***
DIŞARDA
Points: 39.199, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Emrolunduğun Gibi Dosdoğru Ol!" (Hud: 112)
Bu ilâhî emir imanda da böyledir, İslâm'da da böyledir.
Bütün ibadetlerde; namazda, abdestte, gusülde de böyledir, zekâtta da böyledir. Baştan başa hayatın her noktasında bu böyledir.
O'nun emri olduğu için. İslâmiyet'in nezâfeti O'nun hükmü altındaki doğrulukla kaimdir. İslâmiyet doğrulukla başlar.
Amelsiz İman Nâkıstır, Sûretâdır,
Nezâfetten Nasibi Yoktur:
Bu kadar Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'ten açıkça anlaşılıyor ki, nezafet, aydınlık, medeniyet ancak Allah-u Teâlâ'ya ve O'nun Resul'ü Muhammed Mustafa -sallAllahu aleyhi ve sellem-e iman ile mümkündür.
O halde "inandım" demekle bu nezâfetten, bu aydınlıktan, bu medeniyetten nasipdar olmak mümkün müdür?
Cenâb-ı Hakk Âyet-i kerime'sinde:
"Festakim kemâ ümirte = Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" buyuruyor. (Hûd: 112)
Bu emr-i şerif mucibince İslâmiyet'in nezâfeti O'nun hükmü altındaki doğrulukla kâimdir. Bu emir, imanda böyle, İslâm'da böyle, abdestte böyle, gusülde böyle, namazda böyle, zekâtta böyledir. O'nun emri olduğu için!
İslâm'ın nezâfetine dahil olmak, karanlıktan kurtulmak sâlih amel işlemekle mümkündür.
Kur'an-ı kerim'de doksana yakın Âyet-i kerime'de Allah-u Teâlâ "İman edip sâlih amel işleyenler" şeklinde "İman" ile "Sâlih amel işlemeyi" bir arada zikretmiş, "Sâlih amel" işleyenlere mükâfatlarını sonsuzca ihsan ve ikram ettiğini beyan etmiştir:
"İman edip sâlih amel işleyenlerin, namaz kılıp zekât verenlerin, Rableri katında mükâfatları vardır. Onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar." (Bakara: 82)
"İman edip sâlih amel işleyenlere gelince, Allah onlara mükâfatlarını tam olarak verecektir." (Âl-i imran: 57)
"Resulüm! İman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlerle müjdele." (Bakara: 25)
"İman edip de sâlih ameller işleyenler ise cennet halkıdırlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır." (Bakara: 82)
Resulullah -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyururlar:
"İman-ı kâmil, kalb ile mârifet, lisan ile ikrar, cevârih ve âzâ ile amel eylemekten ibârettir." (İbn-i Mâce)
"İmân ile amel birbirinden ayrılmayan iki arkadaştır. Binâenaleyh iman amelsiz, amel imansız bir işe yaramaz." (Câmiu's-sağir)
"İman ne temenni ve arzu ile ve ne de zâhirde kendini sözle, ne fiilen evliyâullah'a benzetmekle olur. Lâkin müminin imanı öyle bir şeydir ki kalbinde yer tutmuş ola ve ibâdeti de onu tasdik ede." (Camiu's-sağir)
"Cenâb-ı Allah amelsiz imanı ve imansız ameli kabul buyurmaz." (Münâvî)
"İman söz ve ameldir. Zâid ve nakıs olabilir, artıp eksilebilir." (Buharî)
Yani herkesin imanı, amel ve ibâdeti nisbetindedir.
Amel bu kadar önemlidir. İmanın alâmetidir.
Kimisi iman ettim der, hiçbir ameli yoktur. Namaz kılmaz, oruç tutmaz, taharet bilmez. İsmi müslümandır. İmanın nezafetinden, aydınlığından, medeniyetinden de nasibi yoktur.
Bir de münâfıklar vardır. "En iyi müslüman benim." der, dış görünüşüne bakınca aldanırsın, ancak münâfıktır, kâfirden daha beterdir.
Nitekim "Küfrü Hoşgörü" adı altında yapılanlar; kökü dışarıda, Vatikan ve Amerika gibi küfür merkezlerine hizmet eden faaliyetlerdir.
Binaenaleyh Âyet-i kerime'lerde "Sâlih amel" buyuruluyor. İhlâstan nasibi olmayan münâfıkların amellerinin hiçbir hükmü yoktur. Hatta bunlar küfürden daha tehlikelidir. Zira görüyorsunuz, işte bu münâfıklar yüzünden bu halk bu küffara meylediyor.
•
Hazret-i Ömer -radiyAllahu anh- Efendimiz'den şöyle nakledilmiştir:
"Günün birinde Resulullah -sallAllahu aleyhi ve sellem-in huzurunda bulunduğumuz sırada aniden bir adam çıkageldi. Elbisesi bembeyaz, saçları simsiyahtı, üzerinde hiçbir yolculuk eseri görülmüyordu. Hiçbirimiz onu tanımıyorduk.
Peygamber -sallAllahu aleyhi ve sellem-in önüne oturdu, dizlerini dizlerine dayadı, ellerini iki dizinin üzerine koydu ve "Yâ Muhammed! İslâm nedir, bana söyle!" dedi.
Resulullah Aleyhisselâm:
"İslâm; Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resul'ü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve yoluna gücün yeterse Beytullah'a haccetmendir." buyurdu.
O yabancı adam "Doğru söylüyorsun!" dedi. "Hem soruyor hem de tasdik ediyor" diye hayret ettik.
Sonra "İman nedir, bana söyle!" dedi.
Resulullah Aleyhisselâm da:
"İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanmandır." buyurdu.
O adam yine "Doğru söylüyorsun!" dedi. Devamla "İhsan nedir?" diye sordu.
Resulullah Aleyhisselâm:
"İhsan, Allah'a sanki O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O'nu göremiyorsan da O seni görüyor." buyurdu.
O yine "Doğru söylüyorsun!" dedi. Sonra "Kıyametin ne zaman kopacağını bana haber ver!" diye sordu.
Resulullah Aleyhisselâm "Bu hususta kendisine sorulan kimse, sorandan daha bilgili değildir." buyurdu.
"O halde bana alâmetlerinden haber ver!" deyince Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurdu:
"Cariyenin efendisini doğurması, yalın ayak, üstü çıplak ve fakir koyun çobanlarının yüksek binalar yapmakta birbirleriyle yarışmalarıdır."
Sonra o yabancı kimse çıktı gitti. Ben epeyce bir müddet kaldım. Sonra Resulullah Aleyhisselâm bana "Yâ Ömer! Sual soran bu zâtın kim olduğunu biliyor musun?" buyurdu. "Allah ve Resul'ü bilir." dedim.
Buyurdu ki:
"O Cebrâil Aleyhisselâm idi. Size dininizi öğretmeye geldi."" (Müslim)
Resulullah Aleyhisselâm Cebrâil Aleyhisselâm'ın "İslâm nedir?" sualine "İslâm; Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resul'ü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve yoluna gücün yeterse Beytullah'a haccetmendir." diye cevap veriyorlar.
Binaenelayh ibadet İslâm'ın bizzat kendisidir. İbadetsiz İslâm sûretâdır. Amelsiz iman nâkıstır.