Namaz bizatihi tesbîh, dua ve niyazdan ibarettir. O bakamdan onun her bölümünde bu üçünün yeri ve anlamı söz konusudur. Bu konuda birçok rivayetler vardır. Biz müctehit imamların seçip üze*rinde durduklarını nakletmekle yetinmek istiyoruz. Çünkü onların ciddi araştırma ve incelemesi, bize yetecek kadar malzeme vermek*tedir.
Ebu Hüreyre (R.A.) den yapılan rivâyette) Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu haber vermiştir : «Sizden biri son teşehhütten fariğ olunca, şu dört şeyden Allah'a sığmsm : Cehennem azabından, kabir azabından, hayat ve ölümün fitnesinden, Mesih Deccal'm şerrinden..»
Hz. Aişe (R.A.) dan yapılan rivayette, demiştir ki : «Resûlüllah (Â.S)Efendimiz namazda şöyle dua ederdi : Allahım! kabir azabın*dan sana sığınırım.. Mesih Deccarm fitnesinden sana sığınırım.. Ha*yat ve ölümün fitnesinden sana sığınırım. Allahım! borçtan ve gü*nahtan da sana sığınırım..»
Ebu Bekir Sıddîk (R.A.) den yapılan rivayette, adı geçen, Resû*lüllah (A.S.) Efendimize şöyle dediğini haber vermiştir :
— Bana, namazımda yapacağım bir dua öğret. Peygamber (A.S.) şöyle buyurmuştur :
— De ki : Allahım! Şüphesiz ki ben kendime çokça haksızlık et-;' tim ve günahları da ancak sen bağışlarsın; beni kendi katından ba
ğışlayan ve çok merhamet edensin.»
j! Uhey b. Ka'ka' (R.A.) den yapılan rivayette, demiştir ki :
«Bir adam, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz namaz kılarken şöyle hafif şekilde ona bakmış ve şöyle dua ettiğini farketmiştir : Allahım! günahımı bana bağışla, evimi bana genişlet ve bana rızık olarak verdiğini benim için mübarek eyle.»
Şeddad b. Evs (R.A.) den yapılan rivayette, Resûlüllah (A.S.) Efendimizin namazda şöyle dediğini haber vermiştir : «Allahım! Şüphesiz ki işimde sebat etmemi, doğruyu arayıp bulmamda azimli olmayı senden dilerim. Nimetine şükretmedi, sana güzel ibâdette bu*lunmayı isterim. Senden selîm bir kalb, doğru bir dil dilerim. Senin bildiğin hayrı senden isterim. Senin bildiğin serden sana sığınırım ve senin bildiğin (günah ve kusurlarımdan dolayı), sana istiğfar eder (bağışlanmamı) dilerim.»
Ebu Hüreyre (R.A.) den yapılan rivayette, Resûlüllah (A.S.) Efendimizin secdede iken şöyle dediğini haber vermiştir : «Allahım! benim küçük, büyük, önceki ve sonraki, açık ve gizli olan bütün gü*nahlarımı bağışla..»
Ammar b. Yâsir (R.A.) dan, adı geçen namaz kıldı, onu hayli kısa ve hafif tuttu. O yüzden (onun böyle yapmasını) inkâr ettiler (beğenmediler). Bunun üzerine o, onlara : «Ben rükû ve secdeleri tamamlamadım mı?» diye sordu. Onlar da, «Evet» dediler. Ammar şöyle dedi : Doğrusu ben kıldığım bu namazımda, Resûlüllah'm (A.S.) yaptığı duayı okudum :
«Allahım! gaybe olan ilminle, halk üzerindeki kudretinle, haya*tın benim için hayırlı olduğunu bildiğin sürece beni hayatta tut; vje-fat benim için hayırlı olduğu zaman ruhumu al. Senden (halkın) hazır bulunduğunda da, hazır bulunmadığında da saygı ile korkmamı; [zap ve rıza hallerinde hak sözü söylememi; fakirlik ve zenginlik illerinden ifrat ve tefritten uzak dengeli bulunmamı; Senin vechi-\ nazar kılma lezzetini, Sana ulaşıp kavuşma heves ve heyecanını iiyorum. Zarar veren sıkıntıdan, sapıttıran fitneden sana sığınırım. Jahım! bizi imân zînetiyle süsle, bizi doğru yolu bulmuş yol göste*riler eyle.»
