EL-VASİ’ (C.C.)

“Rahmeti geniş ve sonsuz, ilmiyle her şeyi kuşatıcı.”

O'nun kudret ve rahmetinin genişliğini, tükenmezli­ğini, her zerreyi nasıl kuşatıverdiğini akıl ve idrakin kav­ramasına imkân yoktur.

Her eşyada, her zerrede, her çiçekte, her yaprakta, kuşta, arıda, suda, havada, ateşte Allah'ın yüce sıfatlarının izleri, nişanları bize delil olarak kâfi...

İnsanın kendi vücudu başlı başına bir âlem.

Öyle et­ten, kemikten, kandan bir makina ki, her parçasının vazi­fesi yine başka...

Meselâ: Dilimiz, tatma, lezzet alma ve konuşma âle­tidir.

Kulağımız işitme, gözümüz görme, elimiz tutma, ayağımız yürüme.

Gözümüz de et parçası, dilimiz de.

Di­limiz bir şey göremez, gözümüz de konuşmaya kadir değildir.

Bu küçük küçük et parçalarına bunca marifeti veren Allahü Teâlâ'dır.

Yine hiçbir insanın sîmâsı bir başka insanın yüzüne benzemez.

Milyarlarca insanın mil­yarlarca değişik çehresi vardır.

Halbuki bütün insanlar, hep aynı maddeden ve aynı unsurdan yaratılmışlardır.

Hatta, daha ileri gidersek hepsinin anası, babası birdir.

Bütün beşer Âdem (a.s.) ile Hazreti Havva'dan türemiştir.

Öyle de, herkesin ayrı ayrı bir âlemi bulun­maktadır...

Her varlıkta, her insanda, her zerrede “El-Vâsi” ' ismi­nin tecellilerini ve izlerini görmek mümkündür.

Yine in­sanların birbirinden faydalanması, yardım görmesi, ilim öğrenmesi de Allah'ın bir keremidir.

Allahü Teâlâ, bir kulunu zengin etmese, fakirlerin ih­tiyacını kim giderecekti?

Bir kuluna ilim vermese, cahiller kimden ne öğreneceklerdi?

Cömert ve kerim insanlar yaratmasaydı, yürek yaralarına kimler merhem sürecekti?

Fayda verenlerle menfaat görenler hepsi Allah'ın kul­larıdır.

Bu fazl u keremden dolayı Allah'a şükretmek, hamd ü senalarda bulunmak gerekmez mi?

İmam Şiblî Hazretleri, kapısına bir dilenci geldiğinde sevincinden ne yapacağını bilemez ve derdi ki:

“A günahlarımı almaya gelen, sana selâm olsun. Sen ne iyi bir kimsesin!”

İşte, Allahü Teâlâ'nın kerem ve nimetini bilenler böyledir.

Bilmeyenler ise nankörlüğün kuyusunda çırpınıp dururlar.

Şu mübarek âyet bunu ne güzel ifade etmektedir:

“Şeytan sizi fakirlikle korkutup çirkin çirkin şeylere teşvik eder.

Allah da lütfundan ve bağışlamasın­dan birtakım vaadlerde bulunuyor.

Allah'ın lütfü geniş­tir. O herşeyi bilendir.”

“Eş-Şeytânü” : O şeytan, Allah'ın rahmetinden ümidini kesmiş olan o karamsar İblis veya hayırlı işlere karşı giz­lice veya açıkça ümitsizlik telkin ederek, yanlış ve aldatıcı fikirler ve duygular saçan her çeşit şeytanlar veya insanın içindeki nefs-i emmâre,

“Size hep fakirlik vaad eder.” Aman hayır yapmayın, sonra züğürt düşersiniz” der,

“Ve size çirkin hasletler emreder.” Sizi cimriliğe ve sisliğe sevkeder, mallarınızı fenalıklara, fuhşiyata, an­lamsız şeylere, isyanlara harcamanızı teşvik eder.BAKARA: 268


“Allah ise, size, tarafından bağışlanma ve lütuf ve ih­san vaad ediyor.” O sadakalarla ahirette günahlarınızı bağışlamayı, dünyada da yaptığınız harcamaların yerine kat kat kârlar, dünya ve ahirette ecirler ve sevaplar ihsan ederek sonsuz mutluluğunuzu güvence altına alıyor.

“Vallâhü vâsi'ün alîm = Ve Allah Vâsî'dir, Alimdir. Yani kerem ve ihsanı bol, ilmi de çoktur.

” İnfakınızın kadrini bilir, ecrini verir, sözünü yerine getirmekte güçlük çekmez. Herşeyin önünü, sonunu bilerek emir verir ve ona göre vaadde bulunur.” Hak Dini Kur'an Dili, 2/203.

Yüce Allah Vâsi'dir.

O'nun ilmi, kudreti, rahmeti, afvı, keremi hesapsızdır.

Herşeye hükmünü yürütür, herşeye gücü yeter, ilminden bir zerre bile gizlenemez.

Kudreti önünde hiçbir kuvvet tutunamaz. Rahmeti geniş olduğu gibi, zâlimleri ve fâcirleri kahretmesi de yamandır.

Şimdi söz şiirin:

Kerem, ihsan, cûd senden,
Üzüm, incir, dut senden,
Kesilmez umut senden,
Yâ Allah, Yâ Hak, Yâ Nûr,
Yâ Vâsi'ü,Yâ Ğafûr!
Nice lütfün var bize.
Sensin Muîn, yâr bize,
Dokunmasın nâr bize,
Yâ Allah, Yâ Hak, Yâ Nûr,
Yâ Vâsi'ü, Yâ Gafur!..
Kul kerem vefa bekler,
Belki bin defa bekler,
Ne gam, ne cefâ bekler,
Yâ Allah, Yâ Hak, Yâ Nûr,
Yâ Vâsi'ü, Yâ Gafur!..
Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 188-192.