Sayfa 4/8 İlkİlk ... 23456 ... SonSon
72 sonuçtan 31 ile 40 arası

Konu: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

  1. #31
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)



    13- ZEKÂTLA İLGİLİ DUALAR VE ZİKİRLER


    Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
    "(O günah işleyip tevbe eden) mü'mihlerin mallarından bir zekât al ki, onunla kendilerini (günahlardan) temizleyesin ve onlara bereket bırakmış olasın. Hem de onlara duâ et."[1]
    485- Abdullah İbni Ebû Evfâ'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edil­diğine göre demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Selleme insanlar bir zekât ile geldikleri zaman şöyle buyururdu: "AHâhümme salli aley­him. " "Allah'ım! Bunlara rahmet et". Ebû Evfâ zekâtı ile geldiği zaman, Resülüllah (s.a.v): "Allah'ım! Ebû Evfâ'nm ailesine rahmet et." dedi.[2]
    Şafi'i ve âlimler demişlerdir (Allah onlara rahmet etsin); Tercih edilen, zekât alanın zekâtı verene şöyle demesidir:
    (Ecerekellâhu Fîma a'tayte ve cealehû leke tahûran ve bâreke leke fi-mâ ebkayte) "Verdiğin şeyde Allah sana mükâfat versin ve bu verdiğini (günahlarını) temizleyici kılsın. Geri bıraktığın malda da sana bereket ver­sin."
    İster zekât toplayan olsun, ister fakir olsun zekâtı alan kimsenin böyle duâ etmesi müstahabdir. Bizim (Şafi'i) ve diğer imamların mezhebinde meşhur olan bu şekilde duâ etmenin vacib olmamasıdır.
    Âlimlerimizden biri demiştir ki, Şafi'î Hazretlerinin şu sözünden dola­yı bu duayı yapmak vacibdir: Zekâtı alanın verene duâ etmesi gerektir. Bunun delili de âyeti kerimede açık olarak duâ yapılması emredilmektedir.
    Âlimler demişlerdir: Duâ ederken "Allâhümme sallı alâ fulânin" "Al­lah'ım, falancaya salât (rahmet) et" demek müstahab olmaz. Ayeti keri­mede "Ve sahi aleyhim" sözü, onlara duâ et, manasınadır.
    Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in "Allâhümme sallı aleyhim" "Allah'ım onlara salât (rahmet) et." sözüne gelince, yine âlimler demiş­tir. Bu söz peygambere ait bir ifadedir. Peygamber dilediği kimseye böy­le hitab edebilir. Biz onun gibi değiliz. (Salât kelimesini peygamberden başkası için kullanamayız.) Nitekim peygamber aziz ve celil ise de onun hakkında: "Muhammedün Azze ve Celle" denmez. İşte böylece Ebû Be­kir yahut Ali "Sallallahu Aleyhi ve Sellem" de denmez. Ancak Ali "Ra-dıyallahu Anh" yahut "Rıdvânullâhı Aleyh" veya buna benzer bir söz söylenir.
    Bir kimse hakkında "Sallallahu Aleyhi ve Sellem" denilmesi âlimleri­mizin çoğunluğuna göre tenzîhen mekruhtur. Bazıları da demiştir ki, ev­lâ olan ifade terk edilmiş olur: mekruhtur denmez. Bazıları da, caiz ol­maz demişlerdir. Bundan da haram olduğu anlaşılır.
    Peygamberlerden başkası hakkında yine, hitab olarak yahut cevap olarak "Aleyhisselâm" yahut bunun benzeri söz söylemek uygun değildir. Çün­kü söze selâm ile başlamak sünnettir. Selâmı almak ise vacibdir.
    Sonra peygamberlerden başkası hakkında kasidlı olarak Salât ve Se­lâm içindir bu söylenenler. Fakat peygambere bağlı olarak "Salât ve Selâm" getirmek ihtilafsız caizdir. Meselâ:
    Allâhümme Sallı Alâ Muhammedin ve alâ Âlihi ve Ashâbihî ve Ezvâ-cihî ve Zürriyyetihi veEtbâ'ihi, denilir. Çünkü öncekiler böyle söylemekten kaçınmadılar. Bilâkis namazların teşehhüdünde ve bagka yerlerde böyle söylemekle emrolunduk, yalnız Peygambere Salât getirmekle değil. Ben bu konuyu, Peygambere Salât ve Selâm getirme bölümünde genişçe daha önce anlatmıştım.
    Bil ki, zekât borcunu ödemekte zekâta niyet vacibdir. Onun niyeti kalb ile olur. Diğer ibâdetlerde olduğu gibi... Yine diğer ibâdetlerde olduğu gibi, kalb niyetine dil ile niyet olmazsa bunun caiz olması ihtilaflıdır. Doğ­rusu ibâdetin caiz olmamasıdır. Zekât veren kimse kalbi ile niyet edince, bu niyetle beraber: Bu zekâttır, demesi gerekmez. Sadece zekata ehil olan kimseye verilir. Zekât olduğunu söylemiş olsa da bir zarar vermez. En doğrusunu Allah bilir.
    Bir zekât, yahut bir sadaka, yahut bir adak, yahut bir keffaret ve ben­zeri herhangi bir ibâdeti yapan kimsenin şöyle demesi müstahabdır:
    "Rabbena tekabbei minnâ, înneke entessemhı'1-alîm."
    "Rabbimiz, bizden kabul buyur. Muhakkak ki Sen (bütün söylenenle­ri) işitensin, (her yapılanı) bilensin."[3]
    Allah Tealâ ve Sübhânehû böyle duâ yapıldığını İbrahim ve İsmail'den "(Sallallahu Aleyhima ve Seileme) ve İmrân'ın karısından naklen haber ver­mektedir.




    [1] Kur'anı Kerim, Tevbe Süresi:103
    [2] Buhârî. Müslim. Ahnıed b. Hanbel. Ebû Dâvud. Nesâî.
    [3] Kur'anı Kerim, Bakara Süresi:127.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #32
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    Hacet (İstek) Namazının Duaları Ve Zikirleri


    482- Abdullah İbni Evfâ'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Kimin Allah'dan bir dileği olursa, yahut insanoğullarmdan birinde görülecek bir ihtiyacı bulunursa, güzelce abdest alsın. Sonra iki rekât na­maz kilsin. Sonra Aziz ve yüce olan Allah'a hamd etsin ve Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e salât getirsin. Sonra şöyle desin:
    (Lâ ilahe illâllâhıt'l-Halîmu'l-kerîmu. Sübhânellâhi Rabbi'1-arşi-azîmi. Elhamdü lillâhi rabbi'I-âlenıin. Es'elüke mücibâti rahmetike ve azâime mağfiretike. Veiganîmete min külli birrin. Vesselâmete min külli ismin. Lâ tedâ' li zenben illâ ğafertehû velâ hemmen illâ ferrectehû. Velâhâce-ten hiye leke ridan illâ kazeytehâ, ya erhame'r-râhimîn.)
    "H;ılîni olan, Kerîm olan Allah'dan başka hiç bir İlâh yoktur. Büyük Arş'ın Rabbı olan Allah noksanlıklardan münezzehtir. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Senden rahmetinin gereği olan iyi şeyleri istiyorum. Yine mağfiretinin çeşitlerini, her iyilikten elde edinmeyi ve her günahdan selâmeti de Senden isterim.. Bağışlamadığın bir günah ve gi-dermediğin bir üzüntü bende bırakma. Rızâna uygun olan benim dilek ve hacetimi de yerine getir, ey merhamet edenlerin en merhametlisi! "[37]
    Ben de derim ki, musîbet halinde yapılan keder duası ile duada bulun­mak müstahabdır. Bu duâ da şudur:
    (Allâhümme âtinâ fiddünya haseneten ve fi'1-ahirati haseneten ve kmâ azabennâr)
    "Allah'ım! Bize hem dünyada, hem de âhirette iyilik ver. Ateş azabın­dan da bizi koru." Nitekim Buhârî ve Müslim'in rivayetlerine dayanarak daha önce bildirmiştik.
    483- Osman İbni Hanif'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre; anadan doğma kör bir adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip dedi ki, bana afiyet vermesi için Allah Tealâ'ya duâ et. Peygamber bu­yurdu: İstersen duâ ederim, istersen sabredersin; sabretmen senin için daha hayırlıdır. Adam, Allah'a duâ et dedi. Bunun üzerine Peygamber ona güzel bir şekilde abdest almasını ve şu duâ ile duâ etmesini emretti:
    (Allâhümme innîes'elüke ve eteveccehü ileyke binebiyyike muhamme-din nebiyyi'r-rahmeti (Salallahu Aleyhi ve Selleme). Yâ muhanımedü in-nî teveccehtü bike ilâ rabbî fî hâcetî hâzihi litukdâ lî Allâhümme fese ffi'hu fiyye).
    "Alah'ım Senden istiyorum ve Senin Rahmet peygamberin olan Mu-hammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile Sana teveccüh ediyorum. Ya Muhammed! Ben seninle şu işimin olması için Rabbime teveccüh ettim. Allah'ım! Onu bana şefaatçi kıl."[38]


    Tesbîh Namazının Duaları Ve Zikirleri


    Tirmizî kitabında demiştir ki, Tesbîh namazı hakkında Peygamber Sai-lallahu Aleyhi ve Sellern'den bir çok hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan büyük bir kısmı sahih değildir. İbni Mübarek ve ondan başka ilim sahib-leri Teşbih namazını kabul etmişlerdir; ve faziletlerini anlatmışlardır.
    Tirmizî şöyle devam etti: Bize Ahmed İbni Abede söyledi. O da dedi ki, bize Ebû Vehb söyledi. Ebû Vehb demiştir ki, ben içinde teşbih yapı­lan namazdan Abdullah İbni Mübarek'e sordum. Şöyle anlattı:
    Namaz için tekbir alır sonra:
    (Sübhânekellâhümme ve bihamdike ve tebârekesmüke ve teâlâ ceddü-ke ve lâ ilahe ğayruke)
    "Allah'ım Sana İt a m d ederek Seni noksanlıklardan tenzih ederim. Se­nin adın yücedir ve Senin sânın yüksektir. Senden başka hiç bir İlâh yok­tur." der.
    Sonra on beş defa:
    (Sübhânellâhi velhamdü lilîâhi ve lâ ilahe illâllâhu vallâhu ekber)
    "Allah noksanlıklardan münezzehtir. Hamd da Allah'a mahsustur. Al-lah'dan başka hiç bir İlâh yoktur. Allah her şeyden büyüktür." der. Son­ra E'üzü çekip Bismillâhirrahmânirrahîm, der. Fatiha ile bir sûre okur.-Sonra on defa: Sübhânellâhi velhamdü lillahi ve lâ ilahe illâllâhu vallâhu ekber, der. Sonra rükû'a varır ve on defa bunları söyler. Sonra başını rü-kûdan kaldırıp on defa yine bunları söyler. Sonra secdeye varır ve bunla­rı on defa söyler. Sonra secdeden başını kaldırıp bunları on defa söyler. Sonra ikinci secdeyi yapar ve bu sözleri on defa söyler. Bu şekilde dört rekât kılar. İşte bunlar her rekâtta yetmiş beş teşbihtir. On bes teşbih ile rekâta başlar. Sonra kıraat yapar. Sonra on teşbih yapar. Eğer gece na­maz kılıyorsa, iki rekâtta selâm vermesi bana göre daha iyidir. Gündüz kılıyorsa, isterse iki rekâtta selâm verir, isterse selâm vermez."
    Yine Abdullah İbni Mübârek'den bir rivayette de, şöyle demiştir: Rü-kû'da önce üç defa: "Sübhâne Rabbiyelazîm" ve Secde de önce üç defa: "Sübhâne Rabbiyel'a'lâ" dedikten sonra teşbihlere başlar.
    Abdullah İbni Mübarek'e soruldu: Bir kimse teşbih namazında yanı-hrsa, sehiv secdesini yaptığı zaman bu secdelerde onar defa bu teşbihleri okur mu?
    — Hayır cevabını verdi. Çünkü bu teşbihler tüm olarak üçyüz tesbih-n ibarettir
    y den ibarettir.
    484- İbni Râfi'den rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resülüllah Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem (amcası) Abbas'a şöyle buyurdu:
    — "Ey amca! Sana iyilik edeyim mi, sana ihsanda bulunayım mı, seni faydalandırayım mı? Abbas;
    — Evet, yâ Resûlallah, dedi. Peygamber buyurdu:
    — Ey amca! Dört rekât namaz kıl. Her rekâtta Fatiha ve bir sûre okur­sun. Kıraat tamamlandığı zaman, rükuâ gitmeden önce on beş defa:
    (Allâhu ekber, velhamdü lillâhi ve sübhânellâhi)
    söyle. Sonra rükû yap da bunları on defa söyle. Sonra rükûdan başım kaldır ve bunları on defa söyle. Sonra, secde yap ve yine bu teşbihleri on defa söyle. Sonra ikinci secdeyi yap ve on defa söyle. Sonra başını secde­den kaldır ve bunları ayağa kalkmadan önce (biraz otur) on defa söyle. İşte bunlar her rekâtta yetmiş beş defa okunan teşbihlerdir. Bunlar dört rekâtta üçyüz tesbihdirler. Eğer senin günahların (kumlan bol) Âlic is­mindeki vadinin kumları kadar oisa, Allah Tealâ onları sana bağışlar.
    Abbas sordu:
    — Ey Allah'ın Resulü! Bunları her gün kim söyleyebilir? Peygamber buyurdu:
    — Her günde eğer bunları söylemezsen, bunları her cuma günü söyle. Her cuma bunları söyleyemezsen her ayda bir defa söyle. Peygamber böyle mesafeyi uzatarak söylemeye devam etti. Nihayet buyurdu ki, bunları bir sene içinde bir defa söyle."[39]
    Tirmizî demiştir: Bu garib bir hadistir, ben de derim ki, Tirmizî'nin şerhi olan Ahvezi adlı kitabında İmam Ebû Bekir İbni Arabî şöyle demiş­tir: Ebû Rafi'in bu hadisi zayıftır. Ne sahih olma bakımından, ne de Ha-sen olma bakımından aslı yoktur. Tirmizî'nin bunu nakletmesi, sadece bununla aldanmamak içindir. Yine demiştirki İbni Mübârek'in sözü hüccet değildir. Bu söz, Ebu bekir İbni Arabi'nin kelâmıdır.
    Ukaylî de şöyle demiştir: Teşbih namazı hakkında sağlam bir hadis yok­tur. Ebu'l-Ferec İbni'l-Cevzi ise, Teşbih namazı hadislerim ve rivayet yol­larını anlatmıştır. Sonra bunların hepsini zayıf göstermiş ve zayıf tarafla­rını da açıklamıştır. Bunu İbnü'l-Cezvi "EI-Mevzuat" adlı kitabında söy­lemiştir.
    İmam EI-Haftz Ebu'l-Hasan El-Darakutnî'den (Allah ona rahmet et­sin) bize ulaştığına göre şöyle demiştir: Sûrelerin faziletleri hakkında en sahih olan şey İhlâs sûresinin faziletidir. Namazların faziletleri hakkında da en sahih olan rivayet Teşbih namazının faziletidir. Ben bu sözü, Tabakatü'l-Fukaha kitabında Ebu'l-Hasan Ali İbni Ömer El-Darekutnî'nin hal tecrümesine istinaden anlattım. Bu ifadeden, Teşbih namazına ait ha­disin sahih olması gerekmez. Çünkü alimler âdetlerinde şöyle derler: Bu hadis zayıf bile olsa. bu bölümde geçen hadislerin en doğrusudur.
    Bu sözden maksadları, hadîsin en tercihlisi ve en az zayıf olanı belirt­mektir.
    Derim ki, bu Teşbih namazının müstahab olduğu üzerinde mezheb imamlarımizmdan çok kimseler delil göstermişlerdir. Ebu Muhammed El-Begavî ve Ebu'l-Mehasin El-Rûyânî bu alimlerdendir.
    EI-Rûyânî, "El-Bahr" adlı kitabında Cenazeler bölümünün sonunda şöyle demiştir: Bil ki, teşbih namazı, kendisine rağbet gösterilen bir na­mazdır. Her zaman onu âdet edinmek müstahabdır. Ondan gafil bulun­mamalıdır. Abdullah İbni Mübarek ve âlimlerden çok kimseler de böyle söylemişlerdir. Rûyânî diyor ki, Abdullah İbni Mübârek'e soruldu: Bir kimse Teşbih namazında (sehiv secdesini gerektirecek şekilde) yanılsa, sehiv için yapılan iki secdede (teşbih namazının) teşbihlerini onar onar yapa­cak mı? — O, hayır diye cevap verdi. Çünkü bu namazın teşbihleri üç-yüzden ibarettir.
    Her ne kadar ben bu meseleyi daha önce sehiv secdesi münasebetiyle anlattımsa da, güzel bir fayda için yine ona temas ettim. O fayda şudur: Böylesine büyük bir imam bunu anlatırsa ve bunu hoş görürse, bundan ona muvafakat ettiği anlaşılır ve bu hükme inananlar çok olur. Bu Rûyâ­nî, araştırmacı fazıl âlimlerimizden biridir. En doğrusunu Allah bilir.




    [1] Buharî. Müslim. Muvatta'. Nesâî.
    [2] Mislim. Ebû Dâvud.
    [3] İbn-i Sünnî. Zayıf isnadla
    [4] İbn-i Sünnî. Zayıf isnadla.
    [5] İbn-i Sünnî.
    [6] Kur'ân-ı Kerîm. Cum'a Sûresi: 10.
    [7] İbn-i Mâce.
    [8] Kur'ân-ı Kerim, Hac Sûresi: 28
    [9] Buharı. Tirmizî
    [10] Kur'ân-ı Kerîm, Hac Süresi: 28
    [11] Buharı. Müslim.
    [12] Müslim.
    [13] Buharî. Müslim. Muvatta'. Nesâî.
    [14] Buhari.
    [15] Duâ ve ibadet ancak Allah Tcalâ hazretlerine yapılır ve O'ndan rahmet ve yardım istenir. Bu­rada da müştereken Allah'a duâ ediliyor ve O'ndan rahmet isteniyor. Takva sahibi iyi kimsele­rin duası Allah katında daha makbul olduğu için onlarla duâ etmek müstahab görülmüştür.
    [16] Sahih bir İsnad ile Ebû Dâvud.
    [17] Sahih bir İsnad ile Ebû Dâvud. Mıtvattaa'.
    [18] Ebû Dâvud.
    [19] Kur'anı Kerim, Nuh Süresi: 10.
    [20] Müslim. Buhari
    [21] Ebû Dâvud, İbni Mâce.
    [22] Ebû Dâvud, Nesaî. İbni Mâce.
    [23] Tirmizî. Ahmed b. Hanbcl. Buharı, Edebii'l-Müfred'de. (Tirmizî demidir ki, bu hadisi şerif, sahilidir ve hasendir. Bu bölümle ilgiü olarak Hazreii Aişe'den, Ebû Hüreyre'den, Osman İb­ni Ebi'l-As'dan, Enes'den, Abbas'tan ve Cabîr'den rivayetler vardır, demiştir)
    [24] İbni Sünnî. Bııhârî, Edebü'i-Miifred'de.
    [25] İbni Sünnî.
    [26] Kur'anı Kerim, Fussilet: 16
    [27] Kur'anı Kerim, Zariyat: 41
    [28] Kur'anı Kerim, Hicir: 22
    [29] Kur'anı Kerim, Rum: 46
    [30] İbni Sünnî
    [31] Tirmızi.
    [32] Muvatta. Buhârî, Edebü'l-Müfred'de.
    [33] Kur'anı Kerim, Ra'd Suresi: 13.
    [34] Buhârî. İbni Mâce,
    [35] Buhârî. Müslim. Muvattaa'. Ebû Dâvud. Nesâî.
    [36] Buhârî. Müslim. Muvattaa'. Ebû Dâvud. Nesâî.
    [37] Tirmizî. İbni Mâce. Tirmizî demiştir ki, bu hadîsin isnadında zafiyet olduğu söylenmiştir.
    [38] Tirmizî. İbni Mâce. Tirmizî demitir ki, bu sahih ve hasen bir hadistir.
    [39] Tirmizî. îbni Mâce. Ebû Dâvud.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #33
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    Yağmur Duasında Okunacak Dualar Ve Zikirler


    Yağmur duasında, tevazu ve kalb huzuru ile çokça dua, zikir ve istiğ­far yapmak müstahabdir. Bu konuda edilen dualar meşhurdur. Onlar­dan biri şöyle:
    "Allah'ım! Bize öyle bir yağmur ver ki, bereketli olsun, afiyetli olsun, bol olsun, her tarafa yayılmış olsun, gökten boşanircasına olsun, umumî olsun, yeryüzünü kaplasın. (İhtiyaç miktarı) devamlı olsun. Allah'ım! Te­pelere, ağaç diplerine ve vadilerin içine yağdır. Allah'ım! Biz Senden mağ­firet diliyoruz: çünkü Sen mağfireti bol olansın. Üzerimize yağmuru bol yağdır. Allah'ım! Bize yağmur yağdır ve bizi (rahmetinden) ümit kesen­lerden yapma. Allah'ım! Bize ekinleri bitir, sütleri bollat, gök bereketle­rinde bizi sula ve yerin bereketlerinden bize bitki bitir. Allah'ım! Bizden sıkıntıyı, açlığı ve çıplaklığı gider ve Senden başka biç kimsenin kaldıra­mayacağı belâdan üzerimizde olanı kaldır."
    Yağmur duası yapanlar arasında iyi hal ile (takva ile) şöhret bulmuş bir adam varsa, onunla beraber dua edip şöyle derler:
    "Allah'ım! Biz Senden yağmur istiyoruz ve falanca kulunla Senden şe­faat diliyoruz."
    461- Kuraklığa düştükleri zaman, Ömer İbni'l-Hattab (Radryallahu Anh) Abdülmuttalib'in oğlu ABBAS ile yağmur duasına çıkardı ve şöyle duâ ederdi:
    "Allah'ım! Biz peygamberimizle (Sallallahu Aleyhi veSellem) Sana te­vessül ederdik de, Sen bize yağmur yağdırırdın . Şimdi de peygamberimi­zin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) amcası ile Sana tevessül ediyoruz. Sen bize yağmur ver."[14] Böylece yağmura kavuşurlardı.[15]
    İyi kimselerle yağmur duasının yapıldığı Muaviye'den ve başkasından nakledilmiştir. Yağmur duası için kılınan namazda müstahab olan bay­ram namazında okunan âyetlerdir. Biz bunu da açıklamıştık. Birinci re­kâta başladığı zaman yedi tekbir alır. İkinci rekât da beş tekbir alır bay­ram namazında olduğu gibi... Anlattığım bayram namazının yedi ve beş tekbiriyle ilgili bütün meseleler aynen burada da yapılır. Sonra iki hutbe okur ve bunlarda istiğfar ile duayı çok yapar.
    462- Cabir İbni Abdullah'dan (Radiyallahu Anhüma) rivayet edildiği­ne göre şöyle demiştir:
    "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e (kuraklık ve kıtlık sıkıntısı yüzünden) ağlayanlar geldi. Bunun üzerine şöyle duâ etti:
    (Allabümme'skma ğeysen muğîsen meriyyen serî'an nâfıan ğayre dâr-rin. Acilen gayre âcilin.)
    "Allah'ım! Bize bir yağmur ver ki, bol olsun, afiyetli olsun, bereketli olsun, faydalı olsun, zararlı olmasın, hemen olsun gecikmesin." Bu duâ üzerine, yağmur bulutları üzerlerini kapladı."[16]
    463- İbni Şuayb'dan, O, babasından, babası da dedesinden (Radıyal-lahu Anh) rivayet ettiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yağmur duası yaptığı zaman şöyle derdi:
    (Allâhümmeskt ibâdeke ve behâimeke. Venşür rahmeteke ve ahyî bele-dekelmeyyite).
    "Allah'ım! Kullarına ve hayvanlarına yağmur ver, rahmetini her tara­fa yay ve ölü olan beldeni (yeşilliklerle) dirilt."[17]
    464- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) nakledilen sağlam bir isnadda, Hazreti Aişe şöyle demiştir: "İnsanlar kuraklıktan dolayı Resûlüllah Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem'e şikâyette bulundular. Bunun üzerine Peygam­ber bir minber hazırlanmasını emretti. Böylece namazgah yerine onun için minber kondu. Sonra duaya çıkacakları belli bir gün insanlara tayin etti. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Selem, güneşin ilk görün­düğü bir zamanda duaya çıkıp minberin üzerine oturdu. Sonra tekbir ge­tirdi, Aziz ve yüce olan Allah'a hâmd etti. Sonra:
    "Siz, memleketinizin kıtlık ve kuraklığından ve yağmurun ilk geliş za­manından gecikmiş olduğundan şikâyet ettiniz. Noksanlıklardan münez­zeh olan Allah, kendisine duâ etmenizi size emretmiştir. Dualarınızı ka­bul edeceğini de size va'd etmiştir, dedi. Sonra şöyle duâ etti:
    "Hamd O Allah'a mahsustur ki, Alemlerin Rabbi'dir, Rahman ve Ra­himdir, hesap gününün sahibidir. Allah'dan başka hiç bir İlâh yoktur. O, dilediğini yapar, Rabbimiz, Sen Allah'sın. Senden başka hiç bir İlâh yoktur; ancak hiç bir şeye muhtaç olmayan Sen varsın. Bizler ise muhtaç kimseleriz. Bize yağmur indir ve indirdiğin şeyde de bize uzun bir zama­na kadar (ecelimizin sonuna kadar) kuvvet ve kifayet ver.
    Sonra Peygamberimiz ellerini kaldırdı. Böylece koltuklarının beyazlığı görülünceye kadar onları yukarı kaldırmaya devam etti. Sonra arkasını insanlara çevirdi ve hırkasını (kıtlık bolluğa dönsün diye,) tersine çevirdi yahut alt üst etti. O halde de elleri yukarıya kalkmış idi, Sonra insanlara karşı döndü ve minberden indi. İki rekât namaz kıldı. Arkasından Allah Azze ve Celle hazretleri bir bulut gönderdi. Gök gürledi ve şimşek çaktı. Sonra Allah Tealâ'nın izni ile yağmur yağdı. Peygamberimiz mescidine varıncaya kadar seller aktı. İnsanların barınaklara koştuklarını görünce, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, dişleri görünecek şekilde gülümseyip buyurdu: "Şahitlik ediyorum ki, Allah her şeye kadirdir. Ben de Allah'ın kuluyum ve O'nun peygamberiyim. "[18]
    Bil ki, namazdan önce hutbe okunduğuna bu hadisi şerifde açık bir ifade vardır. Buharı ve Müslim'in Sahihlerinde de aynı şekilde açıklanmıştır. Böyle bir uygulama cevaze hamledilir-. Bizim Şafi'î alimlerimizin fıkıh ki-tablarında ve diğerlerininkinde, başka hadis rivayetlerine dayanarak na­mazı hutbeden önce yapmak müstahabdır. Çünkü diğer rivayete göre, Re­sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, namazı hutbeden önce yapmıştır. En doğrusunu Allah bilir.
    Yağmur duasında oldukça elleri yukarı kaldırarak gizli ve aşikâr ola­rak iki halde duâ etmek müstahabdır.
    İmam Şafi'î (Rahimehullah) demiştir ki, insanlar ettikleri dualarında şöyle demelidirler:
    (Allâhümme emertenâ biduâike ve vaadtenâ icâbeteke. Ve kad deav-nâke kemâ emertenâ, Feecibnâ kemâ vaadtenâ. AHâhümme'mnün aley-nâ bimağfireti mâ karefnâ ve icâbetike fi sukyânâ ve seati rizkınâ).
    "Allah'ım! Sana duâ etmemizi bize emrettin ve duamızı kabul edece­ğine bize söz verdin. Bize emrettiğin gibi, şimdi Sana duâ ediyoruz. Bize söz verdiğin gibi, duamızı kabul et. Allah'ım! İşlediğimiz günahları ba­ğışlayarak bize ihsanda bulun ve yağmur ihtiyacımızı karşıla, rızkımızın genişlemesini ikram et."
    Ayrıca mü'min erkeklerle mü'min kadınlar için duâ edilir, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e salât getirilir, bir yahut iki âyet okunur. İmam şöyle der:
    Hem benim için, hem de sizin için Allah'dan mağfiret dilerim."
    Yağmur duasında; Musîbetler halinde okunan dualar ve başka duaları okumak da uygun olur. Sahih hadislerde anlattığımız "Allâhümme âtinâ fiddünyâ haseneten..." duası ile bundan başka dualar gibi...
    İmam Şafi'î (Rahimehullah, Ümm adlı kitabda şöyle demiştir: Yağmur duasında imam, bayram namazında olduğu gibi iki hutbe okur. İkisinde de (Allâhu Ekber, diyerek) tekbir getirir, hamd eder. Peygamber Sallal-lahu Aleyhi ve Sellem'e salât getirir iki hutbede de istiğfarı çok yapar, öyle ki sözünün çoğu istiğfar olur. Çokça şu ayeti okur;
    "Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O, mağfireti çok olandır. Yağ­muru size bol bol gönderir."[19]
    Sonra Hazreti Ömer'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir ki, yağ­mur için duâ etti de duasının çoğu istiğfar olmuştu.
    İmam Şafi'î demiştir ki, duanın çoğu istiğfar olur. İnsan duasına istiğ­far ile başlar ve sözünün arasına da istiğfarı getirir ve sözünü istiğfar ile tamamlar. Böylece sözü kesilinceye kadar kelâmının çoğu istiğfar olur. İmam insanları tevbeye, ibâdete ve Allah Tealâ'ya itaat etmeye teşvik eder.