Muâz b. Cebel (R.A.) den yapılan rivayette, demiştir ki :
«Peygamber (A.S.) Efendimiz benimle karşılaştı ve şöyle buyur-u : Her namazda söylemen için sana birtakım kelimeler tavsiye diyorum : Allahım! Sana zikretmek ve şükretmek üzere bana yar*ım et, güzel ibâdette bulunmanı için inayette bulun.»
Hz. Aişe (R.A.) dan yapılan rivayette, o, Peygamber (A.S.) Efen-imizi döşeğinde bulamamış ve eliyle (etrafa) dokunup ararken eli eygamber'e dokunmuş ki, o sırada Peyagmber (A.S.) secdede bulu-uyormuş ve şöyle duâ ediyormuş : «Rabbım, nefsime takvasını ve ekâsını ver. Sen nefsi tezkiye edenlerin hayırlısı ve onun velîsi ve nevlâsısm.
Buradaki zekâdan maksat, nefs temizliği ve armmışlığıdır.
îbn Abbas (R.A.) dan yapılan rivayette, Peygamber (A.S.) Efen-limiz namazında veya secdesinde şöyle duâ ediyordu : «Allahım! kalbimde bir nur, kulağımda bir nur, gözümde bir nur, sağımda bir nur, olumda bir nur, önümde bir nur, arkamda bir nur altımda bir nur ûtfedip kıl.»
Veya «beni nur eyle» demiştir.
Hadislerin açık delâletinden şu hükümler anlaşılmaktadır :
1- Namazda son teşehhütte duâ okumak meşru'dür.
2- Namazda son oturuşta et-Tahiyyatı okuyup salât getirdik*ten sonra rivayet edilen dualardan birini veya birkaçını' okumak sünnettir.
3- Namazda secdede duâ etmek merşû'dür.
Hadislerin ışığında mezhep imamlarının görüş, tesbit, istidlal , ve ihticacları :
a) Hanefî mezhebine göre :
Son oturuşta teşehhütten sonra duâ eder, hacetin dile getirip is*tekte bulunur. Çünkü Cenâb-ı Hak, «Namazdan boş kaldın mı hemen duâ et» buyurmuştur.
Resûlüllah (A.S.) Efendimiz, İbn Mes'ud'a (R.A.) «Bunu yaptı*ğında veya dediğinde, namazın cidden tamam olmuştur.» buyurmuş*tur ki, bu namazda teşehhütten sonra duayla ilgilidir. Ne var ki, in*sanların sözlerine benzer şekilde duâ etmemesi daha uygundur, tâ ki namazdan çıkıncaya kadar sünnet üzere bulunmuş olsun.
İnsanların sözünü Hanefî imamları şöyle tefsir etmişlerdir : Baş*kasından istenmesi muhal olmayan şeylerdir. Meselâ bana şu malı ver, beni şu kadınla evlendir. İnsanların sözlerine benzemiyeni ise, başkasından istenmesi muhal olan şeylerdir. Meselâ Allahım beni bağışla..
Tahavî kendi Muhtasar'mda, duânm, Peygamber'e (A.S.) salât getirdikten sonra yapılacağını belirtmiştir. Salâttan sonra hacetini dile getirir, kendisi ve ana-babası, bir de bütün mü'nıinler için istiğ*far eder. Sahih olan tesbit de budur.
Böylece namazda teşehhüt ve salâttan sonra duâ yapmak müs-tehabdır.
b) Şâfi' mezhebine göre :
Namazda son oturuşta teşehhüt ve salâttan sonra din ve dün*ya ile ilgili duâ etmek, istekte bulunmak sünnettir. Nitekim Müs*lim'in rivayet ettiği hadiste şöyle buyurulmuştur : «Sizden biriniz namazda oturduğu zaman, et-Tahiyyat'ı sonuna kadar okusun, son*ra da istediği duayı yapsın.» Buharî'de ise, şöyle rivayet edilmiştir : <Sonra da hoşuna giden duayı seçip okusun.»
Birinci teşehhütten sonra ise, dua okumak sünnet değildir.
