Beşinci Remz: Madem Celcelutiye vahy ile Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'a nâzil olmuş. Ve Allâm-ül Guyûb'un ilmiyle ifade-i mana eder. Hem madem Celcelutiye
sh: » (Ş: 616)
اَقِدْكَوْكَبِى ve تُقَادُسِرَاجُالنُّورِ fıkralarında mana-yı mecazî ile o kasidenin hakikatını isbat eden Risâle-i Nur'a sarihan ve onun onüç ehemmiyetli risalelerine işareten haber vermekle beraber, فَيَاحَامِلَاْلاِسْمِالَّذِىجَلَّقَدْرُهُ de dahi o kasidenin bir esası olan َاْلاِسْمُالْمُعَظَّمُ ile çok iştigal ve istimdad eden Risâle-i Nur müellifine ve bunun onüç ehemmiyetli vakıat-ı hayatına îmaen, remzen, işareten mana-yı mecazî ile haber veriyor. Hem madem mana-yı mecazî ile ve mefhum-u işarînin murad olmasına bir zaîf karine ve bir gizli emare ve birtek münasebet kâfi geliyor. Hem madem Risâle-i Nur ve risalelerine ve müellifi ve ahvaline olan işaretler birbirine karine olur. Belki mes'elenin vahdeti itibariyle umum işaretler, karineleriyle beraber her birisine kuvvetli bir karine ve kavî bir emare hükmündedir. Elbette diyebiliriz ki; Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) nasılki başta
بَدَئْتُ بِبِسْمِ اللّهِ رُوحِى بِهِ اهْتَدَتْ اِلَى كَشْفِ اَسْرَارٍ بِبَاطِنِهِ انْطَوَتْ
yani "Hazine-i esrar olan Bismillahirrahmanirrahîm ile başladım. Ruhum, onun ile o hazineyi keşfetti." diyerek sair işaratın karinesiyle bir mana-yı işarî ve bir medlûl-ü mecazî suretinde Risâle-i Nur'un Bismillahı hükmünde ve fatihası ve besmelesi ve "Bismillah"taki büyük sırrın hakikatını beyan eden ve kısa ve gayet kuvvetli Birinci Söz namında olan Bismillah Risalesi'ne îma, belki remz, belki işaret ediyor. Aynen öyle de; sair işaratın karine ve münasebetiyle ve huruf-u Kur'aniyenin esrarından bahseden ve Rumuzat-ı Semaniye namında bulunan sekiz küçük risalelerin mahiyetlerini andırır bir tarzda, ibareyi değiştirerek hurufların esrarıyla istimdad etmeğe başlaması karine-i latifesiyle muazzam dua ve münacat ve câmi' kasem-i istimdadînin âhirlerinde ve Sözler'e ve Mektublar'a işaretten sonra بِوَاحِالْوَحَابِالْفَتْحِوَالنَّصْرِاَسْرَعَتْ fıkrasıyla Yirmidokuzuncu Mektub'un bir kısım esrar-ı huruf-u Kur'aniyeyi beyan eden Rumuzat-ı Semaniye
sh: » (Ş: 617)
namında sekiz küçük risalelerin en mühimleri ve feth-i Mekke ve feth-i Şam ve feth-i Kudüs ve feth-i İstanbul gibi çok fütuhat-ı İslâmiyeden gaybî haber veren Sûre-i اِذَاجَاءَنَصْرُاللّهِوَالْفَتْحُ nun esrarını beyan ile, fütuhat-ı İslâmiyenin pehlivanı olan Hazret-i İmam-ı Ali'nin (R.A.) nazar-ı dikkatini celbeden Feth ve Nasr Risalesi'ne, hem Sûre-i Feth'in en mühim ve en âhir âyetin beş vecih ile i'cazını beyan ve isbat ile, kahraman-ı İslâm Hazret-i İmam-ı Ali'nin (R.A.) nazar-ı dikkatini celbeden gayet kıymetli olan Âyet-i Feth Risalesi namındaki küçük bir risaleye îma belki işaret eder, itikadındayım. Böyle itikada iştirak edilmezse de itiraz edilmemeli.
