Sayfa 4/9 İlkİlk ... 23456 ... SonSon
84 sonuçtan 31 ile 40 arası

Konu: çekirdekten çınara

  1. #31
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: çekirdekten çınara

    d) Terbiyede Tedricilik

    Çocuk; bilmesi lazım gelen şeyleri bilmeli, bilmemesi gereken hususları da öğrenmemelidir. Kalbî, rûhî hayatı itibariyle bilmesi gereken dînî, millî şeyleri bilmeli ve yaşına-başına göre faydalı bilgilerle meşbû bulunmalıdır. Bu konuyu ileriki bölümlerde daha etraflıca ele almayı düşünüyoruz.

    Çocuk daha iki-üç yaşındayken hadisin ifadesiyle ilk söyleyeceği söz Allah (cc) sözcüğü olmalıdır. [29] (Abdürrezzak, Musannef, 4/334). ağzından çıkan ilk sözün tabîi olanı “anne-baba” irâdîsi de “Allah (cc)” olmalıdır. Çünkü Allah (cc) evveldir, Allah (cc) ezelîdir, Allah (cc) ebedidir. Sonra bu esaslı atkı üzerine diğer şeyler bina edilecek, yaşına idrak ufkuna göre vatan, toprak, bayrak, hürriyet, istiklal bunun etrafında örgülenecektir. Şayet, çocuk ilk mektepte okuyorsa ona göre malumat verilecek.. orta mektepte okuyorsa yaşına göre tatmin usulü takib edilecek.. lisede okuyor, felsefe ve sosyal bilimler, içtimâî bilimlerle iştigal ediyorsa, o seviyenin malzeme ve materyaliyle takviye edilecek...

    Tıpkı dünyaya gelen çocuğun beslenmesinde, çocuk doktorlarına müracaat edip “şu haftanın, şu ayın gıdası nedir?” diye konuyu bir rejime bağladığımız gibi bu mevzuda da ehil kimselere müracaat ederek, “Beş yaşında çocuğum var ne yapayım?”; “on beş yaşında çocuğum var ne yapayım?”.. hal arziyle uzmanların düşüncesi alınmalı ve her mevzu onların mütalaalarına bağlanmalıdır.

    Evet her anne-baba ehline, mütehassısına giderek, reçete alıp çocuğunu o reçete ve kurallarla yetiştirmeye çalışmalıdır. Çocuğunuz lise seviyesine gelmişse, delilsiz, mesnetsiz “Allah (cc) vardır” demeniz, bazen Allah’ı (cc) inkar etmesinden başka bir şeye yaramayabilir. Belki o noktada biraz da felsefe ile memzuç ilimle dînî bilgiler müşterek verilmelidir ki, tesir icra etsin. Bir de, çocuğunuz daha ilk mektepte iken felsefe dersi vermeye kalkarsanız, onun kafasını bütün bütün bulandırmış olursunuz. Öyleyse bir hekim gibi çocuğun seviyesini, devrini, kültür muhitini bilerek ona göre bir şeyler verme mecburiyetindesiniz.



  2. #32
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: çekirdekten çınara

    3. BÖLÜM

    TERBİYEDE HASSASİYET


    Terbiyede Hassasiyet

    Kuracağınız ya da kurduğunuz bir yuva, Allah’ı (cc) ve Rasulü’nü (sav) hoşnut edecek çerçevede ise istikbal vadedici sayılır. Diğer bir ifade ile yetiştireceğiniz nesiller, Rasulü Ekrem'e (sav) ümmet olma yolunda ise, onların önü açık siz de mutlu sayılırsınız; aksine yetişen nesiller sokaklara emanet ve dinin-diyanetin karşısında; hatta caminin, cemaatin, mabedin düşmanı ise, onlar tâlihsiz, siz de sorumlu sayısınız. Bu evvela çocuklara, onlar tâlihsiz, siz de sorumlu sayılırsınız. Bu evvela çocuklara, sonra da topluma karşı bir haksızlıktır. Hiç kimsenin böyle bir haksızlığı irtikap etmeye hakkı yoktur. İslâm’a düşman yetişecek, haram yiyip haram içecek, gayr-i meşrû davranışlarıyla genel kuralları çiğneyecek nesillerin hesabını bize sorarlar. Kendi mana köklerine bağlı mefkûre sahibi, derin, ufuklu, merhametli ve insana saygılı nesiller yetiştirmek bizim başta gelen vazifelerimizdendir. Bu önemli vazife, yuvanın şuurlu kuruluşuyla başlayıp, sonra da bir ömür boyu, akıl, mantık ve muhakemeye bağlı sürdürülmesi şeklinde hülasa edilebilir.