Şafiîlere göre, sözü edilen yerde yapılacak me'sür duaların ef-dalı şudur : «Allahım, önden gönderdiğim, geriye bıraktığım, gizle*diğim, açıkladığım, israf ettiğim ve Senin benimle ilgili bildiğin (gü*nah ve kusurlarımdan) dolayı beni bağışla. Sen her şeyden öndesin, sen her şeyden sonrasın (her şeyin önünde ve sonundasm). Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Ancak sen varsın..»
Ama imamlık yapan kişinin, namazın son oturuşunda teşehhüt*ten ve salâttan başka bir duâ yapmaması sünnettir. Ancak bunlara ilâve edip duâ yaparsa bir zararı yoktur. Amauzatması mekruhtur, ancak mü'minlerin rızası olduğu takdirde uzatması mekruh değildir.
c) Hanbelî mezhebine göre :
Namazda teşehhütten sonra şu dört şeyden Allah'a sığınılması müstehabdır: Cehennem azabından Allah'a sığınırım Kabir azabın*dan Allah'a sığınırım.. Mesih Deccal'in fitnesinden Allah'a sığınırım.. Dirilerin ve ölülerin fitnesinden sana sığınırım.. Nitekim Ebu Hürey-re'nin (R.A.) yaptığı rivayette, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz duâ edip bu dört şeyden Allah'a sığınmıştır.
Teşehhütte haberlerde varit olan dualarla duâ etmekte bir sa*kınca yoktur. Özet olarak, hadîslerde varit olduğu şekilde duâ etmek caizdir. el-Esrem diyor ki : Âhmed b. Hanbel'e, «Şunlar diyorlar ki, farz namazlarda ancak Kur'ân'da geçen dualar yapılabilir.» Bu hu*susta ne dersiniz? diye sordum. Öfkeli bir tavırla elini silkip, «Kim bunu tesbit edip üzerinde duruyor? Oysa Resûlüllah (A.S.) Efendi-miz'den rivayet edilen hadisler onların söylediklerinin hilâfına teva*tür etmiştir.»'
Namazda insan sözüne benzer şekilde dünya levazımatı ve şehe-vatıyla ilgili şeyler istemek caiz değildir. Meselâ, Allahım, bana gü*zel bir cariye nasip eyle.. Bana genişçe bir ev ver.. Nefis bir yemek rızık eyle gibi..
d) Mâliki mezhebine göre :
Namaz kılan adamın, farz namazlarda gerek ayakta, gerek oturduğunda, gerekse secdede dünya ve âhiretle ilgili hacetlerini dile ge*tirip duâ etmesinde bir sakınca yoktur. Ancak rükû'da duâ yapmak mekruhtur.
İmam Mâlik bu konuda Urve b. Zübeyir'den (R.A.) şöyle dediği*ni rivayet etmiştir : «Doğrusu ben tuz da dahil olmak üzere bütün ihtiyaçlarını için namazda Allah'a duâ ederim.»
Böylece İmanı Mâlik'e göre, ayakta (kunut duası), otururken ve secdede bulunurken dünya ve âhiret havaiciyle ilgili istek ve dua*larda bulunmak meşru'dür. Bunun mendup olduğu söylenebilir.
Secdede iken duâ etmenin meşruiyetine gelince, diğer üç mezhep imamları bunda bir beis olmadığım söylemişlerdir. Ancak bu cevaz imamla ilgili değildir. Çünkü onun namazı -cemaatin muvafakati ol*maksızın- uzatması mekruhtur.
Ayakta duâ yapmanın meşruiyetine gelince, bu,, sabah namazın*da ikinci rekâtte rükû'dan kalkıldığında ayakta iken okunan kunut duâsıdır. Bir de vitir namazının üçüncü rekâtinde fatiha ve zamm-ı sûre okunduktan sonra okunan kunut duâsıdır. Şafiîlere göre, sabah namazının ikinci rekâtinde rükû'dan kalkıldığında ayakta kunut duası okumak vâcibdir, ki buna ebâd-i salât denilir. Ayrıca Rama*zanın son yarısında vitir namazında da okumak onlara göre, ebâd-i salât olan sünnetlerden biridir ki, vâcib derecesindedir, terkinden dolayı yanılma secdesi gerekir. Diğer musibet ve felâket günlerinde namazda okunan kunut duası, ebâd-i salâttan değildir.
