***
DIŞARDA
Points: 5.241, Level: 46
Level completed: 46%,
Points required for next Level: 109
Overall activity: 0%
Achievements

Cehalet Ve KÜfÜr
CEHALET VE KÜFÜR
İman, yegâne Rabbimiz Allah’ın, kullarının katıksız ve tereddütsüz inanmalarını emrettiği, yegâne önderimiz Hz. Muhammed (s.a.v) vasıtasıyla beyan duyurulanların bütününe, hiçbir şüpheye düşmeden kalben tasdik ve dil ile ikrar edip inanmaktır. İmanın temel ilkelerinde herhangi bir şüphe, herhangi bir tereddüt sonucu inanmak veya inanmamak arasında bocalamak, kişiyi iman dairesinden dışarı çıkarır, ya da iman dairesinin içine girmesini engeller. Bundan dolayı bütün iman ilkelerine, hiçbir şüphe duymadan, herhangi bir tereddüt geçirmeden katıksız bir şekilde ve idrak ederek inanmak gerekir.
İman, bir şeyi doğrulamak, onu doğru olarak almak demektir. Sözlükte ise, mutlaka tasdik etmek manasındadır. Çünkü doğrulayan, doğruladığını yalanlamadan emin kılmış veya kendisi yalandan emin olmuş olur.
Küfür ise, “İslam dinine uymayan itikadler beslemeye, Cenabı Allah’a inanmamaya, O’na ortak koşmaya, yakışmayacak sıfat-ları var demeye, O’nun varlığını, birliğini, emirlerini ve yasaklarını inkar etmeye, dinsizliğe, imansızlığa, zındıklığa, şüphe,cehalet ve inkar gibi sebeplerle iman edilmesi gereken şeylere iman etmemeye ve dinden çıkmaya vasıta olan sözler söylemeye denir.”
Küfür, İslâm dininden olduğu zaruretten ve yakinen bilinen usûl ve hükümlerin hepsini veya bunlardan bir kısmını kabul etmeyip inkâr etmek veya inkâra delalet eden bir iş yapmak demektir.
Zaruret olmaksızın ve kendi seçimi ile puta, aya, yıldıza, güneşe, secde ve tazim etmek, onlar için kurban kesmek, Hristiyanlarla beraber kiliseye gidip ayin yapmak, haç takınmak, Allah'tan başkasına ibadet etmek gibi küfür alameti ve şirklik belirtisi olan bir fiili irtikab etmek, yahut Allah Teâlâ'yı (c.c.), meleklerini, şeriatı, ahireti inkâr veya bunlardan birini tahkir etmek, (meselâ Kur'ân-ı Kerim-i çiğnemek gibi) dildeki ikrar ile kalpteki tasdikin yalan olduğuna şeriat tarafından zahir alamet kılınan bir söz, bir fiil kendisinden sadır olan kimse mü'min değildir. Zira o söz ile o hareketi o kimsenin dilindeki ikrar ile kalbindeki tasdikin yalan olduğuna delil ve burhandır. Onun için her ne kadar müslüman isminde olup İslâm davasında bulunsa bile irtikab ettiği söz ve hareketi ile Peygamber Efendimizi yalanladığı cihetle İslâm dininin sahasından ve ehl-i kıblelikten çıkıp hem Allah (c.c.) katında ve hem müslümanlar nazarında kâfir olmuş olur.
Bir insanın küfre kayıp gidecek kadar cehalet içinde kalması ve cahil kalmaya devam etmesi asla mazeret olarak kabul edilmez. Cehalet ve gaflet insanı küfre kadar götürebilmekte ve küfür bataklığına atabilmek-tedir. Bir insanın kafir olması ve münkirliği tercih etmesi kendisi için afetlerin en büyüğüdür. Hiç bir zaman cehaletin ve küfrün iyi bir tarafının olabileceği düşünülemez.
Velid ibn Muğîre, As ibn Vâil, Esved ibn Abdilmuttalib ve Ümeyye ibn Halef, Allah'ın Resulü'ne, "Bir müddet biz senin ilahına bir müddet de sen bizim ilahlarımıza ibadet et. Böylece aramızda bir sulh çizgisi oluşur, aramızdaki düşmanlık da kalkmış olur... Eğer senin işin daha olgun ve göz alıcı olursa, biz, bize düşen, payımızı alırız. Yok eğer, bizim işimiz daha olgun olursa, sen bundan kendine düşen payı, dersi alırsın..." dediler de, bunun üzerine Kafirun sûresi ile, Cenâb-ı Hakk'ın, "De ki: Siz, ey cahiller, bana Allah'dan başkasına mı tapmamı emrediyorsunuz?." ayeti nazil oldu da, böylece onları, bazan cehalet, bazan da küfürle tavsif etti. Bil ki, cehalet, tıpkı bir ağaç; küfür de, o ağacın meyvesi gibidir.
Kur'an veya mütevatir yahut meşhur sünnet ya da icma ile tespit edilen bir hükmü bilmemek mazeret değildir. Çünkü bu hükümler Daru'l-İslâm da yürüdükte oldukları için devamlı gündemdedir. Her¬kesin dikkatini çekmektedir. Artık bunları bilmemek özür sayılmaz. Yapılma¬dıkları takdirde yükümlü kişi, bilmeme mazeretini ileri sürerek kendisini so¬rumluluktan kurtaramaz. Namaz kılma, oruç tutma, zekât verme ve haccet¬menin farz olduklarını, İçki, kumar, faiz, zina ve masum cana kıymanın ha¬ram olduklarını bilmek, bu dala giren bilgilerdendir. Keza İslâm’dan çıkanın, haramı helal sayanın, kendilerine tebliğ ulaşan gayri Müslimlerin Allah'ın bir¬liğine iman etmemelerinin mazereti yoktur. Bunları bilemiyorum iddiasıyla ce¬zadan kurtulamazlar.
Aslında İslâm diyarı olup sonra Daru'l-harbe dönüşen mem¬leketlerin halkı, bilmeme-lerinden dolayı mazur sayılamazlar. Çünkü bu ül¬kelerde az da olsa Müslümanlar bulunmakta, İslâm'ın helal ve haramlarına dikkat etmekte farz ve vaciplerini yerine getirmektedirler.
KAYNAKLAR: Fıkıh Usulü-Hasan Karakaya--- Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb--- İskilipli Atıf Hoca-Frenk Mukallitliği ve şapka----Elfaz-ı Küfür- Hüseyin Aşık ---Kul Sadi Yüksel – Muvahhidlerin Akidesi----Elmalılı Hamdi Yazır- Hak Dini Kur’an Dili---İmam-ı Azam ebu Hanife-Fıkhı Ekber-İmam-ı Azamın Beş Eseri-Çev.Mustafa Öz.