100 - (169) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme ile Muhammed b. Bişr rivayet ettiler, (Dediler ki) : Bize Ubey-dullah, Nâfi'den, o da İbnû Ömer'den naklen rivayet etti. H.
Bize îbnü Numeyr de rivayet etti. lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bişr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbnû Ömer'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Halkın arasında Deccal'ı anarak şöyle buyurmuşlar :
«Şüphesiz ki, Allah Teâlâ tek gözlü değildir. Dikkat edin kî, Mesih Deccal'ın sağ gözü kördür. Gözü sanki fırlamış bîr üzüm tanesi gibidir.»
(...) Bana Ebû'r-Rabî ile Ebû Kâmil rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammâd (bu zat İbnû Zeyd'dir), Eyyûb'dan rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Abbâd da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hatim (yâni; İbni İsmail) Musa b. Ukbe'den rivayet etti. Her İki râvî Nâfi'den, o da İbnû Ömer'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.
101- (2933) Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Boşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Katâde'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Enes b. Mâ-lik'den dinledim. (Şöyle dedi) : RcsiÛüllahfSallallahü Aleyhi ve Sellem) ;
«Hiç bir Peygamber yoktur kî, ümmetini tek gözlü yalancıdan uyarmış olmasın. Dikkat edin ki, onun bir gözü kördür. Rabbinİz ise tek gözlü de*ğildir. Körün iki gözünün arasında ke fe re yazılmış olacaktır.» buyurdular.
102 - (...) Bize İbnû Müsennâ ile İbnû Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız İbnû Müsennâ'nmdır. (Dediler ki) : Bize Muâz b. Hişâm rivayet etti. (De*di ki) : Bana babam, Katâde'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Enes b. Mâlik rivayet etti ki, Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Deccahn iki gözü arasmda ke fe re yâni; kâfir ygz.lm.ş olacaktır.» buyurmuşlar.
103- (...) Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Af-fan rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdû'l-Vâris, Şayb b. Habhab'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti. Enes şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);
«Deccal gözü silik bir kimsedir, iki gözünün arasında kâfir yazıtıdır.» buyurdu. Sonra bunu heceleyerek :
«Kefere!» diye okudu.
«Bunu her müslüman okuyacaktır.» buyurdular.
104- (2934) Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ile Muhammed b. Ala ve İshak h. İbrahim rivayet ettiler. (İshak : Ahberanâ, ötekiler : Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Şakık'dan, o da Huzeyfe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Deccal, sol gözü kör, saçı çok bir adamdır. Beraberinde cennet ve cehennem vardır. Onun cehennemi cennet, cenneti de cehennemdir.»buyur*dular.
105- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şcybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd h. Harun, Ebû Mâliki Eşcaî'den, o da Rıb'î b. Hıraş'dan, o da Hu-zeyfe'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : ResûlüIİah (Sallallahu Aleyhi ve Şellem) şöyle buyurdular:
«Ben Deccal'ın beraberinde ne olduğunu pek âlâ bilirim. Onun be*raberinde akan iki nehir vardır. Bİri görünürde beyaz su, diğeri görünürde yanan ateştir. Eğer bir kimse buna yetişirse, ateş gördüğü nehre gelsin, gö*zünü yumsun. Sonra başını eğerek ondan içsin. Çünkü o soğuk sudur. Ha*kikaten Deccal'ın gözü siliktir, üzerinde kalın bir deri vardır. İki gözünün arasında kâfir yazılıdır. Onu yazan ve yazmayan her mü'min okur.»
106- (...) Bize Ubeydulîah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H. j Bize Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Abdû'l-Melik b. Umeyr'den, o da Rıb'î b. Hıraş'dan, o da Huzeyfe'den, o da Ycy-gamber (Sallallahu Aleyhi ve Seilem) 'den naklen rivayet etti ki, Deccal hak*kında şöyle buyurmuşlar:
«Gerçekten onunla beraber su ve ateş vardır. Ama onun ateşi soğuk şu, suyu da ateştir. Binâenaleyh helak olmayın!»
(2935) Ebû Mes'ud: «Bunu ResulUUah (Sallallahu Aleyh! ve SeUem) 'den ben de işittim, dedi.»
107- (2934-2935) Bize Ali b. Hucur rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şuayb b. Safvan, Abdü'l-Melik b. Umeyr'den, o da Rıb'î b. Hîraş'dan, o da Ukbe b. Amr Ebû Mes'ud El-Ensârî'den naklen rivayet etti. (Demig ki) : Oııun'a birlikte Huzeyfe b. Yeman'a gittim. Ukbe ona: ResûlüIİah (Sallallahu Aleyhi ve Seilem) den Deccal hakkında işittiklerinden bana riva*yet et, dedi. Huzeyfe şunu söyledi:
«Şüphesiz Deccal çıkacaktır. Ve şüphesiz beraberinde su ve ateş ola*caktır. Ama insanların su gördüğü şey ateştir, yakar. İnsanların ateş gör*düğü şey ise tatlı soğuk sudur. Sizden buna kim erişirse ateş gördüğüne koşsun. Çünkü o güzel tatlı sudur.»
Müteakiben Ukbe, Huzeyfe'yi tasdik ederek : Onu ben de işittim, de*miştir.
108- (...) Bize Alî b. Hucur Es-Sadî ile îshak b. İbrahim rivayet ettiler. (Lâfız İbni Hucur'undur. (İshak : Ahberana, İbnû Hucur ise : Had-desenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Cerir, Muğîra'dan, o da Nuaym b. Ebî Hind'den, o da Rıb'î b. Hıraş'dan naklen rivayet etti. (Şöy*le demiş) : Huzeyfe ile Ebû Mes'ud bir araya geldiler. Huzeyfe dedi ki:
«Ben Deccal'ın beraberinde olan şeyleri pek âlâ biliyorum, onun be*raberinde sudan bîr nehir ve ateşten bir nehir olacaktır. Ama ateş gördü*ğünüz şey sudur. Su gördüğünüz de ateştir. İmdi sizden buna kim erişir de su İçmek isterse, ateş gördüğünden içsin. Çünkü onu su bulacaktır.»
Ebû Mes'ud : Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Seilem)'i böylece buyurur*ken işittim, demiş.
109- (2936) Bana Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin b. Muhamraed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeybaıı Yahya'dan, o da Ebû Seleme'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ebû Hüreyre'den dinledim. Dedi ki, Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyur*dular :
«Sîze Deccal'dan hiç bir peygamberin kavmine söylemediği bir hadîs haber vereyim mi? Muhakkak onun bir gözü kördür. Ve muhakkak o be*raberinde cennet ve cehennemin misli olduğu halde gelecektir. Cennettir diye söylediği ateştir. Ben sizi Nuh'un kavmini uyardığı gibi uyardım.»
Bu rivayetleri Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya» ve «Kitâbu'l-Fiten-'de tahric etmiştir.
Babımızın birinci hadîsi iman bahsinde geçmişti. Görülüyor ki, Deccal hakkındaki rivayetlerde birbirine zıt tavsifler yapılmıştır. Meselâ : Ri*vayetlerin birinde sağ gözünün, diğerinde sol gözünün kör olduğu, bir ri*vayette gözünün silinmiş gibi dümdüz olup, üzerinde kaim bir deri bu*lunduğu, başka rivayette gözünün iri üzüm tanesi gibi anadan uğramış olduğu bildirilmektedir. Aynî bu rivayetlerin arasını şöyle bulmuş*tur : Deccal'ın bir gözü tamamiyle kör, ötekisi de sakattır. Bu itibarla her biri için kör demek sahih olur. Çünkü A'ver kelimesinin aslı kusurlu mâ*nâsına gelir. Deccal, Allahlık dâvasına kalkışacağı için hadîs-i şerif de :
«Şüphesiz ki, Allah tek gözlü değildir.» buyurularak hem Deccal'ın bu dâvası tekzib edilmiş, hem de Teâlâ Hazretleri noksanlıklardan tenzih buyurulmuştur.
Deccal'ın çıkması akıllara hayret verecek derecede büyük bir fitne olacaktır. Rivayetlerden de anlaşıldığına göre Deccal birçok hârikalar gös*terecek, bahusus yanında sudan ve ateşten nehirler bulunduracak, bun*larla kendisinin Allah olduğuna halkı inandırmaya çalışacaktır. Vardığı 'yerlerde durmayıp sür'atle geçeceği için imânı zayıf olanlar düşünmeye vakit bulamıyacak, vücudundaki noksanlıkları teemmül etmeden o haliyle kendisini tasdikde bulunacaklardır. Bundan dolayıdır ki: Bütün Peygam*berler Deccal'a karşı ümmetlerini uyarmış, onun noksanlıklarına ve de*lillerini ibtâle dikkatlerim çekmişlerdir. Hakikatte Deccal Allah olduğunu iddia etmesine rağmen, kendi haliyle kendini tekzib etmektedir. Bir defa kendisi hadistir. Yâni; anadan doğmuştur. Sonra sakattır. Bu sakatlığı kendinden gidermeye bile kudreti yoktur. İki gözünün arasında küfrüne şehâdet eden yazı vardır. O bunu silmekten de âcizdir. îşte bu gibi delil*leri gören hidâyet ehli insanlar ona aldanmayacak, Deccal hakkındaki bilgileri de ona inzimam ederek onu tasdikten kaçınacaklardır. Hattâ Kaadî Iyâz in beyânına görp Deccal bir şahsı öldürecek, sonra tekrar diriltecektir. Dirileri şahıs ise onu tasdik şöyle dursun : «Senin şerrin hakkında ancak basiretim arttı.» diyecektir.
Muhakkikini ulemâya göre, Deccal'ın iki gözünün araşma ayrı ayrı harfler şeklinde değil, tam kelime olarak kâfir yazılacaktır. Teâlâ Hazret*leri bunu onun küfrüne ve yalanına kat'î bir alâmet olmak üzere halk ede*cek yazı yazmayı bilen veya bilmeyen bütün müslümanlara göstermek su*retiyle onları Deccal'ın şerrinden koruyacak, şekââveti mukadder olanlar*dan ise bunu gizleyecektir.
Kaadî Iyâz ulemânın bu hususta ihtilâf ettiklerini söyler. Bâ*zıları bu yazının hakikaten yazılacağını söylemiş; bir takımları da bunun yazı değil, mecazen hudûs alâmetlerine işaret olduğunu söylemişlerdir. Bunlar hadîsdeki ; «Yazıyı bilen ve bilmeyen her mü'min okuyacaktır.» cümlesiyle istidlal etmişlerse de, bu kavil zayıftır.
Deccal'ın beraberinde ateşle cennet misâli bulundurması Allah tara*fından kullara bir imtihandır. Cennet misâlinden murad; su'dur. Çünkü su bütün nimetlerin zahirî sebeplerindendir. Ateş misâlinden murad da; elem ve azaba sebep olacak şeylerdir. Fakat kullarını imtihan için bu ha*rikaları ona veren Allah ateşini suya ve suyunu ateşe çevirmek suretiyle kendisini halk huzurunda rezil rüsvay edecektir. Bu suretle Deccal'ın gös*terdiği hârikanın hakikati olmadığı, bunun sihir kabilinden bir tahyil ve şâbezeden ibaret olduğu anlaşılacaktır.
110- (2937) Bize Ebû Hayseme Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Velîd b. Müslim rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdurrahman b. Yezîd b. Câbir rivayet etti, (Dedi ki) : Bana Hıns Kadısı Yahya b. Câbir Et-Taî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdurrahman b. Cübeyr, babası Cübeyr b. Nüfeyr El-Hadramî'den rivayet etti. O da Nevvas b. Sem'an El-Kilâbî'den dinlemiş. H.
