4 sonuçtan 1 ile 4 arası

Konu: Emrolunduğun Gibi Dosdoğru Ol!" (Hud: 112)

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.199, Level: 100
    Points: 39.199, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    BuRaK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    4.740
    Points
    39.199
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart Emrolunduğun Gibi Dosdoğru Ol!" (Hud: 112)

    Bu ilâhî emir imanda da böyledir, İslâm'da da böyledir.
    Bütün ibadetlerde; namazda, abdestte, gusülde de böyledir, zekâtta da böyledir. Baştan başa hayatın her noktasında bu böyledir.
    O'nun emri olduğu için. İslâmiyet'in nezâfeti O'nun hükmü altındaki doğrulukla kaimdir. İslâmiyet doğrulukla başlar.



    Amelsiz İman Nâkıstır, Sûretâdır,
    Nezâfetten Nasibi Yoktur:

    Bu kadar Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'ten açıkça anlaşılıyor ki, nezafet, aydınlık, medeniyet ancak Allah-u Teâlâ'ya ve O'nun Resul'ü Muhammed Mustafa -sallAllahu aleyhi ve sellem-e iman ile mümkündür.

    O halde "inandım" demekle bu nezâfetten, bu aydınlıktan, bu medeniyetten nasipdar olmak mümkün müdür?

    Cenâb-ı Hakk Âyet-i kerime'sinde:

    "Festakim kemâ ümirte = Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" buyuruyor. (Hûd: 112)

    Bu emr-i şerif mucibince İslâmiyet'in nezâfeti O'nun hükmü altındaki doğrulukla kâimdir. Bu emir, imanda böyle, İslâm'da böyle, abdestte böyle, gusülde böyle, namazda böyle, zekâtta böyledir. O'nun emri olduğu için!

    İslâm'ın nezâfetine dahil olmak, karanlıktan kurtulmak sâlih amel işlemekle mümkündür.

    Kur'an-ı kerim'de doksana yakın Âyet-i kerime'de Allah-u Teâlâ "İman edip sâlih amel işleyenler" şeklinde "İman" ile "Sâlih amel işlemeyi" bir arada zikretmiş, "Sâlih amel" işleyenlere mükâfatlarını sonsuzca ihsan ve ikram ettiğini beyan etmiştir:

    "İman edip sâlih amel işleyenlerin, namaz kılıp zekât verenlerin, Rableri katında mükâfatları vardır. Onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar." (Bakara: 82)

    "İman edip sâlih amel işleyenlere gelince, Allah onlara mükâfatlarını tam olarak verecektir." (Âl-i imran: 57)

    "Resulüm! İman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlerle müjdele." (Bakara: 25)

    "İman edip de sâlih ameller işleyenler ise cennet halkıdırlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır." (Bakara: 82)

    Resulullah -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyururlar:

    "İman-ı kâmil, kalb ile mârifet, lisan ile ikrar, cevârih ve âzâ ile amel eylemekten ibârettir." (İbn-i Mâce)

    "İmân ile amel birbirinden ayrılmayan iki arkadaştır. Binâenaleyh iman amelsiz, amel imansız bir işe yaramaz." (Câmiu's-sağir)

    "İman ne temenni ve arzu ile ve ne de zâhirde kendini sözle, ne fiilen evliyâullah'a benzetmekle olur. Lâkin müminin imanı öyle bir şeydir ki kalbinde yer tutmuş ola ve ibâdeti de onu tasdik ede." (Camiu's-sağir)

    "Cenâb-ı Allah amelsiz imanı ve imansız ameli kabul buyurmaz." (Münâvî)

    "İman söz ve ameldir. Zâid ve nakıs olabilir, artıp eksilebilir." (Buharî)

    Yani herkesin imanı, amel ve ibâdeti nisbetindedir.

    Amel bu kadar önemlidir. İmanın alâmetidir.