    Bu itibarla aile, din ruhuna dayalı, akıl ve şuur eksenli bir müessese olarak ele alınmalı ve Allah’ın hoşnutluğu esas alınarak devam ettirilmelidir. Rasulü Ekrem (sav) ümmetinin çokluğuyla iftihar edeceği tembihinde bulunur. Bu açıdan, O’nu tanımayan bir nesil, ne kadar da çok olsa Allah (cc) nezdinde, Allah (cc) nazarında bir kıymeti olmadığı gibi, Rasulü Ekrem'e (sav) göre de herhangi bir kıymeti haiz değildir.

    Onun için bizler bir taraftan meyelan-ı şerrin kökünü, Allah’a teveccüh, istiğfar ve nedâmetle kesecek; diğer taraftan da dua, ibadet ve hayırlı işlerle meyelen-ı hayra kuvvet verebilecek hamlelerle, soluk soluğa sürekli Allah’a teveccüh edecek, fiilî, kalbî ve kavlî lazım gelen her şeyi yaparak, aktif bekleyişimizi devam ettireceğiz.

    Kur’ân-ı kerim’de: “De ki: Pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir; pis ve kötünün çokluğu (başdöndürücü ve) hayretengiz olsa da (bu böyledir). Öyleyse ey akıl sahipleri! Allah’tan korkunuz ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide/100) buyrulmaktadır.

    Evet bazen, kötülerin ve kötülüğün çokluğu dikkatinizi çekip sizi hayrete sevk edebilir; ama bilmelisiniz ki, Allah nazarında habisle tayyib hiçbir zaman müsâvi olmamıştır. Öyleyse siz her zaman, neşrettikleri manevi rayihalarıyla, size cenneti tedai ettirebilecek bir neslin yetişmesine ehemmiyet vermeli ve “tayyib”i takip etmeli, “tayyib”e baba olmaya, muallim olmaya, mürebbi olmaya çalışmalısınız.


  3. #33
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: çekirdekten çınara

    1. Vehen İlleti

    Rasulü Ekrem (sav) sahibi bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar: - “Elerde, ehl-i kitap ve diğer milletler, tıpkı aç kimsenin sofranın başına koştuğu gibi sizin üzerinize üşüşeceklerdir; üşüşüp ağzınızdaki lokmaları almak isteyeceklerdir.” Yani cüzdanınızı elinizden almak, kazandığınız şeylerin üzerine oturmak için, tıpkı bir sofraya üşüşür gibi başınıza üşüşeceklerdir.
    Sahabi sorar: - “O gün bizim azlığımızdan mı böyle olacak ya Rasulallah!?”
    Allah Rasulü (sav): - “Hayır; bilakis siz o gün fevkalade çok olacaksınız ama Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı olan mehabeti çıkaracak; yani hasımlarınız nazarında saygısız hale gelecek, emniyet edemeyecek ve ağırlığınızı hissettiremeyeceksiniz. Aynı zamanda “Allah sizin kalbinize “vehen” koyacak” buyurur.
    Sahabi yine sorar: “Vehen nedir ya Rasulallah (sav)?”
    “Vehen, (gelip-geçici yanları itibariyle) dünya sevgisi, dünyayı birinci plânda ele alma ve ölümden ürkmektir” [30] (Ebu Davud, Melahim, 5; Müsnet, 2/278). buyururlar.

    Evet bir toplum, dünyayı, nefislerine bakan yanlarıyla maksud-u bizzat olarak ele alır, kalbi ruhuyla ona yönelir; Allah’ın rızasını da bir tarafa bırakırsa, yani dünyaya ve onun içindekilerin Allah’a tercih ederse o “la ilahe illallah” dese de, kalbî ve rûhî istikametinin var olduğu söylenemez.

    Burada Allah Rasulü (sav), “Allah (cc) kalbinize “vehen” koyacak, siz de o zaman hasımlarınız karşısında yenileceksiniz” derken, bir başka hadis-i şerifte de, kalblerdeki mehabetin alınması adına “emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l münker”in yapılması; kitap, haşir-neşir akidesinin anlatılmaması gibi önemli bir ihmale dikkatleri çeker.

    Öyleyse, gayet imanlı, olabildiğine maddi-manevi güçlü, dağları delecek kadar iradeli, dünyayı fena ve nefsine bakan yönüyle istihkar edecek kadar basiretli vehen’e gönlünde yer vermeyecek ölçüde rabbân3i, ölümün yüzüne gülecek ve düşmanları karşısında tepeden tırnağa mehâbet, şebâbet dolu bir neslin yetiştirilmesi bizim için en büyük gaye olmalıdır.


  4. #34
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: çekirdekten çınara



    2. Kadının Vazifesi

    Allah Rasulü (sav), “Allah (cc), kadınların ve çocukların haklarının ihmalinden ötürü gazaplandığı kadar hiçbir şeyden gazaplanmamıştır; yani gayret-i ilahi’ye en çok dokunan, kadınlarla çocukların durumudur” buyurmaktadır.

    Kadın vazifesini yapmadığı, kendini vazifesinin dışında değişik fantezilere saldığı, çocukların ihmal edilip gençlerin baştan çıkarıldığı; şehvetin mergup bir metâ haline geldiği zaman gayretullahın harekete geçmesinden endişe duyulmalıdır.

    Evet, kendi iradeleriyle kendilerini günahlara salmış, perişan, darbeder ve behîmî hislerinin zebûnu bir nesil, Allah'ın (cc) gazabına maruz bir nesildir.

    Öyleyse her aile reisine düşen ilk vazife, evvela seçeceği hayat arkadaşını sâlihât, müslimât, kânitât, hâşiât ve sâdikâttan seçmek olmalıdır. İşte böle mazbut ve muallime, mürebbiye, hayatta kendisiyle herşeyi dertleşebileceği, paylaşabileceği bir cins-i sâni dünyevî uhrevî duygularını şerh ettiği zaman anlayabilecek kafa ve kalbe sahip bir eşinin olması çok önemlidir. Herşeyden evvel, o evde neş’et edecek çocuklar, o muallime ve mürebbiyenin nezareti altında yetişmeleri gibi bir avantaja sahiptirler.


  5. #35
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: çekirdekten çınara

    3. Keyfiyeti Öne Alma

    Adet çokluğunun, diğer bir tabirle kesretin ehemmiyetinin sınırlı bulunduğunu Kur’ân-ı Kerim şöyle tebarüz ettirir:

    “Andolsun ki Allah, birçok yerde (savaş alanlarında) ve Huneyn savaşında size yardım etmişti. Hani çokluğunuz (başınızı döndürmüş) size kendinizi beğendirmişti ama, hezimete uğramadan kurtulma adına da hiçbir işe yaramamıştı; (öyle ki) yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonunda (bozularak) gerisin geri dönmüştünüz.” (Tevbe/25)

    Huneyn gazvesi, Allah rasulü (sav)’nün Mekke fethini müteakip gerçekleştirdiği bir gazveydi. İlk plânda Müslümanlar Hevazin karşısında, kendileri gibi davranamamışlardır. Kur’ân’ın işaret buyurduğu o gün o kudsiler, Allah’ın inayetlerinin temadisine bakarak: “Bu İslâm ordusunun karşısında kimse duramaz” diye düşünmüşlerdir. Ancak Hevazin okçularıyla yüz yüze geldiklerinde bir muvakkat sarsıntıdan kurtulamamışlardı. Demek ki kudsîler dahi olsa, böyle düşünenler çıkabiliyor ve tabi, adet çokluğunun o kadar önemli olmadığı da ortaya çıkıyor. Evet mühim olan derinliktir, ağırlıktır, çaplı olmaktır. Ancak onlar mukarrebin oldukları için, orada muvakkaten sarsılıp geriye çekilmeleri onlara göre bir günahtır, bize göre değil. Burada vurgulanmak istenenin, dünyanın neresinde ve hangi devrinde olursa olsun, kesretin mühim olmadığıdır ki, Kur’ân-ı Kerim de bize bunu anlatıyor. Bu ayetin, neshedilmesi ve hükmünün geçmiş olması düşünülemeyeceğine göre hangi coğrafyada olursa olsun, Müslümanlar adet çokluğundan daha ziyade herşeyi Allah’la münasebete, keyfiyete, iç derinliğine bağlamalıdırlar.

    Ümmet-i Muhammed (sav) olarak çok az zayıf da bulunsanız, eğer Allah’a yönelebiliyor ve hep bir şeyler anlatmak heyecanıyla yaşıyorsanız, Allah'ın (cc) tevfik ve inayetiyle mutlaka muvaffak olacaksınız demektir. Aksine evlerinize çekiliyor, O’nunla olan münasebetlerinizi unutuyorsanız, -Allah (cc) muhafaza buyursun- sayı itibariyle ne kadar çok olursanız olunuz bu hiçbir kıymet ifade etmeyecektir.




  6. #36
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: çekirdekten çınara

    4. Çocuğa Karşı VazifeleriMiz


    a. Terbiye Vasatı hazırlama

    Çocuklarımızın mükemmel yetiştirilebilmesi için vasatın da mükemmel olması şarttır. Evet, her çocuk ortama göre şekillenir ve bir manada o, ortamın çocuğu sayılır. Unsurların başında yuva gelir. Sâniyen mektep, sâlisen arkadaş ve dost çevresi, râbian ders mütalaa arkadaşlığı gelir. Hayat-ı içtimaiyede, terzi dükkanı, marangoz atelyesi, ütücü dükkanı, elbise temizleme merkezi ve diğer iş alanlarını da zikredebiliriz. Siz çocuğun gezip-tozacağı bu vasatı, iyi belirleyememiş, onun insiyaklarını bu istikamette geliştirememiş iseniz, çocuğunuzun bir gün mutlaka her hangi bir virüs kapması kaçınılmazdır. Evet bu çocuk, vasat bozuk olduğu takdirde bir gün katiyen bozulacaktır. Onun için vasatı, hanenizden başlamak suretiyle, yolun her menzilinde ve hayatın her ünitesinde çocuğun mükemmel yetişmesine müsait hale getirmelisiniz; getirmelisiniz ki, olan olduktan sonra zamanı geriye işletip durumu düzeltmemiz mümkün değildir.


    b. Haram Lokma Yedirmeme


    Çocuğun, anne karnındaki teşekkülünün ilk döneminden başlayarak onun helal ve meşrû rızıkla beslenmesi de fevkalade önemlidir. Katiyen bilmeliyiz ki, çocuğun gelişme sürecinde, Allah’a bağlama mecburiyetinde olduğumuz herhangi bir hadisedeki kopukluk, negatif bir “olgu” olarak –muvakkaten dahi olsa- çocuğa da aksettiği çok görülen vakalardandır.

    Damarlarındaki bir parça haram ya da şu şekilde bu şekilde elde ettiğiniz şüpheli bir nesne –aynı şeyler hanımınız için de sözkonusudur- o çocuğun muvakkat veya müebbet kayma sebeplerinden biri olabilir.


    c. Kem Nazarlara Karşı Koruma

    Çocuk dünyaya geldikten sonra, gıdasına, bakımına, görümüne dikkat ettiğimiz gibi, onun kem ve hâin nazarlardan korunması da çok önemlidir.

    Mesela, duyguları kirli, düşünceleri kirli, tavırları kirli, sözleri kirli mücrim ve günahkâr gözlerin ifraz ettiği şerârelerle, o çocuğun ince bir kısım duygularının dumura uğrayabileceği mutlaka hesaba katılmalıdır.

    Bütün bu hususlar, Allah’la (cc) dinle, aranızdaki münasebetlerin ifadesi olarak, çocuğumuza karşı yapmamız gereken vazifeler cümlesindendir. Bu vazifeleri titizlikle yerine getirirsek, melekler gibi bir toplum haline gelebiliriz.




  7. #37
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: çekirdekten çınara

    d. Aile Ortamını Düzenleme

    Hadis-i şerifte; “Çocuğun ilk söyleyeceği söz Allah (cc) olmalıdır” [31] (Abdürrezzak, Musannef, 4/334) buyuruluyor. Çocuk anne-baba dediği aynı anda, hatta ondan da evvel Allah (cc) demelidir. Bir evde, Allah'a (cc) karşı saygı var ise ve sıkça Allah’tan (cc) bahsediliyorsa, çocuğa diyeceği şeyi dedirtme konusunda hedefe kilitlenmiş sayılırız. Evet bir evde, Allah (cc) denilip rükua ve secdeye gidiliyor, Allah (cc) denildiğinde ayakların bağı çözülüyorsa çocuğun ilk kelimesinin “Allah (cc)” olması da kolaylaşacaktır. Çünkü böyle bir evde her şey yörüngesinde sayılır.

    Ayrıca çocuk yaş itibariyle belli bir seviyeye geldiğinde başkalarının yanında yapmaktan çekindiğimiz şeyler onun yanında yapılmamalıdır. Biz çocuğun bazı şeyleri anlamadığını sanırız. Halbuki o, iki yaşında da olsa, evet dünyaya açılmış bu gözler, bu bâkir nazar, bu saf fikir, etrafında cereyan eden hadiseleri fotoğraf makinası gibi kaydeder ve zamanla zihinde kaydedilen bu şeyler şuur altına iner ve pusuya yatarlar. Netice itibariyle sizin ciddiyet ve değerinize dokunan her söz ve davranış onların nazarında kredinizi olumsuz şekilde etkileyecektir. Eğer onların yanında daima aziz, âbid, zâhid, ağır başlı bilinip tanınmak istiyorsanız, başkalarının yanında sizi, basit insanlar seviyesine düşürecek davranışları onların yanında da yapmamalısınız.


    e. Muhabbetin Dozunu Ayarlama

    Cenab-ı hak bir çocuk ihsan edince, -Kur’ân’ın bir ayetinde de ifade edildiği gibi- bütün kalbimizle ve sınırsız bir muhabbetle ona yönelerek –hâşâ ve kellâ- Allah’ı (cc) sevme ölçüsünde bir alaka ifratına da girmemeliyiz.

    Allah (cc), nazarında bu, bir nevi şirk sayılabilir. Evet, doğrudan doğruya evlat sevgisine inhimak edip Allah'ı (cc) unutmanın bir şirk olduğu şüphesizdir. Ayrıca, bir yönüyle çocuğa karşı sizi böyle hesapsız hareketlere sevk edecek derecede bir sevgi de zararlıdır. İşte Allah (cc) nezdinde memnû’ olan sevgi de bu olsa gerek. Allah'a (cc) karşı göstereceğiniz muhabbeti, herhangi bir fâniye tevcih ettiğinizde o sevgi bazen gayretullaha dokunabilir.

    Evet şu hususlardan ötürü sevgide i’tidal çok önemlidir.

    1. Gönüllerin sultanı Allah’tır (cc). Gönülde O’nun muhabbetinin yerini hiçbir muhabbet almamalıdır.

    2. Kat’iyen bilmeliyiz ki, bu yavru, Allah’ın (cc) bize bir emanetidir. Bizim o yavruya duyduğumuz sevgi ve alaka, o emanetin bakım ve görümü için verilmiş bir avans ve bir teşvik primidir. Evet, sizin o yavruya karşı sevginiz, sadece Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın (cc) bir hediyesidir ve Allah'ın (cc) size tevdi ettiği o emanete kusursuz bakmanız için verilmiştir.


