HİSLERİM ARZULUYOR, MANTIĞIM KARŞI ÇIKIYOR

En az ezan kadar, hayatınızda önemli bir yeri olan vaazlarınıza, uzun bir süredir ara verdiniz. Özlemediniz mi?

Doğrusu vaizliğe başladığım andan itibaren bir yönüyle Ümmeti Muhammed'e yardımcı olma arzusuyla mı, İlayı Kelimetullah adına bir şey olsun mülahazasına binaen mi bilemiyeceğim ama, yer yer özledim vaazları... (Mütebessim bir çehre ile gözlerinin yaşını siliyor Hocaefendi)

Vaaz ettiğim dönemde bile bir taraftan devam etsem dedim, bir taraftan da taşıyamayacağım şekilde vaazların heyecan ve helecanı taşıdım. Ama yine de yer yer acaba bu cemaate yanlış bir şey anlatıyor olmayayım mülahazasını içimde taşıdım. Yer yer, cemaatin bazı meseleleri anlamayışından duyduğum tedirginlikle, bırakma düşüncesi geçti aklımdan. Ta başından da zaten, vaiz olmayı, hele ücretli bir vaiz olmayı, hiç düşünmedim. Bunu sözüne, beyanına, düşüncesine itimad ettiğim bazı kimselere sordum. Bana biraz da Üstadla irtibatlandırarak şunu söylediler: Üstada birisi gelip resmi vazife alıp almamayı sormuş.

Üstadda ona; 'Sen resmen vazife almayınca sana vaaz ettirirler mi?' demiş. 'Ettirmezler' deyince, Üstad; 'O zaman resmen vazife al' demiş. Zannediyorum o yıllarda bu mülahazalarla bu işe başladım. Vaizlikle, bir şey yapıyorum kanaatinde olmadım, yararlı bir iş yaptığıma çok inanamadım. İhtimal olabilir diyerek bırakmayı düşünmedim.

Günümüz için vaazliğin önemi yok mu sizin için?

Tam tersi, kanaat–i acizanemce vaizlik çok önemli bir meslek. Hatta ahir zamanda dirilişin bir buudunu teşkil edebilecek önemli bir husus. Değişik kürsüde cemaate mutlaka birşey anlatılmalı. Cemaatin seviyesi de nazarı itibara alınmalı ama, günübirlik meselerlede cemaat işgal edilmemeli, oyalanmamalı, hergün yeni bir şey verilerek, biraz daha ileriye götürülmeli. Camide heyecan, cemaate duygulanması çok önemlidir. İnsanın anlattığı şeyleri yaşaması çok önemlidir. Bunların yanı sıra, ilim adına da cemaate bir şey verilmeli. İslam, sistemli bir şekilde cemaata sunulmalı. Mesela bütünüyle akaide müteallik meseleler anlatılmalı. Sistemli olarak cemaate islam esasatı anlatılmalı. Bunun böyle olması gerektiğine inandım.

Şu anda bunları anlatırken bile o günleri yaşayarak anlatıyorsunuz. Özleminiz gözlerinizde tülleniyor... vaizlikten 4–5 sene uzaklaştıktan sonra yeniden cemaatle yüzyüze geldiğim de karşılıklı bir konuşma yapıyormuşuz gibi bir mütekabiliyet yaşanıyordu. Yani onlar bakışlarıyla bir şey ifade ediyor, birşey veriyorlardı. Siz de onların bir hizmetçisi olarak onlara bir şey vermeye çalışıyordunuz. Bir dönem engellenmişti vaazlar. Daha sonraki dönemlerde de ben hislerimle baktım ki bu işi götüremeyeceğim. Bazen baktım ki celalleniyorum ve cemaati rencide edebiliyorum. Bu yaştan sonra gönül kırıp, insanları rencide etmek, bağırıp, çağırmak, kendimi ayarlayamamak, sonradan bana çok vicdan azabı çektiriyordu. Her türlü tahminin üstünde va'z etmeden bir gün evvel iki gün ya yanlış bir şey anlatırsam mülahazasıyla sancı başlıyordu. Şu anda anlatamayacağım rahatsızlıklara giriyordum. Ve hasta oluyordum...

Sizin vaazlarınızda bahsettiğiniz mütekabiliyet ve irticalilik, metafizik gerilim, ve şiiriyet çok baskın. Bütün bunları yeniden kürsülere taşımanız mümkün olacak mı?

Fakat ben anladım ki, sinir yapım itibariyle, cemaati hoş tutarak, onları hayra, güzele, iyiye sevkedecek ruh haline sahip değilim. Veya yaşımın ilerlemesiyle beraber biraz daha hassaslaştım, sanki Cenab–ı Hakk bana, 'Bu işi bırak' der gibi geliyor...

Vaazlarınıza başlamadan önce nasıl bir ruh haletine ve hazırlığa giriyorsunuz?

Öteden beri hep cuma günü camide kürsüye çıkacağım andan 24 saat evvel, elden geldiğince telefon ahizesi elime almadım, 'Öfkelenir, bu öfkeyi camiye taşır, millete kızarım' diye. Yemeğime dikkat ettim. Evden çıktığımda rastlantıyla bile gözüme haram olabilecek şey ilişmemesine çok dikkat ettim. Bunları Rabbim biliyor... Asıl önemlisi arkadaşların son zamanlarda beni koruyamadıklarına şahid oldum. Böyle çok esbabı mesalihle karşı karşıya kalıyorum. Bir çok meseleye canım sıkılıyor. Ciddi, gerilim içinde, kürsüye çıktığım anlar oldu. Ve dolayısıyla da o öfkeyle, ruhumu dinleyemedim. Ruhumda duyduğum şeyleri veremedim. Kaba mantıkla, sadece orada halkın karşısında, bir vakit israfına girdiğimi gördüm. Bu bende ciddi bir rahatsızlık yaptı. Bazı arkadaşlara 'Vaz u nasihattan bir gün evvel, beni koruyun, kimseyle görüştürmeyin, biraz kendi duygularımla kalayım, istiğfar edeyim, rabbime teveccühte bulunayım' dediysem de olmayacak şeylere muhatap oldum. Ve bir öfkeyle de 'bırakayım dedim' ve kararımı verdim...

Bir de güvenlik meselesi var zannediyorum, sizi tedirgin eden...

Evet, Yeni Cami'de doğrudan doğruya MİT, camiye bomba yerleştirildiğini söyledi. Bu bende bir ürperti hasıl etti. Bir insan kendi ölümünden ürperebilir fakat ben ürperdiğimi hatırlamıyorum. 'Bir can borçluydum barık–ı Hüda'ya, vermek için can kurbana...' Ancak diyelim Süleymaniye gibi bir camide vaaz ediyorsunuz. Millet birbirinin sırtına secde ediyor. 6–7 bin kişilik camide 15 bin kişi var. Hafizanallah burada, olmayan bir meseleden dolayı bile panik hasıl etseler birkaç bin insan ölür. Böyle bir cinayete olur diyemezdim. Bu da benim için vaz u nasihatı terketmekte bir saik oldu.

Bütün bunlara rağmen arzu etmiyor musunuz?

İçime yer yer doğuyor... Cemaat karşısında benim yaptığım, onlara bir şey anlatmaktan daha çok, drahşan çehrelerinde bazı şeyleri okuma, onlarda bulduğum, duyduğum, hissettiğim şeyleri onlara ifade etmeydi. Benim için de bir ölçüde boşalmaydı, adeta üzerimdeki fazla enerjiyi atıyordum. Yani arzu ettiğim oluyor, daha doğrusu hislerim arzu ediyor, mantığım karşı çıkıyor...

Peki bundan sonra mantığınız mı hisleriniz mi galebe çalacak?

Mantığım galebe çalarsa hiç olmayacak demektir. Ve bundan sonra elimden geldiğimce mantıki olmaya çalışacağım...

Vaazlarınız kadar, hayatınızda da şiiriyet çok ağır basıyor.