Sayfa 1/8 123 ... SonSon
72 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    1071- On ikincisi: Sehl İbni Sa'd'tan yapılan rivayete göre şöyle anlat­mıştır: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selîem'e bir adam gelip:
    Ey Allah'ın Resulü! Bana bir amel göster ki, onu yaptığım zaman Al­lah beni sevsin, insanlar da beni sevsin? dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v):
    Dünyadan (zevk ve eğlencelerinden) yüz çevir, Allah seni sever, insan­larda olan şeylerden yüz çevir, insanlar seni sever, buyurdu. "[35]
    1072- On üçüncüsü: İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edil­diğine göre, demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Allah'-dan başka İlâh olmadığına ve benim de Allah'ın peygamberi olduğuma şâhidlik eden hiç bir müslüman kişinin kanı helâl olmaz; ancak üç şey için helal olur: Nikâhlı olduğu halde zina eden, üzerine kısas gereken, di­nini terk edip İslâm toplumundan ayrılan.[36]
    1073- On dördüncüsü: İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhürna) yapılan rivayete göre Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "İnsanlar: Allah'dan başka ilâh yoktur ve Muhammed de Allah'ın Resu­lüdür diye şehâdet getirinceye, namazı gereği üzere kılıncaya ve zekâtı ve­rinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları za­man benden canlarını ve mallarını korumuş olurlar; ancak İslâm hakkı için müstesna (çünkü İslâmın emrettiği kısas ve haram kıldığı zina ve irti-dat gibi işlerde hüküm ne ise yerine getirilir. İç niyetleri itibarı ile de on­ların hesabı Allah'a aittir."[37]
    1074- On beşincisi: İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edil­diğine göre, demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle bu­yurdu:
    "İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'dan başka İlâh olmadığı­na ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehadet etmek. Namazı (gdâb ve erkânı ile) kılmak. Zekâtı vermek. Hacc görevini yapmak ve Ra­mazan ayını oruç tutmak."[38]
    1075- On altıncısı: İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan ri-vayue göre, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Eğer insanlara sadece davaları üzere (şahid ve belgeleri olmaksızın) in­sanla' m malları verilmiş olsaydı, erkekler bir toplumun mallarını vecanlarını (ele geçirmek için) iddia ederlerdi. Fakat iddia sahibine delil, inkâr edene de yemin gereklidir. "[39] Hadis bu lâfızda hasendir ve bir kısmı da Sahîhayn'da mevcuttur.
    1076- On yedincisi: Vâbisa İbni Mabed'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayette kendisi Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldi. Peygam­ber (s.a.v) ona:
    "— Sen iyilikten ve günahdan sormaya mı geldin? dedi. Vâbısa:
    — Evet dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): Kalbine danış. İyilik canının rahat ettiği ve kalbinin huzur bulduğu şeydir. Günah, canı tırma­layan ve kalbi rahatsız eden şeydir; insanlar (âlimler) sana fetva verse ve verseler bile..." buyurdu.[40] Nevvas İbni Sim'an'dan (Radıyallahu Anh) Müslim'in Sahihinde rivayet edildiğine göre Peygamber Sallallahu Aley­hi ve Sellem buyurmuştur: "İyilik, güzel ahlâktır. Günah ise, canını kur­calayan ve insanların onu bilmesinden hoşlanmadığı şeylerdir."
    1077- On sekezincisi: Şeddad İbni Evs'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah Tealâ her şey için güzel işlem yapılmasını emretmiştir. Öldürdü­ğünüz zaman öldürme şeklini güzel yapın. Hayvan boğazladığınız zaman kesmeyi güzel yapın; hayvanını rahatlandırmak için sizden biriniz kesmesi halinde bıçağını bilesin."[41]
    1078- On dokuzuncusu: Ebu Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah'a ve âhiret gününe îman eden, hayır söylesin yahut sussun. Al­lah'a ve âhiret gününe îman eden komşusuna ikram-etsin. Allah'a ve âhi­ret günene îman eden, müsafirine ikram etsin."[42]
    1079- Yirmincisi: Ebu Hüreyre'den rivayet edilmiştir: "Bir adam Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Bana öğüt ver, dedi. Peygamber (s.a.v): Öfkelenme! buyurdu. Adam tekrarlayıp durdu (ilk söz üzerinde durdu. Yine de) Peygamber, Öfkelenme dedi.[43]
    1080- Yirmi birincisi: Ebû Sa'Iebe El- Huşenî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle bu­yurmuştur: "Aziz ve yüce olan Allah bir takım farzlar emretmiştir; onla­rı kaybetmeyiniz. Bîr takım sınırlar da koymuştur; onları aşmayın. Bir takım şeyleri de haram kılmıştır; onları tanımamazlık yapmayın. Size mer­hamet için bir kısmımda Allah unutmaz olduğu halde açıklamamıştır. Siz onları araştırmayın."[44]
    1081- Yirmi ikincisi; Muaz'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayette o şöyle demiştir: "Dedim ki:
    Yâ Resûlellah! beni cennete koyacak ve beni ateşten uzaklaştıracak bir işi bana bildir? Peygamber (s.a.v):
    Sen büyük bir işten sordun. Aslında Allah Tealâ'nın başarı verdiği kimse için o çok kolaydır. Allah'a ibâdet edersin; O'na hiç bir şeyi ortak koş­mazsın. Namazı (gereği üzere) kılarsın, zekâtı verirsin, ramazan ayını oruç tutarsın ve Kabe'yi ziyaret edip hac yaparsın, buyurdu. Sonra:
    Hayır kapılarını sana göstereyim mi? Oruç (kötülüklerden koruyan) bir kalkandır. Sadaka, ateşi suyun söndürmesi gibi, günahları yok eder. Bir de gece ortasında adamın namaz kılması... buyurdu. Sonra şu âyeti okudu:
    "(Takva sahibi kullar ibâdet etmek için gece yatıp uyurlarken) yatak­larından bedenleri ayrılıp uzaklaşır. Korkarak ve umarak Rablerine ibâ­det ederler. Onlara verdiğimiz azıklardan (hayır işlerine) harcarlar. Yap­tıkları salih ameller karşılığında kendileri için sevinç verici şeyden ne sak­landığını hiç kimse bilmez."[45] Sonra: İşin başını, direğini ve yük­sekliğin tepesini sana bildireyim mi? O, (Allah yolunda) cihaddır, buyur­du. Sonra: Bütün bunlara sahib bulunanı sana bildireyim mi? dedi. Ben dedim ki:
    — Evet Yâ Resûlellah! Peygamber (s.a.v) dilini tutup: Bunu aleyhinde olmaktan engelle, dedi. Dedim ki:
    — Ey Allah'ın peygamberi! Biz konuştuklarımızdan dolayı hesaba çe­kilir miyiz? Bunun üzerine:
    — Sana anan ağlasın! İnşaları yüzleri üzere yahut hançerleri üzere ate­şe düşüren dillerinin topladıklarından başkası mıdır? dedi.[46] Tirmizî demiştir ki, bu sahih ve hasendir.
    1082- Yirmi üçüncüsü: Ebû Zer ve Muaz'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle bu­yurmuştur:
    "Nerede bulunursan Allah'dan kork. Kötülüğün arkasından iyilik yap ki, onu yok etsin. Güzel bir ahlâkla insanlarla idare edip yaşa."[47] Tir­mizî bu hasendir, demiştir. Güvenilir bir nüshasında da: Hasen olan sa­hih hadisdir, denmektedir.
    1083- Yirmi dördüncüsü: Irbâz İbni Sâriye'den (Radıyallahu Anh) ya­pılan rivayette şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize bir va'z etti ki, ondan kalbler korktu ve gözler yaş döktü. Bunun üzerine biz şöyle dedik:
    Yâ Resûlellah! Bu vaz ve nasihat, veda edenin nasihatına benziyor; bi­ze öğüt ver. Peygamber (s.a.v):
    Size Allah'dan korkmayı (takva sahibi olmayı) başınıza geçen (müslü-man bir) idareci köle bile olsa, onu dinleyip itaat etmeyi tavsiye ediyo­rum. Gerçek şu ki, sizden kim yaşarsa, çok ihtilâf görecektir. O halde benim sünnetime ve hak yol üzerinde olup hidâyete eren halifelerime bağ­lanın, dişlerinizle yapışıp onları tutun. Dinde olmayan yenilikleri yapmak­tan sakının. Çünkü (dinden olmayan) her icad sapıklıktır, dedi. "[48] Tirmizî, hasen olan sahih bir hadisdir, demiştir.
    1084- Yirmi beşincisi: Ebû Mes'ud El-Bedrî'den (Radıyallahu Anh) ya­pılan rivayete göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "İlk peygamberlik kelâmından insanların ulaştığı söz şu­dur: Utanmadığın zaman, istediğini yap (her şeyi yapabilirsin). "[49]
    1085- Yirmi altıncısı: Câbir'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:
    "Bir adam, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sorup şöyle dedi: Bana söyle, ben farzları kılınca, ramazanı oruç tutunca, helâli helâl ka­bul edince, haramı da haram görünce ve bunların üzerine bir şey ilâve etmeyince cennete'girermiyim? Peygamber, evet dedi."[50]
    1086- Yirmi yedincisi: Süfyan İbni AbduIIah'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre şöyle demiştir: "Yâ Resûlellah! Bana İslâm hakkında bir söz söyle ki, senden başka hiç kimseye ondan sormayayım, dedim. Peygamber (s.a.v) dedi ki: Allah'a iman ettim, de. Sonra dosdoğru Ol”[51] Alimler demiştir: Bu hadis, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem'in hikmetleri özetleyip bir araya toplayan sözlerinden biridir. Bu söz Allah Tealâ'nm şu kelâmına uygundur:
    "O kimseler ki, Rabbımız Allah'dır diyorlar sonra istikamet üzere bu­lunuyorlar, onlara korku yoktur ve üzüntü çekmeyeceklerdir."[52]
    Âlimlerin çoğunluğu demiştir ki, ayetle hadisin manası, Allah'a itaat etmeye devam edin, demektir.
    1087- Yirmi sekizincisi: Ömer İbnü'l-Hattab'in (Radıyallahu Anh) ri­vayet ettiği hadisdir ki, orada Cibril Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem'e îmandan, islâmdan, ihsandan, kıyamet gününden sormuştu. Bu hadis meşhur olup Müslim'in ve başka kimselerin Sahihlerinde vardır.
    1088- Yirmi dokuzuncusu: İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) ya­pılan rivayete göre şöyle demiştir: "Bir gün ben, peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (binmekte olduğu hayvan üzerinde onun) arkasında-yım. Peygamber (s.a.v) şöyle dedi: Ey çocuk! Sana bir takım sözler söy­leyeyim: Allah'ın hakkını koru (ona itaat edip emirlerini ve yasaklarını gözeterek gereğini yap); AHah'da seni (felâketlerden korur. Allah'ın hak­kını koru, onu karşında yardımcı bulursun. İstediğin zaman Allah'dan iste. Yardım isteyince de Allah'dan yardım iste. Bil ki, mü'minlerin hepsi bir şeyle seni faydalandırmak üzere toplansalar, ancak Allah'ın senin için takdir ettiği şeyle sana menfaat sağlarlar. Eğer sana bir şeyle zarar ver­mek için toplansalar, ancak senin aleyhine olarak Allah'ın takdir ettiği bir şeyle sana zarar verebilirler. (Artık Allah'ın takdirini tesbit eden) kalemler kalkmış ve amellerin yazılı bulunduğu sahifeler de kurumuştur (her şey tamam olmuştur)."[53] Tirmizî demiştir ki, hasen ve sahih hadistir.
    Tirmizî'nin rivayetinden başka bir rivayette şu değişik ifade vardır: "Allah'ın hakkını koru; O'nu (himayesini) yanında bulursun. Genişlik vaktında Allah'ı (kudret ve tasarrufu ile) tanımaya çalış; zorluk vaktında seni (yardımı ile) tanısın. Bil ki, senin başına gelmeyen şey, sana isabet etmeyecekti. Sana isabet eden şey de seni terk etmeyecekti." Hadisin so­nunda da şu vardır: "Bil ki başarı sabırladır. Genişlik de musibetledir. Muhakkak ki güçlükle kolaylık vardır." Bu hadisin ifade ettiği mana çok büyüktür.
    1089- Otuzuncusu: Bununla otuz hadis tamamlanıyor ve kitab da sona eriyor. Hoş bir isnadla bu hadisi anlatacağız. Allah'dan hayırlı hatime dileriz.
    Şeyhimiz Hafız Ebu'I-Bekâ Halid İbni Yusuf El-Nablusi el-Dımeşkî (Ra-himehullah) bize anlatmıştır. Ebû TâlibAbdullah ve Ebû Mansur Yunus ve Ebu'I-Kâsım Hüseyin İbni Hibetullah jbni Mısrî ve Ebu Ya'lâ Hamza ve Ebu Tahir İsmail bize anlatıp demişlerdir: EI-Hafız Ebu'I-Kâsım Ali İbni Hüseyin- bu Asakir'in oğludur- bize anlatmıştır. O demiştir ki, Şerif Ebu'l-Kasım Ali İbni İbrahim İbn-i Abbas Dimeşk hatibi El-Hüseynî bi­ze söylemiştir. O da demiştir ki, Ebu Abdullah Muhammed İbni Ali İbni Yahya İbni Sülvan bize anlatmıştır. O da demiştir ki, Ebu'I-Kâsım El-Fadl îbni Cafer bize anlatmıştır. O demiştir ki, Ebu Bekir Abdurrahman İbnu'I-Kâsım İbni'l-Ferec EI-Haşîmî bize anlatmıştır. O da demiştir ki, Ebu Müshir bize anlatmıştır. O da demiştir ki, Said îbni Abdülaziz, Ra-bia İbni Yezid'den, o da Ebu İdris El~HuIânî'den, o da Ebu Zer'den (Ra­dıyallahu Anh), o da Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den, o da Cibril Aleyhisselâm'dan, Cibril de Allah Tebâreke ve Tealâ'dan bize nak-letmiştir. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Ey kullarım! Ben zulmü kendime haram kıldım ve onu sizin aranızda da haram yaptım. Öyle ise birbirinize zulmetmeyin.
    Ey Kullarım! Siz gece ve gündüz günah işlersiniz. Ben ise günahları ba­ğışlarım ve beis görmem. Benden mağfiret dileyiniz, sizi bağışlayayım.
    Ey Kullarım! Hepiniz açsınız; ancak yedirdiğim kimse müstesna. Öyle ise benden rızık isteyin ki, size yedireyim.
    Ey Kullarım! Hepiniz çıplaksınız; ancak giydirdiğim kimse müstesna­dır. O halde benden giyecek isteyin de sizi giydireyim.
    Ey Kullarım! Eğer sizden öncekilerle sizden sonraya kalanlarınız, in­sanlarınız ve cinleriniz, sizden en kötü bir adamın kalbinde olsalar, bu benim mülkümden hiç bir şey eksiltmez.
    Ey Kullarım! Eğer sizden öncekilerle sizden sonraya kalanlarınız, in­sanlarınız ve cinleriniz sizden en saygılı bir adamın kalbinde olsalar bu benim mülküme bir şey katmaz.
    Ey Kullarım! Eğer sizden öncekilerle sizden sonra kalanlarınız, insan­larınız ve cinleriniz bir yerde bulunsalar da benden duâ edip isteseler, ben de onlardan her insana dilediğini versem, bu da benim mülkümden bir şey eksiltmez; ancak bir iğnenin bir defa denize daldırılışı kadar onda azal­ma olur.
    Ey Kullarım! İşte o iyi ve kötü yaptıklarınız işlerinizi (ilmimle ve me­leklerimle) sizin için tesbit ediyorum. Kim işlerinde hayır görürse, Aziz ve yüce olan Allah'a hamd etsin. Hayırdan başkasını gören kimse de an­cak kendi nefsini kötülesin."[54]
    Ebu Müshir demiştir ki, Said İbni Abdülaziz şöyle anlatmıştır: Ebu İd-ris bu hadisi anlattığı zaman, iki dizi üzerine çökerdi.
    Bu kitabdan kasdettiklerim bundan ibarettir. Kerim olan Allah çeşitli ilimlerden önemli olan hoş ve nefis pek çok yararlan bu kitabda ihsanda bulunmuştur. Aynı zamanda bu kitabda gerçekleri kavrama ve sonuçları elde etme yolları vardır. Yüce Kur'ân'ın âyetlerini tefsir ve maksatlarım açıklama vardır. Sahih hadislerin maksadlarını izah ve isnadlardaki ilim­lerin nüktelerini beyan vardar. Fıkıh ilminin inceliklerini kalblerin davra­nışım ve başka şeyleri açıklayan hususlar mevcuttur. Sayılmayacak ka­dar çok olan nimetlerinden ve İhsan ettiği bu başarıdan dolayı övülmeye hak sahibi olan Allah'dır. Bu hizmete beni eriştiren Allah'a aittir min­net. Bunları toplamaya beni muvaffak kıldı, bunları bana kolaylaştırdı, bana yardım etti. Tamamlamayı da bana ihsan etti. Hamd ve minnet, fadl ve ikram ve şükür O'na mahsustur.
    Ben Allah Tealâ'nın fazlından istiyorum ki, bunlardan faydalanan sa-lih kardeş duâ etsin ve beni Allah'ın rahmetine yaklaştırsın, kitabda bu­lunan faydalı şeylere de rağbet etsin ve faydalansın. Ben de Allah'ın rıza­sı üzere amel etmeye ona yardımcı olmuş bulunurum. Bana çok merha­metli ve lütufkâr olan kerim Allah'a veda ettiğim gibi, ana-babama, bü­tün dostlarımıza, kardeşlerimize ve bize iyilik edenlere ve diğer müslü-man dindaşlarımıza emanetlerimize ve amellerimizin neticisine ve Allah Tealâ'nın bize ihsan ettiği bütün nimetlere veda ediyorum.
    Allah'dan istiyorum ki, hepimizi doğru yola iletsin ve sapık ve inad sa­hibi kimselerin hallerinden bizi korusun. Ziyadesi ile hayır yollan üzerin­de bizi bulundursun. Yine Allah Tealâ'ya yalvarıyorum ki, anlayış ve gö­rüş sahibi kimselerin izleri üzere yürümeyi ve doğru söz ve hareketlerde başarılı olmayı bize rızık olarak versin. O, bağışı çok olan ikram sahibi­dir. Benim başarım ancak Allah'ın yardımı iledir. O'na güvendim ve O'na yöneldim. Allah bana yeter; O, ne güzel bir vekildir. Kuvvet ve kudret ancak Azîz ve Hakîm olan Allah'a mahsustur. Evvel ve son, zahirde ve bâtında hamd Allah'adır. Allah'ın en pâk üstün ve en mükemmel rahmet ve selâmı, bütün yaratıklarının en hayırlısı olan efendimiz Muhammed üzerine olsun; Zikredenler onu her andıkça, gafiller de ondan habersiz kaldıkça...
    Diğer peygamberlere de, hepsinin ailelerine de, diğer salih mü'minîere de salât ve selâm olsun.
    Bu kitabı derleyen Ebu Zekeriyye Muhyiddin (Allah onu bağışlasın) de­miştir ki: altı yüz altmış yedi (hicri) yılında bu derlemeyi tamamladım. Ancak bu kitabdan sonra ilâvelerim müstesnadır. Kitabın rivayeti için bü­tün müslümanlara icazet verdim...






    [1] Kur'an-ı Kerim, Mü'min Sûresi: 55
    [2] Kur'an-ı Kerim, Muhammed Sûresi: 19
    [3] Kur'an-ı Kerim, Nisa Sûresi: 106
    [4] Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmrân Sûresi: 15-17.
    [5] Kur'an-ı Kerim, Enfâl Sûresi: 33.
    [6] Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmrân Sûresi: 135
    [7] Kur'an-ı Kerim, Nisa Sûresi: 110
    [8] Kur'an-ı Kerim, Hûd Sûresi: 3
    [9] Kur'an-ı Kerim, Nuh Sûresi: 10.
    [10] Kur'an-ı Kerim, Hûd Sûresi: 52
    [11] Müslim, Ebû Dâvud.
    [12] Buharı. Tirmizî.
    [13] Buhârî. Tirmizî. Nesâî.
    [14] Ebû Dâvud. Tirmizî. İbn Mâce. İbn Sünnî. Nesâî. Hâkim, el-Müstedrek. (Tirmizî, bu sahih hadistir, demiştir.)
    [15] Ebû Dâvud. İbn Mâce. Nesâî, el-yeymü velleyletü. Ahbed b. Hanbel.
    [16] Müslim.
    [17] Ebû Dâvud.
    [18] Ebû Dâvud. (Tirmizî demiştir ki, bunun isnadı sağlam değildir.)
    [19] Tirmizî. Dârımî. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen hadisıir.)
    [20] İbn Mâce. Nesâî, el-yevmü velleyletü.
    [21] Ebû Dâvud, Tirmizî, Hâkim, el-Müstedrek. (Hâkim demişiir ki, bu hadis Buharı ve Müslim'­in şartı üzere şahindir.)
    [22] Ebü Dâvud.
    [23] Buhârî, Müslim.
    [24] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. İbn Mâce.
    [25] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
    [26] Buhârî. Müslim.
    [27] Tirmizî, Nesâî. Tirmizî, sahih hadistir, demiştir.)
    [28] Tirmizî. İbn Mâce. Hasen hadistir.
    [29] Buharı. Müslim. Nesâî. Tirmizî. İbn Mâce.
    [30] Kur'an-ı Kerim, Mü'minûn Süresi: 51.
    [31] Kur'an-ı Kerim, Bakara Sûresi: 172.
    [32] Müslim.
    [33] Müslim. Tirmizi
    [34] Buhârî. Müslim. Tirmizî. Nesâî.
    [35] İbn Mâce. Hakim, el-Müsledrek. Hasen Hadistir.
    [36] Buhari. Müslim. Ebü Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
    [37] Buharı. -Müslim.
    [38]Buhari. Müslim. Tirmirf. Nesâî.
    [39] Ebû Dâvud. Beylıakî. Tirmizî. Nesâî. Müslim. Buhârî.
    [40] Ahmed b. Hanbel. Dârimî. Müslim. Hasen Hadistir.
    [41] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
    [42] Buhârî. Müslim. Ebü Dâvud.
    [43] Buhârî. Tirmizî. Muvatta'.
    [44] Dârakutnî. Ebû Naim, el-Hilye.
    [45] Kur'an-ı Kerim, Secde Süresi: 16-17
    [46] Tirmizî. İbni Mâce. Ahmed b. Hanbel. Beyhakî.
    [47] Tirmizî.
    [48] Ebû Dâvud. Tirmizî. Ahmed b. Hanbel. îbni Mâce.
    [49] Buhârî. Ebû Dâvud.
    [50] Müslim.
    [51] Müslim. Tirmizî. İbni Mâce.
    [52] Kur'an-ı Kerim, Ahkâf Sûresi: 13
    [53] Tirmizî. Ahmed b. Hanbel.
    [54] Müslim. Tirmizî. Bu hadis sahihtir. Ahmed b. Hanbel.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)



    25- TÖVBE VE İSTİĞFAR DUALARI


    Bilinmelidir ki bu bölüm gözetilmesi ve üzerine devam edilmesi gere­ken konuların en önemlisidir. Bunu geciktir-dim ki, kitabın mağfiret di­leği ile son bulması, ömrümüzü kerim olan Allah'ın mağfireti ile tamam­lamaya hayırlı bir yorum oîsun. Biz bu mağfireti ve diğer hayır çeşitlerini hem kendim için, hem dostlarım, hem de diğer müslümanlar için istiyo­rum. Amîn...

    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:

    "Günâhların için mağfiret dile ve sabah akşam Rabbine hamd ederek tesbihde bulun. (Sübhânellâhi ve Bihamdihi, söyle.)"[1]

    Yine Allah Tealâ:

    "Günâhın için ve erkek-kadin mü'minler için mağfiret dile," buyur­muştur.[2]
    "Allah'dan mağfiret dileyiniz. Muhakkak surette Allah'ın mağfireti bol­dur, merhameti geniştir."[3]
    "Yasaklardan sakınanlar için Rableri yanında (ağaç ve meskenleri) alt­larından nehirler akan cennetler vardır. Orada devamlı kalacaklardır. Hem de tertemiz zevceler vardır. (En büyük nimet olan) Allah'ın rızası vardır.
    Allah kullarını (her hal ve hareketleri ile) görendir. (Allah'ın azabından korkup) yasaklardan sakınan o mü'minler duâ edip derler: Ey Rabbimiz! Biz iman ettik, bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru. Onlar sabredenler, sadakat gösterenler, Allah'a ibâdet edenler ve seher vakitlerinde mağfiret dileyenlerdir."[4]
    "Sen (ey peygamberim) o inkarcıların içinde iken Allah onlara azâb edecek değildi. Allah'dan mağfiret dilerlerken de Allah onlara azâb ede­cek değil."[5]
    "O kimseler ki, bir kötülük yaptıkları zaman yahut nefislerine zulmet­tikleri zaman, hemen Allah'ı anarlar ve günahları için mağfiret dilerler. Allah'dan başka günahları kim bağışlayabilir! Hem de onlar bildikleri hal­de, yaptıkları günah üzerinde ısrar etmezler."[6]
    "Kim bir kötülük işlerse yahut (Allah'a isyan sureti ile) kendine yazık ederse, sonra da Allah'dan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı, çok merhamet edici bulur."[7]
    Rabbinizden mağfiret isteyin, Sonra O'na tevbe edin."[8]
    Allah Tealâ Nuh'dan haber vererek şöyle buyurmuştur:
    "Dedim ki, Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü o çok bağışlayan-dır."[9]
    Allah Tealâ Hud peygamberden haber vererek

    şöyle buyurmuştur:

    "Ey Kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin sonra O'na tevbe edin."[10] Mağfiret dilemek konusunda âyetler çok olup bilinmektedir. Yazdığımız bir kısım âyetlerle uyarma elde edilmiş olur.
    Mağfiret dileme üzerinde rivayet edilen hadisler çok olduğundan onla­ra nihayet vermek mümkün olmaz. Fakat ben bunların bir kısmına işaret edeceğim:
    1047- Sahâbî olan El-Eğarru'1-Müzenî'den (Radıyallahu Tealâ Anh) ya­pılan rivayete göre Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyur­muştur: "Benim kalbime bir dalgınlık gelir. Ben de günde yüz defa Al­lah'a istiğfarda bulunurum."[11]
    1048- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, ben Resûlüllah Saİlallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini işittim: "Allah'a yemin ederim ki ben, günde yetmiş defadan çok Allah'dan mağ­firet dilerim ve ona tevbe ederim."[12]


    Seyyidii'l-İstiğfâr Duası (İstiğfarın Büyüğü):


    1049- Şeddad İbni Evs'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "İstiğfarın başı, kulun şöyle demesidir:
    "Allâhümme ente rabbî Iâ ilahe illâ ente. Halaktenî ve ene abdüke ve ene ala ahdike ve va'dike ve mestetâtü e'ûzü bike min şerri mâ sana'tü ebûu leke bini'metike aleyye ve ebû'u bizenbî. Feğfir lî. feinnehû lâ yeğfiru'z-zünûbe illâ ente."
    "Allah'ım! Sen Rabbimsin. Senden başka İlâh yoktur. Sen beni yarat­tın, ben Senin kulunum. Sana verdiğim (tevhidden ibaret) söz ve va'd üze­reyim, gücüm yetesiye.. Yaptığım şeylerin kötülüğünden Sana sığınırım. Bana olan nimetini itiraf ediyorum. Günahımı da itiraf ediyorum. Beni bağışla; çünkü Senden başkası günahları bağışlayamaz; ancak Sen bağış­larsın. Kim bu sözlere kesinlikle inanarak gündüz bunları söyler de o gün akşamlamadan önce ölürse, o kimse cennet ehlindendir. Kim de bu söz­lere kesinlikle inanarak bunları geceleyin söylerde, sabahlamadan önce ölürse, o kimse cennet ehlindendir."[13]
    1050- İbni Ömer'den (Radıyallahu Tealâ Anhüma) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır:
    "Biz bir meclisde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yüz defa:
    "Rabbiğfir lî ve tüb aleyye inneke ente't-tevvâbü'r-rahîm."
    "Rabbim, beni mağfiret et, tevbemi kabul et. Sen (evbeleri çok çok kabul eden merhamet sahibisin, dediğini sayardık."[14]
    1051- îbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde demiş­tir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur" Kim istiğfara devam ederse Allah ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir rahatlık verir ve ummadığı yerden ona rızık ihsan eder."[15]
    1052- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur.
    "Canım kudret elinde olana yemin ederim ki, eğer günah işlemeseydi-niz, Allah sizi giderirdi de günah işleyen bir kavim getirirdi. Onlar Al-lah'dan mağfiret dilerlerdi. Allah'da onları bağışlardı."[16]
    1053- Abdullah İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Teafâ Anh) yapılan ri­vayete göre: "Üç defa duâ etmek ve üç defa istiğfarda bulunmak Resû­lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hoşuna giderdi."[17] Bu hadis toplu dualar bölümünde az önce geçmişti.
    1054- Ebû Bekir Es-Sıddîk'm (Radıyallahu Anh) azadlısından yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Günde yetmiş defa günaha dönse bile, istiğfarda bulunan kimse, günahda ısrar etmiş olmaz."[18]
    1055- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resû­lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Allah
    Tealâ buyurdu: Ey insanoğlu! Sen bana duâ ettiğin ve benden umduğun müddet, senden olan günahları sana bağışlarım; ve ey insanoğlu, senin günahların gökteki bulutlara kadar olsa bile beis görmem. Sonra benden mağfiret dilesen, seni bağışlarım. Ey insanoğlu! Eğer yer dolusu günah­larla bana karşı çıkıpda sonra hiç bir şeyi bana ortak koşmayarak (küfür üzerinde olmayarak ölüp) bana geiirsen, ben de sana yer dolusu mağfiret ihsan ederim."[19]
    1056- Güzel bir isnadla Abdullah İbni Büsr'den (Radıyallahu Tealâ Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöy­le buyurdu: "Amel defterinde çok istiğfar bulan kimseye ne mutlu!. .."[20]
    1057- İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Tealâ Anh) yapılan rivayetde de­miştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kim:
    "Esteğfirullahelİezî lâ ilahe illâ huve'î-hayyu '1-kayyûmu ve etûbü ileyhi."
    "Hayat sahibi olup her şeyi idare edip ayakta tutan, kendisinden baş­ka hiç bir ilâh bulunmayan Allah'dan mağfiret dilerim." derse savaştan kaçmış olsa bile, günahları bağışlanır."[21]
    Derim ki, bu bölüm doğrusu çok geniştir. Bunu kısaltmak konuyu kav­rama bakımından daha kolaydır. Bunun için bu kadarla yetiniyoruz.
    İstiğfar ile ügili olarak Rebî İbni Huseym'den (Radıyallahu Anh) şu söz nakledilmiştir. O demiştir ki: Sizden hiç biriniz, "Esteğfirullahe ve etûbü ileyhi." "Allah'dan mağfiret dilerim ve ona îevbe ederim" deme­sin bunu söylemek günah ve yalan olur; eğer günahından tevbe etmemiş­se... Doğrusu şöyle demelidir: ALLÂHÜMME'ĞFİR LÎ VE TÜB ALEY­YE. (Allah'ım beni bağışla ve tevbemi kabul et.) Allah'ım beni bağış­la ve tevbemi kabul et, diye söylediği söz güzeldir. Fakat Alîah'dan mağ­firet dilerim, sözünü kerih görmesi ve onu yalan sayması görüşüne katıl­mayız. Çünkü "Esteğfirullah" sözünün manası, Allah'ın mağfiretini dilerim, demektir. Burada yalan yoktur. Bundan önce geçen îbni Mes'ud'-un hadisi bunu reddetmeye yeterlidir.
    Fudayl'dan (Radiyallahu Anh) rivayet edilmiştir: Günahı söküp atma­dan istiğfar yapmak, yalancıların tevbesidir. Allah kendisinden razı ol­sun, Râbia El-Adeviye'den nakledilen söz buna yakındır. O şöyle demiş­tir: Bizim istiğfarımız, çok istiğfara muhtaç olur. (Günahları kökünden atarak tevbe etmediğimizden çok istiğfarda bulunmamız gerekir,)
    Kabe'nin örtülerine tutunarak bir A'rabî'in şöyle dediği nakledilmiş­tir: Allah'ım! Günahlarıma ısrarla senden mağfiret dilemem yüzsüzlük­tür. Senin afv ve mağfiretinin genişliğini bildiğim halde, istiğfarda bu­lunmayı terk etmem de aciziyettir. Bana muhtaç olmadığın halde, bana ne kadar çok nimetlerle şefkat gösteriyorsun. Ben ise, sana muhtaç oldu­ğum halde günahlarla buğzunu kazanıyorum. Ey söz verdiği zaman onu yerine getiren, azabla korkutunca da bağışlayıp afv eden Allah! Benim bü­yük günahımı senin büyük afvimn içine koy; ey merhamet edenlerin en merhametlisi!..


    Sabahtan Akşama Kadar Susup Konuşmamanın Yasaklığı


    1058- Güzel bir isnadla Hz. Ali'den (Radıyallahu Anh) yapılan riva-yetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle ezber­ledim: "Buluğa erdikten sonra yetimlik yoktur. (Çocuk malına ve işine sahib olur). Birgün akşama kadar (cahiliyet devrinde yapıldığı gibi) su­sup konuşmamak yoktur. (Hayırlı şeyler söylenir, zikir yapılır). "[22]
    İmam Ebu Selman EI-Hattabî'den (Radıyallahu Anh) "Meâlimu's-Sünen'de rivayet edilmiştir. O, bu hadisin açıklamasında şöyle demiştir: Cahiliyet devri insanlarının âdetlerinden ve ibâdetlerinden biri de susmak idi. Onlardan biri ibâdet maksadıyla tenhaya çekilir ve gece-gündüz su­sar ve konuşmazdı. Müslümanlar bundan yasaklandılar. Zikretmekle ve hayırlı söz söylemekle emredildiler.
    1059- Kays İbni Ebi Hâzim'den (Allah ona rahmet etsin) yapılan riva-yetde, o şöyle demiştir: Ebû Bekir Es-Sıddîk Ahmes kabilesine Zeyneb adındaki bir kadının yanına vardı. Onu konuşmuyor bir halde gördü. Bu­nun üzerine şöyle dedi: Bu kadında ne var ki, konuşmuyor? (Yanında bulunanlar) dediler: O konuşmamayı kasdetmiştir. Ebû Bekir ona konuş; çünkü bu yaptığın helal olmaz. Bu cahiliyet işlerindendir, dedi. O da ko­nuştu.


    İslam İnancının Temelini Oluşturan Hadisler:


    Bu bölümle ilgili meseleleri tamamlamış oldum. Şimdi bunlara konu­yu tamamlayacak bazı hadisleri ilâve edip güzel bir şekilde bölüme son vermeyi uygun gördüm. Bunlar da İslâm'ın dayanağı olan hadislerdir. Bun­lar üzerinde âlimlerin dağınık şekilde ihtilâfları vardır. Benim ilâve ettik­lerimle beraber onların sözlerinin toplamı otuz kadar hadistir.
    1060- Birinci hadis, Ömer İbni'l-Hattab'ın (Radıyallahu Anh) hadisi­dir: "Ameller niyetlere göredir."[23] Bu kitabın başında açıklaması geç­mişti.
    1061- İkinci hadis: Hz. Âişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyie buyurmuştur: Bu üze­rinde bulunduğumuz bu şeriatımız üzerine şeriattan olmayan bir şeyi icad edenin işi reddir (o bizden değildir).[24]
    1062- Üçüncüsü: Numan İbni Beşir'den (Radıyallahu Anhüma) riva­yet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: ('Helal bellidir (açıktır). Haram da bellidir. Bunların arasında şübheli şeyler vardır. İnsanların çoğu onları bilmez. Kim şübhelerden sakınırsa, dinini ve şerefini kurtarmış olur. Kim şübheli şey­ler içine düşerse, haram içine düşer. Bunun hali, yasak bölge çevresinde hayvan otlatan çobana benzer. Yasak bölgeden faydalanmaları yakın olur. Dikkat edin, her idarecinin yasağı vardır. Allah Tealâ'nm yasağı da ha­ramlarıdır. Dikkat edin! Bedende bir et parçası vardır ki, o düzeldiği za­man bütün beden düzelir. O bozulduğu zaman da bütün beden bozulur. Dikkat edin! Ö et parçası kalbdir."[25] Bu hadisi Sahihayn'da riva­yet ettik.
    1063- Dördüncüsü: İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildi­ğine göre, sadık olan ve doğrulanan Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem bize anlatmıştır: "Sizden her birinizin yaratılışı annesinin karnındakırk gün nutfe olur. Sonra bu kadar zaman kan pıhtısı olur. Sonra bu kadar zaman et parçası olur. Sonra melek gönderilir de ona ruh üfürür ve dört sözle emredilir: Rızkını, ecelini, amelini şakî yahut said olduğunu yazmakla... Kendisinden başka İlâh olmayan Allah'a and olsun ki, siz­den biriniz cennet ehlinin işini yapar; öyle ki onunla cennet arasında an­cak bir arşın kalır. Kader üzerine geçer de cehennem ehlinin amelini işler. Böylece cehenneme girer. Sizden biriniz de, cehennem ehlinin amelini iş­ler; öyle ki, onunla cehennem arasında ancak bir arşın kalır. Sonra onun üzerine kader geçer de, cennet ehlinin işini yapar. Böylece cennete girer."[26]
    1064- Beşincisi: Hasan İbni Ali'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edil­diğine göre, demiştir ki, Resülüllah'dan şöyle dediğini ezberledim:
    "(Söz ve hareketlerden) sana şübhe verenleri bırak da, sana şübhe ver­meyen (sağlam ve kesin) şeylere bak (onları yap)."[27]
    1065- Altıncısı: Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "İnsan'ın gereksiz olan şeyleri terk etmesi, onun güzel İslâm oluşundandır."[28]
    1066- Yedincisi: Enes'den (Radıyallahu Anh) Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Hiç biriniz ken­di nefsi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe (kemal üzere) iman et­miş olmaz. "[29]
    1067- Sekizcisi: Ebu Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah Tealâ (bütün noksanlıklardan münezzeh olup) pâkdir; ancak pâk (ve te­miz olan) şeyi kabul eder. Allah Tealâ peygamberlere emrettiği şeyi mü'-minlere de emretmiştir. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Ey peygamber! Pâk (temiz ve helâl) şeylerden yeyin ve salih amel iş­leyin. Ben sizin yaptıklarınızı biliyorum."[30] Yine Allah Tealâ:
    "Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz pâk (helâl ve temiz) şey­lerden yeyin." buyurmuştur.[31]
    Sonra peygamber (hadisde sözü geçen) adamın durumunu anlatarak dedi ki, nihayet yolculuğu toz-toprak ve saçları dağınık bir şekilde uzatır. (Bu güçlük içinde müsafirin duası makbul olduğu halde) ellerini göğe doğru kaldırır: Ey Rabbim, ey Rabbim! der. Oysa ki, onun yiyeceği haramdır. İçeceği haramdır, giyeceği haramdır ve haramla beslenmiştir. Bunun du­ası nasıl kabul olunur? (Böyle haramlar içinde olan adamın duasını Al­lah kabul etmez; duası makbul olan yolculardan biri de olsa."[32]
    1068- "Zarar da yoktur, zarara sokmak da yoktur" hadisidir. Bunu mürsel olarak Muvatta'da ve Darekutnî ile başkasının Sünen'lerinde mut­tasıl yollarla rivayet ettik. Hasen Hadisdir.
    1069- Onuncusu: Temîmu'd-Darîden (Radıyallahu Anh). yapılan riva­yete göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurmuştur." Din na­sihattir (öğüttür). Biz, kim için (nasîhattır)? dedik. Şöyle Buyurdu: Allah için, kitabı için, peygamberi için, müslümanlann idarecileri için ve müs-lümanlarm bütünü için..."[33] (Allah için nasihat, O'na iman etmek ve şirk koşmamaktır. Kitabı için nasihat, Kitabın Allah tarafından indi­rildiğine ve Allah kelâmı olduğuna iman edip hükümleri ile amel etmek­tir. Peygamber için nasihat, onun risaletine iman edip Allah'dan getirdi­ği her hükmü kabullenip doğrulamaktır. Müslümanların idarecileri için nasihat, hak olan yerde onlara yardımcı olmak ve o işde onlara itaat et­mektir. Diğer bütün müslümanlar için nasihat, dünya ve ahiretlerinin se­lâmeti için onlara doğru yolu göstermektir.)
    1070- Onbirincisi: Ebu Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan riva­yete göre, o Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini din­lemiştir: "Size hangi şeyi yasakladımsa ondan kaçının. Hangi şeyi de size emretümse, ondan gücünüzün yettiğini yapın. Sizden öncekileri helak eden ancak sorularının çokluğu ve peygamberlerine karşı ihtilafları olmuştur.[34)
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    1030- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle söylerdi:
    "Allâhümme innî eûzü bike mine'1-cû feinnehu bi'se'ddacîu ve eûzü bike minc'İ-hiyâneti feinnehâ bi'seti'l-bitânetü!"
    "Allah'ım! Açlıktan Sana sığınırım; çünkü o (insanı terk etmeyen) ne kötü arkadaştır! Yine hıyanet etmekten Sana sığınırım; zira o ne kötü gizli bir huydur!.."[27]
    1031- Hz. Ali'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre bir mükâ-teb (âzâd edilmek için maJ ödemek üzere efendisi ile sözleşme yapan kö­le) kendisine gelip:
    Ben sözleşmemde acziyete düştüm (borcumu ödeyemiyorum), bana yar­dım et, dedi. (Hazreti Ali ona),
    Üzerinde dağ kadar borç olsa onu senden ödeyecek olan Resûlüllah Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem'in bana öğretmiş olduğu sözleri sana öğreteyim mi? dedi. Sen şöyle söyle:
    "Allâhümme'k fim bihelâlike an harâmİke ve ağninî bifadlike ammen sivâke."
    "Allah 'im! Senin helâl nzıklannla beni haramdan koru ve lü t tunla Sen­den başkasına muhtaç kılma.”[28]
    1032- İmrân İbnü'l-Husayn'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan riva-- Nyefe göre, Peygamber Salîallahu Aleyhi ve Sellem, İmrân'm babası Hu-sayn 'e, kendileriyle duâ edeceği şu iki sözü öğretti:
    "Allâhümme eihimnî rüşdî ve e'iznî min şerri nefsî.
    "Allah'ım! Bana hidâyetimi ilham et ve nefsimin kötülüğünden benikoru.”[29]
    1033- zayıf bir isnadla Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan ri­vayete göre Resûlüllah Salîallahu Aleyhi ve Sellem şöyle duâ ederdi:
    "Allâhümme innîeûzü bike mine'ş-şikâkı ve'n-nifâkı ve su'i'l-ahlâkı."
    "Allah'ım! Çekişip düşmanlık etmekten, iki yüzlülükten ve kötü ah­lâktan Sana sığınırım."[30]
    1034- Şehr İbni Havşeb'den yapılan rivayetde demiştir ki, ben Ümmü Sele-me'ye (Radıyallahu Anha):
    Ey mü'minlerin annesi! Resûlüüah Salîallahu Aleyhi ve Sellem yanında oldu­ğu zaman en çok yaptığı duâ hangisidir? dedim. Dedi ki, çoğunlukla duası .şu İdi:
    "Yâ mukallibe'l-kulûbi, sebbk kalbî alâ dînike."
    "Ey kalbleri halden hale çeviren! Benim kalbimi dinin üzere sabit kıl."[31]
    1035- Hazreti Âişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Salîallahu Aleyhi ve Sellem şöyle söylerdi:
    "Aliâhümme âfinî fî cesedi ve afini fî basari ve'c-alhü'1-varise minnî lâ ilahe illâ ente'l-haiîmu'l-kerîmu. Sübhânellâhi rabbi'l-arşi'lazîmi ve'l-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn."
    "Allah'ım! Bedenime afiyet ver. Gözüme de öyle bir afiyet ver ki, be­nim arkamda kalsın (ölünceye kadar görme nimetinden beni mahrum bı-
    rakma). Senden başka İlâh yoktur. Sen Halimsin, Kerimsin (günahkârla­ra acele azâb vermezsin, ikramın boldur.) Büyük Arş'ın Rabbı olan Al­lah bütün noksanlıklardan münezzehtir. Hamd da âlemlerin Rabbine mah­sustur. "[32]
    1036- Ebû'd-Derdâ'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Şu sözler Dâ-vud Aleyhisselâm'ın dualarından idi:
    "Allâhümine innî es'elüke hubbeke ve hubbe men yuhıbbuke ve'l-amelellezîyubelliğunî hubbeke. Allâhümme'c~a! hubbeke ehabbe Heyye min nefsî ve ehli ve mine'l-mâi'l-bândi."
    "Allah'ım! Senden Senin sevgini ve Seni sevenlerin de sevgisini ve beni Senin sevgine ulaştıracak ameli istiyorum. Allah'ım! Senin sevgini, nefsi­mi, ailemi ve soğuk suyu sevmekten daha ziyade yap."[33]
    Yunus (A.S)'ın Yaptığı Duâ:
    1037- Sa'd İbni Ebî Vakkas'dan (Radıyallahu Anhü) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Yu­nus peygamber balığın karnında iken Rabbine ettiği duâ şu idi:
    "Lâ ilahe illâ ente sübhâneke innî küntü mine'z-zâîimîn."
    "Senden başka ilâh yoktur. Bütün noksanlıklardan münezzehsin. Ben, (nefsine yazık edenlerden oldum." Müslüman bir adam herhangi bir şey için bu sözlerle duâ ederse, muhakkak surette Allah onu kabul eder."[34]
    1038- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde: "Bir adam Pey­gamber Sallailahu Aleyhi ve Selleme gelip:
    — Duanın hangisi daha faziletlidir? dedi. Peygamber (s.a.v):
    — Sen, Rabbinden dünyada ve âhirette afiyet iste, buyurdu. Sonra adam ikinci günde peygambere gelip:
    — Yâ Resûlellah! Duanın hangisi daha faziletlidir? Peygamber (s.a.v) ona aynı şeyi söyledi. Sonra adam üçüncü gün peygambere gelip ona ay­nı sözü söyledi. Peygamber (s.a.v): Sana dünyada afiyet verilince ve âhi­rette de sana verilince gerçekten kurtulmuş oldun, dedi."[35]
    1039- Abbas îbni Muttalib'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöy­le demiştir: "Dedim ki, yâ Resûlellah! Bana bir duâ öğret de onunla Al­lah Tealâ'dan isteyeyim. Resûlüllah (s.a.v):
    — Allah'dan afiyet isteyin, dedi. Bir kaç gün bekledikten sonra ben gelip:
    — Yâ Resûlellah! Yâ Resûlellah bana bir şey öğret de onunla Allah Te­alâ'dan isteyeyim, dedim. Bunun üzerine:
    — Ey Abbas, ey Allah'ın Resulünün amcası! Allah'dan dünya ve âhi-ret için afiyet isteyin, buyurdu.[36]
    1040- Ebû Ümâme'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle an­latmıştır: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, öyle çok duâ yaptı ki, ondan hiç bir şey ezberlenemedi. Ben:
    Yâ Resûlellah! Öyle çok duâ ettin ki, ondan hiç bir şey ezberleyeme-dik, dedim. Bunun üzerine:
    Bunların hepsini toplayan duayı size söyleyeyim mi? Şöyle söylersin dedi:
    "Aüâhümme innî es'elüke min hayrın mâ se'eîeke minhu nebiyyuke muhammed (saîlaîlahu aleyhi ve sellem) ve ne'ûzü bıke min şerri mesteâzeke minhu nebbiyuke muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ente'~ hmüsteânü ve aîeyke'l-belâğu ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh."
    "Allah'ım! Senin peygamberin Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem hayır olarak Senden neyi istedi se ben onu Senden isterim. Hangi kö­tülükten de Senin peygamberin Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem Sana sığınmışsa, biz de ondan Sana sığınırız. Sen yardım istenensin ve dilekler kendisine ulaştırılansın. Allah'dan başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur."[37]
    1041- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resû-Iüllah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem şöyle buyurmuştur.
    "Yâ Ze'I-Celâli Ve'1-İkrâm (ey celâl ve ikram sahibi) diyerek duaya de­vam ediniz."[38]
    1042- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde demiş­tir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle duâ ederdi:
    "Rabbi e'innî ve lâ tü'in aleyye, Vensurnîvelâ tensur aleyye. Vemkürli ve lâ temkür aleyye ve yessir hüdâye vensurnî ala. men beğa aleyyerabbi'c-alnî leke şâkiran leke zâkiran, leke rahiben, leke mitvâan, ileykemucîben ev münîben tekabbel tevbetî veğsil havbeti ve ecib daveti ve sebbit hücceti vehdi kalbi ve seddid lisânî veslüî sehîmete kalbî."
    "Rabbim, bana yardım et, Aleyhime yardım etme. Bana başarı ver, aleyhime başarı verme. (Düşmanlara haberleri olmaksızın) belâ ver, aley­hime verme. Hidâyetimi kolaylaştır ve bana isyan edene karşı bana zaferver. Rabbim, beni Sana şükreden, Seni zikreten, Senden korkan, Sana itaat eden, Sana icabet eden yahut Sana yönelen yap. Benim tevbemi ka­bul et, günâhımı yıka, duamı kabul et, dâvamı sabit kıl, kalbime hidâyet ver, dilimi düzelt ve kalbimin kıskançlığını gider."[39]
    1043- Hz. Âişe'den rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle söyle dedi:
    "Allâhümme innies'elüke minel-hayri küllihi âcilihî ve âcilibimâ alimcü minhu ve mâ iem âlem. Ve eûzü bike mîne'şşerri küllihîâcilihî ve âcilihi mâ alimtü minhu ve mâ İem a'lem ve es'elüke'I-cennete ve mâ karrebe ileyhâ min kavlin ev amelin vee'ûzü bike mine'n-nâri ve mâkarrabe iîey-hâ min kavlin ev amelin ve es'eîüke hayre mâseelekebihîabdüke ve resû-lüke muhammedün (sallallahu aleyhi ve selleme) ve eûzü bike min şerri meztezeke minhu abdüke ve resûluke muhammedün (sallallahu aleyhi ve selleme) ve es'eîüke mâ kazayte lîmin emrin en tec'ale âkıbetehu reşeden.”
    "Allah'ım! Hayrın hepsini Senden istiyorum, hem dünyadakini hem de âhirettekini. Hayırdan bildiğimi ve bilmediğimi de istiyorum. Ben Sen­den cenneti ve söz ile amelden ona yaklaştıran şeyi istiyorum. Ateşten ve söz olsun yahut amel olsun bunlardan ateşe yaklaştıran şeylerden de Sa­na sığınırım. Senin kulun ve Peygamberin Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Senden istediği şeylerin hayırlısını ben Senden istiyorum. Se­nin kulun ve Peygamberin Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Sana sığındığı şeylerin şerrinden Sana sığınırım. Benim için takdir ettiğin işin akıbetini selâmet kılmanı Senden İstiyorum. "[40]
    1044- İbni Mes'ud'dan rivayete göre, demiştir ki şu sözler Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dualarından idi:
    "Allâhümme innâ nes'elüke mûcibâti rahmetike ve azâitne mağfireti-ke vesseîâmete min külli ismin ve'lğanîmte min külli binin ve'îfevze bi'î-cennete vennecâte minennâr."
    "Allah'ım! Senin rahmetini gerektirenleri ve mağfiretinin büyüğünü, her günahdan selâmeti ve her iyilikten de mükâfat, cennete ulaşmayı ve ateşten kurtulmayı Senden isteriz."[41]


    Peygamberimizin Öğrettiği Tövbe Duası:


    1045- Câbir İbni Abdullah'dan rivayet edildiğine göre, Câbir demiştir ki, "bir adam Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Selleme gelip şöyle dedi: Günahlardan yazık oldu bana, vay başıma!... İki kez yahut üç kez söyle­di. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona dedi ki, sen şöyle söyle:
    "Allâhümme mağfiretüke evsau min zünûbî verahmetüke ercâ indîmin amelî."
    "Allah'ım! Senin mağfiretin benim günahlarımdan çok daha geniştir, rahmetin de benim nazarımda yaptığım amelden çok daha güvencelidir."
    Adam bu sözleri söyledi. Sonra geygamber (s.a.v) ona bu duayı tekrarla dedi. Adam tekrarladı. Sonra tekrarla dedi, adam da tekrarladı. Bunun üzerine peygamber (s.a.v) ona: haydi kalk, günahların bağışlanmıştır, dedi."[42]
    1046- Ebû Ümâme'den (Radiyallahu Anh) yapılan rivayette demiştir ki, Resûlüllah Saİlallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    Yâ erhamerrâhimîn. (Ey merhamet edenlerin en merhametlisi!) diyen kimse için Allah'ın görevli bir meleği vardır. Kim bunu üç defa söylerse, melek ona şöyle der: Merhamet edenlerin en merhametlisi (olan Allah) sana teveccüh etmiştir. iste..."[43]




    [1] EbuDâuid. Tirmizî. Nesâî. İbni Milce. Ahnıed b. Hanbcl. Uıılıârî, el-tdebül-Müfred.
    [2] Ebû Dâvud. Alımcı b. Hanbel.
    [3] Tirnıizî. İbni Mâce.
    [4] Tirmizî. Hâkim, el-Müstedrek.
    [5] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud.
    [6] Müslim. Tirmizî.
    [7] Müslim.
    [8] Müslim.
    [9] Buharı, Müslim, Nesâî.
    [10] Buharı. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
    [11] Buharı. Müslim. Tirmizî. Nesâî
    [12] Buharı. Müslim.
    [13] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.
    [14] Müslim. Ebû Dâvud
    [15] Müslim. Tirmizî. Nesâî
    [16] Müslim.
    [17] Müslim.
    [18] Müslim.
    [19] Buhârî. Müslim.
    [20] Ebû Dâvud. Tirmizî. İbni Mâce. Ahmed b. Hanbel.
    [21] Ebû Dâvud. Tirmizî. İbni Mâce. Nesâî. Hâkim, el-Müstedrek.
    [22] Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. İbni Mâce. (Tirmizî, bu hadis hasendir, sahihdir, demiştir.)
    [23] Tirmizî. Hâkim. İbru Hibbân. (Tirmizî, bu hasen hadistir, demiştir.)
    [24] Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. Hâkim. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen hadistir.)
    [25] Ebû Dâvud. Nesâî.
    [26] Ebû Dâvud. Nesâî. Hâkim, eİ-Müstedrek.
    [27] Ebû Dâvud. Nesâi.
    [28] Tirmizî.
    [29] Tirmizî. (Tirmizî. hasen hadistir deniştir.)
    [30] Ebû Dâvud. Nesâî.
    [31] Tirmizi. Müstedrek. (Tirmizı, hasen hadistir, demiştir.)
    [32] Tirmizî. Hâkim, el-Müstedrek.
    [33] Tirmizî. (Tirmizî, hasen hadistir demiştir.)
    [34] Tirmizî. Hakim Ebû Abdullah demiştir ki, bu hadisin İsnadı sahihtir.)
    [35] Tirmizî. İbn Mâce. (Tirmizî, bu hadis hasendir, demiştir.)
    [36] Tirmizî. İbn Mâce. (Tirmizî, bu hadis hasendir, demiştir.)
    [37] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen hadistir.)
    [38] Tirmizî. Nesâî.
    [39] Ebû Dâvud. Tirmizî. İbn Mâce. Ahmed b. Hanbel. Nesâî, fil-yevmi velleylefi. (Tirmizî, bu sahih olan hasen hadistir, demiştir.
    [40] Ahmed b. Hanbel. İbn-i Mâce. İbn-i Hibbân. Hâkim.
    [41] El-Müstedrek.
    [42] Hâkim, el-Müstedrek.
    [43] Hâkim, el-Müstedrek.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)



    Bil ki, bu kısımla maksadımız, bir vakte bağlı kalmaksızın yahut özel bir hale ait olmaksızın bütün zamanlarda yapılması müstahab olan önemli duaları anlatmaktır.
    Bil ki, bu bölüm, doğrusu çok geniştir; bunun sonuna ulaşılmaz ve on­da biri ihata edilemez. Fakat ben esas olanların en önemlilerine işaret ede­ceğim. Bunların evveli, Allah Sübhânehu ve Teâlâ'nin peygamberlerden (Salâvatüllahi ve Selâmuhu Aleyhim) ve hayırlı kimselerden haber vemiş" olduğu Kur'anda zikri geçen dualardır. Bunlar ma'rııf olup çoktur. Re-sülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yaptığı ve başkasına öğrettiği sa­bit olan dualar da manası geniş sözü kısa olan bu dualardandır. Bu kısım dualar doğrusu çoktur. Geçen bölümlerde bunların bazısı zikredilmişti. Ben burada onlardan Kur'an dualarını ve geçmiş duaları içine alanları an­latacağım. Başarı Allah'tandır.
    1004- Sahih isnadlarla Nûman İbni Beşir'den (Radiyallahu Anhüma) yapılan rivayete göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle bu­yurmuştur:
    "Duâ ibâdettir."[1]
    1005- Güzel bir isnadla Hz. Aişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan riva-yetde şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem duaların­dan toplu (manası geniş, sözü kısa) olanları severdi. Bunlardan başkası ile de (özel) duâ ederdi. "[2]
    1006- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah katında dua­dan daha iyi bir şey yoktur."[3]
    1007- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seüem şöyle buyurdu:
    "Kim musibet ve şiddet zamanında duasını Allah Tealâ'nın kabul et­mesini severse, genişlik zamanında çok dua etsin."[4]


    Resulüllahın Yaptığı Ve Tavsiye Ettiği Dualar



    Belalardan Korunma Ve Huzur, Sâadet İsleme Duaları:


    1008- Enes'den (Radıyalîahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in çoğunlukla duası şu idi:
    "Allâhümme âtına fiddünyâ haseneten ve fi'1-âhireti haseneten ve kmâ azâbe'n-nâr."
    "Allah'ım! Dünyada bi/e iyilik ver. Âhirette de bize iyilik ver ve bizi ateş azabından koru."[5]
    Müslim Peygamberin şöyle dediğini rivayetine ilâve etmiştir: Enes kısa bir duâ etmek istediği zaman, bu duâ ile duâ ederdi."
    1009- İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    Allah'ım! Senden hidâyet, takva, iffet ve ğınâ (nefis zenginliği) İsterim.”[6]
    1010- Sahâbeolan Tarık İbni Eşyem El-Eşça'i'den (Radıyallahu AnhJ yapılan rivayetde demiştir ki, Bir insan İslâmı kabul ettiği zaman Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona namazı öğretir ve sonra şu keli­melerle duâ etmesini ona emrederdi:
    "Allâhümmeğfir Lî Verhamnî vehdinî ve Âfinî verzuknî."
    "Allah'ım beni bağışla, bana merhamet et, bana hidâyet ver, bana âf iyel ver ve beni rıziklandır)." Târık'dan Müslim'in diğer bir rivayeti şöy­ledir: "Bir adamın Peygambere gelip de şu şekilde konuştuğunu işitmiş-tir: Bir adam Peygambere gelip dedi ki, ya Resûlellah! Rabbimden iste­yeceğim zaman nasıl söyleyeyim? Peygamber, (s.a.v) şöyle söyle dedi:
    "Allâhümmeğfir lî verhamnî, ve âfinî verzuknî."
    "Allahım, beni bağışla. Bana merhamet et. Bana afiyet ver. Beni rı-zıklandır.) Bu sözler senin dünya ve âhiret işlerini toparlar."[7]
    1011- Abdullah İbni Amr İbni'l-As'dan (Radıyallahu Anhüma) yapı-
    lan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle bu­yurmuştur:
    "AHâhümme yâ musarnfe'î-kuîûbi sarif kuîûbenâ ala tâatike."
    "Ey kalbleri çevirip idare eden Allah'ım! Kalblerimizi Sana itaat etmeye çevir.”[8]
    1012- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Belâ sıkıntısından, isyana düşmekten, kötü akıbetten ve düşmanların sevinmesinden Allah'a sığının."[9] Süfyan'dan bir rivayette o şöyle demistir: Hadisde üç madde vardır. Ben bir tane ilâve ettim; hangisini ilâve ettiğimi bilmiyorum. Bir rivayette de Süfyan demiştir: Bu maddelere bir tane ilave ettiğimde şübheliyim.
    1013- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resû-lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Allâhümmeinnîeûzü bikemine'1-aczi ve'I-keseli ve'I-cünbi ve'î-heremi ve'l-buhli. Ve eûzü bike min azâbi'l-kabri ve eûzü bike min fitneti'I-mahyâ ve'l-memâti."
    "Allah'ını! Ben acizlikten, tenbellikten, korkaklıktan, kocalmadan, cim­rilikten Sana sığınırım. Yine kabir azabından Sana sığınırım. Hayat ve ölüm fitnesinden de Sana sığınırım." Bir rivayet şöyle: Borç yükünden ve azgın insanların üstün gelmesinden sana sığınırım.”[10]


    Namazdan Sonra Okunacak Genel Dualar:


    1014- Abdullah İbni Amr İbni'l-Âs'dan, o da Ebû Bekir Es-Sıddîk'dan (Radıyallahu Anhüm) yapılan rivayette Ebû Bekir, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şöyle dedi:
    "Namazımda duâ edeceğim bir duayı bana öğret. Peygamber (s.a.v) dedi ki, şöyle söyle:
    "Allâhümme innîzaîemtü nefsî zulmen kesîren ve Iâ yağfiru 'z-zünûbe illâ ente. Feğfir lîmağfireten min indike verhamnî. İnneke ente'I-ğafûru'r-râhîmu."
    "Allah'ım! Ben nefsime çok yazık ettim. Günahları ancak Sen bağış­larsın. Tarafından bana bir mağfiret buyur, bana merhamet et; çünkü Sen çok mağfiret edensin, çok merhamet edensin."[11]
    Derim ki, hadisin rivayetinde "Nefsime çok zulüm ve büyükzulüm"di­ye iki ifade olduğu için duâ edenin her iki sözü de kullanarak "nefsime çok ve büyük zulüm ettim" demesi müstehabdır. Bu duâ her ne kadar namazda okunmak üzere varid oldu ise de, sahih, hasen ve nefis oldu­ğundan her yerde okunması müstahab olur. Bir rivayette de: "Namazım­da ve evimde okuyacağım bir duayı bana öğret" şeklindedir.
    1015- Ebu Musa Eî-Eş'arî'den (Radryallahu Anh) yapılan rivayete göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu duayı yapardı:
    "Allâhümmeğfir lî hatîetî ve cehli ve israfı fî emri ve mâ ente â'lemu bihi minnî. AHâhümmeğfir lî ciddî ve hezlî ve hataî ve amdî ve küllü zâli-ke indî. AHâhümmeğfir lî ma kaddemtü ve mâ ahhartü ve mâ esrartü ve mâa'îentü vemâ entca'lemu bihîminnî. Ente'l-mukaddimu veente'lmu-ahhiru ve ente alâ külli şey'in kadîr."
    "Allah'ım! Benim hatamı, cehlimi isimdeki taşkınlığı ve benden daha iyi bildiğin şeyi bana bağışla. Allah'ım! Ciddi işimi ve şakamı, hatamı ve kasden yaptığımı bağışla. Bütün bunlar bende vardır. Allah'ım! Ön­ceden yaptığım ve yapacağım günahları, gizlediğimi ve açığa vurduğumu ve benden daha iyi bildiklerini bana bağışla. Evvel ve son Sensin. Sen her şeye kadirsin."[12]
    1016- Hz. Aişe'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem duasında şöyle buyururdu:
    "Allâhümme innî eûzü bike min şerri mâ amiltü ve min şerri mâ lem a'mel."
    "Allah'ım! ben, işlediğim şeyin şerrinden ve işlemediğimin şerrinden Sana sığınırım."[13]
    1017- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) yapılar rivayetde demiş-:i, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dualarından biri şu idi: "
    "Allâhümme innî eûzü bike min zevali ni'metike ve tehavüüli afiyete ve fec'eti ni'metike ve cemii suhtike."
    "Allah'ım! Nimetinin gitmesinden, verdiğin afiyetin değişmesinden, aza­bının ansızın gelmesinden ve buğz ettiğin her şeyden Sana sığınırım."[14]
    1018- Zeyd İbni Erkam'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: Ben size, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in söylediğin­den başkasını söylemiyorum. O şöyle derdi:
    “AIlâhümme innî eûzü bike mine'I-aczi ve'i-keseli ve'!-cubni ve'I-buhîi ve'1-hemmi ve azâbVl-kabri. Allâhümme âti nefsî takvâhâ ve zekkihâ en-te hayru men zekkâhâ ente veliyyühâ ve mevlâhâ. Allâhümme innî eûzü bike min ilmin la yenfeu ve min kalbin lâ yahşeu ve min nefsin lâ teşbeu ve min daveti yüstecâbu lehâ."
    "Allah'ım! Acizlikten, tenbellikten, korkaklıktan, cimrilikten, üzün­tüden, kabir azabından ben Sana sığınırım. Allah'ım! Nefsime takvasını ver ve onu günahlardan temizle. Sen onu temizleyenin en hayırlisısın. Sen onu koruyansın, onu idare edensin. Allah'ım! Fayda vermeyen bir ilim-den, korkmayan bir kulluk'n, doymayan bir nefisten ve kabul olunma- bir duadan ben Sana sığınırım."[15]
    1019- Ali'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona:
    "Allâhümmehdinî ve seddinî."
    "Allah'ım, beni hidâyete erdir ve beni düzelt" de, buyurdu." Bir riva­yette de:
    "Allah'ım! Senden hidayet ve doğruluk isterim." söyle, buyurdu.[16]
    1020- Sa'd îbni Ebî Vakkas'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir bedevi gelip:
    Yâ Resûleîlah! Bana söyleyeceğim bir duâ öğret, dedi. Peygamber (s.a.v) dedi ki, şöyle söyle:
    "Lâ ilahe illâllâhu vahdehû lâ şerike Iehû. Aîlâhu ekberu kebîran ve'l-hamdu IiIİâhi kesîran. Sübhânellâhi rabbi'l-âlemîn. Lâ havle ve lâ kuv­vete illâ billâhi'l-azîzi'l-hakîm."
    'Allah dan başka ilâh yoktur; yalnız o vardır. Ortağı yoktur. Allah çok çok büyüktür. Allah'a çok hamd olsun. Âlemlerin Rabbı noksanlık­lardan münezzehtir. Kuvvet ve kudret ancak Allah'ındır. O, her şeye üs­tün gelendir, hikmet sahibidir," Adam:
    Bu sözler Rabbim için, bana ne var? dedi. Peygamber (s.a.v), sen şöy­le söyle dedi:
    "Allâhümmeğfir lî verhamnî vehdinî verzuknî ve âfinî.
    "Allah'ım! Beni bağışla, bana merhamet et, beni hidâyete erdir, bana rızık ver ve bana afiyet ihsan et." "Ravi "Bana afiyet ihsan et" sözünde (söylenip söylenmediğinde) şübheye düşmüştür.[17]
    1021- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle derdi:
    "AMhümme ashh lî dînî ellezî huve ısmetü enırî ve ashh lî dünyâye elletî fîhâ meâşî ve ashh lî âhiretî elleti fîhâ meâdî ve'c-alilhayâte ziyâde-ten lî fî külli hayrın vec'alilmevte ve râhaten lî min külli şerrin."
    "Allah'ım! İşimin dayanağı olan dinimi düzelt. İçinde geçimim olan dünyamı bana yararlı yap. Dönüş yerim olan âhiretimi de düzelt. Her hayır hakkında hayatımı ziyade yap. Ölümü de her kötülükten uzak bana bir rahatlık kıl."[18]
    1022- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayete göre Re-sûlüüah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle söylerdi:
    "Allâhümme leke eslemtü ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve iley-ke enebtü, ve bike hâsemtü. Allâhümme innî eûzü biizzeüke lâ ilahe illâ ente entuziiîenî. Ente'l-hayyüllezî lâ yemûtü. Ve'1-cinnü ve'i-insu yemü-tûne."
    "Allah'ım! Sana teslim oldum, Sana iman ettim, Sana güvendim, Sa­na yöneldim, Senin gücünle mücedele ettim. Allah'ım! Seni sapıtmaktanSenin üstün kudretinle Sana sığınırım, senden başka İlâh yoktur. Sen öl­meyen hayat sahibisin. Cinler ve insanlar ise ölürler."[19]
    1023- Büreyde'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, Resûlüllah Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem, bir adamın şöyle dediğini dinlemiştir:
    "Allâhümme innî es'elüke biennî eşhedü enneke ente'llâhu lâ ilahe illâ ente'l-ehadü's-samedü ellezî lem yelid velem yüledlem yekûn lehû küfü-ven ehad."
    "Allah'ım! Senden başka ilâh olmadığına, kimseye muhtaç olmayan bir varlık olduğuna, doğmadığına ve doğurulmadığma, hiç kimsenin ken­disine denk bulunmadığına ben şahidlik ederek senden istiyorum." Bu­nun üzerine peygamber (s.a.v): Gerçekten sen öyie bir isim ile Allah'dan istedin ki, o isimle kendisinden istenince verir, ona duâ edilince kabul eder, buyurdu."[20]
    Bir rivayette de şöyledir: "Gerçekten sen, Allah'dan en büyük ismi ile istedin." Tirmizi demiştir ki, bu hasen hadistir.
    1024- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre: "Kendisi Re­sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'le beraber oturuyordu. Bir adam da namaz kılıyordu. Sonra o odam duâ etti:
    "Allâhümme innî es'elüke bienne leke'l-hamdü. Lâ ilahe illâ ente'l-mennânü bedî's-semâvâti ve'i-arzı. Yâ ze'1-celâli ve'1-ikrâmi. Yâ hayyu, yâ kayyumu."
    "Allah'ım! Hamd Sana mahsus olmak. Senden başka ilâh bulunma­mak, göklerin ve yerin yaratıcısı bulunan İhsan sahibi olman itibariyle Senden istiyorum. Ey celâl ve ikram sahibi! Ey her şeyi tasarrufunda tu­tan ölümsüz varlık!.." Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Gerçekten bu adam Allah Tealâ'ya öyle büyük ismi ile duâ ettiki, bununla duâ edilince Allah kabul eder, bununla kendisinden istenince verir, buyurdu. "[21]
    1025- Sahih isnadlarla Hazreti Âişe'den (Radıyallahu Anh) yapılan ri­vayete göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu sözlerle duâ ederdi:
    "Allâhümme innî eûzü bike min fitnetVn-nâri ve azâbi'n-nâri ve min şerri'1-ğmâ ve'I fakrı."
    "Allah'ım! Ateşin fitnesinden ve ateşin azabından, zenginliğin ve fa­kirliğin şerrinden Sana sığınırım."[22]
    1026- Ziyâd İbni İlâka'den o da amcasından ki, amcasının ismi Kutbe
    Ibni Mâlik'dir- (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, "Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle söylerdi:
    "Allâhümme innî eûzü bike min münkerâti'l-ahlâki ve'1-a'mâli ve'l-ehvâi."
    "Allah'ım! Ahlakın, amellerin ve nefis isteğinin fenalıklarından Sana sığınırım."[23]
    1027- Şekel İbni Humeyd'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir.
    Yâ Resûlellah! Bana bir duâ öğret, dedim, şöyle söyle dedi: .
    "Allâhümme innî eûzü bike min şerri sem 'î ve min şerri basarî ve min şerri lisânî ve min şerri kalbî ve min şerri meniyyi."
    "Allah'ım! Kulağımın kötülüğünden, gözümün kötülüğünden, dilimin kötülüğünden, kalbimin kötülüğünden ve (haram işlemeye sebeb olabile­cek) menimin kötülüğünden Sana sığınırım."[24]
    1028- Sahih isnadlarla Enes'den (Radıyailahu Anh) yapılan rivayete göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem söylerdi:
    "Allâhümme innî eûzü bike mine'i-berasi ve'1-cünûni ve'1-cüzzâmi ve seyyi'l-eskâmi."
    "Allah'ım! Alaca hastalığından, delilikten, cüzzamdan ve hastalıkla­rın kötülüğünden Sana sığınırım. "[25]
    1029- Şahabı olan Ebû'l-Yesr'den (Radıyaîlahu Anh) yapılan rivayet­de, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle duâ ederdi:
    "Allâhümme innî eûzü bike mine'l-hedmi ve eûzü bike mine't-tereddî ve eûzü bike mine'l-ğarakı ve'î-harakı ve'l-heremi ve eûzü bike en yetehabbetaniye'ş-şeytânü inde'l-mevti ve eûzü bike en emûte fî sebîlike mudbiran ve eûzü bike en emûte ledîğan."
    "Allah'ım! Bina yıkıntısından, uçuruma düşmekten Sana sığınırım. Yine Boğulmaktan, yangından ve kocalmaktan Sana sığınırım. Ölüm anında beni Şeytanın çarpmasından Sana sığınırım. Yine Senin yoluna arka ve­rerek ölmemden Sana sığınırım. Yine zehirlenip ölmemden Sana sığını­rım.*' Diğer bir rivayettede "Kader ve üzüntü ile ölmekten Sana sığınırım" şeklindedir.[26]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    Aslında Mekruh Olmadıkları Halde Âlimlerden Birçok Kimselerin Mekruh Kabul Ettiği Sözler


