3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: Sâlikin Kemalâta Ulaşmasında Uzletin Tesiri

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Sâlikin Kemalâta Ulaşmasında Uzletin Tesiri

    Sûfînin uzletine baktığımız zaman, onlar ibâdetleri esnasında hiç de yalnız
    değillerdir. İhlâs üzere yapılan ibâdet yaratıcının karşısında olduğunu düşünerek, O’nu
    görüyormuş gibi, ya da O’nu gördüğünü düşünerek ibâdetin yapılması hâli olduğundan ve
    sûfî için zikrin kuşatıcılığını düşündüğümüzde, her hâlükarda sûfî için yalnızlık yoktur. Onlar
    farklı bir boyutta yaşarken orada madde ve mana âlemine farklı bir bakış açısı ile bakarlar.
    Tepenin ardında olanı görmek gönül ile hissetmek ve zihinleri okumak onların işidir. Onlar
    çoğu kez insanları anlamaz, insanlar ise onların bu hâllerini kavrayamamaktadır. Yukarıda da
    belirttiğimiz gibi, sûfîlerin yalnızlığı tefekkür içindir. Tefekkür yaratıcının büyüklüğünü ve
    evrenin bir anlam üzere yaratıldığını düşünüp bilebilmek hâlidir. Tefekkür süresince geçici
    yalnız” kalma ihtiyacı en anlamlı yalnızlıktır. Gerçek bir zihin berraklığı köklü ve derinden
    bir asli oluşum duygusunun yaşanmasını sağlar.
    Sûfîlerin, normal ibâdetleri sırasında yaşadıkları içe dönüş hâlleri diğerlerin
    adlandırılmasıyla “yalnızlık” sülûkta elde edilen derecelerle ilgilidir. Sûfî, aşk ve cezbenin
    çekim gücü ile kendinden geçerek, ruhunu inşa eder. Onun ruhuna İlâhî dinginlik ve zenginlik
    kazandıran anlar bu anlardır. İnsan bu hâlde devam ettikçe, ma’rifetle aydınlanır ve zamanlar
    bütünlük hissi yaşamaya başlar. Bu bütünlük ilkeleri doğrultusunda yaşamını yeniden
    düzenleyen insan bu ilkeler ışığında konuşmaya ve yaşamaya başlamasıyla birlikte yepyeni
    bir hayata girmiştir. İşte bu kişisel bütünlük; yalnızlıktan kurtulmayı sağlamasının yanında,
    insana iç huzuru yaşayacak aydınlığı verir.
    Bu aydınlanma bir yerde insanın kendini tanıma sistemidir. Bu sistem insanları
    farklı kişilik tiplerinde kategorize ederek toplumsal mühendislik yaparak değil, insanın kendi
    kendisinin mühendisi olmasını, insanın benliğini yıkıp özüne ulaşmasını sağlamaktır. Yâni,
    kendini bilen Rabbini bilir” ilkesini gerçekleştirmektir.712

    Sûfîler, diğer insanların kendi iç dünyalarında oluşturdukları ve kendi icatları olan
    yalnızlığın aksine onlar “yalnızlığı” oluşturacak duyguyu ışık hâline getirerek kendilerini
    aydınlatan kişilerdir. Onlar hayatın içinde hayata karşı değil, hayata anlam kazandıran
    kişilerdir. Sonuçta şunu söyleyebiliriz; insanlar herhâlde “yalnız olmadığını” unutunca ya da
    yaratıcının hakimiyyetini unutunca “yalnızlık” hastalığına yakalanır. Burada da yine sûfîlerin
    unutmamak için devamlı hatırda tutmak” anlamına gelen zikir ritüeli devreye girmektedir.
    Batılı psikologlara göre de, yalnız yaşayanlar, kendilerini gerçekleştirmek ve
    iletişim konusunda, aynı yaştaki birlikte yaşayan nüfusa kıyasla belirgin şekilde daha çok;
    düzenli bir hayat yaşamaktadırlar.713

