
“VE AŞK EVLİLİĞİN ELLERİNDEN TUTTU”
"Kadınların en çok istediği şey sözdür.
Her erkeğin iki dudağı arasında olan sözü ister kadınlar.
Konuşulsun isterler kendileriyle.
Konuşmaları dinlensin isterler."
"Evliliğin kıyametini haber veren "Mahşerin dört atlısı"nı
bir an önce kafanızdan, kalbinizden, evinizden uzaklaştırın:
Eleştiricilik, küçümseyicilik, savunmacılık
(ki eleştiriciliğin ve küçümseyiciliğin sonucudur) ve
tepkisizlik (taş duvar kesilip eşinize hiç tepki vermemek)."
"Kadınlar konuşurlar,
çünkü ne söylemek istediklerini konuşarak bulurlar.
Yani, sesli düşünürler.
Erkekler ise, söylemek istediklerini bulmak
için susmayı yeğlerler.
Kadınlar konuşurlar,
çünkü üzüntü ve kederlerini konuşarak hafifletirler.
Bu durumda bir şey iletmek istedikleri yoktur;
sadece konuşmak için konuşurlar.
Erkekler ise üzülünce susarlar,
ağızlarını bıçak açmaz, taş duvara dönüşürler.
Kadınlar konuşurlar, çünkü yakınlık kurmak isterler.
Kadınlar için sözcükler bir başkasının ruhuna
uzattıkları küçük halatlardır.
Sözcüklerin içeriği değildir önemli olan;
sözcüklere tutunabilmektir.
Oysa erkekler,
yakınlık kurmak istediklerinde sözcükleri değil,
suskunlukları kullanırlar;
onlar için sözcüklerin anlamlarından öte bir amacı yoktur.
Kadınlar konuşurlar,
çünkü duygularını paylaşmak isterler.
Kadınlar için sözcükler iç dünyalarının kuyularına
sarkıttıkları kovalar gibidir.
Önemli olan kovanın varlığıdır;
kovada ne olduğu değildir.
Erkekler ise, duygusal yakınlığa ihtiyatla bakarlar,
iç dünyalarına dönmek istediklerinde susarlar,
üzerlerine gelinmesin isterler."
"Yirmili yaslarındaki kadın esinin
arkadas ve sevgili olmasını bekler.
Her seyin dostluk ortamında yürümesini umar.
Evliliğin ilk yıllarında her iki taraf da kisisel
olarak yol ayrımındadır.
Zaten yol ayrımında olan erkek ve kadının bir arayagelmesi,
yol ayrımlarının sayısını artırır ve
yol ayrımındaki gerilimleri yükseltir.
Yol ayrımlarının ilki "ben"den "biz"e geçiste yasanır.
Sevgi ve askın her seyi halledebileceğine olan inancımız,
tek basına yasamaktan iki kisi birden yasamaya
geçisteki teknik eksiklerimiz nedeniyle
zaman zaman sarsıntılara uğrar.
Birlikte yasamak bazen "diğerini" tümüyle
kendi kopyası haline getirmekle çözülmek istenir.
Esimizi birey olarak yanımızda kabullenmek yerine
onun kisiliğini silip yerine geçiyoruz.
Böylece kaybeden biz oluyoruz.
Yan yana büyüyen iki ağaç gibi,
ancak birbirimize gölge etmeden yasayabileceğimizi
anlamakta gecikiyoruz.
Yanımızdaki ağaca gölge ettiğimiz için onun
refakatinden ve dostluğundan yoksun kalıyoruz;
yani esimiz olduğu halde yalnız kalabiliyoruz."
"Hiç kırılmayacak bir gerekçesi olmalı insanın.
Evlenecegin kisi prens de olsa, fark etmez.
Seni ayakkabı ayağına oldu diye eş seçen biri,
sana ne kadar sadık kalabilir ki?"
"Evlilik öncesinde eş adaylarının birbirlerini yoklamalarını,
birbirlerinin önüne anlaşma maddeleri koymalarını
bir tür harita çizmeye benzetiyorum.
Evliliğin devasa coğrafyasına kıyasla,
küçük ölçekli bir haritadır bu;
girintileri çıkıntıları olduğundan daha az detaylı gösterir,
dağları ve ovaları kabaca resmeder.
Oysa bir haritanin kaba çizgilerinde kaybolmuş nice
koylarda nice insanlar yaşıyordur.
Oysa bir haritanın sadece renklerle ayırdığı ovalar
ile dağlar arasında ne dehşetli uçurumlar,
ne azametli kayalar vardır da haritanın
yüzeyinde hiçbiri görülmez bu detayların.
Haritaya bakıp durmak yerine,
arazide nefes nefese yürüyenler görür onları.
Siz, evlenmeden önce evliligin bütün detaylarını
kapsayan bir harita çizebilir misiniz?
Yani, evliligin bütün sürprizlerini,
bütün sorunlarını kapsayan bir evlilik öncesi
sözlesmesi yazabilir misiniz?
Yani bütün bir ülkenin bire bir
haritasını yapabilir misiniz?
Evliligin gerçekligi,
insan-insan iliskisinin bütün inislerini ve çıkışlarını,
umulmadık sislerini ve rüzgârlarini içerir.
Evlilikten önce çizdiginiz haritaya bunlarin
çogunu dahil edemezsiniz.
Elinizde, birbirinizi ebediyen eş kabul etme gibi
sahih bir niyet, anlamli bir sevgi olduktan sonra,
arazide karsilastiginiz sürprizleri el ele yürüyerek,
tabana kuvvet vererek görecek ve çözeceksiniz.
Evliligin sürprizlerle dolu cografyasinda anlasma
haritasi bir yere kadar ise yarar;
ondan sonrasi aranizda olusan askin atesiyle,
saygi ve sevginin nefesiyle çözülecektir."
"Evliliği birlikte çorba pişirmeye benzetebilirsiniz.
Evliliğe elinizde boş bir kâse ile başlarsınız.
Elinizdeki boş kâse,
evlilik niyetinin en başında bulduğunuz aşk ve güven,
sevgi ve saygıdır.
Bu kâse elde olduktan sonra,
kâseye dolduracağınız çorbanın tuzunu,
suyunu, acısını, kıvamını,
baharatını birlikte belirlersiniz.
Bu çorbanın tadını birlikte belirlersiniz;
Sıkı anlaşma maddeleri ise,
karşı taraftan her şeyi tam da damak zevkinize
göre belirlenmiş bir çorba beklemek gibidir.
Oysa, kimsenin tam da bir başkasının damak
tadına göre çorba hazırlıyor olması,
her zaman mümkün olmaz.
Üstelik, bu çorba, çorbayı pisirene göre "mükemmel"
bir çorba olsa bile, diğeri için "münasip" olmayabilir.
Öyleyse, çorbayı baştan pişirmeye kalkmayın.
Elinizde sadece bir kâse olsun.
Çorbanın kıvamını sonra ve birlikte belirleyin.
Olmadı; kâseyi boşaltıp yeniden başlayın.
Ama kâseyi asla elinizden düşürüp kırmayın.
Aşkın harlı ateşinde, hoşgörünün temiz suyuyla,
karşılıklı güvenin tuzu biberiyle,
bir çorba gibi ortaklaşa pişirebilirsiniz ilişkilerinizi."
"Sanıldığının aksine,
evliliğin gidişatını eşlerin ne kadar sıklıkta ve
uzunlukta tartıştıkları değil,
nasıl tartıştıkları belirliyor.
Asıl sorun, eşlerin neyi tartıştıkları,
nerelerde aynı düşündükleri,
nerelerde ihtilaf ettikleri değil.
İster anlaşsınlar, ister anlaşamasınlar,
nasıl bir üslupla tartıştıkları önemli."
"mutluluk evliliğe kattığınız bir şeydir;
evlilikten alacaklı olduğunuz bir şey değil."
"Evlilik bir başkasından mutluluk umanların değil,
bir başkasını da mutlu edebilecek kadar
mutlu olan kişilerin birlikteliğidir.
Mutluluğu bir başkasından aşırmak için değil,
bir başkasına taşırmak için bir aradasınız."
"Mutluluk, ne sadece şansa bırakılacak anlık bir durumdur
ne de sadece aşka bırakılacak kolay bir sonuçtur.
Süreklilik için kararlılık ister, gelişmek için özel yöntemler ister."
"Unutulmuş olmak, topraktan daha ağır bir örtüdür."
Her gölge arkasında güneşi saklar.
"Dünün güneşi ile bugünün çamaşırlarını kurutamazsınız."
Dr. Senai DEMİRCİ