    Bil ki, bu konu, boşuna söze aldanmamak ve ona meyletmemek için ihtiyaç duyulan şeylerdendir. Bilinmelidir ki, şer'i hükümler beştir. On­lar da Vacib (farz), sünnet, haram, mekruh ve mubahdan ibarettir. Bir delil olmadıkça bunlar üzerinde bir hüküm vermek geçerli olmaz. Şeria­tın delilleri de bellidir. Delili bulunmayan bir hükme değer verilmez, ona cevab vermeye de ihtiyaç kalmaz. Çünkü ortada bir delil yoktur; ondan dolayı ona cevabla uğraşılmaz. Böyle olmakla beraber âlimler, bu gibi hükümleri çürütecek delil göstermişlerdir.
    Bu önsözden maksadım şudur: Bu işi mekruh gören vardır, diye anla­tıyorum sonra diyorum ki, bu mekruh değildir yahut bu batıldır yahut benzeri söz soyuyorum. İşte bunları ibtal için bir delile ihtiyaç yoktur. Eğer bir delil gösteriyorsam, ziyade bir iş yapmış oluyorum. Böyle batıl bir konu seçtiğimin sebibi böyle bir sözün isnad edildiği kimseye aldan­mamak için doğru ve yanlışı açıklığa kavuşturmaktır.
    Bil ki, bu gibi sözlerin mekruh olduğunu söyleyenlerin büyüklüğünü düşürmemek ve onlara kötü zan beslememek için isimlerini vermeyece­ğim. Benim maksadım onlara çatmak değildir. İstenilen şey, onlardan nak­ledilmiş batıl sözlerden sakmdırmaktır; İster onlardan yapılan nakil sa­hih olsun, ister sahih olmasın... Onlardan yapılan nakil doğru ise, şanla­rını lekelemez. Bazan doğruya ihtimaliyeti olan sözlerini iyi bir maksadla kendilerine isnad ediyorum ki, görüşü benim görüşüme aykırı olan kimse baksın da, daha önceki imamın verdiği hükümle inancı kuvvetlensin. Ba­şarı Allah'dandır.
    Bu tür sözlerden biri, İmam Ebu Cafer El-Nehhas'ın ' 'Şerhu Esmaillâ-hi Tealâ" kitabında âlimlerden birinin mekruh gördüğü şu sözü rivayet etmesidir,: Allah sana sadaka versin demek mekruhtur. Çünkü sadaka veren sadaka umar (halbuki Allah'ın sevaba ihtiyacı yoktur). Derim ki bu hüküm açık bir hatadır çirkin bir cehalettir. Yapılan istidlal da çok bozuktur.
    998- Namazı kısaltma (kasr) konusunda Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu sabittir: "(Sefer halinde namazın dört re­kâttan iki rekâta indirilmesi) bir sadakadır. Allah bunu size bağış olarak veriyor. O halde Allah'ın sadakasını kabul edin.”[173]
    Yine El-Nahhas’ın, sözü geçen adamdan naklettiği şu söz de bunlar­dan biridir: Allah'ım beni ateşten âzâd et, demek mekruhdur. Çünkü se-vab bekleyen ancak âzâd eder. Derim ki bu istidlal ve iddia çok çirkin bir hatadır. Şeriat hükümlerini bilmemenin en düşüğüdür. Eğer ben, Al­lah Tealâ'nm yaratıklarından dilediği kimseleri âzâd edeceğine dair sahih ve açık hadisleri ortaya koyacak ve araştıracak olsam, kitab usandıracak şekilde uzar. Bunlardan biri şu hadistir: "Kim bir köle âzâd ederse, Al­lah Tealâ o kölenin her uzvu karşılığında ondan bir uzvu ateşten âzâd eder."[174]
    Şu hadis de vardır: "Arefe gününde Allah Tealâ'nın ateşten âzâd eddi-ği kuldan daha çok âzâdda bulunduğu bir gün yoktur."[175]
    Bazı kimselerin söylediği: Allah'ın ismi üzere şunu yap demek mekruh­tur; çünkü Allah'ın ismi her şeyin üzerindedir. Kadı İyad ve başkası de­miştir ki, bu söz yanlıştır.
    999- Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kurban kesme gününde ashabına şöyle buyurduğuna dair sahih hadisler sabit olmuştur: "Allah'­ın adı üzere kurban kesin." Yani, Bismillah diyerek kesin.[176]
    Nehhas'ın, Ebu Bekir Muhammed İbni Yahya'dan rivayet ettiği söz de bunlardandır. Ebû Bekir âlimlerden, ediblerden ve fakıh kimselerdendi. O şöyle demiştir: Allah bizi rahmetinin kararlaştığı yerde bir-birimizi bir araya toplasın, deme; çünkü Allah'ın rahmeti için bir karar olmaktan onun rahmeti çok geniştir. Yine demiştir: Merhametinle bize rahmet et, deme.
    Ben derim ki: Ebû Bekir'in söylediği bu iki söz için bir delil bilmiyo­ruz. Kendisi de söylediği söz için bir delil göstermemiştir. Rahmetin ka­rarlaştığı yer, diyen adam cenneti kasdetmiş olur ki, orada bizim topla­nıp kararlaşacağımız ve durup bekleyeceğimiz yer demek olur. Oraya girenler, Allah Tealâ'nin rahmeti ile girerler. Sonra oraya giren devamlı ola­rak kararlaşır, olaylardan ve kederlerden kurtulur. Bütün bunlar Allah Tealâ'nın rahmeti ile meydana gelir. İnsan şöyle demiş gibi olur: Senin rahmetinle ulaşacağımız bir karar yerinde bizi topla...
    Nahhas'ın adı geçenden rivayet ettiği şu söz de bunun gibidir: Rabbi-me tevekkül ettim, kerim olan Rabbime, deme. Şöyle de: Kerim olan Rab-bime tevekkül ettim. Derim ki, onun söylediği bu sözün aslı yoktur.
    Nahhas, adı geçen Ebû Bekir'den anlatmıştır. O şöyle demiştir: Allah'ım, bizi ateşten koru, denmesin ve yine: Peygamberin şefaati ile bizi rızıklan-dir, Allah'ım! denmesin; çünkü peygamber ateşe hak kazanana şefaat eder.
    Derim ki, bu büyük bir hatadır ve açık bir cehalettir. Bu yanlış söze aldanmak korkusu olmasaydı ve yazılı kitablarda söz edilmeseydi, ben bunu anlatmaya cesaret edemezdim. Nice sahih hadisler gelmiştir ki, on­larda kâmil mü'minler için Peygamberin şefâatına kavuşmayı va'd eden teşvikler bulunmaktadır. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu sözü vardır:
    "Kim, Müezzinin söylediği gibi söylerse şefaatim ona helâl olur."[177] Bunun benzeri hadisler vardır.
    Fakih olan İmam Hafız Ebu'1-Fadl İyad (Allah ona rahmet etsin) şu sözünde güzel söylemiştir: İslâmda ilk devrin büyüklerinin (Radıyallahu Anhüm), peygamberimizin şefaatini istedikleri ve ona rağbet ettikleri meş­hur rivayetle bilinmiştir.
    Bu esasa göre, şefaat ancak günahkârlar için olur, deyenlerin sözüne değer verilmez. Çünkü Müslim'in Sahih'inde ve başkasında, hesabsız ola­rak Cennete gireceklere şefaat olacağı sabittir. Yine Cennetteki bazı kim­selerin derecelerinin ziyadelenmesi için şefaat olunacağı vardır. Sonra ku­suru kabullenen her akıl sahibi, afv edilmeye muhtaçtır, helake düşenler­den olmaktan korkar. Yine şefaat istemeyi kerih görenler için, mağfiret ve rahmet dilememek gerekir; çünkü günah işleyenler içindir. Bütün bunlar, ilk ve sonraki âlimlerin dualarından bilinenlere aykırıdır.
    Yine âlimlerin bir kısmından anlatılan şu sözler de bu yanlış iddialar­dandır. Bunlar Kabe'yi tavaf etmeye Şavt yahut devir demeyi mekruh saymışlardır. Demişlerdir ki: Birinci dönüşe "Tavfetün", iki dönüşe "Tav-fetan, üç dönüşe (dört, beş, altıya, kadar) "Tavafat" ve yedinciye de "Tavaf" denilir.
    Derim ki, onların bu dedikleri sözler için bir asıl bilmiyoruz. Cahiliyet devrinin ifadeleri olduğundan kerih saydıkları olsa gerek. Doğru ve mak­bul olan, şavt ve devir kelimelerini kullanmakta kerahet olmayıştır.
    1000- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem üç Şavt remel yapma­larını (omuz silkerek tavaf etmelerini) kendilerine emretmiş ve bütün şavt-larda remel yapmalarını emretmekten de onları sadece üçte karar kılma­ları engellemiştir. "[178]
    Ramazanı oruç tuttuk, Ramazan geldi ve benzeri sözler de, ay murad edildiği zaman, yine mekruh olan sözlerdendir. Bunun kerahetinde ihti­lâf edilmiştir. Öncekilerden bîr kısmı demiştir ki: Aya izafe edilmeden Ra­mazan demek (Ramazan ayını oruç tuttum yerine Ramazanı oruç tuttum demek) mekruhtur.
    Bu söz, Hasan Basri ve Mücahid'den rivayet edilmiştir. Beyhakî de­miştir ki, bunlardan yapılan rivayet zayıftır. Bizim mezheb âlimlerimize göre Ramazan geldi, Ramazan girdi, Ramazan hazır oldu ve benzeri söz­ler söylemek mekruhtur. Ancak bunlar söylendiği zaman ayın kasdedil-miş olması gereklidir. Aya delâlet eden bir ilgi ile söylenirlerse mekruh olmaz. Meselâ: Mübarek ay Ramazanı oruç tuttum, Ramazanda kalktım (ibâdet ettim), Ramazanda oruç farz olur ve Ramazan hazır oldu gibi... İşte âlimlerimiz böyle demişlerdir. Kadılar kadısı Ebu'I-Hasan El-Mâverdî "EI-Hâvî" kitabında, Ebu Nasri's-Sabbağ" El-Şamil" adlı kitabında da iki imamımız olarak bunu nakletmişlerdir. Yine bunlardan başka âlimle­rimiz bunu ashabdan mutlak surette nakletmişler ve Beyhakî'nin Sünen'-inde rivayet ettiğimiz hadisi delil göstermişlerdir.
    1001- Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Siz Ramazan demeyin; çünkü Ramazan Allah Tealâ'mn isimlerinden bir isimdir. Ancak Rama­zan ayı deyiniz."
    Beynakî bu hadisi zayıf görmüştür. Zayıf olduğu da meydandadır. Ra­mazan üzerinde çok eserler yazılmasına rağmen hiç kimse Ramazan'ın Allah'ın isimlerinden biri olduğunu söylememiştir. Doğrusu, -Alah bilir-İmam Ebu Abdullah El-Buhârî'nin Sahih'inde söylediği ve âlimlerden çok­larının ifade ettikleri şu sözdür: Nasıl söylenirse söylensin, mutlak suret­te bunun keraheti yoktur. Çünkü kerahet şer'i bir delille sabit olur. Bu­nun mekruh olduğuna dair bir hüküm sabit olmamıştır. Aksine cevazına dair hadisler sabit olmuştur. Bu konuda Buhârî ve Müslim'in Sahihlerin­de sayılmayacak kadar hadisler var'dır. Eğer bunları araştırıp toplamaya koyulsaydım, umarım ki, bunlar yüzlerce hadisi bulur. Fakat maksad bir hadisle elde edilmiş olur. Buhârî ve Müslim'in Sahihlerinden rivayet etti­ğimiz bunların hepsi için yeterlidir:
    1002- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Re-sülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Ramazan gel­diği zaman Cennet'in kapıları açılır, cehennemdin kapıları kilitlenir ve Şey­tanlar bağlanır." Buhârî ve Müslim'in bazı rivayetlerinde bu hadis şöyle­dir: "Ramazan girdiği zaman." Müslim'in bir rivayetinde de: "Rama­zan olduğu zaman" şeklindedir. Buhârî'nin bir hadisinde de: "Ramaza­nı (bir gün önceden oruç tutarak) karşılamayın" şeklindedir. Yine Sahih'de şöyle rivayet vardır: "İslâm beş esas üzerine kurulmuştur. Ramazan oru­cu bunlardan biridir." (Bu rivayetlerde izafetle Ramazan ayı diye buyu-rulmamaktadır.) Bu ifadelerin benzerleri çoktur ve maruftur.
    Önceki devir âlimlerinden nakledilen şu söz de bunlardan biridir: Ba­kara Sûresi, Duhan Sûresi, Ankebut Sûresi, Rûm Sûresi, Ahzab Sûresi ve benzen isimleri söyleyerek sûreleri anmak mekruhtur. İçinde Bakara anılan sûre, içinde Nisa anılan sûre ve benzeri ifade kullanılarak sureler adlandırılır demişlerdir. Derim ki, bu iddia Sünnete aykırı olan bir hata­dır. Bunların kullanılışı, sayılamayacak kadar çok yerlerde, hadislerde sabit olmuştur.
    Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu hadisi bunlardan biridir: "Bakara Sûresinin sonunda iki âyeti kim bir gecede okursa, bu iki âyet onu (Allah'ın izni ile kötü akıbetten) korurlar." Bu hadis Sahihayn'da[179] vardır. Benzerleri sayılamayacak kadar çoktur.
    Mutarrif'den (Allah ona rahmet etsin) nakledilen şu söz de bunlardanbindir: Allah Tealâ Kitabında buyurur, demek mekruhtur. Ancak Allah Tealâ (Kitabında) buyurmuştur, denilir. Buyurur sözü hal ve istikbale de­lâlet eden müzari bir fiil olduğu için bunu kullanmayı mekruh görmüş­tür. Allah Tealâ'nın sözü, O'nun kadim (ezeli ve ebedi) olan kelâmıdır. Derim ki: Bu söz makbul değildir. Bunun kullanılışı çok yönlerle sahih hadislerde sabit olmuştur. Ben Müslim'in şerhinde buna işaret ettim. "Âdâbu'I-Kurrâ" kitabında Allah Tealâ söyle buyurmuştur: "Allah hakkı söyler." (Ahzab/4). Burada Allah müzari fiili ile buyuruyor.)
    1003- Ebû Zer'den rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Peygamber Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Aziz ve yüce Allah buyurur: Kim (Allah'ın rızâsına uygun olarak) iyilik yaparsa, ona on misli sevab
    Buhârî'nin:
    "Sevdiğinizi harcamadıkça takvaya eremezsiniz" âyetinin[180] tefsi­rinde Ebu Talhâ "Yâ Resûlellah! Allah Tealâ! "Sevdiğiniz şeylerden har­camadıkça hayra eremezsiniz" diyor." dedi.




    [1] Kur'an-ı Kerim, Kaf Süresi; 18
    [2] Kur'an-ı Kerim, Fecr Süresi: 14.
    [3] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud.
    [4] Buharı. Müslim.
    [5] Buhârî. Tirmizî.
    [6] Buhârî. Müsüm. Muvatta'. Tirmizî.
    [7] Buhârî
    [8] Muvatta'. Tirmizî. İbni Mâce. (Tirmizî; Hadis hasendir, sahilidir, demiştir.)
    [9] Tirmizî. Nesâî. fbn Mâce {Tirmizî, bu hadis basendir, sahihdir, demiştir.)
    [10] Tirmizî.
    [11] Tirmizî. (Tirmizî: Bu hasen hadistir, demiştir.)
    [12] Tirmizî. (Tirmizî, bu hasen hadisiir, demiştir.)
    [13] Tirmizî.
    [14] Tirmizî, İbni Mâce.
    [15] Kur'an-ı Kerim, Secde Süresi:16.
    [16] Tirmizî (Tirmizî: Bu hadis hasendir, sahihdir, demiştir.)
    [17] Tirmizî.
    [18] Kur'an-ı Kerim, Hücürat Sûresi: 12.
    [19] Kur'an-ı Kerim, Hümeze Sûresi: 1
    [20] Kur'an-ı Kerim, Kakın Sûresi: 11
    [21] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud, Tirmizî.
    [22] Buhârî. Müslim.
    [23] Ebû Dâvud. Müslim. Tirmizî. Nesâî. (Tirmizî, bu hadis hasendir, sahilidir, demiştir.)
    [24] Buhârî. Müslim.
    [25] Ebû Dvud. Tirmizî.
    [26] Kur'an-ı Kerim, Necm.Süresi: 3
    [27] Ebû Dâvud.
    [28] Ebû Dâvud.
    [29] Tirmizî.
    [30] Kur'an-ı Kerim, En'am Süresi: 68.
    [31] Kur'an-ı Kerim, KaT Süresİ:18.
    [32] Kur'an-ı Kerim, Nûr Süresi: 15
    [33] Buhârî
    [34] Buhârî. Müslim.
    [35] Buhârî. Müslim.
    [36] Buhârî.
    [37] Kur'an-ı Kerim, Münafikün Süresi:1
    [38] Müslim.
    [39] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir.)
    [40] Buhâri. Müslim.
    [41] Müslim.
    [42] Buhârî. Müslim.
    [43] Ebû Dâvud.
    [44] Ebû Dâvud.
    [45] Kur'an-ı Kerim, Hücurat Süresi: 12.
    [46] Buhâri. Müslim.
    [47] Buhârî. Müslim.
    [48] Kur'an-ı Kerim, Hucurât Sûresi: 7
    [49] Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmrân Sûresi:134
    [50] Kur'an-ı Kerim, Şûra Sûresi: 43
    [51] Kur'an-ı Kerim, A'raf Sûresi: 199
    [52] Müslim.
    [53] Kur'an-ı Kerim, Hücurat Süresi: 12
    [54] Kur'an-ı Kerim, Hücurat Süresi: 12
    [55] Kur'an-ı Kerim, Hücurat Süresi: 6
    [56] Kur'an-ı Kerim, Kalem Süresi: 11.
    [57] Ebû Dâvud. Tirmizî
    [58] Kur'an-ı Kerim, İsrâ Süresi- 36
    [59] Müslim.
    [60] Kur'an-ı Kerim, Necin Sûresi: 32
    [61] Müslim. F.bû Dâvud. İbni Mâcc.
    [62] Tirmizî. Tirmİzî hasen hadistir demiştir.
    [63] Kur'an-ı Kerim, Tevbe Sûresi: 79
    [64] Kur'an-ı Kerim, Hücurat Sûresi: 11
    [65] Kur'an-ı Kerim, Hümeze Sûresi: 1
    [66] Müslim.
    [67] Müslim. Ebû Dâvud Tirmizî.
    [68] Kur'an-ı Kerim, Hac Sûresi: 30.
    [69] Kur'an-ı Kerim, İsrâ Sûresi: 36
    [70] Buhârî. Müslim.
    [71] Kur'an-ı Kerim, Bakara Süresi: 264.
    [72] Müslim.
    [73] Buharı. Müslim.
    [74] Müslim.
    [75] Müslim.
    [76] Ebû Dâvud. Timıizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir, sahilidir.)
    [77] Tirmizî. Ahmed b. Hanbel. Buhârî, el-edebül-müfred. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis basendir).)
    [78] Ebû Dâvud
    [79] Ebû Dâvud. Tirmizî
    [80] Müslim.
    [81] Müslim.
    [82] Müslim.
    [83] Buharı, Müslim.
    [84] Buhârî. Müslim.
    [85] Buhârî. Müslim.
    [86] Müslim.
    [87] Müslim.
    [88] Kur'an-ı Kerim, Duhâ Sûresi: 9.10.
    [89] Kur'an-ı Kerim, En'am Sûresi: 52.
    [90] Kur'an-ı Kerim, Kehf Sûresi: 28
    [91] Kur'an-ı kerim, Hicr Sûresi: 88.
    [92] Müslim
    [93] Buharı. Müslim.
    [94] Ebu Dâvud
    [95] Buhârî, Müslim.
    [96] Müslim.
    [97] Müslim. Ahmed b.Hanbel
    [98] Ebû Dâvud.
    [99] Buhârî. Müslim.
    [100] Buhârî. Müslim.
    [101] Kur'an-ı Kerim, Yunus Sûresi: 88
    [102] Kur'an-ı Kerim, Bakara Sûresi: 195
    [103] Kur'an-ı Kerim, Bakara Sûresi: 30
    [104] Kur'an-ı Kerim, Sâd Sûresi: 26
    [105] Kur'an-ı Kerim, Fâtir Sûresi: 39
    [106] Buharı. Müslim.
    [107] Buhârî. Ebû Dâvud. Nesâî.
    [108] Buhârî. Müslim.
    [109] Müslim. Muvatta'. Ebû Dâvud.
    [110] Ebû Dâvud. Hâkim. Beyhâki.
    [111] Buharı. Müslim. Ebû Dâvud.
    [112] Kur'an-ı Kerim, Tâha Sûresi: 42
    [113] Müslim.
    [114] Ebû Dâvud.
    [115] Buhârî. Müslim.
    [116] Kur'an-ı Kerim, Tevbe Süresi: 113.
    [117] Buhârî. Müslim.
    [118] Müslim. Ebû Dâvud. Tirnıizî. (Tirmizî demiştir ki, bu sahih ve lıasen hadistir.)
    [119] Kur'an-ı Kerim, Hadîd Sûresi: 4
    [120] Ebû Dâvud.
    [121] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
    [122] Buhârî. Müslim. Muvatta', Ebü Dâvud.
    [123] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
    [124] Buhârî. Müslim. Muvatta'. Ebû Dâvud. Tİrmİzî. Nesâî, El-yevmü velleyletü.
    [125] Buhârî. Müslim. Nesâî, El-yevmü velleyletü.
    [126] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
    [127] Ebû Davud.
    [128] Müslim. Nesâî.
    [129] Ebû Nuaym, el-Hilyetül-Evüyâ.
    [130] Buhâri. Müslim.
    [131] Kur'an-ı Kerim, Maide: 2
    [132] Kur'an-ı Kerim, Kâf Süresi: 18
    [133] Ebû Dâvud. Nesâî.
    [134] Ebü Dâvud.
    [135] Ebû Dâvud. Nesâî.
    [136] Kur'an-ı Kerim, Ankebüt Süresi: 46
    [137] Kur'an-ı Kerim, Nahl Süresi: 125
    [138] Kur'an-ı Kerim, Gafir Süresi: 4
    [139] Tirmizî.
    [140] Ebû Dâvud. Tirmizî. (Tirmizî demişiir ki, bu hasen hadistir.)
    [141] Müslim. Ahmed b. Hanbel. Ebû Dâvud.
    [142] Tirmizî.
    [143] Ebû Dâvud. Tirmizî. Buharı. Müslim.
    [144] Buharı. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
    [145] Buhârî. Müslim.
    [146] Buhârî. Müslim. Nesâî.
    [147] Buhârî. Müslim.
    [148] Buhârî.
    [149] Ebû Dâvud. Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen hadistir.)
    [150] Ebû Dâvud. Nesâî. İbni Mâce.
    [151] Kur'an-ı Kerim, Bakara Süresi: 187
    [152] Kur'an-ı Kerim, Nisa Süresi: 21
    [153] Kur'an-ı Kerim, Bakara Süresi: 238
    [154] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen hadistir.)
    [155] Tirmizî. İbni Mâce. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen hadistir.)
    [156] Kur'an-ı Kerim, İsrâ Sûresi: 23-24
    [157] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
    [158] Ebû Dâvud. Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen ve sahih hadistir.)
    [159] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
    [160] Buhâri. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
    [161] Buharı. Müslim.
    [162] Kur'anı Kerim, İsrâ Süresi: 36
    [163] Kur'anı Kerim, Kâf Süresi: 18
    [164] Kur'anı Kerim, Fecr Süresi: 14
    [165] Müslim. Ebû Dâvud.
    Müslim bu hadisi iki yolla rivayet etmiştir. Biri budur. Diğeri de Ebû Hüreyre anılmaksi-zın Hafs İbni Âsim'ın Peygamberden mürseî olarak nakleimesidir. Ebû Hiireyre'nin rivayeti­ni isbat edenin sözünü öne geçirmiştir. Çünkü güvenilir raviyi ilâve etmek makbuldür. Hadis alimlerinden olan fıkıh ve usul ehlinin sahih ve makbul mezhebi budur. Bir hadis iki yoldan rivayet edilince, biri mürseî ve diğeri muttasıl olursa (burada olduğu gibi), muttasıl olan öne alınır ve hadisin sihhatına hükmedilir ve her şeyle ilgili hükümler için delil gösterilmesi caiz olur. Allah en iyi bilendir.
    [166] Müslim.
    [167] Ebû Dâvud. Ahmed b. Hanbel.
    [168] Ebü Dâvud.
    [169] Kur'an-ı Kerim, Fussile! Sûresi: 36
    [170] Kur'an-ı Kerim, A'raf Sûresi: 201
    [171] Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmrân Sûresi: 135-136.
    [172] Buharı. Müslim.
    [173] Müslim. Ebü Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
    [174] Buhârî. Müslim.
    [175] Müslim. Nesâî.
    [176] Müslim.
    [177] Müslim.
    [178] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tİrmizî. Nesâî.
    [179] Buhârî. Müslim.
    [180] Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmrân Süresi: 92.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  6. #6
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    Alış-Verişte Yasaklanan Sözler:


    Satmak yahut satın almak ve benzeri işlemlerde halk tabakasının ve em­sallerinin alınan vergi ve harçlarda kullandıkları şu sözler de şiddetle ya­saklanan ve sakındınlması gereken şeylerdir. İnsanlar verilecek harç ve vergiler için şöyle söylerler: "Bu, Sultan'ın hakkıdır yahut Sultan'ın hakkını ödemek senin üzerine olsun gibi, hak ve vecibe manalarını kapsayan bu gibi sözler... Bunlar en kötü bid'atlardan ve hoş olmayan çirkin sözler­dendir. Öyle ki, âlimlerden biri: Bunlara "Hak" diyen kâfirdir, İslâm di­ninden çıkmıştır demiştir; Doğrusu bunu söyleyen kâfir olmaz; ancak, zu­lüm olduğunu bildiği halde onun hak olduğuna inanmışsa kâfir olur. Doğru olan şöyle demektir: Sultanın vergisi yahut harcı yahut bunların benzeri sözleri... Başarı Allah'dandır.


    Allah Tealâ'nın Zatından Cennet'den Başkasını İstemenin Mekruhluğu:


    972- Câbir'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resû-lüllah Saüallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Allah'ın zatından ancak cennet istenir."[134]


    Allah Tealâ'nın Adını Kullanarak Ve O'ndan Merhamet İsteyerek Dilenen Kimseye Vermemenin Mekruhluğu:


    973- Sahih isnadlarla İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan ri­vayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyur­muştur: "Kim Allah'a sığınırsa, siz onu koruyun. Kim Allah adım kulla­narak isterse, ona verin. Sizi kim çağırır (davet) ederse, ona icabet edi­niz. Size bir iyilik yapana karşılık veriniz. Eğer ona verecek bir mükâfat bulamıyorsanız ona duâ ediniz tâ ki ona karşılıkta bulunduğunuzu anlarsınız."[135]
    Allah senin ömrünü uzatsın, demek, meşhur olan kavle göre mekruh­tur. Ebu Cafer El-Nehhas, Sinaatü'I-Küttâb" adlı kitabında demiştir ki, bazı âlimler, "Allah senin ömrünü uzatsın" sözünü kullanmayı mekruh görmüşler, bazıları da buna ruhsat vermişlerdir.
    İsmail İbni İshak şöyle demiştir: Yazışmalarda ilk önce "Allah ömrü­nü uzatsın" ifadesini kullanan Zındıklardır.
    Allah kendisinden razı olsun. Hammad İbni Seleme'den rivayet edil­miştir; Müslümanların yazışmaları şöyle idi: Falancadan falana. Amma bundan sonra sana selâm ederim. Ben, kendisinden başka İlâh olmayan Allah'a hamd ederim. Muhammed'e ve onun ailesine Allah salât (rah­met) etsin. Daha sonra Zındıklar, başlangıcı" Allah ömrünü uzatsın" sö­zünü yazışmalarında ortaya çıkardılar.
    Sahih ve muteber olan görüşe göre insanın başkasına: Anam ve babam sana feda olsun, yahut Allah beni sana feda kılsın, demesi mekruh değil­dir. Sahihayn ve başka kitablarda olan meşhur hadisler bunun caiz oldu­ğu üzerinde birbirlerini takviye etmektedir. Ana-babanın müslüman ya­hut kâfir olmaları bu hususta fark etmez. Alimlerden bazısı, ana-baba müslüman iseler, bunu söylemeyi mekruh görmüşlerdir.
    El-Nehhas şöyle demiştir: Mâlik İbni Enes, "Allah beni sana feda kıl­sın "sözünü mekruh kabul etmiştir. Bazısı da caiz görmüştür.
    EI-Kadı İyad şöyle demiştir: Âlimlerin çoğunluğu bunun cevazını ka­bul etmiştir; feda edilen ister müslüman olsun, ister kâfir olsun.
    Ben derim ki: Bunun cevazına dair pek çok sahih hadisler nakledilmiş­tir. Müslim'in şerhinde bunların bir kısmına ben işaret ettim.


    Hakaret Sureti İle Başkasının Sözünü Çürütmenin, Münakaşa Yapmanın Ve Davalaşmanın Da Kötü Sözlerden Olduğu:


    İmam Ebu Hamid El-Gazalî şöyle demiştir: "El-mirâu", başkası üze­rine üstün olduğunu göstermek ve muhatabını tahkir etmek maksadı ile onun sözlerindeki bozuklukları ortaya çıkarıp ona saldırmak demektir. "Cidal" da, karşılıklı deliller getirerek insanların görüşlerini savunması ve isbata çalışmasıdır. "Husûmet" ise, mal yahut başka bir menfaattan kasd ettiği şeyi elde etmek için sözde ısrar etmektir. Bazan Husûmet ilk söze başlamakla da olur, itiraz ile de olur. "El-Mirâ" ise, ancak itiraz şekli ile olur. Gazalî'nin sözü bundan ibarettir.
    Bil ki, mücadele bazan hakkı ortaya çıkarmak için olur, bazan da bâtıl için olur. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Kitab ehli ile en güzel bir şekilde mücadele edin "[136]
    "Onlarla en güzel bir şekilde mücadele et."[137]
    "Allah'ın âyetleri hakkında ancak kâfirler mücadele ederler."[138]
    Eğer mücadele hak üzerinde durmak ve onu yerleştirmek için olursa iyidir. Eğer hakkın karşısına çıkmak için yahut bilgi sahibi olmaksızın ci­dal yapılırsa kötü olur. İşte açıklanan bu esas üzere deliller gelmiş, zem ve mubah tarafları ortaya çıkmıştır. Mücadele ve cidal aynı anlamdadır." Tehzibu'I-Esmâ ve vellügat" kitabında bunu uzunboylu anlattım.
    Âlimlerden biri şöyle demiştir: Dini daha ziyade gideren, mürüvveti dahaçok azaltan, lezzeti daha çok yok eden, kalbi daha çok meşgul eden şey olarak husumetten başkasını görmedim.
    Eğer dersen ki, hakkı elde etmek için insanın husumet yapması gerekli­dir. Bunun cevabı İmam Gazali'nin verdiği cevabdır: Şiddetle kötülenen muhaseme, batıl uğruna yahut bilgi sahibi olmaksızın yapılan husumet­tir. Kadının (hakimin) vekili gibi. Çünkü hakkın hangi tarafta olduğunu bilmeden ve bilgi sahibi olmadan muhaseme yapar ve kötülenen husumet içine düşer. Yine hakkını arayipda, hakkının rhiktarı üzerinde durmayan ve eziyet vermek için, hasmına üstünlük kurmak için yalan ve ısrarda bu­lunan kimsenin durumu da bu kötülenen kısma girer. Yine hakkını elde etmek için bir ihtiyaç olmaksızın husumetine eziyet verici sözler karıştı­ran da böyledir. Yine hasmını kırmak ve ezmek için sırf inad yaparak hu­sumete kalkışan da böyledir. İşte bu kötü olan şeydir.
    Amma eziyet ve inad kasdi olmaksızın, ihtiyaç üstü ısrar ve direnme ve taşkınlık olmaksızın şeriat yolu ile davasını kurtarmaya çalışan mazlu­mun yaptığı iş haram değildir. Ancak evlâ olan bulduğu çıkış yolu üzere husumeti bırakmaktır. Çünkü husumet halinde dili bir ölçü üzerinde tut­mak mümkün değildir. Husumet kalbleri kışkırtır ve kini galeyana geti­rir. Kin taşınca hasımlar arasında kıskançlık ve çekememezlik olur. Böy­lece her biri diğerinin kötülüğünden sevinç duyar. Sevinmesinden üzülür ve şerefine dil uzatmaya başlar. İşte husumet yapan bu felâketlere sapla­nır. Zararlarından biri de, kalbin meşgul olmasıdır. Öyle ki, namaz için­de olduğu halde kalbi husumete ve delil bulmaya bağlı kalır. Böylece isti­kamet üzere bulunmaz. Husumet kötülüğün başıdır. Cidal ve Mira da böy­ledir. Mecburi bir zaruret olmadıkça, insan kendine husumet kapısı aç­mamalıdır. Husumet esnasında da, kalbini ve dilini husumet afetlerinden korumalıdır.
    974- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde demiş­tir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Devamlı olarak davacı olman günah olarak sana yeter."[139]
    Hazreti Ali'nin (Radıyallahu Anh) şöyle dediği nakledilmiştir: Husu­metlerde tehlikeler vardır.
    Lâfazanlık yaparak sözü derinleştirmek, ölçülü ve kafiyeli konuşmayaözenmek, yaldızlı sözlerle güzel konuşmalar yapanlara benzemeye çalı: mak mekruh olur. Bunların hepsi sevilmeyen zorlamalardır. Ses uyum için uğraşmak, irabın inceliklerini aramak ve yabancı kelime kullanma! halk tabakasına hitabette yine iyi olmayan davranışlardır. Muhatabın açı bir şekilde anlayabileceği bir sözle ona hitab etmeyi kasdetmek uygur dur. Dinleyiciye ağırlık vermemelidir.
    975- Abdullah İnbi Amr tbni'I-As'dan (Radıyallahu Anhüma) yapıla rivayete göre Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştu] "Sığır dilini doladığı gibi, erkeklerden dilini evirip çeviren konuşmacıy Allah buğzeder."[140]
    976- İbni Mes'ud'dan (RadıyaHahu Anh) rivayetde Peygamber Salla lahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Aşırı gidenler helak olmu; tur." Peygamber bunu üç kez tekrarlamıştır.[141]
    977- Câbir'den (Radıyallahu Anh) rivayete göre Resûlüllah Sallallah Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü bana en sevimli v meclis bakımından bana en yakın olanınız, ahlâk bakımından en güzel olanlarınızdır. Kıyamet günü bana en çok sevilmeyeniniz ve benden e: çok uzak olanınız, gevezelik yapanlar, sözü uzatıp dolaştıranlar ve büyüklük taslayanlardır.Dediler ki, yâ Resülellah! "Sarsarun" "Müteşaddikun" kimler olduğunu bildik.Mütefeykihûn kimlerdir?Resûlüllah(s.a.v): Onlar büyüklük taslayanlardır, buyurdu.[142]
    Bil ki, vaazlarda ve hutbelerde aşırılık ve gariplik olmazsa, güzel sö söylemek kötülenen konuşmalara girmez. Çünkü bunlarda maksad kalb leri Allah'a itaat etmeye yöneltmektir. Bu hususta güzel sözün açık bi tesiri vardır.
    Yatsı namazını kılan bir kimsenin bu vaktin dışında (boşuna zaman kay bina sebebiyet verdiği için) mubah (yasak olmayan) söz konuşması mek ruhtur. Mubah, bir işin yapılması ve yapılmamasının eş değerde olması na denilir. Diğer yakıtlarda haram yahut mekruh olan konuşmalar bu vaki içinde daha şiddetli bir haram yahut mekruh olur. İlim müzakeresi, iy kimselerin durumlarının ve ahlâk güzelliklernin anlatılması, müsafirle ko nuşulması gibi hayırlı işler mekruh değildir; daha doğrusu müstahabdır
    Sahih olan hadisler bunu kuvvetlendirmektedir. Yine bir özür geçici hal­ler sebebi İle yapılan konuşmalarda da bir sakınca yoktur. Bütün bu an­lattıklarımla ilgili hadisler meşhurdur, ben özet olarak bir kısmını göste­receğim ve çoklarına da işaret edeceğim:
    978- Ebû Berze'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre, Resûlül-lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yatsıdan önce uyumayı ve yatsıdan sonra da konuşmayı hoş görmezdi.[143]
    Önceden anlattığınız işler için konuşmaya engel olmadığına dair hadis­ler çoktur. Onlardan bir kısmı:
    979- İbni Ömer'in (Radıyallahu Anhüma) Sahîhayn'da şu hadisi var­dır: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hayatının sonunda yatsı na­mazını kıldı. Selâm verince: Bu gecenizi size bildireyim mi? (Bu geceyi unutmayın). Bugün yeryüzünde olanlardan hiç kimse yüz senenin başın­da bakî kalmayacaktır, buyurdu."[144]
    980- Ebû Musa El-Eş'arî'nîn (Radıyallahu Anh) hadisi de bunlardan­dır: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem gece yarısı oluncaya kadar namazı geciktirdi. Sonra ResûlüIIah Sallallahu Aleyhi ve Sellem çıkıp in­sanlara namaz kıldırdı. Namazı tamamlayınca yanındakilere şöyle dedi: Olduğunuz gibi kalın, size öğreteyim. Şuna sevinin ki, şu saatte sizden başka insanlardan hiç kimsenin namaz kılmayışı, Allah'ın üzerinize olan nimetlerindendir." Yahut şöyle dedi: "Şu saatte sizden başkası namaz kilmamıştır."[145]
    981- Enes'in (Radıyallahu Anh) hadisi de bunlardandır: "Ashabı Ki­ram (namaz için) Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i beklediler. Sonra gecenin yansına yakın bir zamanda onlara gelip kendilerine namaz kıl­dırdı, yatsı namazını onlara kıldırdı. Sonra bize konuşma yapıp: Dikkat edin! İnsanlar namaz kıldılar sonra uyudular. Siz namaz kılmayı bekle­diğiniz müddet namazda bulundunuz, buyurdu."[146]
    982- İbni Abbas'm (Radıyallahu Anhüma) teyzesi Meymune'de kaldı­ğı gece anlattığı hadis de bunlardandır. Şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem yatsı namazını kıldı. Sonra eve girip ailesi ile ko­nuştu. Çocukcağız uyudu, sözünü söyledi. "[147]
    Abdurrahman İbni Ebi Bekir'in (Radıyallahu Anhüma) müsafirleri olayı ile ilgili hadisi de bunlardandır. Yatsı namazını kılmcaya kadar saklan­mış sonra gelip onlarla konuşmuştur. Karısı ile ve oğlu ile konuşmuş ve konuşmaları da tekerrür etmişti. Bu iki hadis Sahihayn'da vardır. Bunun benzerleri çoktur ve toplanmaları zordur. Bizim anlattıklarımız fazlası ile yeterlidir.
    Sahih ve Meşhur hadislerden doiayı yatsıya "Ateme" ve akşama da "Işa' (yatsı)" demek mekruhtur.
    983- Abdullah İbni Muğaffel El-Müzenî'den yapılan rivayetde demiş­tir ki, ResûlüIIah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem şöyle buyurmuştur: "Ak­şam namazının ismini İşa' olarak kullanmayınız."[148]
    Yatsıya "Ateme" adı verilmesine dair hadisler ise: "Eğer insanlar sa­bah ve ateme (yatsı) namazlanndaki fazileti bilselerdi, bunlara emekliye-rek olsa bile gelirlerdi." Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem burada yatsı namazı yerine "Ateme" sözünü kullanmasının sebebi iki şekilde izah edilir: Birincisi: Aslında yasak haram için olmayıp tenzihen olduğundan bir açıklama mahiyetinde yatsı (işa) yerinde Ateme sözü kullanılmıştır.
    İkincisi: Eğer yatsı namazı İşa ile adlandırılırsa, akşam namazı ile ka­rıştırılma gibi bir anlam olur korkusundan dolayıdır.
    Sahih olan mezhebe göre sabah vaktine "ğedat" adını vermekte bir ke­rahet yoktur. Ğedat sözünü kullanmaya dair sahih hadisler çoktur. Alim­lerimizden bazıları da bunun mekruh olduğunu anlatmışlardır; bu bir önem taşımaz. Akşam ve yatsı namazlarının her ikisine "îşaeyn" demekte bir sakınca yoktur. Yatsıya "İşa-il'âhireti" demekte de bir beis yoktur. El Esmaîdden nakledilen: EI-İşa'ul-Ahiretü denmez sözü, açık bir yanlışlıktır.
    984- Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu Müs­lim'in Sahih'inde sabit olmuştur: "Hangi kadın koku sürünürse İşa-i ahire (yatsı) namazında bulunmasın." Sahihayn'da ve bunlardan başka kitab-larda sahabelerden bu tür sözler sabit olmuştur. İşa-i âhire sözü kullanılmıştır. Ben Tezhibu'I-Esma ve'1-Lüğat kitabında bunları delilleri ile be­raber açıkladım. Başarı Allah'dandır.
    Sırrı açıklayıp yaymak da yasaklanan şeylerdendir. Bu konuda hadis­ler çoktur. Eğer bunda zarar ve eziyet vermek varsa haramdır.
    985- Câbir'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resû-lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Adam (senin ya­nında) bir söz konuşur da sonra giderse, o söz emanettir. "[149]


    İnsanı İlgilendirmeyen İşlere Karışmaması:


    Bir gerek olmaksızın adama karısını neden dolayı dövdüğünün sorul­ması mekruhtur. Bir ihtiyaç olmadığı hallerde sükut etmenin gereğine dair bu kitabın başında "Dili Korumak" bölümünde sahih hadisler rivayet et­miştik.ŞuSahih hadisi de anlatmıştık:"Kendine gereği olmayan şeyleri insanın terk etmesi, onun müslümanlığının güzelliğindendir."
    986- Ömer Îbni'l-Hattab'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Karısını ne­den âövâüğü kişiye sorulmaz."[150]


    Şiir Söylemek:


    Şiire gelince, biz Ebu Ya'lâ El-Mevsılf nin Müsned'inde güzel bir is-nadla rivayet ettik:
    987- Hazreti Aişe'den rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem'e şiirden soruldu. O şöyle buyurdu:
    "O (şiir) bir sözdür. Güzeli güzeldir; çirkini de çirkindir."
    Âlimler şöyle demiştir: Şiir, ölçü ve kafiyesi olmayan söz (nesir) gibi­dir. Fakat sadece ona bağlanmak ve onunla uğraşmak iyi değildir. Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şiir dinlediğine dair sahih hadisler sabit olmuştur. Hassan İbni Sabit'e de kâfirleri (şiirleri ile) hicvetmesini emretmiştir. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğuda sabit olmuştur: "Şiirlerin bazısında hikmet vardır." Şöyle buyurduğu da sabittir: "Sizden birinizin karnı şiir dolmaktansa, irin dolması daha hayırlıdır." Bütün bunlar anlattığımız şekil üzere değerlendirilir.
    Çirkin ve kötü sözler de yasaklanan şeylerdendir. Bu hususta sahih ha­disler çoktur, maruftur. Fahiş kelâmın manası, çirkin olan işleri açık söz­lerle ifade etmektir. İş sahih olsa ve konuşmacı da doğru konuşsa hüküm aynıdır. Cinsel ve benzeri sövüşmelerde bu sözler çok kullanılır. Bazı ifa-delendirilmesi icab eden çirkin şeyleri, maksad anlaşılacak bir şekilde gü­zel kinaye tabirler kullanarak ifade etmek uygun olur. Kur'an ve sahih olan mükerrem hadisler böyle ifadelerle gelmiştir, Allah Tealâ şöyle bu­yurmuştur:
    "Oruç gecesine hanımlarınızla münasebet size helâl kılınmıştır."[151]
    "(Hanımlarınıza verdiğiniz malı geriye) nasıl alırsınız ki, birbirinizle münasebet kurmuşsunuz?"[152]
    "Hanımlarınıza dokunmadan önce onları boşadmızsa,"[153] Bu konu­da âyetler ve sahih hadisler çoktur.
    Âlimler şöyle demiştir: Bu konuda ve buna benzer isimlerini açık ola­rak söylemekten utanılan yerlerde, anlaşılır kinaye sözler kullanmak uy­gundur. İfda, duhul, muaşeret, vika' ve bunların benzeri kelimeler kulla­nılarak hanımla cinsî ilişki kasd edilir. Yine küçük ve büyük abdestler için de, kazâ-ı hacet, helaya çıkmak ifadeleri kullanılır. Büyük ve küçük pis­likler ve benzeri sözler açıkça söylenmez. Kusur ve ayıp şeylerin anılması da böyledir. Bunlar da maksad anlaşılacak bir şekilde güzel sözlerle ifa­delendirilir. Örnek olarak verdiklerimize diğer işler de ilâve edilir.
    Bil ki, bütün bu anlattıklarımız, açık olarak isimlerinin söylenmesinde bir zaruret olmadığı zaman içindir. Fakat açıklanmada bir maksad ve bir şeyi öğretmek varsa yahut muhatab işin aksini anlayacak korkusu olur­sa, gerçek mana anlaşılsın diye işin adı söylenerek gerçek mana açıklan­mış olur. Hadisi şeriflerde geçen açık ifadeler, işte bu maksad üzere gel­mişlerdir. Anlattığımız gibi bir ihtiyaç üzerine kullanıldığı yorumu yapı­lır. Çünkü anlatma işini gerçekleştirmek, sadece edebi gözetmekten daha iyidir. Başarı Allah'dandır.
    988- Abdullah İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlülah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurmuştur: "Mü'-min (neseblere) çok sövücü değildir, çok lanet okuyan değildir, kötü ko­nuşan değildir, çirkin söyleyen değildir."[154]
    989- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resû-lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Kötü söz kimde bulunursa, onu çirkinleştirir. Haya da kimde olursa, onu güzelleştirir."[155]


    Ana-babayı Azarlamanın Haramlığı:


    Ana-babayı ve bunlara denk olanları azarlamak ağır bir şekilde haram­dır. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Rabbin kesinlikle emretmiştir ki, yalnız kendisine ibâdet ediniz. Anaya-babaya da iyilik ediniz. Onlardan biri yahut ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişirse, onlara öf deme, onları azarlama. Onlara iyi söz söyle. On­lara merhamet ederek tevazu kanatını indir ve şöyle söyle: Rabbim, beni küçük halimde büyüttükleri gibi, bunlara merhamet et."[156]
    990- Abdullah İbni Amr Îbni'l-As'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayete göre, Resüllüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    Kişinin ana-babasına sövmesi büyük günahlardandır. Dediler ki: Ey Allah'ın Resulü! Adam hiç ana-babasma söver mi?
    Evet, buyurdu. Kişi adamın babasına söver, o da (şovenin) babasına söver. Kişi adamın anasına söver adam da (şovenin) anasına söver."[157]
    991- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde şöyle de­miştir: "Nikâhım altında bir kadın vardı. Onu seviyordum. (Babam) Ömer ondan hoşlanmıyordu. Bana: onu boşa, dedi. Ben boşama işinden kaçın­dım. Ömer (Radıyallahu Anh) Peygambere gelip bunu ona anlattı. Bu­nun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bana) şöyle dedi: O hanımı boşa.”[158] :

    Yalanın Yasak Oluşu Ve Kısımlarının Açıklanması


    Münafıklığın Alâmetleri:


    Genel anlamda yalan söylemenin haram olduğuna dair Kur'andan ve Sünnetten deliller birbirlerini kuvvetlendirmektedir. Yalan, günahların çir­kinlerinden ve ayıpların kötülerindendir. Birbirini güçlendiren deliller ya­nında ümmetin icmaı da yalanın haram olduğu üzerinde kararlaşmıştır. Bu delilleri ayrı ayrı saymaya gerek yoktur. Önemli olan yalan sözlerden istisna edilenleri açıklamak ve inceliklerine işaret etmektir. Sıhhatında it­tifak edilen hadîs, yalandan, tiksindirmeye yeterlidir. O hadis de, Buhârî ve Müslim'in Sahih'lerinde Ebu Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet ettiğimizdir. O demiştir ki Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Münâfıkın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler. Söz verdiği zaman cayar. Kendisine güvenildiği zaman hıyanet eder."
    992- Abdullah İbni Amr İbni-1-As'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Dört şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa o kimse katıksız münafık olur. Kim­de de bunlardan bir huy bulunursa, onu terk edinceye kadar, onda nifak­tan bir huy bulunur: Kendisine güvenildiği zaman hiyanet eder. Konu­şunca yalan söyler. Sözleşme yapınca bozar. Davalaştiğı zaman taşkınlık yapar." Müslim'in rivayetinde şöyledir: "Güvenildiği zaman hıyanetlik-eder," yerine "Söz verdiği zaman cayar" şeklindedir."[159]


    Yalan Söylemenin Caiz Olduğu Yerler:


    Ümmü Külsünı'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre, o Resû­lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu dinlemiştir:
    "(Birbirine dargın olan) insanların arasını düzeltmek için hayır taşıyan yahut yararlı söz söyleyen yalancı değildir." Bu kadarlık ifade Sahihayn'da mevcuttur. Müslim bir rivayetinde de şunu ilâve etmiştir: "Ümmü Kül-süm demiştir ki, insanların konuştukları sözlerden üç şeyden başkasına izin verdiğini (peygamberden) duymadım: Savaşta, inşaların arasını dü­zeltmekte, erkeğin karısına ve kadını, kocasına söylemesinde (yalan olur; hayra kavuşmak maksadı ile),"[160] Bir hayır maksadı ile bazı yalan konuşmaların mubah olduğunu açıklayan bir hadistir bu. Âlimler mubah olan yalan sözleri tesbit etmişlerdir.