    Nietzche, kendi felsefesine göre insanı kategorize ederken, “temiz” insan diye
    nitelendirdiği “yaratıcı insan” tipini şu şekilde tanımlar: o, insanlara bulaşmaz, yalnızlığını
    sever ve korur. Bu yalnızlık sevgisi bir kapris değildir. O, kendisi gibi bir insan
    bulamadığından yalnız kalır.714

    Bu durumda bize bu tür insanların kendileriyle baş başa kaldıklarında kendilerini
    bulma ve gerçekleştirme konusunda adım attıklarını göstermektedir. “Yalnızlık” aynı zamanda
    insana, en büyük erdem olan asaleti kazandırır.715 Yine ünlü psikolog Eric Fromm da, yalnız
    kalabilmeyi bir yetenek olarak görerek, sevebilme yeteneği, gücünü yalnızlıktan alır
    görüşündedir.716 İnsanın en derin ihtiyacı yalnızlığın üstesinden gelmek, yalnızlık
    hapishanesinden dışarı çıkmaktır. İnsanoğlu tüm zamanlarda ve mekânlarda tek ve aynı
    soruya cevap aradı; yalnızlığı nasıl yenebilirim, birliğe nasıl ulaşabilirim, kendi kişisel
    yaşamımı aşıp birliği nasıl bulabilirim?717

    Yine psikologlar “yalnız olma” sözcüğünün anlamının katı çizilmiş belirli çizgileri
    olmadığını söylemektedirler; yâni yalnızlık ölçülebilir bir değer değildir, görecelidir. Aslında
    yalnız olan (ve hiçbir zaman yalnız olmayan) anne karnında ki ceninde718 insanın diğer
    insanlarla birlikte becerisini öğrenme zorunluluğu yoktur. Bu beceri insana doğuştan verilir.
    Ama “yalnız” yaşayarak kendini gerçekleştirme becerisi doğuştan var olan bir kabiliyet
    değildir. İnsanın bunu öğrenmesi gerekmektedir. Mevlana’nın en büyük değer diye
    nitelendirdiği “yalnızlık” için … düşünür Nietzsche: “hikmet bir dişidir ve yalnız savaşçıyı
    sever”
    şeklinde nitelendirmiştir.719 Yine Nietzsche, büyük kalabalıklar ahlâkî yönde
    çöküntüye uğradığı zaman, insan bu yığınlardan yalnızlaşırken ulvî duyguları kazanabildiğini
    söyler.720




    706 Yahyaoğlu, age., s.29.
    707 Îsrâ, 17/70.
    708 Tîn,95/4.
    709 Mü’minûn, 23/115.
    710 Secde, 32/19.
    711 Îsrâ, 17/83-84.
    712 Yahyaoğlu, age, s.133.
    713 Katharina Zimmer, Yalnız Yaşama Sanatı, (Çev. Bilgehan Karataş), Gendaş Kültür, İstanbul, 2005, s.16.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Sâlikin Kemalâta Ulaşmasında Uzletin Tesiri

    Kuddûsî’nin düşüncesinde sûfînin yalnızlığı, verimli suskunluğu zenginleştirir,
    ona katkıda bulunur. Yalnızlıkta, dil de suskunluğa girer. Suskunluk, yalnızlığın getirdiği
    zorunlu bir hâldir. Sûfînin/abdalın süsü, susmak, açlık ve yoksulluktur.698


    Sahabe vakti gibi oldı bizim vaktimiz zîrâ
    Cihâddur efdalü’l-a’mâl ki bin yıl inzivâdan yeğ
    .699