    Şiddetli Rüzgar Estiği Zaman Okunacak Dualar



    Fırtınanın Âfetinden Korunmak İçin Okunacak Dualar:


    465- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre de­miştir ki, rüzgâr estiği zaman Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle derdi:
    (Allâhümme innî es'elüke hayrehâ ve hayre mâ fîhâ ve hayre mâ ürsi-let bihî ve eûzü bike min şerrihâ ve şerri mâ fîhâ ve şerri mâ ürsilet bihî.)
    "Allah'ım! Ben bu rüzgarın hayrını, ondan doğacak hayırları ve özel­likle gönderildiği şeyin hayrını istiyorum. Onun kötülüğünden, içinde taşıdığı kötülüklerden ve gönderilmiş olduğu kötülüğünden Sana sığınırım."[20]
    466- Sağlam bir isnadla Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini işittim:
    "Rüzgâr Allah Tealâ'nın rahmetindendir. Bereket de getirir azab da getirir. Estiğini gördüğünüz zaman ona sövmeyin. Onun hayrını Allah'-dan isteyiniz. Kötülüğünden de Allah'a sığının."[21]
    467- Hazreti Aişe'den rivayet edildiğine göre, şöyle anlatmıştır:
    "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem gök ufuğunda bir bulut par­çası gördüğü zaman, namazda olsa bile işi bırakırdı sonra şöyle derdi:
    (Allâhümme innî E'ÜZÜ BİKE MİN ŞERRİHA)
    "Allah'ım, bunun kötülüğünden sana sığınırım." Eğer yağmur yağarsa:
    (Allâhümme Sayyiben henî'en).
    "Allah'ım, bol olsun, bereketli olsun." derdi.[22]
    468- Übeyy İbni Kâb'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu.:
    "Rüzgâra sövmeyiniz; eğer hoşunuza gitmeyen şeyi görürseniz şunu de­yiniz:
    (Allâhümme innâ nes'elüke min hayrı. Hâzihi'r-rîhî ve hayrı mâ fîha ve hayrı mâ ümiret bihî ve ne'ûzü bike min şerri hazihi'r-rîhi ve şerri mâ fîhâ ve şerri mâ ümiret bihî).
    "Allah'ını! Biz bu rüzgârdan gelecek hayrı Senden istiyoruz, ondan do­ğacak hayj-ı istiyoruz, aslen emredilmiş olduğu hayri istiyoruz. Bu rüzgâ­rın kötülüğünden, ondan meydana gelecek kötülüklerden ve emredilmiş olduğu şeyin kötülüğünden Sana sığınırız."[23]
    469- Sahih bir isnadla Seleme İbni'l-Ekve'den (Radiyallahu Anh) riva­yet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, rüzgâr şiddetli estiği zaman şöyle buyururdu:
    (Allâhümme lakhan lâ akımen) "Allah'ım! Yağmurlu (rüzgâr) otsun, kavurucu olmasın."[24]
    Musibet ve Fırtına Anında Okunacak Dualar
    470- Enes İbni Malik'den ve Cabir İbni Abdullah'dan (Radıyallahu An-hüm) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöy­le buyurmuştur:
    "Büyük bir musibet olduğu zaman, yahut korkunç bir rüzgar estiği za­man, tekbir getirmeye (Allâhu Ekber demeye) devam ediniz; çünkü tek bir, toz topraklı karanlığı giderir."[25]
    471- İmam Şafi'î (Rahimehulfah) Ümm kitabında İbni Abbas'a (Radı­yallahu Anhüma) isnadla rivayet ederek demiştir:
    "Rüzgâr estiği zaman muhakkak Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem iki dizi üzerine çöker ve derdi:
    (Allâhümme'calhâ rahmeten ve lâ tec'alhâ azâben. Allâhümme'c-alhâ riyâhan ve la tec'alhâ rîhan.)
    "Allâhım! Bu rüzgârı rahmet sebebi yap, onu bir azab yapma. Allah'­ım! Bunu bereketli rüzgâr yap, şerli rüzgâr yapma."
    İbn-i Abbas bu hadisle ilgili Allah Tealâ'nm kitabından şu ayetleri oku­muştur:
    "Biz, o inkarcılar üzerine kökleri söken bir rüzgâr gönderdik."[26]
    "O Ad kavmi üzerine kasıp kavuran rüzgarı gönderdik.[27]
    "Biz rüzgârları (bitkilerde çiftleşme sebebiyle ürün olsun diye) çiftleş­me için gönderdik."[28]
    "Rüzgârları, (yağmurları) müjdeleyiciler olarak göndermesi Allah'ın (kudretini gösteren) alâmetlerdendir."[29]
    472- İmam Şafi'inin,bir adamdan kesik bir rivayetle naklettiği hadisi şerife göre, adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e fakirlikten şi­kâyet etti. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle bu­yurdu: "Rüzgâra sövmüş olmayasın!"
    İmam Şafi'i demiştir: Rüzgâra sövmek (kötü söylemek) hiç kimseye uy­gun düşmez; çünkü o, Allah Tealânın bir yarattığıdır, İtaatkârdır ve O'-nun ordularından bir ordudur, dilerse onu rahmet yapar veya azab yapar.


    Yıldız Düştüğü Zaman Okunacak Dua


    473- İbni Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: "Yıldız düş­tüğü zaman, gözlerimizle yıldızı takip etmemekle ve o vakit şöyle demek­le emrolunduk:
    (Mâ şâeîlâh lâ kuvvete illâ bilîâh) "Allah'ın dilediği olur. Bütün kuvvet yalnız Allah'a aittir."[30]
    Şimşeğe Ve Yıldıza (Parmakla) İşaret Etmeyi Ve Bakmayı Terk Etmek


    Bundan önceki bölümde buna dair hadis geçmiştir.
    474- İmam Şafi'i Ümm kitabında yadırganmayan bir kimseden, o da Urve İbni Zübeyr'den (Radıyallahu Anhüma) yaptığı bir isnadla rivayet ettiğine göre, Urve şöyle demiştir: "Sizden biriniz şimşeği yahut yağmu­ru gördüğü zaman onu (parmağı ile) göstermesin. Onun hal ve durumu­nu (azdır, çoktur, iyidir diyerek) anlatsın."
    İmam Şafi'i demiştir: Arablar öteden beri parmakla şimşeği gösterme­yi hoş görmezlerdi.


    Gök Gürültüsü İşitildiği Zaman Okunacak Dualar


    475- Zayıf bir isnadla İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, gök gürültüsü ve şimşek sesini duyduğu zaman şöyle buyururdu:
    (Allâhümme lâ taktüinâ bığadabike ve îâ tühliknâ biazâbike ve âfinâ kable zâlike).
    "Allah'ım! Gazabınla bizi öldürme, azabınla da bizi helak etme. Bu­nun önünde olacak felâketten bize afiyet ver."[31]
    476- Abdullah İbni Zübeyr'den (Radıyallahu Anhüma) sahih bir isnad ile rivayet edildiğine göre kendisi gök gürültüsünü işittiği zaman sözü ke­sip şöyle derdi: "Gök gürültüsünün Allah'a hamd ile, meleklerin de O'-ndan korkarak teşbih etmekte oldukları Allah (c.c), bütün noksanlıklar­dan münezzehtir. "[32]
    477- İmam Şafi'î(RahimehuIlah) Ümm adlı kitabda sahih bir isnadla, Tabi'in imamlarından değeri yüksek Tavus (Radıyallahu Anh) den riva­yet ettiğine göre, Tavus gök gürültüsünü işittiği zaman şöyle derdi:
    "(Gök gürültüsü ve meleklerin) kendisine tesbihde bulunduğu varlık, bütün noksanlıklardan münezzehtir."
    Şafi'î der ki: Tavus bu sözü ile Allah Tealâ'nın (Gök gürültüsü hamd ederek O'nu teşbih eder)[33] ayetini kasdetmiş olmalı.
    İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) anlattıklarına göre, o şöyle de­miştir: "Biz bir seferde Ömer ile (Radıyallahu Anh) beraberdik. Bize gök gürültüsü, şimşek ve dolu isabet etti. Kâb bize dedi ki: Kim gök gürültü­sünü işittiği zaman üç defa:
    (Gök gürültüsünün Allah'a hamd ile, meleklerin de O'ndan korkarak teşbih etmekte oldukları Allah, bütün noksanlıklardan münezzehtir.) derse, o gök gürültüsünün afetinden kurtulur. Biz bunu söyledik de afiyet bul­duk."


    Yağmur Yağınca Okunacak Dualar


    478- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre "Re-sûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yağmuru gördüğü zaman:
    (Allâhümme sayyiben nâfi'an) "Allah'ım, faydalı bol yağmur olsun." derdi. [34]


    Duaların Kabul Edildiği Vakitler:


    479- İmam Şafi'in Ümm kitabında mürsel bir isnadla Peygamber (s.a.v) den rivayet ettiği bir hadiste Peygamber şöyle buyurdu: "Savaş için or­dular karşılaşınca, namaz için ikamet getirilince ve yağmur yağınca dua­nın kabulünü isteyin." (Bu vakıflarda edilen duâ makbul olur.)
    İmam Şafi'i diyor ki, bir çok kimseden duydum, yağmur yağdığı za­man ve namaz için ikamet yapıldığı zaman duâ makbul olur.


    Yağmur Yağdıktan Sonra Okunacak Dualar


    480- Zeyd İbni Hâlid El-Cühenî'den (Radıyallahu Ahn) rivayet edildi­ğine göre:
    "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem geceleyin yağan bir yağmur­dan sonra bize namaz kıldırdı. Namazı tamamlayınca insanlara dönüp şöyle dedi:
    — Rabbiniz ne buyurdu, biliyor musunuz? Ashab dediler ki;
    — Allah ve O'nun Resulü bilir. Peygamber dedi ki;
    — Allah şöyle buyurdu: (Kullarımdan bir kısmı Bana iman ederek, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı. Kim ki Allah'ın ihsan ve rahmeti ile bize yağmur yağdırıldı demişse, işte o kimse Bana iman etmiş ve yıldızı inkâr etmiştir. Kim de şu ve bu yıldız sebebiyle bize yağmur yağdırıldı dedi ise, işte o kimse Beni inkâr etmiş ve yıldıza iman etmiştir.)[35]
    Alimler şöyle demişlerdir: Eğer bir müslüman, yağmuru yaratıp mey­dana getiren yıldızlar diye İnanarak "falan yıldız tarafından bize yağmur yağdırıldı, derse kâfir olur. Şüphesiz dinden çıkmış (mürted) olur. Fakat yıldızı yağmurun yağacağını göstermesi bakımından bir alâmet olarak ka­bul ediyor ve o belirti zamanında yağmur yağıyorsa ve yağmurun yağma­sını Allah Tealâ'nın kudretine ve yaratmasına bağlıyorsa kâfir olmaz. Yine de böyle söylemenin keraheti üzerinde ihtilâf etmişlerdir. Doğrusu mek­ruh olmaktır; çünkü bu söz kâfirlerin sözlerindendir. Hadîsi şerifin anla­mına uygun söz budur. İmam Şafi'i Ümm ve ondan başka kitabda bunu . kesin olarak kabul etmiştir. En doğrusunu Allah bilir. Bu yağmur yağma nimetine karşı, noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah'a şükretmek müstahabdır.


    Yağan Yağmurun Zararından Korkulduğu Zaman Okunacak Dualar


    481- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle anlat­mıştır:
    “Cuma günü Resûlüllah Sallalahu Aleyhi ve Sellem ayakta hutbe okur-larken bir adam Mescid'e girip dedi: Ey Allah'ın Resulü! (Kuraklık ve kıtlıktan) mallar helak oldu, yollar kesildi (sefere çıkılmaz oldu). Allah'a duâ et de bize yağmur versin. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem elle­rini kaldırdı sonra buyurdu: (Allâhümme eğisnâ, Allâhümme eğisnâ, Al-lâhümme eğisnâ). "Allah'ım bize yağmur ver, Allah'ım bize yağmur ver, Allah'ım bize yağmur ver." Enes demiştir ki, biz gökte ne bir bulut ve ne de bir bulut parçası görmüş değildik. Bizimle Sel' dağı arasında da bu­lutu gizleyecek bir ev ve bir bina da yoktu. (Sel' Medine'ye yakın bilinen bir dağın ismidir.) Hemen o dağın arkasından kalkan şeklinde bir bulut çıktı. Göğü ortaladığı zaman yayıldı. Sonra yağmur yağdı. Vallahi asla bir hafta güneşi görmedik. Sonra ertesi cuma, bir adam aynı kapıdan içe­ri girdi. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayakta hutbe okuyordu. Adam dedi ki: Ey Allah'ın Resulü! (yağmur felâketinden) mallar helak oldu, yollar kesildi. Allah'a duâ et de yağmuru bizden kessin. Bunun üze­rine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ellerini kaldırdı, sonra şöyle buyurdu:
    (Allâhümmehavâleynâ ve lâ aleynâ. Allâhümme ale'lâkâmi ve'zzirâbi ve butûni'l-evdiyeti vemenâbiti'ş-şeceri).
    "Allah'ım! Üzerimize değil, çevremize yağdır. Allah'ım! Tepelere, dağ­lara, vadilerin yataklarına ve ağaçların diplerine olsun. Hemen yağmur kesildi. Biz de çıkıp güneşte yürümeye başladık.”[36]


    Teravih Namazının Duaları Ve Zikirleri


    Bil ki, teravih namazı âlimlerin ittifakı ile sünnettir. Yirmi rekâttır ve her iki rekâtta selâm verilir. Esas itibariyle bu namazın kılınış şekli, daha önce anlattığımız diğer namazlar gibidir. Diğer namazlardaki bütün zi­kirler bunda da yapılır. İftitah duası, rükû ve sücud teşbihleri, teşehhüd ve ondan sonraki dualar gibi. Bunlar daha önce geçmişti. Bunlar her ne kadar bilinen meydandaki şeyler ise de, bunda insanların çoğu gevşeklik yaptıkları için ve bir çok zikirleri kaldırdıkları için bir uyarma olsun diye bunlara temas ettim. Doğrusu anlatılandır.


    Hatimle Teravih Namazının Kılınmasına Gelince:


    Çoğunluğun kabul ettiği ve insanların üzerinde ittifak ettiği işlem, ay boyunca teravih namazında Kur'am baştan sona hatmetmektir. Her gece otuz cüzden bir cüz kadar okunur. Kur'am açık ve seçik bir şekilde (tertib üzere) okumak müstahabdir. Teravih namazında bir cüzden fazla oku­yarak namazı uzatmaktan sakınmalıdır. En'am süresi tüm olarak indiği­ni sanarak onu, Ramazan ayının yirmi yedinci gecesinde, cahil imamla­rın âdeti üzere, son rekâtta tamamen okumaktan büsbütün sakınmalıdır. Bunu yapmak çirkin bir bid'attır. Aynı zamanda bir çok bozuklukları kap­sayan açık bir cehalettir. Bunun açıklaması "Kur'an Okumak" bölümünde geçmişti.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #34
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    12- ÖZEL NAMAZLARDAKİ ZİKİRLER.. 1
    Cuma Gününde Ve Gecesinde Müstahab Olan Zikirler Ve Dualar. 1
    İki Bayramda (Fıtır Ve Kurban Bayramlarında) Meşru Olan Zikirler Ve Dualar. 2
    Zilhicce Ayının İlk On Gününde Okunacak Zikirler Ve Dualar. 5
    Güneş Ve Ay Tutulmasında Meşru Olan Zikirler Ve Dualar. 6
    Yağmur Duasında Okunacak Dualar Ve Zikirler. 7
    Şiddetli Rüzgar Estiği Zaman Okunacak Dualar. 9
    Fırtınanın Âfetinden Korunmak İçin Okunacak Dualar:9
    Yıldız Düştüğü Zaman Okunacak Dua. 11
    Şimşeğe Ve Yıldıza (Parmakla) İşaret Etmeyi Ve Bakmayı Terk Etmek. 11
    Gök Gürültüsü İşitildiği Zaman Okunacak Dualar. 11
    Yağmur Yağınca Okunacak Dualar. 12
    Duaların Kabul Edildiği Vakitler:12
    Yağmur Yağdıktan Sonra Okunacak Dualar. 12
    Yağan Yağmurun Zararından Korkulduğu Zaman Okunacak Dualar. 13
    Teravih Namazının Duaları Ve Zikirleri13
    Hatimle Teravih Namazının Kılınmasına Gelince:14
    Hacet (İstek) Namazının Duaları Ve Zikirleri14
    Tesbîh Namazının Duaları Ve Zikirleri15


    12- ÖZEL NAMAZLARDAKİ ZİKİRLER



    Cuma Gününde Ve Gecesinde Müstahab Olan Zikirler Ve Dualar


    Cuma gününde ve gecesinde Kur'an okumayı, zikirler yapmayı dua­larda bulunmayı, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem üzerine Salavât getirmeyi çoğaltmak müstahabdir. Cuma gününde Kehif sûresini okumak da müstahabdır. İmam Şafi'î (Allah ondan razı olsun) El-Ümm adlı kita­bında demiştir ki, cuma gecesinde de, Kehif sûresini okumak müstahab­dır.
    447- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre; Re­sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, cuma günü zikirde bulunup şöyle dedi: "Cumada bir vakit vardır ki, müslüman bir kul, namaza dururken, Al-lah'dan bir şey ister de, o vakte rasgelirse, muhakkak O istediğini ona verir .”[1] Sonra eliyle işaret ederek o vaktin çok az bir zaman olduğunu be­lirtti.
    Duaların kabul edildiği bu vaktin ne zaman olduğu konusunda ilk de­vir alimleri ile sonrakiler ayrı görüşlerde bulunmuşlardır. Bu görüşler çok olup fazlaca yaygınlaşmıştır. Ben, bu husustaki görüşlerin hepsini, EI-Mühezzeb şerhinde topladım ve söz sahihlerini de açıkladım.
    Ashabı kiramdan çok kimseler, bu vaktin (cuma günü) ikindiden son­ra olduğu görüşündedirler.
    Metindeki "namaza dururken" sözünden maksat, namazı bekleyen, demektir. Çünkü bu kimse, namazda sayılır. Bu konuda varid olan hadîs­lerin en sahihi, Müslim'den rivayet ettiğimizdir.
    448- Ebû Musa El-Eş'âri'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "(Duaların kabul olduğu) o vakit, İmamın (minberde) oturduğu vakit ile namazı tamamlayıncaya kadar olan zamandır.”[2]
    Kehf sûresini okumak ve Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Sa-lât getirmek hakkında pek çok meşhur hadisler nakledilmiştir. Bunlar bi­lindikleri için, kitab uzamasın diye onları nakletmedim. Kendi bölümün­de bunlar geçmişti.
    449- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre Peygamber Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:
    "Kim, cuma günü sabahleyin sabah namazından önce şu sözleri üç defa söylerse, onun günahları deniz köpükleri kadar olsa bile, Allah onun günahlarını bağışlar:
    "Estağfirullahellezîlâ ilahe illâ huve'l-hayyu'l-kayyûmu ve etûbu ileyhi."
    "O Allah'dan mağfiret dilerim ki, O'ndan başka hiç bir ilâh yoktur, ebedî hayat sahibidir, her işi idare edip ayakta tutandır. Ben O'na dönüp tevbe ediyorum."[3]
    450- Ebû Hureyre'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöy­le demiştir: Resûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem cuma günü Mescid'e girdiği zaman kapının iki direğine tutunur sonra buyururdu:
    "Allâhümme'c-alnî evcehe men teveccehe ileyke ve akrabe men tekar-rebe ileyke ve efdale men seeleke ve reğibe ileyke."
    "Ya Rabbi! Beni, Sana yönelenlerin en yönelicisi, rahmetine yaklaşan­ların en yaklaşanı, Senden isteyip Sana rağbet edenlerin en faziletlisi yap.”[4]
    Ben derim ki, bizim şöyle duâ etmemiz müstahabdır:
    Ya Rabbi! Beni, Sana yönelenin en yönelicisinden, rahmetine yaklaşa­nın en yakınından, Senden isteyip Sana rağbet edenlerin en faziletlisinden biri yap.
    Cuma namazında ve cuma günü sabah namazında müstahab olan kı-raatların açıklaması "Namazın zikirleri" bölümünde geçti.
    451- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre de­miştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kim cuma namazından sonra yedi defa ihlâs sûresi ile Muavvizeteyn (Felâk ve Nâs) sûrelerini okursa, Allah onu diğer cumaya kadar kötülüklerden korur.”[5]
    Cuma namazından sonra Allah'ı zikretmeyi çoğaltmak müstahabdır. Allah Teâlâ buyuruyor: "Cuma namazı edâ edildiği zaman yeryüzüne da-ğıhn ve Allah'ın fazlından (helâl rızık) isteyin, Allah'ı çok anınız ki, kur­tulmuş olasınız,"[6]


    İki Bayramda (Fıtır Ve Kurban Bayramlarında) Meşru Olan Zikirler Ve Dualar


    Bayram gecelerini, Allah'ı zikretmek, namaz kılmak ve diğer ibâdet­lerle ihya etmek, bilindiği gibi müstahabdır. Bu hususta varid olan şu ha­dîs delildir:
    452- "Kim bayram gecelerini (ibadetle) ihya ederse, (âhireti unutup dün­yaya bağlanmakla) kalblerin öldüğü gün onun kalbi ölmez."
    Yine şu rivayet vardır: "Kim, iki bayram gecesinde Allah'dan sevab bekleyerek ibâdet ederse, kalbler öldüğü zaman onun kalbi ölmez"[7]
    İmam Şafi'î ile İbni Mace'nin rivayetleri böyledir. Bu zayıf bir hadîstir. Ebu Ümâme'nin rivayetinden merfû ve mevkuf olarak bunu rivayet ettik.îki yönü ile de zayıftır; fakat faziletle ilgili hadîslerde müsamaha vardır. Ni­tekim kitabın başında bunu belirtmiştik.
    Ne kadar bir zaman ibâdet etmekle gece ihya edilmiş olur, konusunda alimler ihtilâf etmişlerdir. Bu hususta en sağlam görüş, gecenin büyük bir kısmını ibâdetle geçirmektir. Muayyen bir vakit içerisinde geceleyin kal­kıp ibâdet etmekle o gece ihya edilmiş olur da, denmiştir.
    İki bayram gecelerinde Tekbir getirmek müstahabdır. Fıtır (Ramazan) gecesi için, güneşin batışından itibaren imam bayram namazını kıldırma­ya kalkıp iftitah tekbirini alıncaya kadar geçen zaman içinde tekbir getir­mek müstahabdır. Ayrıca namazların arkasında ve diğer hallerde de tek­bir getirmek müstehaptır. İnsanların kalabahklaştığı yerlerde, yürürken, otururken, yatarken, yolda, mescidde ve yatarken çokça tekbir getirilir.
    Kurban bayramı için, Arefe günü sabah namazından sonra başlayarak dördüncü günün ikindi namazının sonunda tamamlanmak üzere her farz namazdan sonra tekbir getirilir. (Hanefî mezhebinde bu tekbirlerin yapıl­ması vacibdir). Dördüncü günün ikindisinden sonra gelecek namazlar aka­binde tekbir getirilmez. Sahih olan ve uygulanan iş budur. Gerçi bu konu­da, hem bizim mezhebimizde, hem de diğerlerinde meşhur ayrılıklar var­dır; fakat endoğrusu, bizim söylediğimizdir. Bu hususta Beyhakî'nın Sü-nen'inden rivayet ettiğimiz hadîsler vardır. Ben bunların hepsini hadîs olarak ve mezheb görüşleri olarak "mühezzeb" şerhinde açıkça anlattım ve tek­birle ilgili işleri ayrmtılarıyle söyledim. Ben burada, özet olarak tekbirin esasına işaret ediyorum.
    Bizim (Şafiî) alimlerimiz demişlerdir ki, tekbir sözü şöyle demektir:
    "Allâhu ekber, Allâhu ekber, Alîâhu Ekber"
    "Allah her şeyden yücedir, Allah her şeyden yücedir, Allah her şeyden yücedir" bu şekilde arka arkaya üç kez tekrarlanır. Her istenildiği zaman böyle söylenir.
    İmam Şafi'î ve arkadaşları demişlerdir ki, şu sözler ilâve edilirse güzel olur:
    "Allâhu ekber kebîri, ve'1-hamdü lillâhi kesîrâ, ve sübhânellâhi bük-raten ve esîlâ, lâilaheillâlîâhu velâ na'büdu illâ iyyâhu, muhlisinelehu'd-dîne ve lev kerihe'l-kâfirûn, Lâ ilahe illâllâhu vahdehû. Sadaka va'dehû ve nasara abdehû ve hezeme'l-ahzâbe vahdehû lâ ilahe illâllâhu vallâhu ekber."
    "Allah yüceler yücesidir. Çokça hamd Allah'a mahsustur. Akşam sa­bah Allah'ı noksanlıklardan tenzih ederiz. Allah'dan başka İlâh yoktur. Müşrikler hoşlanmasalar da, dinde ihlâs sahihleri olarak yalnız O'na ibâ­det ederiz. Allah'dan başka ilâh yoktur; yalnız O vardır. Verdiği sözde sa­dık olmuştur, kuluna yardım etmiştir ve yalnız kendi kudreti ile düşman birliklerini perişan etmiştir. Allah'dan başka ilâh yoktur, allan her şeyden büyüktür."
    âlimlerimizden bir kısmı demiştir; insanların âdet edindikleri şu şekil üzere tekbir getirmekte bir beis yoktur;
    ''Allâhu ekber. Allâhu ekber (Allâhu ekber) lâ ilahe illâllâhu vallâhu ekber, alîâhu ekber ve lillâhi'1-hamd."
    "Allah her şeyden büyüktür, allan her şeyden büyüktür (Allah her şey­den büyüktür). Allah'dan başka ilâh yoktur, Allah her şeyden büyüktür. Allah her şeyden büyüktür. Hamd Allah'a mahsustur."
    (Hanefî mezhebinde, Kurban bayramının arefe sabahında başlayıp bay­ramın dördüncü günü ikindi namazının sonunda tamamlanmak üzere ge­çen yirmi üç vaktin farzlarından sonra tekbir getirmek vacibdir).
    Tekbir getirilen yirmi üç vakta ait günlerde kılınan her türlü namazdan sonra tekbir getirmek (Şafi'î mezhebinde) meşrudur, kılınan namaz farz olsun, nafile olsun, cenaze namazı olsun, kaza namazı olsun, adak namazı olsun, hüküm aynıdır. Bu namazların bir kısmında ihtilâf varsa da, onları ayrıntılı olarak anlatma yeri değildir, burası. Ancak benim söy­lediğim sahîh olanıdır. Fetva bunun üzerinedir ve bununla amel edilir.
    Eğer imam, kendisine uyanın görüşüne aykırı oîarak bu teşrik (tekbir getirme) günlerinde tekbir getirirse, yahud aksine olarak, kendisine uya­nın görüşüne zıt şekilde tekbir getirmezse, imama uymuş olan kimse, bu hallerde imamın yaptığını yapar mı? Alimlerimiz bu hususta iki görüşe sahib olmuşlardır:
    Bunlardan sahih olanı, imama uyan kimsenin kendi görüş ve inancına göre hareket etmesidir; çünkü imam selâm verdikten sonra, imamla ilgi kesilmiştir; artık ona uymak gerekmez. Fakat bayram namazı içinde imam ziyâde tekbir aldığı zaman, imama uyan kimsenin mezhebinde olmasa bi­le, ona tabî olması gerekir; çünkü namaz içinde imama uymak zorunluğu vardır.
    (Hanefî mezhebinde, bayram namazlarının ilk farz tekbirlerinden sonra birinci rekâtta kıraattan önce üç tekbir ve ikinci rekâtta kıraattan sonra dört tekbir almak vacibdir. Şafi'î mezhebinde ise) bayram namazında, kı­raattan önce zaid tekbirleri getirmek sünnettir. Birinci rekâtta, iftitah tek­birinden başka yedi tekbir alınır.İkinci rekâtta, secdeden kalkma tekbirin­den başka, beş tekbir alınır.
    Birinci rekâtın tekbirleri, istiftah (Sübhâneke) duasından sonra ve ki-raattan önce olur. İkinci rekâtta da, kıraata başlamadan önce tekbirler alınır. Her iki tekbir arasında:
    "Sübhâneelîahi, velhamdü lillâhi ve lâ ilahe illallâhu vallâhu ekber.", demek müstahabdır. Alimlerimizin çoğu böyle demiştir. Alimlerimizin bazısı da, şöyle söylenir, demişlerdir:
    "Lâilahe illallâhu vahdehû. Lâ şerîke Iehu. Lehülmülkü ve lehülham-dü biyedihil-hayru ve hüve ala külli şey'in kadîr."
    Alimlerimizden Ebû Nasır b. Sabba' ve diğerleri demişlerdir:
    İnsanların âdet edindikleri şu şekilde söylemek güzeldir:
    "Allâhu ekber kebîra. Velhamdü lillâhi kesîrâ. Ve sübhânellâhi bükre-ten ve esîlâ."
    Bütün bu sözler birer kolaylıktır, bunlardan biri üzerinde durmak ve ona bağlanmak yoktur. Bu zikirlerin tümü terk edilmiş olsa ve ayrıca yedi ve beş tekbir terk edilse, namaz sahih olur ve sehiv secdesi gerekmez; (çünkü Şafi'î mezhebinde bu tekbirler sünnettir. Fakat Hanefî mezhebinde vacib olan tekbirin terkinden sehiv secdesi gerekir.) ancak fazilet kaçırılmış olur. Sahîh olan görüşe göre, bayram namazının kıraatına unutarak tekbirleri almadan başlansa, tekbirleri almak için geri dönülmez. İmam Şafi'î Haz­retlerinden rivayet edilen zayıf bir görüşe göre, tekbirlere dönülür.
    Bayram namazının hutbelerine gelince, ilk kısım hutbede dokuz ve ikinci kısmında yedi tekbîr getirmek müstahabdır.
    Bayram namazlarında müstahab olarak okunacak surelere dair bilgi, "Namazın zikirleri" bölümünde daha önce açıklanmıştı. O da, şudur: Bi­rinci rekâtta, Fâtiha'dan sonra "Kâf" suresi, ikinci rekâtta "kamer" su­resi okunur yahud istenirse, ilk rekâtta "El'A'lâ" suresi ve ikinci rekâtta "Gâşiye" sûresi okunur ki, bunları okumak müstahabdır.