    İmam Ebu Hamid El-Gazali'ye Göre Mubah Olan Yalan Sözler:


    Söz maksadlara ulaştıran bir yoldur. Her iyi maksada doğru ve yala­nın her biri ile ulaşmak mümkündür. Bu halde bir ihtiyaç olmadığı tak­dirde yalan söylemek haramdır; çünkü doğrulukla maksadı elde etmek mümkündür. Eğer doğru konuşmakla iyi bir maksada kavuşmak müm­kün olmaz da, ancak yalanla elde edilebilirse, burada yalan mubahtır; eğer elde edilecek iş mubah ise. Eğer iş vacib ise, yalan da vacib olur. Bir müs-lüman bir zâlimden (kurtulmak için) saklanırsa, onu araştırıp soran zâli­me yalan konuşup onu saklamak vacib olur.
    Yine bir kimsenin yanında yahut başkasının yanında bir emânet olsa ve bir zâlim de onu almaya kalkışsa, emâneti saklayıp ona yalan söyle­mek vacib olur. Öyle ki, yanında olan emâneti o zâlime bildirir de zâlim onu zorla alırsa, haber verenin emanet bedelini ödemesi gerekir. Eğer zâ­lim emâneti bulmak için ona yemin verdirirse, yemin etmek ve tevriye yap­mak vacib olur. (bende kimsenin hakkı yoktur, niyetinde bulunarak ye­min eder ki, buna tevriye denilir). Tevriye yapmaksızın yemin ederse, sa­hih olan kavle, göre, yeminin şekline göre keffaret gerekir. Bundan kef-faret gerekmediği de söylenmiştir.
    Harb maksadı ile yahut iki kişinin arasını düzeltmek yahut cinayete uğ­ramış bir kimsenin afvetme bakımından kalbini yumuşatmak için ancak yalanla netice almabİlecekse, yine burada da yalan söylemek haram ol­maz. Bütün bunlarda tevriye yapmak ihtiyattır. Tevrîye'nin manası: İn­san konuşîuğu sözle yalan olmayan bir şeyi kasdeder ki, söz kasdedilen manaya nisbet edilince yalan değildir; her ne kadar görünüşdeki ifade ba­kımından yalan ise de... Bu maksadı taşımayarak mutlak şekilde yalan konuşulsa, bu gibi yerlerde haram olmaz.
    Yine adamın şahsına başkasının maksadına bağlı sahih her işte hüküm böyledir. Meselâ, bir kimse ki onun malını almak için bir zalim onu ya­kalarsa ve malını sorarsa, malını inkâr eder. Yahut Allah ile kul arasında kalmış bir günah işleyiciden idareci sorarsa, günahkâr onu inkâr eder, ben yapmadım der. Ağır cezaya uğrayacak olan günahkârların suçlarını ik­rardan dönmelerini telkin hususunda meşhur hadisler vardır.
    Başkasına ait maksad ise, kardeşine ait bir gizli işten sorulunca onu in­kâr etmektir ve benzeri şeylerdir.
    Uygun olan şudur: Yalan konuşmaktan doğacak zararla doğru sözden doğacak zarar' karşılaştırmalıdır. Eğer doğruluktan doğacak olan zarar, zarar bakımından daha şiddetli ise, yalan konuşulur. Durum aksine olur yahut zarar da şübhe edilirse, o zaman yalan söylemek haram olur. Fa­kat insanın kendi şahsı ile ilgili mubah bir maksad olduğu yerde yalan­dan kaçınıp doğru söylemek rnüstahabdır. Başkası ile ilgili olursa, baş­kasının hakkında müsamaha caiz olmaz. Yalan mubah olan her yerde ya­lanı terk etmek ihtiyattır. Ancak yalanın vacib olduğu yerlerde yalan terk edilmez.
    Bil ki, Ehli Sünnete göre yalan, bir şeyi olduğunun hilâfına haber ver­mektir; yalanı kasden veya bilmeyerek söylesin, birdir. Fakat bilmeyerek yalan söylemenin günahı yoktur. Kasden yalan söyleyen günah işlemiş olur. Bu hususta âlimlerimizin delili, yalanın ceza gereğini kasde bağlayan Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu hadisidir: "Kim kasden bana yalan söylerse, ateşten oturacağı yere hazırlansın.”[161]


    İnsanın Bir Şeyi İyi Bildikten Sonra Anlatması Ve Sağlam Olduğunu Bilmediği Her Şeyi Başkasına Söylememesi


    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Bilmediğin şeyin peşine düşme. Kulak, göz ve kalb; bütün bunlar ya­pılandan sorumludur. "[162]
    "İnsan bir söz söylemez ki, onun yanında hazır birgözetleyici (melek) bulunmasın. "[163]
    "Senin Rabbin (her şeyi gözetip) görendir."[164]
    994- Tâbi'in büyüklerinden olan Hafs İbni Âsım'dan rivayet edilmiş­tir. O da Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet etmiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:[165]
    "Her işittiğini kişinin anlatması ona yalan olarak yeter." Ömer Îbnü'l-Hattab'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle de­miştir: "Duyduğu her şeyi adamın anlatması, ona yalan olarak yeter. "[166]
    Bu konu ile ilgili haberler çoktur.
    995- Sahih bir isnadla İbni Mes'ud'dan yahut Huzeyfe İbnü'l-Yeman'dan yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim:
    "(Gerçeği arayıp bulmadan maksadına kavuşmak için sözün başında, insanlar) "sandılar" demek, adama ne kötü bir binektir!"[167]
    İmam Ebû Süleyman EI-Hattabî, kendisinden rivayet ettiğimiz "Mealimü's-Sünne" kitabında şöyle diyor: Bu hadisin aslı şudur: İnsan hacdan dönmek isteyip de bir memlekete gideceği zaman bir bineğe biner ve yürür, istediği yere varıncaya kadar... Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, insanın maksadına ulaşması için sözün başına geçirdiği "Sandılar" sözünü bir bineğe benzetmiştir. Çünkü senedi olmayan bir hadis için sandılar sözü kullanılır. Bu bir ifadedir ki, onunla maksada ulaş­mak için kullanılır. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de, bu yolda söylenen sözü kötülemiştir. Aynı zamanda anlatılan şeyin sağlam ve sa­bit olmasını emretmiştir. Sağlam temele dayanmadıkça rivayet edilmeme­sini istemiştir. Hattabî'nin sözü bundan ibarettir. Allah en iyi bilendir.


    Tariz Ve Tevriye


    Bil ki, bu konu, en önemli konulardan biridir. Çünkü bunlar çok kul­lanılan ve zaruret duyulan yaygın işlerdendir. Bu konuyu inceleyip gerçe­ği göstermeye özenmek bize gereklidir. Bunun üzerinde duracak kimse­nin de iyi düşünüp onunla amel etmesi uygun olur. Biz bundan önce yalan sözlerden ağır bir şekilde haram olanları ve gelişi güzel konuşmanın tehlikelerini anlatmıştık. Bu bölüm, bu tehlikelerden korunmak için bir yoldur ,
    Bil ki, tevriye ve ta'nzın manaları şudur: Manası açık olan bir söyle­mektir ki, bununla anlaşılan başka bir mana kasdedilir. Fakat ikinci ma­na zahirdeki manaya aykırı olur. İşte bu iş aldatma ve yanıltmanın bir şeklidir.
    Âlimler şöyle demişlerdir: Terviye ve ta'rizin yapılmasını meşru kılan bir ihtiyaç olur da muhatabı yanıltmaya tercih edilirse yahut yalan söyle­mekten başka çıkar yol yoksa, o zaman ta'riz yapmakta bir sakınca Yok­tur. Eğer bu sebebler olmadan ta'riz yapılırsa mekruh olur, haram olmaz. Ancak bâtıl olan şeyi elde etmek yahut bir hakkı engellemek olursa, o vakit haram olur. Bu konunun kuralı budur.
    Bu husustaki nakillere gelince: Terviye ve ta'rizi mubah kılan ve mu­bah kılmayan nakiller olmuştur. Onlar da açıkladığımız ve anlattığımız esasların hükmüne girerler. Zayıf bir isnadla Ebû Davud'un Süneninde rivayet ettiğimiz, Ebû Davud'un ise zayıf gösterdiği, kendisine göre ha-sen olabileceği hadis, açıklamamız üzere terviyeyi yasaklayan nakillerden­dir.
    996- Süfyan İbni Esed'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre de­miştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim:
    "Kardeşine bir söz söyleyip de o senin sözünü tasdik ettiği halde, senin o sözde yalancı olman büyük hıyanettir.”[168]
    İbni Sirin'den irvayet ettik (Allah ona rahmet etsin). O şöyle demiştir: Kibar kimsenin yalan söylemesine gerek yok; konuşma yollan geniştir.
    Mubah olan ta'rize örnek, Neha'i'nin (Allah ona rahmet etsin) şu sö­züdür: Söylemiş olduğun bir söz, bir adama ulaştınlırsa, (yalan söyleyip onu inkâr etmemek için) şöyle de: Bu konuda dediğim şeyi Allah bilir. Böylece dinleyen, söylediği sözü inkâr ettiğini anlar. Halbuki senin mak­sadın, Allah o sözü söylediğimi biliyordur, anlamıdır.
    Yine Neha'î demiştir: (Çocuğa söz vermiş olmamak için) oğluna, sana şeker satın alacağım, deme. Ona şöyle söyle: Sana şeker satın alsaydım, ne dersin. Bir adam Neha'î'yi arayıp sorduğu zaman, cariyesine derdi ki, o adama söyle: onu mescidde ara (burada yoktur deyip yalan söyleme).
    Başkası da demiştir: (Babasının nereye gittiğini bildirmek için evlâd söy­ler ki) babam bundan önceki bir vakıtta çıktı.
    Sa'bi bir daire çizerdi ve cariyesine derdi ki, parmağını bu daire içine koy (ve beni aradıkları zaman) deki, o burada değildir.
    İnsanların âdet edindikleri şu söz de bunlardan bir örnektir: Yemeğe davet edilen kimse (yememek için), ben niyetliyim der. Dâyetçi onun oruçlu olduğunu anlar; halbuki adamın niyeti yememektir. Bunun benzerleri çok­tur. Bu durumlardan birinde yemin ederek terviyede bulunan kimse, ye­minden kefferat ödemesi gerekmez. İster Allah adına yemin etsin, ister talak ve ister başka şey üzerine yemin etmiş olsun, hüküm birdir. Ancak bu, bir davada hakim ona yemin verdirmediği zaman geçerlidir. Eğer bir davada hakim ona yemin verdirirse, geçerli olan hakimin niyetidir, eğer Allah adına yemin ediyorsa. Talak üzere ona yemin verdiriyorsa, itibar yemin edenin niyetinedir (terviyesi geçerli olur.) Çünkü talak üzerine ye­min verdirmek hakim için caiz değildir. Hakim burada diğer insanlar gi­bidir. Allah en iyisini bilendir.
    Gazali şöyle demiştir: Mübalâğa olarak adet edinilip fışkı gerektiren ve haram olan yalan sözlerdendir şunlar: Sana yüz defa söyledim, senden yüz defa istedim ve benzeri sözler. Çünkü bu ifadelerden maksad defa-larcayı anlatmak değil, mübalâğa vardır. Eğer adamın isteği bir kez ol­muşsa, o sözlerle yalancı olur. Eğer istemek âdet üzere olmayan pek çok defalar olmuşsa, o z aman istem yüz defaya ulaşmasa bile adam günah­kâr olmaz. Ta'riz yapabilecek arada bazı dereceler olsa, yine hüküm ay­nıdır.
    Derim ki: Mübalâğa yapmanın cevazına ve yalan sayılmadığma delil. Sahihayn'da rivayet ettiğimiz hadistir. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "(Durumları sorulan iki kişi hakkında Pey­gamber şöyle bilgi vermiştir) Ebu'l-Cahm'e gelince, o (öfkelidir) sopayı boynundan indirmez. Muaviye ise, onun malı yoktur.
    Gerçekte Ebu'1-Cahm sopasını uyurken ve bazı hallerde indiriyordu. Muaviye'nin de giyecek elbisesi olduğu da biliniyordu. Başarı Aüah'dandır.

    Çirkin Söz Konuşanın Yapacağı Tevbe Ve Dualar


    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Şeytandan bir dürtüş seni dürterse, hemen Allah'a sığın."[169]
    "Allah'ın azabından korkanlara Şeytan'dan bir vesvese dokunduğu za­man düşünürler de, hemen onlar gerçeği aörüp vesveseyi atmişlar-dır."[170]
    "O kimseler ki, bir günah işledikleri zaman yahut nefislerine zulmet­tikleri zaman, Allah'ı anarlar da günahları için Allah'dan mağfiret diler­ler. Allah'dan başka günahları kim bağışlayabilir. Bir de yaptıkları gü­nahlara bilerek ısrar etmezler. İşte onların mükâfatı Rablerinden bir mağ­firettir ve içlerinde ebedî kalıcı oldukları halde, altlarından nehirler akan Cennetler vardır. (Böylesine güzel) iş yapanların mükâfatı ne güzel­dir!.."[171]
    997- Ebû Hüreyre'den (Radiyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kim yemin eder de, Lât ve Uzza (putları) adına yemin ederse, (tevbe ve istiğfar edip) Lâ İlahe İllallah, desin. Kim de arkadaşına: Gel seninle kumar oynayalım derse, (günahına keffareî) sadaka versin."[172]
    Bil ki, haram konuşan yahut haram işleyen kimsenin hemen tevbe et­mesi vacib olur. Tevbenin üç erkânı vardır: Yaptığına pişman olup he­men günahı söküp atmak. Hiç bir zaman o günah işe dönmemeye kararlı olmak. İşlenen günahda kul hakkı da varsa, bu üç şart yanında dördün­cü bir şart daha ona vacib olur. O da hakkı sahibine geri vermek yahut o haktan kurtulmak için hak sahibinin rızasını kazanmak, helallik almak. Bunun açıklanması daha önce geçmişti. ..
    İnsan bir günahtan tevbe edeceği zaman bütün günahlardan tevbe et­mesi uygundur. Eğer yalnız bir günahtan tevbe edilirse, o günah için mak­bul olur. Bir kimse anlattığımız şekilde sahih bir tevbe ile bir günahtan
    tevbe eder de sonra diğer bir vakıtta o günaha dönerse, ikinci dönüşle gü­nah işlemiş olur ve ondan tevbe etmesi vacib olur. Önceki günahtan ettiği tevbe batıl olmaz. Ehli Sünnetin mezhebi budur. İki mes'elede Mutezile­nin muhalefeti vardır. Başarı Allah'dandır.

  7. #7
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    Kullanılması Mekruh Olan (Hoş Olmayan) Sözler


    942- Sehl İbni Hüneyf'den rivayet edilmiştir. O da Hazreti Âişe'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet ettiğine göre, Peygamber Sallallahu Aley­hi ve Sellem: "Hiç biriniz, nefsim habisleşti, demesin, Sadece nefsim dar-laştı desin" buyurdu.[93]
    943- Hz.Âişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde Peygamber Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Hiç biriniz nefsim coştu demesin. Sadece nefsim sıkıldı desin."[94]
    Habis sözünü kullanmanın hoş olmayışı taşıdığı sevimsiz lâfızdan do­layıdır. İmam Süleyman El-Hattabî şöyle demiştir: "Lekıset ve Habuset" kelimelerinin manası birdir. Ancak Habuse sözünün çirkin ve nahoş bir isim olmasından dolayı onu kullanmak mekruh olmuştur. Bundan daha güzel isimleri kullanma edebini öğretmek ve çirkinden kaçınmak gereğini Peygamber ashaba öğüt vermiş oluyor.
    944- EbûHüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu; "(Üzüme) Kerm diyorlar. (Öyle demesinler) Kerm mü'minin kalbidir." Müslimin bir ri-
    vayeti şöyle: "Üzüme Kerm ismini vermeyiniz; çünkü kerm müslim olan­dır." Bir rivayette de: "çünkü kerm mü'minin kalbidir." şeklindedir.[95]
    945- Vâil İbni hücr'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "(Üzüme) kerm demeyiniz; fakat ineb ve habale (üzüm) deyiniz."[96]
    Derim ki, bu hadisi şerifden murad, üzüme "kerm" demeyi yasakla­maktır. Cahiliyet devrinde üzüme "Kerm" deniliyordu. Bugün de bazı insanlar üzüme bu adı veriyorlar. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu adı kullanmayı yasaklamıştır.
    Âlimlerden İmam Hattabî ve başkaları şöyle demiştir:
    Cahiliyet devrinde "Kerm" sözü, üzümden yapılan şarabın bir adı olarak kullanıldığı için, bu manaya kaymak korkusundan Peygamber Sallalla­hu Aleyhi ve Sellem bu güzel ismin üzümde kullanılmamasını istemiştir. Allah en iyisini bilendir.
    946- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Re­sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Adam, insanlar helak oldu, dediği zaman o kimse, onların en çok he­lake düşenidir. "[97]
    Humeydî şöyle demiştir: İnsanları hafife almak ve onları tahkîr etmek ve kendini onlardan üstün tutmak maksadı ile insan bu sözü söylerse, o zaman kötü duruma düşmüş olur. Çünkü insan yarattıkları üzerinde Al­lah'ın sırrını bilemez. Humeydî'nin sözü bu olduğunu âlimlerden biri böyle söylemiştir. Hattabî demiştir ki, bunun manası şudur: Adam, insanları ayıblamaya devam eder ve onların kötülüklerini anar durursa ve insanlar bozuldu ve helak oldu gibi sözler söylerse, kendisi bunları yapınca onla­rın içinde en çok helake düşen olur. İnsanların kusurları ile uğraştığın­dan kendisine isabet eden günah bakımından durum bakımından daha kötü olur. Çok defa bu tutumu onu, kendini beğenmeye ve insanlardan daha üstün olduğunu görmeye götürür. Böylece onlardan daha hayırlı ol­duğunu kabul eder de helak olur. "Mealimu's-Sünne" kitabında naklet­tiğimiz Hattabî'nin sözü budur.
    Biz Ebû Davud'un Sünen'inde bu hadisi Ebû Hüreyre'den (Radıyalla-hu Anh) rivayet ettik. Sonra demiştir ki, Mâlik şöyle dedi: İnsan, insan­larda gördüğü hallerden yani din işlerinden üzülerek bunu söylerse, ben bunda bir sakınca görmem, (insanlar helak olmuştur diyebilir.) Fakat ken­dini beğenerek ve insanları küçümseyerek bunu söylerse, o zaman mek­ruh olur ve böyle söylemekten sakındırılır.
    Derim ki: Bu açıklama son derece sağlam ve güzel bir isnada dayandı­ğından bu mana üzerinde söylenenlerin en güzeli ve en veciz olanıdır. Hele İmam Mâlik gibi (Radıyallahu Anh) büyük bir âlimden olunca daha bü­yük bir kıymet taşır.
    947- Sahih isnadla Huzeyfe'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah'ın ve falancanın dilediği olur, demeyiniz (başkasını Allah'a ortak koşmayınız; fakat Allah'ı ayırarak), şöyle deyiniz: Allah'ın dilediği olur sonra falan­canın dilediği..."[98]
    Hattabî ve başkası demiştir: Bu edebi öğretmek içindir; çünkü vav harfi iki şeyi bir araya getirmek, ortak yapmak içindir. Sonra kelimesi ise, sıra üzere atıf içindir. Onun için Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Al­lah'ın dilemesini başkalarının dilemesinden öne geçirmek hususunda mü'-minlere doğru yolu göstermiştir.
    İbrahim El-Nehaî'den nakledilmiştir: Allah'a ve sana sığınırım, deme­yi hoş görmezdi. Şöyle demek caizdir: Allah'a sığınırım sonra sana... De­mişlerdir: Allah olmasaydı sonra falanca olmasaydı şunu yapardım, de­mek caizdir. Ancak: Allah ve falanca olmasaydı, deme.
    Falan yıldız sebebi ile bize yağmur yağdı demek mekruhtur. Eğer yağ­mur yağdırmaya sebeb yıldız olduğuna inanarak bu sözü söylerse küfür olur. Fakat yağmur yağdıran Allah olduğuna inanarak söyler ve yıldızı da yağmurun inmesine bir alâmet kubul ederse, kâfir olmaz; fakat kera­het işlemiş olur. Çünkü söylemiş olduğu söz, cahiliyet devri insanlarının kullanmış olduğu bir ifadedir. Bununla beraber kullanılan söz küfür ol­mak ve olmamak arasında müşterek bulunuyor. Bu bölümle ilgili olan sahih hadisi "Yağmur yağınca ne söylenir" bölümünde daha önce zik­retmiştik.
    Şöyle yaparsa, Yahudi olsun, yahut hıristiyan olsun, yahut İslâmdan uzak olsun ve benzeri sözler söylemek haramdır. Eğer bunları söyler de gerçekte işi islâmdan çıkmaya bağlarsa hemen kâfir olur. Dinden çıkan­lara uygulanan hükümler buna uygulanır. Eğer gerçekte bunu kesdetmezse kafir olmaz. Fakat haram işlemiş olur. Tevbe etmesi vacib olur. Hemen günahından sıyrılıp yaptığı işe pişman olması ve asla bir daha böyle bir iş yapmamaya kararlı olması icab eder. Ayrıca Allah'dan mağfiret dile­yip şöyle demesi gerekir: Lâ İlahe İllallah Muhammedün Resûlüllah.
    Bir müslümana: Ey kâfir! demek ağır şekilde bir haram olur.
    948- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: İnsan kardeşi­ne, ey kâfir deyince ikisinden biri küfre dönmüş olur. Eğer (gerçekte) de­diği ise, (söz yerini bulmuş olur); değilse küfür, söyleyene döner."[99]
    949- Ebû Zer'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlül­lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Kim bir adamı küfür sözü ile çağırırsa, yahut Allah'ın düşmanı derse, adam da böyle değilse, küfür ona döner."[100]
    Bir müslüman bir müslümana beddua edip: "Alah'ım, imanı bundan gider, dese, bunu söylemekle asî (günahkâr) olur. Yalnız bu kadar söyle­mekle kâfir olur mu? Mezheb imamlarımızdan Kadı Hüseyin "Fetvalar" da naklettiği İki görüş vardır: Bu görüşlerden doğru olanı, kâfir olmaz sözüdür. Buna delil olarak da, Musa Aleyhisselâm'dan haber veren Al­lah Tealâ'nın şu ayeti gösterilmektedir:
    "Ey Rabbimiz! (Firavun ailesinin) mallarını yok et ve kalblerini şid­detle sık, (azabı görmeyince) onlar îman etmezler. "[101]
    Bu âyetle hüküm çıkarmak üzerinde, her ne kadar bizden öncekilerin şeriatı bizim de şeriatımızdır dersek, kararlı olamayız.


    Kâfirin, Bir Müslamanı Küfre Zorlaması:


    Kâfir olan insan bir müslümam küfür sözünü söylemeye zorlasa, müs-lüman da, kalbi iman üzere yatışmış olduğu halde o küfür sözünü söyler­se, Kur'amn açık hükmü ve müslümanlarm icmaı üzere kâfir olmaz. Acaba kendini ölümden kurtarmak için bu küfür sözünü söylemesi daha fazilet­li bir tutum mu olur? Âlimlerimize göre bunun beş şekli vardır:
    Âlimlerimize göre sahih kabul edilen, ölüm için sarbetmek ve küfür ke­limesini söylememektir. Bunun delilleri de sahih olan deliller ve ashabın meşhur olan davranışlarıdır (Allah onlardan razı olsun).
    İkincisi: Faziletli olan, kendisini ölümden kurtarmak için küfür sözü­nü söylemektir.
    Üçüncüsü: Eğer sağ kalmasında şeriat hükümlerini yerine getirmek ya­hut düşmanı ezmek bakımından müslümanlar için bir yarar görüyorsa, faziletli olan küfür sözünü söylemektir. Eğer durum böyle değilse, küfür kelimesini kullanmayıp ölüme sabretmesi daha faziletlidir.
    Dördüncüsü: Eğer küfre zorlanan kimse âlimlerden ise, en faziletli olan, insanlar aldanmaması için onun ölüme sabretmesidir.
    Beşincisi: Allah Tealâ'nın şu âyetini delil alarak küfür kelimesini söy­lemesi vacib olur görüşüdür ki, bu cidden zayıftır:
    "Canlarınızı tehlikeye atmayın."[102]
    Müslüman, bir kâfiri islâmı kabule zorlasa, adam da şehâdet kelimesi­ni getirse, eğer kâfir yabancı uyruklu ise (İslâm güvencesi altına girme­miş ise) islâmı sahih olur; çünkü buna yapılan zorlama haktır.
    Eğer zimmet ehli (islâm güvencesinde bulunan gayri müslim) ise, o za­man (islâma zorlanmakla) müslüman olmaz. Çünkü ona dokunmamayı kabullenmişiz. Onu zorlamak haksızlıktır. Bu meseledeki zaif bir görüşe göre ise, bu yolla zimmî de müslüman olur, çünkü ona hakkı emretmiştir.
    Kâfir olan kimse, iki şehâdet kelimesini zorlama olmadan söylerse, eğer başkasının sözünü anlatarak Zeyd'in şöyle dediğini işittim: "Lâ İlahe İl­lallah Muhammedün Resûlüllah" derse onun islâmına hüküm verilmez.
    Eğer bir müslüman onu imana davet ederek: Lâ İlahe İllallah Muham­medün Resûlüllah" söyle der de, adam bunları söylerse müslüman olur.
    Eğer şehâdet kelimelerini başkasından hikâye ederek değil de sözün ba­şında söylemiş olursa, âlimlerimizin çoğunluğunun kabul ettiği meşhur ve sahih olan görüş adamın müslüman oluşudur. Fakat zayıf bir görüş olarak müslüman olmaz; çünkü başkasından nakletmek ihtimali vardır.


    Müslümanların Emirine "Halife" Denmesi:


    Müslümanların idaresine bakan bir idareciye: "Allah'ın Halifesi" de­mek uygun olmaz. Ona: "Halife, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in halifesi ve mü'minlerin Emîri" denilir.
    İmam Ebû Mühummed El-Begavi'nin Şerhü's-Sünne kitabında şöyle dediğini rivayet ettik (Allah ona rahmet etsin): Mü'minlerin idaresine ba­kan kimseye "Emiru'l-Mü'minin, Halife" demekte bir sakınca yoktur; adalet sahibi imamların gidişatına aykırı davranışta olsa bile caizdir. Çünkü müslümanlar onun idaresini kabullenmişlerdir. Ona halife denilir; Çün­kü kendinden önce gelip geçenlerin yerine geçmiştir ve onun makamına oturmuştur. Üzerlerine Allah'ın Salât ve Selâmı olsun, Âdem ve Dâvud peygamberlerden sonra hiç kimse "Allah Tealâ'nın Halifesi" diye ad­lanmaz.
    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım."[103]
    "Ey Dâvud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık.[104]
    İbni Ebi Müleyke'den rivayet edildiğine göre bir adam Ebû Bekir Es-Sıddîk Hazretlerine (Radıyallahu Anh):
    Ey Allah'ın Halifesi, demiş, Hz. Ebû Bekir:
    Ben, Muhammed Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in halifesiyim, ben buna razıyım, dedi.
    Bir adam da Ömer İbni Abdülaziz'e (Radıyallahu Anh): Ey Allah'ın Halifesi! demiş. O
    Sana yazık, (gerçekten) uzak bir sözle işe başladın. Annem bana Ömer adını verdi. Bu adla beni çağırırsan kabul ederim. Sonra büyüdüm de Ebu Hafs dîye künyelendim. Eğer bu künye ile beni çağırırsan kabul ederim. Sonra idare işlerinizi görmek üzere beni başa geçirdiniz ve bana "Mü'-minlerin Emiri" dediniz. Eğer bununla beni çağırırsan sana yeter, dedi.
    Kadılar kadısı İmam Ebu'l-Hasan Şafii fıkıh âlimi Basra'h El-Maverdi," EI-Ahkâmu's-Sultaniye" adlı kitabında şöyle der:
    Müslümanların idarecisi olan imama "Halife" denilir; çünkü Resûlül-lah Salla|lahu Aleyhi ve Sellem'in ümmetinin işlerini ve idaresini görmek için onun yerine geçmiştir. Mutlak olarak "Halife" denmek caiz olduğu gibi, "Halifetü Resûlüllah = Allah'ın Peygamberinin Halifesi" de söy­lemek caizdir. Demiştir:
    "Halifetullah" sözünün söylenmesi cevazı üzerinde âlimler ihtilâf et­mişlerdir. Allah'ın haklarını kulları üzerinde uyguladığı için bir kısım âlimler böyle demeyi caiz görmüşler ve Allah Tealânm şu âyetini delil göstermiş­lerdir :
    "Yeryüzünde sizi halifeler yapan O'dur."[105]
    Alimlerin çoğu bunu kullanmaktan kaçınmışlar ve bunu söyleyeni de fücur ehlinden saymışlardır. Mâverdi'nin sözü budur.
    Ben derim ki: "Emiru'l-Mü'minin" diye ilk adlandırılan Ömer İbnu'l-Hattab'dır (Radıyallahu Anh). Bu hususta âlimler arasında ihtilâf yok­tur. Bu tabirin Müseylime hakkında kullanıldığım bazı cahillerin sanma­sı açık bir hatadır ve âlimlerin icmaına ve kitablarına aykırı düşen çirkin bir cehalettir. Çünkü ilk önce "Emiru'l-Mü'minin" diye adlandırılan Ömer İbni'l-Hattab (Radiyaîlahu Anh) olduğu naklinde âlimlerin kitabları bir­birlerini destekleyecek şekilde ittifak etmişlerdir.
    İmam El-Hafiz Ebu Ömer İbni Abdi'1-Berr, ashabın isimleri üzerinde yazdığı "El-İstiâb" kitabında, ilk önce Emiru'l-Mü'minin diye adlandı­rılanın Hz. Ömer olduğunu anlatır ve bunun sebebini de anlatır. Hz. Ebû Bekir hakkında (Radıyallahu Anh) da, "Halifetü ResûlüIIah"SaIlallahu Aleyhi ve Sellem denilirdi.
    Padişah ve Sultanlar için "Şehinşah' demek ağır bir şekilde haram olur. Çünkü bunun manası "Melikler meliki = Padişahlar padişahı" demek­tir. Allah Sübhânehû ve Tealâ'dan başkası bu vasıfla vasıflanmaz.
    950- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygam­ber Sallallahü Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah Tealâ yanın­da isimlerin en çirkini adamın "Mülklerin Meliki" diye adlanmasıdır. "[106] İsimler bölümünde bunun açıklamasını yapmış ve Süfyan İb­ni Uyeyne'nin: Melikül-Emlâk tabirinin Şehinşah gibidir dediğim yazmış­tık.


    Seyyid Sözünü Kullanmak


    Bil ki, seyyid, kavmine üstün gelen ve kıymeti onlardan yüksek olan kimsedir. Aynı zamanda başkana, fazilet sahibine, öfkesine uymayan yu­muşak huyluya, iyi kimseye, mülk sahibine ve kocaya da seyyid söylenir. Faziletli kimselere Seyyid dendiğine dair çok hadisler nakledilmiştir.
    951- Ebû Bekre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilen şu hadis onlar­dan biridir: "Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Selem Hz. Ali'nin oğlu Ha-san'ı (Radıyallahu Anhüma) minbere çıkarıp şöyle dedi: Bu oğlum sey-yid'dir. Umuyorum ki Allah bunun sayesinde müslümanlardan iki fırkanın arasını düzeltecektir.[107]
    952- Ebû Saîd el-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Sa'd İbni Muaz (Radıyallahu Anh) taşradan ashaba karşı çıkageldiği zaman,
    Resûlüîah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ensar'a: Seyyidinize ve hayırlınıza (hürmet için) kalkınız! dedi. Bazı rivayetlerde "Seyyidinize yahut hayırlınıza" şeklindedir. Rivayetlerin birinde de şübhe anlamı olmaksı­zın sadece: Seyyidinize" şeklindedir.[108]
    953- Ebû Hüreyre'den (Radiyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Sa'd İbni Ubâde (Radıyallahu Anh) şöyle dedi: "Yâ Resûlellah! Bir adam ka­rısı ile bir erkek bulsa, onu öldürür mü, bildirirmisiniz? Resûlüllah Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem: Seyyidinizin ne söylediğine bakın... Bu­yurdu. "[109]
    Seyyid sözünü kullanmanın yasaklığına dair sahih isnadla nakledilen hadise gelince:
    954- Büreyde'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Münafık için Seyyid demeyin. Çünkü o seyyid olursa, Aziz ve Yüce olan Rabbinizi gazaba getirmiş olur­sunuz, buyurdu. "[110]
    Derim ki: Bu hadislerin hükümleri şöyle toplanır: bir kimse fazilet ve hayır sahibi ise, falanca seyyiddir, ey efendim ve benzeri ifadeleri kullan­makta bir sakınca yoktur. Eğer adam fasıksa ve dininde gevşeklikle ve benzen hallerle biliniyorsa, ona Seyyid demek mekruhtur. Hükümlerin bu şekilde toplandığını İmam Ebu Süleyman El-Hattabî'nin Mealimu's-Sünne'sinden rivayet ettik.
    Kölenin efendisine: "Rabbim = Efendim" demesi mekruhtur. Seyyidim, demesi uygundur. Dilerse mevlâm der. Efendinin de kölesine: Kulum ve cariyem, demesi mekruhtur. Fakat delikanlım, kızım ve oğlum diye hitab eder.
    955- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bi­riniz Rabbine yemek ver, Rabbine abdest ver, Rabbine su ver, demesin Seyyidime, mevlâma desin. Hiç biriniz: Kulum, cariyem demesin. Deli­kanlım, gencim ve oğlanım, desin."[111]
    Müslim'in bir rivayeti de şöyle; "Sizden hiç biriniz Rabbim demesin; seyyidim ve mevlâm desin." Diğer bir rivayetinde: "Sizden biriniz asla kulum ve cariyem, demesin hepiniz kullarsınız. Köle de (efendisine) Rab­bim, demesin. Seyyidim (ey efendim), desin." Onun bir rivayeti de şöyle:
    "Hiç biriniz kulum ve emem (kadın kölem) asla demesin. Hepiniz Al­lah'ın kullarısınız ve bütün kadınlarınız da Allah'ın dişi kullarıdır. Fakat oğlanım, cariyem, delikanlım, kızım desin.
    Derim ki: Tarif lamı ile El-Rabb, özel olarak ancak Allah Tealâ'ya söy­lenir. Amma izafetle Rabb kelimesi başka yerlerde kullanılır: Rabbu'l-mal = mal sahibi, Rabbu'd-dar -ev sahibi ve benzeri sözler söylenir.
    Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Kaybolan deve hakkındaki şu sahih hadisi bundandır: "Sahibi ona kavuşuncaya kadar deveyi bırak."
    Hazreti Ömer'in Buhârî'nin sahihinde şu sözü vardır: "(Kölesine de­miştir ki,) az develere ve az koyunlara sahip olanı mer'adan faydalan­dır." Bunun benzeri hadislerde çoktur, meşhurdur. (Rabb kelimesi iza­fetle kullanılır.) Şeriat sahihlerinin Rab kelimesini böyle kullanmaları bi­linen meşhur bir iştir. Âlimler şöyle demişlerdir:
    Kölenin efendisine: Rabbim! diye hitab etmesi mekruhtur; çünkü bu­nun lâfzında Allah Tealâ'nın Rububiyetine bir ortaklık vardır. Amma ha­diste geçen: "devenin Rabbi ve develerin Rabbi" sözü ve bunların mana­sını taşıyan ifadeler ise, bunlar mükellef olmayan (akıl sahibi olmayan) şeyler hakkında kullanılmışlardır. Bunlar ev mal gibidirler. (Rabbuddar dendiği gibi Rabbulğanem de denilir = Ev sahibi, koyun sahibi). Yusuf Aleyhisselâmın sözüne gelince:
    "Rabbin (efendin) yanında beni hatırla" bunun iki cevabı vardır: Bi­rincisi: Adama bildiği ve konuştuğu bir sözle hitab etmiştir. Bunu kul­lanmak zaruretten ileri gelmiştir. Nitekim Musa Aleyhisselâm Samirî'ye şöyle demişti: "İlâhına bak!"[112]
    Sen İlâh edindiğine bak, demektir.
    İkinci cevab: Bu, bizden öncekilerin şeriatıdır; bizim şeriatımızda bu­nun hilafı sabit olursa o bize şeriat olmaz. Bunda bir ihtilaf yoktur. Ancak usul âlimlerinin ihtilaf ettiği şudur:
    Bizden öncekilerin şeriatine bizim şeriatımızda bir muhalefet ve bir mu­vafakat olmazsa, acaba o iş bize meşru olur mu, olmaz mı?
    İmam Ebu Cafer El-Nehhas "Sına'atü'l-Küttâb" adlı kitabında şöyle demiştir: Yaratıklardan hiç kimse için El-Mevlâ sözünü kullanmanın uy­gun olmadığında âlimler arasında ihtilâf bilmiyoruz. Ben şöyle derim: Ge­çen bölümde anlatıldı ki, "Benim mevlâm" sözünü kullanmakta cevaz vardır. Ebû Cafer'in buradaki sözü ile bizim sözümüz arasında ayrılık yoktur. Çünkü Ebû Cafer tarif lamı ile olan El-Mevlâdan bahsetmiştir. (İnsanlara El-Mevlâ sözü ile caiz olmadığını ve bizim de kabul ettiğimiz1 şekli ifade etmiştir). Yine Ebû Cafer şöyle demiştir:
    Fasık olmayanlara Seyyid denilir. Allah Tealâ'dan başkasına tarif la­mı ile "El-Seyyid" denmez. Fakat geçerli kabul edilen tarif lamı ile "El-Mevlâ ve El-Seyyid" sözlerini insanlarda kullanmanın bir sakıncası ol­mamasıdır. Ancak anlattığımız şartlara bağlıdır ki, hitab edilenin ilim ve ahlâk sahibi faziletli kimse olması gerekir.


    Rüzgara Sövmemek


    "Rüzgar estiği zaman ne söylenir" bölümünde rüzgâra sövmenin yasak-lığına dair iki hadis daha önce anlatılmış ve izah edilmişti.


    Sıtmaya Sövmek Mekruhtur


    956- Câbir'den (Radıyalahu Anh) rivayet edilmiştir: "Resûlüllah Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem Ümmü Sâib'in yahut Ümmü Müseyyeb'in yanı­na varıp sordu:
    — Neyin var, ey Ümmü Sâib yahut Ümmü Müseyyeb, titreyip duru­yorsun? (Hasta kadın) cevap verdi:
    — Sıtma! Allah ona hayır vermesin. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v):
    Sıtmaya kötü söyleme (sövme); çünkü körük demirin paslarını döküp giderdiği gibi, sıtma da Âdemoğullarımn günahlarını giderir."[113]

    Horoza Sövmek Yasaktır



    957- Sahih bir isnadla Zeyd İbni Halid El-Cüheni'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöy­le buyurdu: "Horoza sövmeyin; çünkü o namaz için uyandırır. "[114]


    Cahilîyet Sözleri İle Duâ Etmemek Ve Onların Sözlerini Kullanmayı Kötülemek


    958- İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "(Ölü arkasından ağlayıp da) yanaklara vuran, yakalan yırtan ve ca-hiliyet duası ile duâ eden kimse bizden değildir. "[115]
    Muharrem ayına Safer adını vermek (ve cahiliyet devrinde olduğu gibi ona birinci Safer demek) mekruhtur. Çünkü bu cahiliyet âdetlerindendir.
    Kâfir olarak ölen kimse için mağfiret dilemek ve benzeri duâ yapmak haramdır. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Müşriklerin Cehennem'lik oldukları belli olduktan sonra -bunlar ak­raba bile olsalar- onlar için peygamberin ve iman edenlerin mağfiret dile­meleri olmaz"[116]


    Cevaz Veren Şer'î Bir Sebeb Olmadan Müslümana Sövmenin Haramlığı


    959- Sahih'lerinde İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Müslümana sövmek fâsıkhktır."[117]
    960- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) sahih olarak rivayet edildi­ğine göre Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Sö­vüşen iki şahıs söyledikleri söz üzere sorumludurlar: Suç onlardan ilk sö­ze başlayanındır; haksızlığa uğrayan aşın gitmedikçe..."[118]
    İnsanların âdetinin kötü sözler olarak kullanılan kelimelerden bir kıs­mı şunlardır: Ey himar, ey teke, ey kelb ve benzerleri... Bunlar iki yön­den çirkindir: Bunlardan biri, sözün yalan olmasıdır. Diğeri de eziyet ver­mektir. Fakat "ey zâlim ve benzeri olan" sözü buna muhalif bir ifade­dir. Çünkü nefsine ve başkasına zâlim olmayan azdır ve çekişmelerde çok kullanıldığı için buna müsamaha gösterilir.
    Nehhas şöyle demiştir: Âlimlerden biri şöyle söylemeyi mekruh görmüş­tür: Benimle hiç bir mahluk yoktu; ancak Allah vardı.
    Derim ki, bunun mekruh olmasının sebebi şudur: Yaratıklardan Allah istisna edilmiş oluyor ki, bu muhaldir. Allah Tealâ'mn şu "Allah sizinle beraberdir"[119] Sözüne uygun olarak: Benimle beraber kimse yoktu; lâ­kin Allah benimle idi, söylenmelidir. Bunun yanında şöyle demek de uy­gundur: Allah'dan başka benimle hiç kimse yoktu.
    Yine demiştir ki, Ailah'm ismi üzere otur, demek mekruhtur. Allah'ın ismini anarak otur, demelidir.
    Nehhas, selef âlimlerinin birinden nakletmiştir ki, oruçlu kimsenin: Be­nim ağzıma vurulan bu mühür hakkı için, demesi mekruhtur. Mekruh bir söz olduğuna delil de, kâfirlerin ağızlarına mühür vurulduğu gösterilmiş­tir. Bu delil sağlam değildir. Çünkü Allah Sübhânehû ve Tealâ Hazretle­rinden başkası adına yemin yapılmıştır. Söylediğimiz sebebden dolayı bu­nun mekruh olduğuna dair yasaklık İnşa Allah yakında gelecektir. Bir de sebeb olmaksızın oruçlu olduğunu açığa vurmak vardır ki, bu da doğ­ru değildir. Allah en iyisini bilendir.
    İmrân İbnu'l-Husayn'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Cahiliyet devrinde biz: Sevdiğinle Allah sana göz aydınlığı versin ve sabahın hoş olsun, derdik. İslâm gelince bunları söylemekten yasak­landık. "[120]
    Abdürrezzak demiştir ki, Ma'mer şöyle dedi: İnsanın, Sevdiğinle Al­lah sana göz aydınlığı versin, demesi mekruhtur. Şöyle demekte bir sa­kınca yoktur: Allah sana göz aydınlığı versin.
    Derim ki, Ebû Dâvud Katâde'den ve başkasından bunu bu şekilde ri­vayet etmiştir. Bu hadisin benzerini ilim sahibleri sahih kabul edip onun­la hüküm vermezler. Çünkü Katâde sağlam ravi olmakla beraber ondan başkasının hali bilinmemektedir. Rivayetin meçhul kimseden olma ihti­mali vardır. Onun için meçhulden şer'i bir hüküm sabit olmaz. Bununla beraber sahih olma ihtimalini taşıdığı için bu lâfzı kullanmaktan kaçın­mak ihtiyattır.-Bazı âlimler de meçhulden rivayeti delil kabul ederler. En iyisini Alllah bilir.


    İki Kişinin Bir Şahıs Yanında Fısıldaşmalarının Yaşarlığı

    961- İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Üç kişi olduğu­nuz zaman, iki kişi diğerinin yanında gizli konuşmasın; tâ ki insanlarla karışırlar. Çünkü bu hareket o kimseyi üzer.”[121]
    962- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayete göre Re­sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "İnsanlar üç ki-şi oldukları zaman, bir kişi yanında iki kişi fısıldaşmasınlar."[122]
    Bu hadisi Ebû Davud'un Sünen'inde rivayet etti. O şunu ilâvet etmiş­tir. İbni Ömer'den anlatan Ebu Salih demiştir ki, ben İbni Ömer'e sor­dum: Dört kişi olsalar (da mı iki kişinin fısıldaşmasi yasaktır)? Bu, sana zarar vermez, dedi.


    Kadının Kocasına Yahut Başkasına Başka BirKadının Beden Güzelliğini Anlatmasının

    Yaşarlığı Ancak Evlenmek Gibi Meşru Bir Sebeb Olursa Anlatabileceği


    963- Sahih'Ierde İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayet­de demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Ka­dın kadınla çok yakınlaşmada bulunup, onu kocası görüyormuş gibi ha­lini kocasına anlatmasın.[123]
    Evlenen kimseye oğullar ve güzel yaşam dileğinde bulunmak mekruholur. Ancak Nikâh Bölümünde anlattığımız gibi; "Allah sana bereket versin" ve "sana mübarek kılsın", denilir.
    NEHHAS, EBÛ BEKİR Muhammed İbni Yahya'dan rivayet etmiştir. Ebû Bekir Âlimlerin.ve ediblerin bilginlerindendi. O şöyle demiştir: Kız­gınlık halinde bir kimseye: Allah Tealâ'yı hatırla! demek, mekruhtur; çün­kü o hal içinde kızgınlık onu küfre götürme korkusu vardır. Yine ona: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Salât getir, denmez. Yine inkâ­rından korkulur.
    İnsanların çoğunun âdet edindiği kötü sözlerin en çirkininden biri de günah işleme korkusundan Allah adına yeminden kaçarak yahut Allah Tealâ'ya ta'zim ederek ve yeminden korunarak söz söylemesi ve şöyle de-mesidir: Allah biliyor, böyle olmamıştır yahut Allah biliyor, böyle olmuştur gibi sözler. Bu ifadelerde tehlike vardır. Eğer sözü konuşan adam, kesin olarak işin dediği gibi olduğuna inanmış ise, bunda bir sakınca yoktur.
    Eğer söylediği işin gerçek olup olmadığı üzerinde şübheli ise, o zaman en çirkin bir iş olmuştur. Çünkü Allah'a yalan isnadına kalkışmıştır. İş dediğim gibidir, Allah biliyor demekle, kesin olarak bilmediği şeyi Allah'a havale ederek kendini doğruluk sahibi göstermiş oluyor. Bu sözde bun­dan daha çirkin bir incelik vardır. O da şudur: Allah Tealâ'nın ilim sıfa­tına, gerçek olmayan bir şeyi isnad etmektir ki, söz yalan olarak gerçek­leşme halinde küfür olur. Onun için bu gibi sözlerden insanın kaçınması uygundur.


    Duâ Etme Adabı ve İsteme Şekli:


    Duâ ederken Allah'ım dilersen yahut istersen beni bağışla demek mek­ruhtur. Allah'dan kesinlikle istenir.
    964- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Hiç biriniz: Allah'ım! Dilersen beni bağışla, Allah'ım! Dilersen bana merhamet et, demesin. Kesinlikle istesin; çünkü Allah'ı zorlayıcı bir güç yoktur." Müs­lim'in bir rivayeti şöyledir: "..Ancak kesinlikle istesin ve büyük rağbet göstersin. Çünkü verdiği şeyde Allah'a karşı büyüklenecek hiç bir şey yoktur.”[124]
    965- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resû­lüllah SallallaTıu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz duâ et­tiği zaman kesinlikle istesin, Allah'ım dilersen bana ver, demesin; çünkü O'nu bir zorlayıcı yoktur."[125]
    Allah'ın isimlerinden ve sıfatlarından başkası ile yemin etmek mekruh­tur. Bunlar arasında Peygamber'in Kabe'nin meleklerin, emanetin, ha­yatın, ruhun ve bunlardan başka sözlerin kullanılması eşittir. Bunlar içinde kerahet bakımından en şiddetlisi Emanet sözü ile yemindir.
    966- İbni Ömer'den (Radıyailahu Anhüma) yapılan rivayetde Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Allah babalarınızla yemin etmekten (babam hakkı için demekten) si­zi yasaklıyor. Yemin edecek kimse, Allah adına yemin etsin (Vallahi de­sin), yahut sussun." Buhârî'nin bir rivayeti de şöyledir: "Yemin edecek kimse, yalnız Allah adına yemin etsin, yahut sükut etsin."[126]
    Emanet sözü ile yemin etmenin çok şiddetli bir şekilde yasak olduğuna dair rivayette bulunduk.
    967- Büreyde'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir-ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu; "Emanet sözü ile yemin eden (emanet hakkı için deyen) bizden değildir."[127]


    Alış-Veriş Ve Benzeri İşlerde Doğru Söylese Bile Çok Yemin Etmenin Mekruhluğu:


    968- Ebû Katâde'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. O Resûlül­lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Alış­verişte çok yemin etmekten sakınınız; çünkü yemin geçerli kılar sonra mah­veder. "[128]
    Gök kuşağına "Kavs-i Kuzah" demek mekruhtur.
    969- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "(Gök kuşağına) Kavs-i Kuzah demeyiniz. Çünkü kuzah, Şeytandır. Fakat Aziz ve Yüce Allah'ın (Yaratmış olduğu) kuşağı deyiniz. O arz ehli için bir güvencedir. "[129]


    Günahın İfşa Edilmemesi:


    İnsan bir günah yahut benzeri bir iş yaptığı zaman onu başkasına bil­dirmesinde kerahet vardır. Uygun olan Allah'a tevbe etmek ve derhal o işi terk etmektir, yaptığına pişman olmak ve asla o iş benzerini bir daha yapmamaya kararlı olmaktır. Bu üç şart tevbenin rükünleridir. Ancak bun­ların toplanması ile tevbe sahih olur.
    Eğer yaptığı günahtan kurtulmak veya bir daha ona düşmemek niyeti ile insan hocasına veya büyüğüne işlediği günahı bildirirse, bunda bir sa­kınca yoktur. Hataya düşme sebeblerini öğrenebilir ve kurtulması için duâ isteyebilir. Bunu yapmak güzeldir. Ancak bu maksadlar bulunmadığı za­man anlatmak mekruh olur.
    970- Ebû Hüreyre'den (Radiyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Üm­metimin hepsi bağışlanmıştır; ancak günahlarını açığa vuranlar bundan müstesnadır.
    Adam geceleyin (günah olan) bir iş yapar sonra sabahlar. Allah Tealâ onun günahını örtmüş iken, o (başkasına) anlatır: Ey falanca, ben dün şu günahları işledim. Halbuki Allah onun günahını örtmüş olarak gece-lemişti. O ise, Allah'ın örtüsünü açarak sabahlamış oluyor. "[130]
    İyiliği emreder ve kötülükten alıkor bir. öğüt bulunmayarak mükellef bir insanın iş ve düzenlerini bozacak şekilde başkasının kölesine, hanımı­na, oğluna, hizmetçisine ve bunlardan başkalarına söz söylemesi haram­dır. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "İyilik ve takva üzerinde yardımlasın. Günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın."[131]
    "İnsan bir söz konuşmaz ki, yanında bir gözetleyip yazan (melek) ha­zır bulunmasın."[132]
    971- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kişinin zevcesini yahut kölesini aldatan (aleyhine çeviren) bizden değildir."[133]
    Allah'a itaat yolunda çıkarılıp harcanan mal için şöyle demek uygun­dur: İnfak ettim ve teberru ettim gibi.. Haccımda bin infak ettim, sava­şımda iki bin infak ettim, ziyafetimde misafirlerime şu kadar infak et­tim, Çocuklarımın sünnetinde, nikâhında ve benzer işlerinde, der. Halk sınıfından çok kimselerin söylediği gibi şu sözler söylemez: Ziyafetimde borçlandım, haccımda ziyan ettim, yolculuğumda kaybettim. Sonuç ola­rak infak ve benzeri sözler, hayır ve taat üzere harcamalarda kullanılır. Kaybettim, ziyan ettim, harcama yaptım ve benzen sözler hoş olmayan ve günah sayılan işlerdeki harcamalarda kullanılır, ibâdet sayılan harca­malarda kullanılmaz.


    Namazda İmamın Okuduklarını Tekrarlamamak:


    İmam namazda "yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım isteriz" mealindeki ayeti okuduğu zaman, birçoklarının yaptığı gibi bu ayeti aynen tekrarlamaları da yasaklanan şeylerdendir. Bunu yapmamak ve bundan sakındırmak gerekir. Âlimlerimizden "Beyan" sahibi şöyle de­miştir: Bu şekilde hareket namazı bozar; ancak tekrarı ile Kur'an-ı oku­mayı kasdederse bozulmaz. Bu hüküm her ne kadar sağlam değilse de, o böyle söylememiştir. Doğrusu buna uyulmaz. Onu yapmaktan sakın­mak lâzım. Çünkü bunu yapmak mekruhtur. Allah en iyi bilendir.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  8. #8
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    23- DİLİ KORUMA.. 2
    Gıybet Ve Söz Gezdirmenin (Koğuculuğun) Haramlığı5
    Gıybetin Tarifi İle İlgili Önemli Şeyler. 7
    İnsanın Gıybeti Kendi Nefsinden Kaldırması9
    Gıybetten Mubah Olanlar. 9
    Birincisi:9
    İkincisi:10
    Üçüncüsü:10
    Dördüncüsü:10
    Beşincisi:11
    Altıncısı:11
    Hocasının, Arkadaşının Yahut Bunlardan Başkasının Gıybetini İşitenin Durumu. 12
    Kalb İle Gıybet Etmek. 13
    Gıybetin Keffareti Ve Ondan Tevbe. 15
    Koğuculuk. 16
    Bir Bozukluk Ve Benzeri Bir Korku Zarureti Olmaksızın İdarecilere Söz Aktarmanın Yasak Oluşu17
    Meşruriiyeti Sabit Olan Neseblere Dil Uzatmanın Yasak Oluşu. 17
    Övünmenin Yasak Oluşu. 17
    Müslümanın Musibetine Sevinmenin Yasak Oluşu. 18
    Müslümanları Küçümsemek Ve Onunla Alay Etmenin Haramlığı18
    Yalan Yere Şahidliğin Ağır Haram Oluşu. 19
    Bağış Ve Benzeri İyilikleri Başa Kakmamak. 19
    Lanet Etmemek. 19
    Kimliğini Belli Etmeden Günah İşleyenlere Lanetin Caizliği21
    Fakiri, Zayıfı, Yetimi, Dilenciyi Ve Benzerlerini Azarlamamanın, Nehyedildiği Ve Onlara Yumuşak Söylemenin Tevazu Göstermenin Emredildiği23
    Kullanılması Mekruh Olan (Hoş Olmayan) Sözler. 23
    Kâfirin, Bir Müslamanı Küfre Zorlaması:25
    Müslümanların Emirine "Halife" Denmesi:26
    Seyyid Sözünü Kullanmak. 28
    Rüzgara Sövmemek. 29
    Sıtmaya Sövmek Mekruhtur. 29
    Horoza Sövmek Yasaktır. 30
    Cahilîyet Sözleri İle Duâ Etmemek Ve Onların Sözlerini Kullanmayı Kötülemek. 30
    Cevaz Veren Şer'î Bir Sebeb Olmadan Müslümana Sövmenin Haramlığı30
    İki Kişinin Bir Şahıs Yanında Fısıldaşmalarının Yaşarlığı31
    Kadının Kocasına Yahut Başkasına Başka BirKadının Beden Güzelliğini Anlatmasının. 32
    Yaşarlığı Ancak Evlenmek Gibi Meşru Bir Sebeb Olursa Anlatabileceği32
    Duâ Etme Adabı ve İsteme Şekli:32
    Alış-Veriş Ve Benzeri İşlerde Doğru Söylese Bile Çok Yemin Etmenin Mekruhluğu:33
    Günahın İfşa Edilmemesi:33
    Namazda İmamın Okuduklarını Tekrarlamamak:34
    Alış-Verişte Yasaklanan Sözler:34
    Allah Tealâ'nın Zatından Cennet'den Başkasını İstemenin Mekruhluğu:35
    Allah Tealâ'nın Adını Kullanarak Ve O'ndan Merhamet İsteyerek Dilenen Kimseye Vermemenin Mekruhluğu:35
    Hakaret Sureti İle Başkasının Sözünü Çürütmenin, Münakaşa Yapmanın Ve Davalaşmanın Da Kötü Sözlerden Olduğu:35
    İnsanı İlgilendirmeyen İşlere Karışmaması:39
    Şiir Söylemek:39
    Ana-babayı Azarlamanın Haramlığı:40
    Yalanın Yasak Oluşu Ve Kısımlarının Açıklanması41
    Münafıklığın Alâmetleri:41
    Yalan Söylemenin Caiz Olduğu Yerler:41
    İmam Ebu Hamid El-Gazali'ye Göre Mubah Olan Yalan Sözler:41
    İnsanın Bir Şeyi İyi Bildikten Sonra Anlatması Ve Sağlam Olduğunu Bilmediği Her Şeyi Başkasına Söylememesi42
    Tariz Ve Tevriye. 43
    Çirkin Söz Konuşanın Yapacağı Tevbe Ve Dualar. 45
    Aslında Mekruh Olmadıkları Halde Âlimlerden Birçok Kimselerin Mekruh Kabul Ettiği Sözler45
    23- DİLİ KORUMA


    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "İnsan bir söz söylerse muhakkak onun yanında hazır bir gözetleyici (melek) vardır."[1]
    "Senin Rabbin (kullarının her yaptığını görüp) gözetleyendir."[2]
    Allah Sübhânehu ve Tealâ'mn ihsanı ile geçen bölümlerde müstahab olan zikirleri ve bunların benzerlerini anlattım. Şimdi bunlara sözlerden haram yahut mekruh olanları eklemek istedim ki, kitab böylece lâfızlara ait hükümleri toplamış ve onların kısımlarını açıklamış olsun. Her mü­kellefin bilmek ihtiyacında bulunduğu hükümleri bunlar içinden seçip an­latacağım. Anlatacaklarımın çoğu bilinen şeylerdir. Onun için çoğuna ait delilleri terk edeceğim Başarı Allah'dandır.
    Bil ki her mükellefe gerekli olan her konuşmada dilini korumaktır. An­cak bir ihtiyacı açıklayan söz söylenmelidir. Bir iş hakkında konuşmak ve susmak eşit durumda görülürse, sünnet olan konuşmayı terk etmektir. Çünkü mubah olan söz, bazan harama yahut bir mekruha götürmeye se-beb olur. Daha doğrusu adet gereği bu çoktur yahut çoğunluktadır. Selâ­mette kalmaktan daha üstünü yoktur.
    881- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah'a ve âhiret gününe îman eden kimse hayırlı söz söylesin yahut sussun."[3]
    Derim ki: Bu hadisi şerifin sahih olduğu üzerinde ittifak vardır. Hayır­lı söz olmadıkça konuşmamak, gerektiğine dair açık bir delildir. Bu da ihtiyacın doğması halinde konuşmanın icab ettiğini gösterir. İhtiyaç olup olmadığı üzerinde şüphe edilirse konuşulmaz.
    İmam Şafi'i (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: Bir insan konuş­mak istediği zaman, ondan önce düşünmelidir. Eğer ihtiyaç ortaya çıkı­yorsa konuşmalı, şübhe ediyorsa konuşmamalıdır. İhtiyaç duyuncaya ka­dar susmalıdır.
    882- Ebû Musa El-Eş'arî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Dedim ki, yâ Resûlellah! Müslümanların hangisi en faziletli­dir? Peygamber (s.a.v): Dilinden ve elinden müslümanların selâmette bu­lunduğu kimsedir, buyurdu."[4]
    883- Selh İbni Sa'd'dan (Radıyailahu Anh) yapılan rivayete göre, Re-sûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kim bana iki çene arası ile iki ayak arasını temin ederse (onları haramdan korursa) ben ona cenneti temin ederim, (o cennetlik olur)."[5]
    884- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. O, Pey­gamber Saîlallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Kul (hayır ve şer olduğu) üzerinde düşünmediği bir söz söyler de onun sebebi ile (başı ve sonu) doğu ile batıdan daha uzak (mesafe kadar) bir ateş çu­kuruna düşer."[6]
    885- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre, Pey­gamber Saîlallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur.
    "Kul, Allah Tealâ'nın rızâsını kazanan bir söz söyler. Kul ona bir kıy­met vermez. Allah o söz sebebiyle kulun derecesini yükseltir. Yine kul, Allah'ın gazabını gerektiren bir söz söyler. Ona bir değer vermez. O (Al­lah'ı gazablandıran) söz sebebiyle cehenneme düşer, "[7]
    886- Bilâl İbni'-Hâris El-Müzenî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildi­ğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Kişi Allah Tealâ'nın rızâsına uygun söz söyler. Ulaşacağı sevabın ne olduğunu bilmez. Allah Tealâ ona, o söz sebebiyle, Allah'a kavuşacağı güne kadar rızâ yazar (ondan razı olur). Yine kişi, Allah'ı gazablandıran söz konuşur. Ulaşacağı günahın ne olduğunu bilmez, Allah Tealâ o söz sebebiyle kul için kendisine kavuşacağı güne kada gazab yazar (ondan razı olmaz)."[8]
    887- Süfyan İbni Abdulîah'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir:
    Yâ Resûlellah! Bana (faydası çok) öyle bir şey söyle ki, ona sarılıp ya­payım, dedim. Rabbim Allah'dır, de, sonra dosdoğru ol, dedi.
    Yâ Resûlellah Benim en çok korkacığım şey nedir? dedim. Peygamber (s.a.v) kendi dilini tuttu sonra budur, dedi."[9]
    888- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seliem şöyle buyurdu: "Allah'ı an-maksızın çok söz söylemeyin. Çünkü Allah Tealâ'yı anmaksızın çok ko­nuşmak kalb için bir katılıktır. Allah Tealâ'dan insanların en uzak kala­nı kalbi katı olanıdır."[10]
    889- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre de­miştir ki, Resûlüllah SallaHahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Allah Tealâ kimi iki çene arasının (dilinin) kötülüğünden ve iki ayağının ara­sındaki kötülükten korursa, o cennete girer."[11]
    890- Ukbe İbni Âmir'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle demiştir:
    "Yâ Resûlellah! Kurtuluş (çaresi) nedir? dedim.
    Dilini kendine tut. Evin sana geniş olsun (ihtiyaçların için çalış, boşuna işler arkasına düşme). Günahlarına (tevbe edip) ağla, buyurdu.”[12]
    Tirmizî, bu hasen hadistir, demiştir.
    891- Ebû Saıd EI-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde de­miştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İnsa­noğlu sabahlayınca, bütün azalar (organlar) dile boyun eğip: Bizim hak­kımızda Allah'dan kork; çünkü biz senden bir parçayız. Sen doğru olur­san, biz de doğru oluruz. Sen eğrilirsen biz de eğriliriz, derler.[13]
    892- Ümmü Habîbe'den (Radıyalahu Anh) yapılan rivayetde Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "İnsanoğlunun her sözü aleyhinedir; ancak iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak yahut Al­lah Tealâ'yı zikretmek müstesnadır."[14]
    893- Muaz'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Ey Allah'ın Resulü! Beni cennete koyacak ve beni cehennemden uzaklaştı­racak bir ameli bana bildir, dedim. Peygamber (s.a.v):
    Büyük bir işten sordun. Bu iş Allah Tealâ'nın o işi ihsan ettiği kimse için kolaydır: Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmayarak O'na ibâdet edersin, namazı gereği üzere kılarsın, zekâtı verirsin, ramazan da oruç tutarsın, Kabe'yi hac edersin, buyurdu. Şöyle devam etti.
    Ben sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç (kötülüklerden ve ateş­ten koruyan) bir kalkandır. Sadaka, ateşin suyu söndürmesi gibi günah­ları söndürür. Bir de kişinin gece ortasında namaz kılmasıdır. Sonra şu ayeti okudu:
    "(Gece ibâdet etmek için) yataklarından bedenleri uzaklaşır."[15] Sora şöyle devam etti:
    İşin başını, esasını ve yüksekliğin üst, noktasını bildireyim mi?
    Evet, yâ Resûlellah dedim. İşin başı İslâm'dır. Onun esası (dayanağı) namazdır. Üst kısmı da cihaddır, buyurdu. Sonra:
    Bütün bunların kemal ve kıvamı olan şeyi sana bildireyim mi? dedi.
    Evet, yâ Resûlellah! dedim. Peygamber kendi dilini tuttu sonra:
    Bunu kendi aleyhine olmaktan engelle dedi.
    Yâ Resûlellah! Biz konuştuğumuz şeylerle hesaba çekilir miyiz?dedim.
    Anan sana ağlasın! İnsanları yüzükoyun ateşe düşüren dillerinin top­ladıklarından başkasımıdır? buyurdu.[16]
    894- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Lüzumsuz şeyleri terk etmek (boşuna konuşmamak), kişinin İslâmının güzelliğinden- Hasen hadistir.
    895- Abdullah İbni Amr İbni'l-Âs'dan rivayet edildiğine göre, Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kim susarsa (felâ­ketlerden) kurtulur."[17] Bunun isnadı zayıftır. Ben bunu meşhur olduğu için açıklamak istedim. Anlattıklarımın benzeri sahih hadisler çoktur. Gös­terdiklerim (Allah'ın izni ile) başarıya kavuşan kimse için yeterlidir. İnşa Allah "Gıybet" bölümünde bu bölümle ilgili meseleler gelecektir. Başarı Allah'dandır.
    Selefden ve onlardan başka kimselerden nakledilen haberlere gelince, bunlar çoktur. Anlattıklarımız yanında olara ihtiyaç yoktur. Fakat bun­lardan bazı ayıb sayılan şeylere işaret edeceğim.
    Bize ulaştığına göre, Kuss İbni Saide ve Eksem İbni Sayfi bir araya gel­diler. Onlardan biri arkadaşına:
    İnsanoğlunda ayıb şeylerden kaç tane buldun? dedi. Öteki:
    Bunlar sayılamayacak kadar çoktur. Benim sayabildiklerim sekiz bin ayıbdır. Ben bir haslet buldum ki, insanoğlu onu kullanırsa bütün ayıb-ları örter. Arkadaşı:
    O nedir dedi.
    Dili korumaktır cevabını verdi.
    Yine Ebû Ali El-Fudayl îbni İyad'dan (Radıyallahu anh) rivayet edil­diğine göre, o şöyle demiştir: Kim sözünü amelinden sayarsa, gereksiz ko­nuşması az olur. İmam Şafi'i (Allah ona rahmet etsin) arkadaşı Rebîa şöyle dedi: Ey Rebî'î Seni ilgilendirmeyen konuşmayı yapma. Çünkü sen bir söz söylediğin zaman, o söz sana hâkim olur, sen ona sahib olamazsın.
    Abdullah îbni Mes'ud'dan (Radiyaîlahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Habsedilmeye dilden daha lâyık bir şey yoktur. Başkası da: Lisan yırtıcı hayvana benzer. Eğer onu bağlamazsan sana saldırır, de­miştir.
    Üstad Ebu'l-Kasım El-Kuşeyri'nin meşhur risalesinden naklettik. Şöy­le demiştir: Susmak selâmettir; asıl olan da budur. Yerinde konuşmak has­letlerin en şereflisi olduğu gibi, zamanında susmak da erkeklerin sıfatı­dır. Demiştir, Ebu Ali EI-Dekkak'in (Radıyallahu Anh) şöyle dediğini işit­tim: Hakka karşı sükût eden dilsiz şeytandır.
    Kuşeyrî şöyle demiştir: Nefisle mücadele edenlerin susmaları, konuş­mada bazı âfetler olduğunu bildikleri içindir. Konuşmalarda nefsin payı üğünme vasfını ortaya çıkarmak, güzel konuşma ile emsalleri arasında seçkin duruma çıkmak gibi şeylerle olur. Bunlar âfetlerdendir. Susmak nefsi terbiye edenlerin vasfıdır. Susmak onların ahlâkı düzeltme ve teva­zu ile yaşama esaslarından biridir. Bununla ilgili söyledikleri şiirlerden biride:
    Dilini tut konuşma ey İnsan! * Seni ısırmasın, o bir yılan. Mezarda nice dilden ölü var. Korkmuş idi ondan kahramanlar...
    Riyâşi şöyle demiştir (Allah ona rahmet etsin):
    Ömrün hakkı için, Ümeyye Oğullarının günahlarından beni uzak tu­tan günahım var.
    Onların hesabı Rabbimedir; bunun ilmi O'nda son bulur, bende değil...
    Rabbim bendeki halleri düzeltince, onların yapmış oldukları bana en­gel değil...
    Gıybet Ve Söz Gezdirmenin (Koğuculuğun) Haramlığı


    Bil ki, bu iki huy, insanlar arasında en çok yayılan çirkin şeylerin en çirkinidir. Öyle ki insanlardan az kimse bunlardan kurtulur. Bunlardan genellikle sakındırmaya ihtiyaç bulunduğundan onlardan söz etmeye baş­ladım.
    Gıybete gelince: İnsanı, hoşlanmadığı halleri ile anmandir. Hoşlanma­dığı şey, ister vücudunda, dininde, dünya işinde, nefsinde, yapısında ah­lâkında, malında, çocuğunda, ana-babasında, eşinde, hizmetçisinde, kö­lesinde, sarığında, elbisesinde, yürüyüşünde, hareketinde, sevinmesinde, şakasında, asık suratında, tatlı yüzünde yahut bunlara benzer hallerinde bulunsun. Bunları sözünle, yazı ile hoşlanmadığı bir hal olarak ifade et­men, işaret kullanman, gözünle, elinle, başınla yahut benzeri bir şeyle işaret etmen hep gıybet olur.
    Bedende olanlar (hoşlanılmayan ve gıybet yerine geçen sözler): Kör, to­pal, şaşı kel, kısa, uzun, siyah ve sarı gibi söylenilen sözler.
    Dinde olanlar: Fasık, hırsız, hain, zalim, namaza gevşek, necasetlerde müsamahakâr, babasına itaat etmez, zekâtı yerinde harcamaz, gıybetten kaçınmaz gibi..
    Dünya işlerinde olanları: Edebi az, insanlara gevşek davranır, kimseye hak tanımaz, çok konuşur, çok yer yahut çok uyur, zamansız uyur, lâyık olmadığı yere oturur gibi...
    Baba ile ilgili (gıybet) sözler: Babası fâsıktır, Hind'lidir, katrancıdır, Zencidir, tamircidir, bez satıcısıdır, köle dellâlıdir, marangozdur, demir­cidir, dokumacıdır gibi...
    Ahlâkla ilgili olanlar: Ahlâkı kötü, kibirli, riyakâr aceleci, zorba, âciz, kalbi zayıf, kızgın, asık suratlı, azledilmiştir, gibi sözler söylemek...
    Elbise ile ilgili sözler: Elbisesinin yeni geniştir, eteği uzundur, elbisesi kirlidir ve benzeri sözler söylemek... Geri kalanlar, bu anlattıklarımıza kıyas edilir. Bunun kaidesi, adamı hoşlanmadığı bir hali ile anmaktır.
    İmam Ebu Hamid El-Gazali gıybet üzerinde müslümanların ittifakını şöyle anlatmıştır: Başkasını hoşlanmadığı bir şeyle anmak gıybettir. Bunu açık olarak beyan eden hadis gelecektir. Söz gezdirmeğe (koğuculuğa) gelince: bu insanların sözlerini bozgunculuk ve fesad maksadı ile birbir­lerine aktarmaktır. İşte gıybet ile koğuculuğun tarifleri budur. Hükümle­ri ise, müslümanların ittifakı ile her ikisi de haramdır. Kitab, sünnet ve icmaı ümmetten haram olduklarına dair açık deliller birbirlerini takviye etmiştir.
    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Bir kısmınız bir kısmınızı gıybet etmesin."[18]
    "Her ayıplayana ve gıybet edene azâb olsun."[19]
    "Çok ayıplayanı ve koğuculuk edeni (tanıma).[20]
    896- Huzeyfe'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Koğucu cennete girmez."[21]
    897- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir: "Resû-Iüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem iki mezara uğradı da: Bunlara azâb edi­liyor; fakat büyük günahdan dolayı azab edilmiyorlar, dedi. Ravi demiş­tir ki, Buhârî'nin rivayetinde şöyledir: "Doğrusu o azâb büyüktür." Bun­lardan biri koğuculuk yaparak dolaşıyordu. Diğeri de idrarından sakın­mazdı (insanların gözünden yahut sıçramışından kaçınmazdı.)"[22]
    898- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre Resû-lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Gıybet nedir, bilirmisiniz? (Ashab):
    Allah ve O'nun Resulü bilir, dediler. Resülüllah (s.a.v):
    Kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmandır. Denildi ki:
    Söylediğim şey kardeşimde varsa gıybet olur mu? Peygamber (s.a.v):
    Söylediğin şey onda varsa gıybet etmiş olursun onu. Eğer söylediğin şey onda yoksa, ona iftira etmiş olursun, buyurdu."[23]
    899- Ebû Bekre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sullem Veda haccında kurban kesme gününde Mi-na'daki hutbesinde şöyle buyurdu: Kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız (na­mus ve şerefleriniz) bu şehrinizde, bu ayınızda bu gününüzün hürmeti gi­bi size haramdır (karşılıklı olarak bu haklarınızı korumakla mükellefsi­niz). Dikkat edin! Tebliği ettim mi?"[24]
    900- Âişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: "Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şöyle söyledim: (kusur hal­lerinden ortağım) Safiyye'den şu ve şu sana yeter." (Ravilerden biri de­miştir ki, Aişe bu sözle kısalığını kasdetmiştir). Bunun üzerine Peygam­ber (s.a.v) bana: Öyle bir söz söyledin ki, eğer deniz suyu ile karıştırılsa, onu bulandırırdı, dedi. Hz. Aişe anlatmaya devam ediyor: Bir adamı hoş­lanmayacağı hal ile peygambere anlattım. Bunun üzerine şöyle buyurdu: Benden şu ve bu olduğu halde bir insanı hoşlanmayacağı şeyle anmayı istemem."[25]
    Ben derim ki, bu hadis gıybetten alıkoyan hükümlerin en büyüklerin-dendir yahut en büyüğüdür. Bu derecede gıybeti kötüleyen bir hadis bil­miyorum.
    "Peygamber kendiliğinden konuşmaz, onun söylediği (dinî hüküm) an­cak kendine vahyolunan bir vahiydir.”[26]
    Kerim olan Allah'dan lütfunu ve her hoş olmayan şeyden afiyet ver­mesini dileriz.
    901- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resülüllah Salfaüahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Miraca çıkarıldı­ğım zaman bir kavme rasgeldim. Onların bakırdan tırnakları vardı; on­larla yüzlerini ve göğüslerini tırmahyorladı. Bunlar kimdir? Ey Cibril, de­dim. Bunlar insanların (gıybet ederek) etlerini yiyenler ve onların ırzları ile uğraşanlardır," dedi.[27]
    902- Saîd İbni Zeyd'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Seliem şöyle buyurmuştur:
    "Haksız yere müslümanların ırzına (şeref ve namusuna) hakaret etmek haramın en büyüğüdür."[28]
    903- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seliem şöyle buyurdu:
    "Müslüman müslümanların kardeşidir. Ona hainlik etmez, ona yalan söylemez, ona yardımı kesmez. Müslümanın her şeyi müslümana haram­dır: Irzı, malı ve kanı. Takva işte buradadır. Kişinin kardeşine hakaret etmesi kötülük olarak ona yeter."[29]
    Derim ki, bu hadisin faydası ne kadar büyük ve faydaları ne çok ol­muştur!.. Başarı Allah'dandir.
    Gıybetin Tarifi İle İlgili Önemli Şeyler


