Okuma programları muhteşem meyveler veriyor


Bir haftalık okuma programı sonrası eve dönen kızımda bir takım müsbet değişiklikler gözlemliyordum. Bunların başında namazı vaktinde ve tadil-i erkânıyla kılmak namaz sonrası tesbihat ve ders yapmak ilmihal bilgilerini uygulamak ve ev toplantılarını daha düzenli ve ciddî yapmak… gelmekteydi.

Kızımla değerlendirmeler yaparken hem kendisinin hem programa katılan arkadaşlarının ve hem de onlarla ilgilenen ablalarıyla sohbetlerinin sonucu oluşmuş pek çok sorular ve konularla karşılaştık.



"Başörtülü okuyabilecek miyiz?"


Başörtüsünün farziyetini öğrenen kızım bana başörtülü nasıl okuyabileceğini soruyordu. Bu konu beni derinden düşünmeye itmişti. Vereceğim cevap hem çocuğumun okuma hevesi kırılmayacak hem de ’ın rızası doğrultusunda bir cevap olmalıydı. Bu soru karşısında çocuğuma—mevcut Türkiye şartlarından dolayı—rahatlıkla bir cevap verememem bir baba olarak beni üzmüştü.


Avrupa Birliği’ne girme çabasındaki ülkemde çocuğuma "Eğitimin önünde hiçbir engel yok bu ülke dine ve dindarlara saygılı insanların kılık kıyafetleriyle uğraşılmaz her türlü düşünce demokrasi zemininde ifade hakkı bulur..." diyebilmeliydim. Benim karşılaştığım bu soru ve sorun ile pek çok ehl-i iman anne babanın da karşı karşıya olduğunu düşündüm.

Doğrusu bu sorulardan bir kısmının cevabını devlet bir kısmının anne baba bir kısmının da okuyacak bireyin kendisinin vermesi gerekiyordu.

Kızımın anlattıklarından pek çok önemli sonuçlar çıkardım. Bunların başında ehl-i iman kardeşlerimin kız çocuklarına haddinden fazla üniversite okuma noktasında tahşidat yapmaları geliyordu.

Ailelerin alternatifsiz bir şekilde çocuğun ilgisi kapasitesi ve şu andaki içinde bulunulan Türkiye şartları dikkate alınmaksızın zihinlerini sadece üniversite eğitimine programladıkları görülüyordu. Bu olurken de seçeceği mesleğin çok para getirmesi ve gözde bir meslek olması önemle vurgulanıyordu. Hatta çocuğunun üniversite okuyamaması gibi bir alternatiflerinin dahi olmadığı anlaşılıyordu.

Ailelerin bu yaklaşımından çocuklar kendilerine ‘Ne yaparsan yap oku’ ‘Hangi şartlar içinde olursan ol oku’ ve hatta ‘Vermen gereken tavizleri vererek oku’ mesajı alıyorlar. Doğrusu aileler okula giden kız çocuklarına tek şıklı bir hayat sunmaktadırlar. Ya okuyacaksın ya da okuyacaksın… Okumanın dışındaki bütün şıklar kabulü mümkün olmayan cinsten değerlendiriliyor.



Okumazsan eğer kızım…lı cümleler


Okul ile birlikte bir de bu yaklaşım çocuğa yük oluyor. ‘Okumazsan eğer kızım’lı bütün cümleler aslında apaçık bir tehdit. Anne babaların üniversitesiz çizdikleri bütün tablolar renksiz bütün meslekler anlamsız ayıplanan hor ve hakir görülen ve hatta tehdit vesilesi bir anlayışla değerlendiriliyor.

Onun için yüksek tahsil yapmak istemeyen bir kız çocuğuna anne-baba; "Okumazsan sokaklarda aylak aylak gezersin dikiş nakışa gidersin evlenir gider çocuklarına bakarsın..." gibi daha pek çok cümleyle hayatı daraltan tablo çizmektedirler.

Sürekli bu tehditleri dinleyen çocuk artık hayatın üniversite okumaktan başka bir şıkkının olmadığını düşünmeye başlıyor. Hatta iş biraz daha ileri gidiyor ki çocuk ‘Okumayan insan değersizdir’ gibi bir sonuç çıkarıyor.

Bu sonuç da; aile kurma annelik ve çocuk yetiştirme gibi aslî vazifeleri bulunan kız çocuklarında fıtrî sapmalar meydana getiriyor.


Annelik yüce bir meslektir


Oysa ki anne babanın kız çocuklarına yapması gereken en önemli vurgulardan birisi en az ‘oku kızım’ kadar hiç şüphesiz ‘annelik müessesesi’nin yüceliği olmalıdır.

Kadının özellikle yapması gereken meslekler düşünüldüğünde o meslekleri yapacak kadınların gerekliliği göz ardı edilmemelidir. İlim öğrenmenin kadına da erkeğe de farz olduğu dikkate alındığında anneliğe vurgu yapmak ilim yapmanın bir karşıtı gibi değerlendirilmeyecektir.

Şartları müsait olan dinî emirlerden taviz vermeden okuyabilecek kız çocuklarına kimse ilim kapısını kapayamayacaktır. İyi yetişmiş ahlâklı bilgili becerikli bir anne olmak sadece üniversite tahsiliyle alâkalı bir durum değildir. Annelik beraberinde iyi bir eş olmayı da taşıdığı takdirde mutluluğu her iki dünyayı da kapsayacak bir sürecin adı olacaktır.


‘İman takviye’ mesleği


Ehl-i iman için en az dünya kadar önemsenmesi gereken bir kavram da insanların ahiretlerine hizmettir. Bu tercih büyüklerin önemsedikleri bir tercih olmalı ki çocuklarda da görülebilsin.

Her ehl-i iman anne baba kız çocuğunun inançlarından taviz vermeden bir meslek sahibi olmasını arzu etmelidir. Bu amaç doğrultusunda çocuğuna her türlü müsbet desteği vermelidir. Bu mümkün değilse hal-i hazırda bulunan meslek sahibi hanımlara iman hizmeti götürme mesleğini elde etmesi amaç edinilmelidir. Yani mevcut görev yapan doktor eğitimci vb. meslek sahibi hanımların ‘imanî takviye ihtiyaçları’ misyon edinilmelidir.

Ayrıca ehl-i iman aileler kız çocuklarına tek şıklı hayatlardan ziyade; çok amaçlı dünyasını da ahiretini de mutlu yaşayabileceği hayat alternatifleri sunması gerekmektedir.

Ehl-i iman bir baba ‘Eğer okumazsan kızım…’ lı bütün cümlelerin devamlarını müsbet cümlelerle devam ettirmelidir. Yani ‘… İman Kur’ân hizmeti yapabilirsin; imanlı bir eş; şefkat kahramanı bir anne olabilirsin; pek çok meslekleri meşru daire içinde rahatlıkla yapabilirsin; araştırmalar yapar kitaplar yazabilirsin; dil bilgisayar öğrenebilir öğretebilirsin; el san’atları becerisi kazanabilirsin…" li cümleler içerikleri önemsenerek kurulmalıdır.

Anne baba çocuğunun Kur’ân eğitimine küçücük bir bütçe ayırmazken; OKS veya ÖSS eğitimi için on kat fazlasını ayırabiliyorsa bu apaçık bir önemseme göstergesidir. Yani "Oğlum paşa olsun diye bütün malını verir hafız mektebinden alır Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor. Dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor; Cehennem hapsine düşmesini nazara almıyor. Çocuğunu ahirette kendisine dâvâcı ediyor."

Çocuğuna bütün yönlendirmelerini dünyaya dönük yapan bir ehl-i iman anne baba çocuğun farz ibadetlerindeki gevşekliğini ilgisizliğini dinî sohbetlere meyilsizliğini dinî kitaplara alâkasızlığını ne ile değerlendirebilecektir? Hatta ve hatta çocuktaki ahlâkî zayıflığı değer yargılarını tanımazlığı müsbet örf ve gelenekleri uygulamazlığı nereye koyacaktır?

Anne-baba olarak biz hayatımızda neyi önemsersek çocuk da genç de ona uygun bir davranış geliştirecektir.

**

Evet kızım okumalıydı. Ama kendini hayatı insanları olayları tabiatı varlığı okumalıydı. Bu okumalarla birlikte inancından tavizler vermeden üniversitede okumalıydı.