    Ayrıca her sûfî gibi Kuddûsî’de, nefs murakabesine dalmayı. “içsel aydınlatmayı”
    benliği bulmanın vazgeçilmez şartı sayar. Ona göre, arınmış bir iç âlem yâni gönül dünyası,
    mutlaka dışa yansımalıdır. Dini hayatın en ideal şeklini yaşayan Hz. peygamber (s)’in sünneti
    bunu emr eder. Zira, Hz. peygamber (s) mi’râc ile şereflendirilmesine rağmen dünyaya sırt
    çevirmemiştir. Çünkü sûfî için en değerli vazife, nefse karşı mücadeledir. Nefse karşı cihad ve
    bekâ sıfatını kazanıp insanlar için çalışmak Kuddûsî için bin yıllık inzivâ hayatı yaşamaktan
    daha iyidir.
    Aynı zamanda Kuddûsî, Hz. peygamber (s)’in, “Kim çarşıya veya pazara
    girdiğinde, ‘Lâ ilâhe illâllâhü……’derse, Allah, ona binlerce sevab yazar, onun binlerce
    günâhini siler, onu binlerce derece yükseltir ve onun için cennette bir ev inşâ eder.”
    700
    hadisini yorumlarken, hâlk içinde uzletin daha faydalı olduğunu vurgular. Zira sûfî, hem gizli,
    hem âşikâr; hem uzak, hem yakın; hem Arş’ta, hem Ferş’tedir.701 Aslında Kuddûsî, sûfîlerin
    bir çoğunda olduğu gibi, insanların gayr-i İlâhî davranışlarından dolayı onlaradan ruhen ve
    bedenen uzaklaşmayı arzular, fakat İlâhî emir gereği fenâya kavuşan sûfî bekâ ile halka
    dönerek, onları İlâhî güzelliklere davet etmek zorundadır.
    Uzlet, onu tercih edeni “İlâhî birlik”in sırlarına vakıf kılar. Böylece sûfînin önünde
    ahadiyyet sıfatının/ Allah’ın mutlak birliğinin makâmı sırları açılır.702

    Uzlet, muhakkikin ya da mürîdin tam beşerî niteliklerinden soyutlanarak
    yücelmesi demektir. Uzletin en yüksek basamağı mutlak hâlvet makâmıdır. Bu makâm
    yalnızlık içinde yalnızlık” demektir. Böyle bir uzletin meyvesi genel uzletten daha güzeldir,
    daha verimlidir. Yalnızlaşan, yâni ayrılan anlamında mutezil kişi Allah hakkında kesin bir
    inanç ve güven hissiyle dolmalıdır ki, Allah’tan başka hiçbir düşünce gönlünden
    geçmemelidir. Eğer kişi kesin güvenden ve “Allah’ı görüyormuşçasına bilme
    makâmından/aynel yakîn”
    mahrum ise, uzlet zamanını bir tür azık saymalıdır. Yalnızlığı
    esnasında İlâhî yansımaların aynası olmak için beklemelidir. Sonra da belki ruhen güçlenir de
    Allah’ı görüyormuşçasına inanma makâmına yaklaşır. Bu uzletin ön şartlarından biridir.
    Neticede uzlet, sûfîye bütün varlık hakkında açık ve doğru bilgiler sağlar.
    Kuddûsî’ye göre tefekkür, yâni, derin düşünme uzlet neticesinden kazanılır.
    Tefekkürün elde edilmesi başka bir yerde aranmamalıdır; çünkü “Bir saat tefekkür insanların
    ve cinlerin ibâdetinden daha hayırlıdır”
    sözünü gerçekleştiren uzlettir.703 Kuddûsî’nin
    anlayışında, bu konuda sâlik için, en güvenilir ve en iyi olanı, dinî ve dünyevî ihtiyaçlar
    dışında, Hakk ile baş başa kalmak için uzlet etmek ve zikre devam etmek gerekliliğidir.704