    Zilhicce Ayının İlk On Gününde Okunacak Zikirler Ve Dualar


    Cenabı Hak buyuruyor:
    "(Hacılar) bilinen günlerde Allah'ın ismini ansınlar."[8] İbni Abbas, Şafi'î ve alimlerin çoğunluğu demişlerdir ki, "bilinen günler"zilhicce ayı­nın on günüdür.
    Bu on gün içinde, diğer günlerden daha fazla olarak zikirleri çoğaltmanın müstahab olduğu bilinmelidir. Ayrıca Arefe gününde, bu zikirleri, diğer dokuz gündekilerden fazla yapmak da müstahabdır.
    453- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:
    "Bu zilhicce (ilk on) günlerinde (yapılan salih) amelden daha faziletli amel, hiç bir günde yoktur. (Ashab) dediler ki;
    - Allah yolunda cihad da mı (daha faziletli değildir)? Buyurdular:
    - Cihad da (daha faziletli değildir; ancak (Allah yolunda cihad için) çıkan bir adam, canını ve malını tehlikeye atıp bir şey (ganimet ve menfa­at) almadan dönerse, bu müstesnadır (bunun yaptığı amel daha üstün-dür)."[9]
    Tirmizî'nin rivayetinde şöyledir: "Zilhiccenin on günlerindeki salih amelden daha sevimli Allah katında günler yoktur.Ebû Davud'un rivayeti, de bunun gibidir;
    454- İmam Ebu Muhammed, Abdullah b. Abdurrahman Ed-Darimî'nin Müsned'inde, Sahîhayn'ın isnadıyla rivayetimizde, orada şöyle demiştir:
    "Zilhiccenin on günündeki amelden daha faziletli günler yoktur. (As­hab tarafından) soruldu: Cihad da mı yoktur?" sonra hadisin tamamını anlattı. Bir rivayette de: "Kurbanın on günü" şeklindedir.
    455- Amr ibni Şuayb'dan babası yoluyla dedesinden rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Duanın hayırlısı, Arefe gününün duâsıdır.benim dediğim ve benden önceki peygamberlerin dediği hayırlı söz:
    (Allah'dan başka ilâh yoktur, yalnız O vardır. O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur, Hamd O'nundur ve O, her şeye kadirdir,sözüdür)"[10]
    456- İmam Malik Hazretlerinin Muvatta'ında da aynı mürsel bir is-nadla ve daha noksan bir lâfızla rivayet ettik. Onun lâfzı şu:
    "En faziletli duâ, Arefe günü duasıdir. Benim söylediğimin ve benden önceki peygamberlerin söylediği en faziletli söz şudur:
    "La ilahe illallâhü vahdehû la şerike leh."
    "Allah'dan başka ilâh yoktur, yalnız O vardır. O'nun ortağı yoktur).”
    457- Salim b. Abdullah b. Ömer'den (Radıyallahu Anhüm) nakledil­diğine göre, Arefe gününde bir dilencinin insanlardan dilenmekte oldu­ğunu Hazreti Ömer gördü de, ona şöyle dedi: "Ey biçare kimse! Bugün­de, Azîz ve Yüce olan Allah'dan başkasından istenir mi?"
    Hazreti Ömer (Radıyallahu anh, hac mevsiminde) Mina'daki çadırın­da tekbîr getirirdi de, Mescidde olanlar onu işitip tekbir getirirlerdi, So­kaklarda olanlar da, sokaklar çınlayacak kadar seslerle tekbir getirirlerdi.
    Buharı söyler: İbni Ömer ile Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anhüma), Zil-hicce'niin on gününde çarşıya çıkarak tekbir getirirler ve insanlar da tek­bir getirirlerdi.


    Güneş Ve Ay Tutulmasında Meşru Olan Zikirler Ve Dualar


    Güneş ve ayın tutulması hallerinde Allah'ı Teâlâ'yı zikretmeyi dua et­meyi çoğaltmak sünnet olduğu gibi, tutulmadan dolayı namaz da kılmak sünnettir. Bunun, müslümanlarm icmaı ile sabit olduğu bilinmelidir.
    458- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, de­miştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Güneş ve Ay, Allah'ın (kudret ve azametine delâlet eden) alâmetle­rinden iki alâmettirler, hiç kimsenin ölümünden ve doğumundan dolayı tutulmazlar. Bunu (tutulma halini) gördüğünüz zaman, Allah Teâlâ'ya duâ edin, tekbir getirin ve sadaka verin."[11]
    Yine Buharı ve Müslim'in bazı rivayetlerinde şu ifade vardır: "Bunu (tutulma halini gördüğünüz zaman, Allah Tealâ'yi zikredin."
    Keza bunu, İbni Abbas'ın rivayetinden naklettik. Yine Buharî ve Müs­lim'in Sahîh'lerinde, Ebû Musa El-Eş'ârî'nin Peygamber Sallallahu Aley­hi ve Sellem'den şu naklini rivayet ettik: "Bu (ay ve güneş) tutulma halle­rinden bir şey gördüğünüz zaman, Allah'ı anmaya, ona duâ etmeye ve on­dan mağfiret dilemeye iltica edin."
    Yine Buharî ve Müslim'in Sahîh'lerinde, Muğîre ibni Şube'den şu ri­vayet vardır: "Bunu (güneş ve ay tutulma hallerini) gördüğünüz zaman, Allah'a duâ edin ve namaz kılın." Buharî, yine bu rivvayetin aynısını, Ebû Bekre'nin rivayetinden nakletmiştir. En doğrusunu Allah bilir.
    459- Abdurrahman ibni Sümre'nin rivayetine göre, şöyle demiştir: "Gü­neş tutulmuşken Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanma vardım ki, namazda durulduğu gibi, ayakta ellerini kaldırarak teşbih ediyor, teh-Iil getiriyor, hamd ediyor, tekbir getiriyor ve duâ ediyordu! tâ güneş açı­lıncaya kadar... Güneş açılınca, iki sûre okudu ve iki rekât namaz kıldi"[12]
    Güneş tutulması namazında kıraati (kur'an okumayı) uzatmak müs-tahabdır. Birinci rekâtta, Bakara sûresi kadar; ikincide ikiyüz âyet, üçün­cüde yüzelli âyet ve dördüncüde de yüz âyet kadar okunması müstahab olur. Birinci rekatın rükû'unda yüz âyet miktarınca, ikinci ve üçüncü rü-kûlarda yetmişer ve dördüncüde elli âyet miktarınca teşbih getirilir, secde de, rükû gibi uzatılır, birinci secde, birinci rükû kadar ve ikinci secde, ikinci rükû kadar uzatılır. Doğru olan budur. Bu konuda alimler arasında bili­nen ihtilâflar vardır. Benim anlattığım, secdeyi uzatmanın müstahab olu­şunda şüphe edilmesin. Bununla beraber, alimlerimizin kitablarmda meş­hur olan, uzatılma yapılmaz, hükmüdür. Fakat bu yanlıştır yahud zayıf­tır; doğrusu uzatılmasıdır. Bu husus, Buharî ve Müslim'in Sahîh'lerinde, çok yollarla Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sabit olmuştur. Ben bunları delil ve şahidleriyle "Mühezzeb" şerhinde açıkladım; ve orada an­lattıklarıma burada işaret ettim ki, aykırı olan sözlere aldanılmasm.
    İmam Şafi'î (Rahimehullah) da, bu namazın uzatılmasının müstahab olduğunu çok yerde göstermiştir. En doğrusunu Allah bilir.
    Alimlerimiz demiştir: İki secde arasında oturma işi uzatılmaz; diğer namazlarda âdet olduğu gibi yapılır. Söyledikleri bu söz, sağlam değildir. Çünkü sahîh olan hadîste, uzatılması sabit olmuştur. İkinci rükûdan doğ­rulunca ve teşehhüdde oturulunca, bunlar uzatılmaz. En doğrusunu Al­lah bilir. Bütün bu uzatmalar terk edilip yalnız Fatiha okunsa, namaz sa­hih olur. (Hanefî'lerde bir sûre ilâvesi vacib olduğu İçin bu terk edilmez).
    Rükûdan her kalkışta: "Semialîâhu limen hamideh, rabbenâ hkelhamd" "Allah'a hamd edenin Allah hamd ini işitir, rabbimiz hamd sanadır" demek müstahabdır. Biz bunu Buhârî'nin Sahih'inde rivayet ettik.
    Ay tutulmasında kıraati aşikâre yapmak sünnettir. Güneş tutulmasın­da ise kıraati gizli yapmak müstahaptır.
    Namazdan sonra imam iki hutbe irad eder. Bu hitabelerinde insanları Allah'ın kudret ve azameti ile korkutur ve onları Allah'a ibâdet ve itâata teşvik eder, sadaka vermeyi, köle âzâd etmeyi tavsiye eder. bu hususlar, sahîh olan hadîslerde sabit olmuştur. Ayrıca Allah'ın nimetlerine karşı şük-retmeye teşvîk eder, gaflet ve aldanmadan sakındırır. En doğrusunu Al­lah bilir.
    460- (Hz. Ebû Bekir'in kızı) Esma'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
    "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seliem, güneş tutulmasında köle âzâd etmeyi emretmiştir."[13] En doğrusunu Allah bilir.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  5. #35
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    Ölünün Ardından Yapılan Duanın Ölüye Fayda Vermesi


    Alimler ittifak etmişlerdir ki, ölülere duâ etmek, onlara fayda verir ve sevabı onlara ulaşır. Buna da delil olarak Allah Tealâ Hazretlerinin şu âyeti ile bu manadfa bilinen diğer âyetlere getirdiler:
    "Onlardan sonra gelenler (vefat eden Muhacirlerle Ensardan sonra­kiler) derler ki: Ey R.abbimiz! Bizi ve iman ile bizden önce göçmüş din kardeşlerimizi bağişleı; iman etmiş olanlar için, kalblerimizde bir kin bı­rakma. Ey Rabbimizü Muhakkak ki, Sen Rauf'sun (çok şefkatlisin), Rahîm'sin (Çok merhametlisin)."[85]
    Meşhur olan hadîslerde de varid olmuştur:
    "Allah'ım! Bakî'ul-Garkad (adlı mezarlıktaki) ölülere mağfiret bu­yur (onları bağışla)."[86]
    "Allah'ım! Hem dirimize, hem de ölümüze mağfiret buyur..." Bun­lardan başka benzer hadîsi şerifler vardır.[87]
    Kur'ân okuma sevabının ölülere ulaşması konusunda alimler ihtilâf etmişlerdir. Şafi'î mezhebinden ve bir takım alimlerden meşhur olan hü­küm, Kur'an sevabının ölüye ulaşmamasidır.
    Ahmed ibni Hanbel ile diğer alimler topluluğu ve Şafi'î ashabından bazı alimlere göre, Kur'an sevabı Ölüye ulaşır. Kur'an okuyan kimsenin, okuma işi tamamlandıktan sonra şöyle duâ etmesi uygundur: "Allah'­ım! Okuduğum Kur'anın sevabını falana (ruhuna) ulaştır." En doğrusu­nu Allah bilir. Ölüyü övmek ve iyiliklerini anlatmak müstahabdır.
    434- Enes'den (Radiyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki: Ashab, bir cenazeye rasgeldiler ve onu hayırla övdüler. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
    - "Vacib oldu", buyurdu. Sonra başka bir cenazeye uğrayınca, onu kötülükle andılar. Buna da Hazreti Peygamber yine:
    "Vacib oldu", buyurdu. Ömer ibni Hattab (Radıyallahu Anh) sor­du:
    - Vacib olan nedir? Peygamber Sallallahu Aleyhi ye Sellem buyurdu: "Şu hayırla andığınız kimseye Cennet vacib oldu. Şu kötülükle andı­ğınız kimseye de Cehennem vacib oldu. Siz, yeryüzünde Allah'ın şahidle-risiniz."[88]
    435- Ebu'l-Esved'den rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır: Medi­ne'ye vardım ve (halife) Ömer ibni Hattab'ın huzurunda oturdum. Ora­da bulunanların yanından bir cenaze geçti. O cenaze hayırla anıldı.ömer:
    - Vacib oldu, dedi.Sonra başka bir cenaze geçti. Yine, o da hayırla anıldı. Ömer:
    - Vacib oldu, dedi. Sonra üçüncü bir cenaze geçince, kötü bir insan olmakla anıldı. Buna da Ömer:
    - Vacib oldu, dedi. Ebu'l-Esved der ki, ben sordum:
    - Ey müminlerin Emîri, vacib olan nedir? Hazreti Ömer Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu sözüne dayanarak söyledim:
    "Hangi müslümana dört kişi hayırla şahidlik ederse, Allah onu Cen­nete kor." Biz sorduk:
    - Üç kişi şahidlik ederse de mi? Peygamber buyurdu:
    "Üç kişi de (şahidlik ederse, cennetlik olur)... Biz yine sorduk:
    - İki kişi (şahidlik ederse de mi) Peygamber:
    iki kişi de" buyurdular. Sonra biz ona bir kişinin şahidliğinden sorma­dık. "[89]
    Bu anlattığımız hadîslerin benzeri çoktur. En doğrusunu Allah bilir.


    Ölülere Sövmenin Yasaklığı


    436- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre de­miştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Ölülere sövmeyiniz; çünkü onlar yaptıklarına kavuşmuşlardır. "[90]
    437- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) Tirmizî'nin zayıf gördü­ğü bir isnadla rivayet edildiğine göre, demiştir ki,Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Ölülerinizin iyiliklerini anlatın; onla­rın kötülüklerinden (onları söylemekten) kaçının.”[91]
    Derim ki, alimler şöyle söylemiştir: Fışkı ortaya çıkmamış olan bir müs-lünıan ölüye sövmek haramdır. Amma kâfirin ve fışkı meydana çıkmış müslümanm ölüsüne sövmek konusunda selef (önceki) alimlerin ihtilâfı vardır ve karşılıklı deliller ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak bu bölümde an­lattıklarımızla ölülere sövmek yasaklanmıştır.
    Kötü insanlara sövmeye ruhsat hakkında çok şeyler nakledilmiştir. Bun­lardan bir kısmım Cenabı Hak Kur'anı Kerimde bize beyan buyuruyor, okunmasını ve okutulmasını bize emrediyor.
    Bunlardan bir çokları da hadîsler olup Buharî'nin Sahîh'inde vardır. Nitekim, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in anlattığı Amr ibni Lü-hayy hakkındaki hadisi (ki, Hazreti ibrahim'in dininden ilk olarak dön­mekle kötülenene dair hadîs), hacılara çomağı ile kötülük yapan Ebû Riğâl'ın kıssası, yine AHah'dan mağfiret dilemeyip iman etmeyen İbni Cud'-an'ın kıssası ve bunlardan başka kıssalar.
    Bir de, daha önce anlattığımız, ashabın rasgelip de kötülükle andıkla­rı ve Peygamberin ashabı yasaklamadığı sahîh hadis de, bunlardandır. Yasaklamak şöyle dursun, "Cehennem ona vacibdir" buyurdu.
    Bu delilleri bir araya getirip hüküm vermek hususunda alimler bir takım görüşler üzerinde ihtilâf etmişlerdir. Bunların en sahih ve en güvenileni şu:
    Kâfirlerin kötülüklerini söylemek caiz olur. Ama müsiümanlardan fışkı, yahud bid'atı yahud bunlara benzer halleri açık olanlardan ibret almak ve insanları korkutmak için, onların kötülüklerini söylemek yine caizdir. Bu, ihtiyaç duyulan bir hal karşısında, ya söylediklerinden kaçındırmak, yaptıkları işe uymaktan sakındırmak için caiz olur. Eğer böyle bir gerek yoksa, müslüman ölülerin kötülüklerini söylemek caiz olmaz. îşte bütün deliller bu açıklamaya göre değerlendirilir. Zaten sağlam olmayan riva­yetlerin kabul edilmemesi üzerinde alimler ittifak etmişlerdir. En doğ­rusunu Allah bilir.


    Mezarları Ziyaret Edenin Okuyacağı Dualar


    438- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem evimde bulunduğu her gece, gecenin son kısmında Bakî' mezarlığına çıkıp şöyle derdi:
    "Esselâmu aleyküm dârekavmin mü'minîn veetâküm mâ tûadûn, ğa-den müecceîûn, ve innâ in şâellâhu biküm lâhikûn. Aİlâhümmeğfîr H ehli bakî'il-ğarkadi,''
    (Selâm üzerinize olsun, ey mü'minler topluluğu! Vadedildiğinize ka­vuştunuz. Ecriniz yarına (kıyamete) ertelenmiştir. Biz de Allah dilediği zaman size kavuşacağız. Allah'ım! Bakî'ul-Ğarkad mezarlığında yatan­lara mağfiret buyur. "[92]
    439- Yine Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine gö­re, o şöyle demiştir: (Sordum), ey Allah'ın Resulü! Mezarları ziyarette nasıl söyleyeyim? Buyurdular ki, şöyle söyle:
    "Esselâmu ala ehli'd-diyâri mine'1-mü'minine ve'1-müslimîne veyer-hamullâhu el-müstakdimîne minküm ve minnâ ve'1-müsta'hırîne ve innâ in şâelîâhu biküm lâhikûn."
    "(Mezarlarında yatan) müzminlerle müslümanlar topluluğuna selâm olsun. Dünyadan göçüp giden siz ölülere ve ölmeyip geride kalan bizlere Allah rahmet etsin. Allah dilediği zaman, biz de size kavuşacağız."[93]
    440- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) sahîh isnadlarla rivayet edil­diğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem mezarlığa çıkıp şöyle dedi:
    "Esselâmü aleyküm dâre kavmin mü'minîn veinnâ in şâellâhu biküm
    lâhikûn."
    (Selâm üzerinize olsun, ey mü'minler topluluğu!. Allah dilediği za­man, biz de size kavuşacağız)."[94]
    441- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır:
    Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medîne mezarlarına uğradı da yüzünü onlara çevirerek şunu söyledi:
    "Esselâmü aleyküm yâ ehh'I-kubûri. Yeğfirullâhu lenâ ve leküm. En-tüm selefunâ ve nahnü bi'1-eseri."
    "Allah'ın selâmı üzerinize olsun, ey mezarlarda yatanlar! Allah bize ve size mağfiret buyursun. Siz bizim öncümüzsünüz; biz de izinizdeyiz (ar­kanızdan geleceğiz)."[95]
    442- Büreyde'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o şöyle an­latmıştır: "Ashabı Kiram, mezarları ziyarete çıkıp gittikleri zaman, şöyle demelerini, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara öğretirdi:
    "Esselâmü aleyküm ehle'd-diyâri mine'l-mü'minîne. Ve innâ inşâellâ-hu biküm lelâhikün. Es'eîüllâhe lenâ ve leküm e'1-âfiyete."
    "Selâm üzerinize olsun, ey mü'minlerden ibaret mezar halkı! Muhak­kak biz de, Allah dilediği zaman size kavuşacağız. Allah'dan bize ve size afiyet dilerim."[96]
    Biz, nese'î ve îbni Mace'nin kitablarında da böyle rivayet ettik. Ancak "size kavuşacağız" sözünden sonra şu ifade ilâve olarak vardır:
    "Entüm lenâ feretun ve nahnü leküm tebe'ûn"
    "(Sizin acınıza sabretmekle) siz, bize bir mükâfat sebebi oldunuz. Biz de, sizin arkanızdan geleceğiz."
    443- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre: "Pey­gamber sallallahu Aleyhi ve Sellem, Bakî' mezarlığına varıp şöyle dedi:
    "Esselâmü aleyküm, dâre kavmin mü'minîn. Entüm lenâ feretun ve innâ biküm lâhikûn."
    "Selâm üzerinize olsun, ey (mezarlardaki) mü'minler topluluğu. Siz, bize mükâfat sebebisiniz (çünkü sizin acılarınıza sabrederek sevab aldık). Biz de size kavuşacağız. Allah'ım! (Onların yüzünden kazanılacak) sevab-dan bizi mahrum etme ve onlardan sonra da bizi sapıtma."[97]
    Mezarlıktaki ölülere, diğer ölülere ve bütün müslüman Ölülere çokça duâ etmek, Kur'an okuma ve zikir yapma sevabını iletmek ziyaretçi için müstahabdır. Yine ziyareti çok yapmak, hayırlı ve faziletli kimselerin me­zarları yanında fazla beklemek müstahabdır.
    Bir Mezar Başında Çırpınarak Ağlayanziyaretçiyi Bir Kimsenin, Onu Engellemesi, Sabrı Tavsiye Etmesi Ve Yine Dine Aykırı Şeylerden Alıkoyması.


    444- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle anlat­mıştır: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir mezar yanında ağlamakta olan bir kadına rasgeldi. (Ona), Allah'dan kork ve Sabret, dedi”[98]
    445- İbni Hasâsiye diye tanınan Beşir ibni Ma'bed'den (Radiyallahu Anh) hasen bir isnadla rivayet edildiğine göre, şöyle anlatmıştır:
    "Ben, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile yürürken bir de bak­tı ki, adamın biri, mezarlar arasında ayakkabılarıyla dolaşıyor, Hazreti Pey­gamber ona şöyle dedi: Ey Sibtiyyeteyn (adındaki lüks ayakkabılar) sahi­bi, ayakkabılarını (çıkarıp) bırak; (çünkü orası öğünme ve kibirlenme yeri değildir.)"[99]
    (Mezhebimizde, (Hanefilerde) ayakkabılarla mezarlıklarda gezmek ya­sak değildir, buradaki yasaklık, ya ayakkabılardaki pislikten, ya da kibir ve azamet belirtisi taşıyan gösterişli ayakkabılardan dolayıdır. Mezar zi­yareti, insana tevazu ve mahviyeti yaşatmayınca, mezar ziyaretindeki maksat elde edilememiş demektir. -Mütercim-)
    İyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak işinin farz olduğu üzerinde imamların ittifakı vardır. Bunların delilleri, Kur'anda ve hadîslerde her­kes tarafından bilinmektedir. En doğrusunu Allah bilir.
    Zâlimlerin Mezarlarına Ve Helak Edildikleri Yere Uğrayınca Ağlamak, Allah Teâlâ Hazretlerine İhtiyaç Göstermek Ve Bundan Gafil Olmaktan Sakınmak


    446- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre; Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, (Tebük savaşında) Semûd diyarında-ki Hicir bölgesine vardıkları zaman, ashabına şöyle buyurdu: "Şu azab çekenlerin yanına ağlayarak girin. Eğer ağlamayacaksanız onların yanına
    gitmeyin. Çünkü ağladığınız takdirde, onlara isabet eden musibet size isabet etmez."[100]





    [1] Tirmizî. Nesâî. İbn-i Mâce. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen hadîstir.)
    [2] Buhârî.
    [3] Buhârî. Müslim. Muvatta'. Ebü Dâvud. Tirmizî.
    [4] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud.
    [5] Buharı. Müslim
    [6] Buhari
    [7] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.
    [8] Müslim.
    [9] Ebû Dâvud. Tirmizî. Hâkim. Ahmed b. Hanbel.Tirmizî demiştir ki, bu hadiss hasendir. Et-Hakim Ebû Abdullah Sahîhayn üzerine yazdığıkitabında demiştir ki ,Buhari’nin şartı üzere bu hadis sahihdir.
    [10] Ebü Dâvud.
    [11] Tirmizî. (Tirmizî der ki, bu hadîs hasendir, sahîhdir.)
    [12] Tirmizî. İbn-i Mâce. Nesâî. Hâkim. (Tirmizî, bu hasen hadistir, demiştir.
    [13] Müslim. Tirmizî. Nesâî. ibn-İ Mâce. (Tirmizî demiştir ki, bu sahih olan hasen bir hadistir.)
    [14] Buhârî!
    [15] İbn-i Sünnî.
    [16] İbn-i Sünnî.
    [17] İbn-i Sünnî.
    [18] Müslim
    [19] İbn-i Sünnî. Tirmizî. Ahmed b. Hanbel. İbn-i Mâce.
    [20] Buhârî. Müslim.
    [21] Buhârî. Müslim.
    [22] Buhârî.
    [23] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
    [24] Buhârî.
    [25] Tirmizî. İbn-i Mâce.
    [26] Buhârî.
    [27] Müslim.
    [28] Buhârî.
    [29] İbn-i Mâce. İbn-i Sünnî.
    [30] Tirmizî. İbn-i Mlce. (Tirmizî demiştir ki, bu haais, hasendir.
    [31] İbn-i Mâce. İbn-i Sünnî.
    [32] Kur'ân-ı Kerim, İsrâ Sûresi: 34
    [33] kur'ân-ı Kerim, Bakara Sûresi: 177
    [34] İbn-i Sünnî.
    [35] Tirmizî. İbn-i Mâce, Nesâî
    [36] Buhârî. Müslim. Muvatta. Tirmizî.
    [37] Ebû Dâvud. Hâkim.
    Ebû Hakim Ebû Abdullah, Sahİhayn üzerine yazmış olduğu "El-Müstedrek" adlı kitabında demiştir ki, bu, isnadı sahih bir hadistir.)
    [38] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadîs hasendİr, sahihdir).
    [39] Müslim, Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
    [40] Beyhakî.
    [41] Müslim. Tirmizi. Ebû Dâvud.
    [42] Ebü Dâvud. İba-i Mâce.
    [43] Müslim. Ebû Dâvud. Ahmed b. Hanbel. Tirmizî. İbn-i Mâce. Nesâî.
    [44] Ebû Dâvud. İbn-i Mâce. Nesâî.
    [45] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadîs hasendir.)
    [46] Buhârî.
    [47] İbn-i Sünnî.
    [48] İbn-i Sünnî. Nesâî. Ahmed b. Hanbel
    [49] Buhâri. Müslim. Tirmizî. Nesâî.
    [50] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.
    [51] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.
    [52] Müslim. Tirmizî.
    [53] Ebû Dâvud.
    [54] Buhârî. Müslim.
    [55] Buhârî. Müslim. Nesâî.
    [56] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud.
    [57] Tirmizî. Beyhakî. (Bunun İsnadı zayıftır.)
    [58] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bunun isnadı kuvvetli değildir.)
    [59] Ebû Dâvud. Nesâî. Ahmed b. Hanbel. Nesâî. Hâkim.
    [60] İbn-i Mâce. Beyhakî
    [61] Kur'ân-ı Kerim, Mâide Sûresi: 2
    [62] Buhârî. Müslim.
    [63] Nesâî.
    [64] Tirmizî. İbn-i Mâce. (Tirmizi deca;şth ki, bu hadis hasendir.)
    [65] Tirmizi. Yine AbduIIah'dan bir rivayet vardır ki, orada hadis Peygambere kadar yükseltihnemiştir. Tirmizi der ki, bu hadis, merfu ciandan daha sahlhdir. Tirmizî her iki rivayeti de zayıf gör­müştür.)
    [66] Buhari Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. Muvatta'
    [67] Ebû Dâvud. Tirmizî. (Tirmizî, bunu zayıf görmüştür.
    [68] Beyhakî. Sünen-i Kebîr. Hâkim, El-Müstedrek.
    [69] Müslim.
    [70] Ebû Dâvud. Tirmizî. Beyhakî. Hâkim Ebu Abdullah demiştir ki, Buharı ve Müslim'in şanı üzere tu hadis sahihtir.
    [71] Ebû Dâvud. İbn-i Mâce.
    [72] Ebû Dâvud. İbn-i Mâce.
    [73] Ebû Dâvud. İbn-i Mâce. Sahih İsnadla.
    [74] Kur'ân-ı Kerîm. Bakara Sûresi: 201.
    [75] Beyhakî. Sünen-i Kebîr. Hakîm. Tahâvî. (Hâkim Ebû Abdullah, bu sahih hadistir, demiştir.)
    [76] Ebû Dâvud. Ttrmizî. Beyhakî. Hâkim. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir.)
    [77] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
    [78] Müslim.
    [79] Ebû Dâvud. Beyhakî.
    [80] Beyhakî.
    [81] Buhârî. Muvatta'.
    [82] Buhârî.
    [83] Müslim.
    [84] Müslim.
    [85] Kur'an-ı Kerim, Haşir Sûresi: 10
    [86] Müslim.
    [87] Ebû Dâvud.
    [88] Buharı. Müslim. Tirmizî. Nesâî.
    [89] Buhârî, Tirmizı. Nesâî.
    [90] Buhârî. Ebû Dâvud. Nesâî.
    [91] Ebû Dâvud. Tirmizî.
    [92] Müslim. Nesâî.
    [93] Müslim
    [94] Ebû Davut. Nesaı. İbn Mâce, Müslim.
    [95] Tirmizi. Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir.
    [96] Müslim. Nesaî. İbni Mâce
    [97] İbni Sünnî. Ahmed b. Hanbel. İbni Mâce.
    [98] Buhârî. Müslim.
    [99] Ebû Dâvud. Nesâî. İbni Mâce.
    [100] Buhârî. Müslim.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  6. #36
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    Cenaze Namazı Ve Duaları


    Bilinmelidir ki, ölü üzerine namaz kılmak farzı kifâyedir. Ölüyü yıka­mak, kefenlemek ve gömmek de böyledir. Bunlar üzerinde imamların it­tifakı vardır. Cenaze namazının farzıyyetini düşüren durum hakkında dört görüş vardır:
    1- Bir erkeğin cenaze namazını kılması ile farzıyyet düşer. Alimlerimizin çoğuna göre en doğrusu budur.
    2- İki kişinin namaz kılması şarttır.
    3- Üç kişinin namaz kılması şarttır.
    4- Dört kişinin namaz kılması şarttır. İster bunlar cemaat olarak ce­naze namazını kılsınlar, ister teker teker kılsınlar, hüküm değişmez.
    Namaz kılınış şekline gelince: Cenaze namazında dört tekbir getirilir. Bunları yapmak farzdır; bir tanesi yapılmazsa, namaz sahih olmaz. Eğer beşinci bir tekbir ziyade edilirse, namazın bâtıl olup olmaması üzerinde iki hüküm var ki, doğrusu bâtıl olmamaktır. İmam beşinci tekbiri almış olsa bile, ona uyanın bu tekbiri alması ile yine bâtıl olmaz. Beşinci tekbi­ri almakla namaz bâtıl olur, görüşüne göre, imam beşinci tekbiri aldığı zaman, ona uyanların tekbir almayıp namazı tamamlamaları gerekir ve böylece cemaatın namazı sahih olur. Tıpkı beşinci rekâta kalkan imama uyulmadığı gibi...
    Beşinci rekât namazı bozmadığı görüşü kabul edildiği takdirde, ima­ma uyan kimse, bu beşinci tekbirde imama katılmaz ve ondan da ayrıl­maz, imamın selâmını bekleyerek onunla beraber selâm verir. Fakat imamı beklemeden selâm verir, diyen de vardır. Ben bütün bu meseleleri, "Mühezzeb" şerhinde açık ve geniş olarak delilleri ile anlattım.
    Cenaze namazının her tekbirinde (Şafi'î mezhebinde) el kaldırmak müs-tahabdır. (Hanefî mezhebinde, yalnız ilk tekbirde el kaldırılır). Tekbir ge­tirme şekli ile bunda müstahab olan şeyleri, tekbiri iptal eden halleri ve diğer teferruatla ilgili meseleleri, daha önce namaz ve zikirlerle ilgili bölüm­de gösterdim.
    Cenaze namazında, tekbirler arasında söylenen duâ ve zikirlere gelince:
    Birinci tekbirden sonra (Şafi'î mezhebinde) Fatiha okunur. (Hanefî'ler­de, sübhâneke okunur). İkinci tekbirden sonra Peygamber Sallallahu Aley­hi ve Sellem üzerine Salât ve selâm getirilir. Üçüncü tekbirden sonra ölü­ye duâ edilir.Bunda gerekli olan duâ ismini alacak sözleri söylemektir. Dördüncü tekbirden sonra bir şey söylemek gerekmez. Fakat şu anlata­caklarımızı söylemek (Şafi'î mezhebinde) müstahabdır:
    Bizim (Şafi'î) imamlarımız ilk tekbirden sonra Fâtiha'dan Önce eûzü çekip duâ etmek ve Fâtiha'dan sonra bir sûre okumanın müstahab olması üzerinde üç ayrı hükme varmışlardır:
    1- Bütün bu söylenenleri yapmak müstahabdır.
    2- Bunları yapmak müstahab olmaz.
    3- Eûzü çekmek müstahab olur, Sûre ve duâ okumak müstahab değil­dir. Doğrusu da budur. Bir de, Fâtiha'dan sonra "Âmîn" getirmenin müs­tahab olduğunda ittifak etmişlerdir.
    418- Buharî'nin Sahîh'inde, İbni Abbas'dan (Radıyallahu anhüma) ri­vayet ettik ki, kendisi bir cenaze üzerine namaz kılıp Fatiha sûresini oku­du ve: "Biliniz ki, bu Fatiha'yı okumak sünnettir, dedi. bir sahabînin "sünnettir" sözü, bu sünnettendir manasını taşır, yani Peygamberin işlediği sünnettendir, demektir. Nitekim Ebû Davud'un Sünen'inde: "Fatiha, Sünnettendir" şeklinde rivayet edilerek Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e kadar yükseltilmektedir. Hadîs ve Usûl kitablarında da böyle bi­linmekte ve sabit görülmektedir.
    Alimlerimiz demişlerdir ki, cenaze namazı ister gündüz ve isterse gece kılınsın, sünnet olan, Fatiha'nın aşikâre değil gizli okunmasıdır. Alimle­rimizin çoğunluğunca benimsenen sahih ve meşhur mezheb budur. Yine alimlerimizden bir kısmı, eğer namaz gece kılmıyorsa, Fatiha aşikâre oku­nur; gündüz kılmıyorsa, gizli okunur, demişlerdir.
    İkinci tekbire gelince, bu tekbir getirildikten sonra en az "Allahüm-me Sallı alâ Muhammedin" demek, vacibdir. Buna ilave olarak "ve aîâ âli muhammedin" demek müstahab olur. Alimlerimizin çoğunluğuna göre, bunu söylemek vâcib olmaz. Vacib olduğunu söyleyenler azdır ve bu zayıf bir hükümdür. (Yine Şafi'î mezhebinde) ikinci tekbirden son­ra, mümin erkeklere ve mümin kadınlara dua etmek, eğer zaman genişse, müstahabdır. Şafi'î alimlerinden Müzenî de nakletmiştir ki, Allah Tealâ Hazretlerine hamd getirmek de müstahab olur. Alimlerden bir topluluk bunun müstahab olduğunu kabul etmişlerse de, çoğunluk kabul etmemiştir. Müstahab olduğunu kabul ettiğimiz takdirde, önce Allah'a hamd ile baş­lanır, sonra Peygambere Salât getirilir,sonra mümin erkeklere ve mümin kadınlara dua edilir. Bu sıraya aykırı davramlırsa, caiz olur; fakat fazilet terk edilmiş sayılır.
    Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem üzerine Salât getirme konu­sunda hadîsi şerifler rivayet edilmiştir; biz bunları, Beyhakî'nin Sünen'­inde rivayet ettik. Ancak ben, bu bölümde kısaltmayı istedim; çünkü bu­nun ayrıntılı yeri, fıkıh kitablarıdır. Ben bu konuyu Mühezzeb Şerhinde açıkladım.
    Üçüncü tekbîre gelince: Burada ölüye duâ okumak gereklidir. Bunun en azı, duâ ismini alacak sözdür. Allah ona rahmet etsin, Allah onu ba­ğışlasın, Allah'ım! Bunu bağışla, buna rahmet et, buna lütfet ve benzeri sözler gibi...
    Okunması müstahab olan dualar üzerinde hadîsi şerifler ve haberler nakledilmiştir. Bu konudaki sahîh hadîsler, Müslim'de rivayet ettikleri-m izdir:
    419- Avf ibni Malik'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resu-lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir cenazeye namaz kıldı da ben onun duasından ezberledim, şöyle diyordu:
    "Aîlâhümmeğfirlehû, verhamhu veâfihi, va'fu anhu ve ekrim nüzü-İehû ve vessi'medhalehû vağsilhu bihnâi vesselci velberedi venakkıhîmi-nelhatâyâ kemâ nakkayte's-sevbel-ebyaza mine'd-denesi. Ve ebdimu di-ren hayren min dârihi ve ehîen hayren min ehtihî ve zevcen hayren min zevcihî. Ve edhilhu'l-cennete ve e'izhu min azâbi'l-kabri ve min azâbin-nâri.
    (Allah'ım! Bu ölüye mağfiret et, ona merhamet et, onu bağışla, onun nasibini güzel yap, yerini genişlet, onu su ve kar ile, dolu ile yıka ve kir­den beyaz elbiseyi temizlediğin gibi temizle. Onu bulunduğu yerinden da­ha hayırlı bir yere, ailesinden daha hayırlı bir aile içine ve eşinden daha hayırlı eşe naklet.Onu cennete koy ve kabir azabı ite cehennem azabın­dan koru)."[69]
    (Dua o kadar hoşuma gitti ki,) o ölünün ben olmasını temenni etmiştim.
    Müslim'in bir rivayetinde de; "Onu, kabir fitnesinden ve kabir aza­bından koru..." şeklindedir.
    420- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu anh) demiştir ki, peygamber Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem bir cenaze namazı kıldı da şöyle dedi:
    "Allâhümmeğfir lihayyinâ ve meyyitini vesağîrinâ vekebîrinş ve ze­kerini ve ünsânâ ve şahidini vegiibini. Alîihümme men ahyeytehû minnâ feahyihî ale'l-islim ve men teveffeytehû minnâ feteveffehu alâ'I-îmân. Al-lihümme lâ tahrimni ecrehû veli teftinni ba'dehû.
    (Allah'ım! Ölümüze ve dirimize, büyüğümüze ve küçüğümüze, erke­ğimize ve dişimize, hazırımıza ve gaibimize mağfiret buyur.
    Allah'ım! Bizden dirilttiğini İslâm üzere dirilt ve bizden öldürdüğün kimseyi de İman üzere öldür. Onun sevabını (musibetine sabırdan dolayı ecirden) bizi mahrum etme ve ondan sonra da bizi imtihan etme (bizi fitneye düşürme)."[70]
    421- Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini işittim:
    "Ölü üzerine namaz kıldığınız zaman, ona içtenlikle (ihlâs ile) duâ edin.”[71]
    422- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, cenaze üzerine namazda şöyle duâ etmiştir:
    "Alîihümme ente rabbuhâ ve ente halaktehi ve ente hedeytehâ li'l-islâmi ve ente kabazte rûhahâ ve ente a'lemu bisirriha ve aliniyyetihi. Ci’nâ şüfeie fağfir lehû.
    (Allah'ım! Sen bu cenazenin Rabbısın, onu Sen yarattın, onu İslama Sen ilettin, ruhunu Sen kabzettin (aldın), onun gizli ve aşikâr işlerini en iyi bilensin. Biz, şefaatçiler olarak geldik; onu bağışla."[72]
    423- Vasile ibni El-Eska' (Radıyallahu Anh) şöyle anlatmıştır:
    Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bize, müslümanlardan bir ada­mın namazını kıldırdı. Onun şöyle söylediğini (duâ ettiğini) işittim:
    "Allâhümme inne fülânebne fulânete fîzimmetike ve habü civarike, fekıhi fitnete'l-kabri ve azâbennâri ve ente ehlü'l-vefâi velhamdi. Allâ­hümme fağfir lehû verhamhu inneke ente'l-ğafûru'r-rahîm."
    (Allah'ım! Falanca hanımın oğlu falanca, Senin ahdin üzeredir (Sana verdiği iman sözüne bağlıdır) ve Senin himayen altındadır. Onu kabir fitne­sinden ve cehennem azabından koru. Sen, hamd ve vefa ehlisin. Allah'­ım, onu bağışla ve ona rahmet et, muhakkak ki sen, çok bağışlayansın, çok merhametlisin). "[73]
    îmam Şafi'î Hazretleri, bu sayılan hadiselerle diğer hadîsler toplulu­ğundan bir duâ seçmiş ve şöyle demiştir:
    "Allâhümme hazâ abdükebnü abdike harace min ravhi'd-dünyâ ve se'atihâ ve mahbûbuhû ve ahibbâuhû fîhâ, ilâ zulmeti'1-kabri ve mâ hü-ve lâkîhi. Kâne yeşhedü en la ilahe illâ ente ve enne muhammeden abdü-ke ve resûlüke ve ente a 'lemu bihî. Allâhümme innehû nezele bike ve ente hayru menzûlin bihi ve asbaha fakîren ilâ rahmetike ve ente ğaniyyun an azâbihi. Ve kad ci'nâke rağibîne ileyke şüfeâe lehû. Allâhümme in kâne muhsinen fezid fi ihsânihî ve in kâne müsîen fetecâvez anhu ve lakkihî birahmetike rızâke ve kıhî fitnete'l-kabri ve azâbehû vefsah lehû fîkabri-hî ve câfi'1-arza an cenbeyhi ve lakkihî birahmetike'1-emne min azâbike hattâ teb'asühû ilâ cennetike, yâ erhame'r-râhimîn.
    (Allah'ım! Bu (ölü), Senin kulundur ve kulunun da oğludur. Dünya rahatlığından ve genişliğinden çıkarak kabrin karanlığına ve kavuşacağı şeylere gitti; halbuki, sevgilisi ve dostları dünyada bulunuyor. O, dünyada şehâdetlik ediyordu ki, Senden başka İlâh yoktur ve gerçekten Mıı-hammed Senin kulundur ve Senin Peygamberindir. Sen bunu en iyi bi­lensin. Allah'ım! Bu kimse, Sana konuk olmuştur ve Sen de kon tıklayan­ların en hayırlısısm. Senin rahmetine muhtaç olmuştur; Sen ise, ona azâb etmekten müstağnisin. Biz ona şefaat dileğinde bulunarak Sana iltica edi­yoruz. Allah'ım! Eğer iyi bir kimse ise, onun iyiliğini ziyadeleştir ve eğer kötü kimse ise, onu bağışla ve rahmetinle onu rızâna kavuştur ve kabir fitnesinden ve azabından onu koru. Kabrinde ona genişlik ver ve etrafın­dan yeri ona genişlet. Tâ onu cennete koyuncaya kadar, azabından onu koruyarak rahmetinle onu güvene kavuştur, ey merhamet edenlerin en
    merhametlisi!.."
    Bu dua, Müzenî'nin Muhtasar kitabında mevcut îmam Şafi'î Hazret­lerinin (Allah her ikisine rahmet etsin) tespit ettiği ifadedir.
    Alimlerimiz demiştir ki, eğer ölü çocuk ise, cenaze namazını kılan kim­se, ölünün ana-babasına duâ eder ve şöyle der:
    "Allâhümme'c-alhu lehumâ feratan ve'c-alhu lehumâ selefen ve'c-alhu lehumâ zühran ve sakkıl bihîmevâzînehümâ ve efriği's-sabra alâ kulûbi-himâ ve lâ teftinhümâ badehu ve lâ tahrimhümâ ecrehû.
    (Allah'ım! (Ölen bu çocuğu âhiret için) ana ve babasına bir ecir sebe­bi kıl ve bunu, onlara sevab vesilesi yap. bununla onların iyilik tartılarını ağırlaştır, kalbi eri ne sabır doldur, bundan sonra onları fitneye düşürme ve onun sevabından kendilerini mahrum etme)."
    Bu ifade, alimlerimizden abdullah El-Zübeyrî'nin, El-Kâfî adlı kitabın­da zikretmiş olduğu sözdür. Diğer alimler de, bunu aynı mânâda ve ben­zeri şekilde söylemişler ve demişlerdir ki, çocuğun namazını kılan, bu ifa­deye ilâve olarak:
    "Allâhümmeğfir lihayyinâ ve meyyitinâ." (Allah'ım! Ölümüze de, dirimize de mağfiret buyur) diyerek sonuna
    kadar duayı okur.
    Yine Zübeyrî demiştir: Eğer ölü kadın ise,:
    "Allâhûmme hazihî emetüke"
    (Allah'ım! bu kadın kulundur)" diyerek söze devam eder. En doğrusunu Allah bilir.
    Cenaze namazının dördüncü tekbirine gelince: Alimlerin ittifakı üze­re, bu tekbirden sonra bir şey söylemek gerekmez. Ancak Buveytî'nin ki­tabında, imam Şafi'î Hazretlerine göre dördüncü tekbirde şöyle demek müstahab olur:
    "Allâhümme lâ tahrimnâ ecrehû ve lâ teftinnâ ba'dehû."
    (Âllh'ım! (Musibete sabır) ecrinden bizi mahrum etme ve ondan sonra da bizi fitneye düşürme)."
    Alimlerimizden Ebû Hüreyre'nin oğlu Ebû Ali demiştir: Bizden ön­cekiler, dördüncü tekbirde şu duayı okurlardı:
    ''Rabbena âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi'1-âhirati haseneten ve kı­na azabe'n-nâr."
    (Rabbımız, bize hem dünyada iyilik ver, hem de âhirette iyilik ver ve bizi Cehennem azabından koru)."[74]
    Yine Ebû Ali demiştir ki, bu duanın okunuşu, Şafi'î'den hikâye edii- memiştir. Bununla beraber söylenirse iyi olur.
    Ben de derim ki, musibet zamanında okunacak duâ bölümünde Enes'in (Radıyallahu Anh) hadîsinde gösterdiğimiz duayı okumak güzel olma ba­kımından yeterlidir. En doğrusunu Allah bilir.
    Derim ki: Dördüncü tekbirde duâ için, Beyhakî'nın Sünen'inde riva­yet ettiğimiz hadîs deül olarak gösterilir.
    424- Abdullah ibni Ebî Evfâ'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildi­ğine göre, kendisi, kızının cenaze namazında dört tekbir aldı. Sonra iki tekbir arasındaki bekleyiş kadar durup ölüye mağfiret diledi ve duâ etti. Namazdan sonra dedi ki, Resûlüllah Salîallahu Aleyhi ve Seilem,böyle yapardı.
    Diğer bir rivayet de şöyle: Dört tekbir alıp bir müddet bekledi; öyle ki, beşinci bir tekbir alacağını sandık. Sonra sağına ve soluna selâm verdi. Namazdan ayrıldıktan sonra biz ona dedik ki:
    - Bu yaptığın ne? Cevab verdi:
    - Ben, Resülüllah Salîallahu Aleyhi ve Sellem'in yaptığını gördüğüm şeyden başkasını size ziyade etmedim. Yahud dedi ki: Resülüllah Salîallahu Aleyhi ve Sellem böyle yapıyordu.[75]
    Cenaze namazının tekbirleri tamamlandıktan sonra, diğer namazlarda olduğu gibi, iki selâm verilir .Nitekim bunu, Abdullah ibni Evfâ'nm hadî­sinde belirttik. Buradaki selâmın hükmü, diğer namazlarda anlattığımız selâm verme şekli üzeredir. Muhtar olan sahih mezheb budur.
    Mezhebimizde bu mesele üzerinde zayıf bir muhalefet vardır. Bu ki-tabda buna ihtiyaç olmadığından onu zikretmedik.
    Cenaze namazının başında imama yetişemeyip namazın diğer tekbirleri­ne kavuşan kimse, imamla tekbir alır ve bildiği gibi, namazı tamamlar; artık imamın okuyuşuna bağlı kalmaz ve ona uymaz.
    îmam selâm verdikten sonra, üzerinde kalan tekbirleri .sırası üzere ta­mamlar ve selâm verir. Bize göre sahih olan mezheb budur. Yine bizim mezhebimizde bir zayıf görüş vardır. Buna göre, mesbuk durumunda olan kişi, yetişemediği tekbirleri, duaları okumadan arka arkaya getirip tamam­lar. En dorusunu Allah bilir.


    Cenaze İle Yürüyen Kimsenin Okuyacağı Dualar


    Cenaze arkasında yürüyen kişinin Allah Teâlâ Hazretlerini zikretme­si, ölümün başına geleceğini düşünmesi ve dünyadakilerin nihayet göç ede­ceğini tefekkür etmesi müstahabdır. Faydası olmayan sözden kesinlikle kaçınmalıdır. Çünkü bu an, düşünce ve zikir zamanıdır: böyle bir vakitte gaflet, eğlence ve gereksiz söz çirkindİT. Aslında her zaman boşuna ve fay­dasız söz konuşmak yasaktır; böyle bir zamanda nasıl olmasın?
    Bil ki, doğru olan ve ihtiyar edilen yol, selefin (ilk müslümanlarm) ettikleri gibi, cenaze ile yürürken sükût etmek ve okurken, zikir yaparken veya duada bulunurken sesi yükseltmemektir. Bundaki hikmet açıktır. Bu hikmet de, cenaze ile ilgili işler üzerinde hafızasını toparlayıp kalbine on­ları yerleştirmektir. Bu halde istenen şey de budur. Hak olan da budur; asla bu hale aykırı davrananların çokluğu seni aldatmasın, bu manaya uygun olarak Ebû AH El-Fudaly tbni lyaz (Radıyallahu Anh) şöyle de­miştir;
    "Hidayet yollarını tut, buna uyanların azlığı sana zarar vermez. Sapık­lık yollarından da sakın ve helak olanların çokluğuna aldanma..."
    Biz, bu anlattıklarımıza uygun hadîsi, Beyhakî'nın Sünen'inde rivayet ettik.Amma Şam ve diğer ülkelerde, kelâmı aslından çıkaracak şekilde uzatma ve nağmelerle Kur'an okuyuşları, alimlerin icmaı ile haramdır. Ben bu işin çirkinliğini ağır şekilde haram olduğunu ve bunu inkâra kalkı­şanın günah işlemiş olacağını, "Kitâbu Adabi'l-Kur'an" isimli eserimizde açıkladık. Yardım istenen Allah'dır.
    Cenazeyi Gören Yahud Cenaze İle Karşılaşanların Okuyacağı Dualar


    Cenazeyi gören veya onunla karşılaşan kimsenin:
    "Sübhâne'î-hayyillezî lâ yemütu" (Ölmeyen ebedî hayat sahibi (Allah) noksanlıklardan münezzehtir)"
    demesi müstahabdır. İmamlarımızdan Ebu'l-Mehâsin El-Rûyanî, El-Bahr adlı kitabında der ki, insanın duâ edip şöyle demesi müstahabdır:
    "Lâ ilahe illâllâhu e'1-hayyüllezî lâ yemütü," (Ölmeyen hayat sahibi Allah'dan başka hiç bir İlâh yoktur)" Ayrıca ölü için duâ etmek ve öğülmeğe değer kimse ise iyiliklerini söylemek de müstahabdır.Öğmekte aşırı gidilmez.


    Ölüyü Mezara Koyanın Okuyacağı Dualar


    425- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre; "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ölüyü kabre koyduğu zaman şöyle buyururdu:
    "Bismillâhi ve alâ sünneti resûlilîâhi (Sallalîahu Aleyhi ve Sellem)" (Allah'ın adıyla ve Peygamberin yolu üzere (seni tevdi ediyorum)."[76]
    İmam Şafi'î ve ona bağlı imamlar (Allah hepsine rahmet etsin) demiş­lerdir: Bununla beraber ölüye duâ etmek müstahabdır. Müzem'nin Muhta-sar'ında zikredilen İmam Şafi'î Hazretlerinin şu ifadesi güzel dualardan­dır:
    "Allahümme esîemehû ileykel-eşihhâu min ehlihî ve veledihî ve karâ-betihi ve ihvânihî ve firaka men kâne yuhibbu kurbehû ve harace min sa'atiddünyâ veîhayâti ilâ zulmetilkabri ve dîkihî ve nezele bike ve ente hayru menzûlin bihî. în âkabtehu febizenbin. Ve in afevte anhu feente ehlül-avfi. Ente ganiyyun an azâbihî ve hüve fakîrun ilâ rahmetike allâ-hümmeşkürhasenetehû vağfirseyyietehû vea'izhu min azâbilkabri vecma' lehu birahmetike eî-emne min azâbike vekfihî külle hevlin dûnelcenneti. Allâhümmahlüfhu fî teriketihî filğâbirîne verfa'hu fîilliyyîne ve ud aley­hi bifadh rahmetike yâ erhamerrâhimîn."
    (Allah'ım! Bunu, sana, ailesinden çocuğundan, yakınından ve kardeşle­rinden üzerine düşkün olanlar teslim etti ve bu kimse, yakınlığını sevdiği kimselerden ayrıldı, dünya ve bayat genişliğinden çıkıp, kabir karanlığına ve darlığına girdi. Komıklayanların en hayırlısı olduğun halde Sana ko­nuk oldu. Eğer ona azâb edersen, bir günahı sebebiyledir. Eğer onu ba­ğışlarsan, Sen bağışa ehilsin. Ona azâb etmekten müstağnisin; o ise, Se­nin rahmetine muhtaçtır. Allah'ım! Onun iyiliklerini kabul buyur, günah­larını bağışla, onu kabîr azabından koru ve rahmetinle ona azabından ko­runma güveni ver ve cennet önünde olan bütün korkulardan onu kurtar. Allah'ım! Geride bıraktığı varlıklarında ona yar olacak halef ver ve onu cen­netin en yüksek makamlarına yükselt ve ey merhamet edenlerin en mer­hametlisi! Rahmetinin bereketi ile ona ihsan et...)"
    Ölü Gömüldükten Sonra Okunacak Dualar


    Mezar başında bulunan kimsenin, iki eliyle ölünün baş tarafından me­zara üç kez toprak dökmesi sünnettir. Alimlerimizden bir kısmı demiş­lerdir ki, toprağın ilk dökülüşünde:
    (Sizi topraktan yarattık)", ikincisinde:
    (Sizi toprağa çevireceğiz", üçüncüsünde:
    (Son kez de, sizi topraktan çıkaracağız)” mealinde olan "Tâ-Hâ" sû­resinin 56. ayetini okumak müstahabdır.
    Gömüldükten sonra, bir deve kesilip eti bölününceye kadar, mezar yanında oturmak yine müstahabdır. Orada oturanlar, Kur'an okumak, ölüye duâ etmek,ö ğüt vermek, hayır sahihlerinin işlerini ve iyi kimsele­rin hallerini anlatmakla meşgul olurlar.
    426- Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiş­tir: Biz, Bakî'ul-Garkad (Garkad ağacının bulunduğu meydanın) mezar­lığında idik, Bir de, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanımıza ge­lip oturdu; biz de onun etrafında oturduk, beraberinde bir çomak vardı. Eğilip çomağı ile toprağı eşelemeğe başladı. Sonra şöyle buyurdu: "Siz­den hiç biriniz yoktur ki, onun cehennemdeki yeri ve cennetteki yeri ya­zılmış (kesinleşmiş) olmasın." Ashab dediler ki: Ey Allah'ın Resulü! Biz yazımıza (kaderimize) tevekkül etmeyelim mi? Bunun üzerine Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Siz çalışınız, herkes kendisi için hazırlanan şeye kavuşturulmuş olur."[77]
    Böylece hadîsin tamamını anlattı.
    427- Amr İbni'l-Âs'dan (Radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    Beni gömdüğünüz zaman, bir deve boğazlanıp eti bölününceye kadar bir müddet, kabrimin etrafında bekleyin; tâki, sizin varlığınızla yabancı­lık duymayayım ve Rabbimin elçilerine (sual meleklerine) nasıl müracaat edeceğime bakayım.[78]
    428- Hasen bir isnadla Osman'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildi­ğine göre, Demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir ölüyü gömdükten sonra, onun baş tarafında durup şöyle buyururdu: "Kardeşi­niz için mağfiret dileyin (günahlarının bağışlanmasını Allah'dan isteyin) ve onun tevhîd (hak din) üzere sabit kalmasını da isteyin; çünkü şu anda (kabir melekleri tarafından) sorguya çekiliyor."[79]
    İmam Şafi'î ve arkadaşları demişlerdir ki, mezar yanında Kur'andan bir kısım okumak müstahabdır. Eğer Kur'anm tümü hatmedilirse, daha güzel olur, demişlerdir.
    429- Hasen bir isnadla rivayet edildiğine göre, İbni Ömer (Radıyal­lahu Anhüma), ölü gömüldükten sonra kabri yanında Bakara sûresinin başını ve sonunu okumayı müstahab görmüştür.
    Gömüldükten Sonra Ölü Üzerine Yapılan Telkin


    Alimlerimizden büyük bir topluluk, ölü üzerine telkinde bulunmanın müstahab olduğunu söylemiştir. Şu kimseler, bu işin müstahab olduğu­nu söyleyenlerdir: El-Kadî Hüseyin (Ta'lık adlı kitabında), arkadaşı Ebû Sa'd El-Mütevellî (Et-Tetimme adlı kitabında), büyük zahid imam Ebû'l-Feth Nasr ibni îbrahim ibni Nasr El-Makdisî, İmam Ebu'l-Kasım El-Rafi'î ve başkaları... EI-Kadî Hüseyin, Telkîn yapılma işini ashabdan naklet-miştir.
    Telkinde söylenen sözlere gelince: El-Şeyh Nasır demiştir ki, defin ta­mamlandıktan sonra, baş tarafında durulup şöyle denilir:
    Ey falan oğlu falan!
    Dünyadan ayrılırken üzerinde bulunduğun (Lâ ilahe illallâhu vahde-hû lâ şerike lehû ve enne muhammeden abduhû ve resûlühu (Allah'dan başka bir ilâh yoktur: yalnız o vardır, ortağı yoktur; Muhammed O'nun kuludur ve O'nun peygamberidir), Kıyamet gelecektir, onda şübhe yok­tur. Allah kabirlerde olan kimseleri diriltecektir, ahdini hatırla... De ki: Rab olarak Allah'a, din olarak İslama, peygamber olarak Muhammed'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kıble olarak Kabe'ye, imam olarak Kur'-ân'a ve kardeş olarak müslümanlara rıza gösterdim. Rabbım, kendisin­den başka ilâh olmayan Allah'dır. O, büyük Arş'ın Rabbıdır."[80]
    Eğer ölü kadın ise, ibn'in yerine bint sözü kullanılır.)
    Büyük İmam Ebu Amr İbni's-Salah'a (Allah ondan razı olsun) bu tel­kinden sorulunca, fetvalarında şöyle dedi:
    "Biz telkin yapılmasını seçeriz ve onunla amel ederiz, bizim Horasan alimlerinden bir topluluk böyle anlatmıştır. Ebû Ümâme hadîsinden bu hususta rivayet ettiğimiz hadîsin isnadı tam değilse de, öteden beri Şam halkının bununla amel etmesini şahid kabul ederek buna dayanırım.
    Süt emme çağındaki çocuğa telkîn hakkında güvenilir bir dayanak yok­tur ve ben de bunu gerekli görmem; en doğrusunu Allah bilir."
    Ben de derim ki: Çocuk ister süt emme çağında olsun, ister buluğ ça­ğına (mükellefiyet yaşma) henüz ermemiş büyük çocuk olsun, mutlak ola­rak bunların ölüsü üzerine telkîn yapılmaz. En doğrusunu Allah bilir.
    Ölünün Vasıyyeti:



    Belirli Bir İnsanın Kendi Namazını Kıldırmasını Va­sıyyeti Yahud Özel Bîr Yerde Ve Özel Birşekilde Gö­mülmesini İstemesi Veya Buna Benzer Kefen Ve Diğer İşlerden Yapılması YahudYapılmaması Gerekenler:


    430- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "(Babam) Ebû Bekir (Radıyallahu Anh) hasta iken yanma var­dım. Bana sordu:
    - Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i kaç kefen içine koydunuz? Ben dedim ki:
    - Üç kefene (üç parça elbiseye) koyduk. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi -ve Sellem, hangi günde vefat etti. dedi. Hazreti Aişe:
    - Pazartesi günü, dedi. Ebû Bekir:
    - Bugün hangi gündür? dedi. Aişe de:
    - Pazartesi, dedi, Ebû Bekir:
    - İsterim ki, şu anımla gece arasında öleyim, deyip hastalığından beri giymiş olduğu üzerindeki elbiseye baktı. Elbise üzerinde zâferandan (sarı renkten) bir leke vardı.Sonra şöyle dedi:
    - Bu elbisemi yıkayın ve buna iki kat daha elbise ilâve edin, sonra bunla­rın içinde beni kefenleyin. Ben dedim ki, bu elbisen eskidir (size uygun olmasa gerek). Şu cevabı verdi.
    - Diri insan, yeni elbiseye, ölüden daha lâyıktır. Bu elbise, artık be­den çürüntüsü içindir. Sonra çarşamba gecesi olunca vefat etti ve saban­dan önce defnedildi. "[81]
    431- Rivayet edildiğine göre, Ömer ibni'l-Hattab, yaralandığı zaman (oğlu Abdullah'a vasiyet edip) şöyle dedi:
    "- Ben ölünce beni (Hazreti Aişe'nin evine) götürün, sonra selâm verip de ki, Ömer, (Resûlüllah Sallahu Aleyhi ve Sellenı'in yanına gömülmek için sizden) izin istiyor. Eğer (Hazreti Aişe) bana izin verirse, beni içeriye koyun. Eğer beni kabul etmezse beni müslümanlann mezarlığına (gömül­mek üzere) geri götürün."[82]
    432- Âmir ibni Sa'd ibni Ebî Vakkas'dan rivayet edildiğine göre, Sa'd Hazretlerinin şöyle vasiyet ettiğini Âmir anlatmıştır: "benim için (meza­rımda) bir lahd (kıble tarafında ve mezarın dibinde bir çukurcuk) yapı­nız. Sonra Resûlüllah Sallahu Aleyhi vje Sellem'e yapıldığı gibi, üzerime kerpiçler dikip döşeyiniz."[83]
    433- Amr ibni'l-Âs'dan (Radıyallahu; Anh) rivayet edildiğine göre, ölüm döşeğinde iken şöyle demiştir:
    "Ben öldüğüm zaman, beraberimde ağlayıcı ve bir de ateş bulunmasın (ölü taşınırken arkasında, içinde ateş yanan buhurdanlıkla gidilmesin). Beni gömünce de, üzerime azar azar toprak dökün. Sonra bir deve bo­ğazlanıp eti bölününceye kadar bir müddet mezarımın çevresinde bekle­yin ki,sizinle alışkanlık kazanmış olayım; ve bir de bakayım ki, Rabbi-min elçilerine (sual meleklerine) ne ile karşılık vereceğim."[84]
    Derim ki! Ölünün her vasıyyetini yerine getirmek ve ona uymak uy­gun değildir. Doğrusu ölünün vasıyyetini (istediği şeyleri) ilim sahibi olan ehil bir kimseye iletmelidir. Yapılmasını hoş gördüğü iş yapılmalı, hoş gör­mediği yapılmamalıdır. Ben bu konuda bazı örnekler vereceğim:
    Bir kimse bulunduğu şehrin mezarlıklarından birinde gömülmesini va-sıyyet ederse ve bu yer de, iyi kimselerin gömülmüş olduğu yer ise, onun vasıyyetine uymak uygun olur. (Tabut içinde gömülmesini vasıyyet etse, yerine getirilmez; çünkü bid'attır. Ancak zaruret halinde olabilir.)
    Cenaze namazını velilerinden ve yakınlarında biri değil de, yabancı bir mü'minin kıldırmasını vasıyyet edenin isteği yerine getirilir mi? Bu ko­nuda alimlerin ihtilâfı vardır. Bizim (Şafi'î) mezhebimizde doğru olan, ölünün yakını, namaz kıldırmaya daha lâyıktır,, Ancak kendisine vasıy­yet edilen şahıs, ilim ve güzel hal sahibi, sevilen ve güvenilen iyi bir kimse olur da, bu vasıflar ölünün yakını olanda bulunmazsa, ölü sahibinin o iyi kimseyi namaza geçirmesi müstahab olur. Böylece ölünün hakkı göz­etilmiş olur.
    Tabut içinde gömülmesini vasıyyet edenin isteği yerine getirilmez; an­cak toprak gevşek veya sulu olursa veya gömülece'k kadının mahremi yoksa, bu gibi hallerde vasıyyeti yerine getirilir ve bu husustaki harcama ölü­nün kendi malından yapılır, kefen işinde olduğu gibi..
    Cenazesinin başka bir şehire nakledilmesini vasıyyet eden kimsenin is­teği yerine getirilmez. Çünkü başka bir memlekete cenazeyi nakletmek, sahih kabul edilen mezhebe göre haramdır. Çok alimler böyle söylemiş­ler ve ehli sünnet alimleri de böyle açıklamışlardır. Bu görüşe göre de bu nakil işi mekruhtur. Allah kendisine rahmet etsin, İmam Şafi'î Hazretle­ri demiştir ki, Eğer Mekke'nin yahud Medine'nin yahud Beytül-Makdis'in (Kudüs'ün) yakınında ise, bu yerlerin bereketi dolayısıyla buralara (va­sıyyeti üzere) nakil yapılır.
    Yanında kılıçla yahud başı altında-yastıkla yahud bunlara benzer şey­lerle gömülmesini vasiyet edenin vasıyyeti yerine getirilmez; Yine ipek el­bise içerisinde gömülmesini isteyenin vasiyyeti yerine getirilmez; çünkü ipekle erkekleri kefenlemek haramdır. Kadınları ipekle kefenlemek ise, mekruhtur; haram değildir. Hünsa olanlar, bu gibi işlerde erkeklere kı­yas edilirler. (Erkek veya dişi mi olduğu bilinemeyen kimselere hünsa denilir).
    Bir kimse, meşru' olan kefen adedinden daha fazlasıyla kefenlenme-sini yahud vücûdunu örtemiyecek bir elbise ile kefenlenmesini vasiyet et­miş olursa, bu vasıyyet de yerine getirilmez.
    Mezarı başında Kur'an okunmasını yahud kendisi için sadaka veril­mesini yahud bunlardan başka çeşitli hayır işlerinin yapılmasını vasıyyet ederse, bunlar yerine getirilir; ancak bu işler yapılırken şeriatın yasak et­tiği bir şey olmamalıdır.
    Kim, cenazesinin, meşru olan zamandan fazla geciktirilmesini vasıy­yet ederse, bu da yerin.e getirilmez.
    Bir mezarlıkta, mezarı başında müslümanlann faydalanacağı bir hayrat bina edilmesine dair vasıyyet yerine getirilmez; bunu yapmak haramdır.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  7. #37
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    Ölü Sahihlerinin Okuyacağı Dualar


    392- Ümmü Seleme'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: Hangi kula bir musibet gelir de, şunları söylerse, muhakkak ki Allah Teâlâ ona musibeti sebebiyle sevab verir ve onun yerine kendisine ondan daha hayırlısını ihsan buyurur. "Ümmü Seleme (Radıyallahu Anha) demiştir: (Zevcim) Ebû Seleme vefat edince, Resûlüllah bana emrettiği şekilde söyledim de, Allah Tealâ bana ondan daha hayırlısı olan Resûlül­lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i verdi:
    "înnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. Allâhümme'cürnî fî musibeti ve-hlif li hayren minhâ."
    (Biz Allah'ın kullarıyız ve O'na döneceğiz. Allah'ım, musibetimde bana sevab ver ve ondan daha hayırlısını bana ihsan et.)"[43]
    393- Ümmü Seleme'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seliem şöyle buyurdu:
    "Sizden birinize, bir musibet (ölüm) gelince, şöyle desin:
    "İnnâ lillâhi ve innâ üeyhi râciûn. Atiâhümme indeke ahtesibü musî betî fe'cürnî fîhâ ve ebdilnî bina hayran minhâ."
    (Biz, Allah'ın kullarıyız ve O'na döneceğiz. Allah'ım! Musibetimin sevabını Senin katından istiyorum; ondan dolayı bana mükâfat ver ve on­dan ötürü, bana ondan daha hayırlısını ver.)"[44]
    394- Ebû Musa EI-Eş'arf den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Kulun çocuğu öldüğü zaman, Allah Teâlâ, meleklerine sorar: kulu­mun çocuğunu (canını) aldınızmı? Melekler:
    — Evet, derler. Allah:
    — Onun kalbinin meyvasını aldınız? buyurur. Onlar:
    — Evet, derler. Allah sorar:
    — Kulum ne söyledi? Onlar derler ki:
    — Kulun Sana hamd etti ve istirca' yaptı (İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râci-ûn, dedi). Allah Tealâ buyurur:
    — O kuluma Cennette bir ev yapın ve ona Hamd evi adım verin,"[45]
    395- Ebû Hüreyre'den rivayet edilen bu hadîsi şerif, geçen hadîsin ma­nasını ifade eder. ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurmuştur: "Allah Tealâ şöyle buyurur: Hangi mü'min kulumun dünya ehlinden sevgi­lisini alırım da, sonra onun için sevab isterse, katımda onun mükâfatı cen­netten başkası değildir."[46]


    Arkadaşının Ölüm Haberini Duyanın Okuyacağı Duâ


    396- îbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Ölüm bir korkudur (sabır işidir). Sizden birinize, arkadaşının ölüm haberi gelince, şöyle desin)
    "înnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn ve innâ ilâ rabbinâ lemunkalibûn."
    (Biz Allah'ın kullarıyız ve O'na varacağız ve Rabbîmize döneceğiz. Allah'ım! Onu senin katında iyi kimseler arasında yaz ve onun kitabını en yükseklerdekiler arasında yap. Geride kalan ailesi içinde onun yerine geçecek kimse ver. (musibetine katlanma) sevabından bizi mahrum etme ve ondan sonra bizi fitneye düşürme.)"[47]
    İslâm Düşmanı Birisinin Ölüm Haberini Duyanın Okuyacağı Duâ


    397- îbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöy­le anlatmıştır:
    "ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna varıp dedim ki: Ey Allah'ın Resulü! Azız ve Yüce olan Allah, Ebû Cehil'i öldürdü. Bu­nun üzerine şöyle buyurdu:
    "Elhamdüllâlillezî nasara abdehû ve eazze dinehû."
    (Kuluna Peygamberine) yardım eden ve dînini yücelten Allah'a hamd olsun.)[48]


    Ölü Üzerine Feryad Edip Ağlamak Ve Cahiliyet Duası İle Dua Etmek Haramdır


    Musibet (Ölüm) zamanında, islâmla bağdaşmayan (islâmdan önceki âdetler üzere baş-saç yolarak, elbise yırtarak, bağırıp çağırarak) dualar­da bulunmanın haram olduğu üzerinde alimler ittifak etmişlerdir.
    398- Abdullah ibni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "(Ölünün arkasından) yanakları tokatlayan, yakalan yırtan ve (islâm­dan önceki) cahiliyet duâsıyla duâ eden bizden değildir."
    Müslim'in rivayetinde: "Yanakları tokatlayan yahud cahiliyet duâsıyla dua eden yahud yakaları yırtan bizden (bizim yolumuzda gidenlerden) de­ğildir." şeklindedir.[49]
    399- Ebû Musa El-Eş'arî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, "ölü arkasından fer­yat edip çağıran kadından, saç yolandan ve elbise yırtandan kendini berî kılmıştır. "[50]
    Bütün bunlar, alimlerin görüş birliği ile haramdır. Yine saçları dağıt­mak, yanaklara vurmak, yüzü tırmalamak, ah vah deyip felâket duala­rında bulunmak da haramdır.
    400- Ümmü Atiyye'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ölü arkasında feryad ederek ağlamayacağımıza dair bizden söz aldı.”[51]
    401- Ebû Hüreyre'den (Radiyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, de­miştir ki, Resüîüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İnsan­larda iki şey vardır ki, onları bu iki şey küfre kadar götürür (yahud on­lar, kâfirlerin âdetlerindendir). Onlardan biri, nesebe (insanların şeref ve namuslarına) dil uzatmak, diğeri de, ölü arkasında feryad ederek ağla­maktır. "[52]
    402- Ebû Saîd El-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine gö­re şöyle demiştir:
    "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ölü arkasından feryad ede­rek ağlayan kadına ve dinleyiciye lanet etmiştir."[53]
    Bilinmelidir ki, ölü arkasından ağlama (niyahet), sesi yükselterek ölü­nün iyiliklerini sayma halidir. Bir de, ağlayarak onun iyiliklerini saymaktır, denmiştir.
    Bizim (Şafi'î) alimlerimiz demişlerdir ki, ağlamada aşırı derecede sesi yükseltmek haramdır (Hanefî'lerde tahrimen mekruhtur.) Ancak feryad etmeyerek ve iyiliklerini saymayarak ölü üzerine ağlamak haram değildir.
    403- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, "Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve sellem (hasta olan) Sa'd İbni Ubâde'yi ziyaret etti. Beraberinde Abdurrahman ibni Avf, Sa'd ibni Ebî Vakkas ve Abdullah ibni Mes'ud vardı. Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ağladı. însanlar, Resûiüllah Sallalahu Aleyhi ve Sellem'in ağlayışını gö­rünce, onlar da ağladılar. Bunun üzerine buyurdu:
    - Dinleyiniz! Allah, gözün yaşarmasıyla ve kalbin üzülmesiyle azab etmez; fakat sununla (diline işaret etti) azab eder yahud merhamet eder, (Dil iyi söylerse, sevab alır, kötü söylerse azab çeker)"[54]
    404- Üsâme ibni Zeyd'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre:
    "Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızının (Zeyneb'in) oğlu ölüm halinde iken, çocuk Peygamberin huzuruna kaldırıldı. Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gözlerinden yaş aktı. Bunun üzerine Sa'd, Peygambere sordu: Bu (ağlayışın) nedir, ey Allah'ın Resulü? Buyurdu­lar: Bu bir acımadır ki, Allah onu, kullarının kalbine koydu. Allah da, kulları içinde merhametli olanlara rahmet eder.”[55]
    405- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet ediliyor ki: "Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, oğlu İbrahim'in ölümüne yakın bir zamanda ya­nına vardı da, Peygamber Sallalllahu Aleyhi ve Sellem'in gözleri yaşar­maya başladı. Bunun üzerine, Abdurrahman ibni Avf dedi ki: Sen de mi, ya Resûlallah (ağlıyorsun)? Buyurdular:
    Ey Avf'ın olu (Abdurrahman)! Ağlamak, merhamet gereğidir. Sonra arkasından bir söz söyledi (veya ikinci kez gözleri yaş akıttı) da şöyle buyurdu:
    Göz yaşarır, kalb da üzüntü duyar. Biz ancak Rabbımızı razı kılacak şeyi söyleriz. Ey İbrahim, biz de senin ayrılmanla üzüntülüyüz."[56]
    Anlattığım şekilde hadîsler çoktur ve meşhurdur.
    Sahîh olan hadîslere gelince: "Ölü kendi ailesinin ağlamasından do­layı azab görür, "hadîsi şerifi, mutlak olarak zahirî manasında değildir, te'vil olunur. Bunun te'vilinde alimler birbirinden ayrı hükümler vermiş­lerdir. Allah bilir, bunların en uygunu şudur: Eğer ölü, ailesine ağlama­ları için vasiyet etmiş veya başka bir şekilde sebebiyet vermişse, o zaman azab çekmeye hak kazanır. Ben bütün bunları yahud bunların çoğunu "Mühezzeb" adlı kitabın cenazeler bölümünde anlattım. En doğrusunu Allah bilir.
    Alimlerimiz demişlerdir ki, ölümden önce ve sonra ağlamak caizdir. Fakat şu sahîh hadîs-i şerifin delaletiyle, ölümden önce ağlamak daha iyidir: "Ağlamak gerekirse, asla ağlayıcı (kiralık kadın) ağlamasın. Allah ken­disine rahmet etsin, İmam Şafiî ve arkadaşları, öldükten sonra ağlama­nın tenzihen mekruh olduğuna hükmetmişlerdir, haram olmaz demişlerdir. Yukardaki hadîsi de, kerahete hamletmişlerdir.


    Taziyede Bulunmak (Sabır Dileğinde Bulunmak)


    406- Abdullah ibni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallalluhu Aleyhi ve Selİem buyurdu: "Kim, bir musî-bete düşeni taziyede bulunursa, onun (sabır) mükâfatını alır."[57]
    407- Ebû Berze'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:
    "Çocuğunu kaybedene kim taziyede bulunursa, ona cennette bir hır­ka giydirilir.”[58]
    408- Abdullah ibni Amr ibni'l-Â's'dan (Radıyallahu Anhüma) riva­yet edilen uzun hadîste şu kısım vardır: Peygamber Saİlallahu Aleyhi ve Sellem Hazreti Fâtımâ'ya buyurdu:
    "Ey Fâtıma, seni evinden çıkaran nedir? Fatıma cevab verdi: Bu ölünün ailesine geldim de, ölülerine rahmet dileğinde yahud onlara sabır tav­siyesinde bulundum, ölüleri sebebiyle...'[59]
    409- Amr ibni Hazm'dan (Radıyallahu Anh) güzel bir isnadla rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Hangi mü'min, kardeşine, musibetinden dolayı taziyede bulunursa, kıyamet gününde Allah ona keramet (iyilik) elbiselerinden giydirir."[60]
    Bil ki, taziye, ölü sahibini teselli edecek söz söylemek ve ona sabır di­lemektir. Böylece üzüntüsü hafifletilir ve musibeti küçültülür. Bunu yap­mak müstahabdır. Çünkü bunda, iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoy­mak vardır. Aynı zamanda Allah Tealâ'mn şu emri içine girer: "İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın."[61]
    Taziyenin meşruiyyetine dair en güzel delil budur.
    Sahîh bir hadîste, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle bu­yurduğu sabit olmuştur: "Kul, kardeşinin yardımında bulundukça, Al­lah da kulun yardımında bulunur."
    Yine bilinmelidir ki, taziye, ölü gömüldükten sonra ve gömülmeden önce müstahabdır. Alimlerimiz demişlerdir ki, taziyenin vakti, ölüm anın­dan başlayıp definden üç gün sonraya kadar devam eder. Burada üç gün yaklaşık bir ifadedir, yoksa müddet olarak kesinleştirilmiş değildir. Ar­kadaşlarımızdan Şeyh Ebû Muhammed El-Cüveynî de böyle söylemiştir.
    Diğer alimlerimiz demişlerdir ki, üç günden sonra taziye mekruhtur; çünkü taziye, musibet çekenin kalbini rahatlandırmak içindir. Çoğunlukla üç günden sonra kalb üzüntüden kurtulur. Artık bir daha kederi tazele­mek uygun düşmez. Alimlerimizin çoğunluğu böyle söylemişlerdir.
    Alimlerimizden Ebu'l-Abbas ibn-i El-Kass demiştir ki, üç günden sonra taziyede bulunmakta bir beis yoktur. Zaman ne kadar uzasa taziye de­vam eder. Bunu, İmamı Haremeyn de, alimlerimizin birinden aynen hi­kâye etmiştir. Benimsenen şudur: Alimlerimizin yahud onlardan çoğunun istisna etmiş oldukları iki durum dışında, taziye üç günden sonra yapıl­maz. İki durum şudur: Defin zamanında taziye eden ile musibet sahibin­den biri bulunmaz da, üç günden sonra buluşurlarsa taziye edilir, bunda beis yoktur.
    Yine alimlerimiz demişlerdir ki, ölüyü definden sonra taziyede bulun­mak, definden önce bulunmaktan daha faziletlidir; çünkü ölü sahibleri, ölüyü gömmek için hazırlık halindedirler, hem de definden sonra keder­leri ayrılığından dolayı daha çok olur. Eğer definden önce, ölü sahiblerinde şiddetli bir keder ve sabırsızlık görülürse, onları sükûnete kavuş­turmak için, definden önce taziye yapılır. En doğrusunu Allah bilir.


    Taziyeyi Umumi Yapmak


    Ölünün bütün ailesini, erkek olsun, kadın olsun akrabalarını umûmî olarak taziye etmek müstahabdır. Ancak genç kadınları yalnız mahrem­leri taziye eder. Alimlerimiz demiştir ki, salihleri, zayıfları ve çocukları taziye etmek daha Önemlidir.


    Taziye İçin Oturup Beklemek Mekruhtur


    îmam Şafi'î ve alimlerimiz (Allah onlara rahmet etsin) demişlerdir ki, taziye için oturup beklemek mekruhtur. Şöyle açıklamışlardır:
    Mekruh olan, ölü sahihlerinin bir evde toplanarak kendilerini taziye­ye gelecek olanları beklemeleridir. Uygun olan, herkesin işine dönmesi­dir. Bu taziye için oturup beklemenin kerahetinde erkekle kadın arasında bir fark yoktur. El-Mehamilî, böyle açıklamış ve bunu, İmam Şafi'î'nin hükmü olarak nakletmiştir. Taziye için oturmanın keraheti, tenzîhidir; bunun yanında başka bir bid'at bulunmamak şartıyla... Eğer buna, ha­ram olan başka bir bid'at eklenirse, o vakit böyle bir taziye de haram olur; nitekim âdetlerin çoğunda böyle yasak bid'atlar vardır. Sahih olan ha­dîste şu gerçek sabit olmuştur; "Din işinde her yenilik bid'attır (uydur­madır) ve her uydurma şey de sapıklıktır."


    En İyi Taziye Sözleri


    Taziyenin sözünde bir kayıt yoktur; hangi sözle söylenirse olur. Müs-lümanın müslümanı taziye etmesinde: Allah mükâfatını büyütsün, sabrı­nı güzel yapsın, ölüne mağfiret etsin, demeyi alimlerimiz müstahab gör­müşlerdir. Müslüman kâfire şöyle demelidir: Allah ecrini büyütsün ve sab­rım güzel yapsın. Kâfir kimse, müslümana: Allah sabrını güzel yapsın ve ölüne mağfiret etsin, demelidir. Kâfirin kâfire sözü: Allah onun yerine geçecek birini sana versin, olmalıdır.
    410- Kendisiyle taziye yapılan sözün en güzeli, Üsâme ibni Zeyd'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilendir. Şöyle anlatmıştır:
    "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızlarından biri, ölmek üze­re olan çocuğu veya oğlu için Peygamberi çağırmak ve haberdar etmek üzere Hazreti Peygambere bir elçi gönderdi. Peygamber Sallallahu Aley­hi ve Sellem elçiye şöyle buyurdu: "Kızıma dön ve ona bildir ki, aldığı şey de Allah Tealâ'nmdır, verdiği şey de O'nundur ve her şey O'nun ka­tında belli bir ecelledir (zamanladır). Ona söyle, sabretsin ve Allah'dan sevab beklesin, "[62]
    Böylece hadîsin tamamını (geri kalan kısmını) anlattı.
    Ben, derim ki: Bu hadîs, islâm esaslarının en büyüklerinden biridir. Dinî inançlardan ve hükümlerden çoğunu kapsadığı gibi, din edeblerini, musibetlere, üzüntülere, hastalıklara ve bunların benzerlerine sabretmeyi de ifade eder.
    "Allah'ın aldığı şey O'nundur", sözünün manası şu: Bütün âlemler Allah'ın mülküdür. Size ait olan şeyi almaz, sizde ariyet manası ile bulu-' nan (ödünç ve emânet olan) kendine ait şeyi alır.
    "Verdiği şey, O'nundur", sözünün manası da şu: Allah'ın size ihsan ettiği şey, Allah'ın mülkünden hariç değildir. Yine O, Allah Teâlâ'nmdır; onda istediğini yapar. Her şey de onun katında belirli bir zamana bağlıdır; o halde sabırsızlaşip korkmaymız. Çünkü Allah'ın can aldığı kimsenin belirli olan eceli son bulmuştur. Artık o ecelin, belirli vaktinden Öne geçmesi yahut sonraya kalması mümkün değildir. Öyle ise, bu gerçekftrin hepsini bildiğiniz zaman, sabrediniz ve başınıza gelen musibetlere sabrediniz de, Allah'dan sevab bekleyiniz. En doğrusunu Allah bilir.
    411- Muâviye ibni Kurre, ibni Iyâs'dan, o da babasından (Radıyallahu Anh) anlatarak, nakledildiğine göre şöyle demiştir:
    ' 'Peygamber Sallaüahu Aleyhi ve Sellem, arkadaşlarından birini aradı da onu sordu. Ashab dediler ki: Ya Resulallah! Onun görmüş olduğun oğulcuğu öldü. Sonra Peygamber Sallalahu Aleyhi ve Sellem adamla karşı­laşınca, oğlundan sordu. Adam çocuğun öldüğünü Peygambere söyledi. Bunun üzerine Peygamber adama taziyede bulundu sonra buyurdu: Ey falanca! Hangisi sana daha sevimlidir: Ömrün boyunca dünyada onunla faydalanman mı, yoksa yarın kıyamette Cennet kapılarından bir kapıya senden önce o çocuk varıp da sana cennet kapısını açması mı? Adam cevab verdi: Ey Allah'ın Peygamberi! Doğrusu, benden önce onun cennete gidip kapısını bana açması, bana daha sevimlidir. Peygamber buyurdu: İşte sana, bu vardır, "[63]
    Beyhakî, îmam Şafi'î Hazretlerinin (Allah onlara rahmet etsin) menâ-kıbına isnadla anlatır:
    Şafi'î Hazretlerine haber gelir ki, Abdurrahman ibni Mehdi'nin (Allah ona rahmet etsin) bir oğlu vefat etti de, bundan dolayı Abdurrahman şid­detli bir şekilde üzüldü. Bunun üzerine Şafi'î Hazretleri (Allah ona rahmet etsin) Abdurrahman'a şu haberi gönderir:
    - Ey Kardeşim! Sen başkalarına yapmış oiduğun taziye ile kendine tâziyede bulun. Başkasına kötü gördüğün işi kendine de kötü gör. Bil ki, musi­betlerin acısı, sevinci kaybetmek ve sevabdan mahrum olmaktır. Bunlar, bir de günah kazanmakla bir araya gelirlerse, durum nasıl olur? O halde, sen beklemeksizin sana gelen musibetin sevabını sabır göstererek al; zira yaptı­ğın bu sabırsızlık hareketiyle o sevabı kaybetmişsin. Allah sana, musibetler . zamanında sabır ilham etsin ve hem sana, hem de bize sabır sebebiyle sevab ihsan etsin. Bir de Abdurrahman'a şu şiiri yazdı:
    Sana taziye eden, ebedîlik güveninde değil;
    Fakat dinin sünnet olan âdetidir bu...
    Taziye edilen, ölüsü arkasında bakî değil,
    Taziye eden de değil, bir müddet yaşasalar bile...
    Bir adam, oğlunu kaybeden kardeşlerinden birine şu taziyeyi yazdı: Bil ki, çocuk yaşadıkça babasına üzüntüdür ve bir fitnedir. Eğer çocuğu, kendinden önce gönderirse, bir rahmet ve lütuf olur. O halde, üzüntü ve fitnesinden kaybettiğine müteessir olma. Bunlara karşılık, onun sebebiyle Allah'ın sana ihsan ettiği lütuf ve rahmeti kaybetme...
    Musa ibni'l-Mehdî, ibrahim ibn-i Salime, oğlundan ötürü taziyede bu­lunarak şöyle dedi: (Ölen çocuğun) başına bir musibet ve fitne olduğu için (kurtulduğuna) sevinirsin. (Ölümü) sana bir sevab ve rahmet vesilesi olduğu için de üzülürsün.
    Bir adam, bir adama taziyede bulunarak dedi:
    Allah'dan korkmaya ve sabretmeye bağlan ki, sevab bekleyen bununla kazanır ve akîbet ona kavuşur.
    Yine bir kimse, bir kimseye taziyede bulunarak şöyle dedi: Âhirette senin için bir mükâfat oian, dünyada senin için bir sevinç olandan daha hayırlıdır.
    Abdullah ibni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) nakledildiğine göre, bir oğlunu gömdükten sonra kabri başında güldü. Ona: kabrin başında nasıl gülersin? denildi. Cevab verdi:
    - Şeytanın burnunu yere sürtüp kırmak istedim.
    İbni Cüreyc'den (Allah ona rahmet etsin) şöyîe dediği nakledilmiştir: Kim ki, uğradığı musibetten dolayı sevabı düşünerek sabretmezse, sonunda (alışarak) hayvanlar gibi teselli bulur.
    Humeyd El-A'recMen şöyle dediği anlatılır:
    - Saîd ibni Cübeyr'i (Allah ona rahmet etsin) gördümki, oğluna bakarak onun için şöyle diyor:
    Ben burada daha hayırlı bir yol biliyorum. Kendisine soruldu: O bildi­ğin hal nedir? Oğlum ölürde, onun sebebiyle sevap kazanırım. Hasan Basri'den (Allah ona rahmet etsin) rivayet edilir; Bir adam, Ölen çocuğundan dolayı çok üzülür ve halini Hasan Basrî'ye şikâyet eder. Hasan Basrî ona şöyle der:
    Senin oğlun hayatta iken senden ayrılır, uzaklaşır mıydı? Evet, onun gurbeti, yanımda bulunmasından daha çoktu, der. Hasan Basrî:
    Onu gurbette say; çünkü dünyadaki gurbetinden aldığın sevab, bundan daha büyük değildir.Bunun üzerine adam dedi ki: Ey Eba Saîd (Hasan Basrî), benim oğlumdan dolayı olan üzüntümü hafiflettin.
    Meymun ibni Mihran'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
    Bir adam, Ömer ibni Abdülaziz'e, oğlu Abdülmelik'in ölümünden dola­yı taziyede bulundu (Allah her ikisinden razı olsun). Bunun üzerine Ömer ibni Abdülaziz şunu söyledi: Abdülmelik'in başına gelen iş, bildiğimiz bir iş olduğundan, bu iş gerçekleşince, onu tuhaf bulmadık.
    Bişr ibni Abdullah'ın şöyle dediği nakledilmiştir:
    Ömer ibni Abdülaziz, oğlu Abdülmelik'in mezarı başında durup dedi ki, Yavrum! Allah sana rahmet etsin. Ben senin dünyaya gelişinle sevindim, büyümenle mutlu oldum. Artık senden isteyecek bir dileğim yoktur.
    Mesleme'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
    Ömer ibni Abdülaziz'in oğlu Abdülmelik vefat edince, babası, onun yüzünü açarak dedi ki: Allah sana rahmet etsin, yavrum! Doğumunla müj-delendiğim gün, sevindim. Mutlu olarak seninle yaşadım. Benim için bu anımdan bana daha sevimli olduğun bir vakit olmamıştır. Vallahi, sen babanı cennete çağırıyorsun.
    Ebu'l-Hasan El-Medâinî anlatır: Ömer ibni Abdülaziz, oğlunun hastalı­ğında onun yanma varıp dedi ki: Yavrum, kendini nasıl buluyorsun? Kendi­mi ölüm üzere görüyorum, cevabını verdi. Babası:
    - Yavrum, senin (vefatına sabrederek) alacağım sevab, senin benden dolayı (ölümümle) kazanacağın sevabdan bana daha sevimlidir, dedi. Ço­cuk cevab verdi:
    - Babacığım, senin sevdiğin şey, benim sevdiğimden daha sevimlidir bana...
    Esma oğlu Cüveyriye, amcasından rivayet ederek anlatılmıştır ki: Üç kardeş Tüster savaşında bulundular (İran'da bir yerin adı olan bu bölgede müslümanlar savaş yapmışlardı). Bu kardeşler, orada şehit düştüler. Birgün onların annesi, bir ihtiyacı için çarşıya çıkmış. Çarşıda, Tüster savaşında bulunan bir adam bu kadına rasgelmiş. Kadın, adamı tanıyarak oğullarının durumlarından sormuş. Adam, onların şehid edildiklerini söylemiş. Kadın sormuş: Düşmana saldırırken mi, yoksa geri kaçarken mi, şehid oldular? Adam cevab verdi: Düşmana saldırırlarken... Kadın:
    - Allah'a hamd olsun! Kurtuluşa erdiler, namusu korudular. Benim de, kendilerinin de, babamın da, annemin de...
    İmam Şafi'î Hazretleri vefat edince şu şiiri okudu:
    "Felek, bundan başkası değil; sabret şunlara:
    Mal hasretliğine, sevgili ayrılığına..."
    Ebu'l-Hasan El-Medâînî anlatmıştır: Ubeydullah ibn-i Hasan'm babası vefat etti. Ubeydullah o gün, Basra kadısı ve Emîri bulunuyordu. Bunun için kendisini taziye edenler çok olmuştu. Bu arada sabredemeyip feryad koparmanın sebebi üzerinde konuştular. Sonunda şu fikir üzerinde birleşti­ler: İnsan alışageldiği bir şeyi terk ederse, feryadı basar. (İnsan beraber yaşadığı ve seviştiği bir kimseyi ölüme terk etmesiyle böylece feryad eder).
    Derim ki: Bu konu ile ilgili haberler çoktur. Ben, bu kitabın, taziyeye işaret eden sözlerden boş kalmaması için bunların birkismmı anlattım. En iyisini Allah bilir.


    Müslümanlar İçinde Ortaya Çıkan Bazı Taun (Veba) Hastalıkları


    Burada, bu hastalığı anmakdan maksad, üzüntülere tahammül ve sab­retmeyi benimsetmektir. Bir de bilinmelidir ki, insanın başına gelen mu-sîbet, daha önce geçirdiği hallere nisbetle azdır.
    Ebu'l-Hasan El-Medâinî şöyle demiştir: İslâm tarihinde beş büyük taun (veba) hastalığı olmuştur. Bunlardan birincisi, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zamanında ve hicretin altıncı yılında "Medâin'de Şeyreviye bölgesinde olmuştur. Sonra Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) devrinde Şam'da "Amvâs Taunu" olmuştur. Bu olayda yirmibeş bin kişi ölmüştür. Sonra hicretin altmış dokuzuncu yılında şevval ayında ve İbni Zübeyr zama­nında taun olmuştur ki, üç gün içinde, her gün yetmiş bin kişi ölmüştür. Bu olayda Enes ibni Mâlik'in (Radıyallahu Anh) seksen üç oğlu ölmüş­tür. Yetmiş üç oğlu öldüğü de söylenir. Abdurrahman İbni Ebi Bekre'-nin de kırk oğlu ölmüştür.
    Sonra Feteyat taunu, hicretin 87. yılı şevval ayında olmuştur.
    Sonra yüz otuz bir yılı Receb ayı taunu olmuş ve ramazan ayında şid­detlenmişti. Her gün gasledilmek üzere bin cenaze birikiyordu. Sonra Şev­val ayında hastalık hafifleşti.
    Kûfe'de de, ellinci yılda taun olmuştu. Muğîre ibni Şu'be orada vefat etti. Medâînî, böylece sözünü bitirdi.
    İbni Kuteybe de, "Maarif" adlı kitabında, El-Esna'î'den naklen taun sayısını buna yakın olarak anlatmıştır.Orada bazı ziyadelik ve noksanlık vardır.
    Seksen yedinci yıldaki hastalıkta çok miktarda genç kızlar öldüğü için buna "Feteyat Taunu" adı verildi. Bu hastalık, Basra, Vasıt, Şam ve Kûfe'de olmuştu. Aynı zamanda bu felâkette ileri gelen zevat öldüğü için bu olaya "Taunu'1-Eşraf" da denilir. Mekke ve Medine'de asla taun olma­mıştır. Bu konu geniştir. Ben, Müslim şerhinin başında genişçe anlattığım bu konudan bir kısmım burada belirtmiş oldum. Tevfik Allah'dandır.


    Ölü Sahihlerine Ve Akrabasına Ölümü Bildirmenin Cevazı Ve Haberi Yaymanın Keraheti


    412- Hüzeyfe'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle de­miştir:
    "Ben öldüğüm zaman, ölümümü kimseye ilân etmeyin. Çünkü, bunun bir çağırışına ve feryad olmasından ben korkarım. Zira Resûlüllah Sallal-lahu Aleyhi ve Seİlem'in bağırıp çağırma şekliyle ölümün ilân edilmesini yasakladığım kendisinden işittim."[64]
    413- Abdullah ibni Mesud'dan rivayet edildiğine göre Peygamber Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Bağırıpçağırarak Ölümü yaymaktan sakınınız. Çünkü bu iş, cahiliyet (islâmdan öncekilerin) âdetlerindendir."[65]
    414- Buharî ve Müslim'in Sahîh'lerinde rivayet edildiğine göre, Resû­lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Necaşî'nin (Habeşistan Meliki'rûn) ölü­münü ashabına ilân etmiştir.[66]
    415- Buharî ve Müslim'in Sahîh'lerinde rivayet edildiğine göre, Pey­gamberin haberi olmaksızın geceleyin gömülen bir ölü hakkında, Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Onun ölümünü bana bildireydiniz ya?..."
    Büyük alimler, mezheb alimlerimizin çoğu ve başkaları şöyle demişler­dir:
    Bu iki hadîsi şeriften ötürü, ölü sahibleri ile yakınlarının ölüm habe­rini bildirmeleri müstahabdır. Yasaklanan ilân, cahiliyet âdetleri üzere olan âdetlerdir. Onlar, kabilelerinde şerefli bir kimse öldüğü zaman, diğer ka­bilelere bir atlı (süvari) gönderirlerdi ve o, şöyle seslenirdi: Falancanın öl­mesiyle arablar helak oldu!.. Bu ilân yanında da bağırıp çağınşma ve ağ­lama olurdu.
    Ölüm haberini yaymanın ve ilân etmenin müstahab olduğu hususun­da Havî kitabının sahibi, imamlarımızın iki görüşünü, alimlerimizden nak-îetmiştir.
    Bazı alimler, yakın ve uzakta olan ölüler için, bu ilânın müstahab ol­duğunu söylemişlerdir: çünkü namaz kılanlar ve ölüye duâ edenler çoğal­mış olur. Bir kısmı da demiştir ki, uzakta olanlar için bu ilân müstahab olur, başkası için müstahab olmaz. Ben de, derim ki, yalnız haberi du­yurmak suretiyle olursa, mutlak olarak ilân müstahabdır. Uzak ve yakında olmanın farkı yoktur.


    Ölü Yıkanırken Ve Kefenlenirken Okunacak Dualar


    Ölüyü yıkarken, Allah Tealâ'yı çok ziretmek ve ölüye duâ etmek müs­tahabdır. Alimlerimiz demiştir:
    Ölüyü yıkayan kimse, ölünün yüzünde nur parıltısı ve bedeninde hoş koku gibi hoşuna giden bir hal gördüğü zaman, bu durumu insanlara anlat­ması iyi olur; fakat onda hoşa gitmeyen, yüz karalığı, koku ve şekil değiş­meleri gibi haller görünce, bunları herhangi bir kimseye anlatması ona haram olur. bu anlattıklarımıza delil olarak da, Ebû Dâvud ve Tirmizfnîn Sünenlerindeki rivayetleri göstermişlerdir.
    416- îbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Re-sülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Ölülerinizin güzelliklerini söyleyin ve kötülüklerinden (onları anlat­maktan) kaçınınız.”[67]
    417- Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in azadlısı Ebû Râfi'den rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyur­muştur:
    "Kim bir ölüyü yıkar da, onun (çirkin olan) halini gizlerse, Allah o kimseye kırk defa mağfiret buyurur."[68]
    İmamlarımızın çoğunluğu, anlattığım gibi, bu meseleyi mutlak şekil­de kabul etmişlerdir.
    Ancak bu alimlerden Beyan sahibi Ebu'1-Hayr El-Yümnî şöyle demiştir: Eğer Ölü, sağlığında bid'at sahibi olup bunu açıkolarak yapıyordu ise, in­sanları bu bid'attan sakındırmak ve korumak kasdı ile, yıkayıcının Ölüde görmüş olduğu çirkin halini insanlara anlatması kaideye uygundur.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  8. #38
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    HASTALIK, ÖLÜM VE BENZERLERİYLE İLGİLİ DUALAR VE ZİKİRLER.. 2
    Ölümü Çok Anmak Müstahabdır. 2
    Hastanın Ailesine Ve Yakınlarına Hastadansormanın Müstehablığı Ve Sorulardan Cevab Alma2
    Hasta Ne Söyler, Yanında Ne Söylenir, Ona Ne Okunur, Hali Nasıl Sorulur. 2
    Hastalara Okunacak Şifâ Duaları3
    Vücut Ağrılarına Karşı Okunacak Şifâ Duaları4
    Hastaya, Hasta Sahibinin Ve Ona Hizmet Edenin İyilik Tavsiye Etmesi, Zor Ve Zahmetli İşine Katlanıp6
    Sabretmesi6
    Baş Ağrısı, Ateş Ve Bunlardan Başka Ağrılar İçin Okunacak Dualar. 6
    Kızgınlık Olmaksızın, Sabırsızlıkla Telaş Göstermeksizin Hastanın Halini Açıklamasında Ve Bende Ağrı6
    Var, Ateşim Var Yahud Bunlara Benzer Söz Söylemesi Caiz Olduğu Gibi, Kerahet De Yoktur.6
    İnsanın Başına Gelen Bir Zarar İçin Ölümü İstemek Mekruh İse De, Dinindeki Bir Fitneden Korkunca7
    Onu İstemek Caizdir.7
    Ölümün Kutsal Yerlerde Olması İçin Duâ Etmenin Müstehaplığı7
    Hastanın Gönlünü Hoş Tutmak Müstehabdır. 7
    Hasta Kimse, Akıbetinden Korkunca, Onun Korkusunu Gidermek Ve Rabbına Karşı Zannını Güzel8
    Yapmak İçin Ona Güzel İş Ve Hallerinin Söylenerek Övülmesi8
    Hastanın İştahını Sormak. 8
    Hastadan Ziyaretçilerin Dua İstemesi9
    Hastaya İyileştikten Sonra Öğüt Vermek Tevbe Ve Adak Gibi, Allah'a Verdiği Sözde Durmayı Ona9
    Hatırlatmak. 9
    Sağlığından Ümidini Kesenin Okuyacağı Dualar. 9
    Ölünün Gözü Kapatılınca Okunacak Dualar. 11
    Ölü Yanında Okunacak Dualar. 12
    Ölü Sahihlerinin Okuyacağı Dualar. 12
    Arkadaşının Ölüm Haberini Duyanın Okuyacağı Duâ. 13
    İslâm Düşmanı Birisinin Ölüm Haberini Duyanın Okuyacağı Duâ. 13
    Ölü Üzerine Feryad Edip Ağlamak Ve Cahiliyet Duası İle Dua Etmek Haramdır. 14
    Taziyede Bulunmak (Sabır Dileğinde Bulunmak)15
    Taziyeyi Umumi Yapmak. 16
    Taziye İçin Oturup Beklemek Mekruhtur. 16
    En İyi Taziye Sözleri17
    Müslümanlar İçinde Ortaya Çıkan Bazı Taun (Veba) Hastalıkları20
    Ölü Sahihlerine Ve Akrabasına Ölümü Bildirmenin Cevazı Ve Haberi Yaymanın Keraheti20
    Ölü Yıkanırken Ve Kefenlenirken Okunacak Dualar. 21
    Cenaze Namazı Ve Duaları22
    Cenaze İle Yürüyen Kimsenin Okuyacağı Dualar. 26
    Cenazeyi Gören Yahud Cenaze İle Karşılaşanların Okuyacağı Dualar. 27
    Ölüyü Mezara Koyanın Okuyacağı Dualar. 27
    Ölü Gömüldükten Sonra Okunacak Dualar. 28
    Gömüldükten Sonra Ölü Üzerine Yapılan Telkin. 28
    Ölünün Vasıyyeti:29
    Belirli Bir İnsanın Kendi Namazını Kıldırmasını Vasıyyeti Yahud Özel Bîr Yerde Ve Özel Birşekilde Gömülmesini İstemesi Veya Buna Benzer Kefen Ve Diğer İşlerden Yapılması Yahud Yapılmaması Gerekenler:29
    Ölünün Ardından Yapılan Duanın Ölüye Fayda Vermesi31
    Ölülere Sövmenin Yasaklığı32
    Mezarları Ziyaret Edenin Okuyacağı Dualar. 33
    Bir Mezar Başında Çırpınarak Ağlayanziyaretçiyi Bir Kimsenin, Onu Engellemesi, Sabrı Tavsiye Etmesi Ve Yine Dine Aykırı Şeylerden Alıkoyması.34
    Zâlimlerin Mezarlarına Ve Helak Edildikleri Yere Uğrayınca Ağlamak, Allah Teâlâ Hazretlerine İhtiyaç Göstermek Ve Bundan Gafil Olmaktan Sakınmak. 35
    11- HASTALIK, ÖLÜM VE BENZERLERİYLE İLGİLİ DUALAR VE ZİKİRLER



    Ölümü Çok Anmak Müstahabdır


    351- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) sahih isnadlarla rivayet edildi­ğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:
    "Lezzetleri kökünden yok edeni (ölümü) çok anın."[1]
    Hastanın Ailesine Ve Yakınlarına Hastadansormanın Müstehablığı Ve Sorulardan Cevab Alma


    352- îbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre: "Ebû Talib'in oğlu Ali (Radıyallahu Anh), Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in âhirete göç etmesine sebeb olan hastalığında, huzurlarından dışarı çıkınca, insanlar sordular: Ey Hasan'ın babası (Hz. Ali): Resûlül­lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem nasıl sabahladı? Cevab verdi:
    - Allah'a hamd ile, iyileşir durumda sabahladı."[2]


    Hasta Ne Söyler, Yanında Ne Söylenir, Ona Ne Okunur, Hali Nasıl Sorulur


    353- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, "Re­sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, yatağına girince, iki avucunu bir araya getirir sonra onlara üfürürdü de avuçlarına şunları okurdu: İhlâs, Muavvizeteyn (Felâk ve Nâs) sûrelerini... Sonra elleriyle bedeninden erişebildi­ği yerleri meshederdi. Elleriyle başından başlar, yüzünü, vücûdunun ön tarafını sıvardı. Bunu üç kez yapardı. Aişe (Radıyallahu Anha) anlatır:
    - Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hastalanınca, kendisine böyle okumamı bana emrederdi."
    Buharî'de diğer bir rivayet şöyle:
    "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, vefat ettiği hastalığında, Ihlâs, Felâk ve Nâs sûreleri ile kendine üfürürdü. Hazreti Aişe (Radıyallahu An­ha) demiştir: (Peygamberin hastalığı) ağırlaşmca, ben bu sûrelerle ona üfü-rürdüm ve elinin bereketi sebebiyle onun eli ile meshederdim (üzerine sı-vardım)."[3]
    Başka bir rivayet: "(Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hastala­nınca, kendine Muavvizati (İhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini) okurdu ve üf-lerdi." . Bu hadîsin ravilerinden olan Zührî'ye soruldu:
    - (Peygamber) nasıl üflerdi? Cevap verdi:
    - Ellerine üfîerdi sonra onlarla yüzünü sıvardı.
    Ben, derim ki: Daha önce geçen bölümde bunamış (deli) olan kimse üzerine okunan Fatiha ve diğer sûreler, bu bölümde de vardır. (Burada da okunmalıdır.)


    Hastalara Okunacak Şifâ Duaları


    354- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
    "İnsan, kendisinin bir şeyinden şikâyet edince (hastalığını söyleyince) yahut yara yahut bere olunca, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu parmağı ile şöyle söylerdi. Ravi (hadisi anlatan) Uyeyne oğlu Süfyan, işaret parmağını yere koydu sonra onu kaldırıp şöyle dedi:
    "Bismillah! türbetü arzına birîkati ba 'zınâ yüşfâ bihî sakîmunâ biizni rabbinâ."
    (Allah'ın adıyla; arzımızın toprağı ve birimizin (insanoğlunun) maya­sı karışımıyla şifa bulur hastamız, Rabbimizin izniyle...) Bir rivayet de:
    "Türbetü arzına ve rîkatü ba'zmâ" şeklindedir. Ben de,
    "Birîkati ba'zmâ" sözünün manası, İnsanoğlunun tükürüğü olduğunu alimler söylemiştir,
    derim.
    îbni Faris demiştir ki; "RÎK" insanların ve diğer hayvanların tükürü­ğüdür.[4]
    355- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu anha) rivayet edildiğine göre: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, sağ eliyle hastayı sıvayarak Allah'a dua eder ve şöyle derdi:
    "Allâhümme rabbennâsi, ezhebi'I-be'se. İşfi, entc'ş-şâfî. Lâşifâeillâ şifâuke şifâen lâ yuğâdiru sekamen.
    (Ey insanların Rabbi! Bu hastalığı gider, şifa ver; Sen şifa verensin. Senin şifandan başka bir şifa yoktur; öyle şifa ver ki, hiç bir hastalık bı­rakmasın.)”
    Diğer bir rivayette de, hastaya şunu okurdu:
    "îmsehi'l-bâse, rabbennâsi; biyedike'ş-şifâu. Lâ kâşife lehû illâ ente.
    (Bu hastaya şifa ver, ey insanların Rabbi! Şifa Senin (kudret) elinde­dir; Senden başka onu giderecek yoktur.)[5]
    356- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o, Sabit'e (Allah kendisine rahmet etsin) şöyle dedi:
    Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Selîem'in hastaya okuduğunu sana oku­yayım mı? Sabit, evet, oku dedi. Enes, şunları okudu:
    "Allâhümme rabbennâsi, müzhibe'l-be'si işfı ente'ş-şâfî. Lâ şâfıye illâ ente şifâen lâ yuğâdiru sekamen.
    (Ey insanların Rabbi, hastalıkların gidericisi olan Allah'ım! Şifa ver, şifa veren Sensin. Senden başka şifa veren yoktur; öyle şifa ver ki, hiç bir hastalık bırakmasın."[6]


    Vücut Ağrılarına Karşı Okunacak Şifâ Duaları


    357- Osman b. Ebi'l-Asî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, kendisi vücûdunda duyduğu bir ağrıdan Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şikâyette bulundu. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ona şöyle buyurdu:
    "Elini, vücudundan ağrıyan yere koy ve şöyle de:
    "Bismillah" (üç defa), yedi defa da:
    "Eûzü büzzetülâhi ve kudretihi min şerri ma ecidü ve uhâziru" söyle. (Allah'ın adıyla, korktuğum ve duyduğum şeyin kötülüğünden Al­lah'ın izzet ve kudretine sığımrım."[7]
    358- Sa'd ibnİ Ebi Vakkas'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hastalığımda beni ziyarete gelip buyurdu:
    "AMhümmeşfi sa'den, Allâhümmeşfi sa'den. Allâhümmeşfi sa'den." (Allah'ım Sa'd'a şifa ver, Allah'ım Sa'd'a şifa ver, Allah'ım Sa'd'a şifa ver.)"[8]
    359- Sahih bir isnadla İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir. O da, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyur­duğunu anlattı:
    "Kim, henüz eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret eder de, yedi defa şun­ları söylerse, Allah Sübhânehu ve Teâlâ Hazretleri o hastayı afiyete ka­vuşturur:
    "Es'elüllâhe'l-azîme rabbe'î-arşi'l-azîmi en yeşfîyeke." (Büyük Arş'ın Rabbi olan büyük Allah'dan dilerim ki» sana şifa ver­sin.. .)"[9]
    360- Abdullah ibni Amr ibni'l-As'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Bir hastayı ziyarete gelen adam şöyle desin:
    "Allâhümmeşfi abdeke yenke'leke adüvven ev yemşî leke ilâ salâtin" (Allah'ım, Senin yolunda düşmanla savaşan yahud Senin nzân için cena­ze namazına giden kuluna şifa ver)"[10]
    361- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Hastalıktan şikâyet ediyordum da, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem bana uğradı. Ben şöyle dua ediyordum: Allah'ım! Eğer ecelim gel­mişse, bana merhamet et ve eğer sonraya kalmışsa, beni (hastalıktan) kal­dır. Eğer bu bir belâ ise, bana sabır ver. Bunun üzerine Resûlüllah Sallal­lahu Aleyhi ve Sellem sordu: "Nasıl söyledin?" Hazreti Ali, söyledikleri­ni Peygambere tekrarladı. Peygamber de ayağı ile ona dokundu ve şöyle buyurdu: "(Allahümme âfihi) yahud (ravi Şübe'nin şübhesi olarak) (Al-lahümme'şfihi) (Allahım, buna afiyet ver yahud buna şifa ver)" Hazreti Ali der ki, artık bundan sonra ağrımdan şikâyet etmedim.[11]
    362- Ebû Saîd El-Hudrî ve Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, her ikisi Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'­in şöyle dediğine şahid oldular:
    "Kim,
    'Lâ ilahe illâllâhu vallâhu ekber" derse, Rabbi onu doğrulayıp:
    "La ilahe illa ene ve ene ek beru buyurur.
    "Lâ ilahe illâllâhu vahdehû lâ şerike lehu" deyince, Allah:
    "Lâ ilahe illa ene vahdî lâ şerike lî"
    (Benden başka tlâh yoktur, yalnız ben varım, ortağım yoktur) buyu­rur.
    "Lâ ilahe illâllâhu lehu'i-mülkü ve lehü'l-hamdü" deyince, Allah:
    "Lâ ilahe itfa ene lî e'l-mülkü veliye'1-hamdü." (Benden başka ilâh yoktur, mülk de benimdir, hamd de banadır) bu­yurur.
    "Lâ ilahe illâllâhu ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh" deyince, Allah:
    "Lâ ilahe ene veiâ Aavİe velâ kuvvete illâ bî."
    (Benden başka ilâh yoktur, kudret ve kuvvetancak benimledir) buyurur.”
    Yine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyururdu:
    "Kim bunları hastalandığında söyler de, sonra ölürse, ateşin acısını tadmaz."[12]
    363- Ebû Saîd El-Hudrf den (Radıyallahu Anh) sahîh isnadlarla riva­yet edildiğine göre: "Cibril, Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem'e ge­lip dedi ki:
    - Ey Muhammed (A.S.), şikâyetin var mı (hasta mısın)? Peygamber:
    - Evet, dedi. Cibril, şunları söyledi:
    "Bismillah! erkîke, min külli şey'in yü'zîke, min şerri külli nefsin ev aynin hâsidin. Aîlâhu yeşfîke, bismillâhi erkîke.
    (Allah'ın adıyla, sana eziyet veren her şeyden, her canlının şerrinden yahud herhasedçinm gözünden seni Allah'a sığındırırım. Allah sana şifa verir. Allah'ın adayla seni Allah'a sığındırırım."[13]
    364- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hasta olan bir A'rabiyi ziyaret için yanına vardı. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hasta ziyareti­ne gittiği zaman söylediği şu sözü ona da söyledi: "Lâ be'se tahûrun inşâellâh" (Üzüntü yok, İnşaallah günahları temizlemeye sebeb olur)"[14]
    365- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre: "Resûlül-lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hasta olan bir A'rabiyi ziyaret için yanı­na vardı. O, sıtmalı idi. Peygamber buyurdu:
    "Keffâretün ve tahûrun" (Hastalığın) günahları örter ve temizler."
    366- Ebû Ümâme'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre de­miştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem şöyle buyurdu: "Sizden birinizin, elini hastanın alnına yahud eli üzerine koyup da, nasıi olduğu­nu sorması, hasta ziyaretinin tamamındandır." Bu ifade, Tirmizî'nindir. İbni Sünnî'nin rivayeti ise şöyle: "Elini hastanın üzerine koyup da: Nasıl sabahladın yahud nasıl akşamladın? diye sorman, hasta ziyaretinin ta-marmndandır."[15]
    367- Selman'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle de­miştir: "Ben hasta iken, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni zi­yaret etti. Bana: Ey Selman! Allah senin hastalığına şifa versin, günahını bağışlasın ve ecelinin müddetince dinine ve bedenine afiyet versin, buyurdu."[16]
    368- Osman Ibni Affan'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine gö­re şöyle demiştir:
    "Hasta olmuştum da, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni Al­lah'a sığındırırdı (Allah seni hastalıktan korusun, derdi). Bir gün beni sı­ğındırıp şöyle dedi:
    "Bismillâhirrahmânirrahîm, üîzüke billahi'l-ehadi's-samedi ellezîlem yelid ve lem yûîed ve lem yekûn Jehû küfüven ehadün min şerri mâ tecidü.
    (Bismillâhirrahmânirrahîm, duyduğun hastalığın şerrinden, doğmayan, doğrulmayan, kendisine hiç bir şey denk olmayan, her şey kendisine muhtaç olan eşsiz bir Allah'a seni sığındırırım). Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gitmek için ayağa kalkınca buyurdu: Sen bu sözlerle Allah'a sı­ğın. Siz bu sözlerin benzeri ile Allah'a sığınmadınız."[17]


    Hastaya, Hasta Sahibinin Ve Ona Hizmet Edenin İyilik Tavsiye Etmesi, Zor Ve Zahmetli İşine Katlanıp

    Sabretmesi


    (Kısas yahud dayak yahud bunlardan başka sebeblerle ölümü yaklaşana da aynı tavsiye yapılır.)
    369- îmran ibni Husayn'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiği­ne göre, Cüheyne kabilesinden bir kadın zinadan hamile olduğu halde Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip şöyle dedi: Ya Rasûlallah! Ben zina cezasına düştüm, cezasını bana uygula. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kadının velisini huzuruna çağırıp ona buyur­du: "Ona iyi muamele et. Doğurunca onu getir. Adam da emri yerine getirdi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadın için ceza uygulan­masını emretti de, (üzeri açılmasın diye) elbiseleri üzerine bağlandı sonra recmedilerek emir yerine getirildi. Sonra cenaze namazı kılındı."[18]


    Baş Ağrısı, Ateş Ve Bunlardan Başka Ağrılar İçin Okunacak Dualar


    370- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Resûhıllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bütün ağrılardan ve ateşli hasta­lıktan dolayı şöyle demeyi kendilerine öğretirdi:
    "Bismiîlâhi'l-kebîri, neûzü biMhi'l-azîmi min şerri ırkın ne'aarin ve min şerri harrin-nâri.
    (Büyük Allah'ın adıyla, fışkıran damarın kötülüğünden ve ateşin ha­raretinin şerrinden yüce Allah'a sığınırız)"[19]
    Bir de, insanın kendi üzerine Fatiha'yı, thlâs sûresini, Muavvizeteyni okuması ve ellerine üfürmesi uygundur; nitekim açıklaması geçmişti. Ayrıca musîbet duasını daha önce söylediğimiz gibi okumalıdır.


    Kızgınlık Olmaksızın, Sabırsızlıkla Telaş Göstermeksizin Hastanın Halini Açıklamasında Ve Bende Ağrı

    Var, Ateşim Var Yahud Bunlara Benzer Söz Söylemesi Caiz Olduğu Gibi, Kerahet De Yoktur.


    371- Abdullah ibni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ateşli bir hastalığa tutulmuş iken, yanına vardım. Ona elimle dokunup dedim ki: Sen de şiddetli bir şekilde ateşlenir misin? Buyurdular:
    - Evet, sizden iki erkek ateşlendiği gibi (ateşlenirim)."[20]
    372- Sa'd İbni Ebi Vakkas'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
    "Bende olan şiddetli ağrıdan dolayı Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni ziyarete geldi. Ben dedim ki: Gördüğün hal başıma geldi. Ben, mal sahibiyim; fakat bir kızımdan başka mirasçım yoktur." Sonra hadi­sin devamını anlattı ravi…[21]
    373- Kasım ibni Muhammed'den rivayet edildiğine göre şöyle anlat­mıştır: Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha): "Vay başım!., dedi. Bunun üze­rine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de: Daha doğrusu, vay be­nim başım! buyurdu." Sonra ravi hadisin tamamını anlattı. (Bu hadis, bu lâfızla Mürseldir).[22]


    İnsanın Başına Gelen Bir Zarar İçin Ölümü İstemek Mekruh İse De, Dinindeki Bir Fitneden Korkunca

    Onu İstemek Caizdir.


    374- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Hiç biriniz, ken­disine isabet eden bir zarardan dolayı asla ölümü istemesin. Eğer çaresiz bir şey yapacaksa şöyle desin: Yaşamak benim için hayırlı ise bana sağlık ver. Ölüm benim için hayırlı ise, beni öldür." Arkadaşlarımızdan ve di­ğer alimlerden bir kısmı demiştir ki, eğer bir zarar veya musibetten dola­yı ölüm isteniyorsa, bu mekruhtur. Fakat zamanın bozukluğundan dola­yı dine gelecek noksanlıktan korkarak ölüm istenirse, bunda kerahet yoktur.[23]
    Ölümün Kutsal Yerlerde Olması İçin Duâ Etmenin Müstehaplığı


    375- Mü'minlerin annesi olan Hazreti Ömer'in kızı Hazreti Hafsa'-dan (Allah her ikisinden razı olsun) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Ömer (Radıyallahu anh) şöyle dua etti: Allah'ım! Senin yolunda şehidol-makla beni rızıklandır ve ölümümü de, Senin Peygamberinin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beldesinde yap. Ben (babama) sordum: Bu nasıl olur? Bana cevaben: Allah dileyince onu bana verir, buyurdu.[24]


    Hastanın Gönlünü Hoş Tutmak Müstehabdır


    376- Ebu Saîd EI-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) zayıf bir isnadla riva­yet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Bir hastanın yanına vardığınız zaman, eceli hakkında güven verin (onu hoş tutup ona yaşama ümidi verin). Çünkü sizin bu tutumunuz, hiç bir şeyi geri çevirmez; fakat onun gönlünü hoş kılar. "[25]
    HASTAYA NE SÖYLENİR, bölümünde îbni Abbas'dan rivayet edilen hadîs, bu hadîsin manasını kapsar. O da: "Zararı yok, günahları temizleyi­cidir, inşaallah" mealinde geçen hadisi şeriftir.


    Hasta Kimse, Akıbetinden Korkunca, Onun Korkusunu Gidermek Ve Rabbına Karşı Zannını Güzel

    Yapmak İçin Ona Güzel İş Ve Hallerinin Söylenerek Övülmesi


    377- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Hazreti Ömer sû'i kasde uğrayıp yaralanınca, kendisi ondan korkuyu gider­meğe çalışarak ona şöyle demişti:
    Ey mü'minlerin emiri! Bütün bunlar (Allah'a hesab verme korkusu yerinde) değil. Gerçekten sen, Allah'ın Resulüne (S.A.V) arkadaşlık et­tin; ve onunla arkadaşlığı güzel yaptın. Sonra Peygamber senden razı ola­rak ayrıldı. Sonra Ebû Bekir'e arkadaşlık ettin ve onunla arkadaşlığı gü­zel yaptın. Sonra o, senden razı olarak ayrıldı. Sonra müslümanlarla ar­kadaşlık ettin ve onlarla arkadaşlığı güzel yaptın. Eğer sen onlardan (ölür de) ayrıhrsan, muhakkak onlar senden razı olarak onlardan ayrılırsın.
    Böylece ravi hadisin tamamım anlattı. Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) da, İbni Abbas'm şu sözlerine cevaben: Bu anlattığın hal, yüce Allah tarafındandır.[26]
    378- İbni Şümâse'den rivayet ettiğimize göre şöyle anlatmıştır: Amr ibni'1-Âs, ölümüne yakın bir zamanda devamlı ağlarken biz onun yanın­da bulunduk. Başını duvara doğru çevirmişti. Oğlu şöyle demeğe başla­dı: Babacığım, Resülüllah Sallallahu Aleyli ve Sellem sana şöyle müjde vermedi mi? Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem seni şu şekilde müj­delemedi mi? Bunun üzerine babası yüzünü çevirip şöyle dedi: Bizim en faziletli saydığımız şey "Lâ İlahe İllallah ve enne Muhammeden Resülül­lah (Allah'dan başka ilâh yoktur ve Muhammed Allah'ın resulüdür) sö­zünden ibarettir ve buna şahidlik etmektir. Sonra ravi hadisin tamamını anlattı.[27]
    379- Kasım ibni Muhammed ibni Ebi Bekir (Radıyallahu Anhüm)den rivayet edildiğine göre, Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) hastalandı. îbni Abbas (Radıyallahu Anhüma) gelip dedi ki: Ey mü'minlerin annesi! Re­sülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Ebu Bekir'in (Radıyallahu Anh) yanlarına (en şerefli yere) varıyorsun.
    Bunu, yine Buharı, İbni Ebî Müleyke'nin rivayetinden şöyle anlatmıştır: Hazreti Aişe Ölüm döşeğinde iken, İbni Abbas onun ziyaretine girmek için izin istemesi üzerine, Hazreti Aişe buyurdu: Korkarım ki, gelir de beni över. Hazreti Aişe'ye: O, müslümanların ileri gelenlerinden Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in amcazadesidir, denildi. Hazreti Aişe: Ona izin verin gelsin, dedi. İbni Abbas (yanma varınca) sordu:
    - Kendini nasıl buluyorsun? Cevab verdi:
    - Eğer müttakî isem, hayır üzereyim. İbni Abbas:
    - İnşaallah hayır üzeresin: Sen Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesisin ve senden başka bakire ile deevlenmemiştir ve (uğradığın ifti­radan dolayı) Allah'dan beraatın nazil olmuştur, dedi.[28]


    Hastanın İştahını Sormak


    380- Enes'den (Radıyallahu Anh) zayıf bir isnadla rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır:
    "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hasta olan bir adamı ziya­ret için yanına vardı da ona sordu: Bir şey yemek ister misin, arzu eder misin? Adam, evet, dedi. Peygamber de ona verilmesini istedi.”[29]
    381- Ukbe ibni Âmır'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    ''Hastalarınızı yemeğe zorlamayınız; çünkü Allah, onları yedirir ve içirir."[30]


    Hastadan Ziyaretçilerin Dua İstemesi


    382- Sahih yahud hasen bir isnadla Meymun ibni Mihran'dan, sonra Ömer îbni Hattab'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, (ilk ravi Hazreti Ömer) demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bir hastayı ziyarete vardığın zaman, sana dua etmesini ondan iste; çünkü onun duası, meleklerin duası gibidir."[31]


    Hastaya İyileştikten Sonra Öğüt Vermek Tevbe Ve Adak Gibi, Allah'a Verdiği Sözde Durmayı Ona

    Hatırlatmak


    Nitekim Cenab-ı Hak buyuruyor: "Verilen sözü yerine getirin, çünkü sözünden cayan sorumludur."[32]
    Yine buyurmuştur: "Sözleştikleri zaman sözlerinde sadık kalanların... işleri hayırlıdır. "[33] Bu husustaki ayetler çoktur ve herkesçe bilinmek­tedir.
    383- Havvât ibni Cübeyr'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
    Ben hastalanmıştım da, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni ziyarete gelip buyurdu: "Ey Havvât! Sıhhatin iyileşti. Ben de: Senin be­denin de, ya Resûlallah!... dedim. Bana buyurdu: Allah'a verdiğin sözü yerine getir. Ben: Aziz ve Yüce Allah'a bir şey adamadım, dedim. O, ha­yır dedi: Allah Teâlâ, hastalanan her mü'min kula muhakkak bir hayır verir, (ona kusurlarını gösterip tevbe yollarını açar, adaklar yaptırır). O halde Allah'a verdiğin sözü yerine getir."[34]


    Sağlığından Ümidini Kesenin Okuyacağı Dualar


    384- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır:
    "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ölüm halinde idi ve yanında, içinde su bulunan bir kab vardı, elini kaba koyuyor sonra yüzünü su ile siliyordu. Sonra şöyle buyuruyordu:
    "Allâhümme e'innî aîâ ğamarâti'l-mevti ve sekerâti’I-mevti."
    (Allah'ım! Ölümün şiddetine ve ölümün dehşetine karşı bana yardım et.)[35]
    385- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır:
    "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana yaslanmış bir halde iken şöyle buyurduğunu işittim:
    "Allâhümmeğfir lî verhamnî ve elhıknî birrefîkıl-a'lâ.." (Allah'ım! Bana mağfiret et, bana rahmet et ve beni en yüce dosta kavuştur."[36]
    Ölüm döşeğinde, çok Kur'an okumak ve zikir yapmak müstahabdır. Sabırsızlık tepkisi göstermek, huysuzluk yapmak, sövmek, münakaşa yap­mak ve din işi olmayan işler üzerinde çekişmek mekruhtur.
    Yine hastanın hem kalbi, hem de dili ile Allah'a şükretmesi, yaşadığı anların dünya vakitlerinin sonu olduğunu düşünüp son zamanını hayırla tamamlamaya gayret etmesi, ödünç veya emanet aldığı şeyleri geri ver­mesi, hak sahîbleriyle, zevcesiyle, ebeveyni ile, çocuklarıyla, hizmetçile-riyle, komşularıyla, arkadaşlarıyla ve iş birliği yaptığı kimselerle, ilgi kur­duğu zatlarla da helallaşması müstahabdır.
    Eğer çocuklarının dedesi yoksa, çocuklarının işleri için velayete yetki­li birine vasıyyette bulunmak uygundur. Hemen yapamayacağı işler İçin de vasıyyette bulunmalıdır: Borçları ödemek gibi...
    Bir de, Allah'ın kendisine merhamet edeceği güzel bir inanç taşıması, Allah'ın yaratıkları arasında hakir bir kul olduğunu unutmaması, Allah'ın kendisine azâb etmekten müstağni olduğunu ve onun İbâdetine muhtaç olmadığını bilmesi, Allah'ın kulu olduğunu, yalnız Allah'dan af, ihsan, bağış istenebileceğini hatınnda tutması uygundur.
    Kur'ân-ı Kerim'den müjde ayetlerini seçerek tatlı sesle okuması yahud başkasının okuyup onun dinlemesi mü stahab olduğu gibi, müjde ve­ren hadis-i şerifleri, iyi kimselerin hikâyelerini ve ölüm zamanındaki hal­lerini okuması da müstahabdır.
    Hayırlarını çoğaltmalı, namazlara devam etmeli, din bakımından uy­gun olmayan işleri terk etmeli, güç işlere sabretmeli, din işlerinde gevşek­lik göstermemelidir; çünkü en çirkin şey, ahiretin tarlasından ibaret olan dünyadan kalan son vaktini, kendisine vacib yahud gerekli olan işlerde aşırılıkla geçirmektir.
    Şu anlatılan hususlardan, kendisini alıkoyacak kimsenin sözünü ka­bul etmemek uygundur; çünkü bu gibilerle imtihan olunur. Böyle hare­ket eden, ya cahil arkadaştır yahud gizli bir düşmandır. Bunun sözünü kabul etmemelidir. Ömrünü en mükemmel hallerle tamamlamaya gayret göstermelidir.
    Ailesine ve arkadaşlarına, hastalığı zamanında kendisine karşı sabırlı olmalarını, hareketlerine tahammül etmelerini tavsiye etmeli ve aynı za­manda ölümünden sonra sabır gösterip ağlamamalarını da onlara öğüt vermelidir. Onlara demelidir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'-den şu sahîh hadis varid olmuştur." "Ölü, üzerine ailesi tarafından yapı­lan ağlamaktan dolayı azab çeker." Bunun için, dostlarım, azabıma se-beb vermekten sakının. Ayrıca geriye bıraktığı çocuk ve yakınlarına yu­muşak muamelede bulunulmasını tavsiye etmeli, dostlarına da yakınları­nın iyi davranmasını yakınlarına öğütlemelidir. Yine Resülüllah Sallalla­hu Aleyhi ve Sellem'in şu sahih hadislerini onlara öğretmelidir: "İyilikle­rin en iyisi, baba dostlarının ehline ilgi gösterip iyilik yapmaktır."
    Yine Sahîh olarak varid olmuştur: "Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Hazreti Hatice (Radıyallahu Anha) vefat ettikten sonra, onun dost­larına ikram ederdi."
    Bir de, cenazelerde bid'at haline gelen adetlerden sakınmalarını önemle tavsiye etmeli ve onlardan sağlam söz almalıdır. Öldükten sonra, arka­sından dua etmelerini ve zaman boyunca kendisini unutmamalarını iste­melidir. Zaman zaman ziyaretçilerine: Bende ne zaman bir kusur görür­seniz, beni iyilikle uyarınız ve bu hususta bana öğüt veriniz. Çünkü ben, gaflet, tenbellik ve ihmalkârlıkla karşı karşıyayım. Bir kusur işlediğim za­man bana neş'e verin ve bana bu dehşetli uzun yolculuğumda yardım edin.
    Bu bölümle ilgili olarak anlattıklarımın delilleri, bilinen meşhur şey­lerdir. Bunlar ayrıca bir yekûn tutarlar.
    İnsana can çekişme hali gelince:
    "Lâ ilahe illallah"
    Sözünü çoğaltmalı ki, bu, son sözü olsun.
    386- Muaz ibni Cebel'den (Radıyallahu Anh) meşhur hadîs olarak ri­vayet edildiğine göre, demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Kimin son sözü:
    "Lâ ilahe illallah"
    (Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur) cümlesi olursa, Cennet'e girer.”[37]
    387- Ebu Said El-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine gö­re, demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem şöyle buyurdu: "(Ölüm döşeğinde olan) ölülerinize
    "Lâ ilahe illallah" sözünü telkîn ediniz."[38]
    Alimler demiştir ki, eğer hasta "Lâ ilahe illallah" demezse, yanında bulunan kimse ona bu tevhid sözünü telkîn etsin. Ancak onu daraltıp sö­zü reddetmemesi için, yumuşak şekilde telkîn yapmalıdır. Ölüm döşeğin­de olan hastaya bir defa tevhid kelimesi telkîn edilince, ona, başka bir söz araya girmeden telkîn tekrarlanmaz (ona: Lâ ilahe illallah, söyle diye ısrarda bulunulmaz.)
    Telkîn edilen sözün hasta tarafından istekle benimsenmesine yardım olması için, telkîn yapan kimsenin emin bir şahıs olması müstehabdır.
    Alimlerimizden olan bir gurup şöyle demiştir: Biz şu sözü söyleyerek telkîn yaparız:
    "Lâ ilahe illallah muhammedün resûlüttâh"
    Fakat çoğunluk bunu kısaltarak
    "Lâ ilahe illâllah"
    Sözü ile yetinmiştir. Ben "Mühezzeb" şerhinin cenazeler bölümünde, bu konuyu delilleriyle beraber uzun boylu anlattım.


    Ölünün Gözü Kapatılınca Okunacak Dualar


    388- Ümmü Seleme'den (Müminlerin annesi Hind'den Radıyallahu An­ha) rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır:
    "Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ebû Seleme'nin yanına girdi (ki, o son nefeslerini vererek) gözünü dikmişti. Peygamber onu kapadı ve sonra buyurdu: Can alındığı zaman, göz onu takip eder. Sonra onun ailesinden bazı kimseler feryad edip ağlaştılar. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu: "Kendinize hayırdan başka bir şey­le duâ etmeyiniz (bağırıp çağırmanız aleyhinizedir); çünkü melekler sizin söylediklerinize âmin derler (böylece iyi olmayan sözlerinize âmin derler de, aleyhinize duâ etmiş olursunuz). Sonra buyurdu:
    - Allah'ım! Ebu Seleme'ye mağfiret et; onun derecesini, hidayete eren-lerinkine yükselt. Gelecek nesillerde onun yerine geçecek salih kimseler ver. Ey âlemlerin Rabbı! Bize ve ona mağfiret buyur. Onu, kabrinde ge­nişliğe kavuştur ve onu orada nurlandır."[39]
    389- Büyük Tabi'i Bekir ibni Abdullah'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
    Ölünün gözünü kapadığın zaman şöyle söyle:
    "Bismillâhi ve alâ milleti resûtillâhi"
    (Allah'ın adıyla, Allah'ın Resulünün dini üzere (bulunasın)...) Cena­zeyi taşıdığın zaman, Bismillah, de sonra onu taşıdığın süre teşbih yap (Sübhânellah), söyle."[40]


    Ölü Yanında Okunacak Dualar


    390- Ümmü Seleme'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Hasta yahud ölü yanında bulunduğunuz zaman, hayır söyleyin (hem ona, hem de kendinize iyilik isteyiniz); çünkü melekler, sizin söyledikle­rinize âmîn derler, istediğinizin olması için AUah'dan kabul dileğinde bu­lunurlar.)"
    Ümmü Seleme (R.A) devamla demiştir: (Kocam) Ebû Seleme ölünce, ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittim de, dedim ki:
    — Ya Resûlallah, Ebû Seleme vefat etti. Bana buyurdular:
    — Sen şöyle söyle:
    "Allâhiimme'ğfir lî ve lehû ve a'kıbnî minhu ukbâ haseneten" (Allah'ım, bana ve ona mağfiret et ve hana ondan daha hayırlısını ver.)
    Ben de bunu söyledim de, Allah bana, ondan daha hayırlısı olan Muham-med Sallallahu Aleyhi ve Selîem'i (koca olarak) verdi.[41]
    391- Sahabî olan Ma'kal ibni Yesar'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edil­diğine göre demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selîem şöyle bu­yurdu.
    "Ölüleriniz üzerine Yâsîn (sûresini) okuyunuz."[42]
    Ben derim ki, bunun isnadı zayıftır; isnadlarmda hali bilinmeyen kimse­ler vardır. Fakat Ebû Davud bunu zayıf saymamıştır. Ebû Davud'un oğlu Mücalid'den, o da Şâ'bî'yden rivayet ederek şöyle demiştir:
    Ensar (Medîne'li ashab), ölü yanında bulundukları zaman (henüz can vermemişken yahud ölüp de gasledilmişse), Bakare Sûresini okurlardı. Mü-cahid, zayıf bir ravidir.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  9. #39
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    Zor Bir İşle Karşılaşınca Okunacak Dua


    334- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:
    "Allâhümme lâ sehle illâ mâ cealtehû sehlen ve ente tecalü'l-hazne izi şi'te sehlen"
    (Allah'ım! Senin kolay kıldığından başka bir kolay yoktur. Sen dilediğin zaman, zor (sert ve katı) oianı, kolay ve yumuşak yaparsın."[24]


    Geçim Sıkıntısında Okunacak Duâ


    335- îbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:
    "Birinizde geçim darlığı olunca, evden çıktığı zaman şöyle demekten sizi alıkoyan nedir (neden bunları söylemiyorsunuz)?
    "Bismillâhi ala nefsî ve mâlî ve dînî. Allâhümme raddinî bikazâike ve bâriklîfîmâ kuddirelîhattâ lâ uhibbe ta'cîlemâ ahherte velâ te'hîre mâ accelte."
    (Nefsim, malım ve dinim için Allah'ın adıyla yardım Merim. Allah'­ım! Senin kazana (hükmüne) beni razı kıl ve bana takdir edilende bana bereket ver ki, geciktirdiğini ivedilemeyi ve ivedilediğini de geciktirmeyi istemeyeyim."[25]


    Afetleri Defetmek İçin Okunacak Duâ


    336- Mâlik oğlu Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu: "Allah Azze ve Celle bir kula, ehli, malı ve çocuğu hakkında bir nimet vermiştir de, o kul:
    "Mâ şâallâhu îâ kuvvete illâ biîlâh."
    (Allah'ın dilediği olur, kuvvet ancak Allah'ındır) demiştir; artık o ku­lun, onlar hakkında ölümden başka bir âfet görmesi olamaz."[26]


    Az Yahud Çok Bir Musibete Uğrayanın Okuyacağı Duâ


    Allah Teâlâ buyurur: "Kendilerine bir musîbet değdiği zaman, Biz al-lah'dan geldik ve ona döneceğiz, söyleyen sabredicileri müjdele: Onlara, Rablerinden mağfiret ve rahmet vardır. Onlar, hidayete erenlerdir. "[27]
    337- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, de­miştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Her fe­na işten dolayı, her biriniz istirca yapsın (Innâ lillah ve innâ ileyhi râci'ûn (Biz Allah'dan geldik, yine O'na döneceğiz, desin). Öyle ki, ayakkabısı­nın (kopan) bağına varıncaya kadar... Çünkü bunlar, musibetler­dendir. "[28]


    Borcunu Ödemekten Aciz Olan Kimsenin Okuyacağı Duâ


    338- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, bir, mükâteb (borçlu köle) kendisine gelip şöyle dedi: Ben azad olma karşılığı olarak ödeyeceğim borcumdan acziyete düştüm; bana yardım et. Hazreti Ali: Resûlüllah Sallalîahu Aleyhi ve Sellem'in bana öğretmiş olduğu bir takım sözleri öğreteyimmi ki, senin üzerinde dağ kadar borç olsa dahi, Allah onu sana Ödetir. Şöyle söyle:
    "Allâhümmekfinî bihalâlike an harâmike ve ağninî bifadlike ammen sivâke."
    (Haramına karşı beni halâlin ile yetindir, Allah'ım ve Senden başka­sından da, fazlınla beni müstağni kıl (Senden başkasına beni muhtaç etme)."[29]
    Tirmizî demiştir ki, bu hasen hadistir. Biz daha önce "Sabah ve Ak­şam Ne Söylenir?' bölümünde, Ebû Davud'un, Ebû Sa'îd El-Hudrî'den rivayet ettiği bir hadîsi anlatmıştık. Ebû Ümame adındaki sahabî'ye, Re-sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurmuştu: Böyle namaz vakti dı­şında mescidde oturup ne düşünüyorsun? buyurmuş ve o da: Ya Resûlal-Iah! Dertlerim ve borçlarım, demişti.(Bak. Hadis: 206) Onun içindeki duâ da bu münasebetle okunur.


    Yalnızlıkta Okunacak Dualar


    339- Velid b. Velid'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, de­miştir ki: Ya Resûlallah! Ben kendimde yalnızlık hissediyorum (yalnız ba-şımayım)? Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:
    "Yatağına girdiğin zaman
    "Eûzü bikelimâtiîlâhit'tâmmeü min ğadabihi ve ikâbihi ve şerri ibâdihi ve min hemezâti'ş-şeyâtîni ve en yahzurûni."
    (Allah'ın gazabından ve azabından, kullarının şerrinden ve şeytanların dürtüşlerinden ve benimle bulunmalarından, Allah'ın kitabına sığınırım.)
    Artık (bunları söyleyince) kötü şeyler sana zarar vermez, yahud sana yak-Iaşmaz."[30]
    340- Berâ b. Âzib'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre demiştir ki, yalnızlıktan Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şikâyet eden bir adam, Peygamberin huzuruna geldi. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ona, şu sözleri çok söyle, buyurdu:
    "Sübhâne'I-meliki'l-kuddûsi rabbi'l-melâiketi verrûhi. Cellelte's-semâ-vâti ve'1-arzı bi'î-ızzeti ve'1-ceberûti
    (Meleklerin ve Cebrail'in Rabbı olup noksanlıklardan münezzeh Allah, her şeyin sahibidir, her şeyden yücedir. Göklerle yer, O'nun kudret ve azameti ile yükselmiştir). Adam bu sözleri söyledi de, ondan vahşet git­ti. "[31]


    Vesveseye Kapılan İnsanın Okuyacağı Dualar


    Allah Teâlâ buyurur:
    "Şeytandan bir dürtüş seni dürterse, hemen Allah'a sığın. Allah, her şeyi işitendir; her şeyi bilendir."[32] Allah'ın bize emrettiği ve edeb olarak öğrettiği en güzel Allah'a sığınmadır bu... (Euzü billahi mineşşeytânirra-cîm).
    341- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiş­tir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu: "Şeytan birinize gelip der ki: Şunu kim yarattı, bunu kim yarattı; hatta Rabbmi kim yarattı? diyesiye kadar... (Şeytanın vesvesesi bu duruma ulaşınca, o insan, şey­tandan Allah'a sığınsın (Eûzü billahi mineşşeytânirracîm, desin) ve bu dü­şünceden kaçınsın," Sahîh'deki diğer bir rivayet şöyle: "İnsanlar birbirleri­ne sorup dururlar: Bu yaratıkları Allah yarattı, Allah'ı kim yarattı? denilin-ceye kadar... Kim, kendinde böyle bir hal sezerse:
    "Amentü billahi ve rusulihi" desin. (Ben Allah'a ve Peygamberlerine îman ettim, desin)."[33]
    342- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, de­miştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu: "Kim bu şey­tandan bir vesvese kendinde bulursa, üç defa:
    "Amenna billahi ve birusulihi."
    (Biz, Allah'a ve Peygamberine îman ettik) desin. Çünkü bunu söyle­mek, ondan vesveseyi giderir. "[34]
    343- Osman ibni Ebi'l-Âsî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır: Dedim ki, Ya Resûlallah! Şeytan, benimle namaz ve okuyuşum arasına girerek benim ibâdetimi karıştırıyor? Resûlüllah Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu: "Bu şeytandır, ona "Hınzeb" denilir.
    Bunu hissettiğin zaman, ondan Allah'a sığın ve (Euzü billâhimineşşeytânir-racîm, de) ve üç defa soluna tükür." Ben bunu yaptım da, Allah o şeytanı benden giderdi. Derim ki: Hınzeb yahud Hanzeb, bir şeytan adıdır. As­len, kokmuş bir et parçasına denilir.[35]
    344- Güzel bir isnadla Ebû Rumeyl'den rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır: İbni Abbas'a kalbimde hissettiğim şey nedir? dedim. Bana:
    - Nedir o? dedi. Vallahi onu söyleyemiyorum, dedim. Bunun üzerine bana şöyle buyurdu: Şübheden bir şey mi? ve güldü". İlâve etti:
    - Allah Teâlâ şu âyeti indirinceye kadar bundan kimse kurtulamamıştır: "Ey Peygamber, sana indirdiğimiz kıssalardan ve haberlerden bilfarz
    şübhede isen, senden önce kitab okuyanlara sor. Yemin olsun ki, Rabbin-den sana hak gelmiştir. O halde sakın şübhe edenlerden olma."[36] Sen, kendinde böyle bir şey (şübhe) hissedersen, şu ayeti oku:
    "Hüve'l-evvelü ve'1-âhiru ve'z-zâhiru ve'1-bâtmü vehüve bi külli şey'in alîm.
    (O, her şeyin evvelidir, her şeyin âhiridir, eserleriyle meydandadır, zatı ile gizlidir. O, herşeyi bilendir)[37]
    Üstad Ebu'l-Kâsım El-Kuşeyrî'nin (RahimehuIİah) risalesinde, Ahmed b.Atâ El-Rüzbarî'den (büyük imamdan Radıyallahu Anh) sahîh isnadla rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    Temizlikte (abdest ve taharet işinde) çok titizlikle aşırı gidiyordum. Bir gece, çok su kullanıp döktüğüm halde kalbim yatışmadı ve içim sıkıldı. Dedim ki: Ya Rabbi! Afvını isterim, afvıni... Arkasından hafiften birinin şöyle dediğini işittim: "Bağışlamak ve afvetmek, gerçek olan bir şeyde olur (senin halin bir vesveseden ibarettir)." Bunu duyunca, o hal benden gitti.
    Alimlerden biri de şöyle demiştir: Abdest, namaz yahud bunlar gibi işlerde vesveseye düşmüş olan bir kimsenin
    "Lâ ilahe illallah"
    demesi müstahabdır, çünkü şeytan bu zikri işitince, geri çekilip uzaklaşır. Zira:
    "Lâ ilahe illallah"
    zikrin başıdır. Bundan dolayıdır ki, hak yola girmeyi isteyenlerin terbiye­cisi olan bu ümmetin seçkinlerinden büyük şahsiyetler, "Lâ ilahe illallah" sözünü, zikir ehline tavsiye etmişler ve buna devam etmeyi emretmişler­dir. Ayrıca demişlerdir ki: Vesveseyi gidermekte en faydalı ilâç, Allah'ı zikre yönelmek ve bunu çok yapmaktır.
    Büyük alim, Ahmed b.Ebû'l-Havarî demiştir ki, ben vesveseden, Sü­leyman Darânî'ye şikâyette bulundum. Bana şöyle dedi: Eğer vesvesenin senden kesilmesini istiyorsan, hangi vakitte kendinde onu hissediyorsan ferahlanıp rahat et. Zira sen ferahlanınca o hal senden kesilir. Çünkü mü­minin sevinmesinden daha çok şeytanı kızdıran şey yoktur; eğer vesvese edip kederlenirsen, sana keder ve vesveseyi çoğaltır.
    Ben de derim ki, bu söz, bazı alimlerin söylediği şu sözü kuvvetlendi­rir: İmanı kemale eren kimse, vesvese ile müptelâ olur; çünkü hırsız, ha-rab bir eve girmez.


    Delirene (Bunamışa) Ve Yılan Kırılana Okunacak Dualar

    Fatiha Sûresinin Faziletleri:


    344- Ebû Saîd El-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine gö­re şöyle anlatmıştır:
    “Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından bir gurup se­ferlerinden bir sefere çıktılar. Nihayet Arab kabilelerinden bir kabileye indikleri zaman, onlardan misafir kabul edilmelerini istediler. Fakat ka­bile, onları misafir kabul etmedi. O kabilenin reisi de bir yılan tarafından ısırılmış bulunuyordu. Onun tedavisi için her türlü çareye baş vurdularsa da, hiç bir şey ona fayda vermedi. O kabile adamlarından biri dedi ki, şu misafir olmak isteyen adamlara gideydiniz, belki onlarda fayda vere­cek bir şey bulunur. Bunun üzerine adamlara gidip dediler ki: Ey cema­at! Bizim reisimiz yılan tarafından ısırıldı. Onun için her türlü çareye baş vurduk; fakat hiç bir şey ona fayda vermiyor. Acaba sizden birinizde fayda verecek bir şey var mı? Ashabdan biri: Vallahi ben, okurum; fakat biz sizden misafir kabul edilmemizi istedik de, vallahi bizi konuklamadımz. Onun için bize bir mükâfat (ücret) vermedikçe size okuyuculuk yapmam, dedi. Bunun üzerine bir bölük koyun vermeleri şartı ile anlaştılar. Sonra adam gitti. Fâtiha'y* okuyup üfledi. Adam bağdan çözülür gibi huzura kavuştu ve yürümeğe başladı. Hiç bir ağrısı kalmadı. Onlar da, anlaştık­ları üzere ücretlerini (bir bölük koyunu) ashabı kirama verdiler. İçlerinden biri: bunları bölün, dedi. Hastayı okumuş olan: Hayır, yapmayın. Biz Pey­gamber Sallaîlahu Aleyhi ve Setiem'e gidelim de, olanı ona anlatalım. Bize ne emir buyuracak ona bakalım, dedi. Onlar topluca Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Seîlem'e vardılar ve ona olayı anlattılar. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurdu: O Fatiha Sûresinin rukye (şifa ayetleri) olduğunu sana kim bildirdi? Sonra devam etti: isabet ettiniz, koyunları bölün ve sizinle beraber bana da bir pay ayırın; ve Peygamber Sallalahu Aleyhi ve Sellem gülümse­di." Bu rivayet Buharî'nin lâfzıdır ve rivayetlerin en mükemmelidir.
    Bir rivayette şu lafız vardır: "Fatiha'yı okuyordu ve tükrüğü toplayıp (hastaya) püskürtüyordu. Adam da iyileşmişti."[38]
    345- Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan rivayet edildiğine göre, demiştir ki: "Bir adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip demiştir: - Benim kardeşimde ağrı var? Peygamber buyurdu:
    - Kardeşinin ağırısı nedir?
    - Onda inme (bir nevi delilik) var, dedi. Peygamber:
    - Onu bana gönder, dedi. Adam gelip Peygamberin önünde oturduktan sonra, Peygamber Salllalahu Aleyhi ve Sellem ona şunları okudu:
    Fatiha sûresi, Bakara sûresinin başından dört ayet, Bakara sûresinin ortasından iki ayet (163,164. ayetler), Âyete'1-Kürsî, Bakara sûresinin so­nundan üç ayet (284, 285 ve 286. ayetler), Âl-i îmrân sûresinin başından bir kaç ayet ve aynı sûreden 18. ayet, Â'raf sûresinden 54. ayet, Mü'minün sûresinden 116. ayet, Cin sûresinden 3. ayet, Saffat sûresinin başından on ayet, Haşir sûresinin sonundan üç ayet, İhlâs sûresi, Felâk ve Nâs sû-releri."[39]
    346- Harice b. Salt'den, o da amcasından yapılan sahih bir isnadla rivayet edildiğine göre, Harice'nin amcası şöyle anlatmıştır: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e varıp müslüman oldum. Sonra geri döndüm ve bir kabileye uğradım. Yanlarında demir zincire bağlı deli bir adam vardı. Kabile halkı bana dediler ki, bize anlatıldığına göre senin bu arkadaşın (Peygamber) hayır üzere geldi. Sende bu hastayı tedavi edecek bir şey var mı? Bunun üzerine, ben de ona Fâtiha'yı okudum. Adam da kurtuldu. Bana (tedavi karşılığı) yüz koyun verdiler. Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip durumu anlattım (bu koyunlara sahib olabilir miyim, dedim). Bana şöyle buyurdu:
    "- Sen, ancak bunu mu söyledin?" Bİr rivayette de: Bundan başka şey söylemedin mi?" buyurdu. Ben:
    - Hayır, başka şey söylemedim, dedim. Peygamber buyurdu: "Onları al (ye); ömrüm hakkı için batıl afsun ile yiyen kim. Sen hak
    olan bir Rukye (tedavi) için yemiş oluyorsun."[40]
    347- Diğer bir rivayete göre, Ebû Davud Harice'den, o da amcasından anlatarak şöyle demiştir:
    Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurundan döndük de, bir arab kabilesinden birine vardık. Bize dediler ki, acaba sizde bir deva bulu­nur mu? Yanımızda, bağlı bir akılsız vardır. Sonra bağlı olarak o akılsızı getirdiler. Ben de, üç gün sabah-akşam ona Fatiha sûresini okudum. Tük-rüğümü (ağzımda) topluyordum sonra (ona) püskürtüyordum. Sonunda bağdan çözülmüş gibi iyileşti. Buna karşılık bana mükâfat (ücret) verdi­ler. Ben, hayır, olmaz dedim. Onlar:
    - Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sor, dediler. Ben de ona sorunca, şöyle buyurdu:
    "- Ye (hediyeyi kabul et). Ömrüm hakkı için, bâtıl afsun ile kim yiyor; sen hak olan bir rukyeden (tedaviden) yiyorsun."[41]
    348- Abdullah ibni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, kendisi bir hastanın kulağına okudu da, hasta iyileşti. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona sordu:
    "- Onun kulağına ne okudun?"
    Abdullah ibni Mes'ud dedi ki: Mü'minün sûresinin 115. âyetinden sûre­nin sonuna kadar (dört ayeti) okudum. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buna şöyle buyurdu:
    "-Eğer bir adam tam bir inanç ve kesin bir bilgi ile bunları bir dağ üzerine okusaydı, dağ yok olurdu."[42]


    Nazar, Büyü Ve Zehirli Haşerâta Karşı, Çocukları Ve Başkalarını Koruyucu Dualar


    349- İbni Abbas'dan (Radiyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu kelimelerle istiâze ederek (kötülüklerden torunları) Hasan ve Hüseyin'i korurdu:
    "Ü'îzükümâ bikelimâtillâhi'ttâmmeti min külli şeytanin ve himmetin ve min külli aynin lâmmetin."
    (Her şeytandan ve zehirli haşerattan sizi Allah'ın kitablan ile koru­rum) Sonra derdi ki: İkinizin büyük dedesi (İbrahim Aleyhisselâm) da, bu kelimelerle İsmail'i ve îshak'ı kötülüklerden korundururdu." Allah'­ın Salât ve Selâmı hepsinin üzerine olsun..."[43]


    Çıban, Sivilce Ve Bunların Benzerine Karşı Okunacak Dualar


    350- Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcelerinden birinden rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: Parmağımda bir sivilce çıkmış olduğu bir zamanda Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana geldi. (Parmağımdan şikâyetimi dinleyince, bana) dedi ki: "Sende zerire (bir nevi kamış kırpıntısı) var mı?" Sonra onu sivilcenin üzerine koydu ve ba­na, şöyle söyle dedi:
    "Allâhümme musağğıre'i-kebîri ve mükebbire's-sağîri. Sağğir mâ bî." (Ey büyüğü küçülten ve küçüğü büyülten Allah'ım! Bende olanı kü­çült) Sonra (sivilcem) sönüp gitti, "[44]
    Zerire: Hindistan'dan tıb için getirilen bir nevi kamışın kırpıntısıdır.




    [1] Buhârî. Ebü Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
    [2] Tirmizî. İsnadı zayıftır.
    [3] İbn-i Sünnî. (Bunun isnadı garîbdir; raviler arasında tanınmayanlar vardır.
    [4] Buhârı. Müslim. Tirmizi. Nesâî.
    [5] Tirmizî.
    [6] Tirmizî.
    [7] Buharî. Müslim.
    [8] Nesâî. îbn-i Sünnî. Ahmed b. Hanbel. îbn-i Hibbân.
    [9] Ebû Dâvud.
    [10] Ebû Dâvud. İbn-i Mâce.
    [11] îbn-i Sünnî.
    [12] ibn-i Sünnî. Nesâî. Tîrnıİzî. Hâkim, el-Müstedrek.
    [13] îbn-i Sünnî. Nesâî.
    [14] Ebû Dâvud. Tirmİiî. (Tirmizî, bu hadis hasendir, demiştir.)
    [15] lbn-i Sünnî.
    [16] İbn-i Sünnî.
    [17] Ebû Dâvud. Nesâî.
    [18] ibn-i Sünnî.
    [19] Kur'ân-i Kerim, A'raf Sûresi, 2OO.
    [20] Kur'ân-ı Kerim, İsrâ Sûresi, 45
    [21] Müslim.
    [22] Müslim, Nesâî.
    [23] Ebü Dâvud, Nesâî.
    [24] İbn-i Sünnî, tbn-i Hibbân.
    [25] İbn-i Sünnî.
    [26] İbn-i Sünnî.
    [27] Kur'ân-ı Kerim, Bakara Sûresi, 155-156.
    [28] İbn-i Sünni.
    [29] Tirmizî. Hâkim.
    [30] İbn-i Sünnî.
    [31] İbn-i Sünnî. Zayıf isnadla.
    [32] Kur'ân-i Kerim, Fussilet Süresi: 36
    [33] Buhârî. Müslim. Ebü Dâvud.
    [34] İbn-i Sünnî. Zayıf isnadla.
    [35] Müslim.
    [36] Kur'ân-ı Kerim, Yûnus Sûresi: 94
    [37] Kur'ân-ı Kerim, Hadîd Süresi: 3. Ebû Dâvud.
    [38] Buhârî- Müslim.
    [39] İbn-i Sünnî Zayıf jsnadla.
    [40] Ebû Dâvud. İbn-i Hibbân.
    [41] İbn-i Sünnî. Ebû Dâvud.
    [42] İbn-i Sünnî. Ebû Dâvud.
    [43] Buhârî. Nesâî. İbn-i Mâce.
    [44] İbn-i Sünnî. Nesâî. Ahmed b. Hanbel
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  10. #40
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    10- BAŞA GELEN VE GELECEK İŞLER İÇİN YAPILACAK DUÂ VE ZİKİRLER.. 1
    İstihare Duası1
    Şiddet Sıkıntı Ve Felâket Anlarında Okunacak Dualar Ve Zikirler. 2
    Şiddet, Sıkıntı Ve Hastalar İçin Okunacak Duâ. 3
    İnsan Korktuğu Yahud Korkutulduğu Zaman Okuyacağı Dualar. 4
    Üzüntü Yahud Bir Keder İsabet Edince Okunacak Dualar. 4
    Bir Tehlikeye Düşünce Okunacak Duâ. 5
    Bir Toplumdan Korkanın Okuyacağı Duâ. 5
    Saltanat Sahibinden Korkanın Okuyacağı Duâ. 5
    İnsanın Düşmanına Bakınca Okuyacağı Dua. 5
    İnsanın Karşısına Şeytan Göründüğünde Yahud Ondan Korktuğunda Okuyacağı Dualar6
    İnsanın Mağlüb Olduğu (Yenildiği) Bir İşte Okuyacağı Duâ. 6
    Zor Bir İşle Karşılaşınca Okunacak Dua. 7
    Geçim Sıkıntısında Okunacak Duâ. 7
    Afetleri Defetmek İçin Okunacak Duâ. 7
    Az Yahud Çok Bir Musibete Uğrayanın Okuyacağı Duâ. 8
    Borcunu Ödemekten Aciz Olan Kimsenin Okuyacağı Duâ. 8
    Yalnızlıkta Okunacak Dualar. 8
    Vesveseye Kapılan İnsanın Okuyacağı Dualar. 9
    Delirene (Bunamışa) Ve Yılan Kırılana Okunacak Dualar. 10
    Fatiha Sûresinin Faziletleri:10
    Nazar, Büyü Ve Zehirli Haşerâta Karşı, Çocukları Ve Başkalarını Koruyucu Dualar. 12
    Çıban, Sivilce Ve Bunların Benzerine Karşı Okunacak Dualar. 12




    10- BAŞA GELEN VE GELECEK İŞLER İÇİN YAPILACAK DUÂ VE ZİKİRLER


    Bil ki, daha önceki bölümlerde anlattığım duâ ve zikirler, her gün sıra üzere tekrarlanan şeylerdir. Fakat şimdi söyleyeceğim duâ ve zikirler, bir takım sebeb ve olaylar üzerindeki vakitler içindir. Bu itibarla bunlarda bir sıra gözetmesi yoktur.


    İstihare Duası


    312- Câbir ibni Abdillah'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiği­ne göre şöyle demiştir:
    "Resülüllah sallallâhu Aleyhi ve Sellem, her işimizde, bize Kur'an-dan sûre Öğretir gibi, îstihâre'yi öğretir, buyururdu:
    Sizden biriniz, bir işi tasarladığı zaman (kararsızlık halinde iken), farz namazdan başka iki rekât namaz kılsın, sonra şöyle duâ etsin.
    "Allâhümme innî estehîruke bi ılmike ve estakdiruke bikudretike ve es 'elüke min fazlike 'Lazım. Feinneke tagdîru ve lâ agdiru ve ta 'lem u velâ a'lemü ve ente allâmü'l-ğuyûb. Allâhümme in künte ta’Iemü enne hâzel emra hayrım lîfîdînî ve meaşî ve âgıbeti emrî, âcili emrî ve âcilihî fagdür-hü lî ve yessirhü lî sümmebârik lîfîhi ve in künte ta 'îemü enne hâzel emra şerrun lifi dînî ve meaaşî ve aagıbeti emrî aadli emrî ve âciîihî, feasrifhü annî vagdürliyel hayra haysü kâne sümme razzınî bihî.
    (Allah'ım! Senin ilminle Senden hayır istiyorum. Senin kudretinle Sen­den güç istiyorum ve Senin büyük fazlından Senden istiyorum: çünkü Se­nin gücün yeter, benim gücüm yetmez; Sen bilirsin, ben bilmem ve Sen gayıblan hakkıyla bilensin. Allah'ım! Eğer bu işin, dinim, geçimim ve işi­min sonu için hayırlı olduğunu biliyorsan, (yahud işimin dünya ve âhiret için hayırlı olduğunu biliyorsan) onu bana takdir et. Sonra da onda bana bereket ver. Eğer bu işin, dinim için, geçimim ve işimin sonu için kötü olduğunu biliyorsan (yahud dünya ve âherit İşim için kötü olduğunu bili­yorsan), onu benden sav ve bana hayır nerede ise onu takdir et. Sonra da o işe beni razı kıl). Bu duayı yaparken dileğini de insan söyler (diye Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, buyurmuştur).”[1]
    Alimler demiştir ki, şu anılan duâ ve iki rekât namazla istihare yap­mak müstahabdır. Nafile namazla olduğu gibi, müekked sünnetlerle, Tahiyye-i Mescid namazı ile ve diğer nafilelerle de olur. Birinci rekâtta Fatiha'dan sonra "Kâfirûn" ve ikinci rekâtta "îhlâs" sûreleri okunur. Eğer namaz kılamıyacak bir durum olursa, yalnız duâ ile istihare yapılır. Bu duaya, Allah'a hamd ederek, Peygambere de Salâtü Selâm getirerek başlayıp yine bunlarla bitirmek müstahabdır.
    Zikredilen sahîh Hadîsin açık ifadesinden anlaşıldığı üzere, her iş için istihare yapmak müstahabdır. istihare yapıldıktan sonra da, kalbe gelen ferahlık uyarınca iş yapılır. En iyisini Allah bilir.
    313- Ebu Bekir'den (Radiyallahu Anh) zayıf bir isnadla rivayet edildiği­ne göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir iş yapmak istediği za­man şöyle buyururdu:
    "Allah'ım, bana (bu işi) hayırlı yap ve hayırlı olanı takdir et."[2]
    314- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:" Ey Enes! Bir iş tasarladığın zaman, o iş için yedi defa Rabbine İstihare et sonra, kalbine geçene bak; çünkü hayır oradadır."[3]
    Şiddet Sıkıntı Ve Felâket Anlarında Okunacak Dualar Ve Zikirler


    315- Ibni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sıkıntı anında şöyle derdi:
    "Lâ ilahe illâllâhu'l-azîmu'l-halîmü. Lâ ilaheillâllâhu rabbü'l-arşi'i-azıtni. Lâ ilahe illâllâhu rabbü's-semâvâti ve rabbu'1-arzı. Rabbu'I-arşi'l-kerîm"
    (Halım olan, büyük olan ANah'dan başka ilâh yoktur. Büyük Arş'in Rabbi olan Allah'dan başak ilâb yoktur. Göklerin ve yerin Rabbı olan Allah'dan başka ilâh yoktur; O, kerîm olan Arş'ın Rabbıdır)." Müslim'­in rivayetinde: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Üzüntü veren bir iş geldiği zaman bu duayı okurdu," şeklindedir.[4]
    316- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e üzüntü ve keder veren bir iş geldiği zaman şöyle derdi:
    "Ya hayyu yâ kayyûmu birahmetike estağîsü." (Ey Hayy ve Kayyûm olan (ölmeyen ve her şeyi idare eden Allah), rah­metinle Senden yardım istiyorum...)"[5]
    317- Ebû Hüreyre'den (Radıyaiîahu Anh) rivayet edildiğine göre, Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir iş üzüntü verdiği zaman, başını göğe kaldırıp buyururdu:
    "Sübhânellâhi'l-azîmi."
    (Yüce olsm ARah, sütün noksanlıklardan münezzehtir)" Fazla duâ edince de:
    "Yâ hayyu, yâ kayyûmu" der idi.[6]
    318- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in en çok yaptığı duâ şu idi:
    "Allâhümme âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fi'1-ahirati haseneten ve kına azâbe'n-nâr."
    (Allah'ım! Bize hem dünyada iyilik ver, hem âhirette iyilik ver ve bizi ateş azabından koru!)
    Müslim, rivayetinde ziyade yaparak demiştir ki: Enes, bir davet ve iş için duâ etmek istediği zaman bu duayı yapardı.[7]


    Şiddet, Sıkıntı Ve Hastalar İçin Okunacak Duâ


    319- Abdullah ibni Cafer'den, o da Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: "Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem, bana şu sözleri telkin etti ve bana şiddet ve sıkıntı hali geldiği zaman onları söylememi bana emretti:
    "Lâ ilahe fflâüâhu'l-kerîmu el-anmü sübhânehu tebârekellâhu rabbu'l-arşi'l-azîmi. Eihamdü lilîâhi rabbi'î-âlemîn.
    (Büyük olan, Kerîm olan Allah'dan başka ilâh yoktur. O, noksanlık­lardan münezzehtir. Büyük Arş'ın Rabbı olan Allah her şeyden yücedir Hamd, âlemlerin Rabbı Allah'a mahsustur)." Abdullah ibni Cafer, bu sözleri telkin edip öğrettirdi ve ateşli hastaya bunları üfürürdü. Ayrıca kızlarından yabancılarla evlenene bunları öğretirdi.[8]
    320- Ebû Bekre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resû­lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:
    "Üzüntü ve sıkıntılı kimsenin duaları şunlardır:
    Allâhümme rahmeteke ercû, felâ tekilnîiîâ nefsî tarfete aynin ve as-Hh lî şe'nî küllehû. Lâ ilahe illâ ente.
    (Allah'ını! Senin rahmetini istiyorum; göz kırpması kadar bir zaman beni nefsime bırakma ve bütün halimi düzelt. Senden başka ilâh yoktur)"[9]
    321- Ümeys'in kızı Esma'dan (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana buyurdu: "Sıkıntı ve üzüntü zamanında söyleyeceğin sözleri sana öğreteyim (Şöyie dersin):
    "Allahu Allâhu rabbî, lâ üşrikü bihî şey'en."
    (Benim Rabbîmdir Allah Allah, O'na hiç bir şeyi ortak koşmam) "[10]
    322- Ebû Katade'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, de­miştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sıkıntı ve musibet anında, âyetelkürsiyyi ve bakare süresinin son ayetlerini oku­yan kimseyi, Allah Azze ve Celle kurtarır."[11]
    323- Sa'd ibni Ebî Vakkas'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediği-ni işittim.
    "Ben bir söz biliyorum; onu söyleyen bir dertliden muhakkak sıkıntı açılır gider. Bu da, kardeşim Yunus'un (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
    "Lâ ilahe illâ ente sübhâneke innî küntü mine'z-zâlimîn." diye yutulduğu balığın karanlık karnındaki duâsıdir. (Senden başka bir ilâh yoktur; sen bütün noksanlıklardan münezzehsin. Ben, nefsine zul­medenlerden oldum). "[12]
    Bu hadîsi Tirmizî, Sa'd Hazretlerinden rivayet etti ve Sa'd dedi ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Zü'n-Nûn (Yûnus Aleyhisselâm), balığın karnında iken Rafebine et­miş olduğu dua şu idi:
    "Lâ ilahe illâ ente sübhâneke innî küntü mine'z-zâlimîn."
    (Senden başka ilâh yoktur; sen bütün noksanlıklardan münezzehsin. Ben, nefsine zulmedenlerden oldum.) Herhangi bir şey hakkında bu dua­yı yapan müslüman bir adamın, muhakkak duasını Allah kabul eder."


    İnsan Korktuğu Yahud Korkutulduğu Zaman Okuyacağı Dualar


    324- Sevban'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i bir şey korkuttuğu zaman buyururdu:
    "Hüvellâhu, Allâhu rabbî lâ şerîke leh." (Büyük Allah, Rabbimdir Allah. Onun ortağı yoktur)."[13]
    325- Amr b. Şuayb'ın dedesinden rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, korkudan korunmak için şu sözleri onlara öğretirdi:
    "Eûzü bikelimâtillâhi-ttâmmeti min gazabihi ve şerri ibâdihi ve min hemezâti'ş-şeyâtîni ve en yahdurûni,"
    (Allah'ın gazabından, kul Sarının şerrinden, şeytanların dürtüşlerinden ve yanımda bulunmalarından Allah'ın tam kelimelerine (Kur'an'ına) sığınırım)"[14]
    Abdullah ibni Amr, bu kelimeleri olgunluk çağındaki oğullarına öğre­tirdi ve küçükler için de onları yazıp üzerlerine takardı.


    Üzüntü Yahud Bir Keder İsabet Edince Okunacak Dualar


    326- Ebû Musa Ei-Eş'ârî'den (Radıyalîahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem şöyle buyurdu: "Kime bir keder yahud bir üzüntü İsabet ederse, şu kelimelerle duâ edip söylesin.
    "Ene abdüke ibnüabdike, ibnü emetike, fîkabzatike. Nâsiyetî biyedike. Mazın fiyye hükmüke. Adlün fiyye kazâuke. Es'elüke bikülli İsmin huve leke, semmeyte bihînefseke ev enzeîtehû fîkitâbike evallemtehû ehaden min halkıke ev iste'serte bihî ilmi'1-ğaybi indeke en tec'ale'î-kur'âne nura sadrı ve rebîa kalbî ve celâe hüznf ve zehâbe hemmî.
    (Senin kudretin altında, ben Senin kulunum, erkek kulunun ve dişi kulunun da oğluyum. Boynum Senin kudret elindedir. Hükmün bana ge­çerlidir. Hakkımdaki hükmün adalettir. Kendim adlandırdığın özüne has bütün isimlerle, yahud kitabında indirdiklerinle yahud yaratıklarından bi­rine öğrettiğin isimlerle yahud katında seçtiğin gayb ilmindeki isimlerle Senden istiyorum ki, Kur'ân'ı göğsümün nuru, kalbimin n eş'esi, kederi­min izalesi, üzüntümün gidişi yapasın.) Peygamberin bu sözleri üzerine meclisteki adamlardan biri:
    - Ey Allah'ın Resulü! Asıl aldanmış olan, bu sözleri söylemediğinden aklanandır.
    Peygamber:
    - Evet,' bunları söyleyiniz ve onları öğretiniz; çünkü bunları, taşıdıkları manalardaki şeyleri isteyerek söyleyenin, Allah üzüntüsünü giderir ve ferah­lığını uzatır, buyurdu."[15]


    Bir Tehlikeye Düşünce Okunacak Duâ


    327- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, de­miştir ki, Resûlüllah buyurdu:
    "Ey Ali! Bir tehlikeye düştüğün zaman söyleyeceğin bir takım sözleri sana öğreteyim mi? Ben dedim ki:
    - Evet; Allah beni sana feda kılsın... Buyurdular:
    - Bir tehlikeye düştüğün vakit şunları söyle:
    "Bismillâhi'r-rahmâni'rrahîm, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi'l-aîıyyi'1-azîm."
    (Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla... İbâdetlerde başarı ve kö­tülüklerden korunma ancak yüce ve büyük olan Allah'ın kuvvet ve kud­ret iyled ir.) Bu sözler sebebiyle Allah Teâlâ, dilediği belâ çeşitlerini uzak­laştırır. "[16]
    Bir Toplumdan Korkanın Okuyacağı Duâ


    328- Sahîh bir isnadla Ebû Musa El-Eş'ârî'den (Radıyallahu Anh) ri-
    vayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir toplum­dan (bir kavmin şerrinden) korktuğu zaman buyururdu:
    "AUâhümme innâ nec'alüke fınuhûrihim ve neûzü bike min şurûrihim." (Allah'ım! Düşmanların kötülüklerini defetmeni Senden istiyoruz ve kötülüklerden Sana sığınıyoruz.)"[17]


    Saltanat Sahibinden Korkanın Okuyacağı Duâ


    329: İbni Ömer'den (Radıyailahu Anhüma) rivayet edildiğine göre de­miştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bir sal­tanat sahibinden yahut başkasından korktuğun zaman söyle:
    "Lâ ilahe illâllâhu el-halîmu el-hakîmu sübhâneüâhi rabbi's-semâvâti's-seb'i rabbi'l-arşi'l-azîmi lâ ilahe illâ ente azze cârüke ve ceîle senâüke.
    (Hafim ve Halân olan Allah'dan başka ilâh yoktur. Büyük Arş'in Rab-bı olan, yedi göğün Rabbi olan Allah, bütün noksanlıklardan münezzeh­tir. Senden başka ilâh yoktur. Sana sığınan azizdir ve Senin övgün bü­yüktür.) "[18]
    Bundan önceki bölümde geçen Ebû Musa'nın naklettiği hadîsi söyle­mek müstahabdır.


    İnsanın Düşmanına Bakınca Okuyacağı Dua


    330: Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bir savaşta idik. Düşmanla karşı­laşınca, onun şöyle buyurduğunu işittim:
    "Yâ Mâlike yevmi'd-dîn. İyyâke a'budu ve iyyâke esta'înu" (Ey hesab gününün sahibi! Ancak Sana ibâdet ederim ve ancak Senden yardım isterim)" Ben bir takım erkekler gördüm ki, yere seriliyorlardı. Onlara önlerinden ve arkalarından melekler vuruyordu.
    Aynı zamanda geçen Ebû Musa'nın (Radıyallahu Anh) hadîsini oku­mak müstahabdır.


    İnsanın Karşısına Şeytan Göründüğünde Yahud Ondan Korktuğunda Okuyacağı Dualar


    Allah Teâlâ buyurur: "Şeytandan bir vesvese seni dürtüklerse, Allah'a sığın. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir."[19]
    Yine Allah Teâlâ buyurur: "Sen Kur'ân'ı okuduğun zaman, ahirete iman etmeyenlerle senin aranda engel olan bir perde yaparız."[20]
    Uygun olan, istiâze yapmak (Eûzü Billahi Mineşşeytânirracîm, demek) sonra Kur'ân'dan kolaya geleni okumaktır.
    331- Ebu'd-Derdâ'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, de­miştir ki: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem namaza durdu. Biz şöyle dediğini işittik:
    "Eûzü billahi minke"
    (Senden Allah'a sığınırım). Sonra üç defa buyurdu:
    "El'anüke bilânetillâhi"
    (Seni Allah'ın laneti ile lanetlerim). Sonra eliyle bir şey alır gibi elini açtı. Namazı bitirip namazdan çıkınca sorduk:
    - Ey Allah'ın Resulü! Bundan önce, söylediğini duymadığımız bir şeyi namazda söylediğinizi işittik? Bir de elinizi açtığınızı gördük? Buyurdular: - Allah'ın düşmanı İblis, yüzüme atmak için bir ateş parçası ile geldi. Ben üç defa, senden Allah'a sığınırım, dedim. Sonra şöyle söyledim: Al­lah'ın noksansız laneti ile seni lanetlerim. O üç defa duraklayıp geri çekildi. Sonra ben onu yakalamak istedim. Vallahi, kardeşim Süleyman'ın (aley-hisselâm) duası olmasaydı, o bağlı kalacaktı da, Medine halkının çocuk­ları onunla oynayacaklardı."[21]
    Ben derim ki: Şeytanla karşılaşma halinde, ezan okumak uygun olur; çünkü Müslim'in Sahihinde, Ebû Salih'in oğlu Süheyl'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Babam (Ebû Salih), beni Harise oğullarına gönderdi. Yanımızda da bir arkadaşımız yahud bir kölemiz vardı. Arkadaşımıza, çit arkasındaki bostandan biri, adını vererek seslendi. Yammdaki arkadaş dönüp çit üzerinden baktı, bir şey göremedi. Ben bu olayı babama anlattım. Babam şöyle dedi: Senin böyle bir şeyle karşılaşacağını bileydim, seni gön­dermezdim. Ancak, sen böyle bir ses işitirsen, ezan oku; çünkü Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlatan bir hadîsi, Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) işittim: "Şeytan, ezan okunduğu zaman dönüp kaçar."


    İnsanın Mağlüb Olduğu (Yenildiği) Bir İşte Okuyacağı Duâ


    332- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre de­miştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu: "Kuvvetli olan mümin, zayıf müminden daha hayırlıdır ve Allah Teâlâ'ya daha sevimlidir. Bununla beraber her birinde hayır vardır. Sen kendine fayda vereni iste ve Allah'dan yardım dile, asla acizlik gösterme. Başına bir iş gelirse: Ben şöyle yapmış olsaydım, şu ve bu olurdu, deme. Ancak de ki, Allah takdir etti ve dilediği oldu. Çünkü "Eğer" sözü, şeytanın işini açar."[22]
    333- Mâlik oğlu Avf'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre; "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem iki adam arasında (bir dava için) hüküm verdi. Aleyhine hüküm verilen adam dönünce:
    "Hasbiyeîlahu ve nîğme'l-vekîl"
    (Allah bana yeter; O ne güzel vekil..,) dedi. Bunun üzerine Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu: Allah Teâlâ, acizliği kötüler; ancak sen tedbirli ol (gayretli ol). Bir işte yenildiğin zaman:
    "Hasbiyellâhu ve m'me'l-vekîl" de..."[23]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Sayfa 4/8 İlkİlk ... 23456 ... SonSon

Benzer Konular

  1. ::ReSiMLi DuaLaR ::
    By Konyevi Nisa in forum Dua Deryası
    Cevaplar: 69
    Son Mesaj: 19.10.13, 06:34
  2. Dualar ve Zikirler – Imam Nevevi
    By By-MUZAFER in forum E-kitap bölümü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 06.02.11, 14:15
  3. Tavsiye Edilen Zikirler
    By Günışıgı in forum Sünnet-i Seniyye
    Cevaplar: 6
    Son Mesaj: 27.01.11, 21:10
  4. Mescide Girerken Okunacak Duâ Ve Zikirler
    By ACİZKUL in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 22.04.10, 21:13
  5. Samimi Dualar
    By SiLa in forum İbretli Hikayeler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03.07.08, 13:44

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •