Namazdaki Huşûnun “Benlik” Oluşturması
Kuddûsî’nin anlayışında huşû; kullukta yükselmenin en mükemmel aracıdır. Zira
Allah: “Namazlarını huşû içinde kılın, mü’minler kurtuluşa ermişlerdir.”841 buyurmaktadır.
Aynı zamanda huşû, Hz. Peygamber (s)’nin namazını tadil ile kılmayan bir kişi için; “ Bu
adamın kalbinde huşû olsaydı organları da huşû içinde bulunurdu”842 Hadisinde söylediği gibi
kulun kalbindeki huşû ile bedeni organlarının dingindiği arasında tam bir uyum varlığına
işaret edilmektedir. Öyleki bu huşû, namaz kılanın sağındaki ve solundaki kişiyi
tanımamasıdır.843 Kuddûsî’ye göre, namaz vakti gelince, imân ile kalbin mühürlenmesi
arasındaki çekişmenin varlığından dolayı, rûh-nefs kovalamacası daha da çoğalır. Namaz
kılan kişi, kalbinin, semâvî olarak fenâ ile bekâ arasında gidip geldiğini keşfeder.844
Pes huşû’-ıla anı ta’dil-i erkan iderek
Kılar isen men’ ider fahşâ vü destânı nemâz
Eyle Kuddûsî nemâza gice gündüz sen devam
Artırır iklim-i dilde nûr-ı ‘irfânı nemaz.845
Kuddûsî’ye göre, ihlâslı kişi ibâdet yaparken, Allah’ın emirlerine son derece Huşû ile
sarılmalıdır.846 Bu da ancak nefis/benlik, kalp ve ruh ile birlikte gerçekleşir.847 “Onlar bize
karşı derin Huşûlu idiler”848 âyeti, aşık sûfîlerin hakka ibâdet ederken, devamlı olarak
kalplerinin uyanık ve ürpertili olduğunu önemli bir delildir. Kuddûsî, bununla hareketle
namazda husûnun oluşması için, sûfinin şu dört önemli ilkeyi yerine getirmesini istemektedir:
1. Mihrabta huzûr-u kalb, 2. Meleku’l-Vehhâb olan Allah’ın huzûrunda kalbin Hakk’ı
müşâhede etmesi, 3. Şüphe duymaksızın kalbin huşûlu olması, 4. Tâdîl-i erkân. Zira kişi bu
dört önemli ilkeye riâyet ederek namaz kılarsa, onun için dört Rabbanî bağış hasıl olur.
Onlarda: 1. Rûhun huzûru esnasında mânevî kapıların açılması, 2. Tâdîl-i erkân ânında
sevâbın artması, 3. Huzûru’l-kalb ânında, Allah ile kul arasındaki perdenin kalkması, 4.
Şuhûdu’l-‘akl ânında kınamanın kalkmasıdır. Bu şekilde namazı edâ eden, tam bir namaz
kılmıştır.849
Kuddûsî’nin perspektifinde, Huşûnun mahalli/uygulama yeni zâhir değil, gönül
âlemindir. Gönülden gelen Huşû ile yaşayan sûfîler, Hakka karşı kulluklarını yerine
getirirler.850 Onlar öyle bir derunilik içindedirler ki, hiçbir nesneden, eşyadan
etkilenmezler.851 Onlar için Huşû sıradan bir tevazu değil, kulun, Rabb’e karşı olan samimi
bağlanışıdır.852
Mevlânâ namazdaki rüku ve secdeyi Hakk’ı yüceltmenin eylemi olarak tanımlar; Ona
göre rüku ve secdenin gerçek anlamını hissetmek, kişinin benliğini Hakk için yok etmesi,
kendi benini O’nun sevgisini kazanmak ümidiyle feda etmesi ile mümkün olacaktır.853
Hz. peygamber(s)’de sıklıkla namazın huşû konusu üzerinde durur: “... Kim güzelce
abdestini aldıktan sonra vaktinde namazlarını kılar ve namazın rüku ve huşûunu tam yaparsa
Allah’ın o kimseyi bağışlayacağına dair ahdi vardır.”854
Yine Hz. peygamberin söylemi ile namazın insanlar üzerindeki maddi, mânevî,
psikolojik etkisi şu şekildedir. “Sizden birinizin kapısının önünden bir ırmak aksa, o kimse de
günde beş defa orada yıkınsa, o kimse de kirden eser kalmadığı gibi, Allah’ın kendisi
sebebiyle hataları sildiği beş vakit namazın durumu, aynen böyledir.”855 Zira Allah
kullarından kendisi için yapılan “amellerin en sevimlisi olarak namazı”856 seçmiştir.
Kuddisi’ye göre “salât” kelimesi “suliyi=ateşte yanmak” kelimesinden türediği için,
bu da “ateşe gitmek” anlamındadır. Kötülüğü çokça emreden “nefs-i emmârenin” varlığından
dolayı kulda da eğrilikler ve sapmalar oluşur. Namaz kılan kimseye ilâhi servet ve Rabbanî
azamet ateşi isabet ettiği an kuldaki eğrilikler yok olup gider. Bilakis O’nun mirâcı tahakkuk
eder. Namaz kılan kimse, ateş üzerinde yanan kimse gibidir. İşte kul, namazın ateşi ile beşeri
varlığını yakarsa, onda var olan her türlü eğrilik, psikolojik bozukluk yok olur. Eğer kul
namazda vuslatı gerçekleştirirse tecelli nurlarının parlaklığını algılar ve Huşû gerçekleşir.857
Huşû’un gerçekleşmesi demek hedeflenen ilâhi benliğin gerçekleşmesi demektir.
849 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 213b.
850 Aynı eser, vr. 210a.
851 Kuşeyrî, er-Risâle, s. 146.
852 Toshihiko, Izutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan,(Çev. Süleyman Ateş), Yeni Ufuklar Neşriyât, İstanbul, ts., s.
841 Mü’minun, 23/2.
842 Kuşeyrî, er-Risale, s. 145; Gazali, İhya, III, 362; Mehmet Şeker, “Huşû”, DİA, XVIII, 422-423.
843 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 213b.
844 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 213a.
845 Kuddûsî, Dîvân, s. 62.
846 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 211b.
847 Suyuti, age, III, el-Camiu’s-Sağir fi Ehâdis’i-l-Beşeri’l-Münîr, Beyrut, tsz; Sülemî, Tabakât, s. 81.
848 Enbiya, 21/90.
853 Mevlânâ, Mesnevi, III, s. 2155-2164.
854 Ebu Dâvud, 425; İbn Mace, 240.
855 Buhârî, Mevâkit, 6; Müslim, Mesâcid, 282; Tirmizî, Emsâl, 5.
856 Buhârî, Mevâkitü’s-Salât, 5; Ebu Dâvud, Edeb, 120; Müslim, İmân, 137.
857 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 210a.