85- (2924) Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız Osman'ındır. (İshâk : Ahberana; Osman ise : Haddesenâ tâ*birlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Cerir, A'meş'den, o da Ebû Vâl'-den, ö da Abdullah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)\e birlikte idik. İçlerinde İbnû Sayyâd da bulu*nan bir takım çocukların yanından geçtik. Çocuklar kaçtı, İbnû Sayyâd ise oturdu. Galiba Resûlüllah (Satlallahü Aleyhi ve Selîem) bundan hoşlan*madı da ona:
«Allah hayrını versin! Benim Resûlüllah olduğuma şehâdet ediyor mü*sün?» dedi, İbnü Sayyâd :
— Hayır! Bilâkis sen benim Resûlüllah olduğuma şehâdet edersin, cevâbını verdi. Bunun üzerine Ömer b. Hattâb :
— Bana müsaade buyur yâ Resûlallah! Şunu Öldüreyim, dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem):
«Eğer bu senin zannettiğin (d«ccal) ise onu öldürmeye gücün yetmez.» buyurdular.

86- (...) Bize Muhammed b. AbdiIIah b. Nümeyr ile İshâk b. İbra*him ve Ebû Küreyb rivayet ettiler. Lâfız Ebû Küreyb'indir. (İbnû Nü*meyr : Haddesena; Ötekiler : Ahberana tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye haber verdi. (Dedi ki) : Bize A'meş, Şakîk'dan, o da Abdullah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Scllem) 'le beraber yürüyorduk. Derken İbnû Sayyâd'ın yanına uğradı. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona:
«Senin için bîr şey sakladım.» dedi. İbnû Sayyad :
— Dumandır! dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): «Sus! Sen değerini aşamazsın!» buyurdu. Bunun üzerine Ömer:
— Yâ Resûlallah, bana müsaade et de şunun boynunu vuruvereyim, dedi. Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem):
«B rak onu! Eğer bu korktuğun şahıs ise, sen onu asla Öldüremezsin.» buyurdular.

87- (2925) Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Salim b. Nuh, Cüreyrî'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : İbnü Sayyâd'a Resûlüllah (Sallalluhü Aleyhi ve Sellem) ile Ebû Bekr ve Ömer, Medine'nin bir yolunda tesadüf
eltiler, Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) ona:
«Benim Resûlüllah olduğuma şehâdet eder misin?» dedi. O da:
— Benim Kesûlüllah olduğuma şehâdet eder misin? mukabelesinde
bulundu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);
«Ben Allah'a, meleklerine ve kitaplarına imân ettim. Ne görürsün?»
dedi. İbnü Sayyad :
— Suyun üzerinde bir taht görüyorum, dedi. Bunun üzerine Re*sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Denizin üzerinde iblisin tahtını mı görüyorsun? (Daha) Ne görüyor*sun?» dedi.
— İki doğrucu bir yalancı, yahut iki yalancı bir doğrucu görüyorum! cevabını verdi. Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) :
«Karıştırdı, bırakın onu!» buyurdular.

88- (2926) Bize Yahya b. Habîb ile Muhammed la. Abdi'1-A'lâ riva*yet ettiler. (Dediler ki) : Bize Mu'temir rivayet etti. (Dedi ki) : Ben ba*bamdan dinledim. (Dedi ki) : Bize Ebû Nadra, Câbir b. Abdillah'dan rİ-vâyet etti. (Şöyle demiş) : Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) berabe*rinde Ebû Bekr'le Ömer olduğu halde İbnû Sâİd'e rastladı, İbnû Sâid ço*cuklarla beraberdi...
Ve Cüreyri'nin hadîsi gibi nakletti.

89- (2927) Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî ile Muhammed b. Müsennâ rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdu'1-A'lâ rivayet etti. (Dedİ ki) : Bize Dâvud, Ebû Nadra'dan, o da Eoû Said-i Hudrî'den naklen ; ivâyet etti. (Şöyle demiş) : Ionû Sâıd'le Mekke'ye kadar arkadaşlık et*im. Bana dedi ki:
— Beri bak, insanlardan öylesine rastladım ki, beni Deccal zannedi*yorlar. Sen Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i :
«Onun çocuğu doğmayacak!» derken işitmedin mi? Ben :
— Hay hay! (işittim) dedim.
— Benim çocuğum doğdu. Sen Resûliillah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'i: «O Medîne İle Mekke'ye giremez!» derken işitmedin mi? dedi. Ben :
— Hay hay! (işittim) dedim.
— Ben Medine'de doğdum ve işte Mekke'ye gidiyorum, dedi. Sonra ;özünün nihayetinde bana şunu söyledi:
— Beri bak, ben onun doğduğu yeri, mekânını ve nerede olduğunu )ek âlâ bilirim. Böylece beni şaşırttı.

90- (...) Bize Yahya b. Habîb ile Muhammed b. Abdi'I-A'lâ rivayet ittiler. (Dediler ki) : Bize Mu'temir rivayet etti. (Dedi ki) : Babam Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivayet ederken dinledim. Ebû Saîd şöyle demiş: Kendisinden utandığım bir halde İbnû Sâid bana funu söyledi:
— Haydi insanları mazur gördüm. Ya benden size ne ey Muhammedin»arkadaşları! Neh'ıyyullah(Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) :
«Deccal yahûdidir!» demedi mi? İşte ben müslüman oldum.
«Onun çocuğu olmayacak!» demedi mi? İşte benim çocuğum oldu.
«Allah ona Mekke'yi haram kılmıştır!» demedi mi? İşte ben haccettim, İedi. Sözüne devam etti. Hatta az kaldı sözü bana tesir ediyordu.
İbnû Sayyad Ebû Saîd'e :
— Beri bak vallahi! Ben şimdi onun nerede olduğunu pek âlâ "bili*yorum. Babasını ve annesini de biliyorum, demiş. Kendisine :
— Bu adamın yerine sen olmak ister miydin? demişler.
— Bana arzolunsa geri çevirmezdim, cevâbını vermiş.

91- (...) Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Salim h. Nûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Cüreyrî, Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-İ Hudrî'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Beraberimizde İbnî Sâid olduğu halde haccetmek yahut ömre yapmak için yola çıktık. Bir konağa indik. Derken insanlar dağıldı. Ben ve o, ikimiz kaldık. Onun hakkında söylenenlerden dolayı kendisinden şiddetle ürktüm. O eşyasını getirerek benim eşyamın yanına koydu. Ben :
— Gerçekten sıcak şiddetlidir. O eşyayı şu ağacın altına koysana! dedim. Dediğimi yaptı. Bize koyun sütü ikram edildi, tbnû Sâid giderek büyük bir kadeh getirdi. Ve :
— İç Ebû Saîd, dedi. Ben:
— Gerçekten sıcak şiddetlidir. Süt de sıcaktır, dedim. Halbuki bir şeyim yoktu. Yalnız onun elinden içmek istemiyordum — yahut onun elin*den almak istemiyordum, demiştir. — Bunun üzerine şunu söyledi:
__ Ey Ebâ Saîd, içimden öyle geçti ki, hakkımda halkın söyledikle*
rinden dolayı hir ip alayım da, onu bir ağaca asarak kendimi boğayım. Yâ Ebâ Saîd, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"m hadîsi siz ensar ce*maatına âyân olduğu kadar kime âyân olmuştur? Sen Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m) 'in hadîsini en iyi bilen insanlardan değil misin? Re*sûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem):
«Deccal kâfirdir!» demedim. Halbuki ben müslümanım. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«O kısırdır, çocuğu olmaz!» demedi mi? Halbuki ben çocuğumu Me*dine'de bıraktım. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«O Medine'ye ve Mekke'ye giremez!» demedi mi? Halbuki ben Medi*ne'den yöneldim Mekke'ye gidiyorum.
Ebû Saîd-i Hudrî demiş ki: Az kaldı onu mazur görüyordum. Sonra şunu söyledi:
— Beri bak, vallahi ben onu pekâlâ biliyorum. Doğduğu yeri ve şim*di nerede olduğunu da biliyorum. Kendisine
— Bu günün geri kalan saatlannda sana yazıklar olsun! dedim.

92- (2928) Bize Nasr b. Alî El-Cehdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr (yâni; İbnû Mufaddal) Ebû Mesleme'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) İbnü Sâid'e,:
«Cennetin toprağı nedir?» diye sordu.
— Beyaz un'dur. Miskdir, yâ Ebâ'l-Kaâsımî cevâbını verdi.
«Doğru söyledin!» buyurdular.

93- (...) Bize Ebû Iickr b. Ebî Şcybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme, Cüreyrî'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti ki, İbnû Sayyâd, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cennetin toprağını sormuş da :
«Beyaz un'dur, hâlis miskdir!» buyurmuşlar.

94- (2929) Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Sa'd b. İbrahim'den, o da Muhammed b. Münkedir'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Câbir b. Abdillah: İbnû Saîd Deccal'dır diye Allah'a yemin ederken gör*düm de :
— Allah'a yemin mi ediyorsun? dedim,
— Ben Ömer'i, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m huzurunda bunun üzerine yemin ederken işittim. Fakat Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona itirazda bulunmadı, dedi.

95- (2930) Bana Harmele b. Yahya b. Abdillah b. Harmele b. Imrân Et-Tûcîbî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İbnû Vchb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbnû Şihab'dan, o da Salim b. Abdillah'dan naklen ha*ber verdi. Sâlim'e de Abdullah b. Ömer haber vermiş ki, Ömer b. Hattâb ResûliiUah (Saliallahü Aleyhi ve Seilem)'\c birlikte bir cemaatın içinde İbııü Sayyâd in tarafına gitmiş. Onu Benî Magâle'nin kal'ası yanında çocuklarla beraber oynarken bulmuş, İbnû Sayyâd o gün bulûğa yaklaşmış bulunu*yormuş. Hiç hissetmeden Kesûlüllaiı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) eliyle sır*tına dokunmuş. Sonra Kesûlüllaiı (Saltaluıhü Aıeyhı ve Settem) İbnû Sayyâd'a: «Benim kesûlülİah olduğuma şehâdet ediyor musun?» demiş. İbnû Sayyâd ona bir bakmış ve :
— Şehâdet ederim ki, sen câhillerin Resulüsün! demiş. İbni Sayyâd da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) 'e ;
— Sen benim Kesûlülİah olduğuma şehâdet ediyor musun? demiş Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu reddetmiş ve:
«Ben Allah'a ve Peygamberlerine iman ettim!» buyurmuş. Sonra Re*sûlüllah {Sailaliahu Aleyhı ve Sellem) ona:
«Ne görüyorsun?» diye sormuş. İbnû Sayyâd :
— Bana bir doğrucu ile bir yalancı geliyor, cevâbını vermiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de kendisine:
«Sana bu İş karıştırıldı.» demiş. Sonra Resûlülİah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona:
«Ben senin İçin bir şey sakladım.» buyurmuş. İbnû Sayyâd:
— O dumandır, demiş. Bunun üzerine Kesûlülİah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) ona:
«Sus! Sen asla değerini aşamazsın! buyurmuşlar. Derken Ömer b. Hattab :
— Bana müsaade buyur yâ Resûlallah! Şunun boynunu vurayım, de*miş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona:
«Eğer bu oysa, sen ona asla musallat olamazsın. O değilse, onu öldür*mekte senin İçin bir hayır yokîur.» buyurmuşlar.

(2931) Salim b. Abdillah da dedi ki: Ben Abdullah b. Ömer'i şunu söylerken işittim: Bundan sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Übey b. Ka'b El-Ensârî ile birlikte İbnû Sayyâd'ın bulunduğu hurmalığa gitti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m) hurmalığa girince hurma dal-îarıyle korunmaya başladı. İbnû Sayyâd kendisini görmeden ondan bir şey işitmek istiyordu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu kadifeden bir döşeği üzerine uzanmış bir şeyler mırıldanırken gördü. Derken ibnû Sayyâd'ın annesi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i hurma dallarıyle gizlenirken görerek İbnû Sayyâd'a :
— Ey Safı (bu kelime İbnû Sayyâd'ın ismi imiş), hu MuhammedMir! dedi. İbnû Sayyâd hemen kalktı. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Eğer kadın onu bıraksaydı, hâlini bize beyan edecekti.» buyurdular.

(169) Salim demiş ki: Abdullah b. Ömer şunu söyledi: Bunun üze rine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) halk arasında ayağa kalkara' Allah'a gerektiği şekilde senada bulundu. Sonra Deccal'ı anarak:
«Ben sizi ondan uyarırım. Hiç bir Peygamber yoktur ki, kavmini or dan uyarmış olmasın. Gerçekten Nuh (Aleyhisselâm) kavmini ondan uyaı mıştır. Lâkin size onun hakkında bir söz söyleyeceğim kî, bu sözü hiç b Peygamber kavmine söylememiştir. Bilmiş olun ki : Bu adamın bir göz kördür. Allah Tebareke ve Teâlâ ise kör değildir.» buyurdular.
îbnü Şihab şöyle demiş: Bana Ömer b. Sabit EI-Ensârî de haht verdi. Ona da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'\n ashabından biri hî ber vermiş ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) halkı Deccal'dan sakn dırdığı gün şöyle buyurmuşlar :
«Onun ikİ gözünün arasında kâfir (sözü) yazılıdır. Bunu onun yaptık*larından hoşlanmayanlar okur. Yahut bunu her mü'min okur.»
Şunu da ilâve buyurmuşlar :
«İyi bilin kİ, sizden biriniz Ölünceye kadar Rabbi (Az.ze ve CeUe) 'yi katiyyen göremeyecektir.»

96- (2930) Bİze Hasan . Ali EI-Hulvâııî ile Ahd b. Humeyd riva*yet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ya'kûb (bu zat İbni İbrahim b. Sa'd'dır) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, Sâlih'dcn, o da İbni Şihâb'dan nak*len rivayet etti. (Demiş ki) ; Bana Salim b. AbdiHah haber verdi ki : Abdullah b. Ömer şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) içle*rinde Ömer b. Hattatı da bulunan bir gurub ashabıyle birlikte gitti de İbnû Sayyâd'ı çocuklarla beraber Benî Muâviye'nin kal'ası yanında oy*nayan bulûğa yaklaşmış bir çocuk olarak buldu...
Ve râvî hadîsi Ömer b. Sabit hadîsinin sonuna kadar Yûnııs'un ha*dîsi gibi rivayet etmiştir. Yâ'kub'dan rivayet edilen nadîsde râvî şöyle demiştir. «Übey (kadm onu bıraksaydı beyân ederdi) sözünü kastederek: Annesi onu bıraksaydı, o hâlini beyan ederdi, dedi.»

97- (...) Bize Abd b. Humeyd ile Seleme b. Şebib dahi hep birden Abdürrezzak'dan rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Sâlim'den, o da İbnû Ömer'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) aralarında Ömer b. Hattab da olduğu halde as*habından bir cemaat içinde İbnû Sayyad'ın yanma uğramış. îbnü Sayyâd Benî Mağale'nİn kal'ası yanında çocuklarla birlikte oynuyormuş. Kendisi de henüz çocukmuş...
Râvî, Yûnusî'la Salih'in hadîsi mânâsında rivayette bulunmuştur. Şu kadar var ki: Abd b. Humeyd, Peygamber (Sallçllahü Aleyhi ve Sellem) 'in Übey b. Ka'b ile hurmalığa gitmesi hususundaki İbnû Ömer hadîsini an*mamıştır.

98- (2932) Bize Abd b. Humeyd rivayet etli. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişarn, Eyyub'dan, o da Nâfİ'den naklen rivayet etti. Nâfi' şöyle demiş: İbnû Ömer Medine yollarından bi*rinde İbnû Sâid'e rastladı da, ona kızdıracak sb'z söyledi. O da burnunu attı. Hattâ sokağı doldurdu. Müteakiben İbnû Ömer Hafsa'nın yanma gir*di. Bunu o da duymuştu. Ona:
— Allah iyiliğini versin! İbnû Sâid'den ne istedin? Bilmez misin ki, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ;
«Bu ancak kişinin kızdığı bir öfke sebebiyle çıkar.» buyurdular.

99- (...) Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tlüseyn (yâni; İbnû Hasen b. Yesâr) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû , Vvn, Nâfi'den rivayet etti. (Demiş ki) : Nâfi', İbnû Sayyâd'm lâfını edi*yordu. İbnû Ömer dedi ki: Ben ona iki defa rastladım. Bir defa rastla-Iiğimda "bir zata : Bunun o (Deccal) olduğunu mu konuşuyorsunuz? dedim.
— Hayır vallahi! cevâbını verdi.
— Bana yalan söyledin. Vallahi bana bîriniz haber verdi ki, o sizin ıepinizden çok mal ve çocuk sahibi olmadıkça ölmeyecektir, Söylendiğine
öre bugün o da Öyledir, dedim. Müteakiben hiraz konuştuk, sonra ondan yrildim. İbnû Sayyâd'a başka bir defa daha rastladım. Gözü şişmişti :
— Bu gördüğümü gözün ne zaman yaptı? diye sordum.
— Bilmiyorum! diye cevâb verdi,
— Gözün başında olduğu halde bilmiyorsun ha! dedim.
— Allah dilerse onu senin şu sopanda da halkeder, dedi ve işittiğim en şiddetli eşek anırması gibi anırdı. Bazı dostlarım onu elimdeki sopayla sopa kırihncaya kadar dövdüğümü söylediler. Ama ben vallahi hatırla*mıyorum, dedi.
Râvî diyor ki, îbnû Ömer gelerek Ümmü'l-Mü'minînin yanma girdi ve hâdiseyi ona anlattı. Ümmü'l-Mü'mİnin (Hafsa) :
— Ondan ne istiyorsun? Bilmez misin ki, Resûlülloh (Sallallahü Aleyhi ve Seliem):
«Hiç şüphe yok ki, onu insanlar üzerine gönderecek olan ilk şey kız*dığı gadab olacaktır.» buyurdular, dedi.
Bu hadîsi Buhârî «Kitabu'l-Cihful», «Küâhu'Bedü'I-Halk» ve «OKitâhu'I-Enbiya»'da tahric etmiştir.
îbnû Sayyâd'm ismi Sâf'dır. Buna îbni Sâidde denilir. Ulema İbnû Sayyâd kıssasını müşkil saymışlardır. Bu adamın deccallardan biri olduğunda, şüphe yoksa da Mesih nâmındaki meş*hur Deccal olup olmadığında şüphe edilmiştir. Hadîslerin zahirleri bunun meşhur Deccal olduğuna dâir vahy gelmediğini göstermektedir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e bildirilen yalnız Deccal'm sıfatlarıdır. îbnû Sayyâd da ihtimalli karineler görülmüştür. Onun için Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ne bu adamın, ne de başkasının Deccal oldu*ğunu katiyyetle söylememiştir. Hz. Ömer'e :
«Eğer bu o Deccal'sa, senin onu öldürmeye gücün yetmeyecektir.» buyurması bundandır. îbnû Sayyâd fitne fesat çıkaran ve ke*hânet gösteren yalancı deccallardan biri olduğu için, onun sıfatlarını ha*ber vermiştir. Filhakika îbnû Sayyâd kendisine doğrucu ve ya*lancı kimseler geldiğini, su üzerinde taht gördüğünü, kendisinin meşhur
Deccal olmaktan çekinmediğini, Deccal'ı tanıdığını, doğduğu yeri ve ha*len nerede olduğunu bildiğini iddia etmiştir. Müslüman görünmesi, cihad etmesi, bulunduğu halden vazgeçmesi onun Deccal olmadığına sarih delil kabul edilmemiştir. Hattabî diyor ki: «İhtiyarladıktan sonra hali selef arasında ihtilaflıdır. Rivayete göre îbnû Sayyâd bu sözle*rinden tevbe etmiş ve Medîne'de ölmüştür. Hattâ cenaze namazı kı*lınacağı vakit yüzü açılarak cemaata gösterilmiş ye şâhid olun, denilmiş*tir. Fakat yine rivayete göre İbnû Ömer'le Câbir İbni Sayyâd'ın Deccal olduğuna yemin ederler, bunda hiç şüphe eseri gös-termezlermiş. Hz. Câbir 'e: İbnû Sayyâd müslüman oldu demişler :
— İsterse Müslüman olsun, cevâbım vermiş. O Mekke'ye girdi, zâten Medine'de idi, demişler :
— Girse de Deccal'dır, demiştir.
Ebû Dâvud 'un Sünen'inde Hz. Câbir 'den rivayet edilen sahih bir hadîsde : «Biz İbnû Sayyâd'i Harra harbinde kaybettik.» denil*miştir ki, bu hadîs onun Medîne'de öldüğünü söyleyenlere reddiyedir.
İbnû Sayyâd'in Deccal olmadığını söyleyenler, bundan sonra göreceğimiz Cesâse hadîsiyle istidlal etmişlerdir. Câbir ha*dîsinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Hz. Ömer'in sözüne karşı sükût buyurmasından başka bir şey yoktur. İhtimal ki, onun bu şaşr kın hâli karşısında Deccal olup olmadığı hususunda tevakkuf etmiş, sonra onun Deccal olmadığı hususunda kendisine vahy gelmiştir.
Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir : İbnû Sayyâd, Pey*gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in huzurunda Peygamberlik iddia ettiği halde onu neden Öldürmemiştir?
Bu suale iki vecihîe cevap verilmiştir :
1- İbnû Sayyâd henüz bulûğa ermemiş bir çocuktu. Mükel*lef olmadığı için öldürülmemiştir. Kaadî Iyâz bu cevâbı beğen*miştir.
2- İbnû Sayyâd yahûdiîerle barış aktedildiği bir sırada zu*hur etmiştir. Kendisi yahûdi idi. Öldürülmemesi bundandır. Hattâbî bu ikinci cevabı kat'î olarak kabul etmiş ve şunları söylemiştir : «Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) Medîne'ye geldikten sonra ken*disiyle yahûdiler arasında bir barış andlaşması yazdı. Buna göre yahudı-lere dokunmamak, onları kendi hallerinde bırakmak şarttı. Ibnu Sayyâd da onlardandı. Yahut aralarına sığınmıştı. Peygamber (Sallallahü Aleyhive SellemYin gizlediği Duhân âyeti ile onu imtihan etme*sine gelince : İbnû Sayyâd'in iddia ettiği kehâneti ve gâib hususunda söyledikleri Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in kulağına gel*mişti. Bu sebeple onun hakikat hâlini anlamak ve Ashab-ı kirâmına da bir kâhin, bir sihirbaz olduğunu, şeytanın sair kâhinlere yaptığı gibi, ona da bazı şeyler ilka ettiğini göstermek için kendisini imtihan etti. Resûlül-lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in gizlediği şey Duhân âyeti idi.» Ben sana bir şey gizledim. Nedir o? deyince îbnû Sayyâd Duh dedi. Kelimeyi tamamlayarak Duhân diyemedi. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) kendisine: Sus! Sen değerini aşamazsın, bu*yurmuş. Senin gibi şeytandan bir kelime belleyen kâhinlerin yapacağı budur. Fakat Peygamberler öyle değildir. Onlara vahyedilen gâib ilmi tam ve açık olarak bildirilir, demek istemiştir.
Duh: Duman demektir. Bu kelime dah şeklinde de rivayet olunmuşsa da lûğat kitaplarında bir meşhur rivayeti duh'dur. Hadîslerde ise yalnız 'duh şeklinde rivayet olunmuştur. Hattâbî : «Burada dumanın bir fcnânâsı yoktur. Çünkü duman avuçta veya cepde saklanan bir şey değil-idîr. Buradaki duh'dan murad; hurmalık ve bahçelik İçinde bulunan bir levdir. Meğer ki, Rcsûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sana sakladım sözüyle, sana dumanın ismini sakladım mânâsını kastetmiş ola!» demişse de sahih ve meşhur olan kavle göre Resûlül!ah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) duhan âyetini saklamıştır. Bu âyet Teâtâ Hazretlerinin :
«Gökyüzünün aşikâr bir duman getireceği günü gözet.» [3] âyet-i kerîmesidir.
Bâzıları Duhan sûresinin o anda yazılı olarak Resıilüllnh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in elinde bulunduğunu söylemiş; bir takımları da sadece Duhan âyetini eline yazdığını bildirmişlerdir. Kaadî Iyâz diyor ki : «En sahih kavle göre İbnû Sayyâd, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in gizlediği bu âyetten kâhinlerin âdeti veçhile yalnız bu yarım sözü söyleyebilmiştir. Çünkü şeytan kendisine göktaşı ermeden se*mâdan kapabildiklerini kâhinlere haber verir.»
Filhakika meleklerin sırlarım çalmak için şeytanların alt semâya çık*tıklarını ve onlardan bir iki kelime işitir işitmez, gök taşlarıyle taşlan*dıklarını Kur'ân-ı Kerîm haber vermektedir. Şeytanlar işit*tikleri bir doğruya bin yalan katarak vesvese suretiyle bunları kâhinlere bildirirler.
«Cennetin toprakı beyaz un'dur, hâlis misledir.» cümlesinden murad; beyazlıkta un gibi, kokusunun hoşluğu hususunda da misk gibi demektir. îmam Müslim bu cümleyi rivayetin birinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e, diğerinde ise îbnû Sayyâd'a nisbet etmiştir.
Kaadî Iyâz bazı ulemânın ikinci rivayeti yâni bu sözü 1bnû Sayyad 'm söylemiş olmasını daha muvafık gördüklerini söylemiştir. Keza rivayetlerin birinde Benî Mağâle, diğer bir rivayette îbnî Megâ1e kal'ası denilmiştir. Bunların meşhur olanı birincisidir. Müslim, Hulvânî 'nin rivayetinde bu kal'amn Benî Mıkaviye 'ye aid olduğunu beyan etmiştir. Bu kal'anın yeri Mescid-i Nebe*viyi kıblesine alan bir kimsenin sağına düşermiş. .
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:


1- Deccal'm zuhuru hakdır, Deccal muayyen bir şahıs olup, Allah Teâlâ onunla kullarını imtihan edecektir. Kendisine birçok hârikalar gös*termek için evvelâ kudret ve kuvvet verecek, sonunda bu kudreti onları alarak tamamiyle âciz bırakacaktır.
2- Sabinin müslümanlığı sahihtir.
3- Hadîs-i şerîf Allah Teâlâ'yı âhirette görmek caizdir, diyen ehl-i sünnet mezhebinin delillerindendir.
4- Hadîs-i perîf, Hz. Ömer 'in dinî salâbet ve kuvvetine delildir.
5- Bir şeyi iyice tahkik etmek gerektiğine yüzde yüz delil bulun*madıkça, kan dökmenin caiz olmadığına delildir.