14- (1554) Bana Ebu't-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb, İbni Cüreyc'den naklen haber verdi. Ona da Ebu'z-Zübeyr, Câbir b. Abdi11âh'dan naklen haber vermiş ki, Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem):
«Eğer dîn kardeşine meyve satarsan...» buyurmuş. H.
Bize Muhammed b. Abbâd da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Damra, İbni Cüreyc'den, o da Ebu'z-Zübeyr'den naklen rivayet etti, ki EbuVZübeyr, Câbir b. AbdiIIâh'i şunu söylerken işitmiş: Resûlüllah (Saliaîtahü Aleyhi ve Seliem) :
«Dîn kardeşine yemiş satar da, o yemişi âfet vurursa, ondan bir şey alman sana helâl olmaz; kardeşinin malını haksız yere ne ile alacaksın!» buyurdu.
(...) Bize Hasan El-Hulvânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âsim, îbni Cüreyc'den bu is» adla bu hadîsin mislini rivayet etti.
15- (1555) Bise Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve Alî b. Hucr riva*yet ettiler. (Dediler ki) : Bize İsmail b. Ca'fer, Humeyd'den, o da Enes'-den naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallaîlahü A leyhi ve Seliem) kemâle gelmedikçe hurmanın yemişini satmaktan nehî buyurmuş.
(Râvi Humeyd demiş kiBunun üzerine biz Enes'e: Yemişin ke*mâli nedir? diye sordu. Enes:
— Kızarması ve sararmasidir. Ne dersin; Allah yemişi vermeyive-rirse, din kardeşinin malını kendine ne ile helâl kılarsın? dedi.
(...) Bana Ebu't-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb ha*ber verdi. (Dedi ki) : Bana Mâlik, H «mey d-i TavU'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Seliem) meyveyi kemâl buluncaya kadar satmaktan nehî buyurmuş. (Oradakiler Enes'e) :
— Kemâl bulmak nedir? diye sordular. Enes :
— Kızarmasıdır; dedi ve şunu ilâve etti: Allah meyveyi vermezse dîn kardeşinin malını kendine ne ile helâl kılacaksın?
16- (...) Bana Muhammet! b. Abbâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülazîz b. Muhammed, Humeyd'den, o da Enes'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Allah o hurmalığa yemiş vermezse bir hanginiz dîn kardeşinin ma*lını kendine ne ile helâl kılar?» buyurmuşlar.
17- (1554) Bize Bişr b. Hakem ile İbrâhîm b. Dînâr ve Abdülceb-bâr b. Alâ' rivayet ettiler, lâfız Bişr'indir. (Dediler ki) : Bize Siifyân b. Uyeyne, Humeyd-i A'rac'dan, o da Süleyman b. Atîk'dan, o da Câbir'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) âfât (tele*fatın)'ı hesaptan düşmeyi emir buyurmuş.
Ebû İshâk —ki Müslim'in arkadaşıdır—: Bize Abdurrahman b. Bişr, Siifyân'dan bu isnadla rivayette bulundu; dedi.
Bu hadîsin Hz. Enes rivayetini Buharı «Büyü'» bahsinde tahrîc etmiştir. Hz. Enes'in kitabımızdaki üçüncü rivayeti Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e muttasıl ve merfu' gösterilmişse de Dârekutnî bunu «Hâvilerden birinin vehmi» diye vasıflandırmış; hadîsin Resûlüİlah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'in değil, Hz. Enes'in sözü oldu*ğunu beyân etmiştir.
Cevâih: Câihanın cem'idir. Câiha : Yemiş ve diğer malları helak eden âfettir. Büyük musibet ve fitne mânâlarına da gelir.
Satılan meyve henüz müşteri toplamadan dolu gibi semavî bir âfet sebebiyle telef olursa.'zararı satıcı mı çeker; yoksa müşteri mi? mesele*sinde ulemâ ihtilâf etmişlerdir.
Hanbelîler 'den îbni Kudâme «El-Muğnî» nâm ese*rinde şunları söylüyor:
«Bu mesele üzerinde birkaç vecihle söz edilmiştir :
1- Câihanın telef ettiği meyveler filcümle satıcının garantisi altındadır. Ekseri Medîneliler'in kavli budur ki, Yahya b. Saîd-i Ensârî, İmam Mâlik ve Ebû Ubeyd ile hadîs ulemâsından bir cemaat da bunlar meyanmdadır.
2- Câiha: Rüzgâr, dolu, çekirge ve susuzluk gibi insanın dahlü tesiri bulunmayan her âfettir.
3- Zâhir-i mezhebe göre âfetin azı ile çoğu arasında bir fark yok*tur. Ancak, tahdîd ve inzibatı mümkin olmayacak derecede az ve telef elması âdet hükmüne giren miktara itibar edilmez. İmam Ahrned: Ben on veya yirmi hurma tanesinde itibâr edilecek demem; üçte birin ne olduğunu da bilmem; lâkin zarar üçte birden, dörtte veya beşte bir*den fazla olursa hesaptan indirim yapılır; demiştir. Başka bir rivayette İmam Ahmed: Zarar ziyan malın üçte birinden az olursa onu müşteri çeker; demiştir. İmam Mâlik ile eski mezhebine göre Şafiî 'nin kavilleri de budur. Çünkü meyve ve ekinin bir kısmını ister istemez kuşlar yiyecek, rüzgâr dağıtacak, bir kısmı da yere dökülecek*tir. Binâenaleyh bu zararla semavî âfetin getirdiği zarar arasındaki had-din ta'yini lâzım gelir, Şeriatın vasıyyet ve hastanın bağışı gibi yerlerde üçte biri nazar-ı itibâra aldığını görüyoruz. Bu sabit olunca deriz ki: Âdetten fazla bir şey telef olursa, telef olan miktar umumî kıymetten düşülür. Meyve veya ekinin hepsi telef olursa akid bozulur; müşteri pa*rasını geri alır. Bir kısmı telef olursa, malın üçte biri miktarını yahut daha fazla tuttuğu takdirde, zararı miktarı umûmî kıymetten düşülür. Zarar malın üçte birinden az ise kıymetten bir şey düşülmez. Alanla satan âfette veya âfetin telef ettiği miktar hususunda ihtilâf ederlerse söz satanındır, çünkü malda asıl olan, selâmettir.»
Selef ulemânın cumhuru ile Sevrî İmam Âzam, Ebû Yûsuf, Muhammed, yeni mezhebinde İmam Şafiî, Ebû Ca'fer Taberî ve Zahirîler: «Müşteri teslim almışsa âfet sebebiyle zayi' olan malın miktarı az olsun çok olsun zarar kendine aittir; teslim almadan telef olursa zara satıcınındır.» demişler*dir. Burada malın tesliminden murâd, tahliye yâni müşteriyi malı ile baş başa bırakmaktır.
Âfetin sebep olduğu zararın umumî nyattan düşüleceğine kail olanlar Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu husustaki emri ve hadîsteki:
«Ondan bir şey alman sana helâl olmaz.» cümlesiyle istidlal etmiş*lerdir. Bir de : «Ağaçların sulanması ve bakımı sahibinin vazifesi olduğu için ağaçtaki meyveler ma'nen onun elindedir ve teslimden önce telef olmuş gibidir.» derler.
Zararın umumî fiyattan düşülmeyeceğim söyleyenler, bundan son*raki babın ilk hadîsiyle istidlal etmişlerdir.
Bu rivayetlerde zikri geçen: «Dîn kardeşinin malını kendine ne ile helâl kılarsın?» cümlesinden murâd : Meyve telef olduğu zaman müşte*rinin parasına mukabil ortada mal kalmadığını; binâenaleyh satıcının bu parayı haksız yere almış olacağını beyândır. Bu cümle hükmün galibe (ekseriyete) göre verileceğine delildir.