişime sonuna kadar açıktır. Bu nedenle sûfîleri ancak, kalbini
    İlâhî vericilere açan, bütün varoluşsal kaygıları taşıyan ve murad-i İlâhîyi taleb eden kişiler
    anlayabilir.
    Kuddûsî’ye göre, kişinin iyiliği, hakîkata ulaşabilmesi için ilâhî sevgiyle
    yoğrulması gerekir. Bu ulvî sevgiye kavuşması için de varoluşsal benliği yok etmek gerekir,
    yani nefs/egoyu “hiç”lemek şarttır. Eğer bu gerçekleşmezse bir ikilem/dualizm oluşur ve
    bundan dolayı da İlâhî vuslatın gerçekleşmesi imkansızlaşır.

    Mürşid-i kâmil aradım ‘ışk imiş mürşid bana
    Himmeti ile kân-i ‘irfân eyledi bu ‘ışk meni

    Kal’ai cismimde var idi metânet bî-kıyâs
    Geldi yakdı yıkdı vîrân eyledi bu ‘ışk meni.1751
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Safrada Taş Oluşması Safra Taşları
    By SiLa in forum Hastalık Türleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.12.09, 05:58
  2. Aşkın Gözleri
    By BaRLa in forum Hüzün Köşesi
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 04.06.09, 22:13
  3. 'Aşkın Halleri'.
    By TEKAMÜL in forum Aşka Arzuhal
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.05.09, 10:17
  4. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.08.08, 14:54
  5. Gül Aşkın Mihrabıdır
    By SiLa in forum Sadat'ın Sohbetleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.07.08, 15:29

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •