47- (2414) Bize Muhammed b. Ebi Bekr El-Mukaddemî ile Hâmîd b. Ömer El-Bekrâvî ve Muhammed b. Abdi'1-A'la rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Mu'temir (bu zât İbni Süleyman'dır) rivayet etti. (Dedi ki) : Babamdan, o da Ebû Osman'dan naklen dinledim. Şöyle demiş : Kesûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) ile onun harbetüği günlerin bazısında beraber bulunanlardan Talha ile Sa'd'dan başka kimse kalmadı. Bu söz onların hadîslerinden alınmadır.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu Fadâili-Ashabi'n-Nebİ»'de tahric et*miştir,
Hz. Talha cennetle müjdelenen o zattan biri, İslâm'a ilk giren sekiz kişinin biri, Hz. Ebû Bekr'in te'siriyle müslüman olan beş ki*şinin biri ve Peygamber (SaUaüahü Aleyhi ve Seliem)'in kendilerinden razı olarak dünyadan gittiği altı kişilik şûra heyetinin biridir. Künyesi Ebû Muh'ammed 'dr. Otuzaltı tarihinde Ceme1 vak'asmda okla vuru*larak şehid edilmiştir. Birçok rivayetlerden anlaşıldığına göre kendisini vuran Meryân.b. Hakem'dir. Kaç yaşında vefat ettiği ihtilaflı ise de ekser ulemânın kavline göre yetmiş beş yaşında şehid edilmiştir. Ceme1 vak'asmda ilk vurulan odur.
Bu hadîsdeki «günlerin bâzısında» ifadesinden murad Uhud har*bidir. Hz. Talha ordu kaçmaya başladığı zaman Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanında kalmıştır.
Bu harbde onun büyük bir menkabesi vardır.
«Bu söz onların hadîslerinden alınmadır.» ifadesinden murad : Râvi bû Osman bu hadisi Talha ile Sa'd 'dan dinlemiştir, de*mektir,

48- (2415) Bize Amru'n-Nakıd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân . Uyeyne Muhammed b. Münkedir'den, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen rivayet etti. İbni Münkedir demiş ki: Ben Câbir'i şunu söylerken işittim : Hendek .günü Resûlüllah (Sallallahü Altyhi ve Seliem) insanları (Cihada) ça*ğırdı. Ve Zübeyr buna icabet etti. Sonra tekrar çağırdı (yine) Zübeyr icabet etti. Sonra tekrar çağırdı (yine) Zübeyr icabet etti. Bunun üze*rine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem):
«Her Peygamberin havarileri vardır. Benim havarim de Zübeyr'dir.» buyurdul

(...) Bize Ebû-Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsame Hi-şam b. Urve'den rivayet etti. H.
Bize Ebû Küreyb ile îshâk b. İbrahim hep birden Vekî'den rivayet ettiler. (Demiş ki) : Bize Süfyân rivayet etti.
Her iki râvi Muhammed b. Münkedir'den, o da Câbir'den, o da Pey*gamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) 'den naklen İbnü Uyeyne'nin hadîsi mâ*nâsında rivayette bulunmuşlardır.
Bu hadîsi Buhârî «Cihâd» ve «Meğazî» bahislerinde; Tirmizî ile Nesâî «Menâkıb»'de; İbnü Mâce «Sünnet» bah*sinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) in harbe teşvik ettiği ashabı yahudilerden Benî Kureyze kabilesiyle cenk edeceklerdi. Bir rivayette çağırdığı zevat bu kabi*leden haber almağa gideceklerdi. Muhtelif rivayetlerden anlaşıldığına göre bu işi yalnız başına Zübeyr (Radiyallahu atıh) görmüş, yahudilerin ha*berini getirmiş. Sonra harb şiddetlenmiştir.
Havari: Yardımcı demektir. Bundan dolayı Hz. îsâ'nın samimî ar*kadaşlarına ve yardımcılarına Havariyyûn denilmiştir.
Bâzıları kelimenin elbiseyi beyazlatmak mânâsına geldiğini, Hz. İsâ'nın havarilerinin de çamaşırcılar olduğunu söylemişlerdir. Ezherî : «Havariyyûn Peygamberlerin hâlis yakınlanâır> demiştir.

49- (2416) Bize İsmail b. Halil ile Süveyd b. Saîd ikisi birden İbni Müsbir'den rivayet ettiler. İsmail dedi ki: Bize Âli b. Müshir, Hişarn b. Urve'den, o da babasından, o da Abdullah b, Zübeyr'den naklen haber verdi. Abdullah şöyle demiş : Hendek günü ben ve Ömer b. Ebî Seleme kadınlarla birlikte Hassan'm kal'asında idik. Bâzan o bana belini eğiltir ben bakardım, Bazan da ben ona belimi eğiltir, o bakardı. Babamı atı üze*rinde silâh içinde Benî Kureyza'ya geçtiği vakit tanırdım.
Râvi diyor ki: Bana Abdullah b. Tirve dahi Abdullah b. Zübeyr men aklcn haber verdi. Abdullah demiş ki: Ben bunu babama andım da'.
— Beni gördün mü oğulcuğum? dedi. - Evet! cevâbını verdim.
— Beri bak! Vallahi o gün Resûlüllah (SalîallahÜ Aleyhi ve Se!km) be*nim için anne ve babasını cem ederek:
«Babam ve annem sana feda olsun...» buyurdular, dedi.

(...) Bize Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme, Hişam'dan, o da bahasından, o da Abdullah b. Züheyr'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Hendek (harbi) günü gelince ben ve Ömer b. Ebü Se*leme kadınların yâni Peygamber(Sallallahii Aleyhi ve Sellem) 'in kadınlarının bulunduğu kal'ada idik...
Râvi hadîsi tbni Müshir'in bu isnaddaki hadîsi mânâsında nakletmiş. O "bu hadîsde Abdullah b. Tirve'yi anmamıştır. Lâkin kıssayı Hîşâm'ın ba*basından, onun da İhni Zübeyr'den naklettiği hadîse dere etmiştir.
Anlaşılan kal'a içerisinde kimi Abdullah b. Zübeyr be*lini eğittir arkadaşı sırtına basarak dışarda olup biteni seyreder, kimi de arkadaşı eğilir Hz. Abdullah onun sırtına basarak dışarı bakarmış. Hz. Abdullah b. Zübeyr hicret senesi Medine'de doğ*muştur. Hendek harbi ise sahîh rivayete göre hicretin dördüncü yı*lında olmuştur. Şu halde bu vak'ayı gören Hz. Abdullah o zaman tam dört yaşında bile değildir. Bu da gösteriyor ki, cumhûr-u muhaddisi-nin: «Beş yaşma varmadıkça bir çocuğun hadîs dinlemesi sahîh olmaz» sözleri doğru değildir. Nevevî : «Doğrusu çocuk temyize kadir oldu*ğu zaman dört yaşında, yahut daha küçük de olsa hadîs dinlemesinin sahîh olmasıdır.» diyor.
Hadîs-i şerîf Hz. Abdul1ah b. Zübeyr'in bu yaşta bu vak'ayı güzelce zabdetmiş olmasiyle menkabesine delildir.

50- (2417) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdu'1-Aziz (yâni îbni Muhammed) Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (SatlailahU Aleyhi ve Sellem i, Ebû Bekr, Ömer, Osman, AH, Talha ve Zübeyr Hira dağının üze*rinde bulunuyorlarmış. Derken kaya sarsılmış. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Sakin ol! Senin üzerinde ancak bir peygamber yahut sıddık, yahut şehid bulunmaktadır.» buyurmuşlar.

(...) Bize Ubeydullah b.tMuhammed b. Yezîd b. Huneys ile Ahnıed b. Yûsuf El-Ezdî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İsmail b. Ebî Üveys rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Süleyman b. Bilâl, Yahya b. Saîd'den, o da Süheyl h. Ebî Sâlih'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sattatlahü Aleyhi ve Sellem) Hira dağının üzerin*de bulunuyormuş. Derken dağ sallanmış. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem):
«Sakin ol Hira! Senin üzerinde ancak bir Peygamber yahut sıddık ya*hut şehid bulunmaktadır.» buyurmuşlar. Dağın üzerinde Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Ebû Bekr, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübey ve Sa'd b. Ebi Vakkâs (Radiyallahû anhûm) bulunuyorlarmış.
Bu hadîs-i şerîf Peygamber (Saüallahü Aleyhi ve Selle m) 'in mucizelerini haber vermektedir. Bunlardan biri Hira dağına: «Sakin ol!» demesi demesi ve dağın sallanmaz olmasıdır. İkincisi yanındaki zevatın şehid ola*caklarını bildirmesidir.
Nitekim Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) ile Hz. Ebû Bekr'den maadası şehid edilmişlerdir. Bunlardan Ömer, Osman, Âlî, Talha ve Zübeyr (Radiyallahu anh) zulmen şehid edilmişlerdir. Üç halifenin kıssaları meşhurdur. Hz. Zübeyr harbi terk ederek dö*nerken Basra 'ya yakın «Vad'i-s-Sıba'» denilen yerde şehid edilmiş, Talha (Radiyallahu anh) dahi harbi terk ederek ordudan uzaklaşırken kendisine bir ok isabet etmiş ve ölümüne sebep olmuştur. Sahih hadîsin haber verdiğine göre zulmen öldürülen bir müslüman şehiddir. Bundan murad âhiret hükümleri hakkında şehid sayılıp, şehidler sevabına nail olmasıdır. Yoksa böyleler! dünyada yıkanarak üzerlerine namazları kılı*nır. İkinci rivayette bunlarla beraber Sa'd b. Ebi Vakkas Hazretleri de zikredilmiştir. Kaadî Iyâz :' Cennetle müjdelendiği için ona da şehid denildiğini söylemiştir.
Gerçi hadîsde sıddîk ve şehid «ev» edâtıyla atfedilmişlerse de burada ondan ya nevi kastedilmiştir yahut (vav) mânâsında kullanılmıştır.
Hadîs-i şerîf bu zevatın faziletlerine, cemâdatta temyiz bulunduğuna, şımarmıyacağı bilinmek şartıyle bir insanın yüzüne karşı tezkiye ve med-hetmenin caiz olduğuna delildir.
Hira dağı Mekke 'nin şimalinde dört, beş kilometre mesafede bir dağdır. Besûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Seilem)'e Kur'ân-ı Ke*rîm 'in ük âyetleri burada nazil olmuştur.

51- (2418) Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Nümeyr ile Abde rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hişam, babasın*dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Âişe : «Vallahi senin iki baban ken*dilerine yara isabet etmişken, Allah ve Resulüne icabet edenlerdendir.» dedi.

(...) Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm bu i sn ad la ri*vayet etti. «Âişe bununla Ebû Bekr ve Zübeyr'i kasdediyor» cümlesini de ziyâde etti.

52- (...) Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Ala' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail, Behiy'den, o da Urve'-den naklen rivayet etti. Urve (Şöyle demiş) : Bana Âişe: «Senin iki ba*ban kendilerine yara isabet etmişken, Allah ve Resulüne icabet eyleyen kimselerdendir.» dedi.
Hz. Âişe 'nin Urve'ye : «Senin iki baban...» diye hitab etmesi, Urve, kız kardeşi Esma 'nin oğlu olduğundandır. İki babadan biri Urve 'nin kendi babası Zübeyr, diğeri de dedesi Ebû Bekr'-dir. Bu da icabında dedeye baba demenin caiz olduğunu gösterir.
«Müslim» sarihlerinden Übbî'nin beyânına göre Hz. Âişe bu hadîsi ile «Hamraü'1-Esed» vak'asına işaret etmiştir. Vak'a şudur: Uhud harbinden dönüşde müslümanlar aldıkları yaralardan pek bîtâb düşmüş*lerdi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj, Ebû Süfyân'm müs-lümanları mağlûb ve perişan göstererek onlara tekrar hücum etmesinden endişelenerek müslümanlara:
«İçinizde düşmanı takibe çıkacak bir kimse yok mu?» diye seslenmiş. Hemen Hz. Ebû Bekr'le Hz. Zübeyr ortaya çıkmış ve yetmiş kişi hazırlayarak düşmanı takip etmişlerdi. Ebû Süfyân, Uhud'-dan ayrıldıktan sonra Ravha'ya gitmiş, orada yapmak istediği işi ne*den yarıda bıraktığına pişman olmuş, düşünmeğe başlamıştı. Düşmanı ta-kib eden müslümanlar Mekke 'den sekiz mil uzakta bulunan «Ham-raü'l-Eseds'e kadar gitmişlerdi. ResûlüHah (Sallallahü Aleyhi ve.Seilem) bu*rada Huzâa'um reisi Ma'bed ile karşılaştı. Huzâa1ı1ar alenen müslüman olmamakla beraber kalben müslümanlara meyyaldiler. Ma'bed, Ebû Süfyân 'a giderek Peygamberimizin ashabı ile birlikte gelmekte olduklarını söylemiş, Ebû Süfyân da hücumdan vaz geçerek Mekke'ye doğru yürümüştü. Müverrihler bu hâdiseye «Hamraü'1-Esad» vak'a'sı derler. Ve onu müstakil bir gaza gibi kaydederler.