    Kimisi iman ettim der, hiçbir ameli yoktur. Namaz kılmaz, oruç tutmaz, taharet bilmez. İsmi müslümandır. İmanın nezafetinden, aydınlığından, medeniyetinden de nasibi yoktur.

    Bir de münâfıklar vardır. "En iyi müslüman benim." der, dış görünüşüne bakınca aldanırsın, ancak münâfıktır, kâfirden daha beterdir.

    Nitekim "Küfrü Hoşgörü" adı altında yapılanlar; kökü dışarıda, Vatikan ve Amerika gibi küfür merkezlerine hizmet eden faaliyetlerdir.

    Binaenaleyh Âyet-i kerime'lerde "Sâlih amel" buyuruluyor. İhlâstan nasibi olmayan münâfıkların amellerinin hiçbir hükmü yoktur. Hatta bunlar küfürden daha tehlikelidir. Zira görüyorsunuz, işte bu münâfıklar yüzünden bu halk bu küffara meylediyor.



    Hazret-i Ömer -radiyAllahu anh- Efendimiz'den şöyle nakledilmiştir:

    "Günün birinde Resulullah -sallAllahu aleyhi ve sellem-in huzurunda bulunduğumuz sırada aniden bir adam çıkageldi. Elbisesi bembeyaz, saçları simsiyahtı, üzerinde hiçbir yolculuk eseri görülmüyordu. Hiçbirimiz onu tanımıyorduk.

    Peygamber -sallAllahu aleyhi ve sellem-in önüne oturdu, dizlerini dizlerine dayadı, ellerini iki dizinin üzerine koydu ve "Yâ Muhammed! İslâm nedir, bana söyle!" dedi.

    Resulullah Aleyhisselâm:

    "İslâm; Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resul'ü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve yoluna gücün yeterse Beytullah'a haccetmendir." buyurdu.

    O yabancı adam "Doğru söylüyorsun!" dedi. "Hem soruyor hem de tasdik ediyor" diye hayret ettik.

    Sonra "İman nedir, bana söyle!" dedi.

    Resulullah Aleyhisselâm da:

    "İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanmandır." buyurdu.

    O adam yine "Doğru söylüyorsun!" dedi. Devamla "İhsan nedir?" diye sordu.

    Resulullah Aleyhisselâm:

    "İhsan, Allah'a sanki O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O'nu göremiyorsan da O seni görüyor." buyurdu.

    O yine "Doğru söylüyorsun!" dedi. Sonra "Kıyametin ne zaman kopacağını bana haber ver!" diye sordu.

    Resulullah Aleyhisselâm "Bu hususta kendisine sorulan kimse, sorandan daha bilgili değildir." buyurdu.

    "O halde bana alâmetlerinden haber ver!" deyince Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurdu:

    "Cariyenin efendisini doğurması, yalın ayak, üstü çıplak ve fakir koyun çobanlarının yüksek binalar yapmakta birbirleriyle yarışmalarıdır."

    Sonra o yabancı kimse çıktı gitti. Ben epeyce bir müddet kaldım. Sonra Resulullah Aleyhisselâm bana "Yâ Ömer! Sual soran bu zâtın kim olduğunu biliyor musun?" buyurdu. "Allah ve Resul'ü bilir." dedim.

    Buyurdu ki:

    "O Cebrâil Aleyhisselâm idi. Size dininizi öğretmeye geldi."" (Müslim)

    Resulullah Aleyhisselâm Cebrâil Aleyhisselâm'ın "İslâm nedir?" sualine "İslâm; Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resul'ü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve yoluna gücün yeterse Beytullah'a haccetmendir." diye cevap veriyorlar.

    Binaenelayh ibadet İslâm'ın bizzat kendisidir. İbadetsiz İslâm sûretâdır. Amelsiz iman nâkıstır.

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.199, Level: 100
    Points: 39.199, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    BuRaK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    4.740
    Points
    39.199
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart

    Sâlih Amel,
    Allah-u Teâlâ'nın Emri,
    İmanın Meyvesidir:

    İslâm'ın nezâfetine dahil olmak, karanlıktan kurtulmak sâlih amel işlemekle mümkündür.

    "İman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî kalacaklardır. Bu, Allah'ın gerçek vaadidir. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?

    Ne sizin kuruntularınız, ne de ehl-i kitabın kuruntusu. Kötülük yapan cezasını çeker. Kendisine Allah'tan başka ne bir dost bulabilir ne de bir yardımcı.

    Erkek olsun kadın olsun, her kim mümin olarak sâlih amel işlerse, işte bunlar cennete girerler. Onlar zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar." (Nisâ: 122-124)

    "Allah, iman edenlere ve sâlih amel işleyenlere vâdetmiştir; onlara bir mağfiret ve büyük mükâfat vardır." (Mâide: 9)

    "İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, şüphesiz ki Rableri imanları sebebiyle altlarından ırmaklar akan nimet cennetlerine erdirir." (Yunus: 9)

    "Ancak sabredip de sâlih ameller işleyenler böyle değildir. İşte onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır." (Hûd: 11)

    "Onlar ki iman etmişler ve sâlih ameller işlemişlerdir. Ne mutlu onlara! Varacakları yer de ne güzeldir!" (Ra'd: 29)

    Resulullah -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyururlar:

    "İnsanlar helâk olmuşlardır, ancak âlimler müstesna. Âlimler de helâk olmuşlardır, ilmi ile amel edenler müstesna. İlmiyle amel edenler de helâk olmuşlardır, ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahipleri de büyük bir tehlike üzerindedirler." (Keşf-ül hafâ)

    Bu Hadis-i şerif ihlâs ile yapılan amelin, yani salih amelin ehemmiyetini çok bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Gösteriş için, yaptı desinler diye, ya da insanları aldatıp maddi menfaat temin etmek için, yahut harama helale dikkat etmeden yeyip içtikten sonra yapılan ibadetlerin bir hükmü yoktur. Makbul değildir.



    Nezâfet; İslâm'la,
    İslâm; Farz İbadet ve Amelle Kaimdir.



    Temizlik,
    Abdest ve Gusül:

    Müslümanlık temizlik üzerine kurulmuştur. Bütün fıkıh ve ilmihâl kitaplarında "Taharet- Temizlik" başlığı altında İslâm fıkhındaki temizlik düsturları sayfalarca anlatılır. Her müslüman bu hükümleri bilmek ve uygulamakla mükelleftir.

    İslâm'ın temizliğe verdiği önemin en büyük ispatı, abdest ve gusüldür.

    Dinimiz, sağlığımız veya dini görevlerimizle ilgili her hususta temizliğe dikkat etmemizi emretmiştir.

    Âyet-i kerime'de:

    "Allah temizlenenleri sever." buyurulmuştur. (Tevbe: 108)

    Resul-i Ekrem -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz temizliği imanın yarısı saymış, temiz olanın rızkının genişleyeceğini, sağlık kazanacağını bildirmiştir. Aynı zamanda elbise ve vücut temizliğini, ev ve mesken temizliğini, yol temizliğini, bilhassa diş temizliğini teşvik etmiştir.

    İslâm dini temizliği ibâdet haline getirmiştir. Namaz kılmak isteyen kimsenin vücudunda, elbisesinde ve namaz kılacağı yerde, pislik varsa bunları temizlemesi şarttır. Her gün beş vakit namaz kılarken abdest almak, gerektiği zaman boy abdesti alıp bütün vücudu yıkamak, ibâdetin ilk şartlarıdır. Bu temizlik yapılmadan hiçbir ibâdet makbul değildir. Elbisesi, bedeni veya namaz kılacağı yer temiz olmayan kimse namaz kılamaz. Namaz İslâm'ın, temizlik de namazın şartıdır.

    "Ey inananlar! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, topuklarınıza kadar ayaklarınızı yıkayın." (Mâide: 6)

    Allah-u Teâlâ Kur'an-ı kerimin şerefini, nezâfetini, ona tâbi olmanın mecburiyetini duyururken, temizlenmeyenlerin, abdesti olmayanların ona el süremeyeceklerini beyan ediyor:

    "Muhakkak ki o, elbette çok şerefli bir Kur'an'dır.

    Koruma altında olan bir kitaptadır.

    Temizlenmiş olanlardan başkası ona el süremez."(Vâkıa: 77-79)

    Onun âyetleri Allah-u Teâlâ'nın hıfz-u himayesindedir, bâtıl hiçbir surette ona ulaşamaz.

    Mushaf-ı şeri'in kendisine abdestsiz dokunulamadığı gibi, ahlâk-ı zemimeden, hayvânî sıfatlardan arınmamış, hürmet ve tazîm nuru ile parlamamış olan kalpler de Allah kelâmının hakikatini anlayamaz. Hakiki mânâsına da nüfuz edemez.

    Bir müslüman temizliğe o kadar riayetle mükelleftir ki ihtiyacını giderdikten sonra istibra ve istincasını yapar. Yani büyük ve küçük abdestten temizlenir. Elbisesine küçük abdest bulaşmasını engellemek için tedbirler alır. Su ile temizlenir.

    Kâfirler ise ne taharet bilir, ne de abdest. Bugün Avrupa'da hemen hiçbir tuvalette taharet musluğu yoktur. Bu pislik memleketimize de sirayet etmeye başladı. İslâm'dan, İslâm'ın nezafetinden nasibdar olmayanların yaptığı bazı binalarda aynı şeyleri görür olduk.

    Bir Hadis-i şerif'lerinde de şöyle buyuruyorlar:

    "Temizlik imana dâvet eder. İman da sahibi ile birlikte cennettedir." (Taberânî)

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.199, Level: 100
    Points: 39.199, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    BuRaK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    4.740
    Points
    39.199
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart

    Namaz:

    Allah-u Teâlâ'ya iman ettikten sonra müslümanların yerine getirmeleri gereken farzların başında namaz gelir.

    Allahu Teâlâ, nasıl ki:

    "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" (Hûd: 112)

    Diye emrettiği gibi, namazı da "dosdoğru" kılmamızı emir buyurmaktadır:

    "Namazı dosdoğru kılın. Şüphesiz ki namaz, müminlere belirli vakitlerde farz kılınmıştır." (Nisâ: 103)

    Namaz Rabb'imizin bitmez-tükenmez ihsan ve ikramlarına karşı şükran ve tâzimlerimizi sunmak için kalbimiz, dilimiz ve bedenimizle yaptığımız bir ibâdettir. İmanın alâmeti, müminin miracıdır.

    "Hepiniz Allah'a yönelerek O'na karşı gelmekten sakınınız. Namazı kılınız. Müşriklerden olmayınız." (Rum: 31)

    Kur'an-ı kerim'de ve Hadis-i şerif'lerde namaza dair pek çok emir ve tavsiyeler vardır. Namaz kılanların Allah-u Teâlâ'nın pek büyük lütuflarına ereceklerine dair müjdeler olduğu gibi, kılmayanlar hakkında da pek elim azaba uğrayacaklarına dair ihtarlar vardır.

    Bir Âyet-i kerime'de:

    "Huşû ile namaz kılan müminler, âhiret azabından kurtuldular." (Müminûn: 1-2)

    Buyurulduğu gibi, diğer bir Âyet-i kerime'de de günahkârlara: "Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?" diye uzaktan uzağa sorulduğu zaman:

    "Biz namazımızı kılmıyorduk!" diyecekleri haber verilmektedir. (Müddessir: 43-47)

    Büyük günahlardan kaçınıldığı müddetçe, namazlar vakit aralarındaki günahlara kefarettir.

    Bir müslümanın üzerine beş vakit namaz kılmak farz olduğu gibi, beş vakit namazı muhafaza etmek de farzdır.

    Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:

    "Namazları ve orta namazı muhafaza edin, gönülden boyun eğerek Allah için namaza durun." buyuruyor. (Bakara: 238)

    Namazın faziletine nihayet yoktur.

    Allah-u Teâlâ'nın emri olan namaz, zekât, oruç, zikrullah gibi ibadetler aynı zamanda bir temizlenme, arınma vesilesidir.

    "Tâ ilk günden takvâ üzere kurulan mescidde namaza durman daha lâyık ve uygundur. Orada temizlenip arınmayı seven erkekler vardır. Allah da çokça temizlenenleri sever." (Tevbe: 108)

    "Temizlenen ve Rabb'inin adını anıp namaz kılan kurtulmuştur." (A'lâ: 14-15)

    Resul-i Ekrem -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de Hadis-i şerif'inde şöyle buyurur:

    "Beş vakit namazın benzeri birinizin kapısı önünde akmakta olan ve her gün beş kere içine dalıp yıkandığı suyu bol ırmak gibidir." (Müslim)

    Allah ve Resul'ünün iman ve ibadetleri temizlenme yolu olarak göstermesinde büyük ilâhî hikmetler vardır.

    Şirk ve küfürden, isyan ve günahlardan temizlenen, kalbi ve diliyle Rabb'ini zikredip beş vakit namazını kılan kimse dalâletten kurtulmuş, karanlıklardan aydınlığa çıkmış, pislikten temizliğe kavuşmuş olur.

    "Sen ancak görmediği halde Rabbinden korkanları ve namazı kılanları uyarırsın. Kim temizlenirse, o ancak kendi menfaati için temizlenmiş olur. Dönüş Allah'adır." (Fâtır: 18)

    Temizlenmelerinden dolayı Allah-u Teâlâ onları en güzel bir şekilde mükafatlandırır.



    Zekât ve Sadaka
    Malı ve Sahibini Temizler:

    Allah-u Teâlâ Kur'an-ı kerim'inde namaz kılmayı emrettiği her Âyet-i kerime'de zekât vermeyi de emir buyurmuştur:

    "Namazı kılın, zekâtı verin. Allah'a sarılın." (Hacc: 78)

    Allah-u Teâlâ farz kıldığı sadakaya, kalbi temizlediği için, temizlik mânâsına gelen zekât ismini vermiştir.

    Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:

    "Onların mallarından sadaka (zekât) al ki, bununla kendilerini temizlemiş, bereketlendirmiş olasın." (Tevbe: 103)

    Zira zekât ve sadaka, kişilerin kalbini cimrilik, hırs, tamah... gibi kötülüklerden korur.

    Resul-i Ekrem -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

    "Zekâtı vermek suretiyle malınızı muhafaza ediniz. Fakirlere sadaka vererek hastaları tedavi ediniz. Duâ ve tazarru ile belâ ve musibetleri reddediniz." (Münavi)

    Zekât malı temizlediği için bu ismi almıştır. Kuyudan su çektikçe yerine su geldiği, budanan bağların daha çok üzüm verdiği gibi, zekât da malı hem temizler hem de bereketlendirir.

    Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:

    "İnsanlardan mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir fâiz, Allah katında artmaz. Fakat Allah'ın rızâsını dileyerek verdiğiniz zekâta gelince, o böyle değildir. O zekâtı veren kimseler (sevaplarını ve mallarını) kat kat artıranlardır." (Rûm: 39)

    İyiliklerinin karşılığı kat kat verildiği gibi Allah-u Teâlâ bereketi ile zekât verenlerin mallarını artırır.

    Zekât fakirlerden önce zenginlerin menfaatinedir. Çünkü hem kat kat sevap kazanıyorlar, hem malları bereketleniyor, hem de malları zekâtla korunmuş oluyor.

    "O ki temizlenip arınmak üzere malını hayra verir. Onda hiç kimseye verilecek bir minnet borcu yoktur. (Verdiğini) yüce Rabbinin rızâsını kazanmak için verir."(Leyl: 18-20)

    Allah-u Teâlâ zekât verecek kadar zengin olan müslümanların mallarının belli bir miktarını fakirlere tahsis etmiştir. Bunun içindir ki zekâtı verilmeyen malda fakirlerin hakkı vardır.

    Zekât ve sadaka malı temizlediği gibi haksız yere elde edilen mal da hem "Pis" ve "Necis"tir, hem de çok büyük bir günahtır:

    "Yetimlerin mallarını verin. Temizi pis olanla değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu büyük bir günahtır." (Nisâ: 2)



    Çok Mühim Bir İbâdet;
    Helâl Lokma:

    Haram ve murdarla bina edilen vücut sahibini haram ve murdar işlere cezbeder.

    Bugün maalesef en az riayet edilen emir; helâl ve harama riâyettir. Zirâ ilâhî emaneti, vücudunu pis'lerle dolduran bir kimse ilâhî rahmete nâil olamaz.

    Helâl lokma yiyebilmek için bugün müslümanların üzerinde durması gereken en mühim meselelerden birisi de, hayvan kesiminde Besmele ve etleri yenilip yenilmeyen hayvanların bilinmesi hususudur.

    En'âm sûresi 145. Âyet-i kerime'sine göre, kendiliğinden ölmüş hayvan leşi, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilmiş hayvanlar olmak üzere haram yiyecekler dört sınıftır.

    Mâide sûresi 3. Âyet-i kerime'sinde ise boğulmuş, bir yerine taş veya sopa vurularak öldürülmüş, düşüp yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından süsülmüş, yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanmış, putlar adına boğazlanmış hayvanları yemenin ve fal okları ile kısmet aramanın haram olduğu bildirilmektedir.

    Boğulmak, başına tokmak vurulmak, bir yerden yuvarlanmak, süsüşmek, yırtıcı hayvan tarafından yaralanmak... gibi bir sebeple ölmek üzere bulunan hayvan yetişilerek kesilirse eti yenir.

    Hayvanı keserken Allah'ın ismini anmak vaciptir. "Bismillahi Allahu Ekber" demek ise müstehaptır, daha faziletlidir.

    Allah-u Teâlâ çok açık bir hüküm olarak Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurmaktadır:

    "Allah'ın âyetlerine inanan müminler iseniz, üzerlerine Allah'ın ismi anılmış (Besmele ile kesilmiş) hayvanlardan yiyin." (En'âm: 118)

    Allah-u Teâlâ'ya iman edenler O'nun helâl kıldığını mübah bilirler, ondan istifade edebilirler, haram kıldığından da kaçınırlar. Bu, gönüllerindeki köklü imanın gereğidir.

    "Kesilirken Allah'ın adı anılmayan hayvanlardan yemeyin. Çünkü onu yemek muhakkak ki bir fısktır, Allah'ın yolundan çıkmaktır." (En'âm: 121)

    Besmelesiz kesilen hayvanı yemenin zararının ve bir cezâsının olduğunu muhakkak biliniz.

    Dikkat edilirse arzettiğimiz bu beyanlar Allah-u Teâlâ'nın emir ve hükümleridir. Kim bu ilâhî hükümleri inkâr ederse kâfir olur.

    "İmân-ı kâmil haramdan, tama'dan uzaktır." (Münâvî)



    Cihad ve Şehitlik de
    Tertemiz Yapıp Arıtan Bir Vâzife ve Ecirdir:

    "Biz o sevinçli ve kederli günleri insanlar arasında (bazen lehe bazen aleyhe) döndürür dururuz. Bu da Allah'ın, ihlâslı ve azimli müminleri ayırdetmesi, içinizden şehidler edinmesi içindir. Allah zâlimleri sevmez.

    Bir de müminleri tertemiz yapıp arıtması ve kâfirleri mahvetmesi içindir.

    Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenlerle etmeyenleri, sebat edenlerle etmeyenleri belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sanıyordunuz?" (Âl-i imran: 140-142)

    Bu Âyet-i kerime gösteriyor ki Allah için yapılan her ibadet gibi cihad da aynı zamanda bir temizlenme ve arınma sebebidir.

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.199, Level: 100
    Points: 39.199, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    BuRaK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    4.740
    Points
    39.199
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart

    Kalp ve Nefis Temizliği:

    Allah-u Teâlâ insanın kalbine bakar.

    "O gün ne mallar fayda verir ne de oğullar.

    Meğer ki Allah'a tamamen sâlim ve temiz bir kalp ile gelenler ola." (Şuarâ: 88-89)

    Dünyada övünme vesilesi yaptığınız hiçbr varlığınız ahirette size bir fayda sağlamaz. Hiç kimse kendisini malıyla veya başka bir şeyle kurtaramaz. Orada insana fayda verecek olan "Sâlim ve temiz bir kalp"tir.

    Kalp temizliği çok mühimdir. Dünya muhabbeti kalpteki en büyük kirlerin başında gelir. Bir müslüman kalbini bu kirlerden temizlemekle meşgul olmalıdır. Bu meşgul olma yolu zühd ve takvâ yoludur.

    "O gün cennet takvâ sahiplerine yaklaştırılır.

    Cehennem de azgınlara gösterilir.

    Onlara denilir ki: "Taptıklarınız hani nerede?" (Şuarâ: 90-92)

    Cehennem ateşinden kurtulmak için kalpleri temizlemek, takvâ yoluna yönelmek lâzımdır.

    "Nefsini tertemiz yapıp arındıran felâh bulmuş, kurtulmuştur.

    Onu kirletip örten kişi ise elbette ziyana uğramıştır."(Şems: 9-10)

    Küfürde ısrar edenleri Allah-u Teâlâ takvâ ve tezkiyeden mahrum eder, onu nefsine bırakır, böylece küfür yollarında ömrünü tüketir.

    İnsanı Allah-u Teâlâ'dan uzaklaştıran her türlü iş ve muhabbet bir kir mesabesindedir. Bu kir ve pisliklerden temizlenmeye çalışmak lâzımdır.

    Bu çalışma yolunun önderleri evliyaullah hâzeratıdır. Onlar kalplerini, nefislerini temizlemek suretiyle Allah-u Teâlâ'ya yakınlık kazanmışlardır. Onlar için hiçbir korku yoktur.

    Allah yoluna koyulmak isteyen bir mümin,

    "Ey iman edenler! Allah'tan korkunuz ve sâdıklarla beraber olunuz!" (Tevbe: 119)

    Âyet-i kerime'si mucibince Allah dostu, sadık kullarla beraber olmanın yollarını araştırmalıdır.

    Ancak ortalığı sahteler kapladığı için çok dikkat etmek lâzımdır. Kişinin ebedî hayatı mevzu bahistir.



    İlâhi Emirler Bir Nimettir,
    İnsanı Temizler:

    Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:

    "Allah size herhangi bir zorluk vermeyi istemez. Fakat O, temizlenmenizi ve üzerinize olan nimetini tamamlamak ister." (Mâide: 6)

    Allah-u Teâlâ'nın emirlerine riâyet bir zorluk değil, bir nimettir, bir temizlenme vesilesidir. Bunu böyle bilmek lâzımdır. Nefsimize ağır gelmesi onun kötüye ve küfre meyyal olmasındadır. Nefis ve şeytan insana kötüyü, pisi temiz göstermeye çalışır.

    "Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o, hayâsızlığı ve kötülüğü emreder. Allah'ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, içinizden hiçbirinizi temizlemezdi. Fakat Allah dilediğini temizler. Allah işitendir, bilendir." (Nûr: 21)

    Lütuf ve rahmetiyle tevbe etmeye muvaffak kılmak ve tevbesini kabul etmek suretiyle günahtan arındırır.

    Temizleyen O'dur. Bütün iyilikler O'ndan, bütün kötülükler ise kendi nefsimizdendir.

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •