Peygamber Efendimizi çok seviyorona büyük bir hürmet duyuyoruz. Adeta milli bir vasfımız olan peygamber sevgimiz
zamanla azalmadığı gibi belki budanan bir ağacın daha gür çıkması gibi gittikçe çoğalıyor…
1989’dan beri resmi olarak kutlanan Kutlu Doğum haftasınaher geçen yıl daha büyük bir ilgi gösteriliyor. Bu dönemde
Efendimizin hayatını anlatan kitaplar
hadislerinden seçmeler ve güllerle bezeli naatlar; hediyelik eşya satan dükkânların raflarını dolduruyor. Bunlar insanın içini ısıtan
ümit aşılayan güzel manzaralar. Fakat yine de yetersiz…
Çünkü onunla birlikte dünyada nelerin değiştiğininnelerin başlayıp nelerin bittiğinin farkında değiliz. Birçoğumuzun siyer bilgisi
çağrı filminin sahnelerinden ibaret olduğu için “Peygamber Efendimiz dünyaya gelmeden önce Arabistan’da kız çocukları diri diri toprağa gömülüyormuş
” diyoruz. “Kadınlar alınıp satılan meta gibi görülüyormuş
kölelerin insan olarak hiçbir değeri yokmuş
” diyoruz. Evet
bunların hepsi doğru ama bir şeyler yine de eksik kalıyor. Zannediyoruz ki yalnız Arabistan’da ve yalnız kız çocukları
kadınlar ve kölelerin gördüğü zulme karşı bir hareket…
Hayır. İşin doğrusuEfendimiz dünyaya gelmeden önce
sadece din adına yapılan sapkınlıkları yazsak birkaç kitap doldurur. Gerçek şu ki
Efendimizin “âlemlere rahmet” sıfatı hiç de içi boş bir söz değil. Fakat şunu da unutmayalım ki Efendimizin rahmeti
sadece toplumdaki bir kısım haksızlıkları ortadan kaldırmak üzere yapılan siyasi bir değişimden ibaret de değil…
O sadece siyasi bir lider değildi
Günümüz gençlerieski siyer geleneğinden farklı bir şekilde
Efendimizin peygamberlik kimliğinden çok
tarihteki siyasi liderliği ve sosyal hayata getirdiği eleştirileri öne çıkaran modern bakışın etkisiyle olacak
peygamberimizin asıl değerini ve tarih ötesi yerini anlamaktan biraz uzak düşmüşlerdir.
GünümüzdeEfendimizin hayatı denildiğinde akla gelen
daha çok işkence devirleri
hicret yolculuğu
askeri seferler
savaş sahneleri
anlaşma ve fetihler gibi siyasi hareketlerdir. Evet
bunlar da Resulullah’ın örnek şahsiyetinin anlaşılmasında önemli bir yere sahiptir. Fakat onu siyasi bir hareketin başrolüne indirgemek
onu tarihin bir dönemine hapsediyor
yapacaklarını yapmış
işi bitmiş gibi bir duruma getiriyor. Bu yüzden Efendimizin hayatı dediğimizde
onun tarih üstü ve beşeri kişiliğini aşan şahsiyetini; peygamberlik vasfını dosdoğru anlamak gerekiyor.
Dikkat etmemiz gereken çok önemli bir konudur bu; artık peygamberimizin hayatı denilince akla ya kırmızı güllerle bezeli “571’de Mekke’de doğdu. Annesinin adı…” diye başlayan bir özet ya da savaşlarla geçmiş bir ömrün kronolojik sıralaması gelmemelidir.
‘O’nun hayatına’-cc- yemin ediyor!
Hiçbir zaman unutmamalıyız ki Efendimizin hayatı; Rabbimizin üzerine yemin ettiği bir hayattır: “Resulümömrüne yemin ederim ki
gerçekten onlar
sarhoşlukları içinde ne yaptıklarını bilmiyorlardı.”(Hicr: 72)
Edebi kuralların gereğidir kiüzerine yemin edilen bir şey
herkesin değerini kabul ettiği
üzerine yemin edilmesinden ötürü ürperdiği
dikkat kesildiği bir şeydir. Üstelik Efendimizin yaşadığı ömrün üzerine yemin eden
![]()
u Zülcelâl’in bizzat kendisidir. Öyleyse iyi düşünelim
Efendimizin hayatını
yemin edilecek kadar önemli kılan nedir? Onun hayatına yemin etmekle Rabbimiz hangi hakikate dikkat çekmektedir?
Biraz düşünecek olursak cevabı bulmak zor değildir aslında. Hiç kuşkusuz Efendimizin hayatı bütünüyle İslam’dır. İman ettiğimiz akideonun tebliğ etmek ve yerleştirmek uğruna canını
malını hatta en çok sevdiği yakınlarını feda ederek
bizlere kadar ulaştırdığı akidedir. Hem de o bu akideyi tek bir harfi bile tahrife uğramadan bize ulaştırmak için
şirkle
küfürle
muharref kitap ve geleneklerle savaşmaya bütün bir neslini adamıştır. Bir yandan hak dini muhafaza etmek için her çeşit çileye katlanırken bir yandan da onu tebliğ ve talim etmek için büyük fedakârlıklarla talebeler yetiştirmiştir.
Sonra Efendimizin hayatı tümüyle İslam geleneğinin kaynağıdır. Gerek fıkıh hükümlerigerek tasavvuf ve ahlak edebi onun hayat tarzında müşahhas bir hale gelmiş ve uygulamaya geçmiştir. Âlimlere göre ayeti kerime de “sana kitap ve hikmeti verdik
” buyrulurken bahsedilen hikmet; pratiğe aktarılan
uygulamalı hakikat
yani sünnettir.
En iyi tanıyan nesil: Sahabeler
Hiç kuşkusuz Efendimizin getirdiklerini en iyi anlayanlaronun en yakınları
Ehli Beyt’i ve Sahabei Kiram hazeratıdır. Bu sebeple de onların hayatını
hallerini
ibadetlerini ve edeplerini bilmek de bizim için büyük önem taşımaktadır. Öyleyse Siyeri Nebi öğreniminde ihmal edilmemesi gereken bir nokta da Sahabe’nin davranışları ve Efendimizle olan münasebetleridir. Bize kadar ulaşan pek çok hadisi şerif
Ashabı Kiram’ın Resulullah Efendimizin etrafında pervane gibi döndüğünü
ona hizmet etmekte yarıştıklarını göstermektedir. Hatta Efendimize gösterilen bu düşkünlük ve bağlılık
Müslümanları yeterince tanımayanları hayrette bırakmıştır.
Hudeybiye Antlaşması’ndan önce![]()
’ın Resulü ile görüşmeye gelen
bu arada Sahabe’nin davranışlarını gözlemleyen Kureyş’in ünlü diplomatı Urve bin Mesud’un sözleri bunlara sadece bir örnektir: “Ey kavmim! Ben vaktiyle birçok hükümdarın huzurunda elçi olarak bulundum. Vallahi
bunlardan hiç birinin adamlarının
Müslümanların Muhammed’e gösterdikleri gibi saygı gösterdiklerini görmedim.”
Gerçekten de Sahabe hem Resulullah’ı herkes yalanladığı bir sırada tasdik etmekle hem onunla beraber hicret etmekle hem buyurduğu bütün emir ve yasakları itirazsız kabul etmekle hem de canlarıyla mallarıyla hizmet ve cihad etmekle büyük bir edep örneği göstermişlerdir. Bunların yanında hareketlerindeki nezaket ve saygı ile de gönüllerindeki hürmet ve muhabbeti davranışlarına aksettirmişlerdir.
Zaten Kuranı Kerim’deRabbimizin de Resulullah’a karşı
gayet ince davranmamızı emir buyurduğunu görüyoruz. Hucurat suresinin ilk ayetleri onu ziyarete gelen bedevileri ikaz ederek; “O’na herhangi biri gibi hitap etmemelerini
huzurunda seslerini yükseltmemelerini
yoksa amellerinin zayi oluvereceğini” bildirirken bizlere de bir edep dersi vermektedir.
O’nu yaşayarak hissetmede
Âlimler ve Tasavvuf büyükleri örnektir
Öyleyse tasavvuf ilim irfanının talim edildiği dergâhlarda riayet edilen edep kaidelerinin de bizzat Kuranı Kerim’in öğütlediği bir davranış modelinden alındığını söylemekyanlış olmaz. Nitekim Efendimiz de “Âlimlerin abidlere üstünlüğü
benim sizden herhangi birinize üstünlüğüm gibidir.” (Tirmizi
İlim 19
(2686)) buyurarak
âlimlere de benzer şekilde hürmet edilmesini işaret buyurmuştur.
Bunda da şaşılacak bir durum yokturçünkü peygamberimize hürmeti olanların
onun namına onun yolunda olanlara da hürmet etmesi beklenir. Hiç kuşkusuz bir insanın başka bir insanı anlayabilmesi
ancak onunla aynı halleri ve hisleri yaşamasıyla mümkündür. Bilhassa peygamberler gibi anlaşılması kolay olmayan bir tecrübe yaşayanların kıymetini bilmek
ona nispeten daha yakın bir hayat yaşayanların aracılığıyla daha kolay olabilecektir. Peygamberimizi sevmek
onu tanımak ve onun hayatını öğrenmek hususunda bu hususun değerlendirilmesi uygun olur.
Şu halde ‘Efendimizin hayatışahsiyeti ve hayatımızdaki yeri
onun yolundan gidenlerle hemhal olarak öğrenilirse çok daha doğru anlaşılır
’ demek yanlış olmaz. Bu hakikat
Efendimizi öğrenmekte ve hayata geçirmekte din âlimleri ve tasavvuf büyüklerinin önemini vurgular.
Efendimizin hayatınıakademik bakışla inceleyip aktarmak veya ona karşı hisleri edebi eserlerle dile dökmek de hiç kuşkusuz onu anlama ve sevme yolunda önemli birer hizmettir. Fakat bu hizmetler bizzat yaşayanların örnek olarak anlatması olmazsa tam maksadına ulaşmayabilir. Çünkü akademik incelemelerde
ister istemez Efendimizin hayatı nesneleşecektir. Edebiyatta ise sanatın tabiatı icabı süslemelerden ve coşkun ifadelerden kaçınılamayacaktır. Bu ifadeler ise yaşayarak hissetmeyenlere abartılı görünecektir.
Son söz olarakEfendimizi ve hayatını anlamak
ne bir destan gibi okumakla ne de onu sıradan bir tarihi şahsiyet gibi incelemekle mümkündür. En doğrusu
onu anlamaya çalışırken
onun yolundan gidenlerle beraber olarak
onun o üzerine yemin edilen hayatının bir benzerini yaşamaya çalışanlarla hemhal olmak gerekir. Böylece
başta kulluk hayatı olmak üzere
Efendimizin hayatının örnek alınması mümkün olan bütün yönleri hayata geçirilebilir.
“Kişi sevdiği ile beraberdir” hadisi şerifisüslü harflerle yazılmak için değil
sevginin ve beraberliğin hakkını vermek içindir. Bir başka deyişle
Sevgililer Sevgilisi’yle beraber olmak istiyorsak
sevgi iddiamızın içini samimiyetle doldurmamız icap etmektedir. Bunun için de Sahabe onu nasıl sevmişse öyle sevmemiz gerekmektedir.
HATİCE KÜBRA ERGİN