    Geçen bölümde anlatmıştık: Gıybet, insanı hoş görmediği şeyle anman-dır. Sözünle, yazınla, rumuzunla, ona işaretinle, gözünle, elinle, ve ba­şınla olsun hüküm birdir. Bunun kaidesi şudur:
    Herhangi bir hareket ki onunla bir müslümanın kusurunu senden baş­kasına bildiriyorsun, o gıybettir, haramdır. Kusurlu gördüğü kimsenin ha­lini anlatmak için topal imiş gibi, kambur imiş gibi yürüyüş ve benzen tavırlarla taklitte bulunmak bu haramdandır. Bütün bunlar ihtilafsız ha­ramdır. Bir insan kendi kitabında, bir yazarın şahsını belirterek falan adam şöyle böyle demiştir diye onun noksanlığım ve düşüklüğünü söylemesi de bu kısım haramdandır. Eğer ona uyulmasın, ona aldanıp sözü kabul edil­mesin diye ilminin zafiyetini açıklamak maksadı ile olursa bu gıybet de­ğildir. Bilâkis bunu yapmak vacibdir; ondan sevab kazanılır. Yeterki, bu maksadı taşımış olsun. Yine bir kitab yazarı yahut başkası söylerse ki, bir cemaat yahut bir topluluk şöyle böyle demişlerdir. Bu sözleri yanlış­tır, hatadır, cehalettir, gaflettir. Bu gibi sözler de gıybet değildir. Gıybet olan, bir insanı aynı ile şahsını belirterek yahut belli bir cemaatı kasdede-rek anmaktır.
    Şu söz de haram olan gıybettendir: Muhatabın kimi kasteddiğini anla­dığı zaman senin "İnsanlardan biri, fıkıh âlimlerinden biri, ilim iddia eden­lerden biri, müftülerden biri, iyi kimselerden sayılan biri, zühdü iddia eden­lerden biri,, bugün bana uğrayanardan biri, gördüğümüz bir kimse, ya­hut şöyle bir kimse, şu iyi yapmıştır, gibi konuşman haram olan gıybet­tir. İlim ve sofuluk taslayanları gıybet etmek de bu haram olan kısımdan­dır. Çünkü isim açıklanarak yapılan konuşmalar gibi, bunlar hakkında işaret suretiyle söylenen sözlerden de bunların şahsı anlaşılır. Meselâ, on­lardan biri için denilir: Falanın hali nasıldır? Muhatab cevab verir: Allah bizi islâh etsin. Allah bizi bağışlasın, Allah onu ıslah etsin, Allah'dan afi­yet dileriz, cehalet karanlığına girmekle bizi imtihan etmeyen Allah'a hamd olsun, kötülükten Allah'a sığınırız, utanma azlığından Allah'a sığınırız, Allah tevbemizi kabul etsin ve bunlara benzer adamın noksanlığını gös­teren konuşmalar gibi....
    Belli bir adamın kusur ve ayıbını kasdederek bu sözler söylendiği için bunlar haram olan gıybet olurlar.
    Yine şu sözler de bu haram sınıftandır: Faîan adam hepimizin içine düş­tüğü musibet içindedir, yahut onun bunda hilesi yoktur, bu işi hepimiz yapıyoruz. Bu söylenenler bazı örneklerdir; yoksa gıybetin tarifi şudur: Söylediğimiz gibi, dinleyiciye bir insanın noksanlığını bildirmek, gıybet­tir. Bundan önceki bölümde Müslim'in ve başkasının sahihinde gösterdi­ğimiz hadisin ifadesinde bulunan gıybet tarifinde bunların hepsi malûm bulunmaktadır. En iyisini Allah bilir.
    Bil ki, gıybet yapan için gıybet haram olduğu gibi, dinleyiciye de o sö­zü dinlemek, söyleneni kabullenmek haram olur.
    Haram olan gıybetle konuşmaya başlayan kimseyi, eğer açık bir zarar­dan korkmuyorsa, dinleyicinin engellemesi icab eder. Eğer zararından kor-kuyorsa, kalbi ile inkâr etmek ve o meclisi terketmek ona vacib olur. Bu da ayrılabilme imkânı olduğu zaman yapılır. Eğer dili ile gıybeti inkâr edebiliyorsa yahut başka bir sözle gıybeti kesebiliyorsa bunu yapması ge­rekir. Bunu yapmazsa günah işlemiş olur.
    Bir insan, gıybet yapmakta olan kimseye dili ile sus der de, kalbi ile gıybetin devamını arzuîarsa, Ebu Hamid El-Gazali demiştir ki, bu nifak­tır, onu günahtan kurtarmaz. Muhakkak kalbi ile sevmemesi gerekir.
    Bir kimse gıybet yapılan bir mecliste oturmak zorunda kaldığı zaman, inkârdan aciz kalırsa yahut inkâr eder de kabul edilmezse ve meclisten ayrılması da hiç bir şekilde mümkün olmazsa, gıybeti dinlemek ve ona kulak vermek haram olur. Bunun çaresi dili ve kalbi ile Allah'ı zikret­mektir. Yahut yalnız kalbi ile zikreder, yahut konuşmayı dinlememek için başka bir iş üzerinde düşünür. Bu anlatılan şekilde kulak vermeden ve dinlemeyi istemeden konuşmayı duymak zarar vermez. Yeni bir durum hasıl olurda meclisten ayrılabilme imkânı doğarsa ve gıybet de devam edi­yorsa meclisten ayrılmak vacib olur.
    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Âyetlerimiz üzerinde hakaret şekli ile konuşanları, gördüğün zaman onlardan yüz çevir (yanlarında oturma) tâ ki, Kur'andan başka bir söze geçerler. Eğer onlardan yüz çevirmeyi Şeytan sana unutturursa, hatırla­dıktan sonra zalimler topluluğu ile oturma."[30]
    İbrahim İbni Edhem'den rivayet ettik (Radiyallahu Anh): O bir ziya­fete çağrıldı ve bulundu. Davetlerine gelmeyen bir adamdan söz ettiler.
    İnsanın Gıybeti Kendi Nefsinden Kaldırması


    Bil ki, bu bölümün kitabda ve sünnette delilleri çoktur. Fakat ben bun­ların bir kısmına işaret etmekle yetineceğim. Başarıya ulaşan bunlarla ken­dini gıybet etmekten engeller. Başarıya ulaşmayanda ciltler dolusu kitab-larla gıybetten sakınmaz.
    Bunun esası, gıybetin haram olduğuna dair anlattığımız delilleri kendi nefsine arzetmesidir. Sonra Allah Tealâ'nın şu âyetlerini düşünmektir:
    "(İnsan) ne söz söylerse, muhakkak onun yanında bir gözcü (melek) vardır.”[31]
    "Ettiğiniz dedi-koduyu günahı az sanıyorsunuz. Halbuki o Allah ka­tında büyük günahtır."[32]
    Sahih olarak anlattığımız hadislerden biri de:
    "İnsan Allah Tealâ'nın razı olmadığı bir söz konuşur da buna bir de­ğer vermez. O söz sebebiyle cehenneme yuvarlanır."[33]
    Dili korumak ve gıybet etmek bölümlerinde daha önce bu manada ha­disler anlattık. Bu sakınma çarelerine, Allah benimledir, Allah şahidim-dir, Allah beni görendir sözleri eklenebilir.
    Hasan Basrî'den (Allah ona rahmet etsin) rivayet edilmiştir; Bir adam ona şöyle dedi; Sen beni gıybet ediyorsun. Cevab verdi: Benim nazarım­da seni sevablarıma ortak yapacak kadar senin kıymetin yükselmemiştir.
    İbni'l-Mübarek'den (Allah ona rahmet etsin) şöyle dediğini rivayet et­tik: Ben bir kimseyi gıybet edecek olsam, ana-babamı gıybet ederdim; çün­kü onlar benim sevablarıma ortak olmaya daha lâyıktır. Dediler ki, o ağır adamdır. Bunun üzerine İbrahim: Ben, insanların gıy­bet edildiği bir yerde bulunmakla bu günahı kendim yapmış oldum, dedi. Sonra meclistan çıktı ve (nefsini terbiye için) üç gün yemek yemedi. Bu manada okudukları şiirden biridir:
    Koru kulağını, dinlemekten çirkini;
    Koruduğun gibi çirkinden dilini.
    Dinleyince sen çirkin söz söyleyeni. Ortak olursun söyleyene, aç gözünü!..


    Gıybetten Mubah Olanlar


    Bil ki, gıybet haram olmakla beraber, durum gereği mubah olan halle­ri de vardır. Bunları mubah kılan şeyler, ancak sahih olan şer'i maksad-lardır. Altı sebebden biri ile gıybet mubah olur:
    Birincisi:


    Zulme (haksızlığa) uğramaktır. Haksızlığı uğrayanın ida­reciye, hakime ve yetkili başka kimselere başvurup derdini anlatması ve zalimden hakkının alınmasını istemesi caizdir. Bunun için falan kimse bana haksızlık etmiştir, bana şöyle yapmıştır, beni yakalayıp doğmuştur gibi sözler söyler.


    İkincisi:


    Kötülüğü ve günahı iyiliğe ve doğruluğa çevirmek için baş­kasından yardım istemek. Bunun için kötülüğü kaldırmak isteyen adam, gücünü ve yardımını umduğu adama der ki, falanca şu kötülüğü işliyor, ona engel ol, onu yola getir. Bunun benzeri sözleri söyler. Maksadı kötü­lüğü gidermek olur. Eğer bu maksadı taşımazsa, haram olur.


    Üçüncüsü:


    Bir mesele için fetva istemektir. Müftüye der: Babam, yahut kardeşim, yahut falanca bana haksızlık etti. Bunu bana yapmaya hakkı var mıdır, yok mudur? Bundan kurtulmak için tutacağım yol nedir ve hakkımı nasıl alırım, benden haksızlığı nasıl kaldırırım ve benzer söz­ler?... Yine zevcem bana şunu yapıyor, yahut kocam şu işi yapıyor ve ben­zeri sözler söylenir. Bunları yapmak ihtiyaç halinde caizdir. Fakat ihtiyatlı olan yol, şu işi yapan adam hakkında ne dersin, yahut şu şu işleri yapan koca veya zevce için ne dersin şeklinde (isim belirtmeden) sormaktır. Çünkü insanı belirtmeden maksad elde edilmiş olur. Bununla beraber şahıs tayi­ni de caizdir. Çünkü buna dair İnşa Allah anlatacağımız Hind'in hadisi vardır. Onun sözü şu:
    "Yâ Resûlellah, Ebû Süfyan kıskanç bir adamdır." böyle söyleyerek hadisi anlattı. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de onu böyle ko­nuşmaktan yasaklamadı.


    Dördüncüsü:


    Müslümanları kötülükten sakındırmak ve onlara öğüt vermektir. Bu da bir kaç şekilde olur:
    Birisi hadis ravilerinden ve şahidlerden sakat olanları göstermektir ki, müslümanların icmaı ile caizdir. Daha doğrusu ihtiyaç halinde vacibdir.
    Birisi de, bir insanın kuracağı hısımlık işinde, yahut yapacağı ortaklık­ta, yahut bırakacağı emanette, yahut kendisine bırakılacak emanet üze­rinde, yahut bunlardan başka yapacağı işlerde sana danışmasıdır. Seningörevin nasihat üzere bildiğin şeyi ona anlatmaktır. Eğer onunla iş yap­man, akrabalık kurman uygun olmaz sözünü söylemen yeterli olursa, ada­mın kötülüklerini bildirmen gerekmez. Eğer maksad elde edilemez de açıklamak zorunlu olursa, o zaman açık olarak kötülükleri anlatılır.
    Bunlardan birisi de şudur: Hırsızlık ile, zina ile, şarab içmekle yahut bunlardan başka kötü hallerle tanınan bir köleyi satın almakta olan bir adamı gördüğün zaman, eğer müşteri bu durumu bilmiyorsa ona bildir­men gerekir. Yalnız iş bu köle durumuna bağlı değildir. Satılacak bütün ticarî eşyada kusur ve ayıp arsa, bunları bilenin müşteriye ayıbları açıkla­ması lâzım gelir. Tabii ki müşteri bunları bilmiyorsa...
    Bunlardan biri de: Fıkıh ilmi öğrenmek isteyen bir adam ilim öğren­mek istediği kimsenin bid'at sahibi yahut fasik olduğunda tereddüt gös­teriyorsa, sen de adamın zarar göreceğinden korkuyorsan o ilim öğrencisine öğüt niyeti ile adamın halini ona açıklaman gerekir. Bunda da maksad öğüt vermek olmalıdır. Burada yanılma olur. Konuşan kimseye hased duy­gusu yahut şeytan dürtüsü tesir eder de, insan öğüt verdiği, merhamet et­tiği düşüncesine kapılır. Burada iyi düşünmek ve işi anlamak lâzım gelir.
    Bunlardan diğer biri de: Üzerinde idarecilik görevi olup da onu gereği üzere başaramamaktır. Ya idarecilikte ehliyeti yoktur, yahut fasıktir, ya­hut gaflet içindedir, yahut benzeri uygunsuz halleri vardır. Onun bu ha-lerini, yetki sahibi olan amirine söylemek icab eder. Böylece onu yerinden aldırmış, başka ehil bir kimseyi yerine getirmiş olur. Yahut ona aldan­mamak için onunla muamele etme şeklini öğretmiş olur. Yahut onu isti­kamet üzere bulunmaya teşvik etmiş veya değiştirilmesine sebebiyet verilmiş olur.


    Beşincisi:


    Gıybet edilenin fışkı yahut bid'atı açıkta olmaktır. Açık­ça şarab içen, yahut insanların açıkça mallarım aşıran gibi. Yine insanla­rın mallarını düşük bir ölçü ile alan, zulüm yaparak vergi tahsil eden, ba­tıl işlere sahip çıkan gibi. Bu gibileri açıkta yaptıkları işleri ile anmak ca­izdir. Fakat diğer ayıplarını anlatmak haramdır. Ancak anlattıklarımız­dan başka bir sebeb cevaz teşkil ediyorsa, yine onun gıybetinde bulun­mak haram olmaz.


    Altıncısı:


    Bildirmek ve tanıtmak için gıybettir. Bir insan şaşı, to­pal, sağır, kör, kel, çapraz gözlü gibi lâkabı olursa, onu tanıtmak niyeti ile böyle bir lâkabla anılabilir. Fakat noksanlık ciheti ile söylemek haram olur. Eğer başka bir ifade ile tanıtmak mümkün olursa, onu yapmak ev­ladır. İşte anlattığımız şekilde alimlerin beyan etmiş oldukları mubah olan gıybetin sebebleri altıdır.
    İmam Ebu Hamid El-Gazalî ihya kitabında ve diğer alimler gıybet üze­rindeki hükümleri bu şekilde tesbit etmişlerdir. Bunun delilleri sahih ve meşhur olan hadislerde açıkça vardır. Bu sebeblerin çoğu üzerinde gıybe­tin cevazında icma vardır.
    904- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edilmiştir. "Bir adama (içeri girmek için) Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den izin istedi. Peygamber (s.a.v): Ona izin verin; o ne kötü kabile kardeşidir! dedi." Fesad ehli olanların, imanlarında şübhe bulunanların gıybet edilmesinin caiz olduğuna Buhârî bu hadisi delil göstermiştir. (O kimsenin kötü hali­ni Peygamber bildiği için, ondan sakınılsın diye böyle buyurmuştur.)[34]
    905- İbni Mes'ud'dan yapılan rivayetde şöyle demiştir: Resûlüîlah Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem ganimetleri böldü. Ensardan bir adam: Vallahi Muhammed bu işle Allah Tealânm rızasını dilemedi, dedi. Ben Resûlü-lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip ona (adamın sözünü) bildirdim. Bunun üzerine Peygamberin yüzü değişti ve şöyle buyurdu: Allah Musa'­ya rahmet etsin. Doğrusu ona bundan daha çok eziyet edildi de sabret­ti. "[35]
    Rivayetlerinin birinde de İbni Mes'ud şöyle demiştir: "Bundan sonra Peygambere bir söz iletmeyeceğim, dedim."
    Kardeşi hakkında söylenen bir sözün ona bildirilmesinin caiz olduğu­na Buhârî bu hadisi delil göstermiştir.
    906- Hazreti Aişe'den (Radıyalîahu Anha) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüîlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Falanca ve falancanın bizim dinimizden bir şey bildiklerini sanmıyorum." Raviler-den biri olan Leys İbni Sa'd demiştir ki: O iki kimse, münafıklardan iki adamdı.[36]
    907- Zeyd İbni Erkam'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Resûlüîlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bir sefere çıktık. İn­sanlara o seferde şiddetli açlık isabet etti. (Münafık olan) Abdullah İbni Ubeyy: Resûlüllah'ın yanında bulunanlara yiyecek vermeyin ki, onun çev­resinden dağılmış olsunlar, eğer Medine'ye dönersek güçlü olanımız güç­süzü oradan çıkaracaktır, dedi. Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip bunu ona haber verdim. Bunun üzerine Peygamber onu ça ğırmak için adam gönderdi. (Abdullah inkâr etti) Allah şu âyeti indirerek Zeyd'i doğruladı:"
    "Münafıklar sana geldiği zaman..."[37]
    Buhârî'nin Sahihinde Ebû Süfyan'ın karısı Hind'in hadisi vardır. Onun Peygambere sözü şu idi: "Ebu Süfyan kıskanç bir adamdır..."
    Kays'ın kızı Fatma'nın da hadisi vardır. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (evlenmek için kendisine danışan Kaysın kızı Fatma'ya) sö­zü şu oldu: "Muaviyeye gelince o fakirdir.
    Ebu Cehm ise, o parasını boynundan bırakmaz (hanımları döğer).[38]
    Hocasının, Arkadaşının Yahut Bunlardan Başkasının Gıybetini İşitenin Durumu


    Bir müslümanın gıybet edildiğini işiten kimsenin onu reddetmesi ve söy­leyeni engellemesi uygundur. Eğer onu sözle eğelleyemezse, eli ile engel­ler. El ile ve dil ile engel olmaya gücü yetmiyorsa, o meclisi terk eder. Eğer üzerinde hakkı bulunan hocasının yahut başkasının yahut fazilet ve salâh sahibi kimsenin gıybetini işitirse, anlattığımızdan daha çok bunlar için özen gösterir.
    908- Ebû Derdâ'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Kim kardeşinin şerefinden (gıybeti) reddederse, Allah onun yüzün­den kıyamet günü ateşi geri çevirir,"[39]
    909- İtban'ın (Radıyallahu Anh) meşhur olan hadisinde şöyle dediği ri­vayet edilmiştir. "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem namaza kalktı. Dediler ki, Malik İbni Duhşüm nerede? Buna karşı bir adam: O müna­fıktır; Allah'ı ve O'nun Peygamberini sevmez, dedi. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bunu söyleme. Görmüyormusun, o Lâilâhe illallah demişti ve bununla Allah'ın rızasını diliyordu, dedi."[40]
    910- Hasan El-Basrî'den (Allah ona rahmet etsin) yapılan rivayetde: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından o(an Aiz İbni Amr, Ubeydullah İbni Ziyad'ın yanma vardı. Dedi ki:
    "Ey Yavrucuğum! Ben, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöy­le buyurduğunu işittim: İdarecinin en kötüsü sert sözlü olandır. Sen on­lardan olmaktan sakın. Ubeydullah ona, otur dedi. Sen Muhammed Aley-hisselâtü vesselamın ashabından bir kırıntısın. Âiz dedi: Onlar içinde kı­rıntı varmı idi? Kırıntıhk ve döküntülük onlardan sonra gelenlerde ve baş­kalarında vardır. (Onların hepsi kıymetli şahsiyetler idi.)."[41]
    911-Kâb İbni Mâlik'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilen tevbe olayı üzerindeki uzun hadisinde şöyle demiştir: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Tebük'de insanlar arasında otururken:
    "Kâb İbni Malik'e ne oldu? diye sordu. Selime Oğullarından bir adam:
    t Yâ Resûlellah! Onu, kendini beğenmesi ve gururu (Tebük seferine ka­tılmaktan) alıkoydu, dedi. Muaz İbni Cebel ona cevab verdi (Radıyalla­hu Anh):
    Ne kötü söyledin! Vallahi, ey Allah'ın Resûiü! Biz onun hakkında ha­yırdan başka bir şey bilmiyoruz. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aley­hi ve Sellem sükût etti."[42]
    912- Câbir İbni Abdullah ve Ebû Taihâ'dan (Radıyallahu Anhüm) ya­pılan rivayetde demişlerdir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bir yerde bir müslümanın şahsiyetine saldırılır ve şerefi nok-sanlaştınlır da ona kardeşi yardımı terk ederse, Allah ona yardımı, ken­disine yardım edilmesini istediği bir yerde terk eder. Bir yerde de bir müs­lümanın şerefi düşürülür ve şahsiyetine saldırılır da insan ona yardımcı
    çıkarsa, kendisine yarmm eaiimesini istediği bir yerde Allah ona yardım eder."[43]
    913- Muaz İbni Enes'den yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Bir münafıktan bir mü'mini koruyan kimsenin etini kıyamet günün­de cehennem ateşinden koruyacak bir meleği Allah gönderir. Kim de mü'-minin kötülüğünü dileyerek ona bir kötülük atarsa, Allah onu dediği so­rumluluktan çıkıncaya kadar (hak sahibi ile helallaşmcaya kadar) cehen­nemin köprüsü üzerinde tutuklar.”[44]


    Kalb İle Gıybet Etmek


    Bil ki, (mü'min hakkında) kötü zan beslemek haramdır. Bu söz ile ya­pılan gıybet gibidir. Bir insanın kötülüklerini söylemen gibi, bunu kendi nefsine söylemen ve ona kötü zan beslemen de haramdır. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Zandan çok sakının. "[45]
    914- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Resû-lüllah Salîallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Zandan sakınınız. Çünkü zan, sözün en yalanıdır."[46] Bu anlattı­ğım manada hadisler çoktur. Yasak olan kötü zandan maksad, kalb ile işi kararlaştırmak ve başkası üzerinde kötülük kararı vermektir. Fakat kalbden geçenler ve nefis kuruntuları kararlaşmaz ve üzerinde devamlı olarak durulmazsa, âlimlerin ittifakı ile bağışlanmış sayılır. Çünkü bu­nun kalbe gelişinde ihtiyar yoktur. Kalbden ayrılmasında da bir yol yok­tur. Peygamber efendimizden sabit olan şu hadis de bu manadadır:
    915- Buhârî'de Resûlüllah Salîallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle buyur­duğu rivayet edilmiştir: "Allah Tealâ, ümmetimin nefislerinde yapmış ol­dukları kuruntu ile konuşmadıkça yahut onu yapmadıkça bunu onlar­dan bağışlamıştır."[47]
    Âlimler: Bundan maksad, hatıra gelip de yerleşmeyen gelip geçici fi­kirlerdir. Bu gibi haller gıybet olsun; yahut küfür olsun yahut bunlardan başkası olsun hüküm birdir. Küfrü benimsemek kasdı olmaksızın bir kim­senin kalbine sadece gelip geçici olarak küfür hatıratı düşerde sonra he­men onu atarsa kâfir olmaz ve bundan ona bir günah gerekmez, demiştir.
    Biz vesvese bölümünde Sahih olan hadis münasebetiyle bildirmiştik ki, ashab: "Yâ Resûlellah! Herhangi birimizin kalbine bir şey düşüyor da onu konuşup söylemeyi büyük günah buluyoruz? diye sordular. Peygamber (s.a.v): Bu hal, açık iman ifadesidir (çünkü insanın irade ve isteği ile mey­dana gelmiyor ve benimsenmiyor), buyurdu. Burada anlattıklarımızdan başka aynı manada nakiller vardır.
    Bunların bağışlanmasının sebebi, onlardan sakınmak mümkün olma­dığındandır. Mümkün olan şey, bunlar üzerinde durmamak ve üzerlerin­de devamlı olarak durmaktan kaçınmaktır. Bunun içindir ki, bu kötü dü­şünceler üzerinde durmak ve kalbi bunlara bağlayıp kesinlik elde etmek haram kılınmıştır. İnsana ne zaman böyle bir gıybet düşüncesi yahut bun­dan başka günahlar arız olursa, bunlardan yüz çevirmek sureti ile onları engellemek ve engelleyici sebebleri hatırlamak vacib olur.
    İmam Ebû Hamid El-Gazali İhya'da şöyle demiştir: Kötü bir zan kal­bine düşünce, bu Şeytanın senin kalbine bıraktığı vesvesesidir. Bunu ya­lanlaman gerekir; çünkü Şeytan en büyük bir fasıktır. Allah Tealâ;
    "Size bir fâsik bir haber getirdiği zaman (doğruluğunu) araştırın. Yoksa bilmeyerek Bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz." bu­yurmuştur.[48] İblis'i doğrulamak caiz değildir. Eğer gıybet işinde fe­sada delâlet eden bir işaret varsa ve bunun hilafı da muhtemel ise, kötü zan beslemek caiz olmaz. Bir insanın kalbinde olan halin değişmesi kötü zan alâmetidir. Böylece adamdan nefret edersin, onu küçümsersin, ona olan iyi münasebetten gevşersin, ona ikramdan ve kötülüğünü örtmekten kaçınırsın. Çünkü Şeytan insanların en ufak bir hayal ile insanların kötü­lüklerini kalbe yaklaştırır ve bunun anlayış kabiliyetinden, zekândan ve uyanıklığından ileri geldiğini kalbine bırakır. Çünkü mü'min Allah'ın nuru ile bakar. Gerçekte ise insan şeytanın aldatması ve sapıtması ile konuş­muş olur. Artık doğruluğuna güvenilir bir adam eğer bir kimse hakkında da sana haber verirse, adamı ne tasdik et, ne de yalanla. Çünkü doğru-larsa, gıybete iştirak etmiş olursun. Eğer doğrulamazsan, haber vereni ya­lanlamış sayılırsın. Her ne zaman bir müslim hakkında kalbine bir kötü­lük gelirse, ona ikramı ve onu korumayı daha çok yap. Çünkü bu tutum, Şeytan'ı öfkelendirir ve onu senden uzaklaştırır. Artık kardeşine duâ ile meşgul olursun diye korkarak böyle bir zan kalbine bırakmaz.
    Her ne zaman şübhe edilmeyecek şekilde bir delille müslümanın bir ku­surunu görürsen, ona gizlice öğüt ver ve asla şeytan seni aldatıp onu gıy­bet etmeye götürmesin. Ona öğüt verince de, kusurunu gördüğünden do­layı sevinçli bir hal ile öğüt verme. Böyle yaparsan o sana büyüklük gözü ile sen de ona küçümseme gözü ile bakmış olursun. Sadece onu günahtan kurtarmayı kasdet. Sen bir kusur yaptığın zaman nasıl üzgün olursan, ona karşı da hüzünlü ol. Senin öğütün olmaksızın adamın o kusuru terk et­mesi, senin öğütünle terk etmesinden sana daha sevimli olması uygun dü­şer. Gazalî'nin sözü budur.
    Ben derim ki: Bir kimsenin gönlüne kötü bir zan düştüğü zaman onu kesip atmanın vacib olduğunu söylemiştik. Bu şekilde davranış, şer'i bir ihtiyaç bulunmadığı içindir. Eğer bir şer'i ihtiyaç duyuluyorsa, adamın noksanlığı üzerinde düşünmek ve ondan kaçındırmak caiz olur. Nitekim gıybetten mubah olanlar bölümünde şahidlerin, raviîerin ve başkalarının kusurlarını açıklamanın caiz olduğunu söylemiştik.


    Gıybetin Keffareti Ve Ondan Tevbe


    Bil ki, her günah işleyen kimsenin hemen o günahtan tevbe etmesi ge­rekir. Tevbe etmek Allah Tealâ'nm haklarındandır. Tevbe etmenin üç şartı vardı rr
    1- Günahı hemen söküp atmak, 2- Onu yaptığından pişman olmak. 3- Bir daha onu yapmamaya kararlı olmak. Kul haklarından tevbe için bu şartlarla beraber şu dördüncüsü de şarttır: O da hak sahibine hakkini ver­mek yahut bağışlanmasını ve temize çıkarılmasını istemektir. Gıybet ede­nin bu dört şart üzerine tevbe etmesi icab eder. Çünkü gıybet insan hak­kıdır. Gıybetten dolayı helâllik istemek gereklidir.
    Bir insana, ben seni gıybet ettim, helâl et demek yeterlimidir; yoksa gıy­betin ne olduğunu açıklaması mı lâzımdır? Burada (Allah kendilerine rah­met etsin) Şafi'i âlimleri için iki görüş vardır:
    Birincisi: Gıybeti açıklamak şarttır. Eğer gıybetin ne olduğunu açıkla­madan adamı temize çıkarırsa sahih olmaz. Bildirilmeyen ve miktarı bi­linmeyen bir maldan temize çıkarma sahih olmadığı gibi...
    İkincisi: Gıybeti açıklamak şart değildir. Çünkü gıybet mal gibi değil­dir. Bunda insanlar birbirlerine müsamaha ederler. Birinci görüş daha'uy-gundur. Çünkü insan bazan bir gıybette müsamaha gösterirse diğerinde göstermez. Gıybet edilen ölü ise yahut ortalıkta yoksa ondan helâllik al­mak mümkün olmaz. Fakat âlimler: Hak sahibi için dua ve istiğfarı çok yapmak ve iyilikleri çoğaltmak uygun olur, demiştir.
    Bil ki: Gıybet edilen kimsenin, gıybetini yapanı bağışlaması müstahab-dır, vacib değildir. Çünkü bu karşılıksız bir bağıştır ve bir hakkın düşü­rülmesidir. Onun için insanın isteğine bağlıdır. Fakat bu günahın veba­linden müslüman kardeşini kurtarmak ve kendisi de afv hakkındaki Al­lah Tealâ'nm büyük sevabına ve rızasına kavuşmak için, gıybet edeni bu günahından kurtarmak kuvvetli olarak müstahab olur. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "(Allah'ın rızâsını kazanan kullar) öfkelerini yutanlar ve insanlardan
    (haklarını) bağışlayanlardır. Allah iyilik edenleri sever (onlardan razı olur).[49]
    Bağışlamakla nefsini memnun etmenin yolu şu: Bu iş olmuştur ve bu­nu kaldırmanın çaresi de yoktur diye nefsini uyarmak ve müslüman kar­deşini kurtarıp sevaba ulaşma fırsatını kaçırmamak fikrini benimsemektir.
    Allah Tealâ:
    "Sabreden ve bağışlayan (var ya), işte bu işlerin sağlamlarındandır." buyurmuştur. "[50]
    Yine Allah Tealâ bağışlama yolunu tut, buyurmuştur.[51]
    Gösterdiğimiz ayetlerin benzeri çoktur.
    916- Sahih olan hadiste Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kul kardeşinin yardımında oldukça, Allah da o kula yar­dımda bulunur."[52]
    Şafi'i şöyle demiştir: Kimden rıza alınmak istenir de o razı olmazsa, o kimse şeytandır. Öncekiler şu şiiri okumuştur:
    Bana dendi: Falanca sana kötülük etti:
    Zillet içinde durmak ayıptır! Dedim ki: O, bize gelip özür diledi;
    Bizce günahın diyeti, özrü kabul etmektir...
    Gıybet günahından kurtarmaya teşvik için bu anlattıklarımız, doğru olandır. Fakat Saîd İbni'l-Müseyyib'den şöyle dediği nakledilmiştir: Ba­na zulmedeni bağışlamam (hakkımı ona helâl etmem).
    İbni Sirin'den nakledilmiştir: Onun yaptığını ben haram kılmadım ki, ona ben helâl edeyim. Çünkü gıybeti Allah ona haram kılmıştır. Ben asla Allah'ın haram kıldığı şeyi helâl yapmam. Bu söz zayıftır ve yanlıştır. Çün­kü bağışlayan kimse, haramı helâl kılmaz; ancak kendisi için sabit olan bir hakkı düşürür. Kitab ve Sünnetten olan deliller, bağışlamanın ve hak sahibinin kendine ait hakkı düşürmesinin mubah olduğu üzerinde birbir­lerini kuvvetlendirmektedir. Yahut denilebilir ki, İbni Şirin şunu kasdet-miştir: Ben, hiç bir zaman bana gıybet edilmesini mubah saymam. Bu sözdoğrudur: çünkü insan: Ben şerefimi beni gıybet edene mubah kıldım, derse o iş mubah olmaz. Aksine Başkasını gıybet haram olduğu gibi, ken­disini de gıybet etmek haram olur.
    Hadis-i şerife gelince- "Sizden biriniz, Ebu Damdan gibi olmaktan aciz midir? Evinden çıktığı zaman şöyle derdi: Ben şerefimi insanlara tasad-duk ettim (bağışladım). "Bunun manası şu: Ben bana zulmedenden ne dünyada, ne de âhirette zulüm hakkımı istemem. Bu söz, gıybet hakkını düşürmeden önce yapılan mevcut gıybet günahını düşürür. Fakat bu söz­den sonra yapılan gıybet için yeni bir temize çıkarma ifadesi gereklidir. Başarı Allah'dandır.


    Koğuculuk


    Bunun haram olduğunu, delillerini ve buna dair sakıncaları anlatmış­tık. Gerçek tarifini de yapmıştık. Fakat kısa olmuştu. Şimdi ona ilâve ya­pıyoruz:
    İmam Ebû Hamid EI-Gazali (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: Dedi-kodu yapanın sözünü, aleyhinde söz seylenen kimseye iletmek ko-ğuculuktur: Adamın şu sözü gibi: falanca senin hakkında şöyle şöyle söy­lüyor. Koğuculuk yalnız buna bağlı değildir. Onun gerçek tarifi, açıklan­ması çirkin olan şeyi açıklamaktır. Onun çirkin görülmesi ister söyleyen­den, ister hakkında söylenenden ve ister üçüncü bir şahıs tarafından ol­sun eşittir. Çirkin olan o sözün açıklanması, ister dille, ister yazı ile, ister işaretle, ister hareketle, ister benzerleri ile olsun hüküm değişmez. Nakle­dilen şey söz olsun veya iş olsun aynıdır. Ayıp yahut başka bir şey olsa da değişmez. Koğuculuğun hakikati, gizliyi açığa vurmak ve açıklanması çirkin olan şeyden örtüyü kaldırmaktır. İnsan için uygun olan, insanlar­dan her gördüğü her hale karşı susmaktır. Ancak bir müslümana anlatıl­masında bir fayda yahut bir günahı önleme varsa söylemelidir.
    Bir adamın kendisine ait bir balı gizlemekte olduğunu gören kimsenin bunu açıklaması koğuculuktur. Kendisine söz taşınan ve falanca senin ha-kında şöyle böyle söylüyor denen her kimse için altı şey gerekli olur:
    Birincisi: Adamı doğruIamamaktır; çünkü koğucu fasıktır. Verdiği haber geçerli değildir.
    İkincisi: Koğucuyu yaptığı işten engellemek, ona öğüt vermek ve yap­tığı işi kötülemektir.
    Üçüncüsü: Allah için ona buğz etmektir, çünkü, o, Allah Tealâ yanın­da buğz olunmuştur. Allah Tealâ rızası için buğzetmek ise vacibdir.
    Dördüncüsü: Kimden söz nakledilmişse, onun kötü maksadlı olduğu­nu sanmamaktır. Çünkü Allah Tealâ!
    "Zandan çokça sakınınız," buyurmuştur.[53]
    Beşincisi: Sana anlatılan şey seni tecessüs ve araştırmaya ve işin gerçe­ğini bulmaya götürmemelidir. Allah Tealâ!
    "Tecessüs yapmayınız (başkalarının kusurlarını araştırmayınız), buyur­muştur."[54]
    Altıncısı: Koğucunun sözlerini anlatmamak ve ona ettiği öğüte nefsi içinde razı olmaktır.
    Anlatılmıştır: Bir adam Ömer İbni Abdülaziz'e (Radiyallahu Anh) bir adamdan bir şey söylemiş. Ömer: Dilersen senin haline bir bakalım. Eğer söylediğinde yalancı isen, şu ayet ehlindensin demiş:
    "Bir fâsık size bir haber getirirse (onun doğruluğunu) araştırınız."[55]
    Eğer doğru söylüyorsan, sen şu ayet ehlindensin: "Çok ayıplayanı, koğuculukla dolaşanı tanıma"[56]
    Eğer dilersen bu durum karşısında seni afvedelim. Adam şöyle dedi: Avf edilmeyi istiyorum, ey mü'minlerin Emîri! Böyle bir hataya bir daha asla dönmeyeceğim.
    Bir kimse Sahib İbni Ubbâd'a, bir yetimin malını almaya teşvik eden bir mektub yazdı: mal fazla bir maldı. Sahib İbni Ubbâd mektubun ar­kasına şunları yazdı: Doğru bile olsa, koğuculuk çirkindir. Ölüye Allah rahmet etsin. Allah yetimin halini düzeltsin. Mala Allah bereket versin. Mal toplayana da Allah lanet etsin.
    Bir Bozukluk Ve Benzeri Bir Korku Zarureti Olmaksızın İdarecilere Söz Aktarmanın Yasak Oluşu


    917- İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Ashabımdan hiç bir kimse bana bir kimseden (bir söz) ulaştırmasın; çünkü ben, huzurlu olduğum halde sizinle karşılaşmak istiyorum."[57]
    Meşruriiyeti Sabit Olan Neseblere Dil Uzatmanın Yasak Oluşu


    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Bilmediğin bir şeyin peşine düşme; çünkü kulak, göz ve kalb ondan sorumludur."[58]
    918- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlülah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: '
    "İnsanlarda iki hal vardır ki, onlarda bunların bulunuşu nankörlük­tür: Nesebe dil uzatmak ve ölü üzerine çığlık koparmak."[59]


    Övünmenin Yasak Oluşu


    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Nefislerinizi (günahlardan arındırıp) temize çıkarmayın. (Günahlar­dan) korunanın kim olduğunu Allah en iyi bilendir."[60]
    919- Sahâbî olan İyad İbni Hımar'dan (Radıyallahu Anh) yapılan ri­vayetde demiştir ki, Resûlülah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyur­muştur:
    "Tevazu içinde olunuz diye Allah bana vahyetti. Öyle ki, bir kimse bir kimseye tecavüz etmesin ve hiç kimse de bir kimse üzerine övün­mesin."[61]
    Müslümanın Musibetine Sevinmenin Yasak Oluşu


    920- Vasile İbni'l-Eska'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kardeşi­nin musibetine sevinme, yoksa Allah ona merhamet eder de, seni belâya düşürür."[62]


    Müslümanları Küçümsemek Ve Onunla Alay Etmenin Haramlığı


    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Sadakalar hakkında (zekât dışı) gönülden bağış yapan mü'minlere ve güçlerinin yettiğini bulup verenlerle alay edenleri Allah maskaraya çevi­recektir. Hem de onlara acıklı bir azab vardır."[63]
    "Ey iman edenler! Bir toplum bir toplum ile alay etmesin alay edilen­ler alay edenlerden daha hayırlı olabilir. Kadınlar da kadınlarla alay et­mesin; alay edilenler onlardan daha hayırlı olabilir. Birbirinizi ayıplama­yın ve birbirinize lâkab atmayın."[64]
    "Azab olsun her ayıplayıcıya dil uzatıcıya.."[65]
    Bu bölümle ilgili sahih hadislere gelince, onlar sayılamayacak kadar çok­tur. Ümmetin icmaı da bunun haram oluşu üzerindedir. En iyi bilen Al-lah'dır.
    921- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinizin zararına çalışmayın, birbirini­ze buğzetmeyin, birbirinize arka çevirmeyin (ve gıybetleşmeyin). Bazınız bazınıza tecavüz etmesin. Allah'ın kulları! Kardeşler olunuz. Müslüman müslümanın kardeşidir; ona haksızlık etmez, ona yardımı kesmez, ona hakaret etmez, takva buradadır- Üç kez göğsünü (kalbini) gösteriyordu-Müslüman kardeşini tahkir etmek, insana kötülük olarak yeter. Müslü­manın her şeyi müslümana haramdır: Kanı, malı ve şerefi."[66]
    Derim ki: Bu hadisin faydası ne büyüktür, yararlan da ne kadar çok­tur!... Düşünüp öğüt alanlar için...
    922- İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurmuştur:
    "Kalbinde zerre ağırlığı kibir bulunan cennete girmez. Bunun üzerine bir adam:
    İnsan elbisesinin güzel olmasını, ayakkabısının! güzel olmasını sever (bu kibir midir)? dedi. Peygamber (s.a.v):
    Allah (her işi ile) güzeldir, güzelliği sever. Kibir hakka boyun eğme­mek ve insanları aşağı görmektir, buyurdu.”[67]


    Yalan Yere Şahidliğin Ağır Haram Oluşu


    Allah Teala şöyle buyurmuştur:
    "Yalan sözden sakının."[68]
    "Bilmediğin şeyin peşine düşme. Kulak, göz, kalb bütün bunlar ondan sorumludur."[69]
    923- Ebû Bekre Nüfeyyi' İbni'l Hâris'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Size günahların en büyüğünü bildireyim mi? Üç defa (bunu söyledi). Biz.
    Evet buyur, yâ Resûlellah dedik. Resûlüllah (s.a.v):
    Allah'a ortak koşmak, anaya-babaya âsî olmaktır. Peygamber yaslan­mış bulunuyordu sonra oturup devamla: Dikkat edin! Yalan söylemek ve yalan yere şahidlik etmek. Bunu tekrarlayıp duruyordu, öyle ki, keşke tekrarlamasaydı demiştik."[70]
    Derim ki, bu bölümle ilgili hadisler çoktur. Anlattıklarım yeterlidir. İcma da buna bağlıdır.
    Bağış Ve Benzeri İyilikleri Başa Kakmamak


    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Ey iman edenler! Sadakalarınızı başa kakmakla ve eziyet etmekle bo­şa çıkarmayın."[71]
    Müfessirler demiştir ki, sadakalarınızı boşa çıkarmayın demek, onla­rın sevabını yok etmeyin demektir.
    924- Ebû Zer (Radıyallahu Anh) den rivayet edildiğine göre Peygam­ber Sallallahu Aleyhi .ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Üç kimse vardır ki, kıyamet gününde Allah onlara kelâm etmez (on­lardan razı olmaz), onlara (merhamet nazarı ile) bakmaz, onları (günah­larından) temize çıkarmaz. Onlar için acıklı bir azab vardır. Ravi demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu üç defa okudu. Ebu Zer
    sordu:
    Bunlar perişan oldular, hüsrana düştüler, bunlar kimdir? Yâ Resûlel­lah! Peygamber (s.a.v):Kibirlik taslayarak elbise sürten, iyiliği başa kakan ve yalan yere ye­minle malını geçerli kılandır bunlar , buyurdu."[72]


    Lanet Etmemek


    925- Sabit İbni Dahhâk'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. Kendisi (Rıdvan bey'atında ağaç altında Peygambere sadakat sözü veren) Seçere ashâbındandı. Demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Mü'mine lanet etmek, onu öldürmek gibidir."[73]
    926- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre Resû­lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Sadakati tam olan bir mü'minin çok lanet okuması uygun değildir."
    (Bazan lanet etmesi mubah olur. Kâfirlere, zalimlere ise Iânet caizdir.)[74]
    927- Ebu'd-Derdâ'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre demiş­tir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Çok­ça Iânet okuyanlar kıyamet gününde şefaatçi olamazlar, şehidlik (yahut şahidlik) durumunda da olamazlar. "[75]
    928- Semure İbni Cündüb'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete gö­re, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuş­tur: "(Allah ona lanet etsin, Allah ona gazab etsin, Allah onu Cehenne­me koysun şeklinde sözler kullanarak) Allah'ın laneti ile lânetleşmeyin, Onun buğzu ile birbirinize buğzetmeyin ve ateşe koymayınız.[76]
    929- İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Mü'min, (neseblere) çokça dil uzatan değildir. Çok Iânet okuyucu de­ğildir, çirkin söz seyleyen değildir, çirkin iş yapan değildir." (Bunlar mü'-minin vasıfları değildir, mü'mine yakışmayan hallerdir.)[77]
    930- Ebu'd-Derdâ'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur;
    "Kul bîr şeye Iânet ettiği zaman, o Iânet göğe çıkar da onun önünde gök kapıları kapanır. Sonra yere iner de onun önünde yerin kapıları ka­panır, Sonra sağa ve sola yol tutar. Girmeye bir çare bulamayınca, ken­disine Iânet olunana döner, eğer lanete lâyık ise onda kararlaşir; değilse Iânet okuyucuya döner."[78]
    931- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "kim lanete ehil ol­mayan bir şeye Iânet ederse, o Iânet kendisine döner."[79]
    932- İmrân İbni Husayn'dan (Radiyalİahu Anh) yapılan rivayetde şöy­le demiştir:
    "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem seferlerinden birinde iken En-sardan bir kadın da bir deve üzerinde idi. Deve huysuzluk etti. Kadın de­veye Iânet okudu. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadının sözünü işitti de: Devenin üzerindekini alın ve deveyi serbes bırakın; çünkü deve lanete uğramıştır. (Deve haksızlığa uğramış, kadın da cezaya hak kazan­mıştır.) Buyurdu.[80]
    İmrân şöyle demiştir: Şimdi kadım insanlar arasında yürüyor görmüş gibiyim; kimse ona iltifat etmiyordu.
    Ben derim ki, îmrân'ın babası olan Husayn'ın islâmı kabul edişi ve sa-hâbi oluşu hakkında âlimler ihtilâf etmişlerdir. Sahih olan onun müslü-man ve sahâbî olduğudur. Bunun için ben (baba ve oğul) her ikisini kas-dederek (Radıyallahu Anhüma) dedim.
    933- Ebû Berze'den (Radıyallahu Anh) rivayetde şöyle demiştir: "Bir cariye, bazı insanların eşyasını taşımakta olan bir devenin üzerinde iken, yolun daraldığı bir yerde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i gördü ve (Peygamberin önüne geçmemek için) deveye:
    Dur! Allah'ım buna Iânet et, dedi. Bunun üzerine Peygamber Sallalla­hu Aleyhi ve Sellem:
    Üzerinde Iânet olan bir deve beraberimizde bulunmasın, buyurdu. Di­ğer bir rivayette de: "Allah Tealâ tarafından üzerinde Iânet bulunan bir yük devesi bizimle bulunmasın." Şeklindedir.[81]


    Kimliğini Belli Etmeden Günah İşleyenlere Lanetin Caizliği


    934- Meşhur olan sahih hadislerde, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem'in şöyle buyurduğu sabit olmuştur: "(Saçını uzun göstermek için baş­kasının saçını) kendi saçma ek yapana, başkasından saçının uzatılmasını isteyene Allah Iânet etsin.." "Allah faiz yiyene Iânet etsin..", "Suret ya­panlara Allah Iânet etsin."
    "Yol hudutlarını ve işaretlerini değiştirene Allah Iânet etsin."
    ''(Hasislik ederek) yumurtayı çalan hırsıza lanet olsun.",
    "Ana-babasına lanet okuyana Allah Iânet etsin. Allah'dan başkası adına hayvan kesene Allah lanet etsin.",
    "Kim bizde bir yenilik icat ederse, (dinimizde olmayan bir şey getirir­se), yahut icat edeni korursa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların Iâ-neti üzerine olsun.",
    "Allah'ım! (Allah'a ve O'nun peygamberine isyan eden arab kabilele­rinden) Ri'il, Zekvan ve Usayye'ye lanet et.",
    "Allah Yahudilere lanet etsin. Onlara iç yağları haram kılındı da onu sattılar.",
    "Allah Yahudi ve Hıristiyanlara lanet etsin; onlar peygamberlerinin ka­birlerini mescidler edindiler.',
    "Erkeklerden kadınlara benzemek isteyenlere ve kadınlardan da erkek­lere benzemek isteyenlere Allah Iânet etsin." Bu lâfızların hepsi Buhârî ve Müslim'in Sahihlerinde vardır. Bir kısmı her ikisinde ve bir kısmı da diğerlerinde mevcuttur. Kısaltmak için bunların rivayet yollarını anlat­madım.
    935- Câbir'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:
    "Peygamber Sallalîahu Aleyhi ve Sellem, yüzü dağlanmış bir merkep gördü. Bunun üzerine: "Buna bu- dağlama işaretini yapana Allah Iânet etsin, buyurdu."[82]
    936- İbni Ömer (Radıyallahu Anhüma) Kureyş'den bazı gençlere ras-geldi. Onlar bir kuşu hedef edinip ona (ok) atıyorlardı. Bunun üzerine İbni Ömer:
    Bunu yapana Allah Iânet etsin.^ Çünkü Resûlüllah Sallalîahu Aleyhi ve Sellem: "Kendisinde can olan bir şeyi hedef edinene Allah Iânet etsin." buyurmuştur, dedi.[83]
    Kötü vasıflı Kişilere Lanetin Caizliği:
    Bil ki, günahtan korunmuş olana Iânet etmek haramdır. Bu, müslü-manların icmaı ile sabittir. Kötü sıfatları taşıyanlara Iânet etmek caizdir. Şunları söylemen gibi: Allah zalimlere Iânet etsin, Allah kâfirlere Iânet etsin, Allah Yahudilere ve Hristiyanlara Iânet etsin, Allah fâsiklara Iânet etsin, Allah suret yapanlara Iânet etsin ve benzeri sözler. Nitekim geçen bölümde anlatılmıştı.
    Amma bazı günahlarla vasıflanmış olan insanın bizzat şahsına lanete gelince, hadislerin zahirine göre haram değildir. Yahudi'ye, Hıristiyan'a, zalime, zina edene, suret yapana, hırsıza, faiz yiyene Iânet etmek gibi... İmam Gazali bunun haram olduğuna işaret etmiştir. Ancak küfür üzere Öldüğünü bildiğimiz Eb,u Leheb, Ebu Cehil, Firavun, Haman ve benzer­lerine Iânet edilir. Çünkü Iânet, Allah'ın rahmetinden uzaklaştırmaktır. Biz bu fasıkın yahut kâfirin hangi hal üzere öleceğini bilemeyiz. Resûlül­lah Sallalîahu Aleyhi ve SellemMn şahıslan kasdederek Iânet ettiklerine gelince, onların küfür üzerine öleceklerini bildiğinden caizdir. İnsana kö­tülük dileği ile dua etmek Iânet etmeye yakın bir iştir. Zalime: Allah onun vücudunu düzeltmesin, Allah ona selâmet vermesin ve bu yolda söyledi­ğin sözler gibi. Bütün bunlar iyi olmayan şeylerdir. Bütün hayvanlara ve, cansızlara Iânet etmek böyledir, iyi değildir.
    Ebû Cafer el-Nehhas âlimlerden birinden anlatmıştır. Demiştir ki, La­nete hak kazanmamış bir kimseye insan Iânet ettiği zaman, arkasından hemen şu sözünü eklemelidir: Hak kazanmamışsa ona Iânet olmasın.
    İyiliği emreden ve kötülükten sakındıran her âmirin ve Her terbiye edi­cinin bu iş üzerinde hitab ettiği kimseye şöyle demesi caizdir: Sana yazık­lar olsun, ey zayıf halli adam, ey kendini az düşünen adam, ey nefsine zulmeden ve benzeri sözler, öyle ki yalan size kaçmaz, açık ve kinaye yo­lu ile sövme lâfzı kullanmaz; söylediği doğru olsa bile... Söz nefse daha tesirli olsun diye kötülükten alıkomak ve terbiye etmek maksadı ile an­lattıklarımız caiz olur.
    937- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Peygamber Sal­lalîahu Aleyhi ve Sellem, kurbanlık bir deveyi sürmekte olan bir adam gördü. Ona:
    Deveye bin! dedi. Adam dedi ki,:
    Bu (kurbanlık) devedir? Peygamber (s.a.v):
    Bin dedi. Adam,
    Kurbanlık devedir, dedi. Peygamber üçüncüde:
    Ona bin, sana yazıklar olsun!... buyurdu. "[84]
    938- Ebû Said EI-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayet de şöy­le demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ganimet bölerken biz yanında bulunduğumuz sırada, Temimoğullarından Zülhuveysıre Pey­gambere gelip şöyle dedi:
    Yâ Resûlüllah! Adalet yap! Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
    Sana yazıklar olsun! ben adalet yapmazsam kim adalet yapar? Buyur­du."[85]
    939- Adiyy'İbni Hâtem'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Bir adam Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında konuşma yapıp şöyle dedi: Kim Allah'a ve peygamberine itaat ederse, doğru yola ermiş­tir. Kim de o ikisine âsi olursa, sapıklığa düşmüştür. Bunun üzerine Re­sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Sen ne kötü bir ha-tibsin (Bir zamirde Allah ile peygamberi toplayıp" o ikisine"deme) de ki: Allah'a ve O'nun peygamberine âsî olan kimse, (sapıklığa düşmüş­tür)."[86]
    940- Câbir İbni Abdullah'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiş­tir: "Hâtıb'ın bir kölesi (Allah Hâtıb'den razı olsun) Hâtıb'ı şikâyet için Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip: Yâ Resûlellah! Hâtıb ate­şe muhakkak girecektir, dedi. Peygamber (s.a.v) bunun üzerine: Yalan söylüyorsun, o ateşe girmeyecektir; çünkü o Bedir ve Hudeybiye gazvele­rinde bulunmuştur, buyurdu."[87]
    Buhârî ve Müslim'in Sahihlerinde Ebû Bekir Es-Sıddîk'ın (Radıyalla­hu Anh), müsafirlerine yemek hazırlayıp ikram etmeyen oğlu Abdurrahman'a olan şu: "Ey anlayışsız" sözünü rivayet ettik. Bu hadisin açıkla­ması "İsimler1" bölümünde geçmişti.
    Yine Buhârî ve Müslim'in Sahihlerinde rivayet ettik ki, Câbir elbiseleri yanında olduğu halde bir elbise ile (haram yerlerine örtecek şekilde) na­maz kıldı. Ona:
    Niçin böyle yaptın (elbisen varken bir elbise ile namaz kıldın)? dendi. O:
    Sizin gibi cahiller beni görsün diye bunu yaptım, dedi. Bir rivayette de: Senin gibi ahmak beni görsün diye yaptım, şeklindedir."


    Fakiri, Zayıfı, Yetimi, Dilenciyi Ve Benzerlerini Azarlamamanın, Nehyedildiği Ve Onlara Yumuşak Söylemenin Tevazu Göstermenin Emredildiği


    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Yetimi kovma, dilenciyi de azarlama. "[88]
    "Allah'ın rızasını dileyerek sabah ve akşam Rablerine duâ edenleri kov­ma.. O onları (çevrenden) kovduğun takdirde zalimlerden olursun.)[89]
    Yine Allah Tealâ buyurmuştur:
    "Allah'ın rızasını dileyerek sabah ve akşam Rablerine duâ edenlerle be­raber sabırlı ol ve gözlerini onlardan başkasına kaydirma.[90]
    "Mü'minlere tevazu kanatlarını alçalt (onlara) şefkatli ol"[91]
    941- Âiz İbni Amr'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Ebû Süf-yan (İslâm'ı kabulden önce) bazı kimselerin bulunduğu bir topluluk için­de Selman, Süheyb ve Bilâl'ın yanlarına vardı. Onlar dediler ki;
    Allah'ın kılıçları Allah'ın düşmanının boynundan nasifalerini alamamış­lardır. Ebû Bekir (Radıyallahu Anhu onlara) dedi:
    Siz bu sözü Kureyş'in şeyhine ve seyyidine (nasıl) söylüyorsunuz? Son­ra Ebu Bekir Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip ona (söyle­nenleri) bildirdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v):
    Ey Ebû Bekir! Sen onları (Selman, Suheyb ve Bilâl'ı gücendirip) kız­dırmış olmayasm? Eğer onları kızdırmışsan, Rabbıni kızdırmışsın, bu­yurdu. Ebû Bekir hemen onların yanına gelip:
    Ey kardeşlerim, ben sizi kızdırdım? dedi. Onlar:
    Hayır, dediler.[92]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  9. #9
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    Tatlı Söz Söylemeye Teşvik Etmek


    Allah Tealâ: "Mü'minlere şefkat kanatını indir" buyurmuştur.[116]
    858- Adiyy İbni Hâtim'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demistir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bir hurmanın yarısı bile olsa, ateşten korunun (küçümsemeyerek sadaka verin, kurtuluşunuza sebeb olur.) Onu bulamayan tatlı sözle korunsun."[117]
    859- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Güneşin doğdu­ğu her günde, insanların kemiklerinin her biri için (Allah'ın büyük nimet-. lerine karşılık verilecek) bir sadaka vardır: İki kişi arasında adalet yapar­sın (aralarını düzeltirsin bu bir sadakadır), adama hayvanına binmesi için ona yardım edip hayvanın üzerine bindirirsin yahut yükünü ona kaldırır­sın, bu sadakadır. Tatlı söz bir sadakadır. Namaz için yürüdüğün her adım bir sadakadır. Yoldan engelleri gidermen bir sadakadır."[118]
    860- Ebû Zer'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana şöyle dedi:
    "İyilikten hiç bir şeyi küçümseme, tatlı bir yüzle kardeşini karşılamanı bile..."[119]


    Konuşulan Adama Sözü Açıklamanın Ve İzah Etmenin Müstahablığı


    861- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde şöyle de­miştir.: "Resûlüllah Sallaİlahu Aleyhi veSellem'in sözü açık-seçikti; onu her dinleyen sözünü anlardı."[120]
    862- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. O da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den nakletmiştir:
    "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir söz konuştuğu zaman, ken­disinden anlaşılsın diye onu üç defa tekrarlardı. Bir toplumun yanına gi­dip de selâm verince, onlara üç kez selâm verirdi."[121]


    Şaka Yapmak


    863- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. "Resûlüllah Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem, küçük kardeşine (kafeste ölen kuşu için şaka ederek) şöyle derdi: Ey Ebû Ümeyr, serçe ne oldu? (Ebû Ümeyr, Hazreti Enes'in anadan küçük kardeşi idi.)[122]
    864- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayette Peygamber Sallal­lahu Aleyhi ve Sellem ona (şaka yaparak) şöyle demiştir:
    "Ey iki kulaklı ![123]
    865- Yine Buhârî ve Müslim'in kiîabiarında rivayet edilmiştir:
    "Bir adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip şöyle dedi: Yâ Resûlellah! Beni bir bineğe bindir. Peygamber (s.a.v) (ona): Ben seni dişi devenin yavrusuna bindireceğim dedi. Adam: Yâ Resûlellah! Ben di­şi devenin yavrusunu ne yapacağım! (o küçüktür ona binilmez) dedi. Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Binek develeri dişi develerden baş­kası mı doğurur? (Hepsi deve yavrusu değil mi?) buyurdu, "[124]
    866- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle de­mişti: "Ashab: Yâ Resûlellah! Sen bizimle şakalaşıyorsun, dediler. Re­sûlüllah (s.a.v): Ben ancak gerçeği söylerim, buyurdu."[125]
    867- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayete göre Pey­gamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kardeşinle boşuna mücadele etme, onunla (ağır) şaka yapma ve ona cayacağın bir sözü verme."[126]
    Âlimler demişlerdir: Yasaklanan şaka, üzerine devam edilen ve aşırı bir şekilde yapılan şakadır. Çünkü bu gülmeye ve kalbin katılaşmasına se­beb olur. Allah Tealâ'yi zikretmekten ve önemli din işlerini düşünmek­ten aiıkor. Çok zamanlar da eziyet vermeye götürür, kıskançlık ve kin doğurur, şeref ve vakarı düşürür.
    Bu gibi haller dışında olan şaka, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem'in yapmış olduğu şakadır. Çünkü Peygamber, gönlü hoş tutmak, ya­kınlık peyda etmek ve bir maksad için bazı hallerde şaka yapardı. Bu şe­kilde bir şaka yapıldığı zaman ondan hiç bir zaman alıkonmaz ve bu sün net olur. Öyle ise sen, tesbit ettiğimiz gerçek hadislere, onların hükümle­rine ve âlimlerden naklettiklerimize itimad et. Çünkü bu konu, büyük ih­tiyaç duyulan işlerdendir. Başarı Allah'ın yardımı iledir.


    Şefaat Etmek


    İdarecilerden ve bazı haklan yerine getirmekle görevli hak sahiblerin-den, bir kimseye şefaat (yardım) edilmesi dileğinde bulunmak müstahab-dır. Ancak hakime intikal etmiş bir cezanın, yahut terki caiz olmayan bir işin düşürülmesi hususunda olmamalıdır. Çocuğun, mecnunun, vakfın ve bunlara benzer işlerin idaresine bakanlardan bazı hakların düşürülmesi için şefaatta bulunmak hep haram olan şeylerdir. Hem şefaat eden için hem de kendisine şefaat yapılan için o hakkı kabullenmek haramdır. Bun­lardan başka o iş için, işi bildikleri halde, çalışanlara da haram olur. Bü­tün bu anlattıklarımın delilleri kitab ve sünnet'de ümmetin âlimlerinin söz­lerinde açıktır.
    Allah Tealâ:
    "Kim iyiliğe vesile olan bir şefaatta bulunursa o şefaattan ona bir na-sib olur. Kim de bir kötülüğe şefaat ederse, o şefaat günahından ona bir pay olur. Allah her şeye gücü yetendir, buyurmaktadır.'[127]
    868- Ebû Musa El-Eş'arî'den {Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir ihtiyaç isteği ile bir kimse geldiği zaman, meclisinde oturanlara karşı yönelip: Şefaat ediniz ki, sevab kazanasınız. Allah razı olduğu şeyi Peygamberinin lisanı üzere yerine getirir, buyurdu. Bir rivayette de: "Dilediği şeyi" şeklindedir.[128]
    Ebû Davud'un rivayetinde şöyledir: "Sevab kazanmak için bana şefa­at dileğinde bulunun ki, Allah dilediği şeyi Peygamberinin dili üzere ger-çekleştirsin." Bu rivayet Buhârî ve Müslim'in sahihlerinde olan rivayetin manasını açıklıyor.
    869- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) Berîre ile kocası hakkın­da rivayet ettiğimiz olayda, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Berî-re'ye şöyle demişti:
    "(Sen kölelikten âzâd edilmekle hürriyete kavuştun. Böylece nikâhınız kalkmış oluyor. Yeni bir evlilik kurup kurmamakta serbestsin. Eski ko­can Muğis seni arzu ettiğinden) sen ona döneydin? Berîre şöyle dedi:
    — Yâ Resûlellah! Bana emir mi veriyorsun (yoksa ona şefaatta mı bu­lunuyorsun)? Peygamber (s.a.v):
    — Ben sadece şefaat ediyorum, dedi. Berîre: — Benim ona evlenme işinde bir ihtiyacım yoktur, dedi.[129]
    870- İbni Abbas'dan (Radiyallahu Anhüma) yapılan rivayetde şöyle an­latmıştır: Uyeyne İbni Hısn İbni Huzeyfe, Bedir (seferinden Medineye) dönünce kardeşinin oğlu Hurr İbni Kays'ın evine indi. Hurr, Ömer'in (Ra­dıyallahu Anh) yanında bulundurduğu kimselerden biri idi. Uyeyne (kar­deşinin oğlu Hurr'e) şöyle dedi: Ey kardeşim oğlu, senin bu halife (Ömer) yanında itibarın var. Onun yanına varmak için bana izin iste. Ömer de ona izin verdi. Uyeyne girince:Söyle,eyHattab'ın oğlu! Vallahi sen bize mal vermiyorsun ve aramızda adaletle hükmetmiyorsun, dedi. Bunun üze­rine Ömer onu cezalandırmaya kalkacak şekilde kızdı. Hurr şöyle dedi: Ey mü'minlerin emiri! Aziz ve yüce olan Allah peygamberine:
    "Bağışlama yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir." buyur­muştur.[130] Gerçekten bu adam cahillerdendir. Vallahi bu ayeti okuyun­ca, Ömer ileri gitmedi. Allah'ın kitabı önünde çok saygılı duranlardandı.


    Müjdelemenin Ve Tebrik Etmenin Müstahablığı


    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "(Zekeriyya) mihrabda namaza dururken melekler ona nida etti: Al­lah sana (evlad olarak) Yahya'yı müjdeliyor.[131]
    "Elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjde ile gelince..."[132] "Elçilerimiz İbrahim'e müjde ile gelmişti."[133]
    "Biz onu (İbrahim'i) uysal bir oğul ile müjdeledik.”[134]
    "(Melekler İbrahim'e) korkma dediler ve onu bilgin bir oğul ile müj­delediler."[135]
    "(Melekler) dediler ki korkma, biz seni bilgin bir oğul ile müjdeliyo­ruz. "[136]
    "(İbrahim'in hanımı misafirlere hizmet için) hazır dururken (konuşu­lanları duyunca) güldü. Biz de ona İshak'ı ve İshak'ın arkasındanda Ya-kub'u müjdeledik."[137]
    "Hani melekler demişti: Ey Meryem! Allah kendinden bir keiime ile (sadece "ol" emri ile sana vereceği bir oğulla) seni müjdeliyor."[138]
    "İman edip sâlih amel işleyen kullarım Allah'ın müjdelediği sevab bu­dur."[139]
    "Kur'an'ı dinleyip de onun en güzeline (açığına) uyan kullarımı (cen­netle) müjdele.)[140]
    "Vâdedildiğiniz cennetle müjdelenin.[141]
    "O gün. mü'min erkeklerle mü'min kadınları, nurları önlerinde ve sağ­larında olduğu halde koşuyor görürsün. Bugün size müjde! (Meskenleri altında nehirler akan cennetler vardır. "[142]
    "Rableri onlara, kendinden bir rahmet ve bir rıza ile, içinde devamlı nimet bulunan cennetleri müjdeler."[143]
    Müjde hakkında varid olan hadislere gelince, bunlar doğrusu sahih ola­rak çoktur, meşhurdur.
    Bunlardan biri, Hazreti Hatice'nin (Radıyallahu Anha) cennette inci­den bir evle müjdelenmesidir ki, onda yorgunluk yok, gürültü yok. Biri de Kâb İbni Mâlik'in hadisidir. Onun tevbesi münasebetiyle tahriç edil­miştir. Kâb şöyle demiştir: En yüksek sesi ile bağıran bir çağmanın sesi­ni işittim. Ey Kâb İbn Mâlik! Müjde olsun!... İnsanlar da bizi (Tebük seferinden geri kalıp da tevbeleri kabul edilen üç kişiyi) müjdelemeye çık­tılar. Ben de Resûlüüah Sallallahu Aleyhi ve Seliem'i kasdederek yola ko-. yuldum. İnsanlar bölük bölük beni karşılıyorlar ve tevbenin kabulü sebe­biyle beni tebrik ediyorlardı ve bana şöyle diyorlardı:
    Tevbeni Allah'ın kabul etmesi sana mübarek olsun (seni tebrik ederiz). Nihayet Mescid'e girdim. O anda ResûlüIIah'ın çevresinde insanlar bulu­nuyordu. Talha İbni Ubeyd kalkıp bana doğru koşarak benimle musafa-ha yaptı ve beni tebrik etti. Kâb, Talhâ'nın bu hareketini unutmazdı. Kâb demiştir: Gidip Resûlüllah'a selâm verdiğim zaman, yüzü sevinçten par­layarak: "Annem seni doğurduğu günden beri üzerine geçen günün en hayırlısı sana müjde olsun!... buyurdu."[144]


    Tesbîh Ve Tehlîl Sözü Ve Benzerleri İle Taaccüb Ve Hayreti İfade Etmek


    871- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre: Ebû Hüreyre cünub olduğu halde Peygamber (s.a.v) onunla karşılaştı. Ebû Hüreyre sıvışıp gitti de gusletti. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu aradı. Ebû Hüreyre gelince Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Nerede idin, ey Ebû Hüreyre! dedi. O: Yâ Resûlellah! Ben cünub bir hal­de iken benimle karşılaştın. Gusletmeden seninle oturmayı hoş görmedim, dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): Sübhâneliah (şaşılacak şey)! Mü'­min pis olmaz, buyurdu."[145]
    872- Aişe'den yapılan (Radıyallahu Anha) rivayete göre: "Bir kadın hayız halinden yıkanmasından Peygamber Saİlallahu Aleyhi ve Sellem'e sordu. Peygamber (s.a.v) de nasıl gusledeceğini ona emretti ve:
    Misklenmiş bir bez-pamuk parçası al da onunla temizlen (kan izi olup olmadığını araştır), dedi. Kadın:
    — Onunla nasıl temizleneceğim? dedi. Peygamber:
    — Onunla temizlen, buyurdu. Kadın:
    — Nasıl? dedi. Peygamber (s.a.v):
    — Sübhânellah! Temizlen, buyurdu. (Hazreti Aişe diyor ki) ben o ka­dını yanıma çektim de: Kan lekesini araştırırsın, dedim."[146]
    Bazı ihtilâflar varsa da doğrusu şöyle hareket etmelidir: Az miktar misk alır ve onu bir pamuk parçasına yahut bez yahut yün ve benzeri şeye kor. Sonra kötü kokuyu gidermek için ve kan lekesini araştırmak için onu ka­dınlık uzvuna kor. Allah en iyi bilendir.
    873- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre: "Rübeyyi'nin kız kardeşi Ümmü Hariste bir adamı yaraladı. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e çıkıp davalaştılar. Peygamber (s.a.v): Kısas gerekir, kısas,'bu­yurdu. Bunun üzerine Ümmü Rebi': Yâ Resûlellah! falanca hanımdan kısas yaparmısın? Vallahi ondan kısas olmaz (onu bağışla) dedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Seîlem: Sübhânellah, ey Ümmü Rebi' (senin isteğine şaşılır)! Kısas, Allah'ın kitabının hükmüdür, buyurdu."[147]
    874- İmrân İbni Husayn'den (Radıyallahu Anhüma) bir hanımın olayı ile ilgili uzunca hadisinde şöyle rivayet edilmiştir. (Kadın, müşrikler tara­fından esir edilmiş ve onunla beraber Hazreti Peygamberin devesi de aşı-rılmıştı. Sonra (kadın) kaçmış (ve bu arada deveyi de ele geçirmişti). Eğer Allah kendisini (kaçtığı düşmanlardan) kurtarırsa, bindiği deveyi boğaz­layacağını adamıştı. Nihayet kurtulup (Medine'ye) geldi. Ashab bu olayı Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e anlattılar. Peygamber (s.a.v): "Sübhânellah, (tuhaf şey)! Deveye ne kötü bir mükâfat vermiş! (Sahibi olmadığı bir deveyi nasıl boğazlar)!... buyurdu.”[148]
    875- Ebû Musa El-Eş'arî'den (Radıyallahu Anh) izin istemekle ilgili ha­disi rivayet edilmiştir. Ebû Musa, Hazreti Ömer'e (Radıyallahu Anh) Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in izin isteme hakkındaki hadisini söy­ledi. (Ebû Musa halife ile görüşmek üzere gidince üç kez izin istedi. Ce-vab alamayınca, dönmüş. Sonra bunun sebebini halife ona sorunca, Ebû Musa şöyle dedi: Peygamberimizin buyurduğuna göre, üç kez izin iste-
    nir. Cevab alınmazsa dönülür. Ben de bunun için döndüm. Halife: Böyle bir hadis olduğuna şahid getir, yoksa seni cezalandıracağım, dedi. Ebû Musa şahid getirdi.) Hadisin sonunda da: "Ey Hattab'ın oğlu! Resûlül­lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabına eziyet verme, dedi. Bunun üze^ rine Ömer: Sübhânellah! Ben bir şey işittim (bir hadis duydum), onu ger­çekleştirip tesbit etmek istedim, (yoksa eziyet etmek istemedim), de­di. "[149]
    876- Abdullah İbni Selâm'm (Radıyallahu Anh) uzun hadisi rivayet edil­miştir. Kendisine, sen cennet ehlindensin denilince, o şöyle Demişti: Süb­hânellah! Bilmediği bir şeyi söylemek hiç bir kimse için uygun olmaz... "[150]


    İyiliği Ermetmek Ve Kötülükten Alıkoymak


    Bu bölüm, bölümlerin en önemlisidir yahut en önemlilerinden biridir. Çünkü bu konuda nakledilen sağlam deliller, durumun büyüklüğünden kuvvetle önemsenmesi ve insanların bunda fazla gevşek davranmasından dolayı çoktur. Burada onları bir araya toplamak mümkün değildir. Fa­kat bunların asıllarım belirtmeden geçmeyeceğiz. Bu konuda yazarlar çok çeşitli eserler yazmışlardır. Ben de Müslim'in şerhinin başlarında bundan bir kısım topladım ve bunları bilmekten kimsenin müstağni kalamayacak olduğu önemlilerine işaret ettim.
    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "İçinizden insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek ve kötülükten alıkoyacak bir toplum bulunsun. İşte bunlar kurtulanlardır. "[151]
    "Bağışlama yolunu tut ve iyiliği emret. "[152]
    "Erkek-kadın bütün mü'minler birbirlerinin yardımcılarıdır. İyiliği em­rederler ve kötülükten alıkorlar"[153]
    "(Lanete uğramalarının sebebi) birbirlerini yaptıkları kötülükten alıkomazlardı.”[154]
    Anlattığım manada ayetler meşhurdur.
    877- Ebû Saîd El-Hudrî'den yapılan (Radıyallahu Anh) rivayetde de­miştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Sizden kim bir kötülük görürse eü ile onu gidersin. Gücü yet­mezse dili ile yapsın. (Buna da) gücü yetmezse kalbi ile reddetsin. İmanın en zayıfı işte budur."[155]
    878- Huzeyfe'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Canım kudret elinde olana yemin ederim ki, muhakkak surette iyiliği emredip kötülükten alıkorsu-nuz; yoksa Allah'ın kendinden size bir azab göndermesi yakın olur. Son­ra ona duâ edersiniz; fakat duanız kabul edilmez. "[156]
    879- Ebû Bekir Es-Sıddık'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Ey insanlar şu ayeti okuyorsunuz:"
    Ben Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini işittim: İn­sanlar zalimi görürler de onun ellerini yakalamazlarsa, Allah'ın kendin­den, onların tümüne azâb vermesi yakındır. "[157]
    880- Ebû Saîd'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sal-lalîahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur." Cihâdın en faziletlisi, zâ­lim bir sultanın yanında hak sözü söylemektir."[158]
    Ben de derim! Bu bölümle ilgili hadisler sayılamayacak kadar çoktur. Bu son anılan âyeti kerime üzerinde çok cahiller aldanmaktadır. Ayeti kerimeyi asıl manası dışına çıkarıyorlar. Doğru olan manası şudur: Siz, size emredilen şeyi yaptığınız zaman, sapığın sapıklığı size zarar vermez. Bize emredilen şeyler içinde iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak var­dır. Âyetin manası, Allah Tealânın şu sözüne yakındır:
    "Peygamber üzerine gerekli olan ancak tebliğdir."[159]
    Bil ki, iyiliği emretmenin ve kötülükten alıkoymanın bilinen bir takım şartlan ve sıfatları vardır. Burası onları izah edip anlatmanın yeri değil­dir. Bunlar "ihyâu-Ulûmuddin"de güzel şekilde izah edilmektedir. Ben Müslim şerhinde önemli olan meselelerini açıkladım. Başarı Allah'dandır.

    [1] Buhâri.
    [2] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
    [3] Ebû Dâvud. Buhârî, el-edebÜl-Müfred. Ahfned b.Hanbel.
    [4] İbni Sünnî
    [5] Tirmizî. Nesâî, fil yevmi vdleyleii. İbni Sünnî. Ebû Dâvud. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis ha-sendir, sahilidir.).
    [6] Ebü Dâvud. Nesâî. Hâkim el-Müstedrek.
    [7] Tirmizî. Ebû Dâvud. Hâkim. Nesâî, fil-yevmi velleyleli. İbni Sünnî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis, hasendir.)
    [8] Ebû Dâvud. Nesâî. Ahmed b. Hanbel. Müstedrek.
    [9] Ebû Dâvud. Nesâî, fi'1-yevmi velleyleti. İbni Sünnî.
    [10] Tirmizî. Ahmed b. Hanbel. Hâkim.
    [11] îbni Sünnî.
    [12] ibni Sünnî. Beyhakî, Delâilinnübüvve
    [13] Kur'an-ı Kerim, Âlî îmran Süresi: 134
    [14] Kur'an-ı Kerim, A'raf Süresi: 200.
    [15] Buhârî. Müslim, Muvatta'. Nesâî, filyevmi velleyleti.
    [16] Müslim. Ebû Dâvud.
    [17] Ebû Dâvud. Tirmizî. İbni Mâce. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir.)
    [18] Buhâri. Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî,filyevmi velleyleti.
    [19] İbni Sünnî.
    [20] Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
    [21] Ebu Davud. ibni Sünnî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis sahihdir, hasendir.)
    [22] Ebû Dâvud. Nesâî
    [23] Tirmizî.
    [24] Tirmizî. (Tirmizî demiştir: Bu hadis hasendir.)
    [25] Tirmizî. (Tirmizî bunun isnadını zayıf bulmuştur.)
    [26] Buhârî.
    [27] Tirmizî. İbni Mâce. Hâkim, el-Müstedrek,
    [28] Hâkim ,el-Müstedrek.
    [29] Müslim.
    [30] İbni Sünnî
    [31]İbni Sünnî.
    [32] İbni Sünnî.
    [33] İbni Sünnî.
    [34] İbni Sünnî.
    [35] İbni Sünnî.
    [36] Buhârî. Müslim.
    [37] Buhârî. Müslim.
    [38] Buhârî. Müslim.
    [39] Buhârî. Müslim.
    [40] Buharı. Müslim.
    [41] Buharı. Müslim.
    [42] Buharı. Müslim.
    [43] Müslim.
    [44] Kur'an-ı Kerim, İsrâ Süresi:81
    [45] Kur'an-ı Kerim, Sebe' Süresi: 49
    [46] İbni Mâce. İbni Sünnî. Nesâî.
    [47] Ebû Dâvud. İbni Sünnî. Nesâî.
    [48] Buharı
    [49] Buhârî. Müslim.
    [50] Buhârî. Müslim.
    [51] Müslim.
    [52] Tirmizî. (Tirmizî, bu hadis sahihdir, hasendir demiştir.)
    [53] Nesâî. İbni Mâce. İbni Sünnî.
    [54] Buhârî. Müslim.
    [55] Buhârî.
    [56] İbni Sünnî. Nesâî, fil yevmi vellevleti.
    [57] Müslim. Buhârî. Muvatta'. Tirmizî, Nesâî. İbni Mâce.
    [58] İbni Sünnî
    [59] Müslim.
    [60] İbni Sünnî.
    [61] Müslim. Tirmizî. Nesâî, fil yevmi velleyleti. İbni Sünnî.
    [62] Buharı. Müslim.
    [63] Müslim. Ebû Dâvud.
    [64] Kur'an-ı Kerim, Mâide Süresi: 2
    [65] Müslim.
    [66] Müslim.
    [67] Buharı. Müslim.
    [68] Müslim.
    [69] Müslim.
    [70] Müslim.
    [71] Buhârî. Nesâî
    [72] Kur'an-ı Kerim, Nûr Süresi: 51
    [73] Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmran Süresi: 30
    [74] Kur'an-ı Kerim, Bakara Süresi: 281.
    [75] Kur'an-ı Kerim, A'raf Süresi: 199.
    [76] Kur'an-ı Kerim, Kasas Süresi: 55.
    [77] Kur'an-ı Kerim, Necm Süresi: 29.
    [78] Kur'an-ı Kerim, Hicr Süresi: 85.
    [79] Buhârî. Müslim.
    [80] Buhârî.
    [81] Kur'an-ı Ker'im, Nahl Süresi:125
    [82] Kur'an-ı Kerim, Nahl Süresi: 91
    [83] Kur'an-ı Kerim, En'am Süresi: I
    [84] Kur'an-ı Kerim, İsrâ Süresi: 34.
    [85] Kur'an-ı Kerim, Saff Süresi: 32.
    [86] Buhârî. Müslim. Tirmızî. Nesâî.
    [87] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
    [88] İbni Sünnî.
    [89] Buhârî. Müslim. Nesâî.
    [90] Buhârî. Müslim.
    [91] Müslim. Tirmizî.
    [92] Tirmizî. Nesâî. İbni Mâce. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis sahihdir, hasendir.)
    [93] Buhârî.
    [94] Ebû Dâvud.
    [95] İbni Sünnî.
    [96] Îbni Sünnî. Ahmed b. Hanbel. Hâkim, el-Müstedrek.
    [97] İbnî Sünnî. Nesâî, fil yevmi velleyleti. İbni Mâce.
    [98] İbni Mâce, fbni Sünnî, Hâkim. (E!-Hakim Ebu Abdullah demiştir ki, bu, isnadı sahih olan bir hadistir.)
    [99] Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmran Süresi:191.
    [100] Müslim.
    [101] İbni Sünnî.
    [102] İbni Sünnî.
    [103] Buhârî. Müslim.
    [104] Kur'an-ı Kerim, İbrahim Süresi: 4
    [105] Buharı. Müslim.
    [106] Buhârî.
    [107] Buhârî. Müslim.
    [108] Buhârî. Müslim.
    [109] Buhârî. Ebû Dâvud. Nesâî.
    [110] Buhâri. Müslim.
    [111] Buhârî. Müslim.
    [112] Müslim.
    [113] Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmrân Süresi: 159
    [114] Müslim. Ebii Dâvud. Nesâî.
    [115] Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. îbnı Mâce.
    [116] Kur'anı Kerim, Hicr Süresi: 88
    [117] Buhârî. Müslim.
    [118] Buhârî. Müslim.
    [119] Müslim.
    [120] Ebû Dâvud.
    [121] Buhârî.
    [122] Buhârî. Müslim.
    [123] Ebû Dâvud. Tirmizî. Tİrmizî demiştir ki bu sahih hadistir.
    [124] Ebû Dâvud. Tirmizî. Tirmİzî demiştir ki bu hadis hasendir, sahihdîr.
    [125] Tİrmizî. Tİrmizî demiştir ki bu hadis hasendir, sahihdir.
    [126] Tİrmizî.
    [127] Kur'an-ı Kerim, Nisa Siiresi:85
    [128] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
    [129] Buhârî.
    [130] Kur'anı Kerim, A'raf Süresi: 199.
    [131] Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmrân Sûresi: 39
    [132] Kur'an-ı Kerim, Ankebüt Sûresi: 31.
    [133] Kur'an-ı Kerim, Hûd. Sûresi: 69.
    [134] Kur'an-ı Kerim, Saffat Sûresi: 101.
    [135] Kur'an-ı Kerim, Zâriyat Sûresi: 28.
    [136] Kur'an-ı Kerim, Hicir Sûresi: 53
    [137] Kur'an-ı Kerim, Hûd Sûresi: 71.
    [138] Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmrân Sûresi: 45.
    [139] Kur'an-ı Kerim, Şûarâ.Sûresi: 23.
    [140] Kur'an-ı Kerim, Zümer Sûresi: 17-18
    [141] Kur'an-ı Kerim, Fussİlel süresi: 30.
    [142] Kur'an-ı Kerim, Hadîd Sûresi: 12.
    [143] Kur'an-ı Kerim, Tevbe Sûresi:21.
    [144] Buharı. Müslim.
    [145] Buharı. Müslim.
    [146] Buharı. Müslim.
    [147] Müslim. Buharı.
    [148] Müslim.
    [149] Müslim.
    [150] Buhârî. Müslim.
    [151] Kur'an-ı Kerim, Al-i İmrân Süresi: 104
    [152] Kur'an-ı Kerim, A'raf Suresi: 199.
    [153] Kur'an-ı Kerim, Tevbe Suresi: 71.
    [154] Kur'an-ı Kerim, Maide Suresi: 79.
    [155] Müslim, Ebû Dâvud. İbni Mâce. Nesâî.
    [156] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir.)
    [157] Ebû Dâvud. Tirmizî. Mâce.
    [158] Ebû Dâvud. Tirmizî. Ibni Mâce. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen hadistir.)
    [159] Kur'an-ı Kerim, Ankebüt Süresi: 18
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  10. #10
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)

    Kendinden Bir Engeli Giderene Okunacak Duâ


    817- Said İbni'l-Müseyyib'den rivayet edilmiştir. O da, Ebû Eyyüb el-Ensarî'den (Radıyallahu Ânh) rivayet etti ki:
    "Kendisi Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sakalından bir to­zu alıp giderdi. Bunun üzerine Resûlülîah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Hoş­lanmadığın şeyi Allah senden silip gidersin, ey Ebâ Eyyüb! buyurdu."[58]
    Sa'd'dan bir rivayet de şöyledir: "Ebû Eyyüb, Resûlülîah Sallallahu Aleyhi ve SellemMen (toz gibi) bir şey aldı. Bunun üzerine Resûlülîah Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem: Sende fena bir şey bulunmasın, Ey Ebû Eyyüb, sende bir fenalık bulunmasın..." buyurdu.
    Abdullah İbni Bekir El-Bahilî'den rivayet edilmiştir. O şöyle demiştir: Ömer (Radıyallahu Anh) bir adamın sakalından yahut başından bir şey aldı. Adam:
    — Allah senden hoş olmayan şeyi gidersin dedi. Ömer (Radıyallahu Anh) bunun üzerine:
    — Biz müslüman olalı beri bizden fenalığı giderdi. Ancak senden (na­hoş) bir şey alınınca de ki: Ellerin hayır toplasın, dedi."[59]


    Meyvanın Turfandasını Görünce Okunacak Dualar


    818- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir: "İnsanlar ilk çıkan meyvayı gördükleri zaman onu Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e getirirlerdi. Resûlülîah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu alınca: Allah'ım, meyvemizde bize bereket ver. Şehrimizde bize bereket ver, Ölçeğimizde bize bereket ver, kilerimizde bize bereket ver buyurur­du. Sonra yaşı en küçük olanı çağırır da o meyvayı ona verirdi."[60]
    Yine Müslim'in bir rivayetinde şöyledir: "Bereket üzerine bereket ver, (der) sonra o meyvayı çocuklardan yanında bulunanların en küçüğüne verirdi." Tirmizî'nin rivayetinde ise: "En küçük gördüğüne verirdi." şek­lindedir.
    819- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh): "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i gördüm; kendisine turfanda bir mevya getirildiği zaman onu gözleri üzerine sonra dudakları üzerine kordu ve şöyle buyururdu:
    "Allah'ım!. Bunun evvelini bize gösterdiğin gibi, sonunu da bize gös­ter. Sonra onu yanında olan çocuklardan birine verirdi.”[61]


    İnsanlara Va'z Etmede Ve İlim Öğretmede Ölçülü Olmanın Müstahablığı


    Bil ki, bir topluma va'z eden yahut onlara bir ilim öğreten kimsenin bu.konuda ölçülü hareket etmesi müstahabdır. Onları usandıracak şekil­de sözünü uzatmamahdır. Çünkü insanlar sıkılır ve rahatsız olurlar. Böy­lece ilmin ve va'zın kıymet ve zevki kalblerinden gitmiş olur. Eğer ilim­den ve hayırlı söz dinlemekten hoşlanmazlarsa, o zaman harama düşmüş olurlar.
    820- Şakîk İbni Seleme'den yapılan rivayetde şöyle demiştir: "İbra Mes'-ud (Radıyallahu Anhüma) her perşembe günü bize va'z ve nasihat eder­di, bir adam ona:
    Ey Ebû Abdurrahman! Her gün bize öğüt vermeni istiyorum, dedi. Bu­nun,üzerine İbni Mes'ud:
    Beni bundan engelleyen, size usanç vermeyi sevmeyişimdir. Bir de ben, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bize usanç gelmesinden korkarak bizi bu iş için bekletip alıkoyduğu gibi, ben de sizi va'z için öyle bekleti­yorum, dedi."[62]
    821- Ammar İbni Yâsir'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde o demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu­nu işittim: "İnsanın namazını uzun ve hutbesini kısa yapması, onun an­layışlı olduğuna delâlet eder. O halde namazı uzun, hutbeyi de (konuş­maları) kısa yapın. "[63]


    İyi İşe Delâlet Ve Ona Teşvik Etmenin Fazileti


    Allah Teaîâ şöyle buyurmuştur:
    "İyilik ve takva üzere birbirinize yardım edin."[64]
    822- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre, Resû-lüliah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Kim hidayete (hak yola) çağırırsa, ona uyanların sevabı kadar kendi­sine de sevab olur. Hem de bu, diğerlerinin sevabından hiç bir şey eksilt­mez. Kim de bir sapıklığa çağırırsa, ona uyanların günahları kadar ken­disine de günah olur; bu da onların günahlarından bir şey eksiltmez. "[65]
    823- Ebû Mes'ud El-Ensarî El-Bedrî'den (Radıyallahu Anh) yapılan ri­vayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyur­du: Hayırlı bir şeye delâlet eden kimse için, onu yapanın sevabı kadar mü­kâfat vardır. "[66]
    824- Sehl İbni Sa'ddan (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Resû­lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ali'ye (Radıyallahu Anh) şöyle buyur­du: Vallahi senin sebebinle bir adamı Allanın hidayete erdirmesi, senin için deve sürüsünden daha hayırlıdır."[67]
    825- Sahih'de Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu sözü riva­yet edilmiştir: "Kul, kardeşinin yardımında bulunduğu müddet Allah da kulun yardımcısı olur."[68]


    Kendisine Sorulan Bir İlmi Bilmeyip De Onu Başka Bir Kimsenin Bildiğini Bilenin Ona Delalette

    Bulunması


    Bu bölümden önce geçen bölümlerde bu konuya dair sahih hadisler var­dır. Orada: "Din nasihattir." hadisi vardır. Bu (delâlet yapmak) da nasi-hattandir.
    826- Şüreyh Ibni Hânî'den yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Mestler üzerine meshetmekten sormak üzere Hazreti Aişe'ye (Radıyallahu Anha) gittim. O (bana): Sen, Ebû Tâlib'in oğlu Ali'ye (Radıyallahu Anh) git, ona sor; çünkü o, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile yolculuğa çıkardı, dedi. Biz de meseleyi ona sorduk."[69]
    827- Sa'd İbni Hişam İbni Âmir, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem vitir namazından sormak üzere İbni Abbas'a gitmiş. Bunun üzerine İbni Abbas (Radıyallahu Anhüma):
    — Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve SeUem'in vitrini yeryüzünde en iyi bilen kimseyi sana göstereyim mi? dedi. Sa'd:
    — Kimdir? dedi. İbni Abbas:
    — O Aişe'dir, Ona git de ona sor, dedi."[70]
    828- İmrân İbni Hıttân'dan yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Aişe'ye (Radıyallahu Anha) ipekten sordum. Bana dedi ki, İbni Abbas'a git de ona sor. Ben de ona sordum. Dedi ki, İbni Ömer'e sor. İbni Ömer'e sor­dum. O bana: Ebû Hafs (yani Hattab'ın oğlu olan babam Ömer Radıyal­lahu Anh) bana bildirdi. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyur­muştur: "İpeği ancak âhirette nasîbi olmayan kimse dünyada giyer, de­di. "[71]


    Allah'ın Hükmüne Davet Edilenin Okuyacakları


    Bir kimseye başkası derse ki, benimle senin aranda (hüküm verecek) Allah'ın kitabı var, yahut Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Sün-neti var, yahut müslümanların âlimlerinin sözleri var, yahut bunların ben­zeri sözler söylerse, yahut beraber müslümanların hâkimine gidelim, ya­hut müftiye gidelim, aramızdaki davayı çözsün derse, karşılık olarak ka­bul ettik, itaat ettik, başüstüne, ne iyi şey gibi sözler söylemek uygun olur. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Aralarında hüküm vermek için mü'minler Allah'a ve O'nun peygam­berine davet edildikleri zaman, onların sözü sadece: Kabul ettik, itaat ettik olmuştur. İşte onlar (azâbdan) kurtulanlardır. "[72]
    Bir iş üzerinde dava açana yahut anlaşmazlık çıkarana şöyle demek uy­gundur: Yüce Allah'dan kork, yüce Allah'dan sakın, düşün ki, Allah yap­tığını biliyor, bil ki, Allah Tealâ her halinden haberdardır, bil ki, söyle­diklerin aleyhine yazılıyor ve onlardan hesaba çekileceksin benzeri söz­ler... Yahut ona der ki, Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Kıyamet gününde herkes hayır olarak ne yapmışsa onu bulacaktır.[73] Yahut:
    "Öyle bir günden korkun ki, (hesab vermek için) ogün Allah'a döndü­rüleceksiniz."[74] Yahut benzeri ayetler, yahut sözlerden yukarki ifade­lerin benzerleri söylenir. Bunlara karşı edebli olmak ve şöyle demek ge­reklidir:
    Kabul ettim, doğrudur, Allah'dan bu konuda başarı dilerim, kerim olan Allah'ın îütfunu isterim. Sonra bu sözleri söyleyene karşı yumuşak dav-ranılır. Bu sözlerde ciddiyetsizlikle davranmaktan çok sakınmalıdır. Çünkü çok kimseler bu sözler esnasında uygun olmayan sözler söylerler. Öyle ki, bazı insanlar küfür olan ifadeler kullanırlar.
    Bir insana arkadaşı: Bu senin yaptığın Resûîüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hadisine aykırıdır, dediği zaman, buna cevab olarak şöyle de­memelidir: Hadisin zahiri özellik bakımından metruk veya tevilli ve ben­zeri bir halde olsa bile, ben bu hadisi benimsemem, ben bununla amel etmem. Ancak şöyle denmelidir: Bu hadisin özelliği vardır yahut tevil edil­miştir, zahiri manası icmaen terk edilmiştir gibi ifadeler kullanılmalıdır.


    Cahillerden Yüz Çevirmek


    Allah Sübhânehu ve Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Sen bağışlama yolunu tut, iyilikle emret ve cahillerden yüz çe­vir. "[75]
    Yine Allah Teaiâ buyurmuştur:
    "(Gerçek mü'minler) boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve:. Yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size. Bizden size güven olsun. Biz cahilleri arkadaş edinmeyiz, derler. "[76]
    Yine Allah Teaiâ buyurmuştur:
    "Bizim Kurbanımızdan yüz çeviren kimseden (ey peygamberim) sen de yüz çevir. "[77]
    Yine Allah Tealâ buyurmuştur:
    "Şimdi sen (o inkarcılardan) güzel bir şekilde yüz çevir."[78]
    829- Abdullah İbni Mes'ud'dan yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: "Hu-neyn savaşı olunca Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem arabın eşrafın­dan bazı kimseleri (imanları kuvvetleşsin diye ganimet taksiminde gözet­leyip) üstün tuttu. Bunun üzerine bir adam:
    Vallahi bu ganimet taksiminde adalet yapılmadı ve bunda Allah'ın rı­zâsı gözetilmedi, dedi. ben dedim ki, vallahi (senin dediklerini) Resûlül­lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e haber vereceğim. Hemen peygambere gittim ve onun söylediklerini haber verdim. Peygamberin yüzü kızaracak şekilde değişti. Sonra:
    Allah ve O'nun peygamberi adalet yapmazsa kim adalet yapar? buyur­du. Sonra devam etti.: Allah Musa'ya rahmet etsin; ona bundan daha çok eziyet edildi de sabretmişti."[79]
    830- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde şöyle an­latmıştır:
    "Uyeyne İbni Hısn İbni Huzeyfe bir seferden döndü de kardeşinin oğ­lu Hurr İbni Kays'ın hanesine indi. Hurr İbni Kays, Ömer'in (Radıyala-hu Anh) kendine yaklaştırdığı kimselerdendi. Kur'an okuyucuları yaşlı ve gençler olarak Hazreti Ömer'in danışma ve meclis arkadaşları idiler. Uyeyne kardeşinin oğluna:
    Ey kardeşimin oğlu! Senin bu Emir (Halife Ömer) yanında itibarın var. Benim için izin iste de, yanına varayım, dedi. O da izin istedi. Bunun üze­rine Ömer ona izin verdi. Uyeyne (halifenin) yanına varınca:
    Söyle, ey Hattab'm oğlu! Vallahi sen bize bağışta bulunmuyorsun ve aramızda adaletle hüküm vermiyorsun, dedi. Ömer (Radıyallahu Anh) kızdı, onu cezalandırmak istedi. Hurr ona:
    Ey mü'minlerin emiri! Yüce Allah peygamberine (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir," dedi. Bu adam cahillerdendir. Vallahi bu âyeti Hurr ona oku­yunca olduğu yerde kaldı. Ömer Allah'ın kitabı önünde en çok eğilip ka­lanlardandı.[80]


    Bir Kimsenin Kendinden Yüksek Olana Öğüt Vermesi


    Burada, bundan önceki bölümde geçen İbn-i Abbâs'ın Ömer kıssası hak­kındaki hadisi söz konusudur.
    Bil ki, bu bölüm üzerinde önemle durulması gereken konulardan biri­dir. Eğer verilecek bir öğütten bir fesat doğmayacaksa, küçüğe ve büyü­ğe nasihatta bulunmak insana vacib olur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
    "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir şekilde mücadele et."[81]
    Bu konudaki hadislere gelince, onlar sayılamayacak, kadar çoktur. Fa­kat hayasızlık, cehalet ve hata düşüncesi ile büyük şahsiyetlere karşı bu görevi insanların ihmal edip yerine getirmemesi haya değildir. Bu bir şah­siyet zayıflığıdır, gevşekliktir ve acziyettir. Çünkü hayanın hepsi hayır­dır. Haya ise ancak hayır getirir. Halbuki öğütü terk etmek kötülük geti­rir. Onun için haya olmaz. İlimde kemal bulmuş ümmetin gerçek âlimleri yanında haya (utanma) şudur: "O bir huydur ki, çirkini terk etmeye ve hak sahibinin hakkı üzerinde kusur yapmaktan ahkor." Bu ifade, Cü-neyd'in Kuşeyri Risalesinde anlattığımız şu tarifin manasını taşımakta­dır: Haya, iyilikleri ve kusurları görmektir. Bunların arasında bir hal do­ğar ki, ona haya denilir.
    Ben bunu Müslim şerhinin başında geniş olarak açıkladım. Hamd Allah'a mahsustur. Allah en iyi bilendir.


    Anlaşmaya Ve Verilen Söze Riayeti Emretmek


    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Sözleşme yaptığınız zaman Allah'ın ahdine vefa gösteriniz."[82]
    Yine Allah Tealâ buyurmuştur:
    "Ey iman edenler, akidlerinizi yerine getirin."[83]
    Yine Allah Tealâ buyurmuştur:
    "Verilen sözü yerine getirin; çünkü verilen sözden caymak sorumluluktaşır.”[84]
    Bu konuda ayetler çoktur, bunların en şiddetlisi Allah Tealâ'nm şu sö­züdür:
    "Ey îman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapma­yacağınız şeyi söylemeniz Allah yanında buğz yönünden büyük olmuş­tur."[85]
    831- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Resû-lüllah Sallallahu Aleyhi, ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Münafıkın (amel bakımından) alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söy­ler, söz verince cayar. Kendisine güvenilince hiyanet eder."[86]
    Müslim rivayetinde ilâve etmiştir: "Oruç tutsa, namaz kılsa ve kendini müslüman sansa da... (manafıktır.) Bu manada hadisi şerifler çoktur. Bu anlattıklarımız yeterlidir. Âlimler ittifak ettiler ki, yapılması yasak olma­yan bir şeyi va'd edince, onu yerine getirmek gerekir. Acaba bu vacib mi yoksa müstahabmıdır? Burada âlimler arasında ihtilâf vardır. İmam Şafi'i, imam Ebû Hanife ve âlimlerin çoğu bunun müstahab olduğuna inan­mışlardır. Eğer insan sözünü yerine getirmezse fazileti kaybetmiş ve hoş olmayan şeyi yapmış olur. Şiddetli bir şekilde tenzihen mekruhtur. Fakat insan günah işlemiş sayılmaz. Âlimlerden bir topluluk da bunun vacib ol­duğuna inanmışlardır. Maliki olan İmam Ebu Bekir İbni'I-Arabî demiş­tir ki, bu mezhebe kail olanlardan en büyüğü Ömer İbni Abdülaziz'dir. Malikiler üçüncü bir görüşe sahib olmuşlardır. O da şudur: Eğer verilen söz bir sebebe bağlanmışsa o zaman onu yerine getirmek vacib olur. Ev­len, sana şunu vereceğim yahut benim hakkımda kötü söylemeyeceğine yemin et, sana şunu vereceğim ve benzeri sözlerle va'd etmek gibi...
    Eğer verilen söz bir sebebe bağlı değil de mutlak ise, o-zaman sözü ye­rine getirmek vacib olmaz. Bunu vacib kabul etmeyenler, söz vermeyi, hibe manasında kabul edip ona kıyaslamalardır. Alimlerin çoğunluğuna göre hibede vefanın vücubu ele geçmekle olur. Malikî'Iere göre ise, hibe­ye sadakat ele geçmeden önce vacibdir.


    Malını Yahut Başka Şeyi Bir Kimseyevermek Üzere Teklifte Bulunana Duâ Etmenin Müstahablığı


    832- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle anlatmış­tır: "Muhacirler Medine'ye geldiklerinde Abdurrahman İbni Avf, Sa'd İbni Rebi'in konuğu oldu. Sa'd ona dedi ki, malımı sana böleyim ve ha­nımlarımdan, birini senin için (boşayip iddetten sonra nikâhlayasm diye) bırakayım. Abdurrahman Ona: Malında ve ailende Allah sana bereket versin, dedi."[87]


    Gayrı Müslimin Bir Müslümana İyilik Edince, Müslümanın Ona Söyleyeceği


    Bil ki, kâfirlere söylenmeyen Allah seni mağfiret buyursun ve benzeri sözleri, iyilik eden gayri müslime söylemek caiz değildir. Fakat hidayet dileğinde bulunulur. Sağlığına ve afiyet üzere bulunmasına duâ edilir.
    833- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine su verilmesini iste­di de bir Yahudi ona su verdi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona:
    Allah seni güzelleştirsin, dedi. Sonra adam ölünceye kadar ak saç görmedi."[88]


    Bir Kimse Kendinden, Çocuğundan, Malından Yahut Bundan Başkasında Bir Şey Görür De Hoşuna

    Giderse Ve Ona Gözünün Değmesinden Ve Bundan Zarar Görmekten Korkarsa Okuyacağı Dualar Nazar

    Ve Göz Değmesinde Okunacak Dualar:


    834- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Göz değmesi hakdır (gerçektir)."[89]
    835- Ümmü Seleme'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayete göre: "Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem (zevcesi olan) Ümmü Seleme'nin evinde bir cariye gördü. Onun yüzünde sarılığa meyleden bir değişiklik gördü.
    Bunun için : Bu kadından korunun; çünkü bunda göz değmesi vardır, buyurdu."[90]
    936- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayete göre Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
    "Göz değmesi hakdır. Kaderin önüne geçecek bir şey olsaydı, onun önü­ne göz değmesi geçerdi. Gözü değen kimseye abdest aldırdığınız zaman onun abdest suyu ile göz değmişi yıkayın, buyurdu."[91]
    Ben derim: İstiğsal, gözü değen insana: elbisenin vücut tarafında olan kısmını su ileyıkadiye iyilikle söylenmesidir. Sonra o su, kendisine göz değenin üzerine dökülür. Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) şöyle de­diği sabit olmuştur: Gözü değen kimse, abdest almakla emrolunurdu. Sonra o su ile kendine göz değen yıkanırdı. Bunu Buhârî ve Müslim'in şartı üzere Ebû Dâvud rivayet etmiştir.
    837- Ebû Sa'îd El-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre şöyle demiştir:
    "Muavvizeteyn (Felâk ve Nâs sûreleri) ininceye kadar, Resûlüllah Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem Cinlerden ve insanın göz değmesinden Allah'a sığınırdı. Bu iki sûre nazil olunca onları okumaya başladı ve diğer sığın­ma tedbirlerini bıraktı."[92]
    838- İbni Abbas'ın şu hadisi rivayet edilmiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem (torunları) Hasan ve Hüseyin'i şöyle (duâ ederek) koru­maya alırdı:
    "Uîzükümâ bikelimâtillâhittâmmeti min külü şeytânın ve himmetin ve min külli aynin îâmmetin."
    "İkinizi, her Şeytandan, her felâketten ve her fenalık veren göz değ­mesinden Allah'ın tam olan kelimelerine (Kur'an'ina) sığındırırım." Bir
    de (Peygamber (s.a.v) torunlarına) şöyle derdi: Sizin atanız (İbrahim Pey­gamber), bunların şerrinden İsmail ve İshak'ı Allah'a sığındırırdı."[93]
    839- Saîd İbni Hakim'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, gözü ile bir şeye isa­bet etmekten korktuğu zaman şöyle buyururdu:
    "Allâhümme bârik fîhi ve lâ tedurrehû." "Allah'ım! Buna bereket ver ve ona zarar verme.”[94]
    840- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "İnsan hoşuna giden bir şeyi görür de şöyle derse ona zarar vermez:
    Mâ şâellâhu lâ kuvvete illâ billâh."
    "Allah'ın dilediği olur. Kuvvet de ancak Allah iledir. "[95]
    841- Sehl îbni Huneyf den (Radiyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, ResûlüIIah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz kendi nefsinde yahut malında hoşuna giden bir şey görünce, ondan ötürü bereket dileğinde bulunsun (Bârekellah desin). Çünkü göz değmesi hak­tır. "[96]
    842- Âmir îbni Rabî'a'dan (Radiyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, ResûlüIIah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz kendi nefsinde ve malında bir şey görürde hoşuna giden bir şey onu hoş-landınrsa, bereket duasında bulunsun (Allah'ım, buna bereket ver, de­sin)."[97]
    Allah kendilerine rahmet etsin âlimlerimizden İmam Ebû Muhammed El-Kadî Hüseyin mezheb üzerindeki Ta'hk kitabında anlatmıştır: Allah'­ın selâmı hepsinin üzerlerine olsun, peygamberlerden biri bir gün kavmi­ne baktı da onları çoğumsadi ve onlar peygamberin hoşuna gittiler. Bun­dan dolayı onlardan yetmiş bin kişi hemen öldü. Allah Sübhânehu ve Te-alâ o peygambere vahyetti:
    Onlara senin gözün değdi. Eğer onlara gözün isabet ettiği zaman ken­dilerini koruyaydm (Allah'dan onlara bereket isteyeydin) heiâk olmaz­lardı. Peygamber sordu:
    Hangi şeyle onları korumalıydım? Bunun üzerine Allah Tealâ ona vahyetti:
    "Hiç bir zaman ölmeyen, hayat sahibi olup her şeyi idare eden Allah'­ın kuvveti ile sizi korurum. Kötülüğü de sizden "Lâ Havle ve Lâ kuvvete illâ billahi'1-Azım ile kaldırırım." Kadı Hüseyin'den nakil yapan demiş­tir: Allah kendisine rahmet etsin, Kadi'mn âdeti şu idi: Arkadaşlarına bak­tığı zaman onların gidişat ve güzel Halleri hoşuna gidince bu sözlerle on­ları felâketten korurdu. Allah en iyisini bilendir.


    İnsanın Sevdiğini Ve Sevmediğini Görünce Okuyacağı Dualar


    843- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde, o şöyle demiştir:
    "ResûlüIIah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sevdiği bir şeyi görünce şöyle buyururdu:
    "El-hamdü lillâhiUezî bini'metihî tetimmussâlihâtü."
    "O Allah'a hamd olsun ki, O'nun nimeti ile iyi işler tamam olur." Hoş­lanmadığı bir şeyi görünce de şöyle buyururdu:
    "El-hamdüJfflâhi alâ külli hâl." "Her halde Allah'a hamd olsun.”[98]


    Semâya Bakınca Okunacak Duâ


    Şöyle söylemek müstahabdır:
    "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni noksanlıklardan ten-zîh ederiz. Bizi ateş azabından koru."[99] Ayet sonuna kadar okunur. Bunun okunması, Buharı ve Müslim'de tahriç edilen îbni Abbas'ın (Ra­dıyallahu Anhüma) şu hadisinden dolayıdır: ResûlüIIah Sallallahu Aley­hi ve Sellem bunu söylemiştir. Bunun açıklaması geçmişti. Allah en iyi bilendir.


    Bir Şeyde Uğursuzluk Hissedince Okunacak Dualar


    844- Sahâbî olan Muaviye İbni-I-Hakem Es-Sülemî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    "Dedim ki, ey Alah'm Resulü! Bizden bazı insanlar uğursuzluk yoru­munda bulunuyorlar? Peygamber (s.a.v): Bu bir hisdir ki onu kalblerin-de duyuyorlar. Asla onları işlerinden alıkomasın, buyurdu.[100]
    845- Ukbe İbni Âmir El Cühenî'den (Radıyallahu Anh) yapılan riva-yetde şöyle demiştir: "Uğursuzluğa yorma işinden Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e soruldu. Bunun üzerine şöyle buyurdu: Bunun en doğ­rusu hayra yormadır. Bir müslümanı işinden çevirmesin. Uğursuzluğa yo­rumlanan hoşlanmadığınız bir şey gördüğünüz zaman:
    "Allâhümme lâ ye'tî bi'1-hasenâti illâ ente ve lâ yezhebu bi's-seyyiâti illâ ente ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh."
    "Allah'ım! İyilikleri ancak sen getirirsin. Kötülükleri de ancak sen gi­derirsin. Güç ve kuvvet ancak Allah'ındır", deyiniz."[101]


    Hamama Girince Okunacak Dualar


    Allah Tealâ'nın adını anmak (Besmele çekmek), cenneti istemek ve ateş­ten Allah'a sığınmak müstahabdır, denmiştir.
    846- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Hamam ne güzel evdir. Oraya müslüman girer. Müslüman oraya girince Aziz ve yüce Al-Iah'dan Cenneti ister ve ateşten de O'na sığınır."[102]


    Bir Cariye, Bir Köle, Bir Hayvan Satınalınca Ve Bir Borç Ödeyince Okunacak Duâ


    İnsan bir köle yahut bir hayvan satın aldığı zaman onun alnından tu­tup şöyle der:
    "Allâhümme innî es'elüke hayrahû ve hayra mâ cübile aleyhi ve eûzü bike min şerrihî ve şerri mâ cübile aleyhi,"
    "Allah'ım, ben bunun hayrını ve yaratılmış olduğu şeyin hayrım Sen­den istiyorum. Bunun şerrinden yaratıldığı şeyin şerrinden de Sana sığı­nırım." Bunu söylemek müstahabdır.
    Bunun benzeri bir hadis Ebû Davud'un ve başkasının Sünen'inden nak­ledilerek "Nikâhın Zikirleri" bölümünde geçmişti.
    Borç ödeme zamanında da (alacaklıya duâ olarak) şöyle söyler,
    "Ailende ve malında Allah sana bereket versin ve seni hayırla mükâ­fatlandırsın."


    Ata Binemeyen Ne Söyler Ve Ona Nasıl Duâ Edilir?


    847- Cerir İbni Abdullah El-Beceli'den (Radıyallahu Anh) yapılan ri­vayetde şöyle demiştir:
    "At üzerinde duramıyorum diye, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem'e şikâyette bulundum. Peygamber eli ile göğsüme vurup: Allah'ım! Bunu yerleştir ve doğru yolu gösterip doğru yolda giden yap, dedi.."[103]


    Mananın Ve Maksadın Yanlış Anlaşılması Yahut Değiştirilmesinden Korkulduğunda Âlimin Ve Başkasının İnsanların Anlamayacağı Şekilde Konuşmaktan Menedilmesî


    Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
    "Biz her peygamberi kendi kavminin dili ile gönderdik ki, onlara (hü­kümleri) açıklasın."[104]
    848- Muaz (Radıyallahu Anh) cemaatla namazı uzattığı zaman, Resü-lüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem ona: "Sen fitne çıkaranmısın, ey Mu­az? buyurmuştur. "[105]
    849- Hz. Ali'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle demiş­tir: "insanlara anlayacakları şekilde anlatm. Allah'ın ve O'nun peygam­berinin yalanlanmasını istemlisiniz?" (Cahillikden sözü anlamazlar da onu inkâra koyulurlar. Buna sebebiyet verilmesin.[106]


    Âlimin Ve Vâızın Mecliste Bulunanları Susmaya Ve Kendini Dinlemeğe Davet Etmesi


    850- Cerîr İbni Abdullah'dan yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Veda haccında Peygamber Saîlallahu Aleyhi ve Seîlem bana şöyle de­di: (Beni dinlemeleri için) insanları susmaya davet et. Sonra: Benden sonra birbirinin boynunu vuran kâfirlerin haline dönmeyin, buyurdu."[107]


    Kendisine Uyulan Adam, Gerçekte Doğru Olmakla Beraber Görünüşte Doğruya Aykırı Bir İş Yaparsa Ne Söyler


    Bil ki, âlim, muallim, kadı, müfti ve terbiyeci şeyh gibi kendilerine uyu­lan ve sözleri kabul edilen kimselerin, haklı iş olsa bile görünüşü gerçeğe aykırı olan işlerden ve sözlerden ve davranışlardan sakınmaları müsta-habdir. Çünkü bunları yaptıkları zaman şu bozuk durumlar ortaya çıkar:
    Böyle yetkili bir kimseden ortaya çıkan iş, çok kimseler tarafından bili­nince görünüş hali esas alınarak onun her zaman için geçerli olduğu fik­rini doğurur. Böylece daima geçerli olan ve yapılması lazım gelen meşru bir iş gibi kalır. Bunun bozuk taraflarından biri de, insanların o kimse hakkında kötü zan sahibi olmaları, noksanlığına inanmaları ve onu dille­rine dolamalarıdır. Yine insanlar onun hakkında kötü zan beslerler ve on­dan kaçınırlar, başkalarını da onun sözü ile amel etmekten sakındırırlar. Böylece rivayetleri ve şahidlikleri makbul olmaz. Fetvası geçerli olmaz. İlim olarak söyleyeceği şeylere meyletme arzusu insanlardan gider. Bü­tün bunlar açıkça görülen bozuk hallerdir. Onun için bu bozuk işlerin her birinden sakınması gerekir. Tümünden nasıt sakınılmasın? İşin esasında, haklı iken böyle bir iş yapmaya muhtaç kalan kimse, o yaptığı işi açığa vurmaz. Eğer onu açıklarsa, yahut iş meydana çıkarsa yahut o işte şeria­tın hükmünü ve işin cevazını bildirmek için açıklanmasında bir yarar gö­rürse, şöyle demesi uygun düşer: Benim bu yaptığım iş haram değildir, bu işin haram olmadığını bilesiniz diye bunu gördüğünüz şekil üzere yap­tım. Bu şu ve budur. Delili şu ve budur.
    851- Sehl İbni Sa'd El-Saidî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Resûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem'i gördüm, min­berde kalktı (namazı öğretmek için) tekbir getirdi. Arkasında da insanlar tekbir aldı. Kur'an okudu ve rükû yaptı. Arkasında insanlar da rükû etti. Sonra kalktı. Sonra geri geri giderek yer üzerine secde etti. Sonra minbe­re döndü, böylece namazını tamamladı. Sonra insanlara karşı durup de­di: Ey insanlar! Ben böyle yaptım ki, (görmek sureti ile) bana uyasınız ve namazımı öğrenesiniz."[108] Bu bölümle ilgili hadisler çoktur. (Genç­lerin kalbine şübhe düşmesin diye, sabah karanlığında Peygamberin ko­nuştuğu hanımı için, yanılmayınız) "Bu (zevcem) Safiyye'dir" hadisi gi­bi...
    852- Buhârî'de şu hadis vardır: "Hazreti Ali ayakta su içti, ve dedi: Beni gördüğünüz gibi, Resûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem'in yaptığı­nı gördüm. Ben de yaptım.[109] Bu mana üzerinde Sahih'de hadisler ve ha­berler meşhurdur.
    Kendisine Uyulan Adam Görünüşte Böyle Uygunsuz Bir İş Yaparsa, Ona Uyan Kimse Ne Söyler


    Bir kimse uymuş olduğu şeyhi ve hocası gibi yetkili bir adamda bilinen şeye aykırı bir iş görürse, gerçeği öğrenmek niyeti ile ona o işten sorması müstahabdır. Eğer unutarak o işi yapmışsa, onu düzeltir. Eğer esasta doğru olur da kasden onu yapmışsa, adama onu açıklar.
    853- Üsâme İbni Zeyd'den (Radiyallahu Anhüma) yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem {hac için vakfe yaptığı) Arafat'dan (Müzdelife'ye doğru) döndü. Şi'b denilen yere varın­ca, bineğinden indi ve idrarını yaptı. Sonra abdest aldı. (Akşam vakti çık­maya yaklaştığı için, namazı hatırlatmak maksadı ile) dedim ki, namazı (kılmadık), ya Resûlellah! Bunun üzerine: Namaz ileride (Müzdelife'de yatsı ile beraber kılınacaktır)... buyurdu."[110]
    Derim ki, Üsâme o sözü peygambere şunun için söyledi: Sanmıştı ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem akşam namazını unutmuş. Çün­kü akşam vakti girmiş ve çıkması da yaklaşmıştı.
    854- Sa'd İbni Ebî Vakkas'ın şu sözü rivayet edilmiştir. "Yâ Resûlel­lah! Falan adamdan yüz çevirmenin sebebi nedir? Vallahi ben onu mü'-min biliyorum."[111]
    855- Büreyde'den rivayet edilmiştir:
    "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Fetih (Mekke'nin fethi) gü­nünde bir abdestle bütün namazları kıldı. Hz. Ömer şöyle dedi: Bugün bir iş yaptın ki, onu yapmamıştın. Peygamber (s.a.v): Kasden bunu yap­tım, ey Ömer! Buyurdu."[112]


    Danışmaya Teşvik Etmek


    Allah Tealâ buyurmuştur:
    "İşlerde onlarla (arkadaşlarınla) müşevere et."[113] Bu konuda sa­hih hadisler çoktur, meşhurdur. Bu ayeti kerime her şeyden müstağni kılar, başka şeye ihtiyaç bırakmaz. Çünkü Allah Sübhânehu ve Tealâ kita­bında açık bir delil ile yaratıkların en mükemmeline müşavereyi emreder­se, başkası için durum ne olur?
    Bil ki: Bir iş yapmaya niyetlenen kimsenin, o iş üzerinde dinine ve tec­rübesine, ehliyetine ve nasîhatma, takvasına ve şefkatına güvendiği kim­seye danışıp fikir alması müstahabdır. Yine aynı şekilde çok kimselerle istişare edip onlardan bilgi toplamak ve o işten maksadının ne olduğunu onlara bildirmek müstahabdır. O şi hakkında bildiği iyi ve bozuk halleri de açıklaması iyi olur. Devlet reisi, kadı ve bunların benzeri idareciler hak­kında istişare işinin lüzumu çok daha kuvvetli olur.
    Ömer İbni'l-Hatîab'ın (Radıyallahu Anh) arkadaşları ile müşavere et­mesi ve onların sözlerine dönmesi hakkında hadisler çoktur, meşhurdur. Sonra danışmanın neticesi şu olmalıdır: Danışma anlatılan şekil üzere ya­pılmışsa ve danışmanın gösterdiği yolda bir bozukluk yoksa onun sözü­nü kabul etmek gerekir. Danışılan adama da düşen görev, o iş üzerinde fikir yormak ve öğüt üzerinde gücünü harcamaktır.
    856- Temîmu'd-Dâri'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Re­sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
    "Din nasîhattan ibarettir. Sordular:
    — Kim için, Yâ Resûlellah? Peygamber (s.a.v):
    — Allah için, O'nun kitabı için, O'nun peygamberi için müslümanla-rın öncüleri için ve onların bütünü için, buyurdu.[114]
    857- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İstişare edÜen kim­se güvenilir kimse olmalıdır."[115]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Sayfa 1/8 123 ... SonSon

Benzer Konular

  1. ::ReSiMLi DuaLaR ::
    By Konyevi Nisa in forum Dua Deryası
    Cevaplar: 69
    Son Mesaj: 19.10.13, 06:34
  2. Dualar ve Zikirler – Imam Nevevi
    By By-MUZAFER in forum E-kitap bölümü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 06.02.11, 14:15
  3. Tavsiye Edilen Zikirler
    By Günışıgı in forum Sünnet-i Seniyye
    Cevaplar: 6
    Son Mesaj: 27.01.11, 21:10
  4. Mescide Girerken Okunacak Duâ Ve Zikirler
    By ACİZKUL in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 22.04.10, 21:13
  5. Samimi Dualar
    By SiLa in forum İbretli Hikayeler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03.07.08, 13:44

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •