Son zamanlarda herkesin dilinde dolaşan ve gençlerin de ilgisini çeken bir reenkarnasyon modası var. Televizyon kanalları da konuyla ilgili değişik filmler oynatıyor ve konuşmacıları da konuşturuyor. Bu konuda neler söylersiniz hocam? Çünkü bunu da bir ayete dayandırıyorlar, hatta birkaç ayete?
- Hiçbir âyetle, Kur’anla, hiç ilgisi yok reenkarnasyonun. Reenkarnasyon, ruhun bir ölen kimseden çıktıktan sonra tekrar başka bir bedene girmesi, yani tekrar bir hayat bulması, yeniden kabuk değiştirme anlamına geliyor.. Şimdi bu hadiseyi anlatmak, tanımak, misal vermek, bunların hepsi ruhu tanımamaktan ileri gelir.

Hâlâ ruhu, İslamiyet’ten önceki kavimlerin, hatta dini çevrelerin yorumlarından doğan bunları, ilahi kitaplara ait bir hata olarak görmek yanlış olur. Çünkü, ne Tevrat’ta, ne İncil’de, ruhla ilgili konularda açıklama yoktur. Binaenaleyh, onların yanlış yorumlarından o ilahi kitaplar mesul değildir. Yalnız Kur’an’da, ruh hakkında açıklama vardır ve çok sarih açıklamalar bunlar. Mesela âyet-i kerimede, “Siz ölüydünüz, diriltildiniz. Sonra tekrar öldürülüp diriltileceksiniz” şeklinde anlatılan hadise, tamamen elest meclisinden kıyamete kadar olan insanın safhasını anlatır. Bu bakımdan herhangi bir şekilde reenkarnasyonla uzaktan yakından alakası yoktur!
Allah, sarih ifade ediyor ruhu… “İnna lillah, inna ileyhi raciun. Allah’tandı, Allah’a döndü” buyuruyor. Allah’a dönen bir şey tekrar kula dönmez. İlahi kata, emr âlemi dediğimiz kata döner. Reenkarnasyona mesnet olarak hazırlanmak istenen şey, güya ruhun bu dünyada “A” şahsına girip eğitimini tamamlayamamış, gidip “B” şahsında eğitimini tamamlayacak gibi saçma bir fikrin üzerinde… Allah’ın deposunda (haşa) ruhtan malzemesi mi eksik de bir kalıptan tekrar koysun, tekrar alsın, tekrar koysun, tekrar alsın.. Bu, ruhun kavramını bilmemekten doğan bir gaflet.. Birtakım hadiseler olmuş, sonradan lisan öğrenmiş, görmediği yeri gördüm demiş. Yahu rüyasında adam gidiyor, bir memleketi geziyor, on sene sonra gitmiş, “Ben buraları gezmiştim” diyor. Bir insana rastlıyor, “Ben seni kesinlikle tanıyorum” diyor adam. Bu nereden ileri geliyor?.. Ruhun sonsuz yeteneklerinden ileri geliyor. Çünkü ruhun sonsuz yeteneğini bilse reenkarnasyoncular, böyle bir şeyin ne kadar saçma olduğunu anlayacaklar…
Ben size ifade edeyim. Bir ruh Cenab-ı Hak müsaade etmek şartıyla, bütün lisanları konuşur.. Bütün bilinmezleri bilir. Zaman diliminin öncesini de, tamamıyla bilir.
Çünkü ruh, zamandan ve mekandan münezzehtir. NEDEN? Allah “kendi ruhumdan nefhettim” diyor. Allah’a ait bir şey olduğu için zaman ve mekanla mukayyet değildir. Onun için rüyalarınızda maziden bir adam görüyorsunuz. Beş yüz sene, yedi yüz sene evvel yaşayan bir Veli’yi görüyorsunuz ve diyelim ki, Hacı Bayram Veli hazretlerini gördüm diyorsunuz. Nasıl tanıdın?.. Ruh tanır çünkü.. Ruhun yeteneklerini bilmedikleri için, ruhun birtakım kısa devre yapan hadiselerini almışlar, büyütmüşler. Bir kaç hadise olmuş böyle, ruhun yeteneği o. Diyelim ki, İngiltere’deki bir adamın ruhu, ruhlar alemine geçerken ki bir çatışmadan dolayı, İtalya’daki bir adamın ruhuna ait bütün filmleri kendi cereyanına almış. Adam, o tekrar gitti de İtalya’dan geldi, onlar tekrar oraya gitti zannediyor.. Böyle bir şeyden dolayı değil. Demin söylediğim gibi, bir ruh isterse bütün insanların cereyanlarını alıp da o insanların bütün hayatındaki akıntıları, geçinişlerini, dertlerini, hepsini dile getirebilir. Görmediği insanları görebilir. Hiç tanımadığı insanla o insanın yaşadığı aşkı anlatabilir ona. Ruhun bu yeteneği çok sınırsızdır. Ama niçin peki bu kadar üzerinde duruyoruz? Reenkarnasyona inanan adam der ki, “Ben şimdi şu dünyaya geldim”. Diyelim hali vakti de iyi. “Ben şurada dünyaya geldim. Yaşayayım, keyfime bakayım. Hiç bir kayda tabi olmayayım. Sonra bir daha tekrar fakir olarak gelirsem, o zaman ibadet edeyim” der.. Bu tümüyle Kur’an’a aykırıdır.
Kur’an’daki bir ayeti zorla yorumlayarak, Kur’an’da vardır diyen şaşkınlar hiç düşünmüyorlar mı, Ruz-u mahşere çıktığı zaman kime hesap verecek?.. Tümüyle Kur’an’a aykırı bir hadisedir reenkarnasyon.
Dinlerin temelindeki felsefeyi, öldükten sonra diriliş ve hesap veriş müessesesini yok eden bir şaşkınlıktır.
Taa bu eski Hint hurafelerine dayanır. Eski Hint hurafeleri, hayvanların, sırayla insan haline gelene kadar birtakım merhaleler geçirdiklerini düşünürlerdi. Bir nevi aptal bir evrim gibi görürlerdi. Bu insanoğlunu saptırmak için kullanılan, arkasında mutlaka yine hakikat düşmanlığı olan bir propaganda unsurudur.
Şimdi, diyelim ki, yeryüzünde reenkarnasyonla ilgili üç tane çok önemli misal varsa, resim yapmak gibi altmış yaşından sonra veyahut da bir insanın hayatını aynen anlatmak gibi, bu çıkarılmıştır üç milyona.
Dikkat ediniz, bakınız, reenkarnasyon yalnız Adana’da oluyor. Niye peki Amasya’da olmuyor da Adana’da oluyor? Oraya mı hep yeni, taze ruhlar sevk ediliyor? Bu, doğrudan doğruya insanları yalana sevk etmek için bir propaganda unsuru haline gelmiştir. Reenkarnasyon hadiseleri beni hiç şaşırtmaz. Bir adam gelip ” benim hayatımı, aynen yaşadığını ifade etse, çocukluk hayatımı, benim bile zor hatırladığım şeyleri anlatsa,” Ne güzel ruhun varmış, nasıl kopya etti? derim.
Yani reenkarnasyon dediğimiz hadise, büyütülecek bir hadise değil. Onlar ruhlarının kıymetini bilmedikleri için, ruhu içlerinde cüce, cılız bir cereyan sandıkları için böyle hadiseleri mübalağa ediyorlar. Ruh çok müthiş bir şeydir.
- Biraz önce konuşmanızın içerisinde, ruhun sınırsız yeteneklerini anlatırken, ruh her lisanı bilebilir demiştiniz. Buna ait bir örnek verebilir misiniz?
-Tabii, İslam tarihinden örnek verebiliriz. Birçok sahabelere, Efendimiz (sav) vazife verdiği zaman, çeşitli kavimlerle temas edip onlara İslam mesajlarını götürmek üzere mesaj verdiği zaman, o insanlar teslimiyetleri nedeniyle hiç bir zaman Efendimize, “Peki biz o gittiğimiz kavmin lisanını bilmiyoruz. Ne yapacağız?” demezlerdi.
Böyle bir mutlak teslimiyet içindeydiler. Fakat sabahleyin kalktıklarında o gidecekleri ülkenin lisanını çok iyi konuştuklarını fark ederlerdi. Cafer-i Tayyar kumandasında Habeşistan’a giden kardeşlerimiz, hiçbir lisan zorluğu çekmeden Habeşistan’da yaşadılar. Cafer-i Tayyar hazretleri de, Habeşçe’nin en zarifiyle konuştuğunda hayretler içerisinde bıraktı Habeş sarayını… Haluk nur baki