***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


Cuma Sohbeti (Telmaruf 2007
Cuma Sohbeti (Telmaruf 2007)
Seyh Muhammed Muta El-Haznevi (k.s)
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla sözlerime başlarım. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat ve selam efendimiz Hz. Muhammed'in, al ve ashabı üzerine olsun. Allah-u Teala; Şeyhimizden, murabbimizden, Şehid-ul Harameyn lakabıyla meşhur Şeyhimizden razı olsun.Babam Şeyh (k.s) buyuruyordu ki: Hikmet ehli alimler daha önceden söylemişlerdir, her önemli noktayı anlatmışlardır. Bize, onlardan duyduğumuzu tatbik etmek kalmıştır. Babam Şeyh (k.s) da çoğunuza nasihatinde, vaazında anlatmıştır, o duyduğumuzla amel etmek kalmıştır.
Değerli kardeşlerim, Allah-u Teala'ya karşı, babam Şeyh hazretlerine karşı ve size karşı kendime konuşmamak için bir özür bulamıyorum. Bundan dolayı az da olsa sizlere biraz konuşacağım.
Babam Şeyh (k.s)'dan duydum diyordu, alimler buyuruyorlar ki: İki şeyi insanın elde etmesi imkansızdır. Bunlardan birincisi insanları razı etmek, bu imkansızdır. İkincisi de kalbin rahatlığı, bu da imkansızdır. Birinci kısmı anlatalım. Bu kıssayı çoğunuz babam Şeyh (k.s)'dan duymuştunuz. Şeyh (k.s) buyuruyordu ki: Adamın biri oğluyla beraber bir merkebe biner ve bir toplumun önünden geçerler. O toplum, bu adamı oğluyla beraber merkebe bindiğini görünce kendi aralarında şöyle söylerler: Bakınız bu adam kalbi ne kadar katıdır, hiç kalbinde rahmet yoktur, oğluyla beraber bu merkebe biniyor. Bunun üzerine baba merkepten indi, oğul merkep üzerinde kaldı. Başka bir toplumun yanından geçtiler, onlar da baktılar çocuk binmiştir babası yürüyor. Dediler: Şu çocuğa bakın! Ne kadar edepsizdir. Kendi biniyor babası yürüyor. Bunun üzerine çocuk merkepten indi, babası bindi. Başka bir toplumun önünden geçtiler. Bu sefer o toplum da dediler ki: Bakınız şu babaya, bakınız hiç çocuğuna şefkati, rahmeti yoktur. Kendi biniyor çocuğunu yürütüyor. Bunun üzerine baba ile oğul ikisi de merkepten inerler, merkep de yürüyor. Başka bir toplumun yanından geçtiler. Bu toplum da dediler ki: Bu akılsız, bu ahmağa bakın. Merkep binmek için değil mi? İkisi de yürüyor. Bu merkep boştur, kimse üzerine binmiyor. Bunun üzerine baba oğula dedi ki: Ey oğul! Bak, bütün insanları razı etmek imkânsızdır; çünkü birini razı edersen öbürü kızar; diğerini razı edersen öbürü kızar; çünkü her insanın aklı, fikri düşüncesi ayrıdır. Onun için bütün insanları razı ettirmek imkânsızdır. Eğer insanın, bütün insanları razı etmeye gücü yetmiyorsa, imkansızsa en güzelini, en doğrusunu kendine seçsin. O da Allah-u Teala'yı razı ettirmektir. Allah-u Teala'yı razı ettirmek için uğraşsın. Bu insan, Allah-u Teala'nın rızasını kazanmak için uğraşsın. Kendi ile Allah arasındaki alakayı düzeltsin; çünkü değerli Müslümanlar, Allah-u Teala bir insanın üzerine hayır takdir etmişse hiç kimse buna engel olamaz. Eğer bir insana zarar takdir etmişse yine hiç kimse bunun önünde duramaz, engelliyemez. Onun için en önemli nokta Allah-u Teala'yı razı ettirmektir.
İnsan, insanları razı ettirmek uğruna uğraşırsa insanların güvenini, akidesini kazanmak için uğraşırsa bu aldanmıştır; çünkü değerli Müslümanlar, insan bilmesi lazımdır ki menfaat veren de menfaati takdir eden de zararı takdir eden de Allah-u Teala'dır. Onun için insan Allah-u Teala'nın rızasını tahsil etmek için uğraşmalıdır. İnsanoğlu eğer dünyayı istiyorsa Allah-u Teala'nın rızasındadır, eğer ahireti istiyorsa yine Allah-u Teala'nın rızasındadır; hem dünyayı hem ahireti istiyorsa yine Allah-u Teala'yı razı etmek için uğraşsın, çalışsın ikisi de Allah-u Teala'nın rızasındadır.
Şeyh (k.s)'dan duydum diyordu ki: Sultanın birinin üç cariyesi, emesi vardı. Bu sultan bu üç emesini çok severdi. Bir gün onları imtihan etmek için yanına çağırdı ve onlara dedi ki: Benden ne isterseniz, ne dilerseniz dileyin. Benden ne isterseniz size vereceğim, istediğinizi geri çevirmeyeceğim. Onların aklını imtihan etmek için onlara bu imtihanı yaptı. Birinci eme asil atlardan istedi, çok atları istedi. Sultan dedi tamam, sana istediğini vereceğim. İkinci cariye, ikinci eme ise yüklü, toplu altın istedi. Sultan ona da, sana da istediğini vereceğim dedi. Üçüncü cariyeye de sordu. Sen ne istersin? Dedi ki: Ben sultanla evlenmek istiyorum. Sultanın benim kocam olmasını istiyorum. Sultanın tuhafına gitti. Neden sen de diğer arkadaşların gibi altınlar, paralar istemedin? Bu cariye dedi ki: Ben sultanı seçtim; çünkü sultan benim olursa, kocam olursa onlardan sonra bütün paralar, mülkler, ne istediysem hepsi de benim olur. Bunun üzerine sultan kendisini tebrik etti ve vallahi sen akıllısın dedi.
Değerli Müslümanlar, sultan bunun üzerine onu tebrik edip, ondan razı olduktan sonra bilmeniz lazımdır ki Allah-u Teala'nın rızası her şeydir, çünkü sultan veya sultanın sahip olduğu mal mülk hepsi sonunda Allah-u Teala'nındır. O halde insan Allah-u Teala'yı razı ettirmek için uğraşsın, çünkü Allah-u Teala'yı razı edene, Allah-u Teala dilediği zaman her şeyi ona verir. Önemli olan Allah'ın rızasıdır. O halde bizim de Allah-u Teala'nın rızası için uğraşmamız lazımdır.
İkinci konu, insanın elde etmek istediği ikinci imkânsız konu da kalbin rahatlığıdır. Bu da imkânsızdır. Hatta insan saadet yollarını ne kadar toplarsa, ne kadar ararsa yine kalbi rahat edemez; mutlaka dünyada meşakkatlerle, musibetlerle, zorluklarla karşı karşıyadır. İnsanın kalbinin rahat, mutmain olması imkânsızdır.
Değerli Müslümanlar, babam Şeyh (k.s)'dan duydum diyordu ki: Sultanın, melikin biri bir adamdan duydu, o adam diyordu: Hiçbir insanın kalbinin rahat, mutmain olması ne olursa olsun imkansızdır. Bunun üzerine bu sultan, bu melik hayır, dedi. Ben kalbimin süruru için, ferah olması için elimde imkanlar var; bunu yapabilirim ve bu insan bütün imkanlarıyla sevinç ve süruru elde etmek için uğraştı, çalıştı, çabaladı. Bu sultan hizmetçilerini çağırdı ve yarın pikniğe çıkacağız, en güzel yemekleri yapmalarını, en güzel elbiselerini giymelerini istedi. Bunun üzerine en güzel yemekleri hazırladılar ve gerçekten sultan hizmetçileriyle, cariyeleriyle, emeleriyle beraber dışarıya çıktı. Acıktılar, sofrayı kurdular. En güzel yemeği yemek istediler. Bunun üzerine sultan en çok sevdiği cariyesini, emesini yanına çağırdı. Onunla beraber yesin, tam huzuru, sevinci mükemmel bir şekilde elde etmek için yanına çağırdı beraber yesinler diye. Sultan cariyesi ile yemek yerken bu sevdiği cariyesinin boğazında bir lokma takılıp kalıyor ve düşüp ölüyor. Ne kadar doktorları çağırdıysa, onu kurtarmak istediyse de bir türlü kurtaramadı. Bunun üzerine sultan dedi ki: Gerçekten dünyada rahatlık yoktur; keder, sıkıntı yeridir diyenler doğru söylemişlerdir. Çok üzüldü, çok sıkıldı; ama elinden bir şey gelmedi.
Tıpkı kal buyurduğu gibi: Ey düşük, alçak dünyayı isteyen kişi! Dünyayı isteyen tıpkı balık avlamak için oltayla nasıl avlıyorsa alçaklığı, rezaleti oltayla avlamak gibidir.
Değerli Müslümanlar, o halde kurtuluş nedir? Mademki insan yaralı, kederli, hüzünlü kalacak o halde kurtuluş neydedir? Hikmet ehli âlimler buyurmuşlardır ki: Mademki insan yaralıdır, dünya keder ve sıkıntılarıyla yaralıdır; o halde bunun yarası Allah-u Teala için olsun, Allah-u Teala'nın rızasını elde etmek için yaralı olsun.
Bu insan Allah-u Teala'nın rızasını elde etmek için uğraşsın. Allah-u Teala'nın emrini yerine getirerek, yasaklarından sakınarak Allah-u Teala'nın rızasını elde etsin. Yarası bu olsun. Yarası dünyayı elde etmek için, dünya musibetleri, kederleriyle yaralı değil, Allah-u Teala'nın rızasını nasıl elde edeceğim diye yaralı olsun. Bu insan Allah-u Teala'nın rızasını elde etmek için, taat ve ibadetle gayret etsin. Allah-u Teala'nın rızasını elde etmek için ve korku ve ümit arasında Allah-u Teala'ya kulluk ve ibadet etsin ve sonunda desin ki: Acaba Allah-u Teala benim taat ve ibadetlerimi kabul etti mi acaba beni affetti mi? diye bunda yaralı olsun, kederli, dertli, olsun. Desin ki: Acaba kıyamet gününde beyaz bir yüzle Allah-u Teala'nın huzuruna çıkar mıyım, çıkmaz mıyım? veyahut kıyamet gününde acaba cennetlik miyim veyahut cehennemlik miyim? Bu konuda yaralı olsun. Desin ki acaba benim haşrim peygamberlerle, salih, sıdıklarla beraber midir, yoksa Allah muhafaza şeytanlarla, müşriklerle mi beraberim? diye bunu düşünüp, bunu mütaala etsin.
Bu insan Allah-u Teala'nın rızasını elde etmek için yaralı olsun. Yani desin ki namaz kılıyorum; ama kabul olundu mu olunmadı mı? Allah-u Teala'nın istediği gibi taat ve ibadet ediyor muyum, etmiyor muyum? yani bunları yapsın, bir de nefsini hesaba çeksin. Bunları istenilen şekilde yerine getiriyor muyum, getirmiyor muyum? Değil ki bu sene benim hasat mevsimim zayıf geldi veyahut oğlum çalışmıyor, eşim benim sözümü dinlemiyor; yani başka şeylerle yaralı değil, Allah-u Teala'nın rızası için yaralı olsun. Bu insan dünyası için yaralı olmasın. Allah-u Teala'nın rızası için yaralı olsun
Sen Allah-u Teala'nın dini için, rızası için yaralı ol; dünya ve başka şeyler için değil. Allah-u Teala'nın rızası için yaralı ol. Tıpkı kal buyurduğu gibi: "Nice insanlar vardır ki mal mülkleri vardı; fakat gittiler, hiç onların elinde bir şey kalmadı. Keşke bilsem de bu mal, mülk acaba kimin olacak. Bunu keşke bilseydim."
Akıllı insan Allah-u Teala'nın rızası için gayret eder ve kalbin rahatlığı, mutmain olması için dünyada zahit olması gerekir. Tıpkı seyyidina Ömer İbni Hattap (r.a) buyurduğu gibi: Dünyada zahit olmak kalbin rahatlığı ve mutmain olmasına en büyük sebeptir.
Muhammed ibni Abdullah adında büyük bir zatın her gün seksen bin dirhem kazancı vardı. Bir gün Basra ehline bir mektup yolluyor ve diyor ki bana münasip bir kadın bulun evlenmek istiyorum diyor. Bunun üzerine Basra âlimleri kendisine bir mektup yolladılar. Rabiatül Adaviye ile evlenmesini istediler. Kendisi de ona bir mektup yazdı ve mektubun başında Bismillahirrahmanirrahim diyerek O'na dedi ki: Bana eş ol, benimle evlen. Ben günde seksen bin dirhem kazanıyorum ve bu seksen bin dirhemi de yüz bin dirheme çıkaracağım ve bu kazancımın aynısını da sana vereceğim. Benimle evlen, bana icabet et diye ona bir mektup yolladı. Bunun üzerine Rabiatül Adaviye radıyallahu teala anha bir mektup yazıyor, yine mektubun başında Bismillahirrahmanirrahim diyor ve daha sonra diyor ki: Ey insan! bana teklif ettiğin bu kadar mal, mülk ben baktım ki hepsi keder, sıkıntıdır. Kalbin rahatlığı, mutmain olması ancak Allah-u Teala'ya zahit olmakladır. Ben sana diyorum ki bu mektubum sana vardıktan sonra kıyamet günü için ne hazırlık yaptın ona bak ve ahiret için hazırlan bu senin kalbini mutmain eder, rahat eder.
Değerli Müslümanlar, akıllı insan bu kıssalardan, bu örneklerden ibret alan insandır. Akıllı insan, işte bu insandır; düşünür yarını için vaktini boşa geçirmez. Allah-u Teala'nın rızasıyla geçirir. Bilmesi lazımdır ki ömründen geçen bir vakit, bir dakika tekrar onu doldurmak, geri getirmek imkânsızdır.
Değerli Müslümanlar, konuşmamın sonunda bu memleketin mesul büyüklerine dua ediyor, Allah-u Teala onları muvaffak etsin, onlara güç, kuvvet versin, düşmanlara karşı zaferle başarsınlar ve Allah-u Teala sizleri de hakkın üzerine sabit eylesin. Allah-u Teala sizi mükafatlandırsın.
El-fatiha