Bana Muhammed b. Mihran Er-Râzî de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Veîid b. Müslim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrah*man b. Yezid b. Câbir, Yahya b. Câbir El-Tâî'den, o da Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr'den, o da Çabası Cübeyr b. Nüfeyr'den, o da Nevvas b. Sem'an'dan naklen rivayet etti. Nevvas şöyle demiş : Bir sabah Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Deccal'ı andı da onun hakkında alçaltına yük*seltme yaptı, hattâ onu hurma "bahçeliğinde zannettik. Akşamlayın yanı*na vardığımızda bizdeki tu za'nnı anladı. Ve:
«Hâliniz nedir?» diye sordu. Biz :
— Yâ Resûlailah! Sabahlayın Deccal'i andın, onun hakkında öyle al*çaltına yükseltme yaptın ki, kendisini hurma bahçesinde zannettik, dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdular:
«Daccal'dan başkası sizin namtnrza beni daha çok korkutur. Eğer ben sizin aranızda iken çıkarsa, sizin namınıza ona ben galebe çalarım. Ben aranızda yokken çıkarsa, herkes kendi nefsinin galibi olur. Allah her müs-lüman hakkında benim halifemdir. Bu adam kıvırcık saçlı bir gençtir. Gözü fırlamıştır. Ben onu Abdû'l-Uzaz?. b Katana benzetir gibiyim. Sîzden ona kim yetişirse, üzerine Kehf suresinin ilk âyetlerini okuyuversin. O, Şam'la Irak arasında bir semtten çıkacak ve sağa sola fesad saçacaktır. Ey Allah'ın kulları, sebat edin!» Biz:
— Yâ Resûlailah! Yeryüzünde o, ne kadar kalacaktır? dedik.
«Kırk gün (kalacak). Bir gün bir sene gibi. Bir gün bir ay gibi. Bir gün bİr hafta gıoi sair günleri de sizin günleriniz gibi olacaktır.» »uyurdular.
— Yâ Resûlallah! Bu bir sene gibi olacak günde, bir günün namazı bize kâfi gelecek mi? dedik.
«Hayır! Onun için günün miktarını takdir edin!» buyurdu.
— Yâ Resûiallah! unun yeryüzünde sür'ati ne olacak? dedik. «Arkasından rüzgâr esen yağmur gibidir. Bir kavmin üzerine gelerek onları davet edecek. Unlar da kendisine iman edecek ve icabette buluna*caklardır. Gökyüzüne emredecek, o yağmur yağdıracak. Yere emredecek, o da nebat bitirecektir. Akşamlayın deve sürüleri o kavmin yanlarına ala*bildiğine uzun hörgüçlü ve bol sütlü, böğürleri dolu olarak döneceklerdir. Sonra bir kavme gelerek onları da davet edecek, fakat onun sözünü red*dedecekler, o da kendilerinden savuşup gidecektir. Bunlar kıtlık içinde sa*bahlayacaklar, ellerinde mallarından bir şey kalmayacaktır. (Bu adam) Bir harâbezâre uğrayarak ona dermelerini çıkar, diyecek. Harabenin define*leri arı kovanları gibi hemen arkasına düşeceklerdir. Sonra genç babayi*ğit bir adam çağıracak ve onu kılıçla vurarak ikiye bölecek, her parçayı bir ok atımı yere fırlatacaktır. Sonra bu adamı çağıracak. Adam ona güle*rek yüzü parlar bir halde gelecektir. O bu halde iken anîden Allah, Mesih b. Meryem'i gönderecektir. Mesih, Dimeşk'in doğusundaki Akminareye iki boyalı elbise içinde, elini iki meleğin kanatları üzerine koymuş olarak ine*cek. Başını eğdiği zaman su damlayacak, kaldırdığı zaman ondan inci gibi gümüş taneleri yuvarlanacaktır. Onun nefesinin kokusunu duyan her kâfir mutlaka ölecektir. Nefesi de gözünün gördüğü yere varacaktır. Mesih bu adamı arayacak, nihayet ona Lüd kapısında yetişerek öldürecektir. Sonra Meryem oğlu isa'ya bu adamın şerrinden kendilerini Allah'ın koruduğu bîr kav m gelecek. İsa onların yüzlerini silecek, onlarla cennetteki derecelerine göre konuşacaktır. O bu halde iken Allah İsa'ya : Ben öyle bir takım kul*larımı çıkardım ki, onları öldürmeye hiç bir kimsenin eli varmaz. Imdİ sen benim kullarımı Tûr'a götürerek koru, diye vahy indirecek ve Allah Ye'cûc'ü Me'cûc'ü gönderecektir. Bunlar her tepeden sür'atla sizacaklardır. Bu su*retle öncüleri Taberiye gölüne uğrayacak ve içindeki suyu içecekler. Son gelenleri oraya uğrayacak ve : Bu gölde bir zamanlar hakikaten su vardı, diyeceklerdir.. Nebiyyullah Isâ İle arkadaşları muhasara edilecek hattâ on*lardan birine bîr öküz başı, sizden birinize bugün yüz altından daha mak*bul olacaktır. Bunun üzerine Nebiyyullah İsa ile arkadaşları (Allah'a) niyaz edecekler. Allah da Ye'cûc Me'cÛc'un üzerine, boyunlarına isabet edecek deve kurdu gönderecektir. Böylece bir kişinin ölmesi gibi helak olarak sa-bahlıyacaklardır. Sonra Nebiyyullah Isâ ile arkadaşları (Turdan) yeryüzüne inecekler. Yeryüzünde onların ISşe ve pislikleri ile dolmadık bir karış yer bulamıyacaklardır. Nebiyyullah İsa ile arkadaşlar, yine Allah a niyaz edecekler, Allah da Horasan develerinin boyunlar, gibi kuşlar gönderecek, bu kuşlar onların cesetlerini yüklenerek Allah'ın dilediği yere atacaklardır. Sonra'AlIah öyle bir yağmur gönderecek ki, ona ne kerpiç evr ne de çadır mâni olabilecektir. Bu yağmur yeryüzünü y.kayacak, onu ayna g.bi yapa*caktır. Sonra yere mahsulünü bitir, bereketini tekrac getir, denilecektir, işte o gün cemaat nar yiyecekler ve onun kabuğu altında gölgeleneceklerdir. Süte bereket verilecek hatta yeni doğurmuş bir deve sürülerce insanlara yetecek; yeni doğurmuş'bir sığır insanlardan bir kabileye yetecek. Yeni do*ğurmuş bir koyun akrabadan bir oymağa kâfi gelecektir. Onlar bu halde İken, Allah güzel bir rüzgâr gönderecek, bu rüzgâr onları koltuklarının alt*larından yakalayacak, her mü'minin ve her müslümanın ruhunu kabzede-cekr insanların kötüleri kalarak yeryüzünde eşekler gibi alenen çıftleşecek-lerdir. İşte kıyamet bunların üzerine kopacaktır.»
111 — (...) Bize Ali b. Hucur Es-Sa'dî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Abdirrahman b. Yezîd b. Câbir ile Velid b. Müslim rivayet ettiler. İbnû îlucur dedi ki : Bunların Abdurrahman b. Yezid b. Cabır den bu isnadla yukarda zikrettiğimiz gibi rivayet ettikleri hadîsleri birbirine girmiştir. O:
«Gerçekten bu yerde bir zamanlar su vardı...» cümlesinden sonra şu*nu da ziyâde etti. Sonra yürüyecekler, tâ ağaçlı dağa varacaklardır. Bu dağ beyt-i makdis dağıdır. Gerçekten yeryüzündeki bütün insanları öl*dürdük. Haydi sernâdakileri öldürelim, diyecekler ve oklarını gökyüzüne atacaklar; Allah da onların oklarım kana bulanmış olarak geri çevire*cektir.»
İbnû Mucur'un rivayetinde :
«Ben bazı kullarımı indirdim. Onları Öldürmeye kimsenin eli varmaz.» cümlesi vardır.
«Onun hakkında alcalma yükselme yaptı...» cümlesine ulema iki tür*lü mânâ vermişlerdir. Birinci kavle göre, onu hem tahkir etti, hem yük*seltti yâni; büyülttü manasınadır. Körlüğünü ve Allah'ı hiçe saymasını söylemesi tahkirdir. Fitnesini ve hârikalar göstererek insanların basma belâ kesilmesini söylemesi de büyültmesidir. İkinci kavle göre cümleden murad; konuşurken sesini alçaltıp yükseltmesidir. Uzun konuşarak yorul*muş, istirahat için biraz sesini alçatrmştir. Sonra anlattıklarım -herkese işittirmek için sesini yükseltmiştir.
«Ahvefünî» kelimesindeki vikaye nunu üzerinde ulema söz etmişler*dir. Bazıları bu kelimeyi sadece «Ahvcfii» şeklinde rivayet etmişlerdir. Mânâca ikisi de bir ve ikisi de doğrudur. Fakat Nevevî diyor ki : «Üstadımız İmam Ebû Abdillah b. Mâlik (RahimehuUah) bu hadîsin hem lâfzı, hem mânâsı üzerinde söz etmeye ihtiyaç olduğunu söyledi. Lâfzı, ahvefû kelimesinin nunu vikaye ile mütekellim yasına izafe edildiği için söz götürür. Bu mutad değildir. Ve sadece müteaddı fiillere mahsustur. Fakat buna cevab verilmiş, esas İtibariyle bunda da nûnun is-batı gerekirdi, lâkin terkedilmiş bir kaidedir, denilmiştir. İsmi tafdîl siga-sının fiile bahusus teaccûb fiiline benzerliği vardır. Binâenaleyh sonuna nunu vikaye getirilmesi caizdir. Kelimenin ahvefülî mânâsında kullanılmış olması da ihtimal dahilindedir. Bu takdirde nûn lamdan ibtal edilmiş olur. Ahvefülî cümlesi benim için daha korkunçtur manasınadır.»
Halle, meşhur rivayette noktasız hâ ile tespi&.edilmiştir. Semt mânâ*sına gelir. Bazıları bunun hüzün yeri ve kayalık mânâsına geldiğini söy*lemişlerdir.
Bir günün bir sene, bir günün bir ay ve bir günün bir hafta olmasını ulemâ zahiri mânâsı-üzere kabul etmişlerdir. Çünkü hadîsde sair günleri*nin mutad günler gibi olacağı bildirilmiştir. Ashab bu uzun günlerde na*mazlarını nasıl kılacaklarını sorunca Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün mikdârı takdir edip, o miktar içinde beş vakit namazlarını kılma*ları lâzım geldiğini tenbih buyurmuştur. Yâni; fecir doğduktan sonra sair günlerdeki mutad zaman geçtikten sonra öğleyi kılacaklar. Öğle ile ikindi arasındaki zaman miktarı geçince ikindiyi kılacaklar. Diğer namazlarda da buna göre hareket edeceklerdir. Kaadi Iyâz ile ulemâdan ba*zıları :
«Bu hüküm o güne mahsustur. Bunu bize şeriat sahibi mesrû kılmıştır. Bu hadîs olmasa da mesele bizim içtihadımıza bırakılsa, biz diğer günler*de olduğu gibi, o uzun günde de vakit geldikçe o vaktin namazını kılar ve sadece beş vakit namazla iktifa ederdik.» demişlerdir. Maamafih mes'e-le ihtilaflıdır. Bir takım ulemâ : «Vakit müeddanm zarfı, edasının şartı, nefsi vucubunun sebebi zâhirisidir. Şart bulunmayınca meşrut da bulun*maz. Binâenaleyh gerek bu uzun günlerde, gerekse kutuplar gibi gece ile gündüzün altışar ay devam ettiği yerlerde vakit bulunmadığı için namaz da farz değildir.» demişlerdir. Onlara göre altı ay devam eden günde sa*dece beş vakit namaz kılınacak, demektir. Şâir ulemâ ise bu hadîsle is*tidlal ederek, bu yerlerde oraya en yakın mutad günü ve gecesi olan bir beldenin günleri miktarı zaman ayrılarak, o zamanın içinde yukardaki takdire göre beş vakit namaz kılınacaktır. Fetva bu kavle göredir. İhtiyat da budur.
Hz. İsâ 'nın ineceği bildirilen Akminâre, Şam'da hâlen mevcuttur.
Lüd kapısı Beyt-i Makdise yakın bir beldedir. Hz. İsâ 'nın yanına gelen kavmin yüzlerini silmesi hakkında Kaadî Iyâz : «İhtimal bu hakikattir. Onların yüzlerini teberrüken silmiştir. Fakat onların korku ve şiddetlerini gidermek için bir işaret olması ih*timâli de vardır.» diyor.
Tehârûc: İnsanların gözü önünde eşeklerin yaptığı gibi kadınlarla cim'a etmektir.