Altıncı Remz: Madem Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.), üstad-ı kudsîsinden aldığı derse binaen, Kur'ana taalluk eden gelecek hâdisattan haber veriyor. Ve "benden sorunuz" diye müteaddid ve doğru haberleri verip bir şah-ı velayet olduğunu öyle kerametlerle isbat etmiş. Ve madem bu asırda Avrupa dinsizleri ve ehl-i dalalet münafıkları, dehşetli bir surette Kur'ana hücumu hengâmında Risâle-i Nur o seyl-i dalalete karşı mukavemet edip, Kur'anın tılsımlarını keşfederek hakikatını muhafaza ediyor. Ve madem
اَقِدْ كَوْكَبِى بِاْلاِسْمِ نُورًا وَبَهْجَةً مَدَى الدَّهْرِ وَاْلاَيَّامِ يَا نُورُ جَلْجَلَتْ
fıkrasıyla Yirmisekizinci Lem'ada isbat edildiği gibi sarahata yakın bir surette Risâle-i Nur'a işaret etmekle beraber Sûre-i Nur'daki âyet-ün Nur'un Risâle-i Nur'a işaretine işaret eder. Ve madem اَقِدْكَوْكَبِىبِاْلاِسْمِنُورًا mana ve cifirce tam tamına Risâle-i Nur'a tevafuk ediyor. Elbette diyebiliriz ki; bu fıkranın akabinde:
sh: » (Ş: 618)
جَلِيلٍ جَلْجَلَيُّوتٍ جَمَاهٍ تَمَهْرَجَتْ *بِآجٍ اَهُوجٍ جَلْمَهُوجٍ جَلاَلَةٍ
* بِتَعْدَادِ اَبْرُومٍ وَ سِمْرَازِ اَبْرَمٍ وَ بَهْرَةِ تِبْرِيزٍ وَ اُمٍّ تَبَرَّكَتْ
fıkrasıyla Risâle-i Nur'un bidayette Oniki Söz namında iştihar ve intişar eden oniki küçük risalelerine اَقِدْكَوْكَبِى karinesiyle, bu fıkradaki oniki Süryanî kelimeler onlara birer işarettir. Gerçi elimde bulunan Celcelutiye nüshası en sahih ve en mutemeddir. İmam-ı Gazalî (R.A.) gibi çok imamlar Celcelutiye'yi şerh etmişler. Fakat bu Süryanî kelimelerin manasını tam bilmediğimden ve nüshalarda ihtilaf bulunduğundan, herbirisinin vech-i işaretini ve münasebetini şimdilik bilmediğimden bırakıyorum.
Elhasıl: Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) bir defa اَقِدْكَوْكَبِى fıkrasıyla, âhirzamanda Risâle-i Nur'u dua ile Allah'tan niyaz eder, ister ve bidayette oniki risaleden ibaret bulunduğundan yalnız oniki risalesine işaret ediyor. İkinci defada تُقَادُسِرَاجُالنُّورِ fıkrasıyla daha sarih bir surette Risâle-i Nur'u medh ü sena ile göstererek tekemmülüne işareten, umum Sözler'i ve Mektublar'ı ve Lem'alar'ı remzen haber verir. Hem Oniki Söz namı ile çok intişar eden o küçücük risaleler, bu fıkradaki kelimeler gibi birbirine ismen ve sureten benzedikleri gibi bedi' manasında olan Celcelutiye kelimesine mutabık olarak herbiri gayet bedi' bir tarzda, güzel bir temsil ile, büyük ve derin bir hakikat-ı Kur'aniyeyi tefsir ve isbat eder.
Eğer bir muannid tarafından denilse: Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) bu umum mecazî manaları irade etmemiş?
Biz de deriz ki: Faraza Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) irade etmezse, fakat kelâm delalet eder ve karinelerin kuvvetiyle işarî ve zımnî delaletle manaları içine dâhil eder. Hem madem o mecazî manalar ve işarî mefhumlar haktır, doğrudur ve vakıa mutabıktır ve bu iltifata lâyıktırlar ve karineleri kuvvetlidir; elbette Hazret-i İmam-ı Ali'nin (R.A.) böyle bütün işarî manaları irade
sh: » (Ş: 619)
edecek küllî bir teveccühü faraza bulunmazsa -Celcelutiye vahiy olmak cihetiyle- hakikî sahibi Hazret-i İmam-ı Ali'nin (R.A.) üstadı olan Peygamber-i Zîşan'ın (A.S.M.) küllî teveccühü ve üstadının üstad-ı Zülcelalinin ihatalı ilmi onlara bakar, irade dairesine alır.