Konuyla ilgili diğer rivayetler, yorumlar ve tahliller :
988 nolu Ebu Hüreyre hadisi, istiâze ve duanın teşehhütten son*ra okunacağını belirlemektedir. O bakımdan teşehhütten evvel is*tiâze ve duâ etmek meşru sayılmamıştır.
989 nolu Hz. Âişe hadîsinde ise, istiâze mutlak şekilde ifade edil*mişse de, Ebu Hüreyre (R.A.) hadîsinin sıhhati dikkate alınarak ona hamledilir ve böylece mutlak mukayyede bağlanmış olur. Diğer dua*lar ise, istiâzeden sonra edilir.
Ker iki hadiste «hayat ve ölümün fitnesi» tabirleri kullanılmış*tır, îbn Dakiyk el-Iyd diyor ki : Hayat fitnesinden maksat, insana hayatı boyunca arız olan dünyalık, şehvet ve cehaletle ilgili fitneler*dir ve bunun en fenası, ölüm anındaki son demdir. (Çünkü insan ya*şadığı hal üzerine ölür, öldüğü hal üzerine kalkar). Ölüm fitnesinden
laksat," ölüm anındaki fitne olabilir; ölüme izafe edilmesi o hale ya-ın olduğuna nisbetledir.»
Diğer bir yorumcuya göre, hayat fitnesinden maksat, bir belâ ile arşı karşıya gelip sabrın elden gitmesidir. Ölüm fitnesinden mak-nt, kabirdeki sualdir kî meleklerin suali karşısında kişinin şaşkm-işmasıyla yorumlanabilir.
Deccal'ın Mesih veya Messîh diye vasıflanmasına gelince: tbu Dâvud kendi Sünen'inde, «Deccal hakkında kullanıldığında şed-leli okunur, İsa Peygamber (a.s.) hakkında kullanılınca, şeddesiz >kunur» demiştir. Ferberî ise, Halef b. Âmir'den naklederek şöyle de*niştir : «m-s-y-h maddesi ister şeddeyle, ister şeddesiz okunsun ay-u anlama gelir. Hem Deccal, hem de İsa Peygamber (a.s.) hakkında ;ullanılır, arada kelime kipi olarak bir fark yoktur.»
el-Cevherî kendi Sinan'ında diyor ki : «Sözü edilen sıfatı şed-Leşiz okuyan kimse, bununla o kimsenin yeryüzünü gezip dolaştığı-ıi; şeddeli okuyan ise, onun gözlerinin memsuh olduğunu ifade et-tuş olur.»
990 nolu Ebu Bekir Sıddîk (R.A.) hadisi, Resûlüllah'm (A.S.) tav*siye buyurduğu duanın namazda meşru' olduğuna delâlet etmekte*dir. Ancak namazın neresinde okunabileceği tasrîh edilmemiştir. O bakımdan İbn Dakiyk el-Iyd diyorki : «Bunun iki yerden birinde ya*pılmasının meşru olduğu umulur : Birincisi, secdede; ikincisi, Te*şehhütte... Çünkü Resûlüllah (A.S.) bu iki yerde duâ yapılmasını (zaman zaman} emretmiştir. Nitekim Resûlüllah. (A.S.), 'secdede ise,
fluâ etmekte cehdü gayret gösterin!' buyurmuştur.»
İmam Buharî ise, bu duanın yerine işarette bulunmuş ve Selâm
dan önce dua babında bunu belirtmiştir.
991 nolu Ubeyd b. el-Ka'ka'm durumu pek bilinmiyor, onu Hu-meyd b. Ka'ka' diye adlandıranlar da var. Ondan bu hadîsi rivayet eden Ebu Mes'ud el-Cerîrî de marufu'1-hal değildir, yani durumu pek bilinmemektedir diyor. Zehebî bu iki isim üzerinde de durmamıştır. Ibn Hacer, Ebu Musa hadîsi başta olmak üzere onun birtakım şeva-hidi söz konusudur. Ebu Mes'ud el-Cerîri ise, Saîd b. lyas'tır ve bu zatın ,sika (güvenilir) olduğu tesbit edilmiştir, diyerek hadîsin öıh-hatına kail olmuştur.
Hadîs, bir yer belirlemeksizin mezkûr duânm namazda yapılma*sının meşruiyetine delâlet etmektedir.
992 nolu Şeddad b. Evs (R.A.) hadîsine gelince, isnadında yer alan ricalin hepsi sika (güvenilir) dir. Nesâî bu hadisi namaz bah*sinde değil, Fi'1-yevmi ve'1-Leyle bölümünde zikretmiştir.
Bu duanın da belli bir yer gösterilmeksizin namazda yapılması tavsiye edilmiştir. Ancak diğer hadîslerle biraraya getirildiğinde, te*şehhütten sonra veya secde de yapılmasının uygun olacağı neticesi ortaya çıkar.
993 nolu Ebu Hüreyre (R.A.) hadîsiyle, Peygamberlere günah nisbet etmenin cevazını istidlal edenler olmuşsa da, konu ihtilaflıdır. Zira Peygamberler (salâtü selâm hepsine olsun) küçük ve büyük günahlardan korunmuşlardır. Resûlüllah (A.S.) Efendimizin güna*hı kendine nisbet etmesi, ümmetine talîm maksadına yönelik bir ifadedir.
994 nolu Ammar b. Yasir (R.A.) hadîsinin isnadında yer alan ri*calin hepsi sika (güvenilir) dir.
Ammar'm (R.A.) namazı kısa ve hafif tutması, diğer sahabenin itirazına sebep olmuştur. Bundan, onun namazı sünnete uygun şe*kilde kılmadığı anlaşılıyorsa da, Ammar gibi, Peygamber terbiyesin*de ve meclisinde yetişen bir sahabinin sünnete muhalefeti düşünü*lemez. Rükû ve secdeleri tamam yapmadım mı? sözü bunu doğrula*maktadır. Ancak bazı yorumcular onun bu sözünden şu neticeyi çı*karmışlardır : Rükû ve secdeleri tam olarak yerine getirmişse de diğer rükünleri tam olarak yerine getirmemiş ve o yüzden itiraz va*ki olmuştur. Bütün bu yorumlar birer ihtimalden öteye geçmemekte*dir. Allah daha iyisini bilir.
Biz şunu da ilâve edelim ki, Resûlüllah'm (A.S.) namazını tarif eden ashabdan bir kısmı, «evceze» tabirini kullanmışlardır. Bu, na*mazı noksan bıraktı demek değil, kısa ve hafif tuttu, demektir. Am*mar hakkında da aynı tabir kullanıldığına bakılırsa, ashabın itirazı, onun namazı çok acele kılmasıyla ilgili olsa gerek.
995 nolu Muâz b. Cebel hadîsi üzerinde durulmuşsa da, İbn Ha*cer, senedinin kaviy olduğunu söylemiştir. Ayrıca farz ve nafile her
Namazda sözü edilen duanın yapılmasının meşru» olduğu anlaşılı*yor. Bazı rivayetlerde ise, sözü edilen duayla ilgili rivayette, «her na-tnazda» değil de, «her namazın arkasında» cümlesi yer almıştır. Ni*tekim Ebu Dâvud, bu ikinci cümleyi rivayet etmiştir. Ne var ki, her kamazm arkası tabirinden iki yer hatıra gelebilir : Birincisi, teşeh*hüt ve salâttan sonra; ikincisi, selâm verdikten sonra..
! 996 nolu Hz. Aişe (R.A.) hadisini az değişik lâfızlarla Müslim, ÎEbû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce de tahrîc etmişlerdir. Bunların tesbit ve zaptı şöyledir : «Bir gece Resûlüllah (A.S.) Efendimizi kaybet*tim; secde yerini elimle dokunduğumda onu secde halinde buldum, iki ayağı (parmakları kıbleye müteveccih idi; şöyle duâ ediyordu : Senin gazabından, rızana sığınırım; Senin vereceğin cezadan affına iltica ederim.. Senden yine sana sığınırım. Seni övmekten âcizinı, sen kendini övdüğün gibisin.»
İmam Ahmed'hı rivayet ettiği değişik lâfızlara gelince, o bu ha*dîsin az farklı rivayetlerinden biridir. Aynı zamanda olayın bir defa değil, birkaç defa cereyan etmiş olduğu intibaını da verir.
997 nolu İbn Abbas (R.A.) hadîsini, Müslim kendi Sahîh'inde hem uzun, hem kısa şekilleriyle rivayet etmiştir. İki rivayet arasın*da elfaz farkı da söz konusudur. Her iki rivayet de Resûlüllah'm (A.S.) yaptığı o duanın gece namazında olduğunu gösteriyor.
Hadîste «namazında veya secdesinde» diye bir şek ortaya ko*nulmuştur, bu râviden vâki olan sektir. Başka bir rivayet ise, namaz ile kayıtlanmaksızm mezkûr duayı yaptığını ifade etmektedir. Nur*dan maksat, hakkın beyânı, ziyası ve hidayetidir.
Böylece Hz. Aişe'den farklı lâfızlarla yapılan iki rivayetten, Resû*lüllah (A.S.) Efendimiz'in secdede duâ ettiği anlaşılıyor. Nitekim Beyhakî, el-Marife'de bunu kuvvetlendirir mahiyette şu hadîsi riva*yet etmiştir : «Kulun Rabbma en yakın olduğu hal, secdede bulun*duğu haldır. O halde siz secdede duayı çoğaltın, duanızın kabul olun*ması (o halde) uygun ve lâyıktır.»
et-Tahavî ise, secdede duâ ile ilgili hadîslerin, Akabe b. Âmir ha-dîsiyle neshedildiğini iddia etmiştir. Akabe hadîsinde deniliyor ki ; FESEBBÎH İSME RABBİKE'L-AZİM âyeti inince, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bunu rükûunuza alıp orada söyleyiniz, buyurdu. SEBBİH ÎSME RABBİKE'L-A'LÂ âyeti inince, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz, bunu da secdenize alıp orada söyleyiniz, buyurdu.
Zeylaî bu rivayetleri biraraya getirdikten sonra şöyle bir tahlil*de bulunuyor -. «et-Tahavî, bu âyetin Peygamber'e (A.S.) secdede yaptığı duadan sonra inmiş olabilir, diye ilâve etmiştir. Oysa bu söz çok'soğuk ve donuktur. Çünkü İbn Abbas (R.A.) dan rivayet edilen hadisin, Resûlüllah'm (A.S.) vefatına yakın pazartesi günü söyle*diğini bizzat İbn Abbas kaydetmiş ve şöyle demiştir : Peygamber (A.S.) hasta idi, mescide çıkamamıştı, insanlar Ebu Bekir Sıddîk'in arkasında durup saf bağlamışlardı. İşte o gün Resûlüllah'm (A.S.) vefat ettiği gün idi.»
Nitekim Buharî'nin tahrîc ettiği ve Teheccüt bahsinde yer ver*diği Hz. Enes (R.A.) hadîsi de bunun böyle olduğuna delâlet etmek*tedir. Ayrıca Berâ' b. Âzib'in (R.A.) rivayet ettiği hadîs de bu mana*yı kuvvetlendirmektedir.
Fethü'l-allâm'da namazda teşehhütten sonra salât ve duâ okun*masıyla ilgili hadisler nakledilerek kısa açıklamalarda bulunulmuş, secdede duâ edilip edilmiyeceği hakkındaki rivayetlere yer verilme*miştir. Neylül-evtâr'da ise, ilgili birçok hadîsler nakledilerek konu*ya ağırlık kazandırılmış ve geniş tahliller yapılmıştır.
Çıkarılan Hükümler
1- Namazda ikinci oturuştan sonra Peygamber (A.S.) Efendi-miz'e salât getirip duâ etmek mûstehabdır. Bu, Hanefîlere göredir. Şâfiîlere göre, kuvvetli sünnettir. Ancak imamlık yapan kimsenin, namazı uzatması, teşehhütten sonra uzun duâ yapması doğru değil*dir.
2- Teşehhütten sonra hadîste belirtilen dört şeyden Allah'a sı*ğınmak mûstehabdır. Bu, Hanbelîlere göredir.
3- Namazda gerek ayakta, gerek otururken teşehhütten son*ra, gerekse secdede dünya ve âhiret hacetleriyle ilgili isteklerde bu*lunup duâ etmekte bir sakınca yoktur. Bu, Mâlikîlere göredir. Rükû'-daj ise duâ yapmak mekruhtur.
4- Yalnız başına namaz kılan kimsenin secdede Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'den rivayet edilen dualardan bir kısmım okuma-sıAda bir sakınca yoktur. Bu, diğer üç mezhep imamlarına göredir.