  8. #38
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: çekirdekten çınara

    f. Güzel Örnek Olma

    Yetiştirme durumunda olduğumuz çocuklarımıza karşı duygularımız, düşüncelerimiz, sözlerimiz, kalbî hayatımız, davranışlarımız hep örnek olma hedefine bağlanmalıdır. Evet onların mükemmel şekilde yetişmesini istiyorsak, bu hususa fevkalade dikkat etmek zorundayız. Mesela, onların namaz kılmalarını arzu ediyorsak, namazı gözlerinin önünde kemal-i ihtimam ile eda etmeli, Allah’a karşı edebin sınırları konusunda tavrımızı ortaya koymalıyız. Hep doğru söylemeli ve yalandan uzak olmalıyız. Onların uygunsuz söz söylemelerini arzu etmiyorsak, o evin içinde, uygunsuz hiçbir söz söylenmemeli ve onların hafıza lûgatlarına uygunsuz kelimeler katiyen yazılmamalıdır. Aziz olmalarını, namuslu yaşamalarını, ırzımız kadar başkalarının ırzına, namusuna karşı hassas olmalarını düşünüyorsak, aynı vaziyetin o evin içinde yaşanmasını sağlamalı ve bu işin ilk kahramanları biz olmalıyız.

    Kur’ân-ı Kerim okumalarını, Kur’ân’ın hakikatlerine aşina olmalarını istiyorsak, o evin içinde sabah akşam, hem de onların duyacağı şekilde Kur’ân müzakere etmeli, Kur’ân’ın o mualla mevkiine ihtiram göstermeliyiz ki, onları çelişkiye itmeyelim.

    Binaenaleyh söz, duygu, kalbî heyecanlar ve davranışlar evde en müessir talim esaslarıdırlar ve mutlaka değerlendirilmelidirler. Yoksa meseleyi sadece, başkasına havale ederek “şuna bir şeyler anlatın” demeye bağlarsanız çocuğa hiçbir şey anlatamazsınız.


  9. #39
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: çekirdekten çınara

    g. Çocuklara Kadirşinaslık Hissi ve Allah (cc) Sevgisi Kazandırma

    Bilindiği üzere çocuk, ilkokul devresine, belki onu da aşacak daha ileri ve seviyeye kadar ibadet ü taatle mükellef değildir. Binaenaleyh, o, bu dönemde namazında, orucunda ve sair dinî vecibelerinde yaptığı kusurlardan ötürü tedip edilmez; edilmemeli ve hele asla itap görmemelisidir.

    Ancak, şu da bilinmelidir ki, henüz mükellef olmadığı bu devrede, ona anlattığımız şeylerin hiç birisi, ömür boyu onun hatırından, kafasından, kalbinden çıkmayacaktır. Onlara karşı kadirşinaslığımız da bu ölçüde pekiştirilmesi gereken bir husustur. Evet, çocuklarımızın kadirşinas olmalarına dikkat etmemiz çok önemlidir. Onlar, kendilerine gelen ihsanları bilmeli, nimet karşısında Allah'a (cc) da insanlara da mutlaka teşekkür etmelidirler. Kadirşinaslık hissi, sonraları daha da derinleşerek Allah’ın (cc) nimetleri karşısında onu, hep hamd ü sena eden biri ve insanlardan gördüğü iyilikler karşısında da tam bir kadirşinas haline getirecektir. Evet, çocuklarımızda iyilik etme ve iyilik bilme duygularını geliştirerek onları birer sarraf gibi cevâhir kadrini bilir hale getirip Mabud-u Mutlak’ı bütün cemâlî ve celâlî tecellileriyle kafalarına yerleştirme mecburiyetindeyiz. Nihayet o, yer yer Allah (cc) büyüktür dediği gibi, insanların ihsanları karşısında da kadirşinas davranacaktır. Hatta zamanla kadirşinaslık, onun karakteri haline gelecektir ve böylece her nimet karşısında içinden gelerek “teşekkür ederim” diyebilecektir.

    Bu konuyla alakalı diğer bir husus da, çocuğumuza, nimetleriyle bizi perverde eden Allah (cc) şefkatinin,

    Rahmâniyetinin ve Rahîmiyetinin anlatılmasıdır. Allah’ın (cc) bizi bizi nasıl beslediğini, baktığını, büyüttüğünün, bize nasıl sevgi verdiğini anlatacak ve “O (cc) çok şefkatlidir, bizi korur, bütün belalardan muhafaza, himaye ve vikaye eder” diyerek çocuklarda O’na karşı güven, itimat ve sevgi hissini coşturmalıyız. Hatta en küçük yavruların, dahası haşeratın, Allah’ın (cc) şefkatiyle, re’fetiyle, rahmetiyle beslendiğini uygun bir dille ona anlatarak Rabbiyle münasebetini sağlama bağlamalıyız.

    Böylece, o çocuğun zihninde, bütünüyle kâinatlar Rahmân ve Râhim isimlerini tilavet eden varlıklar halinde tecessüm etmeye başlayacaktır ki, o evin içindeki bütün nimetlerin bir sahibi olduğu duyulup hissedilecek o nimetlere karşı onların o inkişaf etme vetiresindeki vicdanları şükür tezgahı gibi işleyecektir.

    Ancak, bütün hu hususlarda ona, yaşına göre hitap edilmelidir, mesela: “O vermezse nar ağacı nar vermez. O sahip olmasa hayvanların memelerinden süt akmaz. O’nun rahmeti olmasa gökten bir damla yağmur düşmez. O merhamet etmezse yerde bir not bitmez. O istemezse biz konuşmayız. O gördürmezse biz göremeyiz. O duyurmazsa biz duyamayız. O çalıştırmazsa ağzımız ıslanmaz, midemiz çalışmaz, böbrekler iş görmez.. evet bütün bunların sahibi O’dur evlâdım.. biz yapmadık bunları, her şey O’ndandır ve O’nun gözetimindedir. Öyleyse evlâdım, bu nimetleri bize veren, bunları böyle hazırlayan Allah'a (cc) karşı içimiz sevgiyle dolup taşarsa, O da bunları artıracaktır. Ama eğer nankörlük edersek, O da nimetlerini ya kesecek, ya da onlardan istifade etme imkanını elimizden alacaktır” [32] (Bkz: İbrahim, 14/7). diyecek, sürekli rehabilitasyonda bulunacağız.

    Evet, bütün bunları hem davranışlarımızla, hem sözlerimizle, hem bakışlarımızla, hem de bütün heyecanlarımızla, bir hatip gibi ona duyurmaya çalışacağız.


  10. #40
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: çekirdekten çınara


    h. Lisân-ı Hâl ile anlatma

    Terbiye ve ta’lim adına yapılan işlerin en tesirlisi davranışlarla ifade edilenidir. Evde hayatı uygunca tanzim etmen, çocuklara bir fikir verme bakamından önemi münakaşa edilmeyecek kadar büyüktür.

    Bir teheccüd namazını –mümkünse- onun uyanık olduğu saate rast getirme, sadece Mevlâ-yı Müteal’in sizi gördüğü o karanlıkta, tıpkı Rasulü Ekrem (sav) gibi “tekallübat” sizi sarıp da kıvrım kıvrım kıvranırken, çocuğunuzun mütecessis nazarlarının şuuraltı sermaye açısından ne ilhamlara erdiğini kestiremezsiniz. O, “Niçin o inkisar, neden o ağlama, neden o kalb burkuntusu?” diyecek; şayet bunları sesli düşünecek olursa, siz de ona Allah’ın huzuruna çıkıp da nimetlerinden mahrum kalacağınız, azabına dûçâr olacağınız endişesini taşıdığınızı anlatacaksınız. Hem sevgi ve ümit dolu bakışlarınızla hem de endişeli halinizle Allah’a karşı saygınızı onun ruhuna duyuracak ve hep onun gözetiminde olduğumuzu vurgulayacaksınız. Kendinize tanzim ettiğiniz bu hayat şeklini ve şayet var ise iç derinliklerinizi ona hissettirmeye çalışacaksınız. Aksine henüz ruhunuzda yer etmemiş ya da size ait olmayan şeyleri anlatmaya uğraştığınız zaman, ona emniyet telkin edemeyecek ve müessir olamayacaksınız.

    Hz. Aişe (ra)’ya, “Rasulü Ekrem (sav)’in ahlâkı neydi?” diye sorulduğunda; “siz kur’ân okumuyor musunuz? O’nun ahlâkı Kur’ân’dı” [33] (Müslim, Müsafirin, 139; İbni Mâce, Ahkam, 14; Müsned, 6/91). buyurmuşlardır.

    Bu hadis açısından Rasulü Ekrem'in (sav) durumunu biz şöyle anlıyoruz: Rasulü Ekrem’in (sav) bir hayat tarzı, bir yaşayışı vardı ki, Kur’ân da işte bu kamil insanın yaşayışını bize anlatmaktadır.

    Evet, Rasulü Ekrem (sav) Kur’ân’ı bize intikal ettirirken yaşayıp hayat haline getirdiği Kur’ân’ı bize intikal ettiriyordu. Ortada, hayatlaşan bir Kur’ân ve okunan bir hayat vardı. Onun için de, onun kavlen-fiilen anlattıkları tertemiz vicdanlarda, gönüllerde makes buluyor, herkes kabul ediyor, hüsn-ü kabul gösteriyor ve onları yaşamaya çalışıyordu.

    Bu itibarla bizim davranışlarımız başka, sözlerimizde başka olmamalıdır. Aslında buna, amelî münafıklık denir. İç-dış farklılığı o çocuğu riyakârlık, mürâilik ve dual bir anlayışa iter, Kurân’ın ifadesiyle, onu bir orada-bir burada “müzebzeb” [34] (Bkz: Nisa, 4/143). hale getirir.

    Siz, çocuğa Allah’ın nimetlerini anlattıkça, o da Allah'a (cc) karşı sizinle beraber şükran hissiyle, hamd hissiyle dolacak ve; “O sizin anlattığınız bizi yaratan, insan yapan ve sayısız nimetleriyle nimetlendiren, sıhhat lütfeden, anne-baba veren, her gün değişik nimet sofralarını gönderen; havayı, suyu, toprağı, ağaçları yaratan, yaratıp emrimize veren Allah'a (cc) binlerce hamdolsun” diyecektir.

    Hele bir de yer yer bunları telkin eder, o evdeki konuşmaları, muhavereleri bu yörüngede götürürseniz her şey bir başka güzelliğe ulaşır. Çocuğa karşı çok şefkatli olmanın ayrı bir yeri vardır terbiyede. Allah Rasulü (sav), yanında hususi hizmetini gören kimselere o kadar şefkatli davranırdı ki, ona nispeten anne ve babanın alakası sönük kalırdı.

    Enes b. Malik (ra) naklediyor: “Hz. Peygamber’e (sav) on sene hizmet ettim; yapmadığım her şeyden ötürü ‘niçin yapmadım?’, yaptığım bir işten ötürü de ‘neden yaptın?’ dediğini hatırlamıyorum. Bana hiç itapta bulunmadı.” [35] (Buhari, Edeb, 39; Müslim, Fedâil, 13; Tirmizi, Birr, 69). Evet o ağyara bile böyle şefkatli davranıyor ve anne-baba üstü muamelede bulunuyordu. Kendi torunlarına, evlatlarına ise o kadar refik, o kadar şefik, o kadar ince kalbliydi ki, ancak yine O bu kadar aşkın olabilirdi.




Sayfa 4/9 İlkİlk ... 23456 ... SonSon

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •