8. Plânlı ve Prensipli Yaşama
Daha baştan hayatımızı bir “prensipler” mecmuası olarak takdir ve tayin edebilme ve ona göre yaşayabilme çok önemlidir. Evet “Benim bu yılım şöyle, gelecek yılım böyle, daha sonraki yılım da şu şekilde plânlanmıştır” diyebilmeliyiz. Bunu diyebildiğimiz takdirde, hep tasarladığımız ve projelendirdiğimiz bir kısım malumlarla yüz yüze gelecek,rahatlıkla karar verecek ve katiyen şaşkınlığa düşmeyeceğizdir. Ama eğer geleceğiniz adına bir kısım karar ve prensipleriniz yoksa; yarından itibaren, şaşkınlık içinde bir kısım meçhullere sürüklenmeye hazır olmalısınız. Şöyle bir, bu yığın meçhullerin birden üzerinize geldiğini düşünün; ihtimal ellerinizi dizlerinize vuracak ve eseflerle inleyeceksinizdir. Öyleyse bütün bunlar meydana gelmeden evvel mutlaka verilmiş bir kararımız olmalıdır.
Şimdi bütün bunların üzerine çıkarak 1.5 milyar İslâm âleminin durumunda bakmalıyız. Babaların yandığı aynı ocakta ve alevleri göklere yükselen aynı ateş içinde, evladın, ahfadın da yandığını, biri yanarken öbürünün, olabildiğine bir umursamazlık içinde olduğunu görüyoruz. Aynı çamurun içine göz göre göre bir millet yada da milletler batarken, arkadan gelenlere de tıpkı bir yığın gibi, hiç mi hiç sağına-soluna bakmadan yürüyüp aynı bataklığa batmakta, sefalete yürümekte ve hafızalarda sevimsiz bir hatıra olarak kalmakta.
Rasulü Ekrem (sav), o mu’cizbeyan ifadesi ile bizi ikaz sadedinde şöyle buyurur: “Sizden evvelkilerin arkasına takılıp, adım adım onları takip edeceksiniz.” [3] (Buhari, İ’tisam, 14;Enbiya, 50; Müslim, İlim, 6).
Onun bu ifadesinden, “vaziyet alın, dikkat edin, mayınlı tarlada yürür gibi yürüyün; her an bir infilakla yüz yüze geleceğiniz endişesiyle hep temkinli olun!” ikazını çıkarmak mümkündür.
Merhum Akif’in, alem-i İslam’ın tasviri adına şu dokunaklı mısralarını kaydedip geçelim.
“Haya sıyrılmış inmiş: Öyle yüzsüzlük ki her yerde...
Ne çirkin yüzler örtermiş meğer bir incecik perde!
Vefa yok, ahde hürmet hiç, emanet lafz-ı bî medlûl;
Yalan râiç, hıyânet mültezem her yerde, hak meçhul.
Yürekler merhametsiz, duygular süflî, emeller hâr;
Nazarlardan taşan ma’na ibâdullahı istihkar.
Beyinler ürperir ya Rab, ne korkunç inkılab olmuş:
Ne din kalmış, ne iman, din harab, iman türab olmuş!
Mefahir kaynasın gitsin de, vicdanlar kesilsin lâl...
Bu izmihlal-i ahlâkî yürürken, kalmaz istiklal!”
Sadece bir yerde değil, heryerde kargaşa ve izmihlal ahlakı. Öyleki bundan tedirgin olanlar bile, onun radyoaktif tesiriyle hissizleşmiş, duygusuzlaşmış gibi olup bitenlerden adeta habersiz...