Bu hususta benim hususî ve kat'î ve yakîn derecesindeki kanaatimin bir sebebi şudur ki: Müşkilât-ı azîme içinde, El-Âyet-ül Kübrâ'nın tefsir-i ekberi olan Yedinci Şuâ'ı yazmakta çok zahmet çektiğimden, bir kudsî teselli ve teşvike cidden çok muhtaç idim. Şimdiye kadar mükerrer tecrübeler ile bu gibi haletlerimde, inayet-i İlahiye imdadıma yetişiyordu. Risaleyi bitirdiğim aynı vakitte -hiç hatırıma gelmediği halde- birden bu keramet-i Aleviyenin zuhuru, bende hiçbir şübhe bırakmadı ki; bu dahi benim imdadıma gelen sair inayet-i İlahiye gibi, Rabb-ı Rahîm'in bir inayetidir. İnayet ise aldatmaz, hakikatsız olmaz.
Yedinci Remz: Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) nasılki
وَ بِاْلآيَةِ الْكُبْرَى اَمِنِّى مِنَ الْفَجَتْ
وَ بِحَقِّ فَقَجٍ مَعَ مَخْمَةٍ يَا اِلهَنَا
وَ بِاَسْمَائِكَ الْحُسْنَى اَجِرْنِى مِنَ الشَّتَتْ
حُرُوفٌ لِبَهْرَامٍ عَلَتْ وَ تَشَامَخَتْ
وَ اسْمُ عَصَا مُوسَى بِهِ الظُّلْمَتُ انْجَلَتْ
diye birinci fıkrasıyla Yedinci Şuâ'a işaret etmiş. Öyle de, aynı fıkra ile âlî bir tefekkürname ve tevhide dair yüksek bir marifetname namında olan Yirmidokuzuncu Arabî Lem'aya dahi işaret eder. İkinci fıkrasıyla İsm-i Azam ve Sekine denilen esma-i sitte-i meşhurenin hakikatlarını gayet âlî bir tarzda beyan ve isbat eden ve Yirmidokuzuncu Lem'ayı takib eyleyen Otuzuncu Lem'a namında altı nükte-i esma risalesine بِاَسْمَائِكَالْحُسْنَىاَجِرْنِىمِنَالشَّتَتْ cümlesiyle işaret ettiğinden sonra akabinde risâle-i esmayı takib eden Otuzbirinci Lem'anın Birinci Şuâ'ı olarak, otuzüç âyet-i Kur'aniyenin Risâle-i Nur'a işaratını kaydedip, hesab-ı cifrî münasebetiyle, baştan başa ilm-i huruf risalesi gibi görünen ve bir mu'cize-i Kur'aniye hükmünde bulunan risaleye حُرُوفٌلِبَهْرَامٍعَلَتْوَتَشَامَخَتْ
sh: » (Ş: 620)
kelimesiyle işaret edip, der'akab وَاسْمُعَصَامُوسَىبِهِالظُّلْمَتُانْجَلَتْ kelâmıyla dahi, risâle-i hurufiyeyi takib eden ve El-Âyet-ül Kübrâ'dan ve başka Resâil-i Nuriye'den terekküb eden ve Asâ-yı Musa namını alan ve asâ-yı Musa gibi, dalaletin ve şirkin sihirlerini ibtal eden Risâle-i Nur'un şimdilik en son ve âhir risalesine Asâ-yı Musa namını vererek işaretle beraber, manevî karanlıkları dağıtacağını müjde ediyor. Evet وَبِاْلآيَةِالْكُبْرَى kelimesiyle Yedinci Şua'a işareti, kuvvetli karineler ile isbat edildiği gibi, aynı kelime, diğer bir mana ile elhak Risâle-i Nur'un Âyet-ül Kübrası hükmünde ve ekser risalelerin ruhlarını cem'eden ve Arabî bulunan Yirmidokuzuncu Lem'aya bu kelâm, "müstetbeat-üt terakib" kaidesiyle ona bakıyor, efradına dâhil ediyor. Öyle ise Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) dahi bu fıkradan ona bakıp işaret eder diyebiliriz. Hem sair işaratın karinesiyle, hem Mektûbat'tan sonra Lem'alar'a başka bir tarz-ı ibare ile îma ederek; Lem'aların en parlağının te'lifi, dehşetli bir zamanda ve hapis ve idamdan kurtulmak ve emniyet ve selâmet bulmak için, mana-yı mecazî ve mefhum-u işarî ile, Hazret-i Ali (R.A.) kendi lisanını, büyük tehlikelerde bulunan müellifin hesabına istimal