Allah (cc) razı olsun.ellerin dert görmesin...
Cemaate yetişmek içinSual: Bir kimse sabah namazının sünnetini kılarken, cemaatle namaza başlansa, cemaate, imam selam vermeden önce yetişemeyeceğini anlayan, namazın sünnetlerini terk edebilir mi?
CEVAP
Cemaatle kılınan 27 derece sevaba kavuşabilmek için, Euzü’yü, Sübhaneke’yi terk eder, Rükû ve secdelerdeki tesbihleri birer defa söyler. (Halebî-yi sagir)
Namaz kılana uyunca
Sual: Yatsının farzını yalnız kılan kimseye, zamm-ı sureyi okurken bir başkası uysa, imam olan kimse, okuduğu Fatiha ve zammı sureyi tekrar okur mu?
CEVAP
Evet, ikinci defa okur. Cemaatle kılınan akşam, yatsı ve sabah namazlarında sesli okunduğu için, açıktan okur. (Bahr-ür-Râık, Hindiyye)
Nafile kılarken
Sual: Bir kimse, kuşluk, teheccüd gibi nafile namazları kılarken sesli okuyabilir mi?
CEVAP
Kuşluk namazı gibi gündüz kılınan nafilelerde, gizli okumak vacibdir. Teheccüd gibi gece kılınan namazlarda, kişi muhayyerdir, yani ister sesli, ister gizli okur. (Hindiyye)
Allah (cc) razı olsun.ellerin dert görmesin...
Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.13.Asrın MüceddidiBEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ
Gayrimüslim şehit olmazSual: (İster herhangi bir dinden olsun, ister dinsiz olsun, bir gayrimüslim eğer ihtiyarsa, fakirse, zayıfsa, belalara maruz kalarak çok sıkıntı çekmişse, zulme uğramışsa veya iyi huyları varsa mesela mütevazı ise, insanlığa faydalı buluşlar yapmışsa, bunların hepsi küfrüne kefaret olur, hatta şehitlik mertebesine yükselir ve Cennete gider) diyenler oluyor. Bir gayrimüslim, ihtiyar genç, fakir zengin, zayıf kuvvetli olsun, ister sıkıntı içinde, ister refah içinde yaşasın, zalim veya mazlum olsun, mütevazı yahut kibirli olsun, cami ve çeşme gibi hayır hasenat yapsın, isterse bilgisayarı bulsun, iman etmedikten sonra bu yaptıklarına sevab alabilir mi, şehit olmasına ve Cennete girmesine sebep olur mu? İmanları olmadıktan sonra, bu bildirilen hususların Cennete gitmek ve şehit olmakla ne ilgisi var? İmansızın iyi amellerinin fayda vermeyeceğine dair âyet yok mudur?
CEVAP
Müslüman olmayanların hiçbir iyi ameline sevab verilmez. Doğruca Cehenneme giderler. Bir âyet-i kerime meali:
(İslamiyet’in hükümlerini tanımayıp imanı inkâr edenin, yaptığı bütün [iyi] işler boşa gitmiştir; o, âhirette hüsrana uğrayanlardandır.) [Maide 5]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Ahirette Cehennemden kurtulmak, yalnız Muhammed aleyhisselama uyanlara mahsustur. Dünyada yapılan bütün iyilikler ve keşifler, Onun yolunda bulunmak şartıyla ahirette işe yarar. Ona uymayanın yaptığı her iyilik dünyada kalır, ahiretinin yıkılmasına sebep olur. (1/184)
Kâfirin hiçbir iyiliği, hayratı, hasenatı, ahirette faydalı olmaz. Zulmen öldürülen kâfir, şehit olmaz, Cennete girmez. İmanı olmayanın hiçbir iyiliğine sevab verilmez. (Berika, İ. Ahlakı)
Allahü teâlâ, Cennete girmek için, önce Müslüman olma, yani iman etme şartını koymuştur. Müslüman değilse, iyi işleri faydasızdır. İyi işlere, ibadetlere sevab verilebilmesi için, düzgün iman sahibi olmak gerekir. Bid’at ehli bile, Müslüman olduğu halde, ibadetlerine sevab alamaz. Nerede kaldı ki, gayrimüslimler iyiliklerine sevab alıp da Cennete girsin!
Gayrimüslim, hangi dinden olursa olsun, Müslüman olmayan yani kâfir olan demektir. Kâfirin, hiçbir iyiliğine sevab verilmez; cami, çeşme yaptırsa, namaz kılsa, oruç tutsa hiç sevab alamaz. Zengin fakir, genç ihtiyar, zalim mazlum olmasına bakılmaz. Üç âyet-i kerime meali şöyledir:
(İmansızların yaptıkları faydalı işler, fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu kül gibidir. Ahirette o işlerin hiçbir faydası olmaz.) [İbrahim 18]
(Kâfirlerin cami yapmaları ve diğer bütün [iyi] işleri, boşa gidecektir.) [Tevbe 17]
(Kâfir olarak ölenlerin yaptıkları işler, dünyada da, ahirette de boşa gider.) [Bekara 217]
İki hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Cennete ancak Müslüman girer.) [Buhari]
(İmanı olmayan Cennete girmez.) [Tirmizi]
alıntı
Nefsimiz şer işletirSual: Şerleri yani kötülükleri nefsimiz işlettiğine göre, (Hayır da, şer de Allah’tandır) demek, doğru olur mu?
CEVAP
Sebep olmak bakımından, şer yani kötülük elbette nefstendir, ama yaratmak bakımından, hayır da, şer de Allah’tandır. Nefs kötülüğü ister, sebep olur, Allahü teâlâ da yaratır. Yani kötülükleri de Allahü teâlâ yaratır, O irade eder. Allahü teâlâ irade etmezse, yaratmazsa, sivrisinek kanadını oynatamaz. Başımıza gelen her türlü kötülük, Allah’ın iradesiyle ve yaratmasıyla meydana gelir. Hâşâ, nefsimiz yaratıcı değildir, şerri de, hayrı da yaratamaz. Her şeyin yaratıcısı yalnız Allahü teâlâdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Her şeyin yaratıcısı Allah’tır.) [Zümer 62, Mümin 62]
(Sizi de, işlerinizi de yaratan Allah’tır.) [Saffat 96]
(Rabbin, kendi istediğini yaratır, dilediğini seçer. Onların seçim hakkı yoktur.) [Kasas 68]
Kul belayı hak ederse, Allahü teâlâ da ona bela gönderir. İşte bir âyet meali:
(Başınıza gelen bir bela, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. [Bununla beraber] Allah çoğunu affeder.) [Şura 30] (Demek ki bela, günahlarımız yüzünden gönderiliyor, ama gönderen yine Allah’tır. Âyetin devamında, Allah çoğunu affeder deniyor. Demek ki belayı gönderen Odur, çoğunu da affediyor.)
(Sana gelen her iyilik, Allah’tan [bir ihsanı olarak] gelmekte, her kötülük de [günahlarına karşılık olarak] kendinden gelmektedir.) [Nisa 79]
Görüldüğü gibi, bu âyette, günahlarınız yüzünden kötülük geliyor buyuruluyor, ama kötülüğü yaratan yine Allahü teâlâdır. Bundan önceki âyette, şerri de Allah’ın yarattığı bildiriliyor. O âyet-i kerimenin meali:
(Kendilerine bir iyilik dokununca, “Bu Allah’tan” derler; başlarına bir kötülük gelince de “Bu senin yüzünden” derler. “Küllün min indillah” [Hepsi Allah’tandır] de!) [Nisa 78]
Hayrı da, şerri de Allahü teâlânın yarattığına inanmak, imanın şartıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kaderin, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmayan mümin değildir.) [Tirmizi]
Bid’at ehlinin kimi kaderi, kimi de hayrın ve şerrin Allahü teâlâdan olduğunu inkâr eder. İmanın şartını altıdan aşağı indirenler olduğu gibi, yediye çıkaranlar da var. Hatta İslam’ın şartı diye bir şey olmadığını söyleyenler de var. Bu hastalık, eski âlimleri suçlamak için, onların üstüne basarak yükselmeye çalışmaktan kaynaklanmaktadır. Çok çirkin bir iştir. Dinde reform yapmak isteyen türedilerin, eski âlimleri suçlamasının kıyamet alameti olduğu, hadis-i şerifle bildirilmektedir. Peygamber efendimiz, (Âlimler, Resulullah’ın vârisleridir) buyuruyor. Resulullah’a vâris olan eski âlimleri suçlamak, vârisin sahibi olan Resulullah’ı üzmez mi? Eski âlimleri suçlamak hastalığından kurtulmalıdır.
Bin kere tevbeyi bozmakSual: (Kur’an-ı kerime göre, bir Müslüman dinden çıkıp mürted olsa, sonra tevbe edip Müslüman olsa, sonra tekrar mürted olsa, bundan sonra tevbe etse bile, artık onun affedilmesi mümkün değil) deniyor. Doğru mu?
CEVAP
Hayır, doğru değildir. O âyet-i kerimenin meali şöyledir:
(İman edip sonra inkâr edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkâr edenleri, sonra da inkârlarını arttıranları, Allah ne bağışlayacak, ne de onları doğru yola iletecektir.) [Nisa 137]
Burada, (İnkârdan sonra tevbe edenler affedilmez) denmiyor, (İnkârlarını arttıranlar yani kâfir olarak devam edenler affedilmez) deniyor. Bir kimse kaç kere mürted olursa olsun, sonunda tevbe ederse Müslüman olur. Yani bin kere tevbesini bozsa da, sonunda tevbe etmişse, son durumu geçerli olur. Hüküm, neticeye göre verilir. İmam-ı Kurtubi hazretleri de buyurdu ki:
Bu âyet-i kerimeye göre, Musa aleyhisselama iman edip, sonra Uzeyr aleyhisselamı inkâr edip kâfir olanlar, sonra Uzeyr aleyhisselama iman edip de, sonra İsa aleyhisselamı inkâr edip kâfir olanlar, sonra da Muhammed aleyhisselamı inkâr ederek küfürlerini artırmış olanları Allah mağfiret etmez. Allahü teâlânın, (Sonra da küfürlerini artırmış olanlar) sözünün anlamı, küfür üzere ısrar edenler demektir. (Kurtubi tefsiri)
alıntı
El-Kuddüs ismiSual: Esma-i hüsnadan olan El-Kuddüs isminin mânâsı nedir?
CEVAP
Her türlü takdîse, övmeye, yüceltmeye lâyık olan; azâmet ve celâline, büyüklüğüne lâyık olmayan, noksanlık getiren şeylerden, his organlarının anladığı, hayal gücünün hayal ettiği, hatıra gelen ve düşünülebilen her türlü vasıftan ve özellikten münezzeh, pak ve temiz olan demektir. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah’tan başka ilah yoktur. O Melik’tir, Kuddüs’tür.) [Haşr 23]
İmam-ı Kurtubi hazretleri buyuruyor ki:
El-Kuddüs ism-i şerifi, (Her türlü eksiklikten münezzeh, her türlü kusurdan arınmış) demektir. El-Kades, Hicazlıların şivesinde kova demektir, onunla temizlenilir. Kuyudan kendisiyle su çıkarılan kaplardan birisini ifade etmek üzere kullanılan kelime de, buradan gelmektedir. Süheylî de, İsa aleyhisselamın dünyaya gelmesi için Hazret-i Meryem’e yapılan üflemenin, her türlü eksiklikten uzak, El-Kuddüs olan Allahü teâlânın emriyle, Ruh-ül-kuds yani Cebrail aleyhisselam tarafından yapıldığını bildirmiştir. (Cami’u li-Ahkâm)
Emeklerin için Cok sağol Mihrab.Hakkını helal et.Allah razı olsun senden inşallah.
En’am suresiSual: En’am suresinde neler bildiriliyor, fazileti nedir?
CEVAP
En’am sûresi Mekke’de nâzil oldu. Bu sureyi, Cebrail aleyhisselam ile birlikte 70 bin melek getirmiştir.
En’am, deve, koyun ve sığır gibi hayvanlara denir. Allahü teâlâ bunları ve daha nice hayvanı, insanların faydalanması için yarattığı halde, inanmayanların, âciz varlıklar olan bir kısım hayvanlara tapınmalarından bahsedildiği için, sure bu ismi almıştır. En’âm suresinde; İslâm dininin iman esasları, dünya hayatının geçici, oyun ve eğlenceden ibaret olduğu, âhiretin daha hayırlı olduğu, hazret-i İbrahim’in üvey babası ve kavmi ile olan mücadelesi, hazret-i İshak, Yakub, Davud, Süleyman, Eyyüb, Yusuf, Musa, Harun, Zekeriya, Yahya, İsa, İlyas, İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut aleyhimüsselâm’ın faziletleri, Allahü teâlânın adı anılmadan, Besmele çekilmeden kesilen hayvanların etinden yememek, günahtan sakınmak, Allah’a şirk koşmamak, ana babaya iyilikte bulunmak, yetim malı yememek, ölçü ve tartıyı hakkıyla, eksiksiz yerine getirmek gibi hükümler bildirilmektedir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(En’am sûresini gece ve gündüz okuyan için, yetmiş bin melek istiğfar edip af diler.) [Envar-üt-Tenzil - Dini Terimler Sözlüğü]
Teayyün etmekSual: S. Ebediyye’de, (Semen, para tayin edilince, sahih olan sözleşmelerde teayyün etmez. Yani söz kesilirken tayin edileni vermek lazım değildir. Misli, benzeri verilebilir. Mehirde, nezirde [adakta] ve vekil yapmakta da teayyün etmez. Emanet, hibe ve sadaka vermekte, şirkette ve gaspta teayyün eder. Mebi her zaman teayyün eder) deniyor. Mehirde 11 Reşat altını vermeyi taahhüt etmiştik. Şimdi onun yerine, o değerde başka mal, TL, Dolar, Euro vesaire verebilir miyiz?
CEVAP
Önce bu kelimelerin, alış veriş ilmindeki manasını bilmek gerekir.
Mebi: Satılan maldır. Mebi tayin edilir ve tayin edilince, teayyün eder.
Semen: Mebi’e karşılık verilmesi lazım olan mala, bedele, paraya semen denir
Tayin etmek: Söz kesilirken bu malın ayn olması demektir.
Teayyün etmek: Söz kesilirken tayin edilince, ayn olarak kalmak, deyn haline dönmemek demektir. Teayyün eden malın kendisini vermek lazımdır. Benzerini, hatta daha iyisini alması için müşteriyi zorlayamaz. Teayyün etmeyen mal helak olursa, bunun yerine, cinsi, miktarı ve vasfı aynı olan, benzeri verilebilir.
Ayn: Belli bir mal demektir. Bir ev, bir at, bir sandalye gibi kıyemî olur veya yumurta gibi misli olan mal demektir.
Deyn: Alış verişte hazır olmayıp ayrı olarak, bulunduğu yeri bildirilmeyen her türlü mala ve hazır ise de, ayrı olarak gösterilmeyen kıyemî mal parçasına denir.
Mislî mal: Çarşıda aynı vasıflarda benzeri bulunan mal olup, fiyatları başka olmaz. Ağırlıkla, hacimle ve uzunlukla ölçülenlerden fabrikada, tezgâhta yapılan şeyler ve sayı ile ölçülenlerden aynı büyüklükte olanlar böyledir. Aynı büyüklükte karpuz, yumurta, mislî maldır.
Kıyemî mal: Misli olmayan mal, çarşıda benzeri bulunmayan, bulunsa da fiyatları farklı olan maldır. Ev, elde dokunmuş halı ve elbise kıyemî maldır.
Şimdi suali cevaplandıralım:
O kısmın başında, (Semen, para tayin edilince, sahih olan sözleşmelerde teayyün etmez. Yani söz kesilirken tayin edileni vermek lazım değildir) deniyor. Burada, teayyün etmez demenin ne demek olduğu açıklanıyor. (Teayyün etmez demek, tayin edileni vermek şart değildir demektir) deniyor. Yani misli, benzeri de verilebilir demektir.
(Mehirde, nezirde ve vekil yapmakta teayyün etmez) deniyor. Teayyün etmez demek, sözleşilenin aynısı vermek, aynısını yapmak şart değildir demektir. Aynı değerde TL veya başka mal da verilebilir. İmkân varsa aynısını vermek iyi olur.
Bunun gibi, insan, bir koyun adasa, istediği koyunu kesebilir. Birini bir işe vekil yapsa, illa o işi ona yaptırması gerekmez, başka birini de vekil edebilir.
Ödünçte bile, alacaklı kabul ederse, yerine başka bir mal verilebilir.
Emanette ise, tayin edilen teayyün etmiş olur. Yani cep telefonu emanet edilmişse, aynısını vermek gerekir.