    Yalnızlık, gölgelerin hakimiyetinde insan ruhunun derin düşünce ile başkalaşması
    maddî ve mânevî egemenliği arasında ise bocalamasıdır. Konuya psikolojik perspektiften
    baktığımızda ise durum daha da farklıdır.
    Psikoloji, yalnızlık duygusuna, dinsel ihtiyaçlar ve inançlar gibi insanlığın genetik
    kodlarına işlenebilir bir olgu gibi bakmaktadır. Yâni, insanın itilip kakıldığı dünyanın ağırlığı
    ile sevginin, aşkın ve hoşgörünün hafifliği arasında yüreğini yakan ve serinlenen, kimi zaman
    da, ne hissettiğinin anlamaktan aciz kaldığı duygunun adı yalnızlıktır.705
    Fakat Amerika'da yapılan bir araştırmaya göre, “Tanrı’ya korkarak bakanlar ve
    Tanrı’yı otorite olarak görenlerde yalnızlık hissinin arttığı, Tanrı’ya sevgi ile bakanlarda ise
    yalnızlık hissinin yok olduğu saptanmıştır. Yine aynı araştırmada, büyük kalabalıkların içinde
    yaşayan hemşireler ve üniversite öğrencileri hayattan elini eteğini çektiği düşünülen
    yaşlılardan daha fazla yalnızlık çektiği görülmüştür.706 Bu da tasavvuftaki uzletin insan
    kazandırdığı “yalnızlıkta olgunlaşma” anlayışını daha da anlamlı hâle getirmektedir.
    Yalnızlık eğer insanda olumlu yönde belli bir değişim meydana getirmiyorsa, o
    zaman zaten büyütmeyen, insanda değişme sebebi olmayan yalnızlık, bir hastalıktır. Acıların
    büyüttüğü yalnızlık, ruhun aydınlanmasıyla küçülüp yok olmaya başlar. Bu aydınlanma da,
    insanın kendine dönerek, kendini keşfederek ancak gerçekleştirilebilir.
    Evrende en alçak ve en yüksek basamakları inip çıkan insan, rûh dalgalanmalarına
    en fazla maruz kalan kişidir. Kalitesi ve gücüyle sınırları aşan bir enginliğe, kendini tanımak
    için yol almaya devam eder. o ; “üstün bir izzete ve şerefe mazhar kılındığı”707 “ en güzel
    biçimde uyarıldığı”708
    , “boş yere yaratılmadığı”709 ve “iç dünyasına İlâhî bir ruhun
    üflendiği”710
    ifâde edilmektedir. Ve özellikle sonunda, insanın öz unsuruna döneceği, “de ki,
    herkes kendi asl-ı tabiatına göre hareket eder
    ”711 belirtilmektedir.
    Dıştan bakınca “yalınız “ görünen, fakat iç dünyalarında her anlarını “tek” yaratıcı
    ile geçiren, elde ettikleri ruhsal gücün etkisiyle kendi seviyelerinde bir insan bulmakta çok
    sıkıntı çekebilirler. Konuştukları, yaptıkları ve kazandıkları derûnîlik sayesinde
    anlaşılamayabilir. Hakk, onlara rûhî âlemin penceresinden çok farklı bir rûh dünyası açmıştır.
    Onlar bu perspektiften dışarıya ve içeriye bakarken, diğer insanlardan farklı olarak orijinal ve
    insanların çoğunun yaşayamadığı duyguları yaşarlar. Sûfîler bu duyguların zenginliği içinde
    Kuddûsî gibi, Üveys el Karanî gibi Allah ve Hz. peygamber(s) sevdasıyla hicret etmeye
    gönüllü olmuşlardır. Etrafına saçtıkları yoğun hidâyete erdirici aydınlık, insan kitlelerinde
    büyük bir sevgi seli oluştururken, aynı zamanda sığ zihinli kötülük çığırtkanlarının da hedefi
    hâline gelmişlerdir.




    696 Hucvîrî, age, s.158.
    697 Bachelard, agm., s.147.
    698 Kuddûsî, Hazînetü’l-Esrar, s.224a.
    699 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 205.

    700 Buhârî. Fedâilü’s-Sahâbe, 9; Daavât, 10; Ebû Davud, Edeb, 100.
    701 Kuddûsî, Hazînetü’l-Esrar,vr. 254b.
    702 İbnü’l-Arabî, Hilyetü’l-Ebdâl, s.509.
    703 Kuddûsî, Hazînetü’l-Esrar, vr. 224b
    704 Aynı eser, vr. 225a

    705 Recai Yahyaoğlu, Yalnızlık Psikolojisi, Nesil Yayınları, İst. 2005, s.27.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Sâlikin Kemalâta Ulaşmasında Uzletin Tesiri

    Sâlikin Kemalâta Ulaşmasında Uzletin Tesiri


    Kelime anlamıyla uzlet, “i’tizal” babında çekilmek, uzaklaşmak, ayrılmak
    demektir686

    Tasavvuf terminolojisinde uzlet; insanın hâlktan uzaklaşarak münzevi/yalnız
    (hâlktan uzak Hakk ile birlikte) bir yaşam sürdürmektir.687 Bu ayrılıktan amaç insanlardan ve
    mâsîvadan/ağyâr soyutlanarak ihlâslı/samimi bir şekilde Allah ile baş başa kalmaktır. Bu
    yaşam kesinlikle “yalnızlık” değil Hakk’a vuslattır. Yâni şeb-i arûstur. Zaten sûfînin
    hayatında “yalnızlık” denilen bir terimin olması mümkün değildir. Her “ân”ını Rabbi ile
    yaşayan birinin böyle bir yalnızlık psikolojisi içine girmesi imkansızdır. Uzlet, ezoterik bir
    yaklaşımla, iç dünyada Hakk ile yalnız kalarak aydınlanmaktır. Derin sükutun merdivenidir.
    İnsanlardan uzaklaşan kişi birçok organını terbiye altına almış demektir. Konuşma aracı olan
    dili, görme organı olan gözü, işitme organı olan kulağı, hepsinden önemlisi insanın sevk ve
    idare merkezi olan kalbi terbiye etmek, eğitim sürecine sokmak demektir.
    Sûfîler, uzlete farklı yorumlar getirmişlerdir. Bazı sûfîler, uzleti, insanlardan
    mutlak bir şekilde bedenen ayrılmak olarak tanımlamışlardır.688 Bu maddî/bedensel ayrılış
    zorunlu durumlarda, yâni, Hakk’ın dışındaki şeylerin konuşulduğu ortamlardan uzaklaşmak
    olarak anlaşılmıştır.
    Allah’ın insanlar için kitaplarında yazdığı işaretleri, kendi bedenleri üzerinde
    gösterdiği âyetleri ve evrende diktiği işaretleri egzotik/bilişsel bir perspektiften değil de,
    derûnî bir yaklaşımla bakan sûfîler ise, fikri, kalbi, rûhî ve tefekkürî olarak; “kötü insanlardan
    veya kötü sıfat ve işlerden uzaklaşmak” şeklinde yorumlamışlardır. Ayrıca bu tanımların
    yanında buna benzer birçok farklı yaklaşımda ortaya konulmuştur. Örneğin, uzlet ve bunun
    yanında hâlvet ile birlikte sûfînin hâlkla beraber yaşamaktan yüz çevirmesi,689 kötü
    ahlâklı/Allah’ın dostu olmayan kişilerle birlikte olmaktan kurtulmak olarak ta anlaşılmıştır.690

    Tamamen kalbin yoğunlaşmasıyla gerçekleşen ve dış dünyadaki her şeyin kalpten
    atılmasıyla son bulan, muhakkiklerin/derin kişilerin uzleti, övünülen bir uzlet olarak
    bilinmiştir. Bunların gönlünde Allah’ın bilgisinden/mârifet başka bir şey yoktur. Onlar kendi
    kalplerinde Tanrı’yı müşahede ederler.691

    Ağyârdan yalnızlaşanların belli başlı amaçları vardır, birincisi diğer insanların
    muhtemel kötülüklerinden arınmak, ikincisi kendisinin yıkıcı etkilerinden başkalarını
    korumak ki, bu , birincisinden daha yüce bir hedef amaçlamaktadır. Zira bu seçim, dostluğu
    tercih edip tam mâsîvaya sırt çevirmektir. İkinci amacın birinciden daha yüce olmasının
    nedeni; birinci amaçta insanlara su-i zanda bulunmak, onları kötü saymak söz konusudur.
    İkinci durumda ise, kişinin kendi nefsini muhasebe etmesi daha çok öne çıkmaktadır. Çünkü
    insanın kendi nefsi hakkında kötü düşünmesi, başkaları hakkında kötü düşünmekten ya da
    eleştirmekten daha iyidir.692

    Uzleti ruhsal ve düşünce olarak uzaklaşmak olarak görenler ise, sûfî‘nin hâlka
    karışırken, gönlü kesinlikle Hakk’tan ayırmamak ve nefsi kötü arzulardan uzaklaştırmak
    şeklinde anlamışlardır.693 Diğer taraftan insanlarla beraber bulunmak, onlarla birlikte Allah’ı
    anmak gibi ibâdetler yapmak, insanlar Allah’tan başka şeylerle meşgul olurken, onlardan
    uzaklaşmaktır. Kalbî irtibatı sürekli olarak Allah ile gerçekleştirmektir.694 İlk dönem
    mutasavvıfları da, uzleti kötü eylemlerden uzaklaşmak, yâni onu, vatandan ayrılma olarak
    değil, kötü vasıflardan uzaklaşma, arınma şeklinde yorumlamışlardır. Bedenen hâlkla beraber
    yaşadığı hâlde gönlü ile onlardan ayrı bulunmaktır.695 Hâlktan uzaklaşmak, ancak kalbi
    hâlktan uzak bir şekilde ve sohbetlerinden inkıta hâlinde olursa, o kişi mahlukattan habersiz
    hale gelir demektir.696

    Uzlet ile sûfî, her tür gereksiz hayatı üzerinde atar, varlık ile yokluğun/non-etre
    soyut birleşmesini duyar. Bu nedenle âşık şâir sûfîler de, karanlıklarda kendi ışıklarını daha
    iyi görmüşlerdir. Uzlete çekilme de sûfîye, münzevî düşünceyi, oyalamayan düşünceyi,
    yükselen, saf hâlde kendini yücelten düşünceyi getirir.697

    Yalnızlığı tercih edenlerin en yücesi, Rabb’inin dostluğunu tercih ederek,
    mâsîvadan dolayı içsel olarak inzivaya çekilenlerdir. Bu insanlar, Rabb’in dostluğunu
    amaçlayarak yalnızlaşırlarsa, diğer insanlar tarafından bilinmezler. Onlara Hakk tarafından
    verilen rûhî sır ve yeteneklerden kimsenin haberdar olması mümkün değildir.
    Yalnız kalma isteğinin sûfînin kalbine yerleşmesi iki şekilde gerçekleşir; öncelikle
    bir “yabancılaşma” gerçekleşecektir. Yabancılaşma yabani kalma hissi, kişinin kopmak
    istediği hâl ve nesneye/mâsîvaya karşı bir tepki koymadır. Sonra varmak, sığınmak istediği
    şeye doğru yanaşmak, ilişmek, ünsiyet oluşturmak basamağı gelir. İşte sâliki gönüllü ve
    huzurlu bir şekilde yalnızlığa iten bu düşüncedir.





    682 Sühreverdî, Avârif, s. 484.
    683 İsfahani, Hilye, III, s. 293.
    684 Tirmizi, Da’avat, 99.
    685 El-İsfehani, Müfredat, s. 179.
    686 İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XI, 440, Âsım Efendi, Kâmûs Tercümesi, İstanbul, 1305, III, s.1434–1435.

    687 Cürcânî, Kitâbü’t-Ta’rifât, Beyrut, 1988, s.150.
    688 İbnü’l Arabî Hiyetü’l-Ebdâl Resail, s.510.
    689 Necmü’ddîn Kübra, Usûlil Aşere (Tasavvufî Hayat İçinde) s.53.

    690 Hucvîrî, Keşfü’l-Mahcûb, s. 158.
    691 İbnü’l-Arabî, Hilyetü’l-Ebdal, s. 510.
    692 Age, s.511.
    693 Abdülmün’im el-Hıfnî, Mu’cemu Mustalahâtı’s-Sûfîyye, Beyrut, 1981, s.184.
    694 Kuşeyrî, er-Risale, Beyrut, 1992, s.103.
    695 Age, s.102.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.07.11, 01:45
  2. Uzletin Amacı ve Şartları
    By MaHiR 01 in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 19.07.11, 01:40
  3. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.07.11, 06:11
  4. Gâfil kalblerin tesiri
    By mihrab in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09.06.10, 21:33
  5. Haccın bereketleri ve tesiri
    By SiLa in forum Hac Rehberi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.09.08, 09:06

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •