Sâliki “Yalnızlık”tan Tevhide Ulaştıran Uzlet
Aslında “yalnızlık” konusunda dünün yapayalnızlığı ile bugünün yalnızlığını
birbirinden ayırmak gerekir. Psikologlar, yalnızlık ile yapayalnızlığı farklı şekilde
tanımlamaktadırlar. Bir insanın sürgüne gönderilmesi, yâ da kendi iç dünyasında doğan
aydınlanma ile yapayalnız kalması farklı olgulardır. Kendi oluşumları için bazı dönemlerde
münzevi hayatı tercih eden tamamen Yaratıcı’ya adamak için yapayalnızlığı seçtiler. Onlar
kendilerini bulmak için, yoksulluk, açlık, susuzluk, tabiat şartlarıyla mücadeleyi göze aldılar.
Bu insanlar günümüzün yalnız yaşayan insanından taban tabana zıt bir hareket içindeydiler.
Daha da önemlisi, bu insanlara aslında yalnız değildiler, çünkü anlar daima Tanrı’yla
birliktedirler ve Tanrı da onlarla birliktedir.721
Çağımızın ünlü düşünürü Ortega Gasset (ö.1955)’e göre, insan yaşamı, dar anlamı
başkasına aktarılamaz olmasından dolayı özünde “yalnızlık”tır. İnsan oğlunun varlığının
kökten yalnızlığı, gerçekte kendisinden başka şey bulunmamasından değildir, tam tersine
kendisinden başka birçok şey olmasına rağmen, içten gelen bir yapayalnızlık yaşamasıdır.722
Sûfîler, insan hem kendi hemcinslerine, hem de diğer varlıklara duydukları
ilgiyi/ünsiyeti ve kaynaşma duygusunun …. Allah’la yakınlık kurulması için uzlet ve hâlvet
gibi ritüellere önem vermemektedirler.723
Sûfîlerin bir kısmı uzleti insanlardan hâlvet yaparak onlarla beraber bir arada
bulunmamak şeklinde yorumlarken,724 diğer önemli bir kısmı ise insanlarla birlikte yaşamayı
insanlardan kaçmamayı fakat insanlar Tanrı’nın dışında başka şeylerle meşgul olup
mesailerini mâsîva için harcadıklarında, sûfînin gönlünün ağyâra kaymaması için, insanların
Allah dışında söz ve eylemlerinden uzaklaşması olarak açıklamışlardır. Bunun yanında hakiki
uzletin bulunduğu mekanı terk etmek değil, kötü ve çirkin davranışlardan uzaklaşmak olduğu
belirtilmiştir.725 Sûfîler, insanların hâl ve sözlerine karşılık, uzleti derecelendirmede de
bulunmuşlardır. Örneğin kötü insanlar ve kötü eylemlerden kaçışı farz olarak, gereksiz ve
insana hiçbir yararı olmayan ve gereksiz şeylerle uğraşanları süreklilik, yâni hayat felsefesi
hâline getirenlerden uzak durmayı da nafile/beyhude şeklinde tanımlamışlardır.726
Uzlet, nefsin arzu ve isteklerinden kaçınarak, sûfînin kendini Hakk ile baş başa
bırakmasıdır. Yâni, mâsîva denilen ağyârdan düşünsel ve eylemsel olarak kesinlikle uzak
kalmaktır.727 Yoksa bedensel bir ayrılma ile insanlardan kaçıp uzak durmak değildir. Burada
sûfînin amacı, baş başa kaldığı Allah’la zikir ve derin düşünceyle muhabbetini artırmak,
insanlardan gönlünü soyutlayarak rabbiyle yaptığı gönül irtibatından haz alarak mutlu
olmaktır.728 Bu gönülden gelen ayrılık kişiye hem birey düzeyinde hem de cemaat düzeyinde
mutluluk sağlayacaktır kişi kötü söz ve eyleme sırtını dönerek bireysel hayatta ve toplumsal
hayatta insanların zararına olacak her türlü sözlü ve fiili kötülüklere karşı çıkmış olacaktır.
Sûfîler uzletin öneminin üzerinde sûfînin amellerinin devamından dolayı durmuşlardır. Onlar
uzleti bırakıp hâlkın içine dalanların sonlarının rezillikle biteceği görüşündedirler.729
Mevlana’ya göre de kuyunun karanlığı kalabalığın karanlığından iyidir. Çünkü kalabalığa
takılanlar kendilerini kurtarmaları mümkün değildir.730
Sûfîlerin uzleti, yâni Allah ile başbaşa kalarak derin düşünce ve zikirle
donanmaları, Hz. Peygamber (s)’den alınan bir uygulamadır. Çünkü Peygamber (s)
Medine’ye hicretinden vefatına kadar, ramazan ayının son on gününü mescitte ibâdet ve
tefekkürle geçirmiştir.731
Aynı zamanda, sûfîler için gurbet, yalnızlık aynasıdır. Kişi sevdiği nispette
yalnızdır. Yalnızlığı oranında evrenle birleşir, kucaklaşır.732
714 Nietzche, Zerdüşt Böyle Buyurdu, s. 186.
715 Nietzsche, Zerdüşt, s.185.
716 Eric Fromm, Art of Loving, New York, 1967, s.97.
717 Aynı eser, s. 8.
718 Zimmer, age, s.44.
719 Nietzsche, Zerdüşt Böyle Buyurdu, s.53.
720 Aynı eser, s.196.
721Zimmer, age, s.132.
722 Ortega Y. Gusset, İnsan ve “Herkes”, çev. Neyire Gül Işık, Metris Yay., 2. basım, İstanbul, 1999, s.62.
723 Râbıb el-Isfahânî, el-Müfredât fi Garîbi’l- Kur’ân, Kahire, 1970, s.34; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, Beyrut,
ts., VI, 10–13.
724 Bursevî, Şerhu’l-Usûlil-aşere, İstanbul 1256, s. 38; Cürcânî, Kitâbü’t-Ta’rîfât, s.150.
725 Kuşeyrî, Risâle, s. 102–103.
726 Sühreverdî, Avârifu’l-Maârif, Beyrut, 1966, s.424.
727 Tahânevî, Keşşafu Istılâhâti’l-Fünûn, Beyrut, 1861, I, 459; Abûlmün’im Hıfnî Mu’cemu Mustalahâti’s-
Sûfîyye, Beyrut, 198, s.92.
728 Mekkî, Kûtü’l-Kulûb, I, 97.