ederek; وَبِاْلآيَةِالْكُبْرَىاَمِنِّىمِنَالْفَجَتْ yani "Ya Rab! Beni kurtar, eman ve emniyet ver" diye dua etmesiyle, tam tamına Eskişehir hapishanesinde idam ve uzun hapis tehlikesi içinde te'lif edilen Yirmidokuzuncu Lem'anın ve sahibinin vaziyetine tevafuk karinesiyle, kelâm zımnî ve işarî delalet ettiğinden diyebiliriz ki; Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) dahi bundan, ona işaret eder. Hem Otuzuncu Lem'a namında ve altı nükte olan risâle-i esmaya bakarak وَبِاَسْمَائِكَالْحُسْنَى deyip, sair işaratın karinesiyle, hem Yirmidokuzuncu Lem'aya takib karinesiyle, hem ikisinin isimde ve esma lafzında tevafuk karinesiyle, hem teşettüt-ü hale ve sıkıntılı bir gurbete ve perişaniyete düşen müellifi, onun te'lifi bereketiyle teselli
sh: » (Ş: 621)
ve tahammül bulmasına ve mana-yı mecazî cihetinde, Hazret-i İmam-ı Ali'nin (R.A.) lisanıyla kendine dua olan وَبِاَسْمَائِكَالْحُسْنَىاَجِرْنِىمِنَالشَّتَتْ yani ism-i azam olan o esma risalesinin bereketiyle beni teşettütten, perişaniyetten hıfzeyle ya Rabbi meali, tam tamına o risale ve sahibinin vaziyetine tevafuk karinesiyle kelâm mecazî delalet ve İmam-ı Ali (R.A.) ise gaybî işaret eder diyebiliriz.
Hem madem Celcelutiye'nin aslı vahiydir ve esrarlıdır ve gelecek zamana bakıyor ve gaybî umûr-u istikbaliyeden haber veriyor. Ve madem Kur'an itibariyle bu asır dehşetlidir ve Kur'an hesabıyla, Risâle-i Nur bu karanlık asırda ehemmiyetli bir hâdisedir. Ve madem sarahat derecesinde çok karine ve emarelerle; Risâle-i Nur Celcelutiye'nin içine girmiş, en mühim yerinde yerleşmiş. Ve madem Risâle-i Nur ve eczaları bu mevkie lâyıktırlar ve Hazret-i İmam-ı Ali'nin (R.A.) nazar-ı takdirine ve tahsinine ve onlardan haber vermesine liyakatları ve kıymetleri var. Ve madem Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) Siracünnur'dan zâhir bir surette haber verdikten sonra ikinci derecede perdeli bir tarzda Sözler'den, sonra Mektublar'dan, sonra Lem'alar'dan, risalelerdeki aynı tertib, aynı makam, aynı numara tahtında, kuvvetli karinelerin sevkiyle kelâm delalet ve Hazret-i İmam-ı Ali'nin (R.A.) işaret ettiğini isbat eylemiş. Ve madem başta بَدَئْتُبِبِسْمِاللّهِرُوحِىبِهِاهْتَدَتْاِلَىكَشْفِاَسْرَارٍبِبَاطِنِهِانْطَوَتْ risalelerin başı ve Birinci Söz olan Bismillah Risalesi'ne baktığı gibi, kasem-i câmi-i muazzamın âhirinde, risalelerin kısm-ı âhirleri olan son Lem'alar'a ve Şualar'a, hususan bir âyet-ül kübrâ-yı tevhid olan Yirmidokuzuncu Lem'a-i hârika-i Arabiye ve Risâle-i Esma-i Sitte ve Risâle-i İşarat-ı Huruf-u Kur'aniye ve bilhassa şimdilik en âhir Şua ve Âsâ-yı Musa gibi, dalaletlerin bütün manevî sihirlerini ibtal edebilen bir mahiyette bulunan ve bir manada Âyet-ül Kübrâ namını alan risâle-i hârikaya bakıyor gibi bir tarz-ı ifade görünüyor. Ve madem birtek mes'elede bulunan emareler ve karineler, mes'elenin vahdeti haysiyetiyle, emareler birbirine kuvvet verir, zaîf bir münasebetle bir tereşşuh dahi menbaına ilhak edilir. Elbette bu yedi aded esaslara istinaden deriz: Hazret-i İmam-ı
sh: » (Ş: 622)